31 Mart 2022 Perşembe

 #Orhan Veli der ki:

'Yaşamak değil
Beni bu telaş öldürecek.'
Nereye koşuyorsak ya da koşuyorsam artık?
Çok saçma bir gidişatın içindeyiz. Daha daha fazlasını söylemem gerek aslında ama
Neyse...
Üretmek, üretmek...
Adını ne koyarsanız koyun. Hayatın devamlılığı için para kazanmanız gerekir. Hükümetin yaptığı zamların karşısında durmak ne mümkün? Paranın ne önemi var nostaljisinde değilim elbette. O eskidendi insanlık için.
Raflarda, haftalardır şeker yok. Marketlerin stok yaptığı aşikâr .Biliyorlardı zam geleceğini.Yarın, marketlere gidin,reyonlarda zamlı şekerleri göreceksiniz.
Ahlaksızlık her yerde. Şeker fabrikalarını satıp savarken halaya duranlar şimdi de devamını getirsin.
Çalışmak, bu ülkede insanı bir yere getirmez. Getirse, ben gelirdim. Dikili tek bir ağacım bile yok. Gereği de yok ama yine neyse...
Artık 5'li çete yazınca cezası yok biliyorsunuz.
Ülkemizde işler 5-6-7 diye yürüyor, deveyi katar katar götürüyorlar artık.
Atölyemi kapattım, nasıl da yorgunum ama emeğe saygı dedim ve gelen Lavanta fidanlarımı diktim akşam saatlerine kadar. Can suyunu da verdim.
Bu fidanlar, elime gelene kadar onlarca insanın alın terinden geçiyor.
Elbette yok sayamazdım.
Ne yapacaksam bu saatten sonra tarımı, toprağı?
Beni duyan da, yüzlerce dönüm toprağım var sanır, halbuki, bir avuç yer ama olsun, toprak candır.
Ordan bile, kazanımlarım olacak elbette. Toprakla anlaşma yaptım, ben ona iyi bakacağım, o da bana gereğini yapacak.
Gerçi, hava koşulları da ikimize bağlı değil ama onu da görür artık diye umuyorum!
Beni bu telaş öldürecek dedim ya!
Eve geldim, sokak hayvanlarına yemek veriyorum, birden karşımda 20'li yaşlarında bir genç. Korkmadım desem yalan olur.
Tehlike, artık her yerde biz kadınlar için biliyorsunuz.
Anacığımı andım, nurlarda uyusun.
Derdi ki: Ölüsü olan bir gün ağlar,delisi olan her gün ağlar.
Genç, bana seslendi : Anne.
Anne, beni dövme sakın, bak yine altıma ıslattım.
Önce kavrayamadım .Gözlerini dikmiş 'beni dövme olur mu ?' diye konuşuyor.
'Olur mu öyle şey ?' dedim anlamadan.
Genç uzaklaştı. Ardından baktım ki; belden aşağısı ıslak.
Eve gidince dayak yiyecek belli ki. Daha önce de yaşamış anlaşılan.
Eve gelince düşündüm: Kimine göre ne kadar şanslıyız, kimine göre çok şanssız.
Herkesin doğduğu ev kaderi oluyor.
Bazısı pamuklarda, bazısı çulda büyüyor.
Bazen ' Koyver gitsin hayatı ' diyorum ;bazen de ' yapacak daha çok işin var.
Bu nedenledir ki ; Zeytin Ağaçları diktim vaktinde.
Şimdi, elbirliğiyle bakıyoruz ağaçlarımıza.
Görür müyüz bilmem ama geleceğe bir miras kalsın bizden.

30 Mart 2022 Çarşamba

 Atölyeme bir kadın geldi. Elinde, NOKİA 'nın ilk çıkardığı,mavi renkli, tuşlu bir telefon var. Herkes, binlerce lira verip de dokunmatik telefona almak zorunda değil elbette.

Bütçen kadar yaşayacaksın.
Önce, bir şey isteyecek sandım, alışkınım atölyeme dalıp da bir şeyler isteyene.
Biraz mahçup, biraz çekingen 'Bana yardım et' dedi.
'Okuma yazmam yok. Engelli çocuğuma devlet para yatırdı, telefona şifre gönderdi ama ben bilemiyom ki, nasıl okuyayım?'
Ne acı değil mi, bu çağda hala okuma yazma bilmeyen kadınlarımızın olması?
Nüfusumuzun 41 milyon 698'i kadın ve bu kadınların 2 milyon 877 bin 162' si hiç okuma yazmayı bilmiyor.
Ve yine bu kadınların 3 milyon 85 bin 652' si hiçbir eğitim kurumuna gitmemiş.
Devletin verdiği yardıma muhtaç, elinden para kazanacağı hiçbir mesleğinin olmadığı kadınlar...
Aslında, tam da AKP' nin istediği seçmen profili.
Hani, deniyor ya!
'Bu seçimlerin kaderini kadınlar belirleyecek' diye.
Sosyal medyadan izliyorsunuz değil mi, etin kilosu 120 lira ama bilin bakalım niye 120 lira?
Yine, tepeden tırnağa örtmüş, örtünmüş bir kadın ve diyor ki, 'Hep bu muhalefet yüzünden. CHP etleri saklıyor da ondan bu zamlar.'
Sanıyor ki, etler saklanacak bir şey.
Sanıyor ki, iktidarda CHP var.
Bu kadın ve bunun gibiler, hayvancılığın bitmeye durduğunu, besicilerin süt ineklerini bile kesime gönderdiğini, maliyetleri bile karşılayamadığını ve ağlaya ağlaya derdini anlattığını,biliyor mu?
Bu kadınlar mı siyasetin yönünü belirleyecek?
İşimiz zor!
Telefondaki şifreyi bir kağıda yazdım ve kadına dedim ki : ' Bu şifreyi, gişedeki görevliye göster, paranı böyle al.'
Ne yazık, ne yazık oluyor bu ülkeye.
Bu çağda, hem de hala cahil kalmak, kalmaya bırakılmak...
Kader değil ki bu.
Yapılacak ilk seçimde gidecekler elbette ama geride öyle bir enkaz bırakacaklar ki;
İşimiz yine çok zor olacak ama bunlardan kurtulmak her türlü zorluğa değer.

29 Mart 2022 Salı

 Dün akşam haberleri izliyorum, bir an geldi ve ekranın içine dalıp konuşanlar ki, her kesimden, aşağıdan yukarıdan yolun sonu görünenden, sokaktaki vatandaştan....

Elime alayım şunları, ağzını burnunu dağıtayım dedim.
Şaka falan değil, gerçekten dedim.
Benim gibi, sanatla uğraşan, pozitif düşünen ve her şeyi konuşarak çözeceğini inanan birini bile çileden çıkardılar artık.
Yeter artık yahu!
Bir eli yağda, bir eli....
Paraları, neresine sıvayacağını bilemeyenlerin toplumu ahmak yerine koymasından gına geldi artık.
Ya, sokaktaki, ' Bu zamları hükümet yapmıyormuş, Putin mi, Mutin mi neyse o yapıyormuş' diyen o zır cahil kadın,
Ya,' Reis de reis' zırvalayan o erkek!
Yettiniz artık topunuz.
Cehalet de bir yere kadar.
İnsan, üniversite diploması alarak bir yere kadar gelir elbette ama açlığın, yoksulluğun diploması yoktur.
Karnınız açken, çoluk çocuğunuza ne yedireceğinizin sıtması tutmuşken, ülke gerçeklerinden, cüzdanınızdaki yokluktan bi'haber olamazsınız.
Açlık, yoksulluk, sefalet insanı terbiye eder, düşündürür.
Siz, ne tür bir beyne sahipsiniz de, hala yoklukla terbiye edilmeye çalışıyorken, sizi bu hale getirenleri destekliyorsunuz, cidden aklım almıyor artık.
Bunların beyninin cidden incelenmesi gerekiyor.
Bir yerde, mutlaka bir arıza olmalı.
Başka türlü, izahı var mı bu konuşmaların?
Hani, biat ediyorsunuz, tamam!
Her ay, çalışmadan, üretmeden devletin desteğini alıyorsunuz, ona da tamam ama bunlarla 1 ay geçinmeniz, şu andaki ülke koşullarında olanaksız!
Dün, semt pazarına gittim.
Burası, İstanbul gibi bir metropol kent değil. Meyve-Sebzenin nakliyesi ve girdi fiyatları da en az düzeyde olmalı değil mi ama bir semt pazarında bile, her şey bu kadar pahalı oluyorsa, diğer yerleri düşünemiyorum.
Bu ne rezalet!
20 yıldır, memleketin tepesinde boza pişirdiniz.
Yandaşlarınızı, hısım, eş, dost, akrabanızı besiye çektiniz.
Yedikçe yedirdiniz, doymadınız.
Daha ne kaldı satmadık, yıkmadık, peşkeş çekmedik?
20 yılda, betona gömdüğünüz paralarla kaç fabrika kurulur, kaç milyon kişiye iş verirdiniz?
Devlet, ne için vardır?
Hükümetler, neden iş başına gelmeye çalışır?
Memleketi, Yağma Hasan'ın Böreğine dönüştürdünüz.
Gelen yiyor, giden tırtıklıyor kalan ne varsa.
Bu ahmaklar da çıkmış, 'Putin mi, Mutin mi' diyor hala.
Yeter artık yahu!
Yoksulluğu, sefaleti, açlığı siz çekiyorsunuz.
Ve sizin verdiğiniz oylar yüzünden hepimiz çekiyoruz.
Daha ne olmalı uyanmanız için, daha ne olmalı?

28 Mart 2022 Pazartesi

 Atölyemden....

❤️
Renkler, insanın duygularını değiştiren, olağanüstü bir şey.
Doğanın coşkusu, canlanması, hepimize iyi gelir kuşkusuz.
Atölyemin mottosu : 'Atmayalım değerlendirelim. '🙂
Bu gördüğünüz dekoratif eşya, taş elbette.
Yürüyüşe çıktığımda, sokaktan, ordan burdan topladığım eğri büğrü taşlar.
Bir kısmını Ateş Böceği şeklinde boyadım ama bu kez değişiklik yapmak istedim ve sanki çölde yaşıyormuşum gibi kaktüslere sardım. 😉
İşlem sırası nedir derseniz ; taşları yıkadım, kuruttum. Sonra da boyadım, vernikledim.
Sonrasında ise, boş bir cam kavanoz jüt iplerle bu hale geldi.
İçini straforla doldurdum,kartonla kapattım, yine sokaktan topladığım küçük taşları yıkadım, kuruttum. Kurumuş yeşil otlar ve taşların arasına da kaktüs taşlarımı yerleştirdim.
Kırık bir toka vardı elimde. Onu da silikonlu yapıştırdım ve bitti. 🙂
Biraz hayal gücü, biraz eldeki malzemelerle ne yapılabilir sorusunun yanıtını bulmak istedim yalnızca.
Siz de, yapabilirsiniz. Olağanüstü bir şey değil yani benimkisi.
Baktınız yapamıyorsunuz, atölyeme gelin, her zaman yardımcı olurum.
Kimler geldi geçti bu atölyeden bilemezsiniz ve ne sürprizler yarattık birlikte. 😉

 İki gündür, Manda Yoğurdu, Kestane Balı, Medine Hurması'dır gidiyor.

Yulaf, daha ucuz bir ürün olmalı ki, kimseler fiyatını önemsememiş.
Liste başı, Manda Yoğurdu ve Medine Hurması.
Şu tanrının işine bakın ki, günün birinde sayın Erdoğan 'la aynı şeyleri yiyeceğim. 😉
Ayıptır söylemesi, ben de sabah kahvaltıda Manda Kaymağı yedim.
Ama Kestane Balı yoktu sofrada, vişne reçeli vardı.
O kadar da farkımız olsun değil mi?😎
Ben, 1150 odalı sarayda mı yaşıyorum, ayda 100 bin TL. maaş mı alıyorum?
10 bin liralık musluk bataryasının mutfağında, elma kabuklarından sirke mi yapıyorum tasarrufu öğrenmek için?
Sayın Erdoğan, sağlığına çok düşkün belliki. Her gece yatmadan bunları yediğine göre.
Peki ya sıradan vatandaş her gece yatmadan önce ne yiyor?
Öncelikle, Canan Karatay ne demişti?
'Saat, 7'den sonra bir şey yemeyeceksiniz. İnsülin direnci kırılır. Karaciğeriniz yağlanır, kilo alırsınız, sakın ha!'
Bizim vatandaşımız da bu konuda çok itaatkardır elbette.
Akşam, etsiz bulgur pilavı ya da makarnaya, belki salataya kaşık sallamış. Akşam yatmadan önce de, dememiş ki : Ya Hanım, koy şurdan bir kase Manda Yoğurdu da yiyek. Üstüne de bir-iki kaşık Kestane Balı koy, Medine Hurmasını da unutma. Yulaf koyma, sevmiyorum. Nedir o öyle küspe gibi bi'şey!
Hadi, çocukları da çağır da, yatmadan önce yiyip sağlıklı olalım, yarına dinç kalkalım. '
Kadın da,' Aman Bey, seni mi kırayım? Sana feda olsun Manda Yoğurdu, Kestane Balı.
Yalnız, evde Medine Hurması kalmamış. Yarın eve gelirken, 5 kg'lık Manda Yoğurdu, 1 kavanoz Kestane Balı, 1 kg. da Medine Hurması al.
Her akşam tüketiyoruz ya, çabuk bitiyor.' diyor diye biliyoruz. 😉
Allah razı olsun Sayın Erdoğan' dan. Vatandaşın sağlığını nasıl da düşünüp yol gösteriyor.
Ne kadar nankör bir toplumsunuz!
Daha ne yapsın bu insan sizin için?
Ülkemizdeki manda üretimine ve sayısına baktım.
En çok İstanbul ve Samsun' da, yoğunlukla Karadeniz Bölgesinde besiciliği yapılıyor. Yağ oranı çok yüksek, yoğurdu da çok kıymetli ve sağlıklı elbette.
Kaşık batmayan cinsten sertlikte.
Çok kaliteli bir yoğurt fakat çok pahalı olduğunu da belirteyim.
Maliyetler bu kadar yüksek olmasa, vatandaş elbette erişecek ama tıpkı tarım gibi, hayvancılıkta da girdiler çok pahalı artık.
Yem fiyatlarındaki artış yüzünden, hayvanlar kesime gidiyor, dolayısıyla hayvan popülasyonu azalıyor.
Düşen hayvan sayısı, süt üretimini düşürdüğü için, süt ve süt ürünlerinin maliyeti ve satış fiyatı artıyor.
Üretici ne yapsın, tüketici ne yapsın?
Yakın bir köyde, Manda yetiştiriliyor, biliyorum. Eskiden, köylerin içinden geçerken Manda sürüleri geçit vermezdi çokluktan ama şimdi, sayıları iyice azaldı bölgede.
Çocukken, mandaların boynuzları, iri yapıları, tüylü görüntülerinden çok korkardım. Arabadan büyüktüler çünkü.
Ama şimdi, Manda'ya hasret kaldık.
Bu yaşa geldim, Manda Yoğurdu ve kaymağına tamam da, Kestane Balı, Medine Hurması yemedim. Yulafı zaten yemem.
Ama bulan buluyor demek ki!
Sıradan vatandaşın harcı değil bunlara erişmek.
Canını sevmek böyle bir şey olmalı.
Her gece de, yenir mi ki bunlar?
Vatandaşınki, bir tabak meyve nihayetinde.
İçinde ejder meyvesi yok, Medine Hurması yok, Ananas yok, Muz, Kivi falan bile yok.
Vatandaş, Sayın Erdoğan mı ki, her akşam cüzdanını düşünmeden, sağlığını düşünsün?
Manda Yoğurdu, Kestane Balı, Medine Hurması ve Yulaf...
Akıl verene kadar, hayvancılığı teşvik, ve vatandaşa alım gücünü sağlayacak para mı verseler acaba?

27 Mart 2022 Pazar

 Bugün Pazar...

En sevdiğim gün. ❤️
Sabah ezanı okunuyor, kuşlar bile uyanmamış, gecenin köründe, gün daha ağarmamış, neyin en güzeli bilmem? 😉
Hani, bazı ağrılar vardır, öldürmez ama süründürür. Bu baş ağrısı da, beni bu kör karanlıkta uyutmayan cinsten.
Neyse...
Pazar günüm, kutsal günüm elbette, bu değişmez.
Günümü bozan her şeye fena gıcık olurum.
Saat 7 gibi, fırına ekmek siparişini vereceğim.
İnce Tırnak...
Vazgeçmeyeceğim ritüelim.
Ekmek de 3 TL olmuş.
Aman ne güzel! 'Buğdayda sıkıntı yok diyen em.....
Yok, bugün pazar, siyaset yok. 🙂
Gelelim şu edebiyat notlarına...
Bana hep soruyorlar, hikayeye attığım kısa notlar bir mesaj mı diye?
Hani, bazıları vardır, 15 yaşında ergen gibi trip atar, ben yazayım da, nasıl olsa o anlar diye mesaj gönderir ya!
Arkadaşlar!
Valla, 'Gel yanıma otur, yaşlanınca kalkarsın', 'Sana çay demlerim' gibi incelikli sözleri yazacak bir yeteneğim olsaydı keşke ama nerde... 😉
O sözler, bana ait değil. Yazanı bulursam, altına mutlaka ismini yazıyorum ama daha önemlisi, bizler çocuk muyuz da, sosyal medya üzerinden mesaj gönderip, trip atalım?
Ki, bana zaten ters bu konular.
Göz teması, beden dili, sözcükler...
En önemsediğim şey.
Konuşurken, gözlerini kaçıran, her bir uzvu ayrı oynayan insanları hiç sevmem.
Yani demem o ki: Ben, insanlarla karşılıklı konuşurum. Yan yollara asla sapmam, söyleyeceklerimi de direk söylerim.
Bu, her şeyi kapsar. Aşkı da, öfkeyi de, şefkati de, kızgınlığı da.
Eğer, biriyle çay-kahve içmek istersem, telefonu açar söylerim zaten.
Ya da, elini tutacaksam, zaten yaparım.
Hiç sevmem yan yolları, direk yaparım yani. Üç günlük ömürde, vakit mi var da oyalanalım, değil mi? 😂
Tanıyanlar bilir, keskinliğimi, Türkan Şoray'dan bile katı kurallarım.
O derece yani. 😉
Sosyal medyadan olmaz bu işler. Aklınızı yitirdiyseniz eğer, 47 yaşındaki o kadın öğretmen gibi, 5.5 milyon liranızı kaptırırsınız birine.
Ne aşkmış kadındaki de.
İnsan, bu kadar da kör olur mu yahu!
O körlüğün, bir kütükle buluşması da uzak olasılık değil elbette. 😉
Neyse...
Bugün, aydınlığın daha pazara evrilmemiş saatindeyim.
Şöyle, derin bir uyku çekerek, yatakta gerine gerine uyananları çok kıskanıyorum.
Bir de, insanlara damardan damardan giren ve 'Ben bunları niye yazamıyorum, neden bu kadar yeteneksizim' diye o şahane sözleri yazanları çok pis kıskanıyorum ama yapacak bir şey yok.
Bu saatten sonra şair olunmaz. 😉
Şiir yazdıracak biri vardı da, ben mi yazmıyorum?
Şöyle : Gel yanıma otur. Bak, dışarıda yağmur da var. Sana, çay demlerim. Yaşlanınca gidersin. '
Bak bak!
Laflara bak!
Hem davet var, hem de çay falan...
Olmaz ki!😂
Bu bir çağrı değildir. Sözü, bir yerde okumuştum, üstüne ilave yaptım.
Hepsi bu.
Yanlış anlaşılmasın.
Seviyorum, bu zor günlerde, bir nefeslik pazar yazılarımı.🙂
Ekmek 3 TL mi olmuş?
Hay sizin yönettiğiniz ekonomiyi... 😎
Uyku..
Biraz uyku.
Bütün isteğim buydu. 😉
İyi Pazarlar. ❤️

25 Mart 2022 Cuma

 #Portakal Çiçeği Karnavalı....

Ekranlardan izlerdik hep, Rio Karnavalını.
Rengarenk kostümleri, dansları, eğlencesi, sokak gösterileriyle çocukluğumdan kalan karelerdir Rio Karnavalı.
Rio Karnavalı'nın tarihi bellidir ve hiç şaşmaz.
Ülke ekonomisine, turizme kattığı parasal getirisi de çok yüksektir.
Bizim de bir karnavalımız var.
2 yıldır, pandemi nedeniyle yapılmıyordu.
Bu yıl, yeniden başladı ama nasıl başladı acaba?
Adana' yı sel götürüyor, hava buz gibi ve gelin görün ki, Portakal-Turunç ağaçlarının henüz çiçeğe durması gereken mevsimde değiliz.
Peki, neden Nisan ayında yapılan bu karnaval, Mart ayının 23-27 'si arasına çekildi?
Çünkü...
Ramazan ayına denk geliyormuş da, ondanmış.
Böyle bir saçmalık olabilir mi?
Adı, Portakal Çiçeği Karnavalı ama ortada portakal çiçekleri yok, çünkü, ağaçların çiçek açma zamanı var ve bu zaman Nisan ayı.
Suudi Arabistan bile, böyle bir saçmalığa imza atmaz.
Adana Belediyesi, neyin kafasını yaşıyor da, Ramazan geliyor diye gelenekselleşmiş bir karnavalın tarihiyle oynayıp amacından saptırıyor?
Kebap kokuları iştah mı açacak da, insanlar yiyemeyip üzülecek?
Devlet, kendi sattığı ete % 48 zam yaptı.
Vatandaş, zaten bu saatten sonra eti rüyasında görecek, neyin kafasını yaşıyorsunuz da, böyle bir karara imza attınız acaba?
Bu karnaval, Adana için büyük şans. Gelecek ziyaretçilerin bırakacağı para nefes aldıracak.
Birçok kişi, zamanlaması nedeniyle gelmeyecek karnavala.
Hata değil midir bu?
Organizasyona gelince....
Aylar öncesinden görüştüm kendileriyle. Önceki yıllardaki organizasyon hatalarının düzeltilmesi gerekiyordu ama bırakın dikkate almayı, geri bildirimde bile bulunmadılar.
Böyle etkinlikler çok önemlidir. Elbette aksaklıklar da olacaktır ama en aza indirmek de iyi bir ekiple olur.
Zamanı yanlış, mevsimi yanlış.
Adana'da, Turunç Ağaçlarının üstünde, daha Turunçları toplanmamış duruyor.
Bir ağaç, mevvesini dökmeden çiçeğe durmaz.
Belediye olarak, siz önce o turunçları toplayın da, ağaçlar rahatlasın ve yeni dönemine hazırlansın,çiçek açmaya yönelsin.
Bu arada, karnavalda kurulan yemek standlarındaki sunulan kebaplar da yani...
Çok bilindik işletmelerin kebapları bile pidenin içine gramla kıyma, bolca soğan ve domatesten geçiyor.
Hani, kalite arıyoruz ya!
Denetim şart!
Seneye, Ramazan ayı Mart ayına gelecek.
Adana Belediyesi, Portakal Çiçeği Karnavalını Şubat ayına çeker artık.
Böyle saçmalık olur mu?

 Atölyemden...

❤️
Her şey, illa ki, boyamaya hazır yeni bir mdf ürün olmak zorunda değil.
Eski, yıpranmış, ahşap, bakır,gümüş, metal bir eşya da yenilenebilir.
Bu tepsi, paslı, çizilmiş, düşmeye bağlı yamulmuş bir tepsiydi.
Paslanmış bir tepsi, biraz daha uğraştırır beni çünkü; cilalı bir yüzeyin boya tutması çok zordur ama bana zor diye bir şey yok elbette.
Özgüven de zirvede yani. 😉
Tepsiye, birkaç kat astar boya attım. Ana rengi krem seçtim.
Ve tabii ki, Van Gogh'u çok severim. Ayçiçekleri de malumunuz...
Gördüğünüz deseni, mutfakta kullandığımız peçetelerden aldım.
Peçete tekniği de, hatırı sayılır zorluktadır ama ben zoru da severim.
Bütün sınırları zorlamazsam asla olmaz. 🙂
Peçeteleri ki, üç kattır biliyorsunuz. Kestim, katlarından ayırdım, yapıştırdım, tepsinin kenarlarına eskitme yaptım, verniğini attım ve kullanıma hazır artık.
Bu tür eşyaları, suyun altına tutup yıkamayın sakın. Nemli bir bezle silmek yeterli.
Dikkatli kullandığınız sürece, torunlarınızla bile kahve içebilirsiniz.
O kadar dayanır yani.
Ben yaptım, elbette evladiyelik. 😎
Eski eşyalarınızı lütfen atmayın.
Devir, bu ekonomik krizde hesap devri.
Bize gönderin, biz her türlü değerlendiririz. 🙂