31 Mart 2014 Pazartesi

Küçük İskender

“Yine o ağrıyla uyandım.
İnsanın içi ağrır mı hiç?
Ağrıyor işte...”

Dünden bu yana içim acıyor.Kendimle ilgili değil sorun.Ülkemdeki gidişata canım çok sıkılıyor.
Bizler,yaşımızı az,çok almış insanlarız ama ya çocuklarımız.....
Onlara nasıl bir ülke bırakacağız?
Bugünden başlayarak,daha kim bilir kaç kadın öldürülecek,kaçı tecavüze uğrayacak,kaç kız çocuğu Pedofili manyaklarının yatağından geçecek?
Çaresizce savrulacaklar ve kimse de yardım edemeyecek.Çünkü onları koruyacak bir devlet yok ortada.
Elimden geldiğince sahip çıktığım dağı,ormanı,ağacı,denizi,balığı düşünüyorum.
Artık onları da koruyacak bir devlet yok.
Her yeri yak,yık,sat,talan et......
Anladıkları tek şey bu.
Çok mu umurlarında yeşilin tonunu,güneşin aydınlığını,huzurlu bir hayatı sunmak insanlara?
Gerçekten de içim acıyor yaşadığımız kötü günler için.

Balkona çıkmış ve kendinden olmayanı tehdit ediyor.
Sandıktan % 45'le çıkmak ona bu hakkı vermiş gibi.
Sahiden de,biz bunları hak ediyor muyuz ülke olarak?
Yerel seçimler,elbette ki,büyük bir hayal kırıklığı yarattı bizlerde.
Bu halk,bunca rüşvet,hırsızlık,ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlar,evlerden çıkan para kasaları,SİT alanına yapılan villalar ve daha bir çok konuda hükümete tam destek verdi.
Seçim elektrik kesintileri,oy çuvallarının çalınması ve her türlü hilenin gölgesinde ve bugüne kadar yapılmış en usulsüz seçim diye nitelendirilse de,bu seçimden demokrasi çıkmamıştır,inananların aksine.
Şimdi,bu halk AKP'ye neden oy vermiş bir kesitle açıklayalım:
Burası,varoş değil,yolu kapalı mezra,köy hiç değil.Uygar dünyanın ortasında,okuma yazması çok yüksek,en çok üniversite okuyan insanın tescillendiği bir kent.Burda bile vatandaş neye göre oy vermiş bakalım mı:
Konuyu kardeşim anlattı.
Pazarcı kadın,AKP'ye neden oy verdiğini şu sözlerle anlatmış bugün:''Adam,öyle dürüst ki,kimsenin malında gözü yok.Kimsenin namusuna göz dikmemiş.Kendi halinde,ailesiyle yaşayan bir başbakanımız var.Oyumu tabi ki ona attım.Hiç de pişman değilim.''
Yani,bu kadıncağız dünyadan b'haber,pazarda marulunu satmaktan başka bir düşüncesi olmayan,memleket batmış,yanmış,soyulmuş umurunda olmayan bir kadın.Peki,sayıları az mı?
Üstelik,kocasından da sürekli dayak yiyor biliyorum.
17-25 Aralık rüşvet operasyonu,gezi Parkında öldürülen 8 can,ortada hayalini bile kuramayacağı uçuşan milyon dolarlar ve de bunca parayı nerden kazandığını bizim bildiğimiz ama kendisinin önemsemediği,dünyanın en zengin sekiz devlet adamından biri ,üstelik de MUTA Nikahıyla ortalığa dökülen namus-suzluk belgeleri var (E.Poyraz'ın kitapları yeterince anlatıyor.Meraklısına) Ama bunca rezilliğe rağmen,vatandaş bu insana oy veriyorsa,birileri akıl sorgulaması yapmalı artık.
Şimdi,vatandaş oyunu ya satıyor ya da neye oy verdiğini bilmeden koşulsuz atıyor.
Bilinç yok,seçimin getirisini sorgulamak yok.Belediye Başkanını seçiyor ama yaşadığı alanda temiz havası,suyu,toprağı,işi olacak mı bilmiyor.
Yağmur,çamur,soğuk,ayazda tezgah açarken,kapalı bir sabit pazarda satış olanağı verir mi diye düşünmüyor.
Yani,halkımız geniş açılı değerlendirme yapmayı beceremiyor ne yazık ki.
Günü kurtarmak,ülkeyi karanlık yarınlara sürüklüyor farkında bile değil.
AKP neden varoşlardan oy alır?Yoksul halkın satacak neyi var ki,bir oy'undan başka?

30 Mart 2014 Pazar

Bugün yapılan seçimlerde,yaklaşık 53 milyon oy kullanıldı.

Twitter kullananlar bilir,Fenerbahçe'nin 25 milyon taraftarı vardır ve çağrı yaptılar:''AKP'ye oy veren bu formayı giymesin'diye.
Beşiktaş-ÇARŞI ise,''formanızı giyin,gelin de,kime oy vermeyeceğimizi herkes görsün''diye twit attı.

Bu ülkede,şehit aileleri var.Sözüm ona Atatürk'e bağlı,Cem Evlerine bir türlü statü kazandıramayan Alevi vatandaşlarımız var.
YGS gibi sınav mağduru gençlerimiz ve aileleri var.
Atanamayan 230 bin öğretmen adayı var.
Dibe vurmuş bir ekonomimiz ve milyarlarca dolara ulaşmış iç ve dış borcumuz var.
Gezi olaylarında öldürülen 8 can,yaralanan yüzlerce insan var.
17 Aralık'ta rüşvet ve yolsuzluk bataklığına düşürülmüş bir ülke var.
Villalarından 2.2 Katrilyon çıkmış,dünyanın en zengin sekiz devlet adamından biri, bir başbakan var.
Kendi vatandaşını soyan,tapeleri saklanan,koluna milyarlık saat takan bakanlar var.
Var da var......
Peki,bu ülkede bunca haksızlığa uğrayan kesim varsa,şikayet bitmiyorsa.....
Kardeşim,bu adam bunca oyu başka bir gezegenden mi aldı?
Demek ki,yalan söylüyorsunuz.
Halinizden memnunsunuz ama laf olsun diye meydanlara düşüyorsunuz,tencere,tava çalıyorsunuz.
Bu seçimler,bir kez daha gösterdi ki,ülkenin eğitimli kısmı,bu işi anlamış ve seçimini doğru yapmış.
Anlamayan kesimi de.......
Size söyleyecek hiçbir söz yok artık.
Öyle cahilsiniz,öyle .......
Aziz Nesin size az bile söylemiş.

Ataların bir sözü var ama hadi yazmayayım.Fazlasıyla ayıp ama hakediyorsunuz ayrı konu.
Ulusal Kanalda Doğu Perinçek'i izliyorum.
Zırvalamanın tavan yaptığı bir program sunuyorlar.
Doğu Perinçek,kendisi çok makbul bir adammış gibi,CHP'ye veriştirip,duruyor.
AKP'ye yönelik,bugüne kadar şöyle ciddi bir eleştiri yaptığını duyan var mı?
Silivri'ye neden tıkıldığını,bu tıkılmanın getirdiği sonucu anlamış olsaydı,İstanbul da dahil,hiçbir varlık gösteremeyeceğini bile bile aday çıkarmazdı.
Sahi! Kandil'e kim gitmişti teröristle buluşmaya?
Kendisi değil miydi,teröristbaşı Abdullah Öcalan'la görüşmeye giden?
İnsanda biraz yaşadıklarından öğreneceği bir şeyler olmalı ama bu adamda ara ki bulasın.
CHP'ye takmış,konuşuyor da konuşuyor.
Kendisi ve partisi,bugüne kadar bir varlık göstermiş sanıyor ve CHP bitmiş gibi,kendisini ve İşçi Partisini, geleceğin teminatı görüyor.
AKP yetmedi,bir de bu çıktı başımıza.
Kaliteli siyaseti hak ediyoruz.Düşün yakamızdan artık.
İnanın hiç güleceğim yoktu ama nedir bu Anadolu Ajansının kepazeliği Allah aşkına? :)
Atatürk kurdu,bari bundan utansalar da bu kadar ayağa düşmeseler ya!

Anadolu Ajansının sonuçlarına göre :

Newyork : AKP :%86 CHP:  %5
London :   AKP :%95 CHP : %2
Paris :      AKP :%99  CHP : %Error

 Ben daha ne diyeyim? :)
Sorumlu bir vatandaş olarak oy sayımına gittim.
1001 no'lu sandıktan çıkan sonuç:CHP - 43, MHP-104 ,AKP-82.
Diğer sandıklarda da başabaştı gidiş.
Görüldüğü üzere,milletimiz soyulmaya doymamış,hırsızlara da destek çıkmaya devam etmiş.
Aziz Nesin,milletin % 60'ı aptal demekle inanın çok büyük haksızlık etmiş.
Okuldaki genel duruma baktım da,% 60 ne demek?
Bu millete ne yapsanız da müstahak demek ki.
Yanımda bir kadın diyor ki:''Paramı aldım,yeminimi ettim,elbette AKP'ye oy vereceğim.Bir diğer sıkmabaşlı ise yanımdaki gence ''Oyunu AKP'ye at''diye zorluyordu.
Soyun,çalın,çırpın......
Aksırıncaya,tıksırıncaya kadar yediniz,doymadınız.
Daha ne kaldı memlekette soymadık,satmadık,hırsızlamadık acaba?
Yalnız benim değil,çocuğumun,ailemin,dostlarımın ve aslında oy veren,vermeyen herkesin emeğini,hakkını yiyorsunuz.
İçinize dert olsun diliyorum.

Ülke genelindeki durum netleşmedi ama bir okuldan bile bu sonuç çıkıyorsa,genelden umut çıkar mı ki?

Çok şiddetli bir rüzgar esiyor Çukurova'da.Nerdeyse,bütün portakal,limon ağaçlarının çiçeklerini yere indirdi.
Kokumuzu elimizden aldı anlayacağınız.
Bir seçim havasındayız günlerdir.Evimin karşısı okul ve oy vermeye gelen insanları izliyorum.
Bir adam,elinde sigarası,çöpün yanından geçiyor.20 cm mesafede ama izmaritini yere atıp oy vermeye geçiyor.
Arabalar duruyor,içinden kadınlar,erkekler iniyor.Kadınların geneli sıkmabaşlı.Kocaları önde,kendileri arkada okula giriyorlar.
Bu kadınların gündemi izlemediklerini düşünüyor,çalınan paraları fark etmeyen gözlerle kocalarınız takip etmelerini izliyorum.
Yüksek olasılıkla,kocalarının istediği partiye oy verecekler.
Okul servisleri özellikle yaşlı kadınları taşıyor.Bu adamları tanıyorum.
Bugüne kadar o yaşlı insanların farkında bile olmadıklarını biliyorum.Oy verdirip,sonra da unutacaklar o insanları.
Ne yaparsınız?Devir,çıkar devri.
AKP'nin oy oranı yüksek çıksın ki,seçilecek adaydan nemalansınlar.
İşe girmek için,çıkar için oyunu satan adam bunlar.

Bu ülke,gerçekten de bu insanları hak etmiyor.
Eğer,AKP'nin oy oranı beklenenin üstünde çıkarsa,ülke olarak hırsızları kabul ettik demektir.
Yazık olur ülkemize.

Portakal ağaçlarına bakıyorum,hala dökülmemiş çiçekleri var.
Umutlanmak istiyorum yarın sabah için.

29 Mart 2014 Cumartesi

Dünkü,son seçim mitinglerine bir göz atalım yine.
Bu toplumun uyanacağınız sanmakla hata mı ediyoruz acaba?
Bakın,ülke genelinde küçücük partiler var seçime giren.DSP,İP,SP,diğerleri önemli değil.
Bu partilerin oy oranları bırakın seçimi kazanmayı,barajı bile geçemeyecek durumda.
Şu andaki yerel seçimler ise,yerel seçim olmaktan çıktı ve AKP'den kurtulma seçimine dönüştü.
Nasıl kurtulacağız bu hırsızlardan?
Aklı başında dediğimiz,iyi de bir gazeteci Ümit Zileli,İstanbul-Şişli'den,CHP Büyükşehir aday adayı olup,seçilmeyince,Beşiktaş DSP'den aday olan,yine iyi gazeteci Can Ataklı,İP'den aday olan Levent Kırca....
Allah aşkına siz ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Şişli'de,bir Sarıgül gerçeği var yerleşmiş olan.Siz,İP'den aday olunca oyları çalacaksınız ve seçimi AKP'ye hediye edeceksiniz.
Tüm ülke genelinde durum ayan,beyan bu değil mi?
Egonuzu tatmin etmenin sırası mı?
Kazanamayacaksınız biliyorsunuz.Neden çekilmiyor ya da desteklemiyorsunuz?
Seçimler sonrasında,sizin yüzünüzden kaybedilen her yerde size ne söyleneceğini ben şimdiden duyuyorum.Sizler,deneyimli insanlarsınız bense sıradan vatandaş.
Benim gördüğümü siz göremiyorsanız,aday olsanız ne olur?
Siyasette ilkesizlik,omurgasızlık vahimdir.Saygınlığınızı dibe vurdurursunuz.
Bakınız:dün AKP'nin konvoyunu izliyorum.Çoğunluğu jeep olan konvoyda,gözüme takılan önemli bir çoğunluğu tanıyorum.Bu adamlar,bir zamanlar ANAP ile M.Yılmaz'ı,DYP ile T.Çiller'i,şimdi de AKP'yi destekliyorlar.
Merkez sağdaki partilerden vazgeçip,islami bir partinin peşine ne için düşersiniz?
İşin rantı öyle büyük ki,daha dün çulsuz olan adamlar,bugün jeeplere biniyor,müteahhitliğe soyunup,memleketi parselliyor ise,siyasetteki çirkefliği görün lütfen.
Gözgöze geliyoruz.Bir zamanlar aynı masada oturmak zorunda kaldığım bu çıkarcı güruhla,utanıyorum.
Bu kadar kişiliksiz olunabilir mi?
CHP adayıyla konuşuyorum.Bana diyor ki;''Bir eve gidiyorum.Bana elektrik faturasını çıkarıyor ve ödersen sana oy veririm''diyormuş vatandaş.
Hadi bu ay ödedi,diğer ay nasıl ödeyeceksin diye düşünmüyorlar.
AKP,geçen seçimlerde çeyrek altın dağıttı.Bu seçimlerde ise para dağıtıyor.MHP ise daha çok dini eşyalarla işi götürüyor.
Biliyorum,çünkü dağıtanları yakından tanıyorum.
CHP'ye ise fatura dayatıyorlar ama biliyorum ödemediklerini.
Oyunu bir elektrik parasına satacaksa vatandaş,o oyu hiç vermesin.
Vatandaşı nasıl da çıkara alıştırdıklarını görüyorsunuz.
Bu halde,seçime gidiyoruz işte.
Hakkımızda hayırlısı diyeceğim ama pek de hayra alamet görünmüyor.Umarım yanılıyorumdur.
Bir ülkenin Dışişleri Bakanlığı tam 1.5 yıldır dinleniyor,adamların ruhu bile duymuyor;
Bu arada MİT 'de uyuyor olmalı.
''Devletin gizli sırları ifşa edildi bu bir ihanettir''diyerek işin içinden sıyrılacaksınız öyle mi?
Diyelim ki,devletin üst düzey görevlileri, gerçekten de ülkemiz çıkarına ciddi bir konuşma yapıyor.Bunun bile dinlemesine engel olunamıyorsa,bu MİT niye var?
Kaldı ki,siz dostumuz ülke Suriye'deki Süleyman Şah Türbesini koruyan Mehmetçiğimizin üstüne 8 füze atılmasını konuşacaksınız,karşı taraftan da boş arazilerimize füze atılmış gibi plan yapacak ve başınızı Suriye ile belaya sokacaksınız,olası bir savaş durumunda Mehmetçiğimizi Suriye bataklığına süreceksiniz.....
Bunları konuşmak ve plan yapmak vatana ihanet değil, konuşmaları sızdırmak ihanet öyle mi?
Kaldı ki,nasıl dinlenir ve fark etmezsiniz?Bu nasıl bir güvenlik zaafıdır?
Çok önemli bilgi paylaşımı da yapılıyor olabilirdi.O zaman ne olacaktı?
Yerel seçimlerin hezimet olasılığını ötelemek için,ülkeyi savaşa sürüklemeye kalkmanın bir adı var mı bilmiyorum inanın.
Kimse mazlumu oynamasın lütfen.
Bir ülkeye savaş planlamak,ülkenin ve vatandaşın bireysel çıkarını,yaşam hakkını gözardı etmek devlet sırrı değildir.
Bülent Arınç'a suikast bahanesiyle Kozmik odaya girilirken devletin sırrı olmaz diyenler şimdi mi devletin sırrı olacağını anımsadı acaba?
Ülkeyi,nasıl bir pisliğe bulaştırmaya kalktıklarını görüyorsunuz.
Ne için?
Savaş vahşettir,kandır,gözyaşıdır.Bir savaş durumunda bütün annelerin gözünün yaşı akar,yalnızca Türk annelerinin değil.
Nasıl bir ölçüsüz devlet anlayışıdır bu?

28 Mart 2014 Cuma

Havada portakal çiçeklerinin kokusu var.
Artık bahar iyice geldi.Kışı da pek yaşadığımız söylenemez ya,mevsim işte.
Bahar,hayatın yeniden başlaması demek.Yeni dallar sürgüne durur.Yeni tomurcuklar patlar,çiçeklerin kokusu her yana dağılır.
Bu kokuları izleyerek parti mitinglerine gidiyorum.CHP,MHP,AKP.
Canım sıkılıyor üç mitingi de izleyince.
Önce CHP.Gerçekten de,çalıp,çırpmayanların partisi.Destek çıkan halkın gelir düzeyi ortalama.Üst başları öyle Mango'nun Zara'nın sınırına gelemez bile.İşportadan azıcık daha hallice.
Konvoy yapıyorlar.En lüks araç,adayınki.
CHP'ye ve Kılıçdaroğlu'na laf sokan,SSK'yı dolandıran masalına gülüyorum.İthal edilen tıbbi cihazların dolar bazındaki girdisinden bir'haber,sosyal medyada sallayan insanlara ise....
Neyse;geliyorum MHP'ye.Çok kalabalık gerçekten.Konvoyları da hatırı sayılır uzunlukta.
Bu bir gösterge değil elbette.Hele,ellerini bozkurt işaretiyle açan gençleri görüyorum.Hayatlarında,MHP ideolojisini okumuş,geçmişte yaptıkları cinayetleri bir kez olsun araştırmış değiller.O bozkurt işaretinin anlamını bile çoğu bilmez ama koşulsuz destek veriyorlar.
Keşke,biraz olsun okusalardı.
Ve......
Belki de en çok canımı yakan görüntüyü veren parti AKP.
Sayısız araç ve polis koruması vardı.Ellerinde ampullü flamaları,çığlıklar atarak, araçlarla gövde gösterisi yaptılar.
Umutla,umutsuzluk arasında gidip,geliyorum.
Bu ülkenin başındaki adam,kendi ülkesini soyduğunu bu halka daha nasıl anlatsın?
Belediye Başkanlığından başlayarak,aşama aşama her türlü yolsuzluğu yapmış,hakkında sayısız yolsuzluk dosyası açılmış ama dokunulmazlık zırhına bürünerek sıyırmış,okyanus ötesinin isteğiyle başa getirilmiş,henüz deliğe süpürülmemiş,kendi yetmemiş oğulları,kızlarıyla,bakanları,bürokratlarıyla memleketi yemeye doymamış ve dünyanın en zengin sekiz devlet adamından biri olmuş,cebi meteliksiz,çocuğu aç,işsiz,aşsız bu insanlar hala peşinde koşuyor ve oy vermeye gidiyorsa,bu toplum uyanmayacak demektir.
Adam HIRSIZ olduğunu daha nasıl kanıtlasın söyler misiniz?
Portakal,limon çiçekleri gerçekten inanılmaz güzellikte kokuyor.Ülkemin de bu kokuyu solumasını istiyorum.
Umuyorum ki,bu çiçekler 31 Mart sabahı da koksun.
Bahar geldi,tazelenme zamanı.....
Umuyorum.
30 Mart yerel seçimlerinde 52 milyon 695 bin 831 vatandaşımız oy kullanacak.Bunun 2.5 milyonu ilke kez oy kullanacak gençler.
Basılan oy pusulası miktarı 69 milyon.YSK,neden bu kadar fazla oy pusulası basıldığını açıkladı.
Bu memlekette,hile hurdasız seçim yaşamadığımız için,bunca oy pusulasının da demokrat bir seçime eşlik etmeyeceğine inanmadığımızı da belirtelim ve.....
Hepimiz biliyoruz ki,30 Martta,belediye başkanını değil başbakana ne kadar güven duyduğumuzu sorgulayarak seçim yapacağız.
Yani,bu seçim,tüm muhalefet partileriyle, AKP'nin değil yalnızca başbakanın önümüzdeki dönemde ülkeyi ne hale getirip,getiremeyeceğini açıklayacak bir seçim.Siz hiç,ekranlarda AKP'nin herhangi bir vekilini,projelerini açıklayan bir başkanı görüyor musunuz?
Varsa yoksa,sanki bir genel seçim havasındaymışız gibi,kürsüden kükreyen bir başbakan var.AKP nerde?
Dolayısıyla,halkımızın seçim yaparken çok daha dikkatli olması gerekiyor.
Peki,oyumuzu neden AKP'ye,ya da diğer partilere vermemiz gerekiyor hiç düşündük mü?
İşte,size ipuçları:
-Bu ülkede yaşayan 75 milyon insan,sizlere soruyorum:Bu ülkenin kurucusu ATATÜRK'e ''AYYAŞ''diyen;
-Bu ülkede 40 bin can almış,terörist başı A.Öcalan ve kadrosuyla Oslo'da,Bursa'da görüşen;
-Dost ülkelerimizle,bizi düşman eden ve saldırmak için kapalı kapılar ardında pazarlık yapan,milletin can güvenliğini hiçe sayan,ülkeyi savaşın eşiğine getiren;
-Ayakkabı kutularından,villarından milyon dolarlar çıkan,bakanları ve evlatlarıyla kendi memleketini soyan;
-Demokratik bir hak olarak özgürlük isteyen,protesto eden çocukları,gençleri öldüren;
-Her gün yapılan açık,gizli zam yağmuruna hepimizi mahkum eden;
-3. Havaalanı,3.Köprü diyerek doğayı katleden,ortada ağaç bırakmayan,HES'ler kurutmadık dere,ırmak bırakmayan;
-Her gün öldürülen,tecavüze uğrayan kadınlarımıza,çocuklarımıza sahip çıkmayan;
-İstikrarsız bir ekonomik programla bütün dengeleri altüst eden,ülkeyi tarımda,sanayide dışa bağımlı hale getiren,milyarlarca dolar dış borç üreten;
Ve ülkemize aydınlık,özgür,mutlu bir gelecek sunmak yerine
karanlığa boğmaya çalışan bu insana oy vermeyi gerçekten düşünüyor musunuz?
Eğer,oy vermeyi düşünüyorsanız,olası bir savaş halinde çocuklarınızı hazırlayın,Suriye bataklığına.
Kadınlarımız günde 5 değil 15 öldürülsün.Çocuklarımız terörist,gençlerimiz ÇAPULCU ilan edilsin
Ve kazandığımızı sanırken,ülke olarak her birlikte kaybedelim.
Seçim sizin oylarınızla belli olacak,biliyorsunuz değil mi?
Lütfen koşulsuz biat etmeyin artık ve biraz olsun sorgulayın bu hükümeti.

27 Mart 2014 Perşembe

Biz,aslında bu seçimlerde neyi seçiyoruz?
30 Mart seçimi, yerel yönetimleri seçmenin dışına taştı ve hükümete duyulan güven oylamasına dönüştü biliyorsunuz.Ardından gelecek Cumhurbaşkanlığı ve 2015 seçimleri çok önemli, alınacak sonuca göre.
Biz,yine yerel yönetimler bakalım.Acaba oy vermeye gittiğimizde ne kadar bilinçle seçim yapacağız?
Belediye Başkanı,bir kentin geleceğidir.İçtiğimiz suyun,soluduğumuz havanın,geçtiğimiz yolların,yürüdüğümüz kaldırımın.....
Doğal hayatın korunmasından tutun da,sosyal ve kültürel çeşitliliğe kadar, bize sağlayan kişidir.
Bulunduğunuz bölgede,oy vereceğiniz adayları tanıyor musunuz?
Bu vasıfları taşıyorlar mı sizce?
Ama gidip oy vereceksiniz.Nasıl olacak doğru seçim?
Çoğu Belediye başkan adayları ya ideolojinin ya da paranın getirdiği gücün etkisinde,planlı kentlerden bi'haber, vizyonsuz,kadroları kendi fikrindeki insanlarla dolduran,adama göre iş yaratan insanlardan oluşuyor ne yazık ki.
81 ilimize bakın,birçoğu çirkin binalarla inşa edilmiş,estetikten yoksun alanları,her seçim döneminde değişen sokak adlarıyla dolu değil mi?
Bütçenin azlığından,hükümetin desteklemediğinden şikayet edip dururlar.
Peki,ya Eskişehir'e ne demeli?
İşte size bir Yılmaz Büyükerşen harikası.
AKP'li değil üstelik ama o kadar öngörülü,yaratıcı ve kaynakları doğru kullanan bir insan ki,çıkardığı eser ortada.
Trafik sorununu çözememiş,yayalara alan yaratmamış,park ve bahçelerinin kişi başına düşen yeşil alan miktarını 10 metrekareye ulaştırmamış,temiz hava,kaliteli içme suyu vermemiş,insana hizmeti ranta hizmet algısı olarak almış,arkasında koruma ordusuyla gezen,halkın içinde olmayan,yaşamda kaliteyi sunmayan aday,her kim olursa olsun,lütfen oyunuzu vermeyin.
İyi yaşamak hepimizin hakkı ve bu hakkı almak için aday seçiyoruz.
Lütfen,bir oy bile çok önemliyken sandık başına gidelim ve doğru adayı seçelim.
Ham hayal kurmanın kimseye hayrı olamaz.
Hele ki,oyları bölen küçük partiler.....
Hangi akla hizmet ediyorlar dersiniz? Hırsları yüzünden,birçok belediye AKP'ye hediye edilecek
Şu ana kadar hiçbir destek açıklaması duymadıysak,özellikle İstanbul'da,İŞÇİ PARTİSİ'ni seçimlerden sonra cidden görmek isterim.
Nasıl bakacaklar acaba yüzümüze?
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ''Twitter diz çöktü''diye konuşarak Mavi kuşun kanadını kırdıklarını sandılar ama kuş sapasağlam duruyor.Kanadı kırılan kim oluyor bu durumda acaba?
Konumuz,sağlık bakanının,görev alanı ve görevini layıkıyla yapmayıp,kimlerin kanadığını kırdığı.
Ülkenin başbakanı,kadının doğuracağı çocuk sayısına,kürtajına,sezaryenine karışırsa bakın bu ülkede ne oluyormuş:
''Kürtaj bir Uludere'dir''diyen başbakanın sağlık bakanı, kadın sağlığını hiçe sayan uygulamaya,bir doktor olarak taraf tutar mı?
Hastanede sıramı beklerken,bir görevliyle konuşuyorum.Yüzü çok yorgun çünkü 15 günlük bebeği varmış ve eşi uyanamadığı için kendi bakıyormuş.
Bundan sonra yazacaklarımı doğum yapan her kadın bilir,bilmeyen de öğrensin.
Kadıncağız,günü dolunca hastaneye gitmiş.Doğum bir türlü başlamayınca suni sancı verilmiş.Eşinin sezaryen talebin doktor''Yasak''diyerek yapmamış.
3 gün suni sancı verilmiş kadına.Şu ilkelliğe bakar mısınız?Bir kadına bu işkence yapılır mı?
Gece su gelmeye başlamış.Doktor da,gece gelmeyince,ordaki ebe doğumu yaptırmaya kalkmış.Doğum kanalı yeterince açılmayınca da,eline makası almış ve kadını kesmiş.Bu arada,siniri de kesmiş.Onu da sallapati dikmiş.
Hemşirenin böyle bir yetkisi var mı bilmiyorum inanın ama yapmış
Normal doğuma zorlanan bu kadın,15 gündür evinde yatıyor ve oturamıyor ve de çocuğuna bakamıyormuş.
Adamcağız,sabaha kadar çocuk sallamaktan bitap düşmüş.
Doğum yapan her kadın,sezaryen,normal ya da epidural, doğumdan etkilenir.Ama sinirleri kesilen bir kadının bundan sonra kadın olarak hayatı nasıl devam eder dersiniz?
Ona''Git,hastaneyi de,doktoru da şikayet et''dedim.
Yapar mı bilmem ama sağlıktaki inatlaşmanın sonucu bu.
Ya ,üç günlük mücadeleden sonra doğan o masum bebeğin,beynine saniyelerle bile oksijen gitmediyse ne olur biliyor musunuz?
11 milyon engelli insanımıza bir yenisi daha eklenir.Değer miydi sizce?İşte,bu da başka bir kadın sorunu.

Bu hükümet,bu sağlık bakanı niye var?
Her işe burnunu sokan başbakanla,ona koşulsuz biat eden bu bakanla işimiz var demektir.
Mavi kuşun kanadını kıramadı ama bir kadının yaşamını kırdı farkında mı acaba?

26 Mart 2014 Çarşamba

Bugün 27 Mart Dünya Tiyatro Günü.
Bu ülkede sanat yapmak belki de en zor iş.
Tablolar NÜ diye yasaklanır,heykellere UCUBE denir,BÖYLE SANATIN İÇİNE TÜKÜRÜLÜR diyen kafaların olduğu bir ülkede,ortada hala sanat adına çabalayan birileri kaldıysa,hepsini özel koruma altına almalı.
AKM'yi yıkıp,yerine Opera Binası dikeceğini söyleyen şahıs,TÜSAK denen bir kurumu yaratmaya kalkıyorsa, o kişiye de,zihniyetine de asla inanmayın.
Bunlar değil mi,toplumu gerileten?
Sanatın,S harfinden anlamayan bürokratları seçici kurul yapacaksınız,her türlü sanat etkinliğinde bilirkişi yerine koyacaksınız ve biz de,bu ülkede sanat adına iyi işler çıkacağınız sanacağız,öyle mi?
Bu kadar salak mı görünüyoruz acaba?

Bu hükümet,AKM'yi yıkmayı başarırsa bu işi de başarır.
Sanatla boy ölçülmek ne hadlerineyse.....
Ülke siyasetinin geldiği nokta gerçekten mide bulandırıcı artık.
Bu akımı başlatan AKP hükümeti elbette.
Deniz Baykal'ın olduğu savlanan ve internete düşüp,beklenen izlenme oranı sağlanınca kaldırılan kaset kirliliği,MHP'li iki bakanın,16 yaşındaki kız çocuğunu ve insanın en mahrem yeri yatak odasına kamera koyan ve bunları Kanada üstünden servis eden bu hükümet-cemaat ikilisinin marifeti değil miydi?
Hala çıkmış,mitingde''Şantaj,montaj,ben bunları yapacak adam mıyım?''diyor ya!
İşte ,biz de bunlara ''PES''diyoruz.
D.Baykal,istifa etti ve K.Kılıçdaroğlu CHP'ye gelince dengeler nasıl değişti?İstifa eden MHP'li bakanların siyasette çekilmesi gündemi nasıl değiştirdi biliyorsunuz.
Konuşmaların tam metni yayınlanıyor nette.İsteyen okusun ama ,insanın gerçekten midesini bulandırıyorlar artık.
Kardeşim,sen kasetlere takılacağına,yürüttüğün paraların hesabını versene.
Hani,yemek+ulaşım+kumanya ile miting alanlarına doldurduğunuz,en önde alkış tutanlara,hatta bayılanların dikkat çekmesine göre rayiç belirlediğiniz insanlar var ya....
İşte,onların da ceplerinden ç-alıyorsunuz ama onlar hala bunun farkında değil.
Bunca dağıtılan paralar gökten yağmadığına göre....
Deniz Baykal'a gelince ''GENEL''olan ama sana gelince ''ÖZEL''hale gelen,gerçekten de adı üstünde özel hayatla,bu kadar belaltı vurmak siyasetin çirkefleşmesinden başka bir şey değil.
Hiç yüzleri de kızarmıyor konuşurken.

Başbakanın hiç işi kalmamış,milletin kamera kayıtlarına sarmış durumda.Kılıçdaroğlu'nun da kaydını da aradığına göre ve miting meydanlarında yalnızca
''Şantaj,Montaj''dan başka laf bilmediğine göre.....
Elinde sıkı bir arşiv olmalı.
Ayakkabı ve çikolata kutuları,700 bin liralık saatler,evlerden çıkan milyon dolarlar var ya!
İşte,biz onların hesabını istiyoruz.
Milletin yatak odası fantezisi bizi hiç ilgilendirmiyor.Hala anlamadınız değil mi?
Biz kim miyiz? Diğer % 50.
Mehmet Ezer....
10 yaşında,
Yine polisin attığı gaz fişeği ve yine kafatası kırılan bir çocuk.
Tıpkı Berkin Elvan gibi.
Bu çocuk,Berkin gibi ekmek almaya gitmiyordu.Diyarbakır'da,BDP'nin yaptığı Nevruz taşkınlığının sonucu vuruldu.
Önce şu konuyu bir irdeleyelim:BDP,her gösteride,ön saflarda kadın ve çocukları kullanır her zaman çünkü,bilirler ki,taş da atsalar,onlar masum siviller ve hedefe konmalarının bir amacı var.Yiğitlerse,kadın ve çocukların arkasına sığınmasınlar ve kendilerini atsınlar öne olmaz mı?
Peki,21 Mart'ta Nevruz kutlamalı yapıldı ve geçti.Bu neyin kutlaması ya da taşkınlığı Allah aşkına?
Bitmiş bir 21 Martın,25 Marttaki sermayesini yeme çabası,ortalığı karıştırmak ve kaos yaratmaktır.
Başarıya da ulaşıyorlar.
O küçücük çocuğun vurulmasının sorumlusu bu olayları yaratan BDP ve orantısız güç kullanan polistir.
Yetmedi mi 8 can?
Başbakan ve şurası şimdi de çıksın ve ''O çocuğun sokakta ne işi vardı?O bir terörist,elinde sapanla demir bilye atıyordu.....''gibi zırvalıkları sürdürsünler yine ama bu 10 yaşında bir çocuğun kafasına neden gaz kapsülü geldiği gerçeğini açıklamaz.
Minik Mehmet'in cam bilyesi olmuş mudur dersiniz?Ya da,sapanla taş atmış mıdır?
BDP,kanla beslenme siyasetini bırakmadığı ve bu hükümetin bir polis devleti kurma,sınırsız güç kullanma yetkisini elinden almadığı sürece,biz daha çok Berkin'ler,Mehmet'ler haberi okuruz.
Çocukların ırkı,dini,siyasi düşüncesi,ideolojisi,teröristi olmaz.
Adı üstünde,HEPSİ ÇOCUK.

25 Mart 2014 Salı

SUZAN SUZİ......
En güzel öyküler,kavuşulamayan aşklardan çıkar derler.
Her türkünün mutlak bir öyküsü vardır.Bu türküyü yıllardır duyarım ama öyküsünü bilmiyordum.
Bakın öyküsü neymiş:
Diyarbakır'da,Kırklardağında,çocuğu olmayan kadınlar dilek dilerlermiş.
Süryani bir ailenin de bu dileği gerçek olmuş ve doğan kızlarına Suzi(Suzan)adını koymuşlar.
Suzan'ın her yıl doğum gününde Kırklar ziyaretine gider ve kurban keserlermiş.Bu gidişlerde,Suzi'yi gören Adil delicesine aşık olmuş.Onay görmeyen bu aşk da,her aşk gibi gizli,saklı yürümüş.
Adil ve Suzi,Kırklardağının ardında sevişmişler.
Bunu affetmeyen Kırklar ziyareti,Suzi'yi cezalandırmış.
Ve atını süren Suzi,köprüden geçerken,köprü yıkılmış ve Dicle Nehrine düşmüş.
Suzi,sularda kaybolurken,Adil de aklını yitirmiş.
Ardından türküler yakılan Suzan Suzi,işte böyle bir aşktan doğmuş.

Görüldüğü üzere;tarih boyunca insanlar aşklarını hiçbir zaman özgürce yaşayamamışlar.Araya mutlaka engeller girmiş.
Kerem ile Aslı,Ferhat ile Şirin,Tahir ile Zühre....
Ve kavuşulamayan aşkların binlerce öyküsü düşmüş dilimize türkülerle.

En güzel aşk,ya henüz yaşanmamış olan ya da kavuşulamayan sanırım.
Kavuşulan bütün aşkların sonu hezimet oluyor çünkü.
''Twitteri savunmak,bu ülkenin köşe yazarlarına mı kaldı?''
Kim söylüyor,ülkenin başbakanı. 
Twitter,140 karakterle,konuyu özetlediğiniz ve anlık her şeyi paylaştığınız bir iletişim ve haberleşme aracı.
Böyle olunca,haliyle twittter yasağını savunacak kişiler de önce basın oluyor.12 milyon kullanıcıyı da yabana atmamak gerek elbette. 
Sokaktaki bakkal Memed efendinin,evinin önünde dantelini işleyen Fatma teyzenin savunacak hali yok.
Haberleşme özgürlüğü bir haktır ve kimsenin tekelinde değildir.
Bugün twitteri yasaklayan zihniyet,yarın hayata dair,işine gelmeyen,canını sıkan ne varsa yasaklama yoluna gidecektir.
Başbakan,hayatımıza fazla karışıyor.Ülkenin bugünlere gelmesindeki en büyük sorumlu kişi,odur.
Gezi olaylarının yiten canlarını,neden çıktığını doğru okursanız,bu zihniyetin ülkeye artı değer katmanın çok uzağında olduğunu da göreceksiniz kuşkusuz.
Hiçbir şey,insan yaşamından daha değerli değildir.
Bugüne kadar gelen bütün iktidarlar,ülkeyi ilerletmek yerine,yanlış projeler,uygulamalar ve kalkındırma yerine küplerini doldurma odaklı olduklarından,ülke bugünlere geldi.
Bu hırsın adını koyabilecek biri var mı,inanın bilmiyorum.
Başbakan,bugün twitteri yasaklasa da,kimseye sökmedi görüyorsunuz.
Yarın da Youtube'yi,diğer gün Facebook'u yasaklamaya kalkacaktır.
Nereye kadar gider bu yasaklar?
Başbakan,şunu hala öğrenemedi:Yasakçı zihniyet,ancak diktatörlerin harcıdır.Bu ülke,90 yıllık taze bir Cumhuriyet olabilir ama Atatürk gibi bir lideri ve onun ilkeleri var.
Bu sevgiyi ve arkasından giden kitleyi yok edemez.
Dolayısıyla;yaptığı her yasak,ona yeni bir nefret dalgası olarak geri dönecektir.
İstediği kadar çırpınsın,yasaklar koysun,yapılan rüşvet,yolsuzluk ve hırsızlığı örtbas edemeyecek.
Yerel seçimlerden,çoğunluğun oyunu alarak aklanmayı bekliyor ama seçim sandıkları aklanma yeri değildir.
Bunca yolsuzluğun hesabını vermesi gerekiyor.Kendisini destekleyen kesiminde cebinden ç-aldı-lar.
Bir gün bu hesap da döner.
Bunu da unutmasın-lar.
"Birini çok sevdiğinizde, size bin kere de yalan söylese yine herkesten çok ona inanmak istersiniz." 

Aslında,onun yalan söylediğini biliriz ve olayı yok saymayı isteriz.Gün gelip de,yalanlarla yaşanmayacağını kendimize kabul ettirdiğimizde,zaten finale gelmişizdir.

24 Mart 2014 Pazartesi

Bir haber okursunuz ve içinizden bir acı dalgası geçer ya.....
Diyarbakır'da,13 yaşındaki erkek çocuğuna,25 yaşındaki biri tecavüz etmiş.Çocuğun ruh ve beden sağlığının bozulup,bozulmadığı için rapor isteyen o kurulu var ya.....
Tecavüz eden kişi,daha öncede aynı suçu işleyen ve hırsızlıktan sabıkalı biriymiş.
Türk mahkemelerine cidden sormak istiyorum:Daha önce de,defalarca tecavüz suçu işleyen bu adamın sokakta ne işi var?
Baklava çaldı diye küçücük çocukları yıllarca cezaevinde tutan bu adamlar,azılı bir suçluyu serbest bırakırsa,böyle 13 yaşındaki çocuklar,daha çok tecavüze uğrar.
Bırakın,13 yaşında bir çocuğu,yetişkin bir insana bile tecavüz edilse,ruh sağlığı bozulur.
Küçücük,örselenmiş bir bedenden hala rapor istemek nedir?
Mahkeme heyeti,raporu bilirkişi olarak doktor verdiği için kabul etmemiş ve Tıp Fakültesinden ayrı bir rapor istemiş, inanabiliyor musunuz?
O çocuğu,yeniden doktor karşısına çıkarıp,bedenini inceleyip,aynı travmayı yeniden yaşatacaklar.
Aile karşı çıkınca,polis zoruyla hastaneye götürülmesine karar verilmiş.
Böyle hukuk sistemi,böyle doktorluk olur mu?
Tecavüze uğramış,uğramasına da,hukukla cezalandırmayacaksanız bu adi insanı,bari çocuğu rahat bırakın artık.
Allah belanızı versin topunuzun.
Biliyor musunuz?Dün yine kadına yönelik şiddet ve cinayet haberleri vardı gündemde.
Öyle kanıksadık ki,olayları,artık gazetelerin 3. sayfa haberlerini okuyup,geçiyoruz.
Bu,durumu değiştiriyor mu dersek;hayır elbette.
Kadınlar öldürülmeye devam ederken,Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam hanım,''nasıl bir önlem almalıyız'' diye kafa yoracağına,twitterde,bakın ne söylüyor:''Sandık görevlilerine sesleniyorum.“Alçaklığın dibine vurulacak, her türlü kötülük yapılacak, pislik akacak.
Şimdiden gazanız mübarek olsun.Herkesin görevi, Uhud’daki okçulardan daha az önemli değil.”
UHUD SAVAŞI'nı biliyorsunuz değil mi? 625'de,Hz.Muhammed,okçularını dağın her iki tarafına yerleştirir ve ayrılmamalarını söyler.Mekke ordusunun geri çekildiğini sanan Müslüman okçular,yerlerinden ayrılır ve Mekkelilerin bıraktığı ganimetleri yağmalamaya başlar.Mekke ordusunun taktiği işe yaramıştır ve Müslüman okçulara saldırırlar.
Yani,yağma ve talan hırsı 625 yılından beri yapılan bir şey.
Peki,Ayşenur İslam hanımefendi,kadın cinayetleri için ne düşünüyor?Seçimlere yorduğu bu güzel kafasını herhangi bir projede gören var mı?
''ÇOCUK GELİNLER KONUSU ABARTILIYOR''sözünden başka bir açıklamasını duyan var mı?
UHUD SAVAŞI demek......
Ülkenin yağma ve talanına alıştık nasıl olsa.Sandıklara iyice sahip çıkın.
Çıkın ki,memleketin başka soyulmayan bakir koyları,arsaları,işletmeleri kaldıysa,onları da soymaya zaman kalsın değil mi?
Twitteri kapatma telaşının,insanların 140 karakterle bile iletişim hızına yetişilememesi,gerçeklerin ortaya dökülmesi değil,Samsun'dan bir kadıncağınızın pornografik içerikli sayfası değil miymiş meğer?
Yoksa,başbakanın ve şurasının ortalığa her gün saçılan kasetleri,görüntülerini saklama çabası hiç değil.
Twitteri kullananlar bilir.Eğer,sıkıntılı bir sayfa var ise,spam yaparsınız ve o sayfayı sonsuza kadar engellersiniz.Ta ki,o kişi başka bir yol bulana kadar.
Facebook'da da,Youtube'de de her gün böyle binlerce sayfa açılıyor.Engel koyuyorsunuz,bitiyor.
Bir sayfa için,tüm sistemi kapatmak da ne oluyor?
Ve buna hükümet dahi olsanız;kişisel haberleşme özgürlüğünü yasaklama hakkınız var mı?
Hani bir söz vardır:Köpeksiz köye rastlamak.
İşte,Başbakanın yaptığı tam da budur.Tek adamlığa soyununca,ülkedeki her dengeyi bozacağını sanıyor.
Yapabilir mi?
Twitteri herkes kullandığına göre....
Demek ki becerememiş.
Ekranlarda,AKP mitinglerinin ihtişamından söz ediliyor.Montaj ya da değil,bunca insan meydanlara doluyorsa hala......
Bu insanlar,ne ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarları önemsemiş ne de telefon konuşmalarıyla,başbakanın villalarında eritemediği 90 trilyonu demektir.
Hele kadınlar......
Atatürk,bu kadınlara Seçme ve Seçilme hakkını 1935'de verdiğinde,kadınları birey yerine koyup,eşitlemişti.
Meydanlara dolan,beze ve çarşafa ve de nasıl bir örtünme biçimi olduğunu anlamadığımız türbana giren kadınlarımız......
Atatürk'ün kemiklerini sizin kadar sızlatan başka bir tür oldu mu acaba?
Hiç utanmanız,saygınız,vefa duygunuz kalmadı mı?
Cephelerde,yaşlısı,genci,çoluk,çocuğuyla yan yana yürüyüp,bu vatanı bize veren kadınlarımız varken,sizi arkada bırakan,yok sayan,öteleyen bu adamların nasıl arkasına düşersiniz ve oy verirsiniz?
Geçmişimize bir bakın, bu vatan nasıl kazanılmış,öğrenin ve şükredin onlara.
Şu anda dolandığınız bez parçasıyla ve fikirsizliğinizle, ihanetin en büyüğünü yapıyorsunuz tarihimize.
Bilmem farkında mısınız?

23 Mart 2014 Pazar

Akşam olmakta.Güneşin kızıl rengi tepenin üstünde kocaman bir yuvarlak şeklinde parlıyor.Sarıdan,turuncuya bütün geçiş renkleri gökyüzünü kaplamış durumda.
Güneşin parlaklığı gözümü alıyor.Başımı gökyüzüne kaldırıyorum.Bulutlar birer pamuk gibi dağılmış.Arada,maviyi görüyorum.
''Bu gece yağmur yağmayacak'' diye aklımdan geçiriyorum. 
Kuş sesleri geliyor.
Kırlangıçlar ne ara geldi Çukurova'ya?
Kanat çırpmalarını izliyorum.Hiç tek uçanı yok.Genelde ikili uçuyorlar.Oyun mu oynuyorlar,yoksa birbirlerine hırs mı yapıyorlar anlamaya çalışıyorum.
Kuşların hep kanat çırparak uçtuğunu sanırdım oysa,yükselirken kanatlarını sürekli çırptıklarını,düz uçarken ve inişe geçtiklerinde çırpmayı bıraktıklarını izliyorum bir belgesel tadında.
Güneş,yavaş yavaş tepenin ardına yöneliyor.Gökyüzü renklerini pembeye ve kızıl karanlığa döndürmekte.
Kırlangıçlar uzaktan uçuyor ama serçeler yanıma kadar geliyor korkmadan.
Seslerinden,şarkı söylediklerini düşünüyorum,öylesine güzel....
Anılara dalıyorum.Nerdeyse bütün şiir kitaplarını bu çatıda okuduğumu anımsıyorum.
İnsan,aşık olunca daha bir şiir sever oluyor diye aklımdan geçiriyor ve geçmişe küfürlü bir gönderme yapıyorum.
Güneş,artık kayboldu tepenin ardından.Akşamın karanlığı çöktü şehre.
Sobalı kalan tek tük evlerin bacasından duman yükseliyor.
Gitme vakti....
Sahi!
Kırlangıçlar geldiyse,bahar da gelmiştir artık değil mi?
Henüz patlamamış portakal çiçeklerinin kokusunu arayarak merdivenleri iniyor.......
Yaşamdan çalınmış bir günü daha bitiriyorum.
Türkiye-Suriye sınırında,Suriye'ye ait bir uçak düşürülüyor ama başbakan mitingde,pilotlarımız kutluyor.Böyle bir şey var mı söyler misiniz?
Uçağın neden düşürüldüğü netleşmemiş.Sınır ihlali mi var?Eğer öyleyse bile,her sınır ihlali yapan uçak düşürülür mü?
Öyle olsa,dünyada birbirine düşman olmayan ülke kalmazdı değil mi?
Uçak düşürmek bir gurur vesilesi değildir.Bizim uçağımız da düşürülmüştü ve iki pilotumuz ölmüştü.Karşılık mı veriyoruz yani?
İnsanların ölümüne neden olan bir eylemi kutlamak,başarı saymak için insanda nasıl bir haleti ruhiye mevcuttur acaba?
Seçimlerde dibe vuracak diye,bundan nemalanmak değil başbakana,hiç kimseye yakışmaz.
İnsan olan da buna alkış tutmaz.
Neyse ki,pilotun kurtulduğu söyleniyor.Umarız doğrudur.
Suriye ile savaşıyor muyuz?Bizim dostumuz ülkeler bunlar ama AKP'nin izlediği beceriksiz dış siyaset yüzünden hiçbir komşumuzla dostluğumuz kalmadı.
Savaş çıksın da,millet ayakkabı kutusunu,villalardan çıkan milyon dolarları,Kuranla dalga geçen vekili ve daha birçok şeyi unutsun diye bekliyorlar ama;
Niğde'de şehitlerimiz,Suriye uçağının düşürülmesi....
Gündem böyle değişmez,bilmiyorlar mı?
Pazar günü tatsız konuları bırakalım ve biraz da,kadın gözüyle erkeklere bakalım mı? 
Tabi,bunu neden konu ediyorum?Bu kadıncağızın neden UMRE'ye bu kadar gittiğini hiç anlamamıştım.Günah çıkarma işlemi mi acaba? 
Botoksdan yüzü,gözü belli olmayan böyle bir kadına ve sarışından,esmerine bir erkek niye bakar,ayrı konu ama konumuz erkekler. 
Acaba,evliliğinde mutlu mu değil bu erkek-ler? 
Bir erkeğin tercih edilmesi için bazı ölçütler olmalı.Fiziksel çekicilik elbette ilk sırada gelen çünkü ilk izlenim ve etkilenme görüntüyle başlar.
Allah için adam iyi giyiniyor.Stilisti başarılı çalışıyor ama bu yeterli mi?
Sıra geldi konuşmaya.Spontane konuşabilen,algısal zekası yüksek ve durum değerlendirmesini o anda yapabilen ve de içine espri ekleyen erkek bulunmaz nimet elbette. 
Ama,önünde ekran olmadan konuşamayan,konuşurken,sapla samanı birbirine karıştıran erkek çekilir mi?
Hayır elbette. 
Kıyafeti yerinde,konuşması düzgün erkeği bulduk,sıra geldi yaşı ve konumuna.
Yahu!Adam gelmiş...... yaşına.
Bu saatten sonra ''Bu gece barda,gönlüm hovarda''diyecek hali de yok.Olsa da çoğu yalandır zaten. 
Hani,erkeklerin bir av,bir askerlik,bir de,hadi bunu da ekleyelim,bitmez ya! 
Erkeğin hali ortada.
Peki,bu kadınlar,böyle bir erkekte ne bulur?
Cazibe deseniz,yok,karizma zaten yerlerde.Bağırıp,çağırarak da konuşuyor ve değil kadına,insana saygı duymuyorsa niye tercih edilir ki?
Nasıl ve hangi vasfına göre seçiyorlar anlamıyorum.
Bu kadınların kafasına silah mı dayadılar acaba?
Yoksa,karşılığında beklenen bir şey mi var? 

Bakın,kimselere dokundurmadan ne kadar gülümseten bir yazı yazdım.Bir de beni eleştiriyorsunuz hep hükümete çatıyorum diye.
Oysa,ne kadar masum oldu bu yazı. 
''Tarımda Avrupa lideriyiz''
Televizyonda dönen başbakanın reklamlarından biri bu.
Hani,metropol kentlerde,toprağı bilmeyenler buna inanabilir ama.....
Çukurova.....Bereketli topraklar diyarı...... 'ydı bir zamanlar.
Verimli tarım toprağının üstüne kurulan fabrikalar,sanayi işletmeleri toprakta bereket falan bırakmadı elbette.
Her yıl alınan rekolte gitgide düşüyor.
Peki,başbakan ne kadar doğru söylüyor acaba?
Hayvanı besleyecek samanı bile ithal ediyorsak,nerdeyse bütün tohumları İsrail'den,şekeri Amerika'dan,pamuğu Hindistan'dan,fasulye,mercimek de dahil,her türlü gıda maddesini ithal ediyorsak biz tarımda neyin birincisi oluyoruz söyler misiniz?
Eskiden domatesi kestiğinizde kıpkırmızı,sulu ve lezzetli bir tadı vardı.Çarliston biberler kartona dönüşmemişti.Aldığınız salatalık evde büyümemişti basılan hormondan.
Karpuza kabaktan aşılama yapılmıyordu.Şimdi,içinden çekirdek dahi çıkmayan,ruhsuz karpuzları alıyoruz.
Bunun nedeni nedir biliyor musunuz?
Bu hükümet,çiftçinin belini kırdı.Biderlik denen üründen tohum elde edilirdi eskiden.Ama tohumda dışa bağımlı olan ülkemizde,çiftçi artık tohumunu kendi üretemiyor çünkü ,alınan tohumlar tek ekimlik olduğundan,seneye ürün veremiyor.
Hükümet,Tohum Enstitülerini de kapattı biliyorsunuz.Artık kendi tohumumuzu da üretemiyoruz.
Gübrenin tonu 2002'de 162 lira iken,2014'de % 100 artan rakamlara ulaştı.(Gübre,çeşitlilik ürettiğinden,her birinin birim fiyatı farklıdır.)
Mazot 2002'de 1.10 iken,2014'de 4.650 lira oluyorsa,çiftçinin ürettiği ürüne % 300 fiyat verilmiyor ama gübre,tohum,mazota % 300 zam yapılıyorsa,bu çiftçi nasıl banka kredi borçlarını öder,tarıma devam eder ve para kazanır söyler misiniz?
Tarımdaki çıkmaz beraberinde hayvancılığın da dibe vurması demektir.Yem fiyatlarının pahalılığı,alınan ürünü karşılamazsa,üretici zora düşer.
Tarımda bu kadar Avrupa lideri olduğumuz için mi,kesecek hayvan bulamayıp,Angusları ithal ettik?
Hayvancılığı öldür,tarımı bitir ama ekranlarda yalanları salla gitsin.
Bir inanan çıkar nasılsa değil mi?
Ama ülke gerçekleri başbakanın söylediği gibi değil.
Lütfen artık gözünüzü açın.
İnsan inandığı şeyler uğruna, muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın...
Küçük İskender 

Eğer,insan inandığı bir şey uğruna,bir kez hata yaparsa elbette kızmayın ama iki kez aynı hatayı yaparsa,buna hata değil salaklık deneceğinden,ağzının üstüne terlikle vurun. 

22 Mart 2014 Cumartesi

Yarın,yeni bir sınavla öğrencilere ecel terleri döktürecekler.
Ekranlardan izliyorum,sınava ne kadar umut bağladığı bilinmez gençler,Zuhurat Baba Türbesine gidip,dua ediyorlardı,başarmak için.
Öncelikle,bu işler duayla olacaksa,neden 12 yıl boyunca çalıştılar?
Manevi tatmin diyerek türbeye koşanlar,duayı sınavda kazanmak için değil,başlarına adil olmayan bu sınavları bela edenlerden çabucak kurtulmayı dilemeli.
Çocuklarımız,nerdeyse doğdukları andan itibaren dershaneler,özel derslere koşturuyor.
Amaç,iyi bir üniversiteyi kazanmak elbette.Bunca çabanın getirisi çoğu kez hayal kırıklığı oluyor çünkü;Hakkari'nin düz lisesiyle,Galatasaray Lisesinden mezun iki genci aynı koşullarda sınava sokarsanız şansları ne olabilir?
Sınavla öğrenci seçmenin yanlış olduğu günümüzde,eğitimin radikal bir değişim göstermesi gerekir.
Çocuklar,ilkokuldan başlayarak yeteneklerine göre yönlendirilmeli ve sınavsız üniversitelere gitmelidir ama bunu yapacak hükümet nerde?
ÖSYM tarihinin en başarısız ve hükmet korumasındaki başkanı Ali Demir,sınav sorularının açıklanmayacağını söylediğinde,çocukların nasıl bir haksızlığa uğrayacağını düşünebiliyor musunuz?
Kim bilir,hangi gençlere sorular yanıtlarıyla verildi?Genç,nerde,hangi konuda eksik kaldığını nasıl bilecek?Puanlarını neye göre hesaplayacak?
ÖSYM'nin iki dudağının arasında şu anda gençler.
Gençler,çözümü türbelerde dua etmekte buluyorsa,yarının aydın nesilleri türbelere emanet öyle mi?
Yarın,İstanbul'da,AKP'nin mitingi,BDP'nin Nevruz Şenliği var.Gürültü kirliliğini siz hesap edin artık.
Ülke genelinde,seçim arabaları da sınavın farkındadır diyelim ve...
Tüm gençlerimize sınavda başarılar dileyelim.Zihinleri açık,şansları bol olsun.
Çok gereksinmeleri olacak çünkü.
Ataların en doğru sözlerinden biri ''Merhametten maraz doğar''sanırım.
Biliyorum,bu yazıyı onların hiç biri okumayacak ama bana bile illallah dedirttiler ve beni çıldırttılar ya....
Birine,insanlık edip,yardım ediyorsunuz.Karşıdaki bunu,ömür boyunca ona hizmette sınır yok algısıyla alıyor.
7/24 yardım için kapıya gelinir mi allah aşkına?
İnanın,usandım artık.
Bize öğretilen,emek harcanmadan para kazanılmayacağıydı.Durduğunuz yerde kimse size bir şey vermez.Mutlak bedeninizi,beyninizi,emeğinizi ortaya koyacak ve karşılığını alacaksınız.
Adamlar öyle alışmış ki,her gün emeksiz balık yemeye,''çalışmayayım ama bana herkes balık versin'' diye el açıyor.

''Gel,şurda çalış,para vereyim''diyorum yan çiziyor.İyi de,kardeşim,sen çalışmıyorsun ve duygularımı ajitasyonla sömürüp,benden yardım dileniyorsun.
Bir yere kadar değil mi?
Ben de,parayı AKP'nin bakanları gibi kutularda saklamıyorum ki.Ya da,villalarımdaki triyonlarımı eritmeye çalışmıyorum......
Sade bir vatandaşım ve elimden geldiğince paylaşıyorum.
Para,pulda gözüm hiç olmadı biliyorsunuz.Dünya malı için memleketi soyanları da zaten hiç anlayamam.Olduğu kadar paylaşalım,tamam da......
Anladım ki,bunlar bana uzaktan bakınca AKP'nin bir bakanı sanıyorlar.Çok mu zengin gösteriyorum,nedir? 
Vallah yoktur.Olsa dükkan sizin.

AKP'yi,her açıdan anmadan geçmeyelim değil mi?
Zaten twitterim de açılmıyor,sinir tepemde. 
Korku,insana neler yaptırıyor görüyorsunuz.
25 Martta servis edilecek kasetler yüzünden,hayatı kabusa döndükçe,ne yapacağını bilmez sansürlerle sağa,sola saldırıyor.
DNS ayarlarını tüm yurtta değiştirdi.Ben de,saatlerdir internete girmeye çalışıyorum.Ne twitterim,ne blogum hiç biri çalışmıyor-du.
Neyse ki,yaptırdım ama bu sansürcü zihniyetin oyunları devam edecek elbette.
Mavi Kuşun kanadını kıramadı ya......
Peki,başbakan neden bu kadar korkuyor?
Eğer,siz dürüstseniz ve gerek kendi ve gerekse toplum çıkarına aykırı bir iş yapmamışsanız,çalıp,çırpmamış ve kul hakkı yememişseniz niye korkasınız ki?
Kaygınızın olmaması gerekmez mi?
Açın tüm belgeleri.Çıkaranları ispata çağırın ve deyin ki'' İşte ben ve ailem ve de bakanlarım burda.Eğer bir yolsuzluğumu-zu görürseniz her türlü cezaya razıyız.Yok,eğer,beni ve ailemi zan altında bırakıyorsanız toplum önünde,ben de bunun hesabını sizden sorarım.''
Başbakan,bunu söyleyebiliyor mu?
HAYIR.
O halde,korkması normal değil mi?
Gelelim servis edilecek kasetlere.Az,çok biliyoruz içeriğini.
Çoğu bel altı vuruşlu kasetler kuşkusuz.MUTA NİKAHI ile kimlerin,Londra Otel odalarından gelip,geçtiği,hangi sanatçının hizmete sunulduğu görülecek elbette.
Sanatçıların,kanal kanal dolaşmasındaki panikten de bunu görüyorsunuz zaten.
Siyaset,ahlaklı olmayı yitireli çok oldu ülkemizde.Deniz Baykal ve MHP'li bakanların özel hayatlarına dair internete sürülen kasetlerle AKP başlattı bu işi.
Şimdi de,sıra kendilerine geldi elbette.Ortak iş yaptığınız insanlarla takışırsanız,her türlü pisliğiniz ortaya dökülecektir biliyorsunuz.
Ya da,AKP bunu iyi hesaplayamamış olmalı.
İşin pornografik yanını çok ayıpladığımı belirteyim.Siyasette bu olmamalı.
25 Martın beni ilgilendiren yanı,İmralı'daki katile ne ödünler verildiği,Bursa'da nasıl misafir edildiği ve ortak planlanan işler.
Ülkemi seviyorum ve aydınlık,özgür,kalkınmış bir ülkem olması için çabalıyorum.
Birilerinin hırsına,egosuna,diktatöryasına kurban verilemeyecek kadar da değerlidir ülkem diyorum.
Yaşayıp,göreceğiz 25 Mart'ı.