29 Aralık 2022 Perşembe

 Şu habere bakarmısınız lütfen?

Yurdum insanının ahlaki durumunun özeti tam da budur.
Mangalda kül bırakmazlar erdemli olmak adına ve bütün sohbetlerde en dürüst, en sevgi dolu, en saygılı, en misafirperver....
Liste uzar gider ama en ahlaksız, en yalancı, en saygısız, en sevgisiz, en düşüncesiz insanlar da bu toplumdan çıkıyor.
Bir insan, babasının ölümünü kullanır mı? Diyelim ki, baba ölmedi ama yine babasını kullanır mı?
Duygular, bu kadar mı sömürülür ?
Bizde, ölüm insanların en duygusal yanıdır.
Bir vasiyet olmaya görsün.
O vasiyet , illa ki yapılır.
Babasının vasiyeti diye böyle bir hinlik insanın aklına nasıl gelir?
Bu tür hırsızlık yapan insanları cidden anlamıyorum.
600 Bin liralık 30 klimayı sökmek, hangi ahlaka sığar?
Diyelim ki söktün, alan kişi hiç sormayacak mı, faturası nerde diye?
Ama alan razı, satan razı olunca elbette ortaya çıkmaz.
Bizim su sayaçları da, defalarcadır çalınıyor.
Hadi, hırsız çalıyor da, götürüp sattığı hurdacı hiç anlamıyor mu yani?
Ahlaksızlık her açıdan kuşatmış ülkemizi.
Kimi klimayı çalar, kimi de önüne ne gelirse.
En tepeden, en aşağıya kadar.
Bir şunu diyen bir yazı 'Babasının vasiyeti üzerine belediyeye ücretsiz klima bakımı yapacağını söyleyen adam 600 bin lira değerindeki 30 klimayı söküp çaldı... ல' görseli olabilir

 Markette kasiyer olarak çalışan genç bir kadın, markette kendini asarak intihar etti.

10 dakika yemek molası, 16 saatin üstünde çalışma saatleri ve geçinemeyeceği bir ücret.
Dün, bir markete gittim. Ürünleri kasaya getirdim ama raf fiyatıyla kasa fiyatı farklıydı.
Yetkiliyi aradım, müşteri olarak haklı olduğumu, ürünleri istersem reyon fiyatından alacağımı söyledi.
Merakımdan sordum, ücret farkı, o şubedeki çalışanların maaşından kesilecekmiş.
Ve ekledi: fiyatlar, o kadar hızla değişiyor ki, yetişemiyoruz.
Çok yardımcı olduklarını belirteyim ama asla o çalışanlara bunu yapamazdım.
Ekonominin kötü yönetilmesinden, sürekli yapılan zamlardan o çalışanlar mı sorumlu?
Akşamın geç saatinde eve dönüyorum, market çalışanları hala çalışıyor,sayım yapıyor, reyon düzenliyor.
Yazık değil mi bu insanlara?
Ertesi güne nasıl dinlenmiş olarak başlayacaklar?
Evde çoluk çocuğu, yapacağı ev işleri varsa nasıl dayanır bu insanlar?
Bir kasiyeri anımsıyorum, bana Deniz Börülcesini sormuştu.
'Yıllardır görüyorum ama hiç alıp da evime götüremedim, yemedim' demişti.
Bir diğeri de, raflardaki çoğu peynir çeşidi ve çikolataları, evine götüremediğini, çocuğunun bunları hiç bilmediğini, yemediğini söylemişti.
Market çalışanları köle mi?
Atanmayan öğretmenler intihar eder, ağır çalışma koşullarından, kasiyerler intihar eder;
Memleketin dört bir yanı yangın yeri, uçurumdan düştük, dibin dibine vurmak üzereyiz ama şu haberi okuyunca....
Diyanet İşleri Başkanlığına 6 Bin 200 din görevlisi ilanı Resmi Gazete'de yayınlandı.
Memlekette, din görevlisi talebi mi ilk sırada geliyor?
Eğitimli gençlerimiz, işsizlikten, parasızlıktan, çaresizlikten intihar ediyor, işi gücü bıraktık, imamların ataması eksik kalmıştı.
Tek derdimiz bu çünkü.
6 Bin 200 imamın maaşı nasıl ödenecek?
Kasiyer kadın intihar ediyor,
Sosyal Bilgiler Öğretmeni intihar ediyor...
Memlette, her mahalleye ikişer cami yapacağınıza fabrika kurun, istihdam yaratın, çalışma koşullarını ve ücretleri insan yaşamına uygun hale getirin, okul yapın okul!
Dua ederek, doktor, mimar, mühendis, avukat, öğretmen olunmuyor.
Marketlerdeki çalışanların çoğu üniversite mezunu gençler.
Yazık bu gençlere yazık!

26 Aralık 2022 Pazartesi

 Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, 'ücretsiz yemek verilen 1.5 milyon öğrenci sayısını 1.8 milyona çıkardık, bu sayıyı 2023 yılında 5 milyona çıkarmayı hedefliyoruz ' dedi.

Ülkemizde, okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lisede okuyan 19 milyon, 155 bin 571 öğrenci var.
Bu verileri MEB açıkladı.
Neden 1, 8 milyon okul öncesi öğrenciye yemek veriliyor?
Geriye kalan, yaklaşık 17 milyon 555 bin öğrenciye neden yemek verilmiyor?
Elinizi tutan mı var?
MEB'in ödeneği mi yok?
Bakınız, ikinci fotoğraf atölyemin önünde her gün cips, gofretle beslenen öğrencilerin fotoğrafı.
Tam gün eğitim gören bu öğrenciler, böyle beslenerek mi başarılı olacak?
Bugün, semt pazarına gittim. Bu kedi, bir heykel gibi yine aynı yerde uyuyordu.
Peki, pazarda alışveriş yapan kadınlar, neyi ne kadar alabilirlerdi? Çocuklarını sağlıklı besleyip, okula nasıl gönderebilecekler?
Hayat, cidden çok pahalı.
Çarşı-pazar, market fiyatları, 8.500 TL. alan bir asgari ücretli için açlık ve yoksulluk demek.
Evi de kiraysa, yandı demektir.
Bugün, pazardan yaptığım alışverişe bakıyorum da...
Cidden, anlamakta zorlanıyorum.
Bu vatandaş, böyle açlıkla yaşamaya çalışıp da, hala nasıl bu iktidara oy verir?
Pazardan dönüyorum, kedi hala yerinde uyuyordu.
Milli Eğitim Bakanı, 1.8 milyon öğrenciye ücretsiz yemek vermekle övünürken, 82 milyonluk ülkede, açlıktan ölen çocuklar varken, üç- beş yerden milyonlarca TL maaş alan bürokratları hiç görmüyor mu?
Geriye kalan milyonlarca öğrenci taş mı yiyecek?
Başarılı olmanın yolu, sağlıklı beslenmekten geçmiyor mu?
Peki, bunların kafası neye hükmediyor söyler misiniz?
Ben anlamıyorum da...

25 Aralık 2022 Pazar

 Bugün Pazar....

En sevdiğim gün. ❤️
Hala gecenin karanlığındayız.
Ortada,kuş sesleri bile yok henüz.
Sabah ezanı okunuyor.
Geçmişten bugüne yolculuğumu düşünüyorum..
Ne çok insan gelip geçmiş hayatımdan.
İyisi kötüsü, saygısızı hadsizi, merhametlisi arsızı ne çok insan...
Anacığım nurlarda uyusun 'İnsanoğlu kısım kısım, dikkatli olun, yolunuza hep iyiler çıksın' derdi.
Ana yüreği işte, çocuklarına bir koruma kalkanı duasıydı bu.
Dünya, bizim sandığımız gibi çiçekli- böcekli, iyiliğe güzelliğe açılan bir yer değil elbette.
İçinde, her türlü kiri pası, düşmanlığı, kötülüğü de barındırıyor.
İnsanlar, iyiler ve kötüler diye ikiye ayrılıyor, arada, bazen diye bir şey yok.
Tıpkı, siyah ve beyazın netliği gibi. Birleşiminden doğan gri ton, yalnızca bir renktir.
Sadi-i Şirazi der ki;
Kendi halinde olmak güzeldir
Bu kadar had bilmezin arasında.
Hayat, doğumla başlayan, finalinin tarihi belirsiz bir yolculuk.
Ve bu yolculukta girenler, çıkanlar, mutlu edenler, huzursuz edenler de olacak kuşkusuz.
Dirençli olmak, bunlarla savaşmak, kendi haline kalmak çok da kolay değil hepimiz için.
Sevgisiz ve saygısız insan çok.
Haddini aşan, düşüncesiz insan da çok.
Yerini ve nerde durması gerektiğini de bilmiyor çoğu insan.
Oysa, şöyle ya da böyle, bir hayat sürecinden geçiyoruz hepimiz ve bu yolculukta çok şey öğreniyoruz.
İnsan, yaşadıklarından bir değil, çok şey öğrenmeli, tıpkı Ataol Behramoğlu 'nun dizelerinde söylediği gibi.
Sindire sindire yaşamalı ve hayat denen o bedene, o kıyafeti oturmalı.
Sağ gösterip sol vuran, bakışlarıyla dudakları farklı konuşan, aklından geçenlerin gözlerine yansıdığı insanları görmek, belli bir yaştan sonra cidden katlanılmaz bir hal alıyor.
İnsan gibi insan olmak ve bize, o bedene, o ruha yakışır davranmak bu kadar zor mu?
İnsanın yolu, iyiliğe güzelliğe açılmalı.
Kalbini fesatlıkla, kir ile doldurmayacaksın.
Çok yaşasan 100 yaşarsın.
İçine, kötülüğü sokmak niye?
Ne kazandırır insana bu?
Daha mı mutlu , huzurlu oluyor insan?
Aradaki uçurumların nedeni budur.
İnsana, duvar örecek tuğlayı vermemeli insan.
Üç günlük dünya bu.
Gün ağarınca, kim bilir kaç kişinin selası okunacak camiden?
Hayat, bu kadar işte. Kulağınıza üflenen isimle, o soğuk mermere yazılan arası.
İyi Pazarlar. ❤️

 Babama.....

❤️
Çok disiplinli, titiz, çalışkan, dürüst bir babaydı.
O dönemin babaları gibi, sevdiğini hiç göstermez, yan yollardan her şeyi yapardı.
Birlikte yaşamayı, büyümeyi, karne törenlerimi, başarılarımı, başarısızlıklarımı görmesini çok isterdim.
Hani, her akşam eve gelen, insanların sırtını dayandığı, dağ dediği , güven denen o figür; Baba.
Anne-Babalara ölmeyi yasaklamalı.
En azından, çocuklarına anı bırakacak kadar yaşamalılar.
Hiçbir çocuk yoksun büyümemeli.
Elbette, ölüm diye bir gerçek var ve bir gün hepimiz öleceğiz ama yaşam diye de bir hak var.
Hiç kimse, bir diğer canlının canına kıyamaz.
Ben, siz, öteki....
Düşündüklerimizde özgür olmamız gerekmiyor mu?
Seninle, aynı siyasi görüşte olmayabilirim ama bu, sana silahı eline alıp, beni öldürme hakkını verebilir mi?
Sen kimsin?
Tam 44 koca yıl geçti üstünden.
Çocuk aklımdan hiç çıkmıyor o geceki ve sonrasındaki kareler.
Soğuk, yağmur ve kan kokusu.
İnsan, dehşete düşüyor ve soruyor : Biz, bu acıları neden yaşadık?
Toprağa verdik canlarımızı.
Cenazeler giderken, o caddede, üstümüze taşlar, odunlar atan yüzlerce insan!
Tabutları, bizleri taş yağmuruna tutan ve 'Koministleri öldürdük' diye çığlık atıp alkışlayan o kadın, o çocuk, o genç, o insanlar. .
18-20 yaşında hangi kominizmden söz ediyorsunuz?
Hayatında, eline sapan alıp bir kuşu bile vurmamış gencecik bedenleri öldürüp, üstüne de tabutlarını taşlamak, hangi inancın eseri?
En çok şunu merak ediyorum, eğer bu yazıyı okuyorlarsa ki, onlar kendini biliyor. Unutmuş olamazlar değil mi, televizyonların ana haberlerinde söylenen , gazetelerde yazan 'Kuyumcu Baba ve iki oğluna kurşun yağmuru' haberlerini.
Eliniz, tetiklere bastı, öldürdünüz, ya sonra?
Evinize gidip, çayınızı mı içtiniz, eşinize, hiçbir şey olmamış gibi sarıldınız mı, çocuklarınızın başını bir baba şefkatiyle okşadınız mı örneğin ?
Nasıl başardınız bunu?
Ellerinizdeki kan kokusunu nasıl temizlediniz?
Yıkayınca geçti mi?
Andırın Caddenin girişindeki, başıma doğru taşı atan o kadın...
Anne olmuş mudur?
Bir annenin, evlat acısını anlıyor mudur?
Yaptıklarından utanmış mıdır şimdi?
Babam...
Yaşasaydı, sevgisini gösterir miydi, bilmiyorum?
Son anımsadığım iki şey:
Çocuğum, dükkanda ayağıma kezzap döküldü.
Babam koştu, ayağıma bir şey sürdü ve ne bir iz ne bir acı.
Geçti.
Karnemi aldım, gururla babama gösteriyorum başarı belgemi, elini vitrine uzattı, bir altın çıkardı ve 'Aferin, benim kızıma' dedi, boynuma taktı.
Ve bitti!
Bu kadar anılar.
Yeter mi, bir çocuk için?

 23 Aralık 1978...

Uyku tutmaz bu tarihte. Kalbim sıkışır, canım yanar.
Bu fotoğrafı ben çekmiştim Zorkun Yaylasındaki evimizde.
Küçüktüm, fotoğrafa çok meraklıydı Abim.
Hani, üstten bakar, pozu ayarlar ve çekersiniz ya, öyle bir makinesi vardı ve bana vermişti bu kare için.
Belki de, son fotoğrafıydı bu.
23 Aralık....
Nasıl da soğuk ve yağmurlu bir gündü.
Bu sabah, saat en geç 7'de, Annem, Babam ve kardeşlerimle yaptığımız son kahvaltı.
Birazdan, Babam ve iki Abim dükkanımıza gidecek.
Annem, ev işlerine başlayacak.
Klasik ev hali.
Bilmiyoruz, bugün son aile günümüz olduğunu.
Ve günlerden cumartesi.
Ve biz, sıradan, herkesin sevdiği, saydığı, kendi halinde bir aileyiz.
Kimseye zararımız yok, kötülüğümüz yok.
Tek suçumuz, Babamın CHP' ye oy veren, tanınan, sevilen biri olmasıydı.
Akşam...
Göğü delen silah sesleri.
Ve biz, Babamın ve iki Abimin eve gelmesini bekliyoruz.
Gelmiyorlar.
Gelemiyorlar.
Sonrası, kanın yağmura karıştığı cadde, ağıtlar, gözyaşı, acı ve yarım kalan yürüyüşler...
Kim anlar bunu?
Sizin evinizden de arka arkaya tabutlar çıkmamışsa, bir Annenin çığlıklarına, çektiği acıya tanık olmamışsanız
Sakın!
O katillerden birinin fotoğrafını paylaşmayın, mezarına gidip de dua etmeyin, canımızı daha fazla yakmayın.
Sakın!
Dilerim, toprak bile kabul etmesin onu.
Diğerlerine gelince...
Bizim çektiğimiz acıların aynısını dilerim hepiniz yaşarsınız.
20 yaşında, henüz 20 yaşındaydı.
Hayatını, geleceğini, hayallerini çaldınız bugün.
Nasıl?
Rahat uyuyor musunuz, ellerinizdeki kanla?
Bir 1 kişi, ayakta ve açık hava görseli olabilir

 Yeni bir yıl daha geliyor ve bir yaş daha yaşlanıyoruz.

Geçen yıllar da önemli elbette ama anıların bıraktığı izlerin gölgesi de etkiliyor kalan yılları.
Annemin, Babamın, Ablamın, Abilerimin ve kardeşlerimin o masanın etrafında toplandığı kalabalık aile yemekleri yok artık.
Yeni bir yılı karşılarken hazırlanan yemekler, mezeler, bir türlü pişmeyen hindi ve şarkılar ve gülüşlü konuşmalar da yok artık.
Annemin evinde, yine yılbaşının simgesi ağaçlar süslendi ama altına hediye paketleri koyacak kimse de kalmadı.
Bir hüzün çöktü yanıp sönen lambaların ışığında.
Zamanı geriye almak mümkün olsaydı keşke.
Bir an için o yıllara gitmek....
Bir tencere domates çorbasının halının üstüne savruluşunu gülerek konuşsak yine.
' Şarap beyaz mı olsun, kırmızı mı olsun ' tartışmasına girsek. Soğukluk ayarında anlaşamasak örneğin.
Annem, her zamanki vakur duruşuyla, sessizce bizi izlese.
Babamın olduğu yılbaşı gecelerini anımsamıyorum ama olsaydı, eminim çok güzel geçerdi.
Kardeşim, her keresinde 33 rakamını çıkarmasa tombaladan örneğin.
Yeğenlerin kartlarına bakıp, rakamları çıksın diye, çekilen numaralar her keresinde torbaya atılıp, o kartlardaki numaralar çıkmış gibi okunsa.
Çocuklar, kazanmış gibi sevinse.
Bir oyun döngüsü devam etse gece boyu.
Mazi, insanın kalbinde bir yara olunca, yeni bir yılı karşılamak da eskisi gibi heyecanlı gelmiyor artık.
Zamanında yaşamayı ama iyi yaşamayı, an'ı paylaşmayı bilmeli insan.
Geçip giden yılların ardından seyirci olmamak gerek.
Sonrası, böyle anılar oluyor işte.
Bir noel ağacı ve iç mekan görseli olabilir

 Şu marketler meselesi ve stratejik hataları....

BİM marketler zincirinin kurucusu ve eski ortağı Cüneyt Zapsu, artan işsizlik için şu açıklamayı yapmış :
Bu arada, kimdir bu Cüneyt Zapsu, Amerika'da, 2006 yılında, 'Deliğe süpürmeyin, daha işi bitmedi, kullanın ' diyen kişi.
Kim için demişti bu lafı?
Onu da siz bulun.
Diyor ki: Gençler, iş beğenmiyor. Ben, çalıştıracak adam bulamıyorum. Gençler, kolay yoldan para kazanmak istiyor ve influencer yani; İnternet fenomeni olmak için işi beğenmiyor.
'Allah Allah' dedim. Ne zaman zincir marketlere gitsem, kasada, reyonda çalışan gençler üniversite mezunu hem de alakasız bölümlerden.
Bu gençler, ülkemizde iş bolluğu var da, fabrikalarda, işletmelerde çalışacakken, BİM ve diğer zincir marketlerde hobi olsun diye mi çalışıyor yoksa?
Hangisine sorsam, üniversite mezunu oluyor. Yazık değil mi bu gençlere, hayallerine ?
Onca yılı, yeri silmek, reyon düzenlemek, etiket basmak için okumadılar herhalde?
Türkiye gerçeğinden bi'haber olmak değil mi bu?
Marketlerde, şu yanlışa da dikkat çekeyim : Evimin yakınında A101 ve BİM market var.
Çöp konteynerleri de hemen yanlarında.
Bu konteynerlerin içi kullanım süresi geçmiş gıda ürünleri, çürümüş, bozulmuş meyve-sebze dolu.
Gıdaların son kullanma tarihi elbette insan sağlığı için çok önemli.
Çöpe atana kadar, son kullanmasına birkaç gün kala neden fiyatları aşağıya çekip, vatandaşın gıdaya erişimini sağlamıyorlar?
Yazık değil mi, tarladan üreticiye gelene kadar oluşan maliyet ve emeğe?
O ürünler, tek bir yerden gelmiyor ki.
Ülkemizin her şehrinde yetişen ürünler toplanıyor ve ülke geneline dağıtımı yapılıyor.
Sevkiyat maliyeti, üretim maliyeti ve iş gücü de eklenince, malın birim fiyatı da yükseliyor elbette.
Bu maliyetten zarar etmek mi mantıklı, son kullanımına gelmek üzere olan ürünlerin fiyatını aşağıya çekerek, en az zararla kurtulmak mı mantıklı?
Mağazacılık konsepti derken, çöpe atılan dünya kadar gıda oluyor ve sanmasınlar ki, bunlar çöp oluyor.
Bu gıdaları, akşam saatlerinde yoksul insanlar çöpten toplayıp evine götürüyor ve çocuklarına yediriyor.
Üstünde bu konunun biraz düşünmeleri gerekiyor marketlerin.
Biliyorsunuz, siz gözünüzü kapatınca orda yaşanan gerçekler değişmiyor.
AKP'li vekilin 'Böyle bir şey yok' dediğine bakmayın, ben,sürekli görüyorum bunları, hatta fotoğraflarını bile çektim o yoksulluğun.
Marketler konusu, enine boyuna ele alınmalı.
Gençlerin iş beğenmediği gibi saçmalıklarla değil elbette.
Sağlıklı, ucuz, gıda güvenliği olmalı konu.

21 Aralık 2022 Çarşamba

 Her kuş kendi sesiyle güne başlarmış.

Bugün, siz nasıl başladınız?
İşin doğrusu, ben u-mutlu değilim, heyecanlı değilim.
'Heyecan yaşlanmaz' der Mustafa Balbay ama yaşananları gördükçe heyecan da yaşlanıyor sanırım.
Karanlık, soğuk, kasvetli, yağmurlu bir kış sabahı.
Kış işte, kışlığını yapacak elbette.
Her mevsimin, kendi iç dinamizmi, coşkusu, heyecanı olmalı insanlarda.
Biraz üşümeli, sonrasında ısınmanın verdiği rehaveti yaşamalı.
Yeni bir yıl geliyor. Umudu başlatmalı yeniden, bir mucizeyi bekler gibi.
Mucize diye bir şey olmadığını bile bile üstelik.
Çünkü; mucize sensin,
İnsan!
Sen ne yaparsan, mucize-n o kadar yaşanacak.
Güzel günler kapıda mı örneğin?
Birazdan, güneş aydınlık yüzünü gösterir mi?
Yetişmesi gereken bu iş biter mi bugün örneğin?
Yaparsam biter elbette.
O zaman, iş başı.
Günaydın, yurdumun aklı özgür, duyguları özgür, güzel insanlarına... ☀️
Şansınızı kendiniz yaratın bugün. 🍀