31 Mart 2018 Cumartesi

#Bu tepsi,atölyeye geldiğinde paslanmış,çizilmiş ve atıl bir haldeydi,yani çöpe gidecek ayardaydı.
Böyle hasarlı metal eşyaların yenilenmesi çok zordur çünkü,metal olduğu için boya tutması epeyce meşakkatli bir yolculuktur.
'Atmıyoruz,değerlendiriyoruz' ilkesinde olduğumuz için hemen işe koyulduk ve önce tozundan arındırdık,iki kat astar boyasını attık ,zımparaladık,üç kat ana boyasını sürdük ve desenleme çalışmasına geçtik.
Sonrasında ise eskitme çalışmasını yaptık ve vernik işlemini de atarak tepsiyi kullanıma hazır hale getirdik. 
Bu işlem kaç gün sürdü derseniz;bana kalsa iki günde tamamdı ama ders vermem içerikli olduğundan 1 ayda,aşama aşama olması gerekiyordu.
Bence güzel oldu.
Üstünde bol köpüklü kahve içilmesini dileyerek tepsiyi evine göndereceğiz artık. 

Daha fazla ifade göster

#Ekmek herkese yetecekti aslında;
Tarlaya karga dadandı,
Ambara fare,
Fırına hırsız,
Memlekete harami!
Hani,siz de şu açıklamaları duyduğunuzda ne hissedersiniz:
-Afrin'de 50 küsur şehit verdik ama iki önemli kazancımız var... Oradaki ihalelerde büyük pastayı Türk müteahhitler alacak
Cumhurbaşkanı Danışmanı İlnur Çevik
Şehitler artık sayıya dönmüştür ve 50 küsur denerek sayıyı bile netleştiremeyen bir yönetimle karşı karşıyayız.
Afrin'de evlatları şehit olan ana-babalar ne hisseder bilmem ama Türk müteahhitlerin cebi dolacak demek, çok acı ve çok utanılası bir açıklamadır.
-İstediğiniz kadar bağırın. Çatlayın patlayın bak yıktık ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'ni.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
AKM'yi bilir misiniz?
Taksim'in en gösterişli binalarından biridir.Konserler,resim sergileri,sanatsal etkinlikler....Ne ararsanız bulduğunuz bir binaydı.
Dı,diyorum çünkü Atatürk'ün adına bile tahammülü olmayanlar bu binayı yıkmaya ant içmişlerdi,nihayet muratlarına erdiler.
AKM,öğrenciliğimin en güzel anılarına sahip binalardan biriydi.Her hafta sonu İDSO'nun konserlerine koşardım yağmur,çamur demeden.
Sergilere bayılırdım ve binadaki sanat kokusunu çok severdim.
İstanbul'a her gittiğimde mutlaka binanın önüne giderdim.
Ne yani;şimdi o bina toz bulutuna mı dönüştü?
Sayın cumhurbaşkanı,hayatında bir kez olsun o binaya girip senfoni orkestrasını dinledi mi?
Hayatında bir kez olsun,bıraktım sergi gezmeyi,eline bir fırça alıp resim yaptı mı?
Hayatında bir kez olsun bale izledi mi?
Hayatında bir kez olsun opera dinledi mi?
Bu ne sanat düşmanlığı diyeceğim de......
Neyse.....
Tarih,bir gün herkesi yargılar,er ya da geç.
Bunu bilin!

30 Mart 2018 Cuma

#Eski filmleri sever misiniz?
Ertem Eğilmez,Atıf Yılmaz,Osman Seden gibi yönetmenlerin elinden çıkmış filmler,tekrar tekrar yayınlansa da her keresinde keyifle izliyorum doğrusu.
Kezban'ın,köylü kızından,Paris sokaklarında bir hanımefendiye dönüşünü kaç kez izledim kim bilir?
Sahi!
Bir insan,köylülükten bir hanımefendiye ne kadar sürede döner?
Onca dans dersi,onca yemek adabı,onca diksiyon dersi uzun zaman ister ama film bu,birkaç güne bu iş tamamdır.
Burda,bir not da atayım,filmdeki köylü karakterine göndermedir durum analizi,yoksa köylülük diye bir aşağılama değildir,hani yanlış anlaşılmasın da.
Kezban dediğimde,aklıma gelen tek isim Hülya Koçyiğit'tir.
Onun,İstanbul tepelerinde balerin edasıyla koşması,Ediz Hun,İzzet Günay,Kartal Tibet jönleriyle romantik,fakir ama gururlu genç kız rollerini pek de sevmiştik değil mi?
Yıllar,yılları kovaladı ve aynı Hülya Koçyiğit,Berlin'de Altın Ayı ödülünü aldığı Susuz Yaz,Kurbağalar,Almanya Acı Vatan gibi sosyal içerikli çok iyi filmlere de imza attı.
Ama aynı Hülya Koçyiğit,köprülerin altından çok su akmış örneğini vererek birden bire AKP'ye yanaşıp şunları söylemedi mi: "Türkiye'de kimse baskı altında değil, bilakis herkes fazla özgür. Çok fazla atıp tutuyorlar.", "Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı ben çok başarılı buluyorum.'
Siz,kendinizi özgür buluyor musunuz sahiden?
Ben bulmuyorum.
Hatta öyle bulmuyorum ki,ifade özgürlüğü diye yazdığım yazılardan suçlanıyorum,adliyenin yolunu tutuyorum sürekli.
Peki,ben nasıl özgürüm?
Biliyorsunuz,ataların çok güzel bir sözü var:
-Bal tutan parmağını yalar der.
Ataların zamanında demek ki,bal teknesini tutunca yalnızca yalanan parmakmış ama konu Hülya Koçyiğit'in damadı olunca,bırakın parmağı,tüm beden yalanıyormuş meğer.
Bu ne rantmış be kardeşim!
Antalya'ya yolu düşen çoktur mutlaka.Hele o ünlü Konyaaltı Plajı inanılmaz güzel bir plajdır.
Sen tut ve damadına o plajın ihalesini aldır!
Vay canına!
Her insanın böyle çark eden bir kayınvalidesi olsa işler nasıl da tıkırında yürür değil mi?
Peki,Konyaaltı Plajında ne olmuştu da bu ihaleyi damat Alkoçlar kazanmıştı.
2016 ve 2017 yılında verilen ihaleye katılım olmayınca,AKP'li Menderes Türek,Ki Antalyalılara müstahak bunlar,adamı yeniden seçtiler çünkü,Konyaaltı Plajını üçe ayırıp,üstüne de,daha önceki ihalelerde olmayan şu maddeyi ekleyerek "İhaleye, son on yıl içinde, Kültür ve Turizm Bakanlığından belgeli, toplamda en az 1500 yataklı, beş yıldızlı otel veyahut 1.sınıf tatil köyü işletmeciliği ve bunun yanı sıra yine son on yıl içinde 1618 sayılı yasa kapsamında A Grubu Seyahat Acentası işletmeciliği yapmış olanlar teklif verebilirler" maddesini ekleyip Hülya Koçyiğit'in damadına hediye edildi de denebilir.
Memleket,yağma Hasan'ın böreği oldu.Yiyin kardeşim,patlayıncaya,çatlayıncaya kadar yiyin bakalım ne zaman patlayacaksınız?
Değdi mi Hülya Koçyiğit,bunca yıllık emeğe?
Demek ki neymiş;Kezbanlıktan salon kadınına öyle pat diye atlanamıyormuş.
Filmmiş onlar,film!

29 Mart 2018 Perşembe

#Benim dedem,Allah nurlarda uyutsun hacıydı.Kuranı sürekli okur,duasını eder,dini görevlerini yerine getirirdi.Çocukken dedeme sorardık;
-Dede,kıyamet ne zaman kopacak?
Dedemin yanıtı hep şu olurdu:
-Allahın işine karışılmaz ama kıyamet,bina ve zina çoğaldığında kopacak.
Dedemin zinadan kastı elbette erkeğin kadını aldatması değildi,yalan dolan söyleyen,alçaklığı,hainliği meslek edinmiş aldatan insanlardı.
Ben,hayatım boyunca hiç küfretmedim,etmem de ama birkaç gündür okuduğum her haberlerde ağız dolusu küfretmek istiyorum.
Bu haberlere neden olan lanet olasıcalar,defolun gidin artık hayatımızdan,Allahın cezaları.
Sizi sayıyla mı verdiler bize.
-Gökova Körfezi,üstelik de 1. derece SİT alanı olan yerde,tam 21 bin 618 hektar (yaklaşık 27 bin futbol sahası) daraltılarak kısmen imara açıldı,hem de deniz dahil ve bu karar 16 Mart'ta resmi gazetede yayımlandı.
Şimdi Gökova'da,nedeni bilinmeyen yangınlar başlayacak,o güzelim ormanlar yok olacak,deniz kirlenecek,balıklar ölecek,yani, doğa katledilecek.
Peki niye?
Zengin,rantçı yandaş yanaşmalar,kıyıyı 5 yıldızlı otellerle doldursun,kıyıları betona boğsun,1 yılda 1 hafta bile gidilmeyen villalarla körfez boğulsun diye.
Nerde bu Allahın sopası,hep garibanın başına mı inecek?
Türk insanı,son ağaç kesildiğinde,son balık yakalandığında,son ırmak zehirlendiğinde mi ayılacak?
Sonrasında,gelen para ne işinize yarayacak?
-TBMM'de,Çanakkale'yi anmak için bir etkinlik düzenlendi.
Bilin bakalım oyun öncesine oldu?
Meclisin başkanı İsmail Kahraman denen o şahıs,acil toplantı istemiş ve oyundaki kadın oyuncuları çıkartırmış,oyundaki ATATÜRK büstünün de kaldırılmasını istemiş.
Şimdi.....
Bu oyundan çıkarılan kadın oyuncular,buna karşı çıkmadınızsa,yazıklar olsun size;
Oyundaki erkek oyuncular,eğer oyunu terk etmedinizse,yazıklar olsun size;
Oyunu yazan,yöneten,dekorunu,ışığını vs hazırlayan hepiniz,eğer bunu protesto etmedinizse,hepinize yazıklar olsun.
Eğer,bütün bunlara rağmen,orda oynanan drama sessiz kalıp izleyenler,hepinize yazıklar olsun.
Utanın utanın!
-Kocaeli-Körfez ilçesinde,yunusun kafasına BEŞ el ateş edip öldüren alçak;senin de Allah belanı versin.
-16 yıldır iktidarda olup da,şeker fabrikalarına zarar ettirmeyi planlayan ve Amerikan şirketlerine pancar üreticimizi peşkeş çekenler....
Meraları,otlakları,dağları,denizleri imara açıp tarımı,hayvancılığı yok edenler;
Yani;
-Memleketi tarumar etmeye ant içenler;
Nerde bu Allahın sopası?
Hayatımızı kirletiyorsunuz aldığınız her nefesle.
Üzüle üzüle küfürler yağdırmak istiyorum hepsine.
Çektirin gidin artık hayatımızdan.
Dedem haksız mı şimdi?

28 Mart 2018 Çarşamba

#Yurdum insanı hızla şişmanlıyor,hatta obez olma yolunda ama kadınlarımız sanki daha bir hızlı şişmanlıyor.
Akdeniz kıyısı kadınları armut biçimli biliyorsunuz;üstü dar,altı genişliyor.Dolayısıyla,yağlanma da kalça kısmında yoğunlaşıyor.Varis,selülit vak'alarını o kadar çok görüyorum ki....
Ben,uzman biri değilim elbette.Yalnızca gözlemlediklerim bunlar.
Peki,herkes zayıf olmak zorunda mı?
Elbette,bizler manken değiliz.Sağlıklı yaşamak istiyorsak zayıf ya da şişman değil,olması gereken kiloyu korumalıyız sanki.
Bu işin bir de görseli var.
Burdan,sevgili kadınlarımıza birkaç ricam olacak.
-Lütfen,ten rengi tayt giyerek bacaklarınızdaki tüm deformasyonları sergilemeyin artık.
-Lütfen,evinizden çıkarken,dönün ve aynaya son kez bakın,kıyafetleriniz üstünüzde nasıl duruyor diye.
Ayağım arızalı biliyorsunuz ama atölyede de çalışmam gerek.Dinlenerek işimi yapıyorum.
Sokağı da daha çok izliyorum bu nedenle.
Bahar geldi diyebiliriz.Mis gibi kokuyor portakal,limon,turunç ağaçlarının çiçekleri.
Yalnız ağaçlar mı;insanlar da çiçek açmış gibi renkli giyiniyor artık.
Atölyenin önünden en çok kadınlar geçiyor,çoğu da şişman.Az daha giderlerse obez olacaklar.
Hükümetin dayattığı nişasta bazlı şekerlerle yenen yiyeceklerin ve spor yapmamanın sonucu bu görüntüler.
Genç kızlar genelde fit ama ya orta yaşlılara ne demeli?
Bir kadın geçti camın önünden,pembelere bürünmüş.
Tepeden tırnağa pembe,bu kadar uyumlu yani derken....
Gözüme takılmayacak gibi mi Allah aşkına.
Kadın,incecik pembe pantolonunun içine iplerine kadar gördüğüm siyah çamaşır takımı giymiş.
Kadını arkadan gördüğünüzde,pembelerin içinde siyah dantelleriyle çıplak bir beden görüyorsunuz.
Bu nedir Allah aşkına!
Giyinmenin de bir ölçüsü olmalı.Hoş bir duruş,zarif bir çekiciliğin yolu pembenin içine siyah don-sütyen giymek değildir.
O kadar çirkin,o kadar çirkindi ki kadının görüntüsü.
Şu aynaya son bir kez dönün de bakın yahu!
Kimse sizden stil danışmanı tutmanızı beklemiyor ama giyinmenin de edepli bir tarafı olmalı.
Bacaklarındaki selülitleri göstermek açısından da arızalı bir durum bu.
Azıcık özen lütfen!

27 Mart 2018 Salı

#Bugün DÜNYA TİYATRO günü
"Erkeğin isteğini yerine getirmeyen kadın Allah'a isyan etmiş sayılır"
Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ağırakça’nın yayınladığı ansiklopediden bir ayrıntı.
En son ne zaman tiyatroya gittiniz?
Ben,geçen yıl gitmiştim.Öğrencilik yıllarımda her hafta giderdim İstanbul'da ama artık sık gidemiyorum.Oyunları beğenmiyorum bazen,bazen de oyunculuğu,dekoru falan.
Ama tiyatroya gitmek gerekir.
Sanata ve sanatçıya bu kadar baskı yapılan bir ülkede tiyatro günü kutlanır mı?
Adettendir diyelim ve ülkemizde her allahın günü oynanan şu tiyatrolara bakalım.
Mardin'e çok gitmek istedim ama bir türlü kısmet olmadı.Oysa,ülkemizin hemen her noktasını gezen biriyim ben.En çok terörden gidemedim elbette ama gitmiş kadar da bilgim var.Süryani Şaraplarını çok seviyorum örneğin.Karanfilli Leblebisini,tereyağlı badem şekerini.....
Taş işçiliği,sokakları,telkari işçiliği takıları....
Ama Artuklu Üniversitesi ve başında da böyle birinin bulunduğunu bilmiyordum.
Aynı göğün altında yaşamak,aynı havayı solumak bir zorunluluk bunlarla.
Bir kadın olarak düşünüyorum da,ne demek erkeğin isteğini yerine getirmek?
Siz kim oluyorsunuz da,erkeği bu kadar yüceltip,kadını aşağılıyorsunuz?
Ben köle miyim,yoksa erkeğin her elini sallamasında koşacak bir et yığını mı?
Getirmiyorum, buyurun bakalım.
Hayata,insana,kadına saygısız,hadsiz insanlarsınız ve bizler her gün sizin sergilediğiniz bu tiyatroyu izliyoruz.
Nerden gelmiş bu ARTUKLU'lar diye baktım da;
Artuklular,bilimde,mimaride iyi işler yapmış bir beylik.
Diyarbakır'da Malabadi Köprüsü,Mardin’de Hatuniye Medresesi, Koçhisar’da Ulucami, Şehidiye Medresesini yapmışlar.
Bilimde ise yetişen en önemli bilim adamı El-Cezeri (Bediüzzaman Ebul İz).
Haberleşme, kontrol, denge kurma ve ayarlama bilimi olan sibernetiğin ilk kurucusu olarak kabul edilmiş. El-Cezeri su saatleri, mekanik olarak çalışan müzik aletleri, tulumbalar ve şifreli kilitler yapmış bir bilim adamı.
İşte bu işleri yapan Artuklu Beyliğinin adını taşıyan üniversitenin rektörü böyle biri.
Nasıl,siz de beğendiniz mi bu oyuncuyu?
İyi sergiliyorlar değil mi tiyatro oyununu?
Memleketi bir sahne,hepimizi seyirci,kendilerini de oyuncu sanıyorlar.
Oskarlık bir oyun sergiliyorlar ayrı konu.
Ödül mü versek,sahneden mi indirsek hepsini?
SİZ NE DERSİNİZ?
Tiyatroya gönül vermiş,emek vermiş herkesin her şeye ve her türlü baskıya rağmen özgürce oyunlarını sergilemelerini diliyorum,günleri kutlu olsun.

26 Mart 2018 Pazartesi

#'Eskiden,tuvalet 1 milyondu,şimdi 1 lira'
Bu lafı,sıradan biri söyleseydi,yüzüne bakar,bakar ve.....
Ülke genelinde tuvaletler bedava yapılmadı değil mi?
Hani,memleketin ..... ...... tüm topluma havale edilmiş olabilir de ondan sordum.
Neyse.....
Dünya yüzündeki bütün kırkayakları öldüreceğim.
Ya da,en azından birkaç ayağını kıracağım.Onlar,üç-beş ayak eksilse de yürüyebiliyorlar değil mi?
Acı çekerler mi ki?
Nalet olsun şu içimdeki merhamet duygusuna.Hep bunun yüzünden başıma gelenler. 😉

25 Mart 2018 Pazar

#Bazen,gördüklerimizle yorumladıklarımız aynı karede buluşmaz.
İstanbul'da,Moda'da,sahilde çay içiyorum.Başımı çevirdim,bir apartmanın geniş penceresinin önünde,yaşlı bir adam oturuyor.
İçimden 'Vay be,ne şanslı adam,denize karşı oturmuş,kim bilir ne kadar mutlu?Kaç kişi,böyle bir evde oturur acaba?' diye söylendiğimi anımsıyorum.
Adam,belki de çok yalnızdı ve mutsuzdu,belki,geleni-gideni yoktu bilmiyorum.
Bugün,atölyemde şezlonga oturdum,alçıdan nereye koyacağımı bilemediğim ve artık bana sıkıntı veren bacağımı uzattım,kullanacağım desenleri hazırlıyorum,biri içeri girdi ve 'Hayat sana güzel valla,oh ne ala,böyle keyifle oturuyorsun'dedi.
Nasıl bir bakış attıysam artık....

hazırlıyorum,biri içeri girdi ve 'Hayat sana güzel valla,oh ne ala,böyle keyifle oturuyorsun'dedi.
Oysa,hafta sonu da çalışmam gerektiği için,bu ayakla atölyeye gelip gitmem,benim için tam bir işkence.Öyle çok merdiven inip,çıkıyorum ki,birinin desteği olmadan da asla yapamıyorum bu işleri.
Allah yardım etsin,hayatı boyunca engelli yaşamak zorunda olanlara.
Atölyemizden,Karadeniz'e kız veriyoruz.Gelin olacak arkadaşımızın işleri bitecek,bu nedenle kaybedecek vakit yok.
Dışardan bakınca ne kadar rahat olduğunu söyleyen kişiye gülümsedim elbette ve ' Haklısınız 'dedim ve de aklıma o yaşlı adam düştü.Üstünden öyle çok yıl geçti ki...
Çoktan ölmüştür bile,belki de yalnızlıklar içinde;bilmiyorum.
Gördüklerimiz,her zaman aklımızdan yorumladığımız olmayabiliyormuş,onu öğrendim.

24 Mart 2018 Cumartesi

#Bugün,iklim değişikliğine dikkat çekmek için DÜNYA SAATİ uygulaması yapılacak.
Lütfen,ışıklarınızı 20.30 - 21.30 arasında 1 saat kapatmayı unutmayın!
#Koşullar ne olursa olsun,devletin verdiği maaş hak edilene kadar çalışılacak.
Yok öyle,üretmeden tüketmek,hak etmeden almak,çocuğunuzun boğazından haram lokma geçirmek.
Bugün atölyede yeni bir tablo çalışmasına başladım.Seviyorum kara kalem tekniğiyle yağlı boya çalışmasını.Aslında tablo çoktan bitti ama küçücük ayrıntısı kaldı,o da fırça darbesi. 😉

22 Mart 2018 Perşembe

#Engelli insanlarla maç yaptığınızda,asla gol atmazsınız çünkü bu,engelli insanlara yönelik bir nezaket,bir yazılmamış kuraldır.
Onlar,zaten engelli,sizinle maç yapıp da kazanacak halleri yok değil mi ama geçmişte anımsıyorum,2008 yılında görme engellilerle dostluk maçı yapan milletvekilleri,maçta hızlarını alamayıp,engellilere gol yağdırmışlardı.
Aradan yıllar geçti.Biliyorsunuz dün Down Sendromluların farkındalık günüydü.
Saraya götürülen Down Sendromluların karşısına çıkıp da,bütün gücünle topa vurmak da ne oluyor?
Yarım kalan futbolculuk günlerine duyulan özleme ait bir hırs mıydı acaba?
Ama onlar Down Sendromlu insanlar;nezaketle,yumuşacık yumuşacık,onore ederek topa vurmak gerekmez miydi?
Birkaç gündür,birilerinin yardımı olmadan kendime bakamıyorum çünkü ayağım alçıda ve bu geçici ama uzun soluklu bir durumda olsaydım ve birileri de bana engel olsaydı,duygularım hiç de hoş olmazdı doğrusu.
Ne demek topa hızla vurmak!
Nezaket,nezaket!

21 Mart 2018 Çarşamba

#'Hayat,siz plan yaparken kendi planını çoktan devreye sokmuştur' diye bir söz vardır sosyal medyada.
Ne kadar doğru bir bilseniz.
İnsan,başına gelene kadar bilmiyor başkalarının çektiği sıkıntıyı.
Bu ülkede,engelli olmak ne kadar da zormuş meğer.
Hayatı boyunca tekerlekli sandalyeye mahkum olan,görme ve işitme engelli insanları düşünüyorum da,neler çekiyorlarmış meğer?
Ne kaldırımlar onlara uygun,ne trafik ne de sosyal yaşam alanları.
Bu insanlar tuvalete nasıl gidiyorlar örneğin sinema ya da tiyatro salonlarında?
Evlerinde nasıl yaşıyorlar engelli koşullarında?
Neden mi yazıyorum bunca şeyi?
Benim de planlarım var yapmaya çalıştığım.Zeytin bahçesi kuruyoruz örneğin bir süredir.Fidanları diktik,alan bakımını yapıyordum dün ama hayatın bana hazırladığı sürprizi bilmeden elbette.
Ağacın kökünü çıkarmaya çalışırken elimde nacakla;biliyorsunuz nacak,baltanın biraz küçüğü.
Tam salladım uzamış dala,yerde bir kırkayak gördüm,darbe ona gelmesin diye kaykıldım,incirin dalına basmışım,kendimi önce havada,sonra da duvarın dibinde buldum.
Biliyorsunuz belki,incirin dalı esnek olur.Kırkayağın,bir ayağı kırılmasın diye benim ayağım şu anda alçıda ve ezik içindeyim.
Evimde engelli yok,doğal olarak bir düzenleme de yok ama iki gündür ne yürüyebiliyorum,ne de birinin yardımı olmadan kendime bakabiliyorum.
Bu halde sokağa çıkamam,kaldırımda yürüyemem çünkü benimkisi basit bir şey ve geçici;peki ya ömür boyu engelli olanlar!
İnsan,başına gelmeden bilmiyor o insanların ne çektiğini.
Oysa,ne kadar çok rastlıyorum engelli araçlı insanlara.
Hiç yaşam alanları yok nerdeyse.
Bu konulara daha bir dikkat çekmeliymiş meğer.
Biz yanlarından yürüyüp geçerken,o insanların gidebileceği sağlıklı düzenlenmiş kaldırım bile yok.
Yılmak yok elbette.Alçı çıkınca hemen işe yeniden devam.Ben planımı yaparım yapmasına da,hayat da ne plan yapıyorsa yapsın bakalım kim kazanacak bu gidişatı.
O zeytin bahçesini en iyisiyle başaracağız,kırkayakların canını yakmadan elbette.
Bir de pis kokarlar ki,öf ki ne öf.
Ne yapalım,bu kez talihsizlik oldu ama ne demişti bir büyüğümüz;
DURMAK YOK,YOLA DEVAM!
#Omurgalı olmak ya da olmamak,işte bütün mesele bu.
Bir Karadeniz türküsüdür
Çayeli'nden öteye
Gidelum yali yali
Çay filizi toplayi
Peştemalli kızlari
Türküden de anlaşıldığı üzere,Karadeniz'de geçen her belgeselde ya da dizide görüyoruz;çayları Karadeniz yöresine ait kıyafetlere bürünmüş kadınlar toplar.
Peki,Danıştay,Yargıtay,Sayıştay Başkanları,hem de cumhurbaşkanının yanında çay filizi toplar mı?
Toplamaz elbette.
Peki,aynı Danıştay Başkanının kızı,tıpkı diğer 1236 hakimle birlikte ,saraya gider mi,cumhurbaşkanı dahi olsa karşısında ayağa kalkar mı,alkışlar mı?
Yargı,bağımsızdır,hukukun üstünlüğü her türlü makamın,şahsın,zümrenin üstündedir diye biliyoruz ya!
Hani,hakimlerin cübbelerinde ilik olmaz ya!
Çünkü,hukuk adamı,kimsenin karşısında eğilmez,ceketini iliklemez ya!
Hani,bunlar bize öğretilenler.
Bu nedenledir ki,Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ün kızı olan ve önceki günkü kura töreni ile Elazığ Hakimliği’ne getirilen Gonca Hatinoğlu, Yargıtay Tetkik Hakimliği’ne atandı.
Gonca Hatinoğlu, henüz Elazığ’da görevine başlamadan, atamasının üzerinden 24 saat geçmeden Ankara’daki Yargıtay Tetkik Hâkimliği’ne getirilmesinin ardında çay filizi toplanması yatmıyor mu
Saraya gidip de ayağa kalkan,yetmedi alkış tutan 1236 hakimden siz bağımsız karar verecek bir davranış bekler misiniz bu saatten sonra?
İnşallah,bu hakimlere işim düşmez çünkü ben bu hakimlere artık güvenmem bir vatandaş olarak.
Adliyede,herhangi bir salona girin,duvarında şu söz yazar:
ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR!
Ülkemizde,adalet,terazisi kaymış,tüm dengeleri bozulmuş,olmayan iliğini kapatmaya çalışan bir hale düşürülmüştür.
Omurga önemlidir ve bir kez kırılmaya görsün,artık ayağa kalkıp,dimdik durma şansı yoktur.
Ben,o görüntüleri izleyince utandım inanın,hem de çok utandım;ellerinde telefonlarıyla sırıta sırıta,fönlenmiş sarı saçlarını savurarak selfie çeken,ellerini patlatırcasına alkışlayan o hakimlerin düştüğü duruma.
Yazıklar olsun
Değer mi,onca yılın alınan eğitimine değer mi?

19 Mart 2018 Pazartesi


#Önce baktım geçtim;sonra döndüm ve bu yazıyı uzun uzun gördüm.
Bu durumda olan kaç kişi vardır şu anda?

18 Mart 2018 Pazar

#Çanakkale'ye gittiğimde,feribottan ilk gördüğüm şey 'DUR YOLCU'diye karşılayan askerdi.
Şehitlikleri gezerken,siperlere girerken,Seyit Onbaşı'nın heykelini hayranlıkla seyrederken,yanına geldiğimde önünde ufacık kaldığım topları kullanan askerlerimizi düşünürken,Conk Bayırında dolaşırken sırtımdan aşağıya yayılan ürperti,gurur,minettarlık;adına ne derseniz deyin bambaşka bir duyguydu ve benim gibi giden herkesin de bu duyguyu yaşadığına eminim.
Çünkü;ÇANAKKALE RUHU başka bir şey.
'Hey onbeşli onbeşli 'türküleri boşuna yazılmadı Çanakkale'de.
-Çanakkale, MUSTAFA KEMAL'in yazdığı bir destandır.
-Çanakkale,isimsiz binlerce elleri kınalı çocuğun,kadının,askerin başarısıdır.
-Çanakkale,bir ülkenin kur-t-uluşunun temel taşıdır.
ATATÜRK'süz bir ÇANAKKALE yazılabilir mi?
Hani,diyanet hutbe yayımladı ya,ATATÜRK'ün adını anmadan.
Gemiler,Çanakkale'den geçerken ÇANAKKALE GEÇİLDİ diye yazmaz defterlerine çünkü;
ÇANAKKALE, ne o zaman geçilmiştir ne de şimdi geçilecektir.
Bu ruhu biz anlıyoruz da,bedelliydi,testis kanseriydi,oydu,buydu diye çocuklarına askerlik yaptırmayanlar anlamaz,anlayamaz.
Onları,ÇANAKKALE'nin bağrına da götürseniz,bir tas üzüm hoşafı,bir kuru ekmek de verseniz anlamayacaklar.
Bu nedenledir ki;
Neyse......
Eğer bugün,bu satırları özgürce yazdığım bir ülkem varsa,bunu orda,ÇANAKKALE'de bir destan yazan başta GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK olmak üzere,şehit düşen tüm askerlerimize borçluyum.
VATAN SİZE MİNNETTARDIR!
Ruhları şad olsun!

16 Mart 2018 Cuma

· 
 
#İyiler,her zaman iyidir,kötüleri ise boşverin.
Zaten,hayatımızda fazlasıyla varlar.
Toplantıdan dönüyordum,epeycedir gördüğüm bir teyze vardı;balkonunda da,annemin çok sevdiği çiçekler.
Hatırını sordum ve çiçeğinden bir dal verebilir mi diye de çekinerek girdim söze.
Malum,kadınlar biraz hassas oluyor çiçek konusunda.
Ayaküstü ki,hep böyledir ya kapı ağzı eşik sohbetleri.
Teyzeyle,ordan burdan laf lafı açtı,konuştukça konuştuk.
-Teyzem dedim,bu çiçekten çoğaltabilirsem annemin mezarına dikeceğim.Bende diğer çeşitleri var da,bu renk yoktu.
Hiç düşünmedi ve bir dal çiçeği kopardı bana,yetmedi;ağacından bir torba limon topladı ve elime tutuşturdu.
Bu da yetmedi,zeytin ağacının aşısından da verecek bana,zeytin yetiştiriciliğine başladım ya!
Ne anlarsam tarladan,topraktan ama yapacağım elbette.En fazla,denedim,başaramadım derim.
Hiç denememiş olmaktan daha iyi değil midir? 
Ne demiştim;iyiler hep iyidir ve bu rezil dünya,hep bu iyi insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor. 

15 Mart 2018 Perşembe


#Ekranlara çıkıp 'Meyve yiyin' diyen diyetisyen ve uzmanlara....
Kadınlar,en çok erik meyvesine aş erir.Absürt meyvelere de ilgi az değildir elbette.
İşin biraz da nazlanma kısmı var ama neyse...
Kilosu 500 lira olan eriği alan var mı bilmem ama erikle yarışan bir meyve daha var,o da çağla.
Mevsimi kısacık süren,tuzla kardeş olan,bana göre şahane bir tat çağla.
Çok sevdiğimi bilen bilir ve çıktığı anda bana ulaşır çağla.
Tezgahlara düştüğünü bilmiyordum,nasıl seviyorsam artık....
Görüşmeden dönüyorum,birden başımı çevirdim ki,tablada çağla satılıyor.
İyi ki,yeni çıktı,tadı yaşlanmış bile.O kadar çabuk geçiyor anlayacağınız.
Kilosunu sordum satıcıya.
Bence,ya hamile kalmayın ya da çağlaya aş ermeyin.
Hatta,en yakın kuyumcuya gidin ve bir çeyrek altın alın aynı paraya.Hiç değilse,doğacak çocuğunuza yatırım olur.
Ekranlara çıkıp da meyve yiyin diyen o uzmanların ağzına terlikle vurmak gerek.
Hangi parayla?
Bu gördüğünüz bir avuç çağlaya verdiğim parayla bir ev alınır herhalde?
Tamam,abartmış olabilirim ev olmasın ama inanın garibanın alacağı bir ücrette de değil.
Ne yapıyorlar bu kadar fahiş fiyata satmak için,üstüne altın tozu falan mı serpiyorlar?
#Müzikle aranız nasıl?
Benim hiç anlamadığım bir konudur çünkü müzik kulağım yok.
Tek yapabildiğim bu konuda iyi bir dinleyici olmam.Bir de,detone olmayı ayırt edebilirim hepsi bu.
Hayatınız boyunca hiç şarkı bestelediniz mi?
Herkesin bir Sezen Aksu,bir Kayahan olmasını bekleyemeyiz elbette.
Peki,beste,güfte dediğimde kaç kişi anlamını bilir?
Çoğumuz gibi,şarkılara mırıldanarak eşlik etmenin ötesinde anlamayız çünkü;müzik ciddi bir iştir ve işin erbabı bilir ancak usulü de,makamı da.
Biz ne anlarız dinlemekten öte?
Peki,herkesin her konuda bir fikri olabilir mi?
Elbette,lüzumsuz bir şeydir her konuda öğrenme çabası.Hayatımızı kazanacak kadar para verecek bir meslek için okuyoruz.
Çünkü,uzmanlaşmamız gereken konular nettir.
Az çok mürekkep yalamış biri olarak,ne yaşadığım toplumu anlayabiliyorum,ne de bizi yöneten siyasetçileri.
Yurdum insanı,imam hatip mezunu birinin ardına düşmüş ve parasını kaptırmış örneğin.
İmam hatiplerden bilim adamı çıkmıyormuş gördüğünüz gibi.Alavere,dalavereye fikrini yormak da az şey değil hani!
Bir zamanlar Jet Fadıl diye biri vardı anımsar mısınız?
Adam,her gün yeni bir dalavereyle parasını çarpmadığı kimseyi bırakmamıştı ama şimdi bile ortaya çıksa bir oyunla,arkasına düşecek sayısız insan çıkar yine,yeniden.
İşin daha da vahimi;Çiftlikbank diye kurulan bu dolandırıcılıkta parasını kaptıran 1600 kişi,'Paranızı kurtarırım 500 lira karşılığında'diyen yeni bir dolandırıcıya da parasını kaptırmış.
Aziz Nesin,neden bu kadar haklı çıktıysa artık.....
Gelelim şu müzik konusuna:
İstikläl Marşımız,bir devlet olduğumuzun simgesidir,tıpkı ay-yıldızlı bayrağımız gibi.
2013 yılında,dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül de,İstikläl Marşının yeniden yorumlanması için talimat vermişti.
İstikläl Marşımızla ne zorları var acaba?
Her gün,yeni bir gündem yaratmayı öyle iyi biliyorlar ki,iki gündür de bestesinin değişmesi için öneri demiyoruz,talimat verildi.
Yapılır mı bu talimat?
Elbette hayır!
O kadar da değil,bu ülkenin bağımsızlık marşının bir kalemde değişmesi.
Bestecisi Osman Zeki Üngör biliyorsunuz.
Saygı duyun ve mezarında rahat bırakın bari!
Bayrağımıza ne zaman sıra gelecek acaba?
Rengini yeşil mi önersek;ne dersiniz?