30 Kasım 2016 Çarşamba

#'Çok üzgünüm' desem,önceki yıllarda,tarikat yurtlarında,yatılı kuran kurslarında ölenlerden ne farkı var Aladağ'da yanan çocukların?
8 yıl önce Konya'da,2015'de Diyarbakır'da yanan çocuklarımızdan ne farkı var?
O zaman da ağlamıştık,şimdi de ağlıyoruz.Peki ne değişti bunca yıl içinde bu ülkede?
Çocuklarımızı teslim etmişiz tarikatların kucağına,ya tecavüze uğruyorlar ya da yanarak ölüyorlar.
Bunu da unuturuz üç vakte kadar inanın.
Atatürk,tekke ve zaviyeleri 30 Kasım 1929'da,CUMHURİYETİN LAİK NİTELİĞİNİN KORUNMASI AMACIYLA kaldırmıştı.
Yani,bu cemaatler,tarikatlar,şeyhler,şıhlar bu ülkenin geleceği için büyük tehlikeydi.
Ve aynı 30 Kasım'da,çocuklarımız, bir tarikat Süleymancıların açtığı yurtta yanarak can verdi.
Din,bir ülkedeki en önemli sömürü aracıdır.Duygularınızı da,cebinizdeki son meteliği alana kadar da sizi bırakmaz.
Din üzerinden siyaset yaparak ülke yönetmeye kalkanların eseridir bu cemaatler de,tarikatlar da.
Niye şaşırıyoruz ki bu yurt yangınlarına?
AKP hükümeti,1989 tarihli Yönetmelik'te "bu yurtlar yılda en az 3 kez denetlenir" hükmünü, 2004'te "gerekli görüldüğünde" diye değiştirdi ve kimse de itiraz etmedi.
Çatısı ahşap,yerleri halıfleks kaplı,her yeri vernikli,yangın merdiveninin kapısının pvc ve kolu olmadığı için çocukların dışarı çıkamadığı, binanın ikinci panosundaki şalterlerin eskimiş olduğu ve kaçak akım rolesi bulunmadığı bir yurdu sen denetlemezsen ve de kaçak yurt binalarına göz yumarsan,BU ÇOCUKLAR YANARAK ÖLÜR KARDEŞİM!
Tabii,11 çocuk ve bir eğitmen yanarken Diyanet İşleri Başkanı meğer Adana'da, 6 milyon 639 bin liraya tamamlanan Adana İl Müftülüğü'nün yeni binasını açmamış mı?
Çok lazım çünkü müftülük binası memlekete!
Bu paraya kaç öğrenci yurdu yapılırdı hadi hesap edin lütfen.
Milli Eğitime,yurtlara,okullara ayrılan para,din işlerine ayrılandan daha az ise,oturup,ağlayalım halimize.
Bizler,daha çok dövünür ve göz yaşı dökeriz yanan,tecavüze uğrayan çocuklarımızın ardından.
Bu arada,orda,Aladağ'da çocuklarımız yanarken,utanmaz,pişkin,reziller,ülkenin her yanındaki üniversitelerde akademisyenlik yapacak ve çifte maaş kapacak kadar da vurdumduymaz,kepaze bir tutum içindelerdi dün akşam.
Merak etmeyin,yine malı götürdüler çocuklarımız yanarken.
O maaşlar,çocuklarının yanmış bedenine sarılan ana-babaların rızkından veriliyor kendilerine.
Hiç utanmaları da kalmamış meğer!
Bir de çıkmış 'İhmali olan bir durum varsa gereği yapılacakmış'diyor kadın.
UTANIYORUM KARDEŞİM,SİZİN GİBİ İNSANLARLA AYNI GÖĞÜN ALTINDA YAŞAMA UTANIYORUM!

29 Kasım 2016 Salı

#Bu çalışmayı iki haftadır yapıyoruz.Yapım aşamasını anlatacağım elbette ama inanın Aladağ'da,ortaokul öğrencilerinin göz göre göre yanarak öldükleri bir akşamda çok da anlamlı gelmiyor sanatsal çalışmaları anlatmak.
Şu anda kaç ana-babanın ciğeri yanıyor?
Adana valisi 'Ölü yok'derken 15 evladımız yanarak öldü.
Hem de,çatısı ahşap,denetimi var mı bilinmeyen bir binada.
İnsan hayatı bu kadar ucuz işte ülkemizde.
15 kız çocuğu....
İçlerinde mimar,doktor,avukat çıkacaktı belkide ama şimdi birilerinin ihmali yüzünden yaşamıyorlar.
Bu nasıl bir dünya böyle?
Hayatı güzelleştirmek için bunca çabalarken,bir yandan bu haberleri almak üzücü.

Emeğe ve bu işe gönül verenlerin çabasına saygıyla,işte bugün yaptığımız çalışma:

28 Kasım 2016 Pazartesi

#Her insanın omuzlarında taşıyacağı kadar yük olmalı,öbür türlüsü yorgunluk çünkü.
Yüksel Beyin kulakları çınlasın elbette.Pamuk ya da turp tarlasında ırgatlık yapmıyorum kuşkusuz ama yorgunluk işte;geldi mi,geliyor insana.
İki haftadır semt pazarına da gidemiyorum ve öykülerini yazamıyorum.
Mahmut Amcanın tezgahında maydanozları bitti mi,bilmiyorum örneğin;Ya da o yaşlı teyzenin evinin önünde yetiştirdiği birkaç sap pırasa.
Kestane de çıktı artık.Yine çeyrek altınla yarışıyor mudur fiyatı bilmiyorum?
Bu mevsimde bir kestane bir de karnabahar cidden çok pahalı oluyor.
İkisini de seviyorum ya ondan anıyorum.
'Yine mi bu kestane çok pahalı?'diye güldüğüm pazarcı ne alemde örneğin;yine bilmiyorum.
Çalışmak,üretmek ve başarmak....
Cidden çok yoruyor insanı.
Bugün,nasıl olduysa 16.30'da evdeydim.Çayımı aldım, şu televizyonda ne varmış diye kumandaya uzandım ve hangi kanalı açsam,bir dolu genç,yaşlı kadın,erkek evlendirme programlarında eş arıyor.
'Seda Abla,benim kadınım benden başkasına bakamaz'diye saçmalayan,zeybekler gibi zıplayan erkekleri görünce;bakıyorum Zuhal Topal,bakıyorum Gardırop Savaşları...
Tanrım diyorum,bu nasıl bir ceza bu ülkeye?
Yahu!
Onca saat canlı yayında ona,buna laf yetiştirenler;sizin hiç çalışacak işiniz,gücünüz yok mu?
Evinizde temizliğiniz,pişirecek aşınız,sorumluluğunuz,çamaşırınız,ütünüz,olmadı,gidecek bir işiniz yok mu da,sabahtan,akşama eş arıyorsunuz?
Eşinizi ekrandan arayacak kadar salaksanız eğer,size söylenecek laf yok emin olun.
Kardeşim!
Çalışın,üretin,kafa yorun ülkemizde yaşananlara.
O kadar giyimi,makyajı,o topukluları nerden buluyorsunuz?Eğer,sponsorlar karşılıyorsa,her gün onca insanı stüdyoda toplamak....
Bu işin reytingi çok mu yüksek?
İnsan,benim gibi ekran cahili olunca böyle oluyor demek ki.
Programlara bakıyorum,bakıyorum da,bunlar konservatuvarlarda okuyan öğrenciler mi?
Hani,eğitim amaçlı mizansenler mi yapıyorlar?
Öbür türlüsü,bu kadar aptalca programlara çıkmak için insanın delirmiş olması gerekiyor da?
Sabah iş var.Alın teriyle çalış,çalış ama bunları görünce...
Bu işte bir tuhaflık yok mu?

26 Kasım 2016 Cumartesi

#'Deveye sormuşlar'Boynun neden eğri?'
'Nerem doğru ki'demiş.
Tam da bizim ülkemiz için söylenmiş bir söz bu.
Her şey kör-topal işliyor memlekette.
'Daha kötü ne olabilir ?' diyorsunuz ve daha kötüsü oluyor.
Sağlık Bakanlığı,ülkedeki hasta hakları,hastanelerin fiziki koşulları,doktorların sorunları,ilaç temini,sosyal güvence falan gibi tüm sorunları çözmüş sanki de;şimdi de muayeneye el atmış.
Bundan sonra,doktor hastasını 5 DAKİKADA muayene edecekmiş.
Yanlış okumadınız;5 DAKİKA!
Dünya Tabipler Birliğine göre,bu süre 20 dakikaymış ama bizim sağlık bakanlığımızdan daha mı iyi bilecekler;5 dakika yeterli dedilerse,o 5 dakikadır.
Özel,tüzel hastanelere yolum çok düşer.Eğer,özel muayene istemişsem,ki;bunun için ödediğim fiyata doktor cidden beni tepeden,tırnağa muayene ediyor ama....
Diyelim ki,polikliniğe yolum düştü.Tabii,arkamda sıra bekleyen sayısız hasta var;
İçeri girmem,derdimi doktora anlatmam,beni muayene etmesi,tanı koyması,ilaç yazması için geçen süre en az 20 dakika olmalıdır,o da;steteskopunu alıp da muayene eden doktor nesli artık tükendi.
Sağlık Bakanlığı,süreyi 5 dakikaya indirince,içeri giriyorsunuz,doktor,gözlerinize bakıp,tanı koyamayacağına göre,5 dakikada gerekli mi,değil mi bilmediğiniz bir deste tahlil istemi,akciğer filmiyle çıkıyorsunuz.
Bu arada geçen zaman,gereksiz alınan radyasyon,giden para ve gerçekten hasta yerine basit hastalıklarla oyalanan doktorlar....
Bu mudur sağlıkta yapılması gerekenler?
Sağlık Bakanlığı,bu işlere kafa yoracağına,tıp fakültelerinden iyi doktor yetiştirmenin derdine düşsün çünkü doktor hatalarından artık gına geldi.

25 Kasım 2016 Cuma

#Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü: 'Hipokrat kürtaja karşıydı.Ne yazık ki 1983 yılında kabul edilmiş olan 2827 sayılı Nüfus Planlaması Kanunu ile kürtaj serbest bırakıldı"'demiş.
Bu kürtajı serbest bırakanlar geç kalmış.Tarihi daha geriye çekebilselerdi,üniversite sıralarını gereksiz işgal eden,üstelik de rektör olabilecek kadar eğitim hakkı tanınan bunun gibiler türemezdi.
Ölmüş Hipokrat,kendini savunamayacağına göre salla gitsin.
Bu zata ve varsayımına göre Hipokrat;gebe bir kadına çocuğu düşürmesi için ilaç vermeyeceğini yazmış.
Herhalde Hipokrat,sağlıklı ve istenen gebelikler için bunu söylememiştir.
Böyle bir genellemeyi nasıl yapar bu adam?
Sokağa çıktığınızda ne görüyorsunuz?Sağınızdan,solunuzdan Mongol,Atipik, zihinsel ve bedensel engelli ne çok insan geçiyor değil mi?
Bu insanlar neden doğdu?Neden doğmasına izin verildi?
Yaşamak bir hak elbette ama yaşadığı sürece kendi kendine yetemeyecek,eğitilemeyecek ve hep birilerinin yardımıyla nefes alacak bu insanlar hem aileye hem de topluma yüktür.
Çünkü,özellikle zihinsel ve buna bağlı bedensel engelli insanlar neyi yaşadığını bilmiyor,hep bakıma muhtaç.
Hani,insanın başına ne geleceği bilinmez.Sonrasında olacaklar için bir şey yapamazsınız ama doğmadan önce bu türden insanların doğmasının önlenmesi gerekir.
Zihinsel ve bedensel engelli olmak çok zor inanın.
Mongol bir çocuk biliyorum,ailesi öldü ve sürekli ağzı,burnu kan içinde çünkü sürekli dayak yiyor;çünkü bakanı,sahip çıkanı yok.
Yazık değil mi bunlara?
Ana-babası ölünce ortada kalıyor bu insanlar.
Kürtaja yasak ne demek?
İstenmeyen gebelik,yani kürtaj bir haktır.Hele de kadına yönelik şiddeti önleme gününde,böyle bir açıklama yapmak büyük talihsizliktir.
Ya kadın tecavüze uğradıysa ne olacak bu gebelik?
Hangi kadın tecavüze uğradığı çocuğu doğurmak ister?
Bu zat,bunlara kafa yoracağına,üremenin sağlıklı olması için proje üretsin.
Onca yıl boşuna mı okutuldu?
#25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü
Böyle bir günden çoğumuzun haberi bile yok emin olun.
Peki,bu günü kim icat etmiş,niye etmiş ve ne işe yarar?
BM Genel Kurulu 1999 yılında,bu günü kadına yönelik şiddetle mücadele günü ilan etti.
BM ilan ettiyse,bu yalnızca bizim sorunumuz değil,dünyanın bütün ülkelerinde kadını korumaya yönelik bir girişime gerek olduğunu vurgulamak içindir.
Aslında,acınası bir durum bu.Hani;diyoruz ya 'kadın-erkek eşittir'diye.
Eğer eşit olsaydık,kadınları korumak için gün belirlemezdik.
Biliyorsunuz;8 Mart Dünya Kadınlar Günü de var.
8 Mart'ın da,25 Kasım'ın da bir anlamı var elbette. Çünkü bu günlerde,kadınlara yönelik olaylar yaşanmış ve çalışan kadınların kimileri yanarak,kimileri de tecavüze uğrayarak öldürülmüş.
25 Kasım da,böyle bir gün.
1960 yılında,Dominik Cumhuriyeti'nde,ülkeyi yöneten diktatör Rafael Trujillo,Mirabal kardeşler olarak tanınan üç kız kardeşi,diktatörlüğüne karşı çıktıkları için askerlerine tecavüz ettirerek öldürttü.
BM de,öldürüldükleri 25 Kasım'ı,kadına yönelik şiddetle mücadele günü ilan etti.
Böyle bir gün,ne kadını korur ne de kadına yardımcı olur.Üç-beş beylik kutlama mesajlarıyla yarın sabaha konu unutulur,gider.
Kadına yönelik şiddet dediğiniz zaman,bunun içine fiziksel,duygusal ve ekonomik şiddet;taciz,tecavüz girer.
Sanıyoruz ki,kadına sallanan birkaç tokat ya da atılan tekmeler şiddeti anlatır.
Kadını eve kapatmak,parasız bırakmak,dövmek,elle sarkıntılık etmek,sözlü taciz,zorla cinsel birliktelik yapmak....
Hepsi kadına yönelik şiddeti kapsar.
Peki,diğer ülkeleri bıraktım,bizim ülkemizde kadınlar ne kadar korunuyor?
Biliyorum,kötü bir espri bile olmadı bu yazdığım.
Hangi korunma?
Daha düne kadar çocuklara tecavüz edilmesi ve tecavüzcünün aklanması tartışılmadı mı bu ülkede?
Her gün,en az BEŞ KADIN öldürülüyorsa bu ülkede,çocuk tecavüzleri hız kesmiyorsa,14 yıllık AKP iktidarı döneminde fuhuş % 220,kadına yönelik şiddet % 1400 artmışsa eğer;
KADINI KORUMANIN ADI BİLE OLAMAZ BU ÜLKEDE!
Nostaljik bir anlam içeren bir gün anlayacağınız, 25 Kasım kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü.

24 Kasım 2016 Perşembe

#Bugün 24 Kasım Öğretmenlerimizin Günü.
Başta,Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,benim ilk öğretmenim Annem ve çocuklarımıza emeği geçen aydın,öğretmenlik mesleğini layıkıyla yapan,işine,öğrencisine saygılı tüm öğretmenlerimizin gününü kutluyorum.
Beni de kimseler kutlamadı ama neyse....
Gelelim dolar olayına......
'Eyyyy dolar!
İstediğin kadar çık bakalım.Bize ne dolardan,biz altınla da hesap görürüz'diyen bir zihniyete ne desem boş ama....
Biz,Türkiye olarak ne sanayide ne de tarımda artık HİÇ noktasında bir toplumuz.
Üretmiyoruz,yalnızca tüketiyoruz.
Hammaddeyi dışardan neyle satın alıyoruz?Çakıl taşıyla falan mı?
Yoksa,eskiden olduğu biri bir şinik buğdayla falan mı ticaret yapacağız?
Ülkemizde,bizim bilmediğimiz altın rezervlerimiz var da,ticareti onunla mı yapacağız?
Otomobil mi yapıyoruz hammaddeyi üreterek,tohum mu ekiyoruz biderlik saklayarak?
Sıkacağın vidaya kadar dışardan alıyorsun her şeyi.
Mikrofona çıkıp da efelenmek boşuna,boşuna.
Ta göbek deliğinden DOLAR'a bağlıysan ve üretimin,ticaretin,alım-satımın dolara endeksliyse,sen ne konuşuyorsun hala?
Dolardan bana ne diyecek lüksün var mı senin ülke olarak?
Her konuşmadan doların ateşi biraz daha,biraz daha yükseliyorsa,ya susacaksın ya da çözüm bulacaksın.
Bu ülkenin Maliye Bakanı,Başbakanı nerde?Seslerini duyan var mı?
Bunlar konuşmayacaksa,kim konuşacak bu ülkede?
Dolar,koşmuyor uçuyorsa,güzel kardeşim senin işin ölmeye yatmaktır artık.
İğneden,ipliğe zam demektir bu.
Asgari ücreti 1600 yapsan ne olur,yapmasan ne olur?
Alım gücünü aşağı iyice çektiysen eğer,sen sağ,ben selamettir artık bu ülkede insan yaşamı.
Dolardan bize ne öyle mi?
Tabii,Tabii!

23 Kasım 2016 Çarşamba

#Cumhurbaşkanı Erdoğan: İşsizlik yüzde 11'in üstünde, bu ülke bu hale düşmeli mi? dedi.
14 yıldır ülkeyi ben yönettiğim için elbette bu sorunun muhatabı yalnızca benim.
Korkmayın,bu konu üzerine yazmayacağım bu akşam.
Neyse....
Anne dizisi üzerine....
Doğuran mı annedir,emek veren mi?
Birkaç haftadır,toplumu gözyaşlarına boğan bir Anne dizisi var ekranda.
Oyuncular çok başarılı ama konumuz bu değil.
Bir kadın vekil öğretmenin,pavyonda çalışan bir kadının ölüme terk ettiği kızını kaçırması vs konu ediliyor.
Herkes,pavyonda çalışan anneye lanet okuyor ama acaba haklılar mı?
Kadın,belki ilkokul,belki lise mezunu.Belli ki,işsiz.Belki tecavüze uğradı,belki birinden de gebe kaldı ve hayatını sürdürmek için bir mesleği de olmadığından;ki,olsa ne olur?Bu memlekette iki üniversite bitirenin bile % 11 işsizlik rakamına ulaşıyorsa eğer,mesleksiz bir kadın ya konsomatris olur ya da geneleve düşer.
Ne yapacaktı geçinmek için?Toplumdan korunmak için de,kendi bedeninden para kazanan bir erkeğin yamacına sığınmış ve hayata tutunuyor.
Bir kadın.Fotoğraf çekiyor,üniversite okumuş,varlıklı bir ailenin evlatlığı ama hiç evlatlık olmamış emek veren kadın için.
7 yaşında bir çocuğu annesinden korumak için kaçırıyor.
Peki,buna hakkı var mı?
Eğitimli bir kadının,bir başka kadına yardım yöntemi bu mudur?
Emek veren anne,bir avukatsa eğer,olayın hukuksal boyutunu araştırması,çocuğu ve özellikle o kadını kurtarması gerekmiyor muydu?
Birkaç günde,7 yaşındaki bir çocuğa anne olunmaz.
Bu hem çocuğu hem de anneyi kanatır.
Bir anne,geçerli bir nedeni yoksa kolayına evladını terk etmez.
Eğer,çaresizse,ortak kaderi yaşar kızıyla.
Japon bir senaristin elinden çıkan öyküyü bize uyarlarken,ülkemizdeki kadın sorunsalına bir çözümcül bakış yakalasalardı keşke.
Kadını pavyona ve o erkeğe mahkum edeceklerine,başka bir yerde,yeni bir yaşama başlatmak gerekir.
Görünen o ki,iki kadının çocuk kapma savaşına tanık olacağız.
Peki,emek veren mi anne,doğuran mı?
Emek, tek başına bu kadar önemliyse eğer,kendini 25 yıl emekle büyüten anneye nasıl sırt çevirir insan?
Ne doğurmak bir kadın tek başına anne yapar ne de emekle büyütmek.
İkisi de önemli ama o göbek bağı yok mu?
Bunun için evladını kaybeden anne 'Ciğerim'diye bağırır.
Kadınları kurtarmak gerek.
Yoksa,nedensiz hiçbir kadın evladını bırakmaz!

22 Kasım 2016 Salı

#Adalet Bakanı Bozdağ,cuma gününden bu yana ülke gündemini işgal eden tecavüz yasası için şunu söyledi:
“Eğer ileride siyasi partiler bu konuda geniş bir konsensüs sağlarlarsa yeniden gündeme gelebilir ama onun dışında bu konu artık kapanmıştır.”
Bunun Türkçe açıklaması şudur:
-Sayın halkımız!
İster gündem değiştirmek,isterseniz gönlümüzden geçenin dilimize yansıması deyin,bu rezil öneriyi size sunduk.3 bin kişiyi mağdur sayarak,aslında daha geniş açıdan işimize yarayacak hale getirecektik ama.....
Toplumun gösterdiği tepkiden,şu anda bunun doğru bir zamanlamayla atılmış bir adım olmadığını anladık ve önümüzdeki bir vakit,bu konuyu,içindeki birkaç sözcüğü değiştirerek yeniden,yeniden ısıtıp,o meclise getireceğiz ama şimdi zamanı değil.
Bunu nerden mi anladım?
İşte şu ifadeden:
“Eğer ileride siyasi partiler bu konuda geniş bir konsensüs sağlarlarsa yeniden gündeme gelebilir.''
Bu yazıyı,aklınızın bir köşesinde tutun lütfen;günü geldiğinde beni anacaksınız emin olun.

21 Kasım 2016 Pazartesi

#Bu ülkede el kadar kız-erkek çocuklarının hükmü var mı ki,zavallı hayvanların hükmü olsun!
Çocuk tecavüzlerinin oylaması yarın yapılacak mecliste.
Bakalım,hangi vicdanları sağır vekiller bu öneriye el kaldıracak.
Yazının asıl konusuna geçmeden şunu çok merak ediyorum ve burdan soruyorum:
Bu yasa teklifini öneren vekiller de dahil,meclisteki AKP'li vekillerin içinde,kardeş,baba! demiyorum;yanlış anlaşılmasın ama uzak akraba biri,bir çocuğa tecavüz etmiş olabilir mi?
Soy geçmişinde böyle bir rezaleti örten biri var mı?
Bildiğimden sormuyorum,hani bu kadar canla,başla savunuyorlar da,'acaba?'diyorum.
Yozgat'ta 14 yaşında evlendirilen 30 yaşındaki Arzu Boztaş,üstüne gelecek kumayı reddettiği için kocası tarafından kurşunlanmış ve kadının iki bacağı kesilmiş,iki kolu da işlevsiz kalmış.
Kadın artık sakat ve kocasının söyledikleri:
"Bu kadar ceza alacağımı bilseydim bu kadının kafasına sıkar öldürürdüm"
Gelelim konunun hayvanları ilgilendiren kısmına:
AKP'li Selçuk Özdağ, hayvanlara işkence yapan, tecavüz edenlere “Hayvan sahiplenmekten men” ve "Altı ayla dört yıl arasında ceza verilmesini çok bulmuş ve de 'İnsanlar yanlış yapabilir, hata yapabilir,ben doğru bulmuyorum çünkü insanlara şans vermek gerekir.'demiş.
Yani Türkçe meali şudur :
Hayvana tecavüz etmiş olabilir,ne var bunda?Hayvan değil mi,tecavüz ettiyse bir anlık zevktir.Bu sapkınlık falan değildir.Bir insanı,sırf bu yüzden teşhir etmek,cezalandırmak ayıptır,günahtır.Bu adamın da bir sosyal yaşamı var.Cezalandırıp da ne yapacaksın,alt tarafı bir kediye,köpeğe tecavüz etti zahir?Bu adamlara ikinci bir şans daha vermeli ki,gidip,yeniden bir hayvana tecavüz etsin ama bu kez hayvana zarar vermeden.'
Şimdi size Marmaris gibi uygar bir dünyadan hayvana tecavüz haberi:
Yoldan geçenler,yerde yatan kediye araba çarpmış sanarak veterinere götürüyorlar.Veteriner,hayvanda hiçbir kaza bulgusuna rastlamıyor ve muayene ediyor ki;meğer hayvan tecavüze uğramış ve iç organları parçalanmış.
Kedi,ne yazık ki öldü.
Bu durumda,bu tecavüzü yapan kişiyi nasıl cezalandırmalı?
AKP'nin vekillerine göre;
1-Eğer hayvan ölmeseydi,tecavüzcüsüyle evlendirilecekti.
Delirdim mi ben,hiç İnsanla,hayvan evlendirilir mi?
Peki,11 yaşındaki kız çocuğu 60 yaşındaki bir erkekle evlendirilir mi?
Bu doğruysa,benimkisi neden yanlış oluyor?
Sonuçta bir dişi bulmuş tecavüz edecek,insan,hayvan ne fark eder?
2-Ne var canım,alt tarafı kedi.Tecavüze uğradıysa ne olmuş?
Yapana hapis cezası ne demek?Derhal,bu adama kedi,köpek,allah ne verdiyse emanet edilmeli.
Yarın, bu rezilliğin,bir de oylamasını yapacaklar öyle mi?
Ne dersiniz;Kaldır-İndir vekiller doğru yolu bulurlar mı sizce?

19 Kasım 2016 Cumartesi

#Bu ülkede yargı masumu korumaz,suçluyu korur.
Bugüne kadarki yaşanan tecavüz,şiddet,cinayet olaylarına bakın;Kravat takanın 'İYİ HAL İNDİRİMİ,'Pişmanım,Namusumu korudum' diyenin TAHRİK İNDİRİMİ aldığı bu ülkede,siz kendinizi de paralasanız,adamlar bildiğini okuyor;tıpkı çocuklara tecavüz eden ahlaksızların,tecavüz ettiği kız çocuğuyla evlendirilmesi gibi.
Bu ne utanmazlık,bu ne yüzsüzlük!
Hadi,kız çocuklarına tecavüz etti ve evlendi;Ensar Vakfında tecavüzü belirlenen 10 erkek çocuğunu ne yapacaksınız?
Onları da oğlancı yaparsınız artık.
Diyelim ki,kız çocuğuna 1 değil,5,18,20 kişi tecavüz etti,aralarında kura mı çekeceksiniz ya da 'O piti piti,karamela sepeti'diye mi belirleyeceksiniz evleneceği kişiyi?
El kadar bebelerin bedenine dokunan bu ahlaksızları içeri tıkıp,hayatı boyunca çıkarmayacağınıza,üstüne de ödül verip evlendirecek misiniz yani?
Sizde hiç utanma yok mu?
Bu öneriyi yazan,imza veren,oylayan AKP'liler!
Evinize girdiğinizde kızlarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız?
Yargı neden suçluyu koruyor biliyor musunuz?
Yaptığın yetmedi,hadi git,biraz daha suç işlemeden de karşıma gelme diye.
Hiç merak ettiniz mi,bana saldıran kişiye ne olduğunu?
Adamı,karakola şikayet ettim,savcılığa suç duyurusunda bulundum;peki sonuç ne oldu?
Adam,daha önce de kadınlara tecavüze kalkışan biri.Mahalleli tanıyor ve adamın elinde bir deli raporu olduğuna inanmışlar ve yaptığı her şeyi rapora bağlamışlar.
Mahkeme,Kurttepe'den rapor istedi ki;meğer adam deliye yatan bir akıllı değil miymiş?,Elinde rapor falan da yok.
Bu,sağlıklı deli,uyuşturucu ve alkol kullanan biri.
Devletten,engelli çocuğu olduğu için hem çocuğuna hem de kendine para alıyor.
Hakim,adama 1500 lira para cezası verdi ama 12 ay takside bölerek.
Devletten her ay tıkır tıkır para alan adam,emin olun,bu parayı ödemeye çok zorlanırdı.
Karara itiraz ettim ve adamın başka kadınlara da saldırmaması için rehabilite edilmesi gerektiğini söylediğimde;hakim bana
Benim kararlarımı sorgulayamazsınız'dedi ve olay bitti.
Bu adam,benden sonra da cinsel amaçlı saldırı yaptıysa,bağımlılıkları hala devam ediyorsa;
size soruyorum:hangi kız-erkek çocuğu ve kadın güvendedir?
O öneriye imza atan 6 vekil....
Kız çocuklarının saçının teline dokunan biri olsa ne yapardı dersiniz?
İnanın utanıyorum böyle insanların o mecliste olmasından.

18 Kasım 2016 Cuma

#Bir arkadaşım aradı ve bugünkü yazım için beni 'Tehlikeli sularda geziyorsun,dikkatli ol,başına bir şey gelecek'diye uyardı.
Neymiş konu;tecavüz konusunda öneri veren vekilleri yazmışım.
Ya ne yapacaktım,görmezden mi gelecektim yaptıkları rezaleti?
Eğer,sizler,hayatın içindeki 78 milyon insan,çocuk tecavüzlerine,kadın cinayetlerine karşı çıkmıyorsanız,yapmayan herkesin insanlığını sorgularım.
Ben bugüne kadar yazdım ve yazmaya da devam edeceğim çünkü benim vicdanım,merhametim var.
Üç maymunu oynamadım,oynamayacağım da.
Bugünkü rezalet girişimi de yazmaya devam edeceğim;ta ki,o meclistekiler bir çocuğa dokunmanın suç olduğunu anlayana ve cezasını verene kadar.
Tecavüz nedir?
Aranızda tecavüze uğrayan var mı?
Hani,çocukluğunda,ergenliğinde ya da yetişkin bir bireyken birinin istemediğiniz dokunmasına uğrayanınız var mı?
Tecavüzü,okuyoruz,yazıyoruz ama yaşamak başka bir şey olmalı.
Tecavüzü ben de bilmiyorum ama bir erkeğin cinsel amaçlı saldırısına uğradığım için daha ötesini düşünemiyorum bile.
Ben,yetişkin bir kadınım.Aklım,mantığım var.Ne yaptığımı bilirim.
Editörlüğünü yaptığım dergi için fotoğraf çekiyordum ve bir erkeğin saldırısına uğradım.
Gözlerindeki o cinsel iştahlı bakışı,ellerindeki dokunma hırsını gördüm.
Dehşete düşmek ve bir erkeğin fiziksel gücüne direnmek nasıl bir şeydir bilir misiniz?
Ben biliyorum.
Bağırırsınız,sesinizi duyan olmaz;çığlık atarsınız kimse yardım etmez.Böyledir kadın olmak bu ülkede.
Eğer,fiziken güçsüzsen ve kadınsan başına her şey gelebilir.
Yaşadığım travma inanın korkunçtu ve ben,o adamı bir kez daha gördüğümde büyük bir korkuyla ve içimden deli gibi bağıra bağıra kaçtım ordan.
Sanmayın ki,tenha bir yerdi.Parkın içindeydi ve herkesin içinde.
Ben,aklı başında bir kadınım ve korkularımdan hala kurtulamadıysam,o el kadar kız-erkek çocuklar bu travmayı nasıl atlatacak,EY ALTI VEKİL?
Hiç yüzünüz kızarmadı mı,o öneriyi verirken?
Yoksa,sizden bunu yapmanızı mı istediler?
Ya da okumadınız mı o metni?
Ayıbınız o kadar çok ki,hangisinden AK-LAMALI SİZİ?
Biliyorsunuz,başına AK getirince,insan da,durum da AK-LANMIYOR!
Bunu da bilin isterim!
#İşte size AKP'nin utanç önerisini meclise veren ALTI MİLLETVEKİLİ
-Osmaniye Milletvekili MÜCAHİT DURMUŞOĞLU
-İstanbul Milletvekili Mehmet Muş
-İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıç
-Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker
-Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
-Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu
Bu milletvekillerinin birini ele alacağım ama altısına ve bu utanç verici skandal öneriyi hazırlayan,meclise sunan ve onaylayan 182 AKP Milletvekiline soruyorum:
SİZİN KIZINIZ VAR MI?
İnşallah da yoktur çünkü;kızınız varsa bir yere kadar korudunuz ama sonsuza kadar da koruyamayacaksınız.
Diyelim ki;tecavüze sizin kızınız uğradı;ne yapacaksınız?
Tecavüzcüsüyle evlendirip,beşibirde takarsınız artık.
Sizin kızınız tecavüze uğramaz sanıyorsunuz değil mi çünkü siz,kızlarınızı koruyorsunuz çünkü sizin kızınız yetiştirme yurtlarında,ıslahevlerinde,dini vakıf yurtlarında kalmıyor;çünkü sizin kızınız diğer kız çocuklarından üstün;çünkü sizin kızınıza kimse dokunamaz.
Öyleyse,size ne diğer kız çocuklarından?
Tecavüze uğramış çok da TIN YANİ!
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU
Neden bu isim çünkü bu zat,benim topraklarımdan beslenmiş biri.
Çünkü bu zat,Osmaniye'nin Kadirli İlçesinde doğmuş,yaşamış ve adam olsun diye,Türkiye'nin en çok üniversiteli okutan ilçesi olan Kadirli'den beslenmiş biri.
Çünkü bu zatı,seçmeni meclise yaşadığı topraklara katkı sağlasın diye gönderdi.
Çukurova'nın bereketli toprakları,yani Kadirli YAŞAR KEMAL gibi bir yazarı var etmiştir;
Çünkü Çukurova'nın insanı yiğittir,merttir ve adam gibi adamdır.
Çukurova'nın insanı tecavüzcüyü ezer,geçer,el kadar bebelerin koynuna sokmaz.
Çukurova'nın topraklarından adam çıkar,adam.
Gidip de meclise 11-12 yaşındaki kız çocuklarına tecavüz edenleri tecavüzcüsüyle evlendiren skandal öneriyi hazırlayan Mücahit Durmuşoğlu gibi biri çıkmaz.
Yazıklar olsun,bu topraklardan beslendiği havaya,suya,kültüre.
Utanç duyuyorum,böyle biri benim topraklarımdan çıktı ve çocuk tecavüzcüsünü aklıyor.
O mecliste,salı günü bu yasaya parmak kaldıran,onay veren her kim olursa olsun;
Çocuklarımızı rahat bırakın ve
..... ....... hayatımızdan artık.
Yettiniz be!
Sayın Durmuşoğlu'na bir de not yazalım:
Sayısını dahi anımsayamadığım çocuk tecavüzleri yaşanıyor
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ne demişti:'Ama çocuk tecavüze uğrasa bile düğün yapıp,altın takıyorlar.Ne yani,şimdi bunları ayıralım mı?'
Sayın Durmuşoğlu,işte size fırsat:
Baktınız bölgenizde de çocuk tecavüzleri yaşanıyor.Artık bir çeyrek mi olur,yarım altın mı siz karar verin,takarsınız el kadar kız çocuğuna.
Ama olmaz ki,siz vekilsiniz ve bu işin mimarlarından birisiniz.
Çeyrek olmasın,şimdi sizi bozar.TAM ALTIN takarsınız artık gururla.
Tabi,bu utancı taşıyabilirseniz!
Sahi!
Sizin kızınız var mı?
Varsa,hemen fanusa kapatın.Ona bir şey olursa emin olun vicdanınız o zaman sızlayacak bunu yaptığınız için.
Ama biliyor musunuz;bütün çocukla bizim ve onlara bir şey olmasın diye çabamız.Siz,bu çabaya,bu bereketli topraklara ihanet ettiniz.
Olmadı sayın Durmuşoğlu,olmadı!

17 Kasım 2016 Perşembe

#Sevmek sevilme projesidir.
Jean-Paul Sartre
Ne alaka diyeceksiniz gece gece değil mi?
İnanın,ben de bilmiyorum. ;)
Ne yani,şimdi şunu mu yazsaydım sizlere gecenin bu saatinde;
-Ey Almanya;
-Ey Schulz
-Ey muhtarlar;
-Ey kaymakamlar;
-Ey koyun sürüsü....
Koyun demişken;çocukluğumuzda ne çok tekerlemeler vardı değil mi?
Kuzu meee,bin tepeme,hadi gidelim hacı dedeme.
Niye hacıysa artık? ;)
Ya da şu tekerlemeyi mi yazmalıyım:
-Dede bak minik kuzu.
Me me diye meliyor.
Önüne ot koymuşsun.
Oysa meme istiyor.
Hay allah,yine dede çıktı karşımıza ama bu kuzu,henüz sürü psikolojisini bilmiyor ve Çoban
-Atlayın canım koyunlarım benim;ben ne dersem o olur!
kısmını da henüz öğrenmemiş çünkü o kuzu,kuzu. :)
Şimdi,gece gece çobandı,koyundu,sürüydü falan uğraşmayalım.
Nasıl olsa bu memleket alışkın koyun gibi güdülmeye.
Sorgulama yok,yorumlama yok,yargılama hiç yok.
Sürü psikolojisi bizim fıtratımızda var kardeşim,isyan etmek niye?
O halde ne yapıyoruz?
Sartre'ı dinliyoruz ve
'Sevmek sevilme projesidir' diyerek önce sevecek birini bulup,sonra da kuzu kuzu sevilmeyi bekliyoruz.
Koyun olmak yok,kuzu gibi. :)
Haydi rastgele! ;)

16 Kasım 2016 Çarşamba

#Siz de,kendinizi bir çobanın güdeceği koyunlardan biri sanıyor musunuz?
“Peygamberlerin mesleği olan çiftçilik ve çobanlığı ülkemizde hak ettiği konuma getirmeliyiz. Çobanlık deyip hafife almayın. Çobanlığın felsefesini anlamayan, psikolojisini anlamayan, insan yönetemez. Ben de bir çobanım”
Cumhurbaşkanı-Recep Tayyip Erdoğan
Hani bir zamanlar,Aysun Kayacı diye bir manken vardı ve 'Dağdaki çobanın oyuyla benimkisi bir olamaz'demişti de,linç edilmeye kalkılmıştı.
Çobanların da bir felsefesi varmış,inanın bugüne kadar bilmiyordum;çok cahil kalmışım.
Çoban kimdir,ne işe yarar?
Çoban keçi,koyun sürülerini otlatmaya çıkaran,üstünde kepeneği,bir ağaç gölgesinde kavalını üfleyen ve tek işi koyun gütmek olan,eğitimsiz;
Üniversite bitiren biri dağda çoban olmayacağına göre!
kırsalda yaşayan biridir.
Sizin bildiğiniz başka bir tanımı var mı;benim yok da.
Çobanlığın felsefesi ne olabilir?Çoban,dağı,taşı gezerken kendini bir Aristo,Platon,Nietzsche,Konfüçyüs ya da Freud sanıp,fikir üstüne fikir üretip,derin felsefi analizler yapıp,toplumun düşünce matematiğine yön veren biri midir?
Çobanın felsefesini inanın ben anlamadım.
Hani,coğrafi bölgeyi,dağdaki otları,havayı,suyu,kaynağı iyi bilmesi gerekir ki,hayvanları doğru otlatarak verim artırsın.
Çobanın psikolojisini düşünüyorum;en fazla evdeki sorunlar,sevdalısına düşülen hayaller,varsa evdeki dırdır ve geçim derdidir.
Dağdaki çoban,memleketin ekonomik gidişatına,çözüm yollarına,işsizliğe,teröre,trafik kazalarına,kadın cinayetlerine,çocuk tecavüzlerine kafa yorar mı?
Seçim zamanı,en fazla gider ve kendinin neden okumayıp,çoban olarak kaldığın;neden çoban maaşıyla geçinirken,OYLARIYLA MECLİSE SOKTUĞU vekillerin rüyasında bile göremeyeceği maaşı aldığını SORGULAMADAN OYUNU VERİR!
BEN DE BİR ÇOBANIM diyen cumhurbaşkanı,çobanlığa bu kadar misyon yüklemeseydi keşke;sonuçta O BİR ÇOBAN!
Ve bizlerin koyun gibi güdülmeye gereksinmesi yok.
Çünkü,biz İNSANIZ,BİREYİZ,HAKLARIMIZ,DEĞERLERİMİZ,KENDİMİZE BİÇTİĞİMİZ ROLLERİMİZ VAR!
Belki,evde zorla tuttuğu,perdelik kumaşa dolanarak ardına düşen %49.6 koyun olabilir ama BİZ KOYUN DEĞİLİZ!
Ve,kendisi istedi diye o uçurumdan atlayacak KOYUNLAR HİÇ DEĞİLİZ!

14 Kasım 2016 Pazartesi

#'Milli gelirine oranla dünyada en yüksek asgari ücret olan bir ülkedeyiz.'
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybek
Malum,bugün semt pazarı günüm-dü.
Seviyorum pazartesi günlerini,pazartesi sendromu yaşayanlara inat çünkü,pazara çıkıyorum,esnaflarla sohbet ediyorum,gülümsüyorum,halimi,hatırımı soruyorlar....
Gerçi,her sabah önce telefonum bana'Bugün nasılsın bakalım?'diyor ama insan sesi başka çünkü sıcak,çünkü içten,çünkü dostça.
Mahmut Amcamın eşi,beni görünce başka gülümsüyor örneğin ve ben sormadan hemen hatırımı soruyor koskoca kadın.
Yeşilliklerin en tazesi onlarda değil ama her pazar,onlardan mutlaka alıyorum maydanoz,roka,pancar.
Çünkü,bana para üstü verirken yüzlerindeki gülümsemeyi seviyorum. :)
Geçen yıl,karnabahar altınla eşdeğerdi.Tezgahlardaki fiyatı 'Alma beni,deli misin?'diyordu.
Malum,kış kapıda ve kış sebzeleri de düştü tezgahlara ama peki,halkın bunları alım gücü nedir?
Bakan Zeybek,asgari ücreti milletvekili maaşı kadar sanıyor olmalı çünkü,dünya lideriymişiz ya!
Valla,ben bile karnabaharı çok severim ama almadım.Ona 5 lira,buna 10 lira derken,bizim bütçe delik deşik oluyor her hafta. ;)
Şöyle bir halkımızı izledim bugün.
Ben,boş arabayla gider,bir eşek yükü sebzeyle dönerim her hafta.
Bu hafta iyice abarttım çünkü çok sevdiğim komşumun annesi öldü ve ona yemek yapacağız yarın.
Biz,adetlerimizi asla unutmayız.Komşuda cenaze varsa müzik sesi açılmaz,mutlaka yemek yapılır.
Buna Anne Kültürü diyorlar.
Neyse....
Geç saatte pazardan döndüm ve tezgahların çoğu hala meyve-sebze doluydu.
Bu durumda,ya halkımız diyete girdi,almıyor;ya da aynı halkımız cüzdanındaki üç kuruşu pazara bırakmamak için azıcık alıyor.
Pazara her hafta para dökse,bunun elektriği,suyu,doğalgazı,marketi,çocukların okul harcamaları var.
Hesaba vuruyorum hemen sayın Zeybekçi'yi;
Dünyanın en refah ülkesinden biri Lüksemburg ve kişi başına düşen milli geliri 88,559 Dolar.
Peki,Lüksemburg'da asgari ücret ne kadar derseniz; 6 bin Türk Lirası.
Yine peki;bizim ülkemizde milli gelir 9 bin 364;asgari ücret 1.300 lira ise;
Bu durumda,bakan Zeybek haklı değil mi?
Hesap ortada kardeşim.
Pazar arabasını laf olsun diye yanında sürüten halkımız boş filelerle evine dönerken,bakan Zeybekçi,ceylan derili koltukta oturmanın getirisi vekil maaşıyla toplumun akıl sağlığıyla oynamaya devam ediyor.
Şu karnabaharı ne zaman ucuz yiyeceğiz acaba?
Seviyorum,ne yapayım? ;)

13 Kasım 2016 Pazar

#Tanrı diyor ki;
Ey kullarım!Ben bu aklı hepinize kullanın diye verdim ama.....
İşte bu ama kısmı,ülkemizin yaşadığı dramın adıdır.
Biri kalkar,koskoca AKM'yi yalnızca cam bina sanacak kadar cahil çıkar,biri de kalkar....
Yeminle,bunların kırdığı potları yazmaktan gına geldi.
'Sergey Rahmaninov kimdir?' desem ne dersiniz?
Elbette isminden dolayı Rus besteci olduğunu bilirsiniz ama...
Ama olmaz ki!
Ya Rus değilse;ya soyadında Rahman geçen bir Türk ise ne olacak?
Olmayacak bir şey mi peki?
Biliyorsunuz ki,ülkemizde Rahman,çooook yaygın kullanılan bir isim.Nereye dönseniz bir Rahman'dır gidiyor.
E,haliyle,Rahman çok olunca,yurt dışına giden birileri de,gördüğü her Rahman'ı babası,pardon,Türk sanabiliyor.
Hayatında klasik müzik dinlememiş biri ne bilsin 'Sergey Rahmaninov'un Rus mu,Türk mü olduğunu?
Kadıncağızın aklına Rahman'dan ancak bu geldi zaaar?
Akıl neydi?
Kafatasının içindeki kıvrımlı bölgenin işletim sisteminin doğru çalışmasıydı.
Yoksa,her kafatasının içindeki cevize benzeyen şey herkeste vardı değil mi?
İnsan,farkını nasıl ortaya koyacak?
Rahmaninov'u Rahmanla özdeşleştirip,Türk sanacak.
Siz de ne cahalsınız?Kadın,ortaya bir tez attı işte.
Araştırın,öğrenin kardeşim.Ondan iyi mi bileceksiniz?
Rus ressamları bilir misiniz?
Gerçekliğinden ayırt edemeyeceğiniz tablolar yaparlar.Pera Müzesini gezerken görmüştüm sazlıkları ve elimi uzatıp dokunma hissi vermişti bana.
O derece gerçekçidir tabloları.
Yine bu kadıncağız,bir müzeye gitmiş ve bir tablonun karşısında hayretler içinde kalmış.
Niye mi?
Tablo,o kadar gerçekmiş ki,;Genç bir kızın yaşlı bir zenginle evlenmesini anlatan ‘Eşit olmayan nikah’ adlı tabloyu inceleyen kadın “Zannettim damat değil, kızın babasıdır.
Müzedeki tablodaki genç kızın,yaşlı erkekle evlenmesini şaşkınlıkla izleyen kadın;kendi ülkesinde el kadar kız çocuklarının eşek kadar erkeklerin koynuna ÇOCUK GELİN olarak sokulduğuna hayret etmiyor da,elin Rus diyarında,bir tabloya hayret ediyor öyle mi?
Tanrım!
Bu kadarı cidden çok fazla.

12 Kasım 2016 Cumartesi

#AKM'yi bilir misiniz?
Yani,ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'ni.
Ya da şöyle sorayım;İstanbul'a yolu düşüp,Taksim'e çıkan ve meydandaki cam kaplı AKM'yi görmeyen,içine girmeyen,önünde fotoğraf çektirmeyen var mı?
Aklın kıt olması bir insana verilmiş en büyük cezadır.Tanrı,kimseyi akıl noksanı insanlarla karşılaştırmasın.
Ben,İstanbul'da okurken,her hafta sonu AKM'de İDSO'nun konserlerine giderdim.
Binaya girdiğim andaki sanat kokusu,resim sergileri,klasik müzik enstrümanların akort sesleri bambaşka bir dünyaya girdiğinizi fısıldardı size.
İstanbul'a ne zaman yolum düşse,mutlaka AKM'nin önüne giderim,o heybetli binayı seyrederim ve havasını koklarım.
Bedri Baykam'la,ilk AKM'de sanat üzerine uzun uzun konuşmuştum.Bana,hayatımın resim dersini vermişti çömez bir öğrenci olarak.
Bir sanat eserine nasıl bakmam gerektiğini anlatmıştı sergisinde.
Paco Pena'dan,Rodrigo'nun Gitar Konçertosunu ilk AKM'de dinlemiştim.
Yağmurdan yetişemediğim konserler,merdivenlerinde dinlemek için yalvardığım görevliler......
Ta 1000 km uzaktan AKM'yi niye andım gece gece derseniz?
Hayatında resim sergisine gitmemiş;hayatında konser dinlememiş;hayatında eline fırça almamış birilerine devleti yönetmeyi verdiğiniz zaman,binaların tarihteki önemini anlamalarını bırakın;bu hayata niye geldiklerine şaşırmaya başlayın.
Sahi!
Bunlar neden anlar?
Siyasette çuvalla,spor asla yapma,sanatla hiç işin olmasın,bilim;ha keza hiç işleri olmaz.
Peki,bu adamlar neden makam işgali yaparak canımızı sıkmaya devam eder?
İşte size bu yazının nedeni:
Demiş ki;
Neyse,,,,
Ne dediğinin önemi yok nazarımızda ama bilginiz olsun;
-İşte Taksim Atatürk Kültür Merkezi...
Ne özelliği var o binanın? Tamam, Atatürk'ün adını taşıyor eyvallah ama çok daha güzel bir mimari yapı olabilir. Diyoruz ki, 'Onu kaldıralım, o alanı da genişletelim, kimliği olan, dört köşe cam giydirme bir bina yerine bizim kültürümüzü, tarihimizi, geçmişimizi geleceğe taşıyan güzel bir bina yapalım.' Bunda ne var?
Çevre konusunu gelişmekte olan ülkelerin önünü kesmek için kullanıyorlar."
TOPÇU KIŞLASINA NE DERSİNİZ ACABA?
Biz,tanrıya nettik de,bizi hala bunlarla sınıyor acaba?

11 Kasım 2016 Cuma

#Yaklaşık on yıl önceydi ve yine bir 10 Kasım ertesiydi.
Ulusal basın kadar önemlidir yerel basın ve 11 Kasım günü şu mealdeki başlığı görmüştüm:
10 Kasım Atatürk'ün ..... ölüm yıldönümü törenlerle kutlandı.
Hemen gazeteyi aradım ve aramızda anımsadığım kadarıyla şu konuşma geçti:
-10 Kasım,bayram değildir.Atamızı her 10 Kasım'da törenlerle anarız.Hiçbir ölünün ardından kutlama yapılmaz.Bu yazıyı kim yazdı,kim denetledi,kim bastı?
Karşımdaki kişi,dünyadan bi'haber,kemküm etti 'Bir daha dikkat ederiz'diye konuyu kapattı.
Aynı gazete,geçen yıl da Atatürk devrimlerini aşağılayan ve İslam hükümlerini öven bir yazı yayımlayınca yine aramak farz oldu ve karşımdaki müdürün bana söylediği:
-Biz,bu yazıları internetten alıyoruz ve okumadan basıyoruz.
Nasıl yani?dedim,doğruluğunu araştırmadan mı?
-Kopyala-yapıştır yaparız ve basarız.
Böyle adamların çoğu gazeteciliği bilmez,okulunda okumaz.Alaylı ekolden gelir çoğu;çoğu da işi savsaklar.Bayramlarda,ölüm yıldönümlerinde beylik sözlerle iki satır metin girerler,bir de reklamla geçinirler.
Hadi,bunların çoğu cahil de;koskoca ülkemizin en tepesindeki kişi şunu nasıl söyler:
- 10 Kasımları kuru kuruya ölüm yıldönümü olarak anmayı değil, yeniden doğuş olarak kutlamayı daha önemli görüyorum. Bunu yasa dönüştürdüğümüz zaman, yas kazandırmaz, bunları milat olarak görmek, yeniden doğuş olarak görmek bizi çok daha farklı geleceğe taşıyacaktır.”
Ölen kim olursa olsun,yıldönümlerinde yas tutularak anılır,kutlama yapmaz.
Sayın cumhurbaşkanı, tarih bilgisinden yoksun danışmanları böyle bir metni eline verirlerken hiç mi okumadı bu metinde ne yazıyor diye?
Bu danışmanlar Atamıza küfreden bir metin yazsalar onu da mı okumadan paylaşacak yani?
Elbette bilinçli bir konuşmadır bu.Bizleri,gelecek 10 Kasımlarda neyin beklediğini artık görmemiz gerekiyor.
Bayrağını ve fotoğrafını alan gönülden Atatürk sevdalısı insanlar sel gibi Anıtkabir'e akarken,bu kez kamyonlar değil,Tomalarla karşılaşabilirler çünkü.
Başta,eline mendili alan halay başı İ.Melih Gökçek olmak üzere,halaya duran bu güruh da;
Angaranın bağları da
Büklüm büklüm yolları
Ne zaman güç sarhoşu olduk da,
Galdıramıyok golları
diye türküler eşliğinde 10 Kasım'ı kutlar artık.

10 Kasım 2016 Perşembe

#-Arabistan'da,gelen sağlık ekibindeki doktor erkek olduğu için müdahale ettirilmeyen genç kız 2 saat can çekişerek öldü.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığı devrimler,kadınlara verdiği haklar,eğitim,eşitlik ve özgürlük ne kadar önemliymiş değil mi,çarşafa dolanmaya pek bir meraklı kadınlarımız?
Böyle bir deha hayatımızı aydınlattığı için bin değil,binlerce kez şükredin halimize!
Ya Arabistan,İran,Afganistan gibi geri kalmış Ortadoğu ülkelerinden birinde yaşıyor olsaydık halimiz nice olurdu?
Kıymetini bilin,kıymetini!
Eve kapatılıp,birilerinin kapatması olarak sürekli çocuk doğurmaktan başka bir işe yaramadığınızı anladığınızda,iş,işten çok geçmiş olacak çünkü.
Atatürk gibi bir liderimiz olduğu için gurur duyuyorum.Atamın açtığı yolda başım dik ve özgür olarak yürüyeceğime ;bana hiç kimsenin engel olmasına asla izin vermeyeceğime söz veriyorum bir kadın olarak.
Ya siz?

9 Kasım 2016 Çarşamba

#10 Kasım 193......
Atamı 10 Kasım'da kaybettiğimi düşünseydim rakamları uzatabilirdim ama devrimleri benimle,ilkeleri yolumu aydınlatıyorsa eğer,193... benim için yalnızca rakamdır.
Ben bir Türk kadını olarak Atatürk'e çok şey borçluyum.
-Ölene kadar da Atamıza minnet duyacağım beni özgür bir Kadın-Birey yaptığı için;
-Şükranlarımı sunacağım;çünkü bir kadın olarak hiç çaba harcamadan, dünyada uygar ülke kadınlarından çok daha önce.haklarım oldu;
-Eşitim,özgürüm ben.
-Ben okumuşsam;
-Ben üretiyorsam;
-Benim seçme ve seçilme hakkım varsa;
-Ben,kul değil,bireysem;
-Benim miras hakkım varsa;
-Toplumda söz sahibiysem;
Bunu, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'e borçluyum.
Hani,bazıları 'OLMASAYDIN DA OLURDUK' diyordu ya!
Sahiden de,Atatürk olmasaydı,sizler olur muydunuz?
Ama sizler OLMASANIZ DA DAHA İYİ OLURDU ELBETTE!
Ülkemize,kadınlarımıza ne katıyorsunuz;özgürlük mü,eşitlik mi;eğitim hakları mı,sosyalleşme mi;üretimde,kazançta yan yana olmak mı;ne?
Sizler bir hiçsiniz aslında.Atatürk'ün kazanımı tüm değerlerimizle oynuyorsunuz ama siz de geçeceksiniz bu ülkeden.
Yarın,10 Kasım.
Sandviçle,ayranla,parayla meydanlara taşıdığınız halk yok karşınızda.Ne kapattığınız yollar engel olacak Anıtkabir'e ulaşmaya ne de Atatürk'ün adını anmadığınız beyanatlarınız.
Bu miller atasına koşacak içinden gelerek ve sizler,insanların gönüllerinden kazıyamayacaksınız Atatürk sevgisini.
Tam 78 yıl.....
Her 10 Kasım'da,saat 9'u 5 geçe her nerdeysem ayağa kalkarım ve gözlerim yaşlı,gururla izlerim Atamızın fotoğraflı hayatını.
Ben bir ATATÜRK KADINI olarak gurur duyuyorum,böyle bir liderim olduğu için.
78 yıl sonra bile gözlerimden yaş akıyorsa eğer,içimdeki sevdadandır.
Peki ya sizler,öldüğünüzde ne hissederim acaba?
OLMASAYDINIZ NE İYİ OLURDU!
ATAMIZA MİNNET VE ŞÜKRANLA!
OLMASAYDIN OLMAZDIK.
Bu vatan sana çok şey borçlu ATAM!
#İnsanlar akıllılar,orta düzeydekiler,kıt akıllılar ve ahmaklar diye bölümlere ayrılır.
Akıllıları bir kenara alalım ama dünya bu ahmakların yüzü suyu hürmetine mi dönüyor acaba?
Hani,ülkelerdeki gidişatı gördüğünüzde;ya bunlarda bir sorun var ya da diğer yarımda diyorsunuz.
Amerika.....
Özgürlükler ülkesi diye bilinir; ha bir de obez nüfusun çoğunluğuyla ama asıl Amerikalılar nişasta yiye yiye yalnızca obez olmamış bir de üstüne akıl sağlıklarından olmuşlar.
Amerika'daki seçimleri bildiğiniz üzere D.Trump kazandı.
Adam saygısız,ırkçı,tutucu,ebleh yüzlü ve aptal bir erkek nasıl olurun en nadide örneği.
Amerikan siyasetine de,ellerinde oynatacakları böyle bir medyatik maymun gerekiyordu,onu buldular.
Peki,bu adamı kim,niye seçti?Amerikan halkı bu kadar cahil mi?
Sandığa gitme konusunda aynı bizim gibiler.
Nazik yerlerini tatil yörelerindeki şezlonglardan kaldırmadıkları için ülkeyi AKP'ye,Eyvah!yanlış yazdım 'Trup'a ' diyecektim,teslim ettiler.
Peki,Trump'ın seçilmesine bizim hükümet ve k...yalayıcı medyamız neden bu kadar sevindi?
E,BOP eşbaşkanı olup,düşe ortak olmanın dayanılmaz rehaveti var çünkü.
Tabii,ortada bölüşülecek pastadan küçücük,miniminnacık bir dilimin kendisine düşeceğini sanan ..... var hala,o ayrı konu.
Boşlukları dolduracağım öyle çok sözcük var ki,hangisini seçeceğimi bilemediğimden nokta nokta koyuyorum bilin yani.
D.Trump kimdir?
Adam,Amerika'nın emlak kralıydı bir zamanlar.15 milyon dolarlık boşanmasıyla ve 24 ayar altın kaplama dekorasyonuyla yaptırdığı evi ve görgüsüzlüğüyle tanınan bir ahmak aslında.
Ne konuştuğu bir şeye benziyor ne de yürüttüğü akıl ama Amerikalıların zeka düzeyi de ondan aşağı kalır değilmiş anlaşılan ki,böyle birini başkan seçtiler.
Ama adamda bir hatun var,taş gibi mübarek.
Anlamadığım,bir erkek de azıcık da sıfat olmalı.Böyle bir hatun,böyle bir ebleh yüzlü erkekte ne bulur?
Biri memeye,biri de cüzdana takılı kalmış anlaşılan.
E geriye de,dünyanın canına okumaya devam edecek olan Amerika'nın maceralarını,kan,göz yaşı dökmesini izlemek kalacak.
Çünkü dünya,Amerika'nın parmağının ucunda dönüyor ve Trump gibi biriyle de dönmeye devam edecek.
Yazık oldu H.Clinton'a.

7 Kasım 2016 Pazartesi

#Bugün,kardeşimin doğum günü nedeniyle bir mekandaydık.Kardeşime yeniden,torunlarıyla geçireceği bir ömür diliyorum.
Dilime gün boyu Ahmet Kaya'nın 'Söyle'şarkısı takıldı.
Şarkıyı dinlemeyi istedim ama çalmadılar.
Çok da önemli değil ama hani,bazen insanın diline bir şarkı dolanır da,nedenini bilmediğimiz.
Sürekli şarkıyı mırıldanıp,durdum.
Şöyleydi sözleri:
Dışarıda kar yağıyor
Benim içime yağmur
Ağlama gözbebeğim
Biraz daha dur.
Ülkemizdeki gidişattı aslında bana şarkıyı söyleten.
Umutsuzlukla,umut arasında gidip,geliyorum aslında.
Oysa,bugün semt pazarına gitmiştim yine ve hep gördüğüm kaygılı,çalışkan,üreten ve karşılıklı esprili konuşmalar yaptığımız pazarcılarla görüşmüştüm.
Sanırım,çok yorgunum artık bir telaşın içinde sürerken yaşam,gelgitleri de beraberinde getiriyor.
Belki de,günün en güzel anlarından biri,kardeşimin doğum gününde söylenen,insanı ta uzaklara götüren şarkılar ve pazarda,'Hanım,hanım'diye bağırarak pazarı bir uçtan,diğerine koşan kadındı.
Telaşını görseniz başka bir şey sanırdınız ama o '
Hanım,benden eksik para aldın,al şu paranın üstünü'derken;içimde bir umut,yüzümde bir gülümseme belirdi. :)
Ve dilimde şu anda yine o şarkı:
Dışarıda kar yağıyor
Benim içime yağmur
Ağlama gözbebeğim
Biraz daha dur.

6 Kasım 2016 Pazar

#Emek önemlidir.
Bir işe gönlünüzü verdiğiniz zaman çıkan sonuç eğer sizinle birlikte,çevrenizi de mutlu ediyorsa bu çok gurur verici bir şey.
Kadınların gücüne ve yeteneğine hep inanmışımdır.
Kadını eve tıkmaya odaklı insanlara inat,ülkemizin kaderini kadınların belirleyeceğine de inanırım.
Anadolu kadını çok yaratıcıdır.Danteller,iğne oyaları,boncuk işleri,örgü dediğinizde,ortaya çıkanlar öylesine çekici ki.
Hayal kurmak güzeldir ama hayali somut objelere dökmek ve karşılığını almak daha da güzeldir.
Bende,bu amaçla,fikri zengin kadınlarımıza sanat öğretmek üzere yola çıktım.
İllaki masraf yapmalarına gerek olmadan,evdeki eskimiş eşyalar,bir kenarda unutulan incik,boncuk ve istek diyerek hep beraber sanat öğreniyoruz.
Laf olsun değil,fonksiyonel ürün yaratma üzerine odaklı çalışıyorum.
Ortada dökülen ve arandığında bulunamayan ne varsa konacak sandıklar,çocukları bireyselleştiren objeler ve pazarlama ve satış...
Bu işten kârım,evde oturan kadınlarımıza iş öğretip,para kazanmalarını sağlamak çünkü üreten kadın her zorluğu aşar.

Kocadan dayak yemesin,öldürülmesin,çantasını kaptığı gibi gitsin ve hayatını kuracak kadar özgür olsun.
E,ben daha ne isterim? :)
Benimle birlikte çalışan kadınlarımıza teşekkür ediyorum.

5 Kasım 2016 Cumartesi

#Çok şükür HDP,Diyarbakır,şehitler,kazalar,kadın cinayetlerine toplum 3 gündür alıştı da,sosyal medya hızlandı.
15 Temmuz'da,internetin yavaşladığını duymuş muydunuz?
Duyamazdınız çünkü 15 Temmuz olayları birilerinin çok işine yaracak bir girişimdi.
4 Kasım ise.....
Toplum,neden Diyarbakır'daki parçalanmış bedenleri görsün;toplum neden özgür basın Cumhuriyetin ele geçirilme planlarını öğrensin;toplum neden seçilmişlerin yerine atanmışların neye göre geldiğini bilsin değil mi?
İşine geldiği yerde interneti durdur,insanların haber alma hakkını elinden al.
Neyse.....
Şehir dışına çıktım ve tarlada 3 leylek gördüm.Yeni ekimi yapılmış tarlada besleniyorlardı.
Buralarda da hava soğudu.Bu leylekler, güneye göç edenlerin yaşlı,hasta ve sakat leyleklere emanet edildiği leylekler.
Ömürleri,yaza çıkar mı bir hobi avcının elinden bilinmez ama hayvanlar kadar olamadığımız kesin.
Koruma ve kollama işini insanlardan çok daha iyi yapıyorlar.
Yol uzuyor koskoca karayolunda bir kadın ineklerini sürüyor umursamadan.
Oysa,bir ineğini kaybetse bile ekmek parası gidecek ama dedim ya;yurdum insanının bu aymazlığına şaşırmıyorum artık.
Birçok tarlada hasat yapılmış,koyun sürüleri otlamakta.
Olağan bir görüntü elbette ama bir tarlanın ortasında dikilen iki inşaatı görünce,'Bu kadarına pes' diyorum artık.
Yüzlerce yıldır tarla olan,sulak arazilere konut yapılır mı?
Yarın,bir depremde o apartmanlara ne olur?
Ayrıca;Çukurova'nın bereketli topraklarının üstüne konut yapmak,sanayi tesisi kurmak nedir?
Bunlara ruhsat veren bir allahın kulu bunu sorgulamıyor mu?
Sonra da Takdir-i İlahi derler artık.
Canım sıkılıyor ve haberleri açıyorum ki;adamın biri,eşini 7. kattan atmış,adamın biri,eşini 23 kez bıçaklayıp,öldürmüş;adamın biri.....
Bakmayın adam dediğime,lafın gelişi.
Şehitler,şehitler,şehitler.....
Diyarbakır,Şırnak,öte,beri,ne fark eder?
Beştepe'de,el ele verip,ülkenin canına okumaya kararlılar nasıl olsa.
Cumhuriyet Gazetesi basılmış,HDP'li vekiller tutuklanmış,memlekette hiçbir değer bırakılmamış,taşlar yerinden sökülmüş ama biz ne yapıyoruz?
İdam gelsin,Başkanlık da Başkanlık;orda muhtarlar,burda Toma'lar.....
Memleket yanıyor,benimkisi de laf yani;Neymiş;tarladaki leylekler birbirini koruyormuş.
Ne yapacaklardı?
Onlar insan mı ki,kapalı kapılar ardında dalavere çevirsinler değil mi?

2 Kasım 2016 Çarşamba

#Kandırıldık,Aldatıldık,Bize Yalan Söylediler falan filan üstüne ''
Çocukken,elinize bir şeker ya da balon verirler,kandırırlar ama çocuksunuzdur ve o şeker de,balon da çok önemlidir.
Büyüdüğünüz zaman da sizi kandıranlar çıkar ama bu kez daha ciddi yalanlarla yapılır bu.
Yaş aldıkça,hayata dair deneyimleriniz de artar ve kandırılma çıtanız da minimum düzeye iner.
Bir arsanız var ve miras bırakacaksınız.Noter,sizden akıl sağlığınız konusunda doktor raporu ister ki,yarın başka mirasçınız hak iddia etmesin.
Yani,yasaların öngördüğü her işlem akıl sağlığına dayanır.
Peki;benden akıl sağlığımı isteyen yasa,meclise soktuğumuz,iş başına getirdiğimiz insanlardan da bu raporu istiyor mu?
60 yaşından sonra kim beni kandırabilir,aldatabilir?
Peki,o kandırıyor,bu kandırıyorsa,benim hal ve gidişatım nedir sağlık konusunda?
Yine peki,ben bu kadar aldatılmaya müsaitsem,nasıl devlet yönetirim?
Devlet adamlığı ciddi bir duruş değil midir?
"Başkanlık gelmez ise Türkiye'nin bölünme riski var açıkça söylüyorum"
Kim söylüyor bunu,ülkenin başbakanı Binali Yıldırım
Koskoca ülkeyi yöneten başbakan böyle bir söylemde bulunuyorsa,kendi neci acaba?
Demek ki,14 yıldır siz,hükümet olarak bu ülkeyi yönetemediniz,bölünmenin eşiğine getirdiniz ve demek ki,bu ülke parlamenter sistemle yönetilirken siz başaramadınız ve sistemi değiştirmeye kalkıyorsunuz ve de Başkanlık diye tutturduğunuz kişi de,daha önceki 14 yıllık AKP hükümetinin başbakanı.
Yani,sürekli 'Fetö kandırdı,Kandil kandırdı,HDP kandırdı,cemaat kandırdı,o kandırdı,bu kandırdı'diyen kişi.
Merak ediyorum,o çok gelsin diye çırpındığı başkanlık gelince,kendinin sıfatı ne olacak?
Eşi de,kendinin bir gün başbakan olduğunu anlayacak diye beklemeye devam eder artık.
'AKP hazırsa MHP dünden vardı'
Kim diyor bunu?
MHP'nin akademisyen başkanı Devlet Bahçeli.
İdam gibi,geri kalmış,çağ dışı bir yöntemi hala çözüm sanıyor üstelik.
Kimden başlayacak örneğin?
İmralı'daki mi,Amerikadaki mi,yoksa suç işleyen herkesi mi?
Böyle yaparak AKP'den oy çalacağını sanıyor ama baraj altı kalacak haberi yok.
Hızını alamamış ve diyor ki;
'Adında Cumhuriyet olup da Cumhuriyet değerlerine en çok zarar veren, Türkiye karşıtı oluşumları sevindirip umutlandıranların medya özgürlüğüne sığınmaları inandırıcı görülmeyecektir. Özgürlük demek millete küfretmek demek değildir.
Cumhuriyet Gazetesi için söylüyor bunları.Eline hiç Cumhuriyet Gazetesini aldı mı acaba?
MHP'nin kendi içinde hiç aklı selim birileri var mı bilinmez ama,bu Bahçeli'nin hala ardına düşen varsa.....
Rapor şart,ısrarla isteyiniz!

1 Kasım 2016 Salı

#Ben çocukken,bir musluk reklamı vardı;'Aç-Kapa Artema' diye.
Bizim ülkemizdeki hukuk mu,yoksa bir garabet mi sistem tam da Aç-Kapa oldu.
Bir adam 3 kere gözaltına alınıp serbest bırakılıyorsa ya o adam suçsuzdur ya da sistem işlemiyordur.
Mahkemeler de tıpkı musluk reklamı gibi Aç-Kapa!
Allah aşkına,şort giydi diye Ayşegül hemşireye tekme atan o adam nasıl olur da serbest bırakılır?
Ortada işlenmiş bir suç var.Zaten her şey meydanda.
Ne yani,bu kızcağız yediği tekmeyle kalacak,adam da hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam mı edecek?
Ayşegül hemşirenin hayatını nasıl koruyacak bu devlet?
Koruması da kaldırılmış üstelik!
Bakınız,bu karar şu demek:
Bak Abdullah!
Tekme attın ölmedi bu kadın.
E,şort giyip,senin cinsel tahrike kapılmana neden olarak zaten suçlu.
Ben de,seni suçlamıyorum çünkü o tekmeyi atmakta haklısın.
Bu kadın,normal yoldan ölür ölmesine de,gel bu işi çabuklaştıralım; zaten aynı mahallede oturuyor,aynı otobüse biniyorsun.
Seni şikayet edip ,cezaevine de gönderdi.
Bu durumda artık bu kadının yaşaması olmaz.
Ya,bir daha aynı otobüse bindiğinde yine şort giyip seni tahrik ederse?
Bu kez tekme olmaz çünkü kadın ölmedi.Eline bıçak al,silah al ya da canın ne istiyorsa onu al,kadını bulduğun anda indir.
Böyle kadınların yaşaması erkeği baştan çıkararak günaha sokar.
Atalar;'Ya erde,ya yerde 'der ya!
Erde olamayacağına göre,yere sermenin tam vaktidir.
İşte sana bu fırsatı veriyoruz.
Haydi Koçum benim!
Gazan mübarek olsun!
Bir daha da karşımıza gelme.Bak,senin yüzünden musluk reklamına döndük,alay konusu oluyoruz valla.
Yarın,en geç öbür gün güzel haberlerini bekliyoruz canım kardeşim!
Ve ana haber bülteni Fatih Portakal diyor ki;
Sayın seyirciler,hani bilir misiniz,bir Ayşegül hemşire vardı.Düne kadar yaşıyordu ama artık yaşamıyor çünkü o da kadın cinayetine kurban gitti.
Nereye kadar sürecek bu sayın yetkililer?