31 Ekim 2016 Pazartesi

#Cumhuriyet Gazetesi.....
Yaşı,Cumhuriyetle yaşıt,isim babası Atatürk olan,çizgisi belli bir gazete.
Cumhuriyet Gazetesi muhaliftir,kimseye boyun eğmedi,eğmeyecek de.
Gazeteyi çocukluğumdan beri okuyorum.
Babam,her gün Cumhuriyet başta olmak üzere Tercüman,Milliyet,Günaydın ve Hürriyet Gazetesini evimize alırdı.
Her fikri öğrenmemizi isterdi.
Cumhuriyet Gazetesine düşman kişiler,acaba bir gün olsun,okudular mı ne yazıyor diye?
Hem okumayan hem de saldıran cehalet ancak bizim ülkemizde olur.
AKP hükümeti,epeycedir uğraşıyor gazeteyle.Karikatürist Musa Kart'ın kedi karikatürleri nedeniyle başına gelenleri,eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'ın ve Erdem Gül'ün başına gelenleri biliyorsunuz.
MİT tırlarını,devletin savcısı belgeledi ama gazeteciler mahkum oldu.
Gazeteci haber yapar.
Sen,bir suç işlemişsen eğer,gazetecinin görevi,bunu kamuoyuyla paylaşmaktır.
Sen dürüst olursan neden gazeteciden korkuyorsun?
Cumhuriyete kayyum atamak için uğraşıyorlar.
Gecenin bir yarısı İlhan Selçuk'a yapılanları unuttuk mu?
Şimdi aynı senaryo uygulanıyor.Sanki evi basılan gazeteci değil de,terörist!
Kalemiyle savaşan insanlardan korkuyorsan eğer,sende bir sorun var demektir güzel kardeşim.
Hangi akıl,bir gazeteyi hem Fethullah Gülen cemaati hem de PKK-KCK ile ilişkilendirebilir?
Hayatını F.Gülen cemaatiyle savaşmaya adamış Hikmet Çetinkaya'yı FETÖ'cü diye suçlamak....
Hani,sayın cumhurbaşkanı 'At izi,it izine karıştı'diyordu ya!
O iş öyle değil.
Atın izi de,itin izi de belli aslında ama sen nal izlerini silip,itin izinin ardına düşersen,bugün CUMHURİYET'i basarsın,yarın da SÖZCÜ ve HALK TV'ye sıra gelecektir.
Fikirle savaşmak demokrasinin gereğidir.Kalemle savaşmak özgürlüktür ama sen muhalif sesleri susturmaya çalışırsan......
Bunun adı Faşizmin,diktatörlüğün ayak sesleridir.
Cumhuriyet Gazetesinin sahibi halktır.Arkasında sermayedar iş adamlarını yoktur.
Gazete gibi gazetedir ve görevini yapar.
Cumhuriyet Gazetesine gözdağı vermek,halkın haber alma özgürlüğünü hiçe saymaktır.
NE HAKLA?
İstanbul'da öğrenciyken,Cağaloğlu yokuşundan sürekli gazeteye giderdim.Aldığım gazeteleri biriktirir ve gazeteye geri verirdim,kağıt israfı olmasın diye.
Kapıdan girdiğimde İlhan Selçuk'la karşılaşırdım ve diğer yazarlarla.
Cağaloğlu'nda,içeri adım attığım anda bir özgürlük kokusu yayılırdı binadan.
Gazete,ordan taşındı ama özgürlük kokusu hiç eksilmedi Cumhuriyet'ten!

30 Ekim 2016 Pazar

#Bu akşam,Ferhat Göçer konserine gittim.
Meydan kalabalık.Kundaktaki bebekten,bastonla yürüyen teyzeye kadar herkes konser izlemeye gelmiş.
Herkes,kolkola girmiş dans ediyor,sevgilisinin beline sarılmış genç,coşkuyla şarkılara eşlik ediyordu.
Müziğin birleştirici gücüdür bu.Sözü bilmeseniz de,melodinin büyüsü sizi sarar.
Hayat,şarkılarla,şiirlerle,danslarla güzelken,bunca çirkinliği neden yaşıyoruz,neden yaşatıyorlar bizlere?
Oysa ne güzeldi akşamdaki gülen yüzler,hep birlikte söylenen şarkılar.
Konser bitti,herkes evine ve yarın,yeni bir gün,yeni hırslar,yeni öfkeler,yeni yanlışlar başlayacak.
Halk,kendi haline kalsa zaten sorun olmayacak ama şu siyasiler yok mu?
Her şeyi karıştırıyorlar,halkların kardeşliğini de.
Ferhat Göçer....
Doktorluğu bırakan iyi bir cerrahtır.Keşke bırakmasaydı bir yandan da.
Çok bağırarak şarkı söylese de,güzel şarkılar söyler.İnsanın kulağında kalır sözleri.
Dünyaya bir daha gelsem sevgilim,
Arar,bulurum yine seni severim.
Cenneti değişmem saçının teline,
Ömrümün yettiği kadar yine severim.
Cenneti,sevgilide bulmayı kaç şarkı böylesine güzel anlatabilir?
Bu organizasyonu yapanlara teşekkürler ancak birkaç kelam da edelim;
Konser anlaşması yaparken,ta İstanbul'dan Ferhat Göçer'i getiriyorsanız,süreyi azıcık daha uzun anlaşın.
Uvertür şarkıcı getirmiyorsunuz.Karşınızdaki iyi bir sanatçı.
Bir de,en tepedeki yöneticilere bir söz olsun:Böyle bir organizasyonda,illa ki sahneye çıkar ve konuşma yaparsınız.
Hazırlıklı olmalısınız ve sanatçı,sizi sahneye çağırdığında,konser bitimine kadar orda kalmalısınız.Sanatçıya saygı bunu gerektirir.
Yapacağınız konuşma metnini de,lütfen işi bilen biri hazırlasın,elinize versin.
Spontane konuşursanız,halka bir güzellik yaparken,karşınızdaki sanatçıyı fark etmeden aşağılarsınız.
Ferhat Göçer' de bunu yaptınız.
Bilmem farkında mısınız?
Kültür ve sanat adına bu akşam yapılan konser güzeldi.
Yenilerini de beklediğimizi belirtelim.
Emeği geçen herkese teşekkürler.
#Bugün,kütüphanenin başına geçtim.Yüzlerce kitap var ayıklanacak,yeniden sıralanacak.
Okuyamadığım ne kitap varmış meğer,kendimden utandım doğrusu.
Türkiye'de, kadınların eğitim oranı dünya ülkeleri arasında 109'uncu sıradaymış.
Bir haber okudum ve .....
Konya’da eşinin erkek evlat beklentisine karşın 9 kız çocuğu doğuran ve son çocuğuna 6 aylık hamileyken onun da kız olduğunun anlaşılması üzerine eşi tarafından terk edilen 38 yaşındaki Suzan Bulut, yaşları 1.5 ile 18 arasında değişen çocuklarıyla birlikte naylonlarla yapılmış barakada yaşam mücadelesi veriyor.
Hangisinden başlasam?
Bana okuma sevgisini aşılayan ve sayısız kitap getiren ablama binlerce kez teşekkür mü etsem;
Evimize her gün,Cumhuriyet'ten,Tercüman'a, en az Beş (5) gazete getiren ve tüm hedefinin bizi okutmak olduğunu sürekli yineleyen babama mı;
Annemin,gece,gündüz bizim için yaptığı çabasına mı?
Biz şanslıyız,böyle bir ailemiz vardı.
Bizler okuduk,olabildiği kadar adam olduk ama ya olamayanlar?
38 yaşında bir kadın,10 çocuk nasıl doğurur?18 Yaşında doğurmaya başlamış üstelik.
Bu kadının doğum kontrol bilgisi var mı?
Elbette olamaz.
Zaten,sürekli erkek çocuk beklentisindeki bir erkeğin evli olduğu kadın sürekli üreme yapar.O erkek çocuk illa ki bulunacak çünkü.
Bebeğin cinsiyetini erkek belirler.Dolayısıyla,bu kızların oluşum nedeni baba.
Be adam!
Sen,10 çocuğa bakacak kadar gelirde biri misin?Bu çocuklar ne yiyecek,nasıl barınacak,nasıl okuyacak,nasıl beslenecek,nasıl evlenecek?
Kadın,naylon barakaya sığındığına göre belli ki eviniz de yok.
On Çocuk....
Bunlar okula gidecek,hasta olacak,büyüyecek adam olacak.
Peki,bunlar hangi parayla olacak?
Devlet,benim 1 çocuğumun ilacından,eğitiminden,yaşam koşullarından ç-alarak ,sürekli üreyen çocukları besleyemez.
Üremesinler,diyeceğim de nasıl olacak?
AKP iktidarından önce,Sağlık Ocaklarında gebelikle ilgili işlemler yapılıyordu.
Ama uzun süredir bu uygulama kaldırıldı.
O kadına da sorsanız,o kadar çocuk doğurmayacaktır.
Doğum kontrolünü de bilmiyorsa,'Allah ne verdiyse' diyerek sürekli doğuracak elbette.
Kız çocuklarını eğitmezsen,kadınları bilinçlendirmezsen nüfus 78 değil,178 milyon yine olur.
Yazık değil mi;hem kadınlara hem de sefalete düşen çocuklara?
İktidar partisi takılmış bir rüzgara,bahtımızı belirliyor.
Neyse....
Ben,kütüphanenin başına gideyim yine kendimden utanmaya devam edeyim.
Okunacak,yarım kalmış ne çok roman,araştırma kitabı ve ŞİİRLER var.
Hayat,bu kadar güzel olabilecekken ve hayatında hiç şiir okumamış kadınlar varken,nasıl güzel yaşanabilir ki?

28 Ekim 2016 Cuma

#Bize bu vatanı kuran ve emanet eden başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere,tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Ruhları Şad Olsun!
Vatan size minnettardır Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ve binlerce isimsiz kahraman.
OLMASAYDIN OLMAZDIK ama OLMASA DA olanlar yüzünden acı dolu günlere düştük nicedir.
Devrimlerinin ışığında,ilkelerin doğrultusunda bu karanlık günler de geçecek biliyorum ve hala Cumhuriyetimizin önemini anlamayanlar var görüyorum.
93 yıl önce,bir enkazdan yaratılan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geçtiği yolları bilmeyen,emperyalizmle nasıl savaşıldığını öğrenmeyen,yokluk ve sefaletle ülkemizi bu günlere getiren tüm halkların birlikteliğini okumayan,araştırmayan,merak etmeyenler olabilir;
Onlara rağmen,bu ülke dimdik ayakta kalacaktır.
Nasıl bir ülke kurduysa ulu önderimiz,saldırıyorlar,vuruyorlar,bölmeye çalışıyorlar ama
YIKAMIYORLAR BİR TÜRLÜ!
Ne demişti Gazi Mustafa Kemal Atatürk Gençliğe Hitabesinde;
-İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Umudumuz GENÇLERDE!
CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU VE MUTLU OLSUN!
#Atalar,'Yaşa ki neler göreceksin'derler.
Bu atalar da,bazen ne doğru laflar ediyor değil mi ama bazen?
Bugün,hayatımda ilk kez karakolluk oldum.
Kendim bile,kendime hayret ettim,'nasıl başardım acaba bunu?' diye çünkü ben iyi bir insanım. :)
Benim öyle polisle,karakolla işim olmaz.Doğrularımın peşinden giderim korkmadan.
Ama bu durum birine batmış olmalı ki,beni yazdığım bir yazı yüzünden şikayet etmiş.
Etsin!
Ama kapıma polis aracının gelmesi cidden olmadı.
Dışardan gören de, birini mi öldürdüm,birine mi kötü bir şey yaptım diye olmadık yorum yapabilir.
Bu kadar da olmazdı;dedim ya:ben iyi bir insanım.
Neyse....
Bunlar beni korkutmaz,yıldırmaz.
Çok ayrıntıya girmeyeceğim ama şunu bir analiz edelim:
Diyelim ki;ben bir yorum yazısı yazdım,suçlayıcı.
Ve diyelim ki,siz çok masumsunuz.
Olabilir ama olmayabilir de!
Peki,bu durumda ne yapmanız gerekir?
Eğer,siz tertemiz bir insansanız,kendinizi aklayacaksınız çünkü isminiz sürekli geçiyor konuda.
Yok değilseniz de;
Cezanızı çekmelisiniz.
Başınızı her gece yastığa koyduğunuzda,vicdanınız rahat uyuyor musunuz?
Ben masumum,nasıl oldu da ismim orda geniş geniş geçiyor ben de anlamadım diyebiliyor musunuz?
Diyorsanız,gidin ve beni istediğiniz yere şikayet edin;
Ya değilseniz!
Anacığım,nur içinde uyusun,hep derdi ki;'Kızım,yürürken başın önde git.Olur ki,bir karıncayı ezersin.Yürürken,hep annemin sözünü dinlerim,hatta bir karınca sürüsünü gördüğümde üstünden zıplarım topuklularıma rağmen.
Yahu!
Biz,aile olarak böyle bir annenin eseriyiz.Bizden kötü çıkmaz.
Ama sizi yetiştirenlere ne demeli?
Elinize kanın kokusu sindiyse,istediğiniz kadar yıkayın çıkaramazsınız.
Hiç bulaşmadıysa da,bunu öğrenmenin yolu beni karakola göndermeniz değildir.
Kendinizi aklamanız gerekiyor vicdanların önünde.
Yaptınız mı bugüne kadar?
Hayır!
O halde?
Ama bir tecrübe oldu inanın.Karakol,nasıl binaymış,polisler nasıl ifade alırmış,tutanak tutulurmuş valla sayesinde öğrendim.
Yarın,bir de bunun mahkeme aşaması var.
E o zamanda,hakimle,savcıyla,katiple tanışırız fena mı? ;)

27 Ekim 2016 Perşembe

#Ayşegül Terzi adını çoğumuz unuttu bile.
Bu genç kız,otobüste şort giydiği için Abdullah Çakıroğlu tarafından tekme atılan hemşire.
Bu adam,9 yıl,4 ay istemiyle tutuklanırken birden serbest kaldı.
Abdullah Çakıroğlu,lise mezunu, bekar ve 10 yıldır özel güvenlik görevlisiymiş.
Ve diyor ki;"Psikolojik rahatsızlığım var. Ege'de bir hocaya gittim ama hangi il olduğunu hatırlamıyorum. Bana ilaçlar verdi. 1.5 yıl iyiydim ama daha sonra rahatsızlığım yine nüksetti. Olay da bu sırada gerçekleşti.
Ve devam ediyor:
'Oturuşu müstehcendi. Kendisine doğru oturmasını söyledim.' Erenköy Ruh ve Sinir hastalıkları Hastanesi'nde iki hafta tedavi gördüm.İzmit'de bir hocaya gittim. Orada beni okudular. Cinler musallat olmuş bana öyle dediler"
Tekme olayına gelmeden önce şunu sorgulayalım:
Bir kurumda özel güvenlik görevlisi olmak için bunlar soruşturma geçirmiyor mu?Özel güvenlik görevlilerine belli koşullarda silah da veriliyor diye biliyorum.
Peki,bu adam işe alınırken ruhsal sorunu olduğu,tedavi gördüğü neden araştırılmadı da,güvenlik görevlisi yapıldı?
O anda mesaisi bitmiş olmasaydı,oturuşunu beğenmediği hemşireyi vuracak mıydı yani?
Çakıroğlu mahkemede şunu da söyleyince ve serbest bırakılınca;
"Benim vuruşum orta halli bir vuruştu. Spor ayakkabılarım esnekti. Darp raporunu abartılı buluyorum. Ben orada genelkurmay başkanı olduğumu söyledim. Hasta olduğumun en büyük delili budur"
BU ÜLKENİN YARGISINA GÜVENEBİLİR MİSİNİZ?
BEN GÜVENMİYORUM!
Her önüne gelen giyiminden,makyajından hoşlanmadığı kadına altı yumuşak spor ayakkabısıyla tekme atsın,'Ben Napolyon'um,bakın görün deliyim'ayağına yatsın,sonra da serbest bırakılsın.
Bu saatten sonra Ayşegül hemşireyi bu adamdan kim koruyacak söyler misiniz?
Evleri de yakınmış üstelik.
Bir dahaki sefere de silahı çeksin vursun,belki bu kez hemşire askılı elbise falan giymiştir.
Yahu!
Canımız ne isterse giyeriz,size mi soracağız?Bugün canım ister şort giyerim,yarın da mini etek;SİZE NE?
Cinsel iştahınız mı kabarıyor kadınların bacaklarını görünce?
Sorun sendeyse,git tedavi ol kardeşim!
Aklın,fikrin kadına takılı kalırsa,bugün şortu bahane edersin yarın da ruju.
Hani,bir Gençlik Merkezinden söz ediyorum bir süredir.İşte bu merkez,Mustafa Kutlu denen Yeni Şafak yazarı çağ dışı,bağnaz birinin kitabını gençlere verip,HASBIHAL edeceğini günlerdir yayınlıyor.
İşte bu gazeteci müsveddesi Ayşegül hemşireyle ilgili bir yazı yazmış.
Buyrun okuyun ve gençlerimiz kime emanet görün:
Mustafa Kutlu, Anadolu'da şort giyen bir kadının halkın değerlerine saldırmış olacağını da iddia etti:
"Bugün Anadolu'nun il ve ilçelerinin arka sokaklarında bir bayan şortla dolaşırsa, bu tutum o sokakta oturanların örfüne, geleneğine, ahlâkını ve mahremiyetine bir saldırıdır. Sokak halkı bu şortlu kadını turist olarak algılar. Yerli bir kadından-kızdan bunu beklemez. Davranışın kılık kıyafet özgürlüğü ile ilgisi yoktur. Zaten kılık-kıyafeti kanunla belirlemek de nazik bir meseledir. Çok su götürür.
-İnsan hakları ve özgürlükler batılı mânaları ile birer palavradır.
-Bunlar 'gücün hukuku'ndan alınma nalıncı keseridir.
-Artık bu dolmaları yutmuyoruz."
İnanın akıl,hukuk;adını ne koyarsanız koyun,o tutulmayı yaşıyoruz epeycedir.

25 Ekim 2016 Salı

#64 ülke arasında matematikte 45’nci, okuduğunu anlamada 37’nciyiz.
Az bile yazmışlar verileri.Birkaç gündür,bir Gençlik Merkezinde yapılanlar dikkatimi çekiyor.
Gençlik Merkezlerinin mevzuatını açtım,bu merkezde yapılanlarla mevzuatın ilgisi dahi yok.
Hatta,merkez,dindar bir nesil yetiştirmek odaklı çalışıyor.
Bu merkezi kim denetliyor,ya da bir denetim var mı;
İşte orası şüpheli.
Önerdikleri kitaplar çocukların ufkunu açmak bir yana,kafasını bulandırmaya yönelik.
Sayfasında yorum yapıyor,yanıtını beklediğim sorular soruyorum günlerdir ama tık yok.
Yaptığım yorumlara verilen yanıtlar ise 'Ne alaka?'tarzı.
Aklı sıra,birileri yorumlarımla dalgasını geçiyor ama....
Yorum yapanların bir kısmını tanıyorum;içlerinde edebiyat öğretmeni bile var ve yine ama....
Bunların yetiştirdiği öğrenciden ne olur?
Türkçe yazım yanlışları had safhada.Kurdukları tümcelerde anlam bütünlüğü yok,laf ola beri gele ifadeler,ne olduğu anlaşılmayan saçma sapan yorumlar.
Memleketin çivisi çıkmış dediğimde bana saldırıyorlar ama hiçbir yere bakmayın,bu gençlik merkezinde yapılan çalışmaları görün,her şey ortada.
Sayfadaki biri de çıkıp bana;'Sizin yazdığınız yazarların,şairlerin çoğunluğunun olduğu çok zengin bir kütüphanemiz var,buyrun bir kahvemizi için hem de yaptığımız çalışmaları görün'demiyor,diyemiyor çünkü ortada çocuklarımızı ve gençlerimizi eğitecek bilinçte ne yöneticileri var ne de eğitmenleri.
Kılavuzu bunlar olanın burnu şoktan çıkar mı?
Yazdığını doğru okumayan,anlamayan öğretmenlerin olduğu bir ülkede,çocuklarımız dünya sıralamasında matematikte 45.,okuduğunu anlamada 37. olmuşsa eğer,niye şaşırıyoruz ki?
Şimdi okudum;14 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz edilmiş.
Kapalı kutulara soktuğunuz,din eksenli eğitim verdiğiniz,ayıp,yasak,günah kavramlarıyla yetiştirdiğiniz gençlerin,büyüdükleri zaman ne olacağını sanıyorsunuz;bilim adamı mı?

24 Ekim 2016 Pazartesi

#Bu ülkede,her şeyin çivisinin çıktığını görmek istiyorsanız önce halkın alım gücüne bakacaksınız.
Ta 1000 km ötedeki İstanbul'a yapılan 3. köprünün maliyetini neden ben karşılıyorum acaba?
Burdaki ben,elbette bu ülke sınırları içinde yaşayan halkı temsil ediyor.
Malum,bugün semt pazarına çıktım.Pazar fiyatlarını ve içi boş fileli insanları görünce;
Hayatlarında belki hiç üstünden geçmeyeceği köprünün,hayatında belki hiç binmeyeceği uçağın ineceği 3. havaalanının parası,evine alamadığı meyve sebzeden geçiyor.
Buna rağmen,bu halk her seçimde gidip,kendine bu sefaleti çektiren partiye oy verip,iktidar yapıyor.
Memleketin çivisi cidden çıkmış durumda.Siyasi ahlaksızlık,yalan,dolanla halkın kandırıldığı söylemler nereye kadar sürecek?
Toplumun akıl sağlığıyla oynuyorlar sürekli.
14 yıldır,memlekette hiçbir şeyi çözememişsin,her gün şehitler,her gün kadın cinayetleri,her gün işsizlik,her gün çocuk tecavüzleri,kazalar,dramlar hiç eksilmiyor;halkın beli iyice büküldü enflasyondan ama hiç yüzleri kızarmadan,sanki kendi ülkesinde her şeyi çözmüş gibi sınır ötesine el atıyor, ülkeyi savaşa sokmaya çalışıyor,Misak-ı Milli'yi çiğniyor,Ankara Anlaşmasında yalan söylüyor,içerde başka,dışarda başka oyun oynuyor ve halkı sürekli kandırıyor.
Ben açsam,yoksulsam,işsizsem,çaresizsem,bana lazım olan geçimdir,iştir,aştır.
Bana ne senin Başkanlık düşünden?
Yatıyoruz,kalkıyoruz Başkanlık!
Yahu!
'Ne istediler de vermedik?'diyerek ülkeyi cemaat karanlığına sürükleyen siz;17/25 Aralık yolsuzluğuyla memleketi rüşvete boğan siz;14 yıldır ülkemizde terörü azdıran siz;Atatürk devrimlerini yok eden,Cumhuriyetin helvasını kavurmaya kalkan siz;
halk,inin inim inlerken ihtişamlı saraylar yaptırıp,vicdanınız sızlamadan oturan siz;
Listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz elbette.
Bunca kepazeliğnize rağmen CHP'yi FETO'CU ilan etmek nedir?
Gerçekten,toplumun ayarlarıyla oynuyorlar artık.
Semt pazarındaydım bugün ve beli yaşlılıktan bükülmüş teyze 'Kızım,bak bu nar ekşisini,dut pekmezini ben yapıyorum,almaz mısın?'diye uzattığında.....
Utandım inanın.
Gereksinmem olmadığı için alamadığımdan,yaşlı teyzenin gözündeki satma isteğinden,kendi yaşındakiler bir eli yağda,bir eli hayatında görmeyeceği ihtişamlı saltanat sürenlerin karşısında hala ürettiği,emeğiyle çabaladığı ve evine bir lokma ekmeği götürme çırpınışından UTANDIM!
Kalkmış ve CHP'yi FETO'cu ilan ediyor!
Tanrım!
Aklıma mukayyet ol artık!

23 Ekim 2016 Pazar

#Yazdan kalma bir pazar günü ama.....
Pazar kahvaltımı yapıyorum ve tele konan kuşları izliyorum bir yandan.Kaplarına konan ekmekleri yemeye geliyorlar her sabah çünkü öğrendiler bizden korkmamayı.
Gökyüzü mavi,güneş sıcak hala.
Bu keyif,haberleri açana kadar sürüyor elbette.
Irmak çocuğun cansız bedeninin bulunduğu haberiyle başlıyorum güne ve içimdeki öfke,sızı ve anne olmanın getirdiği duygusallıkla annenin gözyaşlarına katılıyorum.
Lokmalar boğazıma diziliyor ve kendimi şanslı bir anne olarak hissediyorum.
Çocuğunuzu kaybedebilirsiniz elbette.Kaza olur,hasta olur ama el kadar bebeğinize tecavüz edilip,çuvalla gömülmesine tanık olmak.....
O anneyi anlamaya çalışıyorum;yok yalnızca çalışıyorum.
Empati kuruyorum;o adamı parça parça ederdim hiç acımadan inanın.
Vahşice mi geldi size?Ama ben bir anneyim ve gözümden sakındığım evladıma kıyanlara acıyamam.
Gazetede bir haber okuyorum.Bir avukat ölmüş.İsmi tanıdık geliyor bana.Anılarımı yokluyorum ve bu avukat,benim ailemi katleden katillerden birini savunan avukattı.
Bir katili salıverirken hiç düşünmedi onun bir katil olduğunu ve geride perişan bir aileyi bıraktığını.
Hiç üzülmedim adını okuduğumda.
Vicdanım mı köreldi acaba?
Ama yok,annemin yaşadıklarının sorumluları katildir,o avukat ne kadar aklasa da.
Bir erkek,15 yıl önce kendi öz yeğenine tecavüz eder,1.5 yıl yatırılır ve rehabilite edilmeden sokağa bırakılırsa,gider ve 3.5 yaşındaki Irmak çocuğa tecavüz eder,katleder.
Adamın yüzüne baktığınızda,'Ben hastayım'diye bağırıyor zaten.Belli ki,daha önceki cezaevi günlerinde dayak yemiş,belki tacize uğramış.Nasıl da korkuyordu ve bağırıyordu 'Beni cezaevine göndermeyin'diye.
Bir ülke düşünün ki,yasalar yeterince ceza veremiyor diye 'Nasıl olsa cezaevinde bu adamı öldürürler'diye beklenti içine giriyor.
Verilecek de biliyoruz çünkü,böyle tecavüzcülerin ve kadın cinayetlerinin suçluları,kravat takıp,takım elbise giyince 'İYİ HAL İNDİRİMİ'nden yararlanarak salıveriliyor bu ülkede.
Cezai yaptırım ne yazık ki ülkemizde yeterli uygulanmıyor ve bu erkekler nasıl olsa kurtulacakları düşüncesiyle dövüyor,tecavüz ediyor,öldürüyor çocukları,kadınları.
Gün yarı oldu ve hala yazdan kalan bir sıcaklık var havada ama insanın içi üşüyor böyle haberleri okuduğunda.
Bu gündem uzun süre böyle gidecek biliyorum.
Ne kadın cinayetleri bitecek,ne de çocuk tecavüzleri.
Yalnız katiller mi?Bu işe çözüm bulmayan siyasi iradenin hepsi aynı oranda suçludur bu yaşananlarda.

21 Ekim 2016 Cuma

#Trabzon'da,epilasyon aletinin tanıtımını yapanlara kurşun yağdıran rezil,ahlaksız adamı görünce.....
Irmak bebek,henüz 3.5 yaşındaydı ve kapı komşusu Himmet Aktürk'ün konuşmasını dinliyorum;15-16 yaşına kadar babasından şiddet görmüş,parası olmadığı için kadınlarla beraber olamıyormuş,o da kalkmış ve 3.5 yaşındaki çocuğa tecavüz etmiş,kemerle boğmuş ve çuvala koyup çöpe atmış.Bakmış ki,çöp alınmıyor,o da çuvalı sırtladığı gibi .....
Bu nedir Allah aşkına?
Bu kaçıncı çocuk tecavüzü ve cinayeti?
Ensar Vakfındaki tecavüz edilen çocuklara ne oldu bilen var mı?
Ya camilerdeki,dini vakıflardaki,komşu evlerdeki,kendi evinde baba,abi,amca,dayı ....
Tecavüze uğrayan gencecik kızlar,çocuklar!
Aileden çok sorumlu kadın bakanın bu konuda sesini duyan var mı?
O şimdi bunları tınlamıyor elbette.Gerçi,bundan önceki rezil de 'Bir kereden bir şey olmaz 'dememiş miydi?
Bunların meşrebinde bir sorun var.
Cinsel açlık,cinsel tabular,insanları böyle cahil yapar.İnsan,insanla cinsellik yaşar.
Ördek,keçi,eşek,kedi,köpek hatta damacana ile seks yapılmaz.
Bunlar,sapkın davranışlardır ve ülkemizdeki veriler korkutucu boyuttadır.
3.5 yaşındaki bir çocuğa nasıl tecavüz edilebilir allah aşkına biri açıklasın?
Ortada şehvet uyandıracak beden yok,mini etek yok,kırmızı ruj yok.
Hani,diyorlar ya;'tahrik ediyordu,ondan tecavüz ettim' diye.
El kadar bebeğin neresinden tahrik olunur da,tecavüz edilir,aklım almıyor.
Bu toplum,iyice zıvanadan çıktı artık.Her gün tecavüz,taciz,cinayet haberlerini okumaktan gazeteye bakamaz olduk.
Kim durduracak bunları ben mi,siz mi?
O meclis,o milletvekilleri,yasa yapıcılar ne halta yarıyorlar sorarım size?
Her ay maaş almaya koşuyorlar ama.
Memleket yangın yerine dönmüş,Homo Sapiens döneminden çıkamamış kıllı ayılar,epilasyon cihazını ne sanıyorlarsa artık?
Sen,daha bedeninden bi'haber olursan,kılı,tüyü dini ayıp sayarsan olacağı budur.
Bunların topunu eline alacaksın ve vuracaksın ağdayı bedenine.
Her derdimiz bitti,sıra kadınların kılına geldi demek ki!
Sana be adam!
Ağda mı yaparız,epilasyon aletini mi kullanırız,lazer mi uygulatırız,sana ne?
Sana mı soracağız kıllardan arınma yöntemini?
Sen,önce kendine bak da,kıllarından oksijen gitmeyen beynini güneşe çevir biraz.
Belki faydası olur sana.
Böyle mercimek beyinlilerin çoğaldığı ülkemizde el kadar bebelere tecavüz eden birileri çıkacaktır.
Şaşırdık mı?
Soyunuz kurusun topunuzun!

20 Ekim 2016 Perşembe

#Bugün,Dünya Karizma Günüymüş.
Her tarihe bir gün icat etmekte üstümüze yok.
Peki,nedir bu karizma?
Olağandan daha dikkat çekici,büyüleyici bir duruş,etkileyici bir görüntü.
Bir erkeğin ya da kadının örneğin giyimi,saç stili,kokusu,bakımı ve ağzını açtığı andaki ses tonu,karizmanın bütünüdür.
En karizmatik kimdir aklınıza gelen diye sorsanız,benim aklıma ilk Atatürk gelir.
Aklı,zekası,askeri dehası,giyimi,girdiği her yerde saygıyla karşılanması,bir ülkenin kurucu lideri olma başarısı......
Atamızı tek geçerim elbette.
Peki,çevremizde var mı karizmatik gününü kutlayacağımız birileri?
Kadın-erkek fark etmez.
Bu yaşa geldim ama aklıma yalnızca babam geliyor.Çok iyi giyinirdi,tıraş losyonsuz hiç çıkmazdı,içkiyi adabıyla içerdi,kuranı Arapça okurdu ve sapla samanı hiç birbirine karıştırmazdı.
Aklımda,yıllar önce ölen babam geliyorsa,ya ben göremiyorumdur ya da hiç karizmatik insan olmamıştır.
Karizmayı hep sürdürmek de bir yaşam biçimidir.Bunun bir de çizdirilmesi var biliyorsunuz.
Bir gaf,bir pot kırma anında sizi yerle bir edebilir ve o güne kadar yaptığınız her duruş balon gibi söner.
Son günlerde, Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna kitabı çok gündemde biliyorsunuz.
TV8'de Funda Özkalyoncu denen bir dedikodu programcısı kadın,karizmayı fena çizdirdi örneğin.
Kürk Mantolu Madonna'yi meğer şu ünlü Amerikalı şarkıcı Madonna sanmadı mı?
E be kadın,madem bilmiyorsun,bari hiç konuşma ya da araştır ve öyle çık ekrana değil mi?
Bu kadının çizdirdiği karizma üstüne günlerdir yazılıyor ama kadın,hiç de yüzü kızarmadan hala ekrana çıkıyor.
İşte,karizmayı çizdirmek ve pişkince hiçbir şey olmamış gibi davranmak budur.
Nasıl olsa yarın unuturuz konuyu değil mi?
Cehaleti de kalsın canım,sanki herkes bilmek zorunda mı?
Türk edebiyatının en önemli kitaplarından biri mi Kürk Mantolu Madonna?
Hadi canım,sahi mi?
Ülkemizden bu kez de bir erkek örneği verelim karizma konusunda;
Malum kişi,şahane giyiniyor,koluna çok pahalı saatler takıyor,yani tepeden tırnağa marka kokuyor ama gelgelelim,ağzını bir açıyor,bir açıyor......
Karizma mı o da ne?
Yerlerde,yerlerde! ;)
Efendim,Dünya Karizma Gününüz kutlu olsun.
Benimkini de kimseler kutlamadığına göre eyvahlar olsun! :)
#Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı bir kadın var,bugüne kadar sesini dün duyduğumuz biri.
Hani,duyduğumuz da kadın cinayetleri değil,çocuk tecavüzleri değil,ADAM GİBİ KADIN OLMAK denen zırvalamanın devamı.
Tefrika gibiler maşallah!
Bizler,KADIN GİBİ yaşamak,Kadın gibi ölmek istiyoruz ama bunların kafa mermer blok mübarek,anlamıyorlar bir türlü.
Gelelim şu aileden ennnn sorumlu bakanlığa:
Bu bakanlık,Aleyna Tilki denen,16 yaşındaki kız çocuğunun içkili barlarda şarkı söylediğini duymuş ve aileye ayar vermiş.
Nasıl bir duyarlılıktır bu yarabbi!
Tamam!
16 yaşında kız çocuğunun barda şarkı söylemesi yanlış ama.....
Yahu!
-Bu memlekette her gün kadın cinayetleri işleniyor görüyor musunuz;önlem alıyor musunuz;
-Dini vakıflar başta olmak üzere devletin yurtlarında,camilerde,okuma evlerinde her gün çocuklara taciz,tecavüz ediliyor görüyor musunuz;önlem alıyor musunuz?
-Bu ülkede,kayda geçen 181 BİN ÇOCUK GELİN olayı var.Her 100 kız çocuğundan 14'ü okul yerine kocanın koynuna gidiyor; görüyor musunuz;önlem alıyor musunuz?
-Bu ülkede 1 MİLYON ÇOCUK İŞÇİ var;
-Bu ülkede 1.3 MİLYON çocuk okula gitmiyor;
-Her 100 çocuktan 80'i şiddete uğruyor;
-Bu ülkede çocuklar işçi ve gelin olmaktan başka ne okula gidebiliyor,ne kitap okuyor,ne sosyal ve kültürel faaliyetlerde bulunuyor,ne spor yapıyor,ne de hayat denen o hakkı kullanıyorken;
Aleyna Tilki barda şarkı söylüyormuş!
YA SABIR!
Tanrı,bunlarla bizi sınamaktan 15 yıldır vazgeçmedi nedense?
Kafasındaki kıldan utanan ve mikrofona sanki iyi bir şey söylüyormuş gibi konuşan,oksijenin beyine giriş yapamadığı durum arıyorsanız çok da uzağa gitmeyin.
SEÇ-BEĞEN-AL !
Aleyna Tilki'ye sıra gelene kadar.....
Bunların kafasının nasıl çalıştığını analiz edecek bir uzman yok mu Allah aşkına?
Konuştuklarına bakıyorum,bakıyorum,ben çözemedim bunlar neyin kafasını yaşıyorlar?

19 Ekim 2016 Çarşamba

#Siz hiç Anadolu'da,madam gibi ölmek diye bir deyim duydunuz mu?
Bazı kadınlar,bazı kadınlar....
Kadın dişi,doğuran,anne,diğer yarım vs....
Okumuş kadın iyidir ama okumuş da niye okumuş kadınların vehameti dayanılır gibi değil artık.
Şeriat,korkulu bir düş olmaktan çıktı,kapımıza dayandı.Bir erkekle yan yana oturdu diye kadınların kırbaçlandığı,şer'i hükümlerin sürdüğü geri kalmış Arap coğrafyasına hala öykünen ve kafasındaki kıldan utanan kadınların ülkemizde gittikçe çoğalması vahimden de öte bir durum artık.
Bir kadın,kendine bu görüntüyü nasıl yakıştırır?Hiç de sorgulamıyorlar neden diye?
Bir de bunları aileden sorumlu tutuyorlar ve bakan yapıyorlar ya!
-Bir adam gibi,bir de madam gibi ölmek var'diyerek hem cinsiyetçi hem de ırkçı bir kafayı özetleyenlerin başkanlığındaki bir ülkede,böyle bir kadının bakan olması cidden şaşırtmıyor artık.
-Hani şu yeni aileden çok sorumlu bir bakan var ya!
-Hani,ülkemizde günde ortalama beş(5) kadın öldürülüyorken,çocuklara tecavüz ediliyorken gıkı çıkmayan biri var ya!
-Hani,meclis kürsüsünde hiçbir proje,öneri,yasa taslağı ya da konuya dair hiçbir yorum yapamayan o kadın bakan,işi gücü bırakmış,sanki çok başarılı bir bakanmış gibi,cumhurbaşkanına arka çıkmış ve demiş ki;
- "Türk kadını adam gibi ölmesini çok iyi bilir"
Sahi mi?
Peki,bunu neye dayanarak söylemiş;
Çünkü.....
Anadolu'da,deyimler çok kullanılıyormuş ve sayın cumhurbaşkanının söyleminde de hiçbir sakınca yokmuş.
Özrü kabahatinden büyük bu kadını bakan yaptılar üstelik.
Deyimlerimiz vardır evet ancak,çoğunda erkeği yücelten,kadını eş olmaktan öte saymayan,çok da tın bir yapıya büründüren deyimlerdir çoğu.
Peki,atalar binlerce yıldır süregelen bu sözleri söylediyse,günümüze uyarlamak bu kadar zor mu?
Yaşam değişti,koşullar değişti;
Kadın öyle 'ya erde,ya yerde' değil artık.
Ama kafalar nato olunca finali de bu oluyor belli ki.
Madam,Fransızca'da evli kadını tanımlar.
Fransa'da evli kadınlar nasıl ölüyor acaba?
Hiçbir fikrim yok inanın.Herhalde madam gibi öldüğünü söyleyenler biliyordur bunu.Açıklasalar da,madam gibi ölmeyi öğrensek.
Cehalet başa bela biliyorsunuz.
Ortada bir cahil demeyelim,cahiller sürüsü var ama.....
Neyse!

18 Ekim 2016 Salı

#Bu fotoğraf karesini geçende çektim.Yıkık,viran hayatların içinde,yine de hayata tutunmaya çalışan insanlarımız....
Ömür,bir şekilde geçiyor ama izlerini yüzlerdeki derin çizgilerde görmek mümkün.
Hangisini dinlesen,bir romana konu olacak kadar acılı öyküleri var.
Böyle insanlarla konuştuğum zaman, ayakta dimdik durmanın önemini bir kez daha anlıyorum.
Ve her zaman güçlü olmalı insan!
#-Baba,ayağımı acıtıyor.
Bu sesle balkona çıktım ve bir baba,birinin vermesi belli, çok da eski olmayan ayakkabıyı çocuğun ayağına zorla girdirmeye çalışıyordu.
Nitekim başardı da ama ayakkabı küçüktü çocuğun ayağına göre.
Çocuk,babasıyla topallaya topallaya gözden kaybolurken arkalarından baktım ve 'Ne adaletsiz bir dünya!Bir yanda, bir değil 101 çocuğun ayağını ısıtacak ayakkabı parasını bir çantaya verenler,bir yanda bu sefalet' dedim.
Ama emin olun,bu adaletsiz dünya,yine bu insanların oylarıyla dönüyor.
O baba, 'Neden,başkasının eskisini çocuğuma giydiriyorum?Neden ben çocuğuma ayakkabı alamıyorum diye?hiç sorgulamıyor bile.
Ayağını sıksa da,çocuğun bir ayakkabısı oldu ya,konu kapandı şimdilik.
Bugün,avukatım bir olay anlattı ve ben dehşete düştüm dinlerken.
Yine rezil bir dünya dedim içimden;rezil!
Olayı biraz değiştireyim ki,belki bilen vardır deşifre olmasın.
Nerde yaşadığı isimsiz olsun.
Yaşlı bir bir amca....
Klasik yaşlı amcalar vardır ya,evden camiye,camiden eve.
Bu amca da,evinin birini Suriyeli baba-oğula veriyor,cüz'i bir paraya.Yardım maksatlı daha çok.
Amca,camiye gidip,gelirken tuhaf yürüyor.Kimse anlam veremiyor buna.
Birinin dikkatini çekiyor ve amcaya soruyor;amcanın verdiği yanıt;'Yavrum,evden camiye gidiyorum,eve gidip uyuyorum,sonra yine camiye geliyorum.'
Amcayı doktora götürüyorlar ve sonuç;Fiili livata,Yani arkadan tecavüz.
Bizler alıştık artık yaşına bakılmadan tecavüz edilen kadınlara,el kadar bebeklere,küçük çocuklara ama yaşlı bir amcaya kim,neden....
Olay anlaşılıyor elbette:Suriyeli baba-oğul,camiden dönen amcayı uyutup tecavüz ediyor sırayla sürekli
Rezil bir ülkede yaşıyoruz inanın.
Ben,ülkemde Suriyeli istemiyorum!
Lütfen bana'Tecavüz her yerde yaşanıyor;her Suriyeli böyle değil ki;falan gibi yorum yapmayın.
Irkçı değilim,acımasız hiç değilim ama bu kaçıncı olay?
Burası bizim ülkemiz.Kendimize bakamıyorken,3 milyon Suriyeliden bize ne?
Bizden alıp,Suriyeli beslerken bize soruyorlar mı?
Başınızı nereye çevirseniz bir Suriyeliye çarpıyorsunuz.Biz mi mülteciyiz,onlar mı belli değil.
Ortalıkta dilenen çocuklar;arkasına tavuk civcivi gibi çocuklarını sıralanmış,kaldırımları işgal etmiş kadınlar;ellerinde lüks telefonlarıyla,üretmeyen ama yardım paralarıyla sürekli çocuk üreten,işe yaramayan erkekler.....
İstemiyorum kardeşim,zorla mı?
Tamam!
Ülkelerinde savaş var,çaresizler,kaçıyorlar ama geldikleri yerlerde rahat duruyorlar mı peki?
Kapkaç,cinayet,dilencilik,soygun,ne ararsanız var mültecilerde.
Yaşlı adam yahu!
Size insanlık yapmış,evini açmış;bu yapılır mı?
1150 odalı saraya 3 milyon Suriyeli mülteci sığmaz mı?
Nasıl olsa,sarayın maliyeti de bize.
Bari,orda beslensinler de,hiç değilse göz önünde bulunurlar.
Çok meraklılar ya mültecileri çağırmaya.Alsınlar üçer,beşer evlerine baksınlar.
1300 lira asgari ücretle yaşayanlardan çekin elinizi;her ay tıkır tıkır aldığınız milletvekili maaşlarıyla siz besleyin bunları.
Çok içimi acıttı bugün tanık olduğum bu iki olay.
Ne yapmalı bilmem?

17 Ekim 2016 Pazartesi

#Ankara valiliği,30 Kasım'a kadar,Ankara'da tüm gösteri,yürüyüş ve mitingi güvenlik nedeniyle yasakladı.
Şaşırdık mı?
Elbette hayır!
30 Kasım'a kadar biliyorsunuz 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız ve 10 Kasım Atamızı anma etkinlikleri var.
Yıllardır sap gibi durmamak için tam da milli bayramlarımızda gripal enfeksiyon yaşayan çok değerli devlet büyüklerinin artık bu sayede bahanesi de kalmaz.
Nasıl olsa yasak.
Bu şeytan acayip bir varlık,dürttükçe dürtüyor deli soruları.
Hani,kulağımıza diyor ki;
-Yenikapı mitingi vardı,hani Yenikapı ruhu mu,yoksa birilerinin şov merkezi miydi ne;
İktidar partisinin yaptığı hiçbir miting ya da gösteride hiç canlı bomba,silahlı saldırı,bıçaklama olayı yaşanıyor mu?
Ama milyonlarca insanı meydanlarda topluyorlar değil mi?
Bir kargaşa,bir protesto,bir eylem görüyor musunuz?
Elbette göremezsiniz çünkü güvenlik en üst düzeydedir ve nerdeyse adam adama markajla insanlar çembere alınır.
Peki,aynı hükümet,aynı polis ordusu,aynı güvenlik önlemini neden milli bayramlarımızda almıyor?
Neden Ankara Garında,Sultanahmet'te,Diyarbakır'da,Reyhanlı'da,Suruç'ta ve ülkenin her yerinde kanatan terör yaşanıyor?
Polis da aynı,önlem de aynı olmalı değil mi?
Sizdeki niyet,milli bayramları kutlatmamaksa,elbette böyle uyduruktan bahaneler üretecek,toplumu üç-beş gün de bunlarla oyalayacak gündem yaratırsınız.
Ankara Valiliği,sizce icazet almadan bu işe soyunabilir mi?
Haklısınız,soyunamaz-dı!
Sahi!
Türk askerinin Başika'da ne işi var?Irak'ın başka  noktalarında ne işi var?
Peki,Musul bizim sorunumuz mu?
Bizim değil ama,birinin tek sorunu olunca.....
O başkanlık ya gelecek,ya gelecek arkadaş!

16 Ekim 2016 Pazar

#“Bir adam gibi ölmek var, bir de madam gibi ölmek var.''
Bu sözü okuduğumdan bu yana 'adam gibi nasıl ölünür acaba?'diyorum ve bulamıyorum.
Adam olmak üzerine ne çok atasözümüz var değil mi?
-Adamın iyisi iş başında belli olur.
-Adam olana bir söz yeter.
-Dağ adamı hasta eder sağ adamı.
Örnekleri çoğaltabiliriz ama ben en çok Mevlana'nın
-Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok
Nice elbiseler gördüm içinde insan yok! sözünü severim.
Bu söz bana,üstüne dünyanın en pahalı takımını da çekmiş olsa,koluna dünyanın en pahalı saatini de takmış olsa,ağzını açtığı anda ne türden olduğunu sergileyen insanları anlatır.
Pahalı elbise taşımayla adam olunmaz.İyi aile terbiyesi almış,görgü sahibi,aldığı eğitimi layıkıyla yapan insana rastlamak inanın çok zor günümüzde.
Kötü örnekler o kadar çok ki......
İçi boş bir çuvala benzemek istemiyorsanız;ağzınız ve kulaklarınız eşgüdümlü çalışacak.
Kulağınıza yabancı gelen sözler,emin olunuz ağzınızdan çıkmaması gereken sözlerdir.
Adam gibi ölmek.....
insanın ölürken ne hissettiğini kimse bilemez.bunun için ölmeniz gerekiyor,öbür türlü sallamadır her şey.
Adam gibi ölürken daha mı kaliteli ölünüyor;yoksa nefes vermek daha mı özellik taşıyor?
Ölüyorsunuz işte,ötesi var mı?
Nefesiniz kesiliyor,gırtlağınızdan son bir hırıltı çıkıyor,hücreleriniz yaşam enerjisini bitiriyor.
Gördüğümüz örnekler bunlar çünkü.
Peki,madamlar,yani kadınlar ölürken başka bir şekilde mi ölüyor?Yani;son nefeste yüzünüz mü değişiyor,dilinizden başka sözcükleri mi dökülüyor;ne?
Her fani gibi ölüyorsunuz;kiminiz yatağınızda,kiminiz sokakta,kiminiz arabada ama ölüyorsunuz bir şekilde.
İmam Hatipliler,bu ölme işini iyice sulandırdılar.
Kadınları aşağılayarak,madam diye küçümseyerek konuşma yapılmaz.
Hiç mi edep,aile terbiyesi,görgü almadınız arkadaş!
Tamam,anladık!
Siz VİP öleceksiniz,kaliteli kaliteli ama rahat bırakın artık kadınları.
Ataların bir sözüyle yazıma nokta koyayım:
Adam hacı mı olur ulaşmakla Mekke’ye, eşek derviş mi olur taş çekmekle tekkeye?

14 Ekim 2016 Cuma

#Eskiden yeterdim kendime
Artardım bile
Şimdi ne yapsam nafile! ...
Ve
Kim demiş ´can eskimez´ diye
Bu can tedirgin tende
Can da eskimiş
Ben de..
Bedri Rahmi Eyüboğlu
Böyle durumlarda siz ne yaparsınız bilmem ama henüz kasvetli kışa da girmemişken,bir kadeh şarapla yorgunluk atmak ne iyi olurdu doğrusu.
Şöyle miskin miskin oturmak ve sakince yudumlamak.
Hiçbir şey düşünmeden,planlamadan,öylesine....

12 Ekim 2016 Çarşamba

#Şemdinli patlaması ve diğerleri ve diğerleri....
Manavdan dönerken elimde poşetler olur,1 kg,2 kg,3 kg....
Eve dönene kadar da onlarca insanla karşılaşırım.Onlar bendeki,ben onlardaki alışveriş poşetlerini görürüm çünkü saklanacak bir şey değildir.
1 kg elmayı cebinize koyup eve gelemezsiniz.
Haberlerde sürekli görüyoruz;bilmem kaç ton bomba yüklü araç patlatıldı,canlı bomba kendini patlattı....'
Alıştık mı?
Elbette alışmadık ama alıştırılmaya çalışıyoruz.
Haberlerde görüyoruz onca şehit ve yaralı haberlerini.Peki,acaba o anda ne yaşanıyor hiç hayal ediyor muyuz?
Örneğin,5 ton bomba yüklü kamyon kalekolun önünde patladı.O anda ne yaşanıyordur?
18 şehit,tek parça olarak tabutlara giriyor mudur örneğin?
Şehitleri,bir kenara bırakalım,yaralıların durumu ne örneğin?Yatakta 3-5 gün yatıp,hayatlarına kaldıkları yerden devam mı ediyorlar?Onların da kolları,bacakları kopuyor,gözlerini kaybediyorlar;yani artık hayat onlar için de eskisi gibi asla olmuyor.
Bakın size yaşadığım bir anı:Birkaç yıl önceydi ve 1 polisimiz mayınla şehit olmuştu.
Tesadüf ordaydım ve anne çığlık çığlığa bağırıyordu;'Açın,evladımı göreceğim'
Yanımda iki polis şunu konuşuyordu:'Biz bu anneye şimdi ne gösterelim,tabutta oğlu yok ki!Ağır olsun diye taş kondu çünkü paramparçaydı bedeni,çünkü parçasının çoğunu bulamadılar.'
İşte,bomba ya da mayın patlamasında tam olarak da bu yaşanır;paramparça olmuş bedenler,ağaç dallarında sıçrayan deri parçaları,etrafa saçılmış kollar,parmaklar....
Haberlerde görünce bunu bilmek istemiyoruz çünkü orda bir patlama olmuş,şehitlerimiz var;çünkü tek parça sanıyoruz hepsini ama değil işte.
Elinizdeki 1 kg elmayı dahi herkese göstermeden eve gelemiyorken,5 ton bombayı oluşturacak malzemeleri almak,bir araya getirmek,kamyona yüklemek,düzeneği kurmak,kendini patlatacak adamları ayarlamak ve gününü ta önceden belirleyip harekete geçmek....
Kimse duymadan,görmeden,işitmeden bunu başarmak mümkün mü?
Karşınızdaki toplum......
Neyse....
Bakınız,bu işler birilerinin parmağı olmadan yapılmaz.
Eğer,aklınızda bir şey varsa ve bunu gerçekleştirecekseniz ülkede kaos yaratır ve gereğini yaparsınız.
Her şehit cenazesinin ardından ağlaşan ana-babalar,eşler,çocuklar,kardeşler,bebekler,yakınlar.....
Çok da umurlarındaydı!
Bizim Başika'da,Musul'da ne işimiz var diye hiç soruyor musunuz kendinize ya da siyasi partilere?
İşte,bunun yanıtını verecek bilgiye-bilgeliğe eriştiğimiz zaman bu ülke kurtulacak ama uzak ufuk!

10 Ekim 2016 Pazartesi

#Şemdinli'deki olaya değineceğim ama şu hastane defterini kapatayım bugün.
Ağlamayan çocuğa meme vermiyorlar gerçekten.Eğer,bizler vatandaş olarak hakkımızı aramazsak,bu düzen böyle gidecek belli ki.
Dört gündür devlet hastanesinde kadrolu oldum nerdeyse.Çünkü,yapılması gerekenler hasta yoğunluğundan sürekli ertelenince hem zaman kaybı, hem iyileşme sürecinin gecikmesi hem de maliyet olarak çıkıyor karşımıza.
Hastanede cihazların çoğu arızalı ya da bozuk.Bilgisayar sistemi kağnı gibi,hizmetliler aksi,masa başı elemanları küstah hastalara karşı.
Verdiğiniz tahlili almak için,bugün git,yarın gel işini öyle bir abartmışlar ki,bunun yaşlısı var,engellisi var,kucağında bebesiyle perişan olanı var.
Sağlıkta yaşanan bu rezaleti Sağlık Bakanlığı görmüyor mu?
Bu bakanlıklar ne işe yarıyor peki?
Zıvanadan çıktım bugün ve soluğu başhekim yardımcısının yanında aldım.
Lütfedip,hastayla görüşmüyorlar.
Ben de hasta haklarına gittim.Bana 'kutuya şikayet atın,biz gerekeni yaparız' deyince;
-Yeter artık dedim ve başladım elbette.
Dün,acilde yaşadığım o rezilliklerin hepsinden başladım ve bugüne geldim.
Hastanelerde televizyonlar görürsünüz.Ya Sağlık Bakanlığının reklamını yapar,ki; iyi bir şey yapıyorlarmış gibi ya da kamu spotları yayınlar.
Hastanede gazete satılmıyor,uyduruk kantinle hizmet veriliyor,hijyen hak getire elbette.
Çocuklar bağırıyor,yaşlılar sabırla bekliyor.
Kardeşim,bu televizyon ne işe yarıyor?'dedim;5 dakika sonra ekran açıldı.
Gerçi,karşımıza jöleli iğrenç saçları ve kırmızı suratıyla Yiğit Bulut çıkmasa iyi miydi ama oldu artık.
Adam ekonomiden başladı,Musul'dan çıktı.Sanırsınız ki,bilen biri.Oysa zır cahil bir jöleli işte.
Neyse.....
'Eğer,haftaya geldiğimde aynı aksaklıkları görürsem hepinizi şikayet edeceğim'dedim.
Bunun adı sosyal medya olur,Sağlık Bakanlığı olur,Bimer olur bilemem.
Gerçi,üç gündür isimsiz yazıyorum ama bunun ileri adımı da var elbette.
Görevli karşımda,'Tamam hanımefendi,yetkililere bildireceğim hanımefendi,gereken yapılacak... diye sıralıyor.
Yapmazlarsa hepsini fotoğraflayıp teşhir edeceğim.
Neydi o yaşlı hastaların yaşadığı rezalet?
Kimsenin hakkı yok,ayağında şalvarı var diye insanları ötelemeye.
Bakınız,umutlanmak için hala bir neden var:Dolmuşa bindim ve yaşlı bir amca'Kızım dedi,bizim ayağımızda şalvarımız var diye bize kötü davranıyorlar.Her gün hastaneye gelinir mi,biz yaşlıyız?deyince.
Gerekeni yapacağım gönlü ferah olsun. ;);)
Dolmuşta bir kadın 5 lira uzattı şoföre ve '2 kişi'dedi ama şoför tek yolcu parası aldı,fark ettim.
Kadın da fark etti ve'Kardeş,benden az para aldın,1 yolcu parası daha alacaksın'deyince,yüzümde bir gülümseme belirdi.
Üstüne,başına baksanız nasıl da yoksul ama dürüsttür benim insanım.
İnsan,umutlanıyor böyle insanları görünce.
Vazgeçmek yok!
Biz haklının yanındayız,işini bilenin değil! :):)

9 Ekim 2016 Pazar

#Kötü komşu insanı ya katil eder ya da hasta.
Yorucu ve üzücü günler geçiriyoruz toplum olarak.Ben de payıma düşeni aldım elbette.
Bu sabah hastaneye serum bağlatmaya gittim ve bir yaşlı kadın getirdiler;her tarafı kırılmıştı.
Nedeni de şu:Yan komşusunun damına,bu kadının dut ağacının dalları düşüyormuş.Adam,daha önce silah çekmiş,içine neyi bu kadar biriktirdiyse artık?
Kadına yine dalları kesmesini söylemiş,kadıncağızda torunlardan istemiş kimse önemsememiş.
Bizim buralarda çok önemlidir ağızdan çıkan söz.
Sen de,yaşlı haline bakma ve ağaca çık,dalları kesmeye kalk.
Ağaçtan düşmüş ve her yeri kırılmıştı.
Böyle yaşlı kırıklarında emboli atma riski çok yüksektir ve özellikle kalça kırıklarının sonu da bellidir.
Teyzeyi nakledecek tam teşekkülü hastane arıyorlardı ve ben çıkarken de hala bulamamışlardı.
Kötü komşudur bu.Neyi paylaşamıyorsun be adam?Üç günlük dünyada,o dallar düşse ne olur da,o kadın bu hale geldi?
Teyze nasıl da inliyordu,derisi buruşuk ellerini sağa sola tutarak.
Çok üzüldüm haline.
Gelelim,başka bir teyzeye....
Bastona zorla dayanan bir koca.Adamın eline lavman ilacını vermişler,karına yap diye.Adamcağız,bastonunu mu tutsun,ilaç mı koysun?
Yahu!
Bu ülkede,devletin hastanesinde bu işleri hastabakıcılar yapmaz mı?
Lavman yapmak hasta yakının işi mi?
Bakın,ülkemizdeki iyi yürekli,hala nesli tükenmemiş bir kadın modeli size:
Yine çok yaşlı bir teyzenin gelini başındaydı.Yemyeşil gözleri,tombul bedeni ve ayağında şalvarıyla çok insandı.
Amcanın yanına gitti ve'Ver amcam ben yaparım'dedi.Yetmedi,kadını tekerlekli sandalyeye oturttu ve tuvalete bile götürdü.
İşte,insan evladı olmak budur.
Film gibi izliyorum gözlem odasında yaşananları.
Peki,yattığım yatağı da azıcık anlatayım:Benden önce yatan hasta belki haftalarca yıkanmamış olmalı ki,kokudan başımı yastıkta nereye çevireceğimi bilemedim saatlerce.
Boş kalan tek yatak,yani benim yatacağım kan içindeydi.
Üstüne bir şey örttüm ve öyle yattım.
Görevliye sorduğum da aldığım yanıt:'Çarşafları her hastadan sonra değiştirmiyoruz çünkü yedeği yok.Ben,şimdi bunu da alırsam sabaha çarşaf yok serecek'
Merak ediyorum,bu Sağlık Bakanlığı ne işe yarıyor?
Çarşaflar pis,yerler pis,her yer tuvalet kokuyor hastanede.
Yetkililer,beze dolanmaya mesai harcayacaklarına ,hastaneleri iyileştirmeye kafa yorsunlar artık.
Hasta olarak gidiyorum,enfeksiyon kapıp döneceğim.Bu ne rezalet?
Ve içeri bir kadın doktor girdi.
Saçına doladığı o şey,hastaya eğildikçe önünü kapatıyor.sağına soluna düşüyor örtüsü.Yani,öyle yanlış ki görüntüsü var ki bir doktor olarak.
Steteskopunu boynuna dolamış ama muayene etmiyor.Nasıl etsin ki,kulakları sıkı sıkıya kapalı.Önce,o örtüyü sıyırması gerek değil mi?
Böyle doktor mu olur,böyle hemşireler mi olur?
Kardeşim;doktor dediğin pratik olan,anında yardıma koşan insandır.
O doktor saçını açacak da,steteskopu alacak ta....
Pes artık!
Elbette,doktorlarımız iyi ki var.
Annem,nur içinde uyusun hep derdi ki:'Allah düşürmesin ama eksikliğini de vermesin'
Tanrı,olabildiğince hastanelere düşürmesin ama eksikliğini de vermesin bize.
Eğer ben,vergimi veriyorsam,vatandaşlık görevimi yerine getiriyorsam bana hizmet verecek ekibi de iyi isterim., kardeşim!
Yarın efor çektireceğim.Bakalım orda durum nasıl?
Bu ülkede,hiç mi yolunda giden bir iş olmaz?

8 Ekim 2016 Cumartesi

#Annem,nur içinde uyusun hep derdi ki:'Canınız nerde yanıyorsa kalbiniz orda atar.'
Gerçekten de,en basit bir yaralanmada bile ağrısı kalbimize nasıl da vurur değil mi?
Eğer,ülkemizde işlerin nasıl yürüdüğünü,gidişatı,halkın ne çektiğini görmek istiyorsanız üç yere gideceksiniz.Analiz tam da bu noktalarda yapılır çünkü.
-Semt pazarları
-Hastaneler
-Okullar.
Emin olun,bu üç noktaya gidin,çekilen yoksulluk,sefalet,acı,eksik noktalar hepsini görürsünüz.
Her pazartesi günü semt pazarlarını şakayla karışık yazıyorum ama oranın da bir arka yüzü var henüz anlatmadığım.
Birkaç gündür çok hastayım ve Aile Hekiminden başlayarak hastanedeki doktorlara kadar uzandım.Henüz işlemlerim bitmedi ama hastanede gördüklerim tam da bu ülkede sağlık ne halde?sorusunu sordurdu bana.
Mevsim değişiyor.Grip aşısı yapılsın mı,yapılmasın mı ayrışmasının arasında,hastane ağzına kadar hasta dolu.Yeni doğmuş bebek de var,içlerinde,tekerlekli sandalyeyle sürütülen yaşlılar da.
En çok Dahiliye servisi kalabalık.Öyle çok hasta vardı ki,görevliler gelip sıraya dizdiler hastaları.Çoğu da,ayağında şalvarlı,yoksul insanlar.Üstleri,başları dökülüyordu sefaletten.
Ve Kalp Hastalıkları.Ben de sıradaydım ve inanın 65 yaş üstü hastalardan içeri girmeniz mucize gibi.Sıra almış olmanız falan da hiç önemli değil.Niye bu kadar çok kalp hastası oldu insanımız?
Geçim yükü,çaresizlik,yeterli beslenememe,stres olabilir mi?
Nerde bu uzman doktorlar?
Koskoca devlet hastanesinde bu kadar az doktor olur mu?İnanın,doktorlarımıza acıdım.Her birinin derdini ayrı ayrı dinlemek....
1 Kalp doktoru olur mu allah aşkına?Ne Kalp Damar Cerrahı var ne de diğer uzmanlar?
Bu kadar mezun olan doktorlarımız nerde?Burası,ülkenin batısı,iyi ki,kırsalda falan yaşamıyoruz.
Ordaki insanlar ne yapıyor acaba?
Hastane pis.Her yerden tuvalet kokusu yayılıyor.Hizmetli alımlarında neye bakıyorlar acaba?
Hijyen olmayan hastane olur mu?
Kan veren her hastanın koluna pamuğu basıyorlar,nerde bunun kan bandı?
Birimden çıkanın kolunda bir top pamuk....
Hastanenin içi gibi,dışı da rezil.Çöp yok,kolunuzdaki pamuğu atacak.Her taraf perişan görünüyor.
Sağlık Bakanlığı bu hastanelere ödenek ayırmıyor mu?
Yöneticiler ne işe yarıyor ayrı konu elbette?
Hastaneye girdiğinizde,İran'a mı geldim,yoksa Suudi Arabistan'a mı diyorsunuz.
Birçoğunu önceden tanırım,böyle değillerdi.Şu rant nasıl bir şeyse,nerdeyse tüm kadın çalışanlar beze dolanmış.Ne ara bu kadar niyetlenmişler acaba?
Saçından utanan doktor olur mu,hemşire olur mu?Tıp fakültelerinde bunu mu öğretmişler;saçından utanmayı?
Böyle doktorları reddediyorum.Bana saçıyla uğraşan değil,tıptaki son gelişmeleri takip eden,işini layıkıyla yapan doktorlar gerek.
Bunun için mi hastanede EKG çektireceğim,KADIN EKG-ERKEK EKG vardı?
İnsanları hasta diye değil,kadın-erkek diye ayırmışlar.
Hastanın kadını,erkeği olur mu?Doktorun karşısına çıkan kişi hastadır,cinsiyeti sonra gelir.
Gel de bunlardan iyi bir hizmet bekle!
Dip not:Sağlıkta devrim yapıldı,hastanelere hiç para ödemiyoruz,kuyruklar bitti diyen birileri hala varsa,ağzının üstüne çarpın.Ya da,en yakın hastaneye götürün.Görsün bakalım,sağlıkta ne devrimi yapılmış!
Düş mü görüyor bu insanlar?

7 Ekim 2016 Cuma

#Bir ülke üzerinde düşünüz varsa,önce eğitimi ele geçireceksiniz.Taze beyinleri ele geçirmeniz yapacağınız düşün ilk temelidir.
Ülkemizde,yap-boza dönüştürülen eğitimin amacı da, dindar ve kindar nesiller yetiştirmek üzerinedir.
14 yıllık AKP iktidarına bakın,hangi bakanlıkta bu denli değişim yaşandı?
Ana sınıfından başladılar,liseye kadar eğitimin tozunu attırıyorlar.Çocuklarımızı,gençlerimizi sınav manyağı yaptılar el birliğiyle.
Emin olun,kısaltılmış sınavları çözmek için çabalıyorum.SBS,TEOG,YGS,LYS,KPSS,ALES....
Liste,uzadıkça uzuyor da,bunun sonunda eğitimimizde bir başarı çıtası var mı?
12 yıl eğitim alan çocuklarımız,İngilizceyi
-'How Are You? I'm fine, thank you
düzeyinden çıkabiliyor mu?
Peki,neden olmuyor dersiniz?İngilizce öğretmenlerimiz mi iyi yetişmiyor,yoksa verilen eğitim yönteminde mi sıkıntı var?
Okullarımızda,fen bilimleri,sosyal bilimler,sanat,spor eğitimi ne durumda peki?
Ana sınıflarına kadar kız çocuklarını beze dolayarak,öğretmenleri derste olması gerekirken,cuma namazında bularak mı çocuklarımıza eğitim vereceğiz?
Hangi eğitim,hangi iyi yetişmiş öğretmenler?
Eğitimde öncelikle öğretmenleri elden geçirmek gerekecek.Birçok öğretmenin emekli edilmesi gerekiyor ki,yerlerine atanamayan 300 bin yeni mezun öğretmenlerimiz gelsin.
4+4+4 garabetinin baş sorumlusu AKP-MHP işbirliği şimdi de 3+3+3+4 diye değiştirilmeye çalışılıyor.
MEB,nerde derseniz,konu Beştepe'de hazırlanıyormuş şu anda.
Her konuya vakıfız ya,bundan da çıkarız evelallah!
Bu tutmazsa,diğeri geliyor.
Buna göre de,çocuklarımız ilk 4 yıl okuyacak ama 5. sınıfta yalnızca Türkçe-İngilizce,Türkçe Fransızca,Türkçe- vs diye devam etse de,asıl amaç;TÜRKÇE-ARAPÇA'yı okullara sokmak!
Bunca yıl eğitimini veremediğin İngilizceyi bahane edip,5. sınıfta yalnızca dil eğitimi ne demek?
Geçen 1 yılda,görülmeyen dersler ne olacak?
Milli Savunma Bakanını Milli Eğitim Bakanı yapmanın izahını nasıl yapalım?
Yahu!
İnsanların yapacağı iş var,yapmayacağı iş var.Savunma sanayisi ile milli eğitimin ne alakası var?
Ama amacınız ülkeyi din eksenine oturtmak,dini eğitim vermek,cumhuriyetimizin bütün değerleriyle oynamaksa eğer,elbette bunları yaparsınız.
Nerde fikir alınması gereken eğitimciler,psikologlar,sosyologlar,veliler?
Kime soruyorsunuz da,her kurumda at oynatıyorsunuz anlamıyorum ki?
Eğitimde kaybedilen çocuklar nasıl geri kazanılabilir söyler misiniz?
Sonra da,elin adamı Mars'da yaşam şehirleri kurarken,biz de ağzımız açık seyrederiz.
Eğitimde reform paketiymiş!
Hangi reform?

6 Ekim 2016 Perşembe

#Son günlerin gündem konusu öğretmen mülakatlarında sorulan sorular.
En çok da'Reis deyince aklınıza ne geliyor?' sorusu ilgi çekti.
Reis deyince sizin aklınıza ne geliyor bilmiyorum ama benim aklıma şunlar geliyor:
-Önce Piri Reis elbette.
Koskoca haritayı çizmiş birinden daha önemli kim gelebilirdi ki?
-Karadeniz takalarının 'Ula uşağum'diye seslenen kaptanı.
-Türkan Şoray
Ne alaka demeyin lütfen.Kadir İnanır'la çevirdiği filmde en çok reis sözü geçerdi.Hani,balık tezgahında şarkılar söyleyen Türkan Şoray...
-Reis Bakliyatları.
Cidden,piyasanın en iyisidir bakliyat konusunda.Pahalı ama kalitenin de adıdır Reis.
-Abdullah Çatlı
Hani,ülkücülerin kahramanı,Susurluk olayının baş mimarı,hadi geçmişini burda anlatmayalım,o malum şahıs...
-Reis diye bir de film yönetmeni vardı ama soyadını anımsayamadım. :);)
Görüldüğü üzere,REİS deyince genel olarak aklımıza bunlar geliyor.
Valla da,billa da,özel amaçlı sorulan bu sorunun karşılığını beklediğiniz malum isim gelmiyor.
İteliyorsunuz,aklımıza mıh gibi çakmaya çalışıyorsunuz ama inanın bizde tık yok.
Gelmiyor amaçladığınız isim.
Ne olacak şimdi,mülakattan çaktık mı? ;);)
Peki,öğretmen mülakatlarında bu ve bunun gibi zırva soruların ne işi vardı desem?
Milli Savunma Bakanını Milli Eğitim Bakanı yaparsan,eğitimde geleceğimiz noktayı da tahmin edersiniz artık.
Bu ülkede her şey ama her şey zıvanadan çıktı artık.
Haydi hayırlısı!

5 Ekim 2016 Çarşamba

#Bugün,ekranda bir dansöz izledim.Kafasında sımsıkı sardığı türbanıyla oryantal yapıyordu.
Oryantal dansını bilirsiniz,kadının her kıvrımı başka başka oynar.
Çok estetiktir ayrıca.
Bu kadıncağız da,saçından çok utanmış belli ki ama o ne beden dili yarab! :)
Kadının üstü bir ayrı oynuyordu,altı başka türlü.Kıvrımları yumuşak ve anatomisi de şahane.
Bu oryantal dans epeyce de form tutturuyor anlaşılan.Kadında,1 gram bile yağ yoktu ve selülit.
Neyse....
Diyeceğim,kadının dansı değil,görüntüsü elbette.
Kadının memeleri öyle daracık bir kıyafete sokulmuş ki,nerdeyse uçlarına kadar ortada ;bacakları deseniz,o kumaşların arasından nasıl da savruluyor.
Gerdan kırarken,şuh gözlerle çevresine bakınıyor.
Sanmayın ki,bunları önden görüyoruz.Arkaya da,devasa bir ayna koymuşlar.Biz kadını önden seyrederken,aynadan da tüm arka planı izliyorsunuz. ;)
Bu fikri kim icat ettiyse kutlamak gerek.Bir taşla bu kadar da kuş vurulmaz ki! ;)
Hem kadını beze dola,hem dansöz yap ve tüm kıvrımlarını sergile,hem de saklı bahçe gibi ilgi çek.
Dansöz,dansözdür.Çocukluğumda,Nesrin Topkapı vardı,yılbaşı gecesinde oryantal yapardı.
Ama ne kadındı....
Balık etli kadın olmak bir yana,kıvrımlarını öyle ustaca kullanırdı ki...
Madem kadını dans ettireceksiniz;
İşte,dansöz dediğiniz budur.
Ne o öyle,altı kaval,üstü bilmem ne?
Annem,nur içinde uyusun hep derdi ki
'Bizim gelin bizden kaçar başın örter kıçın açar '
Bunlarınki de o hesap.
Anacığım,ya o beze dolanma ya da kıçını açma.
Bu nedir yahu! :):)
Adalet,RÜZGAR gibi geçti.
Rüzgar Çetin...
Empati kurar mısınız?
Bir olayı değerlendirirken,her iki açıdan da değerlendirmektir,empati,ki;çoğumuz da yapmayız.
Rüzgar Çetin,sinemanın en beceriksiz yönetmenlerinden ve AKP'nin yalayıcısı Sinan Çetin'in oğlu.
28 kez trafik suçu işlemiş birinin ehliyetine neden el konmaz ve trafiğe çıkmasına izin verilir ayrı konu.
İşte bu genç,hangi parayla aldığı belli Pors'chesine.atlıyor,polis ekip otosuna çarpıyor ve 1 polisi öldürüyor 8 ay önce.
Baba parasıyla şımartılan bir örnek size.
Empati kuruyorum ve eğer Sinan Çetin olsaydım,'Ne yapalım,yapacak bir şey yok artık.En iyisi tanıdık gazetecilere 'Ama o polis de emniyet kemerini taksaydı ölmeyecekti' yazıları yazdırayım;olmadı ,özür mektubu göndereyim;yine olmazsa araya hatırlı kişileri sokar,bir de kan parası ödedim mi,bizimkisi dışarda diye çalışırdım.
Eğer,o polisin eşi olsaydım;evde 2 çocuk ben de dul bir kadınım artık.Ölen öldü,yapacak bir şey yok.Ben bu çocukları nasıl büyüteceğim,nasıl okutacağım?İlk gün acımın sıcaklığı ile estim,gürledim ama artık giden geri de gelmez.En iyisi
ben bu davadan vazgeçeyim,bari çocuklarımın geleceğini kurtarırım'derdim.
Olanlar tam da bu değil mi?
Bu ülkede cezaevlerinden en kolay çıkma yolu cinayet işlemektir.Bunun adı,kadın cinayeti olur,trafik terörü olur hiç fark etmez.
Öldür,3-5 ay yat ve çık.
Rüzgar Çetin davasına bakıyorum da,olay yalnızca o polisin ölmesi mi?
Kaza yerinde yaşananlar,trafiğin aksaması,çevreye verilen zarar,mahkemelerin meşgul edilmesi,cezaevinde beslenen bunlar gibi trafik canavarları,yani katiller.....
Yani,bir çok yan etkisi var;yani kamusal bir sorun bu durum.
Bir cana kıymanın bedeli 8 ay yatıp,çıkmak mıdır?
Acaba diyorum,orda ölen polis Sinan Çetin'in oğlu olsaydı;ya da şöyle diyelim:O polis otosu aşırı hız yapsaydı ve Rüzgar Çetin'in aracına çarpsaydı,Rüzgar Çetin ölseydi;aynı Sinan Çetin ne yapardı?
Empati kuracaksınız,empati.
İnsan hayatı parayla satın alınacak kadar ucuz olmamalı.
Rüzgar Çetin,paçayı sıyırmış olabilir ama geceleri rahat uyur mu dersiniz,yastığa başını koyduğunda?
r

4 Ekim 2016 Salı

#Bugün 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü.
Ülkemizin nerdeyse her şehrinde,hayvanların katledildiği bir günü kutlamak olsa olsa fantezidir.Ördeğe tecavüz,keçiye tecavüz,eşeğe tecavüz.....
Sapıttık iyice ya haydi hayırlısı!
Ama ben bugün hayvanları korudum,besledim....
Her gün yaptığım şey ayrı konu. ;)
Şu zavallı hayvanların tüylerine toka vs takarak maymuna çevirmeyin Allah aşkına!
Sirklere de gitmeyin,Yunus Parklarına da.
Rahat bırakın,rahat!
İnsan,sokaktaki hayvandan değil,iki ayaklı insandan korkmalı emin olun.
Hayvanlar okur-yazar değildir.Kendi kendine beslenir,ısınır,iyileşir.
İnsana gereksinmesi yok yani.
Ama ya iki ayaklı,üstündeki semere bakmadan yarış atı zannedenlere.....
İşte,bunlardan sakının.
Ben,bazı iki ayaklılara çok kızdığım zaman ot terapisi yaparım.
Nedir bu ot terapisi derseniz?
Bahçeye inerim,kuru dalları keserim,çiçekleri sularım ve yerdeki otları yolarım.
Bahçeye ot ilacı atmıyorum çünkü kuşlar ve arılar ölsün istemiyorum
Ot terapisi hem doğal mücadele hem de zıplayan sinirleri minimal düzeye çekme eylemi. ;)
Bugün,bahçedeki Turunç ve Portakal ağaçlarının dibini belledim.
Bellemek deyince yanlış anlaşılmasın. ;)
Hani,bel diye bir alet var ve toprağı ters-yüz ediyorsunuz ya!
Annem ve babam ne ağaç ekmişler,yap yap bitmedi.
Ne işe yaradı derseniz?
Kuşlara iyi geldi ama topraktaki börtü böcek için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Toprağı karıştırdıkça ortaya çıkanlarla çevremde dolanan Kumrular ve serçeler karınlarını doyurdu.
E,doğanın kuralı bu,biri,diğerinin yaşam hakkını elinden alır.Besin zinciri deniyor buna.
Bugün,tek yumurta ikizi kertenkelelerim vardı örneğin.
Hayvanların da küçükleri inanın çocuk gibi oynuyor.
İki kardeş ama biri yaramaz,gidip diğerinin başına vuruyor,kuyruğunu çekiştiriyor ama diğerinde tık yok.
Benimkisi,baktı ki,işe yaramıyor,uzandı toprağa ve ağaç dallarının arasından süzülen güneşte keyif yaptı.
İşte budur hayatın güzel y-anlarından biri.
Doğa,kendi içinde öyle muhteşem ki,size yalnızca seyretmek düşüyor.
Bahçede daha çok iş var.Yoruldum evet ama ot terapisi daha çok lazım önümüzdeki günlerde.Öyle görünüyor.
Karşımdakileri iki kaşının ortasından vuramayacağıma göre;ot terapisi candır. ;);)
Hayvanları rahat bırakın.Onlar zaten yaşamayı doğarken öğreniyor.
Hayvanı,hayvandan değil,siz insanlardan korumak gerek.
Bugün,Kumrular,serçeler,kertenkelelerle hayvanları koruma gününü kutladım.Onlar beslendi,ben mutlu.... :)
Ot terapisi işe yaradı mı derseniz?
Hala sinirim geçmedi. :);)

3 Ekim 2016 Pazartesi

#Bugün,hıyardı falan derken pazarı kapattım sanıyordum ama o da ne;bir haber ilişmedi mi gözüme?
Hıyar konusunu erken mi kapatmışım ne?
Üstüne yazmak farz oldu. :);)
Adamın biri;yani adam dediğime bakmayın,hıyarın biri;ama yine olmadı,hıyar bile işe yarıyor;tuza batırıyorsunuz tadından yenmiyor biliyorsunuz,hele cacığı şahane oluyor da,bazen de 'Bundan bi'cacık olmaz'hıyarların da soyu tükenmemiş demek ki.
Hadi,adam demeyelim de,hıyarın biri bir söz etmiş ve demiş ki:
-Ey Bacılarım!
Tövbe edip kapanmaz
Açık seçik giyinirseniz
Soyulmuş elma'ya benzersiniz,
Ona göre!
Bugün,pazardan bir elma almışım ki....
Kabuğuyla mı yersiniz yoksa kabuğunu soyarak mı bilmem ama elma işte tadından yenir mi? ;)
Bunun Golden'i var,Amasyası var,Kepeklisi var da var yani.
E bu durumda,açık saçık giyinen kadınlar hangi tür elmaya giriyor acaba?
Hani,hepsinin rengi başka,tadı başka.
Mayhoşu da var,tatlısı da.
Bir de ters açıdan baktım da olaya...
Acaba,elma olan erkekler olsaydı T-ADI ne olurdu?
Adamın,pardon hıyarın profil fotoğrafına bakıyorum,bakıyorum da....
Hayal bu ya!
Bu hıyarı soyulmuş elma gibi görmeye çalışıyorum,çalışıyorum....
Oğlum,valla senden bi'cacık olmaz inan.Kabuğunla da,kabuksuz da yenecek bir şey değilsin.;) ;)
Dip not:Aklı (Varsa tabi) uçkurundan başka bir şeye çalışmayan böyle müsveddelerin dramı da başka oluyor.
Oğlum,sen zaten elma değil,ayvayı yemişsin daha neyin kafasındasın? :):)
#Enflasyon inişe geçmiş.
Duy da inan-ma!
Malum,bugün yine semt pazarı günü.Geçen haftadan bugüne,fiyat aralığı 1.5 ile 2 lira arasında artmış durumda.,
Merak ediyorum,enflasyonu hesaplarken bu inişi kar lastiğine göre mi,yoksa bale pabuçlarına göre mi belirlediler?
Emin olun,semt pazarlarında fiyatla uçuyor şu anda.Malum,kış hazırlığı da başladı.Salçalar,turşular,derin dondurucuya konacaklar derken;pazarcılar da fırsattan istifade tezgahları uçak,kendilerini de pilot yerine koymuşlar. ;)
Şaka bir yana,elbette pazarcıların da aracıya ödedikleri komisyonlar fiyatları artırıyor ama bu millet ne yeyip,ne içecek allah aşkına?
Salatalık,domates ve biber,ki;temel malzemeler geçen haftanın üstüne koydukça koymuş zammı.
Pazarda,çok yaşlı bir teyze var.Herkesten para dileniyor. Ben de,yaşlı diye veriyordum ama artık vermiyorum,neden mi?
Akşamları,bizim evin köşesinden evine gidiyor.Dinlenmek için de kaldırıma oturuyor.Geçende baktım ki,bizim teyze paralarını sayıyor.Valla benden zengin. ;)
Az sonra oğlu geldi ve elinden paralarını aldı kaldırımda.
Meğer,bizim teyze,oğlu için dileniyormuş.Oğlu da içkici,okeyci.
Böyle insan manzaraları da var her an köşeden karşımıza çıkan.
Bugün,onu yine görünce üzüldüm haline.Anne yüreği işte,oğlunun içkisine para yetiştiriyor.Nasıl da yaşlı görmelisiniz.
Ekranlarda izlediğimiz pazarcılar,bizim burda olmaz.Öyle Sütyen takan,'Gel Abla,gel'diye bağıran,çağıran yoktur.
Bizim pazarcılar,sakin sakin bağırırlar ama içlerinde kazık atanı da çoktur.
Bakınız,bugün başıma ne geldi:Dürüstlük ilkemdir ve olmayanı da hiç sevmem.
Kış kapıda.Malum dondurucuya bamya koymak lazım.Sipariş ettim ve bu hafta getirmiş ama bamya da cidden dalından yeni düşmüş,o kadar taze.
Bana kazık attı.
Nasıl mı?
Söylediği fiyattan fazla istedi.Ödemeyi yaptım ama bir tuhaflık var.
Allah insanı böyle şaşırtıyor aslında.
Benden,2 kg yerine,1 kg parası almış.Yoldan geri döndüm.Pazarcının biri beni durdurdu,bir şey mi unuttunuz dedi.
Böyle de sevilirim yani. ;);)
Yok dedim,pazarcıya eksik para vermişim,onu ödemeye döndüm.'
Bana baktı,baktı ve 'Ya,sizin gibi insanlar kaldı mı?'dedi.
Gülümsedim ve 'Kaldı,kaldı'dedim. :)
Ne kadar mutluyum,insanların evine ekmek götürmesine vesile oldum yine bugün,vicdanım da rahat ama o pazarcıdan bir daha bedava verse dahi mal almayacağım.
Bu derece de kızarım yani! :):)
Biz ailemizden böyle gördük.Bizde yanlış iş olmaz!

2 Ekim 2016 Pazar

#Haberleri izliyorum ve bir habere gözüm takıldı.
İnsanları haklı bulmak için çeşitli ayrıntılara bakarım.İlla ki,onları da haklı bulacak bir şey ararım ama bu haberde ara ki bulasın!
Adam,marangoz ustası.3 yıl önce inşaattan düşüyor,sakatlanıyor ve günlük 50 liraya iş bulursa ne ala ama ya bulamazsa,çoluk,çocuk aç,bi'laç bekliyor evde.
Buraya kadar,'Burası Türkiye,iş kazalarında şaşıracak ne var?'diyebilirsiniz.
Ekranda,arka planda,bir kadın;kucağında 1.5-2 yaşında bir bebek ve mikrofonlara salya sümük ağlaşan çocuklar.
Tam ALTI ÇOCUK var ekranda.
Çocuklardan en büyüğü 13 yaşında kız çocuğu.13 Yaşındaki çocuğun başına o bez parçasını ne amaçla doladınız Allah aşkına?
O çocuk,henüz ne istediğini bilecek yaşta mı,dini seçimini yapacak algıda mı da,o çocuğa bunu yapıyorsunuz?
Neyse.....
Konumuz bu değil.
Beni aslında şaşırtmayan boy boy sıralanmış ALTI ÇOCUK.
Yahu!
Ayranın yok içmeye,üstelik sakatsın da,ne hakla ALTI ÇOCUK yapıyorsun be adam?
Bu çocuklar ne yer,ne içer,nasıl okur,nasıl giyinir hiç mi düşünmediniz?
Çocuklar ağlaşıyor ve diyorlar ki;'Okula gitmek istiyoruz;öğretmenimizi,arkadaşlarımızı özledik ve BANYO YAPMAK İSTİYORUZ!
Banyo yapamıyorlar çünkü;9 aydır ev kirasını ödeyemeyince ev sahibi evden çıkarmış ve bunlar da,bir çorap deposuna sığınmışlar.
10 gündür depodalarmış,tuvalet yok,banyo yok,yatacak yer yok.
Öyle kızıyorum ki,bu düşüncesiz insanlara.
Benim de evladım var ve bir çocuk büyütmenin ne kadar zor,ne kadar masraflı olduğunu biliyorum.
Mamasıydı,beziydi,okuluydu,sınavıydı,dershanesiydi ve üniversite hayatı....
Kolay mı da,alt tarafı bir marangozsun ve gelirin de ortadayken,neyine güvendin de altı çocuk yaptın be birader?
Doğum kontrolü diye bir şey var değil mi?
Bakacağın kadar çocuk yapsana da,ekrana çıkıp,yardım dileniyorsun-uz?
Herkes,canından bezmiş durumda bu ülkede üstelik.
Sürekli doğuruyorsunuz da;Allah rızkını vermiyor güzel kardeşim.O çocukların rızk kapısı sensin.
Kedi eniği doğurmuyorsunuz,çocuk bu,çocuk.
Sen bakmazsan,büyütmezsen kim bakar senin evladına?
Çocuk yapmak marifet değil,beş dakikalık bir iş de,iş;onu büyütebilmekte.
En küçüğü 1.5 yaşında.Be adam!Zaten inşaattan düşmüşsün ve işsizken,ne ara bu çocuğu da yaptın?Birini de eksik bıraksaydın ya!
Ekrana bakıyorum ve ağlaşan çocuklar.....
Ne suçu var bu çocukların söyler misiniz?
Düşüncesiz anne-babaların ceremesini bu çocuklar çekiyor,olan bu!
Sosyal bir devletimiz de yok ki,bu çocuklara baksın.Çorap deposu daha güvenlidir yurtlardan sanırım.
Aç kalsalar da,tecavüze uğrama riskleri yok en azından.
Ah bu ana-babalar,ah!

1 Ekim 2016 Cumartesi

#Yozgat valisi,şehirdeki 28 içkili mekanı kapattı biliyorsunuz.
Bu,yeni bir haber değil,gündemden düştü bile ama aklımda kalan sorular var bir türlü yanıtını bulamayınca,hadi gündemde tutayım dedim.
Bir vali,neden içkili yerleri kapatır?
İnsanların içmeme kadar,içme özgürlüğü de var.Sen,içkili yerleri kapatınca,insanlar içmeyecek mi yani?
Kapatma gerekçesi ise OHAL KAPSAMINDA.
OHAL-OHA-L olmaya döndü aslında.
Her ota,her ota OHAL gerekçe oldu,olmasına da,Yozgat'taki içkili yerlerle OHAL'in ne alakası var?
FETÖ davasında,darbe girişiminde bulunanlar,bu girişimi içkili yerlerde mi planladılar yoksa?
Hani,adamlar da müslüman ve ağızlarına zemzem suyundan aşka bir şey de koymazlar ki!
O-HA-L-DE,Yozgat'ta,içkili yerler neden kapatıldı?
Yoksa,sayın vali hayatında tek damla içki içmedi mi?
Hani,gençlikte atılan şişe bira,platonik aşk acısından dibi bulunan rakı falan da mı içmemiş bu vali?
O-HAL-DE,bu vali yaşamış mı hayattaki bazı yaşanılası durumları?
Bazı insanlar vardır,küçücüktür ve içinde biriktirdiklerini fırsat bulursa kusmaya meyillidir ama bu fırsatı bir türlü bulamaz.
İşte bizim Yozgat valisi de bazı açıklamalar yapmış....
Bakınız ne demiş:
-Sivil dönemde yetkim yoktu; bugün var, kullandım!
Bu vali de,içindekileri böyle kusmuş belli ki.
İçki içenlere nasıl hırslandıysa artık.İki yudum tadına baksaydı,belki severdi içkiyi.
Tadında içmeyi bildikten sonra rakı da içilir,bira da.İçkiden bu kadar korkmayın artık.
Yasaklar,daha fazla merak ve tüketimi getirir çünkü.
Sözün özü:
Yozgat'ta,meyhaneler kapatılmış olabilir ama bizden saklayamazlar gerçeği.
Şu Fetöcüler yok mu,Fetöcüler....
Meyhanelerde örgütlenen FETÖ'cülere çok ağır darbe olmuş-tur gerçekten Yozgat'taki kapatılan 28 içkili mekan. ;):)
Şu memlekete aklı başında birileri gelecek mi dersiniz?
Duyamadım!
Uzun süre hayır mı dediniz? :);)