29 Ağustos 2017 Salı

#Bağımsız bir devlet ve özgür bir vatandaş olduysak,bunu bize veren ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına,isimsiz binlerce şehidimize minnet ve şükranlarımla.....
30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun
Ve hala bu vatanın hangi zorluklardan geçip kurulduğunu okumayan,anlamayan,nankörlük eden her kim varsa,hepsini alıp Çanakkale'ye götürmeli ve o siperlere sokmalı.
Başka türlü anlayacakları yok çünkü.

28 Ağustos 2017 Pazartesi

#Bu ülkede akıl tutulması yaşamak ne kadar da kolay.
Hinlik,cin fikirlilik,eğitimsizlik,cehalet öyle sıradanlaştı ki,okumayan,okuduğunu anlamayan,yorum yapma becerisinden yoksun nesiller türüyor artık.
Neyse,konumuza dönelim;
Memleket,kendini çok akıllı sanan insanlarla kuşatıldı.Kazık atmak,üç kuruş paraya tamah etmek,karşıdakini aldattığını sanırken,asıl yapılanın ahlaki çöküntü olduğunu görememek...
Bu memlekette işler,Turgut Özal'ın 'Benim memurum işini bilir'demesiyle mi başladı,yoksa hep vardı da,gün ışığına mı çıkmamıştı bilmiyorum ama iyiye gitmiyoruz sanki.
Bugün,semt pazarına gittim.Pazar fiyatlarındaki farklılık,tezgahlardaki albenili meyve-sebzeler,satıcılar,filesini dolduramayanlar,kış hazırlığı yapanlar birbirine karışmıştı.
Ben de,onlardan biriyim elbette.
Kışa hazırlık yapıyorum,evimde sağlıklı beslenmek adına;salçalar,turşular, salamuralar ....
Bu aralar,bir savaş meydanı gibi evim.
Şu,salçalık bibere takıldım aslında.Daha doğrusu,üreticinin tam da günümüz siyasetine ayak uydurmasına.
Geçtiğimiz günlerde,biber 1.250 tl idi.
Sabah serinliğinde 1.500,akşam kilosu 1.700 olmuştu olmasına da niye olmuştu?
Biberler,tarladan sabah gelmişti.İşçilik ve maliyet değişken değildi o gün için.
Peki,aradaki 8 saatte ne olmuştu?Biberler,değer mi kazanmıştı,işçilik mi artmıştı?
Biber borsası mı vardı yoksa bizim bilmediğimiz?
Acaba,sabah ve akşam fırtında,vatandaşa en iyi kazık nasıl atılırın yanıtını mı bulmuştu üretici?
Salça sezonu başladı ve insanlar benim gibi değil,200-300 kilo biber alıyor.
Aradaki 20 kuruş,emin olun alana büyük külfet.
Tarım,ticaret böyle mi olmalı ülkemizde?
Bir uyarı da salça konusunda olsun:
Salçayı,temizliğini çok iyi bildiğiniz yerlerden alın.
Neden mi?
Kendi salçamı,kendim yapıyorum artık.Biberleri özenle seçtim ama....
Dışından hiçbir hasarı olmayan biberlerin çekirdeklerini çıkarırken,içindeki kurtları,küfleri görünce;
sizler;ne yediğinizi biliyor musunuz?
Elinizi market raflarına uzatırken bir kez daha düşünün bence.
O salçalar nasıl yapılıyor acaba?😉
Doğrusu;herkes,her şeyi yapmamalı.Yiyeceğimiz her besini kendimiz üretmeye kalkarsak üretici ne yapacak değil mi?
Evimde pişen her şeye güven duymam gerekiyor aslında ama duyamıyorum?
Yerinde duran salçalık biberi,sabahtan,akşama artıran üreticiden her şeyi beklerim ben.
Yine de,tatlı bir telaş vardı bugün insanlarda.Azdan,çoktan artık her şey!

26 Ağustos 2017 Cumartesi

#Bugün,abimin doğum günü.
Birkaç yıl önceydi.Parkta oturuyorum,yaşlı bir amcayla sohbet ediyorum,bana kim olduğumu sordu;babamın adını söyledim.
Bastonuna dayandı,hafifçe doğruldu ve 'Kızım,Vedat var ya Vedat!Ne iyi bir çocuktu.Benim öğrencimdi,çok başarılıydı,çalışkandı ve gelecek vadediyordu.Öldürüldüğünü duyduğumda öyle çok üzüldüm ki,çok yazık oldu,çok.'
Abimin öğretmeniymiş ve bana abimin öğrenciliğini anlattı.
Tam 38 yıl oldu abim öldürüleli ve hala öğretmeninin hatırında olmak .....
12 Eylül terörü,ailemin üstünden silindir gibi ezdi geçti.Geride bıraktığı izleri silemiyorsunuz.
Abim....
Uzun boyu,çok yakışıklı görüntüsü ve çok çalışkanlığıyla tanınırdı.
20 yaşındaydı toprağa düşürdüklerinde.
Fotoğraf çekmeye çok meraklıydı ve hep ben çekerdim fotoğraflarını.
8 yaşındaydım kolum kırılmıştı ve her gün abim eve gelip saçlarımı örerek beni okula götürürdü.
İlk okul çantamı,ilk bayramlığımı da abim almıştı bana.Oysa,o da küçüktü,ben zaten çocuktum ama çok duyarlıydı hepimize.
Bambaşka bir insandı abim.
Eminim yaşasaydı,bugün ülkede söz sahibi, önemli bir konumda olacaktı.
Abim....
20 yaşında bir bedeni kurşunlarla delik deşik edenler.
Ona kıyanlar hala yaşıyor. Adalet mi bu?
Abimi son gördüğümde,çok soğuk ve yağmurlu bir gecede vurulmuştu,ambulanstaydı ve ellerinden akan kan yağmura karışıyordu.
Öylece bakakalmıştım ona ve son görüşümdü.
Sonrası zaten hüzün!
Şimdi yaşasaydı belki torunları olacaktı.Belki,pastanın üstüne sayısız mum koyup üstüne de gülerek konuşacaktık.
Hayat işte.
Kime ne vereceğini iyi hesaplamıyor.
Hatırımdaki abim,uzun boyu,gençliği,özenli duruşuyla kalacak.
Ölüler yaşlanmaz çünkü.
O hep 20 yaşında olacak!

24 Ağustos 2017 Perşembe

#Ölen tüm annelere rahmet,kalanlara uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.
Anneniz yaşıyorsa şanslısınız,kıymetini bilin lütfen.
Hani derler ya 'Baba,yaslanılacak dağdır'diye;
Doğrudur ama anne, siz daha düşmeden sehpanın köşesini tutan insandır.
Bugün,annem için yazan herkese teşekkür ediyorum ve eğer anneniz yanınızdaysa gidip sarılın,onu mutlu edin.
Anne kokusunu bir daha bulamayabilirsiniz çünkü.
#Yurdum insanı öyle tuhaf ki,bir yanım isyan ediyor,diğer yanım 'Belki bir umut hadi biraz daha dayan'diyor.
Mezarlıktan çiçek ç-alınır mı?
Mezarlar,en dokunulmaz kutsal yerimiz.Her şeyin bittiği nokta orası.
Gidip,duanızı edersiniz,gözyaşı dökersiniz ve içiniz acıya acıya dönersiniz.
Ailemin çoğu mezarlıkta yatıyor şu anda.Her gidişimde en sevdikleri çiçekleri götürüyorum.
Daha altı gün önce,Zorkun'dan topladığım çiçekleri anneme götürmüştüm.
Bu bir manevi hazdır benim için.
Bugün sabah erkenden mezarlığa gittim annemi anmaya ama mezarların üstünde altı gün önce bıraktığım çiçeklerden eser yoktu.
Düşünüyorum;mezarlara konmuş çiçekleri alıp da evinizde vazoya koymak için götürmek nasıl bir ruh halidir insanda?
İnsanın,eli uzanır mı o çiçeklere?
Mezarlık yetkilisine gittim kızgınlıkla 'Bunu hep yapıyorlar'yanıtını aldım.
Mezarlıkta nasıl kamera olmaz,aydınlatma olmaz,bekçi olmaz?
Canımın bir parçasını emanet ettiğim toprak böyle mi korunuyor?
Çiçek deyip geçmeyin lütfen.
Bugün,mezara koyduğum çiçeği çalanlar,yarın da daha fazlasını yapacaktır.
Toplum,böyle koka koka bozulmadı mı?
Çalıp-çırpanlar,harama el uzatanlar,çol-çocuğun rızkını yiyenler gökten inmedi bu topluma değil mi?
Anneme,bahçemizin bütün açmış çiçeklerini,her bir evladının adına diktiği ağaçlardan birer dalını götürdüm bugün.
Bu,manevi bir hazdır benim için.
Peki,şimdi gitsem yeniden yerinde midir acaba?
Yazıklar olsun bu memleketin insanına?
Mezara konan çiçek alınır mı?
Allah kahretsin sizi!

23 Ağustos 2017 Çarşamba

#Yaralar,en çok gecenin sessizliğinde,yalnız başınıza kaldığınızda kanıyor.
Bugün,24 Ağustos.
Gözlerindeki hüznün hiç bitmediği Anacığım,bizi bırakıp gideli tam 3 yıl oldu bugün.
Annelere ölmeyi yasaklamalı çünkü,anne gidince içinizde kocaman bir boşluk oluyor.
Yaşınız ne olursa olsun;canınız sıkıldığında,bir derdinizi paylaşmak istediğinizde annenizi arıyorsunuz.
Ölümlü bir dünyadayız elbette ve vakti geldiğinde hepimiz öleceğiz ama anne başka bir şey hayatımızda.
O göbek bağıyla başlıyor her şey çünkü sizi hayata bağlayan o bağın diğer ucu anne.
Düştüğümüzde ağzımızdan ilk çıkan sözcük her zaman 'Anne'değil midir?
Sırlarınızı bilen,göz ucuyla sizi sürekli yakın takipte tutan,düştüğünüzde kaldıran o el hep anne eli değil midir?
Anne kurabiyesinin tadını ne verebilir ki?
Anne gidince geride fotoğrafları,eşyaları,anılarıyla birlikte
yalnızca hüzün ve özlem kalıyor!
Annemin çektiği acıyı dünyada kaç kadın yaşamıştır ve ayakta kalmayı başarmıştır bilmiyorum ama gözyaşlarını içine akıta akıta bizleri bugünlere getiren Anacığım,nurlarda uyu!
Ne yazsam da hakkını ödeyemem ki!

22 Ağustos 2017 Salı

#Bir arkadaşım kanser ve biliyorum ki ölüyor.
Dilime bir şarkı dolanıyor birkaç gündür.Müziği de,yorumu da beni çok etkileri,sözlerinden öte.
Sözlerini Cahit Berkay yazmış.
Diyor ki şarkıda;
Gün geceye kavuşur, yüreğin uyuşur,
El çekersin bütün dünyadan,
Hasretin tutuşur, anılar uçuşur,
Acı bir elvadadır arda kalan,
Yalan ötesi yalan de yalan...
Ne çok yaşanmışlıklar var hayatımızda değil mi?
Gidenler,kalanlar,acı verenler,kanatanlar,iyileştirenler...
Gecelerdir en çok yaramıza dokunanlar.
Aklımıza düşen anılarımız,duygularımız ve yalnızlığımız.
Düşünüyorum da,hayat,pamuk ipliğine bağlı bir çizgide aslında.
Doğuyoruz bir bedende,öyküsünü kendimizin yazması gereken bir sürece giriyoruz ama kendimizden başka herkesin hayatımız üstünde hüküm sürmeye çalıştığı bir ömür yaşanıyor.
Bugün mutluyken,yarın bedeninizde bir arıza ve hayat birden değişiyor.
Ölümü daha bir yakından hissediyorsunuz,sanki bir gün ölmeyecekmişsiniz gibi.
Koca bir ömür var yaşanan oysa.İçini nasıl doldurduğunuz sizin sorununuz ama iyi ama kötü.
Hayata iyi gözle bakarsanız sanki biraz daha mutlu ölüyorsunuz ama hayatınızdaki kötücül insanların varlığıyla doluysanız,bedeniniz hastalıkları çağırmaya odaklı yaşıyor.
Üç günlük dünyada neden bunca kötülük yaşanıyor bilinmez ama nefes aldığınız her gün bir lütuf aslında insana.
Güzellikleri görebilmek,kanaatkâr olmak ve çok derine dalmamak gerekiyor.
Zor iş layıkıyla yaşamak ama imkansız değil.
İnsanoğlu,düş gibi.Bir bakıyorsunuz tüy gibi uçmuş hayattan.
Değmiyor bunca eziyete,hırsa,öfkeye.
Mutlu ölmek diye de bir şey var.
#Bütün yaz sıcak dedim durdum ama şimdi,derdimiz katmerlenerek devam ediyor?
Peki,nedir yaşanan sorunumuz?
ANIZ YANGINLARI!
Çukurova,tarım bölgesi.her ne kadar 1. sınıf tarım arazilerinin üstüne fabrikalar,tesisler,konutlar yapsalar da,hala tarım devam ediyor.
Çiftçi,ürününü hasat ediyor ve tarlasına yeni ürün ekmek zorunda.Bunun için de,tarlanın acilen hazırlanması gerekiyor.
Tarlada kalan hasat artıklarını ne yapacak?
Yakıyor!
Tarlaların yanması demek,toprağın kaymak tabakasının en verimli kısmının yanması demek.
Yalnız toprak mı,tarlaların içindeki yılanlar,artıklardan beslenen canlılar,bölgenin en önemli türlerinden Turaç kuşu,yavruları;her şey yanıyor şu anda.
Hava kirliliğini,soluksuz kalmamızı,nefesimize dolan siyah külleri saymıyorum bile.
Havada,öyle bir yanık kokusu var ki şu anda,bir sis tabakası şehrin üstüne çöktü,nefes alınmıyor.Adana,Osmaniye,Kozan,Kadirli,Düziçi....Yani,Çukurova'nın tüm tarlaları yanıyor sıra sıra ve kimse de çözüm bulmuyor yıllardır.
Çiftçi,perişan.Mazot,gübre,ilaç,tohum giderleri baz alındığında,acilen ikinci ürünü ekmek zorunda.
Ne olacak peki?
Tarım arazilerinde bakınız şu noktaya geldik,son 10 yılda:
10 yıl önce ekilen tarım arazisi 27 milyon 856 bin hektarken,şimdi 24 milyon 294 bin hektar tarım alanı bulunuyor.Yani 20 yıllık bir süre içinde 3.5 milyon hektar alan yok oldu hükümetlerin beceriksiz tarım politikaları sonucunda.
Gerçi,ülkemizde bir tarım politikası var mıydı,ayrı konu?
Şehirlerden geçiyorum;şeker pancarı üreticisi kıvranıyor,buğday üreticisi feryat ediyor,fındıkçı ağaçları kesiyor,çay üreticisi isyanda,domates üreticisi domatesleri yollara döküyor....
Nereye kadar gidecek bu durum?
Anız yangınları için her yeri arıyorum,valilik,155,156...
Nafile!
Çiftçi yakıyor,biz boğuluyoruz şu anda.
İnanın evimin her yani siyah küllerle dolu ama her evde aynı şu anda.
Küçücük partiküller,yastığınıza,yatağınıza,tabak-çanağınıza,hatta yemeklerinizin içine doluyor.
Yeter,yeter artık!
Bir çözüm bulun bu anız yangınlarına,bir çözüm!
Boğuluyoruz!

21 Ağustos 2017 Pazartesi

#-Oğuz Bulut denen ülkücü adamın biri,adam sözcüğü burda tanımlama anlamındadır,yoksa adam yerine koymak bile hata;15 yaşındaki erkek çocuğuna tecavüz ediyor;
-İzmir'de,50 yaşındaki T.M,niye isimleri saklanır cidden anlamıyorum,bir sokak köpeğine tecavüz ediyor;
-Afyonkarahisar'ın Emirdağ İlçesi'ne bağlı Sığracık Köyü'nde bir eşek, ayaklarından ve boynundan bağlanıp,tecavüz edilip,sonrasında makatına su hortumu sokularak öldürülüyor...
Bildiğiniz üzere,bu memlekette dini vakıflar,camiler,kuran kursları,okuma evleri adı altındaki her yerde,kız-erkek ayırt edilmeksizin çocuklara tecavüz ediliyor.
Kimse bana,'Bu ülkenin % 99'u müslüman'demesin sakın.
İyi ki müslüman bir ülke,ya bir de olmasaydı?
Köpeği,eşeği,çoluk-çocuğu bırakıp önüne canlı olan ne gelirse tecavüz edecek demek ki!
Yargı,bunlara gerekli cezayı vermiyor bu ülkede;Allah topunuzun belasını versin.
Başka verecek kişi,kurum,yasa var mı?
İşimiz Allaha kaldı anlayacağınız!
Önce yapanlara,sonra da yapanları cezalandırmayanlara versin.
Soyunuz,sopunuz kurusun hepinizin.
Başka türlü sizden kurtuluş yok,anladık!
#Biz,tarım ülkesiyiz! 
Mi acaba?
Biliyorsunuz artık kış hazırlığı başlıyor.Dün,domates salçası yaptım.Marketten tek tek seçtim en kırmızısından domatesleri.Ankon domates,salça için en iyisi ve en ucuzu şu anda.Bugün de,kabuklarından salça yapmaya devam ediyorum.Hem temiz,hem sizin elinizden çıkıyor evinizdeki salça,bu her açıdan iyidir.
Öğle yemeğinde ise Mercimekli Köfte yaptım.Mercimekleri ocağa koyarken,birkaç gündür Kemal Kılıçdaroğlu ve başbakanın ve de çok engin donanımlı basınımızın ve de sosyal medyanın Yozgat mercimeği üzerine yorumlarını okuyorum,okuyorum... da;
Biz,eskiden tarım ülkesiydik kendi kendine yeten.
Peki,şimdi durum ne?
Mercimeğin ana üretim yeri Türkiye ve Yozgat'ın mercimeği çok ünlü lezzet açısından.
Ama biz mercimeği artık İTHAL ediyoruz!
Ocağa koyduğum mercimek yerli üretim ama ya artık raflarda kendi mercimeğimi bulamazsam?
Fındık.....
Fındık,tarlada 9,tezgahta 45 lira.
Giresun'daki fındık üreticisi ağaçları kesmeye başladı kızgınlıktan.
Haklılar mı?
Elbette haklılar.
Fındık üretiminde dünyada 1 numarayız.Peki,o halde,fındığın fiyatını neden Avrupa ülkeleri belirliyor ve ben neden fındığı ucuza yiyemiyorum?
Üretici,10 lira verilen fiyatla nasıl kâr edebilir?
Bir söz de fındık üreticilerine olsun:
Kardeşim;neden fındıkları yakıyor,ağaçları kesiyorsunuz?
Verin gariban halka,hiç değilse kursakları fındık görsün.Asgari ücretin altında yaşayan onca insan hayatında fındık mı görüyor?
Bir işe yarasın bari değil mi?
Bir ülkenin başbakanı mikrofonlara 'Ülkemizde ekonomi yolunda,hızla büyüyoruz.Eyy Kılıçdaroğlu,sen işine bak'diye konuşuyor;cumhurbaşkanı da 'Fındık üreticisini koruyun'derken,sanki bunu devlet değil,biz yapacakmışız gibi fındıkçıları ayakta uyutuyorken ve son seçimlerde fındık üreticisi bu iktidara oy vermişken,biz şimdi ne yapalım da bu üreticiye destek olalım?
Fındığın kilosu 45 lira kardeşim!
Bunun bir nedeni de sen değil misin şimdi?
Ağla bakalım,bir dahaki seçimlere kadar.
Sanki,iktidar partisi CHP;sanki Yozgat Mercimeğini korumak Kılıçdaroğlu'nun sorumluluğunda;sanki batmış ekonominin sorumlusu CHP.
Yeminle,bunları dinlerken zıvanadan çıkıyor insan.
Hadi ordan diyorum ben de,hadi ordan.
Beceriksizliğinizin faturasını tüm ülkeye ödetiyorsunuz gözümüzün içine baka baka.
Bugün,semt pazarına gittim.
Malum;mevsim turşu,salça,tarhana mevsimi.
Pazar fiyatlarına bakıyorum da,bamya hala 8 lira,biber 5 lira,sarımsak 8 lira ki,Kastamonu sarımsağı da değil;
Kış hazırlığı dediğiniz şeyin maliyetini düşünemiyorum bile bu fiyatlarla.
Hadi gelin de,bu ülkede ekonominin yolunda gittiğini söyleyin?
Pazardan çıkıyorum,belki de günün en gülünesi konuşması çalındı kulağıma:
İki adam konuşuyor:
-Yav gardaş,bu kadınların hastalığı hiç mi bitmez?
Her gün hasta,her gün hasta! 

18 Ağustos 2017 Cuma

#Sayın Soytorun'a yanıt niteliğinde olsun bu yazı.
Öncelikle,yorumunuza teşekkürler ancak;benim sayfamı yeterince tanımadığınız için bu yorumu yaptığınızı biliyorum.
Bakınız,sayfamda işler nasıl yürüyor;
Zorkun yayla sezonunda,tüm fotoğrafları çekiyorum ve arada bir-iki fotoğraflı yazı yazıyorum,ki ay sonunda bir daha gidip son kareleri de çekeceğim; ama sezon bitiminde bir Zorkun albümü hazırlıyorum ve yaylanın o dönemdeki tüm halini fotoğraflı yazıyla anlatıyorum sayın Soytorun.
Yani,henüz Zorkun'la işim bitmediği için ayrıntı yok.
Gelelim şu tanıtım işine...
Sizin güzel hatırınız için Gönül Kahvesini,Keyf-i Keder grubunu ve kediyi şimdilik atıyorum.
Yani;bende fotoğrafsız iş olmaz. 
Şu camiiye gelince....
Caminin adı Envar-ül Hamit Camii

1890 yılında yaptırılmış ve kullanımda.Hemen yanında da Kurtuluş Savaşı Şehitlerimizin bayraklı şehitliği var.
Hadi bir de şu Sevan Nişanyan'a dokunayım;
Bu şahıs,Şirince Köyünde çok iyi işlerle tanıtım yapan biri ancak;
28 Haziran 2008'de bir haber düştü gazetelere.Agos Gazetesinin de yazarıydı o dönemde.
Çalışkan,ödüllü bir gazetecidir ancak;
Eşinin üstüne kavanozda biriktirdiği dışkıyı döken kişidir de aynı zamanda.
Düşünün ki,bir erkek kavanozda dışkısını biriktiriyor ve kavga anında eşinin kafasından aşağıya döküyor.
Şirince Köyünde iyi işler çıkarmış da....
Geçiniz!
Ve size bir konuda katılıyorum;Osmaniye Belediyesi son derece beceriksiz,başarısız bir belediyecilik örneği gösteriyor.
Örnekleri daha da çoğaltabilirim çevremde ama.... 
Hele şu vekil adı altındakiler!
Onları da GEÇİNİZ!

17 Ağustos 2017 Perşembe

#Bugün,anneme,babama,kardeşlerime ve orda yatan tüm aileme gittim Zorkun'dan topladığım çiçeklerle.
Yaşadığınız süreçte güzel anlardır elde kalan.
Dün,Zorkun'dan dönerken Osmaniye'de mola verdim.1890 yılında yapılan bir camiyi fark ettim;restore edilen ama atıl bırakılan yüzyıllık evleri konuştum taksicilerle.
Osmaniye belediyesi ne yazık ki sınıfta kalan bir belediye her açıdan.
Boşuna 80 numaralı il diye övünmesinler,içi boş bir il.Yolu Osmaniye'ye düşen olursa Gönül Kahvesine gitmelerini öneriyorum.
Keyf-i Keder grubunun şarkılarını dinlemek çok keyifliydi doğrusu.
Şarkılarda kaybolurken,yeni doğmuş bir kediyi gördüm çocukların elinde.Oyuncak gibi mıncıklıyorlardı hayvancağızı.
Çocuklarla konuştum biraz,hayvana süt verdik,bir de kutu bulduk,güvenle bir gece geçirmesini sağladık.
Kedinin annesini az önce bir araba ezmişti;hayvan yatıyordu yerde.
Havanın sıcaklığından araçların altına sığınan hayvanlar,kornayla uyarılmayınca böyle oluyor sonuç.
Diyeceksiniz ki,hayatın ritüelleri bunlar,her an yaşadığımız cinsten.
Haberleri izlerken Barselona'da,minibüsle kalabalığın arasına dalan ve insanları katleden olayı düşünüyorum;
Bugün mezarlığa gittim.Gitmediğim zamanlarda mezarlara yenileri eklenmişti.
Hayatın getirisi bu,doğduğunuz gibi,günü geldiğinde öleceksiniz.
Peki,neden insanları öldürerek gününden önce hayatlarına son veriyorsunuz?
Empati kuruyorum karşıdakiyle;bir cana kıymak için nasıl bir ruh halinde olmalı insan?
Neyin karşılığı bu;para mı,toprak mı yoksa öbür dünya diye kurulan uhrevi düşler mi;ne?
Çok yaşasanız 100 yaşayacaksınız.
Mezarlara baktım bugün,karun kadar zengin de olsanız gideceğiniz yer orası;çul üstünde yatsanız da.
Değer mi canlara kıymaya,değer mi?
İnanın benim algım yetmiyor bunları anlamaya.
Sizin yetiyor mu?

12 Ağustos 2017 Cumartesi

#Sanatla tanışmakta çok geç kalan bir toplumuz ve yansıması da son dönemde yaşadığımız resim-heykel saldırılarıyla oluyor.
Sanatta ayıp,günah,yasak ... diye bir şey yoktur,olamaz da.
Sizin aklınız nerde takılıysa,baktığınız eserde onu görürsünüz.
Örneğin,çıplak bir kadın figürlü tablonun karşısına geçtiğinizde,hepinizin göreceği şey farklıdır.
Yorumlarınız da;
-Tüü,ayıp ayıp,her şey meydanda diye de olur;
-Ne kusursuz bir sanat yapıtı diye de okunur.
Her şey,sizin algınıza,o andaki ruh halinize,kültürünüze,sanatla ilişkinize bağlıdır.
Son günlerde, özellikle de Atatürk heykellerine,büstlerine bir saldırı yaşanıyor ülkemizde.
Tabii,saldıranlar da nedense hep ruhsal sorun yaşayanlar.
Peki,acaba böyle midir durum ve o insanlar cidden sorun mu yaşıyorlardır?
Ülkemiz,heykel sanatıyla da çok geç tanışmıştır ama parklarda,meydanlarda,okullarda modern ve klasik heykeller,büstler çokça yer alır.
Yani,aşinayız bunlara.
Avrupa'da,meydanlardaki dillere destan heykellerle bizim heykellerimiz arasında bariz farklar olsa da,çok iyi işler çıkaran heykeltraşlarımız da var elbette.
İlhan Koman'ın ünlü Akdeniz Heykeli örneğin,ya da Gürdal Duyar'ın o muhteşem Güzel İstanbul çalışması unutulmaz eserlerdendir.
Güzel İstanbul heykelini,Yıldız Parkı'nın bir köşesine atılmış bulduğumda nasıl da üzülmüştürm.
Neyse....
Akıl sağlığı sorunu yaşayan insanların heykellere tutkusu nedendir sizce?
Ve neden yalnızca Atatürk heykellerine saldırıyorlar?
Bu insanların,ellerine satır alıp,Atatürk heykeli aramaları sizce de ilginç değil mi?
Oysa,mental yönden sıkıntı yaşayan bu insanların Atatürk heykeline değil,eğer sanatla bir dertleri varsa,gördükleri her heykele saldırmaları gerekmez mi?
Siz hiç,herhangi bir Osmanlı Padişahının ya da döneme ait bir şahsiyetin heykeline,büstüne saldıran bir meczup gördünüz mü?
Heykelse,heykel hepsi aynı değil mi?
Ben bir heykeltraşım aynı zamanda.Ülkemizdeki bir çok anıt heykele Tankut Hocamızla emek verdik.
Ben,daha çok figüratif heykelle ilgileniyorum ama yaptığım tablolarımda çıplak kadın figürlerini sergilediğimde,karşısına geçip de hala 'Çık çık' eden insanları gördükçe inanın sanattan soğuyorum.
Meczup denilen o şahıslar,bu işi özel olarak yapmaya hazırlanmış insanlar.
Ses getiriyor mu onu deniyorlar yalnızca.
Olan bu!

11 Ağustos 2017 Cuma

#Kadına yönelik şiddeti anlatırken,hep erkek şiddetini görüyoruz;doğrudur da,çünkü güç kaslarda olunca beyin bedeni terk ediyor.
Peki ya kadının kadına uyguladığı şiddet!
Bakınız,bugün tanık olduğum bir olay size:
Hastaneden dönüyorum ama önce hastanede gördüklerim:
Kıyafet yönetmeliğini değiştirseniz,karşınıza çıkan hemşiresinden doktoruna,kafasına doladığı, türban mı neyse o şeyden seslendiğinizde duymayan güruh çıkıyor karşınıza.
Steteskopu duymak için çabalayan doktor mu olur Allah aşkına?Çünkü,kulağına ses gitmeyince uğraşıyor da,uğraşıyor o kafasındaki şeyle.
Peki ya,parmak arası terlik giyen uzman gördünüz mü hastanede?
Ben,bugün gördüm.Kadın uzman,bildiğiniz parmak arası terlikle poliklinikte görev yapıyordu.
Bunlar,ne ara yetiştiler bu ülkede?
Neyse....
Dolmuştayım ve üç kadın bindi,biri yirmili yaşlarında genç kız.
Kadının biri dolmuştan inerken 'Seni o....,elin evli erkekleriyle fingirderken düşünecektin bunları'diye kızın saçından tuttuğu gibi yola savurdu.
Kızcağız da,hiç sesini çıkarmıyor.Kaldırımda durdu iki kadın,genç kızı bir dövmeye başladılar küfürlerle,tokat sesleri yankılanıyordu tüm caddede.
İki erkek koştu ama kadınların elinden kızı alamıyorlar bir türlü.
Dolmuştaki yorumlar:
-Kız,bu dayağı yiyorsa mutlaka kötü bir şey yapmıştır;
- Yazık değil mi kıza,şimdi inip bu kadınlara asıl bir tokat patlatacaksın.
Görüldüğü gibi,bütün yollar şiddete çıkıyor.
Peki,aslında olması gereken ne?
Yirmili yaşlarındaki bir genç kız,başında kavak yelleri esen biridir ve hata yapma payı çok yüksektir ve de bir erkeğe takılabilir.
Peki,ya erkek!
Kendini bekar olarak tanıtmış olabilir ama sonuçta evli bir erkektir ve eşini aldatmıştır.
Burda suçlu varsa eğer kimdir?
Ve bu işin sonucu dayak mıdır?
Ama her zamanki gibi fatura yine kadına kesilmiş görüyorsunuz.
Erkeğin elinin kiri oldu genç kız belli ki!
İlginç olanı,dayak atan kadınların son derece modern giyimli,saçları boyalı,hali vakti görünüyor olmalarıydı ama uygarlık dediğiniz şey ne yazık ki saç boyasıyla,türbanla,parmak arası terlikle olmuyor.
Kimse nerde,nasıl davranacağını bilmiyor.
Çok cahiliz,çok!

10 Ağustos 2017 Perşembe

#İnsanoğlunun ne kendisine ne de doğaya saygısı yok.
Evinin dışındaki her yeri çöplük sanarak kirletme hakkını kendinde bulması,ne kadar cahil olduğumuzu da bize gösteriyor.
Bugün,sabah 6'da biraz yürüyüş yapayım dedim ama güzergahın çör-çöpü,yolların eğri büğrü halleri,yürüyüş alanının bakımsızlığı derken,insan yürümek istemiyor.
Doğa,kendi haline kalsa bir sorun kalmayacak ama insan elinin değdiği her yer kirleniyor.
Kent içi orman ama güzel şeylere de rastlıyorum bazen ama bazen!
Bir domates fidesi buldum bugün örneğin,rüzgarla gelmiş olmalı.Üstünde,minicik bir kırmızı domates vardı.Domatesi aldım,belki içinden çekirdeği çıkar da değerlendirebilirim.
Tohumları,çekirdekleri biriktiriyorum ve pazarcılara,köylülere dağıtıyorum,elimde kalanları da doğaya atıyorum.
Bakarsınız bir işe yarar da,doğanın devinimine yardımcı olurum.
İnsanımız cidden pis ama belediyenin de kusuru var elbette.
Alan temizliğini yapmıyorlar.Kırılan,dökülenin yerine yenisini getirmiyorlar.
Nereye kadar böyle gideceğiz acaba?
Bugün,benim sincap kendisine bir yoldaş bulmuş.Benimkisi de laf işte.Orman orası,tek başına mı olacaktı,ben görmedim diğerlerini.
Uzun süre ağaçlarda oyunlarını izledim.Çocuk gibiler,o daldan diğerine atlamalarını keyifle seyrettim.

Fotoğraflarda siz belki göremeyeceksiniz ama uzaktan çektim oyun hallerini.
Doğa,gerçekten çok güzel.
Yağmur yağmıyor,kuraklık had safhada ama hayata tutunmak için çabalıyor ağaçlar,otlar,hayvanlar.
Kendi gerçeğimizin farkında olsak ve hayata saygıyı öğrensek,bütün bu yaşananlara hiç gerek kalmayacak ama zor....
Saygı yok,saygı!

9 Ağustos 2017 Çarşamba

#Hava çok sıcak,atölyem havadan da sıcak olunca,atölyemi eve taşıdım.
Kızım,eve iş getirdiğim için bana kızsa çok haklı çünkü,her yer boya,fırça,çizim falan dolu.
Çalışırken her zaman müzik dinlerim,bana iyi geliyor.Televizyon açıktı ve kulağıma magazinsel bir şeyler geldi.
Meraktan baktım bunca tantana niye koparılıyor diye?
Eskiden,sabah şekeri diye bir program vardı.İşte onun sunucusu adam,teknede sarışın bir kadınla al takke ver külah halinde magazincilere yakalanmamış mı?
Ne var bunda diyeceksiniz ama adam evli ve 1 de çocuğu varmış meğer.
Be adam,madem bu .... yiyeceksin,bari gözden ırak bir yere kaç.Bodrum gibi adım başına üç muhabir düşen bir yerde eşini aldatmaya kalkarsan olacağı budur ama işin ilginç yanı bu da değil.
Adam,yaptığından bin pişman evin kapısında yatıyor köpek gibi,eşi kendini affetsin diye.
Kadın da affetmiş mi ne?
Anacığım,nurlarda uyusun çok kullanırdı bu sözü:'İt b.. yemeyi terkemez' diye.
Bir erkek,bir kadını bir kez aldattıysa,bulduğu ilk fırsatta yine yapacaktır.
Neden mi?
Çünkü,onu aldatmaya iten şey,evlilikte yolunda gitmeyen şeyleri gösterir.
Bu erkekleri de cidden anlamak zor.Ya sorun varsa çöz ya da bırak ipin ucunu gitsin,aldatmak nedir?
Evlilikler de yıpranır ve hayat rutine biner.Baktın yürümüyor,git boşan sen de kurtul,eşin de kurtulsun.
Belki ayrılık iyi gelecektir.Ne diye günlük maceraya düşerek hem kendini rezil ediyorsun hem iki kadını da kullanıyorsun?
Ben,eşinin yerinde olsam kapının önüne koyardım bunca rezaletten sonra.İster 1 gecelik istersen 3 aylık ne fark eder?
Seni aldatmış ya!
Gelelim ikinci vak'aya...
Platesçi bir kadın var ya,sevgili listesi kabarıkmış diyorlar.
İşte,bu kadın da evli ve 2 çocuklu bir adamla aşk yaşamıyor muymuş meğer?
Bunların bir ayrıcalığı mı var?Ülkemizde,kadınlar sudan bahanelerle her gün öldürülüyor ama bunlardaki yaşam biçimi şaşırtıcı değil mi?
Aynı ülkede yaşıyor,aynı havayı soluyoruz üstelik.
Evli bir erkekle ne işin var be kadın?
Ya erkek!
Madem aşka düştün,git eşinden ayrıl ve kadınla ol ama evliyken aldatmanın hiçbir izahı olamaz.
Hiç utanmıyorlar,hiç!
Özel hayat demeyin lütfen.Gözümüze gözümüze sokuyorlar kendilerini.
Atölyeyi eve taşımak iyi bir fikir değil mi ne?
Bunları geçtim de,her karede Bodrum Bodrum görüntüleri yok mu?
Beni benden alıyor doğrusu. 😉

8 Ağustos 2017 Salı

#Havanın sıcaklığını anlatacak sözcük henüz icat edilmedi inanın.
Rüzgar esiyor ama sıcak hava üflüyor yüzümüze.Bu nasıl rüzgarsa artık....
Şimdi,bu havada,şöyle buz gibi bir hoşaf olsa ne iyi olur değil mi?
Hani,içinde meyve parçaları olan;aslında meyveli şerbettir hoşaf.
Tarifi de çok kolaydır,öyle yapıp da marketlerde organik diye dizip,bekletemezsiniz.
5 dakikada pişer,buzdolabında soğutursunuz ve afiyetle de yersiniz.
Bir numarası yok yani hoşafın.
Hoşaf demişken;bir kurum var,hani adı TRT olduğunu sandığımız ama asıl çok mümtaz bir şahsiyetin adına hürmetle hizmet eden ve bizim elektrik faturalarımızdan malı götüren bir kurumsu bi'şey var ya;işte bu şey,bir girişimcilik-yarışması düzenlemiş;adı da Bir Fikrin Mi Var?
Fiyakalı bir ad da bulmuşlar.2 Milyon da ödülü var.
İnsan,merak ediyor,'acaba bu yarışmaya ne türden fikirler katıldı?' diye doğrusu.
Bakınız projeler;Alzheimer Hastaları İçin Akıllı Çip;Görme Engelliler İçin Akıllı Baston, Çok Amaçlı Raylı Sandalye Sistemleri;Batmayan Deniz Gözlüğü; Duş Otomatı, Hız Ayarlı Yol Kasisi, Kredili Fitness Uygulaması; İnsan Sağlığına Zarar Vermeyen Temizlik Ürünleri. Portatif Fizik Tedavi Cihazı veeeee Organik Hoşaf!
Bir gıda mühendisi kızcağız,ki; görüntüsüne bakıyorum da,bu kafayla ancak hoşafla uğraşır zaten.
Kübra Ağca isimli kızcağız,hoşaf üretim projesiyle,pastörize etmeden raf ömrünü uzatma ve lojistik gibi sorulara araştırma geliştirme yaparak aynı ayran gibi hızlı tüketim ürünü olarak satışa çıkma fikriyle yarışmaya katılmış.
Hoşaf yahu,alt tarafı hoşaf ve Milli İçeceğimiz olarak lanse edilip,bu dangalak proje adı altındaki şey finale kaldı.
Üstelik de,1000 lira ekte para verilerek.
Biraz argo olacak özür dileklerimle;
Lan oğlum,yeminle siz ne içiyorsunuz da uyduruk hoşafı bilim adı altında ortaya koyuyorsunuz, allahın geri zekalıları?
Projenin biri çok ilgimi çekti örneğin,derdim var ya çözüm aradığım.Portatif Fizik Tedavi Cihazı.
Hastanede,fizik tedavi uzmanını bulamadığım için aylardır ağrı çekiyorum.Şimdi,bu cihaz olsa da,sorunum çözülse olmaz mı?
Çağımızın en büyük dertlerinden Alzheimer için proje yap;ülkemizde 12 milyon zihinsel-bedensel engelli insanımız var;onlar için proje üret ve yanına hoşaf diye bir proje gelsin!
Milli içeceğimiz ve en çok tükettiğimiz ayran,çay,kahve ama asıl rakımız varken,meyveli şerbet içecek olarak sunulsun iyi mi?
Bir içecek firması da içinde meyve tanecikli meyve suyu sundu piyasaya.
Bunun için atomu parçalamadılar.
Demek ki neymiş;bilimsel bir araştırmaya konu edilecek şey hoşaf değilmiş.
Hoşaf tatlıdır,soğuk içilir ve ferahlık verir ve 5 dakikada hazırlanır;hepsi bu!
Yavrum,hoşaf hoşaf!
Hay sizin aklınıza.....
Hava tarifsiz sıcak bugün.Ne yapsam;ocağın başına gidip bir hoşaf mı kaynatsam acaba?
Bakarsınız,hoşaf yaparken içine bir tane karanfil eklerim,al sana yeni bir tat.
TRT!
Bakın ben ne buldum?
Hoşafa karanfil ekledim.Valla aromatik olmuş bizim sıradan hoşaf.
Bana da 1000 tl verir misiniz hayrınıza!😉

7 Ağustos 2017 Pazartesi

#Bu çalışma,bugünün eseri.Transfer tekniğiyle yaptım.Henüz verniğini atmadım çünkü.....
Canım istemedi. 
Canım istemedi. 😉
Demeyeceğim elbette.Vernik işlemi için biraz beklemesi gerekiyor ürünün.🙂

#'Her şeyin başı eğitim' diye,beylik bir lafla söze gireyim bugün.
Kalıplaşmış bu sözün üstüne sanki bir eylem yapan varmış gibi üstelik.
Memleket,bildiğiniz gibi kendi kaderini yaşayan,olacakları sessizce bekleyen bir durumda.
Bana göre,eğitim dediğinizde içine fen,matematik,sosyal bilimlerden çok önce sevgi ve saygı dersi konmalı müfredata.
İçine sevgiyi ve hayata saygısı esas alan bir sistemi getirmezseniz yetiştireceğiniz nesillerin her açıdan başarısızlığından şikayet etmeyeceksiniz.
Bu sabah,kızımla uzun uzun hayata dair konuşmalar yaptık.Bir insanın var olmasının,varlık değerinin önemi üstüne söyleştik kahve eşliğinde.
Kızıma,hayat dersi verdim de desem doğrudur.Gerçi ders almasına gerek yok biliyorum ama annelik işte.
Başımızdan geçen her şey kendimizi bulmamız için diye düşünürüm hep ve bir yerde bulunmamız,mutlaka bir neden-sonuç ilişkisini doğurur.
Kızıma,tesadüfen yolumu değiştirdiğim ve kabuğunun üstünde çırpınan kaplumbağanın kaderini nasıl değiştirdiğimi anlattım birinde;elinde kibriti gördüğüm ama yetişemeden ormanı yakan çocukların yüzünden yangından kurtaramadığım diğer kaplumbağayı anlattım diğerinde.
Tesadüflerdir biri yönlendiren ama aslında, içimizdeki hayata karşı çekim gücünün etkisidir yaşadıklarımız.
Günlerdir sincaptan söz ediyorum.Benden hiç korkmuyor,oysa kaçması gerek değil mi?
Kendinizden yaydığınız hayat enerjisidir karşıdakine verdiğiniz duygu;yani güven!
İnsana,sevmeyi ve saygıyı öğreteceksiniz önce.
Dün,bir çığlık duydum ve pencereye koştum.İki çocuğun biri bisikletten düşmüştü ve bacağına demir girmiş,etini kanatıyordu.
Çocuğun çığlığını aynı anda birçok kişi duydu aslında ama oralı bile olmadılar.
Koştum,batticonla temizledim,yarasını üfledim yanmasın diye;yara bandı koydum.
Çocuklardan birinin arkadaşını düşürdüğü için gözlerinden dökülmek üzereydi gözyaşları;diğerinin boncuk gibi süzülüyordu gözlerinden.Canı çok yanıyordu biliyorum.Başını okşadım,'Büyüyünce unutacaksın'dedim ama o yara izi geçse de can yangınını hiç unutmayacaktı biliyorum.
Kucakladım,kenara aldım,ağlamasını bitirmesini bekledim ve ikisine de çikolata verdim.Atölyeme gelmelerini ve kitap hediye edeceğimi de söyleyerek gönderdim çocukları.
Bakın,ben ne iyi biriyim' diye anlatmıyorum bunları.
Annemin bize öğrettiği sevmeyi,merhameti ve hayata saygıyı uyguluyorum yalnızca.
Herkesin yapması gereken insani bir şeylerdir bunlar.
Eğer,çocuklarımızı bunlarla büyütürsek,gelecek nesillerden korkmamamız gerekir.
Ben,bir evlat yetiştirdim annemden aldığım derslerle.Başardığıma da inanıyorum.
Peki ya sizler!
Yetiştirdiğiniz evlatlarınızdan memnun musunuz?
Onlara sevmeyi öğrettiniz mi örneğin.Yalnızca sevmeyi!

6 Ağustos 2017 Pazar

#Bu sabah,saat 6.da yürüyüşe çıktım.Sıcaktan uyku tutmuyor çünkü.Güneşin ilk ışıkları yola daha düşmemişti ama yurdum insanı pazar günü falan dinlememişti yarattığı pislik için.
Salça zamanı başladı bölgede.Tarladan toplanan salçalık biberler de görücüye çıktı elbette.Her taraf çekilmiş biber kokar yakında ve kırmızı sular akar gider yollardan.
Hijyeni aramayacaksınız elbette bu işlerde.Çör,çöpüyle,içindeki kurtla,çekirdekle salçalar hazırlanacak yine.
Yapabiliyorsanız,kendiniz üretin salçanızı,yok yapamıyorsanız,çok güvendiğiniz yerlerden alın. Bu sözümü de ciddiye alın.Yediğiniz o salçalar var ya,o salçalar.....
Benden söylemesi.
Yollardan asma yaprakları topladım bugün.Kışlık salamura yapıyorum.
Tabii,göz hakkı diye alıyorum ama sabahın köründe kapı çalınmaz ki,üç-beş yaprak alacağım diye.
Adamlar sopayla kovalar uyandırdım diye.  ;)


Ama ben şunu yapıyorum yaprak topladığım duvarlardan;'Bu asmayı eken,büyüten herkesin ellerine sağlık.Öldülerse Allah rahmet eylesin;yaşıyorlarsa da,Allah daha çok kazanç versin,emeklerine sağlık'diyorum.
Bizim evin duvarında da asma var ve gelen geçen yapraklarını da,üzümlerini de topluyor.
Toplasınlar! Hiç önemli değil.Hayat,paylaşmak üzerine kurulmalı.İnsan da yesin,börtü böcek de.
Kent içi ormanda yürüyorum.Benim sincap,yanımda dolanıyor korkmadan.Az kaldı tasma bağlayıp gezdireceğim.Aramızda,bir çekim gücü var biliyorum.😉
Orman çöp yığını.insanoğlu,eline ne geçerse atıyor,sanki o çöpler kendini yok edecekmiş gibi.
Belediye,ormanda ne kadar palmiye ağacı varsa sökmeye yemin etmiş.Bu kadar palmiye meraklısı bir belediye daha var mı bilmem?Bir de bakabilseler....
Aynı belediye,ormandaki ağaçları kesip-budayacak ve tepeden şehrin görülmesini sağlayacakmış.
Sormak isterim bunlara;Her tarafı betona boğdukları yetmedi,hastalıktan kurtulmuş üç-beş ağacı da böyle mi yok edecekler acaba?
Güya,sağlık için spora çıkıyorum ama daha fazla sinirlenip,dönüyorum.
Bu arada;bu sabah,hiç tanımadığım bir erkek bana Günaydın'dedi valla.
İnanabiliyor musunuz? 😉

😉


5 Ağustos 2017 Cumartesi

#Ordu'da,üç adam,anatomileri de şahane üstelik,beyaz,pamuklu donlarıyla denize girince kavga çıkmış ve yaralılar olmuş.
Atölyemde ilk ürettiğim ürün aynadır ve kapının hemen yanına astım,giren,çıkan kendini görsün diye.
Mersin-Kız Kalesin'de,denizdeyim ve yanımdan bir yaşlı amca geçti,üstünde beyaz patiskadan bir donla.
Ayağında mayo-bikini olmadan denize giren insana hiç rastlamadığım için başlangıçta hiç önemsemedim ama....
Amca,denizden bir çıktı ki,eyvahlar olsun,her yeri meydanda.
Plajdaki gençler koştular ve ' Amca,bu ne hal?'diye havluya sardılar ama gören,görmüştü zaten yaşlı bir amcanın anatomisini.
Karataş'da,plajdayım ve yanıma bir haşemalı kadın oturdu.Hani,denize girdiklerinde balon gibi şişiyorlar ya,işte ondan.
Kadın,sohbet ediyor,birden haşemasının önünü açtı ki,memeler fora kadında.Ben şaşkın bakıyorum,bana döndü ve 'Ne yani,bir de içine bir şey mi giyecektim?dedi ve denize girdi.
Kadını izliyorum ve denizden çıktı ki...
Kadının bedenine yapışan haşema,organlarının fotokopisini çekmiş meğer. 😉
Kadında hiç utanma falan da yok.Biz olsak,bikinide bir terslik mi var diye on kere bakarız ama bir rahat,bir rahat bu kadar olur.
Bir kıyafet,insanın bedeninde bu kadar mı çirkin durur?Kadının koca memeleri ve uçları ben burdayım diye bağırıyor;hele kalçaları....
Ben bile baktıysam artık,anlayın!🙂
Gelelim Ordu'daki şu amcalara:Bu memleketin üç tarafı denizle çevrili.Bir de Marmara var,etti mi dört deniz.Bu kadar denizle çevrili bir memlekette hala deniz kültürünün olmaması ne feci değil mi?
Adamlar,hala beyaz donla denize girileceğini düşünüyor.
Evlerde,kapıdan önce son çıkış diye mutlaka bir ayna yaparım,insanı iyice gösteren.Olur da,bir aykırılık düşer diye yansımaya.
Bir öneridir;tüm plajlara ayna koyalım.valla bedava yapacağım.
İnsanın biraz önünü ve sonunu iyice incelemesi gerekiyor.Bu nedir kardeşim yahu!
Ah o koca memeler ve o koca kalçalar yok mu? 😉

4 Ağustos 2017 Cuma

#Çanakkale-Bayramiç'te,sarıklı,sakallı polis memurunu gördünüz diye umuyorum.
Polis aracını kullanarak,akıl sağlığı yerinde mi diye bakılmaya gönderiliyor arkadaş.'Bu adamı,o polis aracının direksiyonuna neden oturttunuz o zaman?' diye de sorayım bari?
Gün geçmiyor ki,yeni bir algı operasyonuyla karşılaşmayalım.
Bu da onlardan biri çünkü,memlekette her gün yeni bir girişimde bulunuluyor yapılan yanlışları ötelemek için.Biz,bunlarla uğraşırken,torba yasaya konan maddeler tek tek uygulamaya başlıyor.
Suriyelilere vatandaşlık vermek gibi örneğin;eğitimde katledilen müfredat gibi örneğin;Almanya ile yapılan ticari anlaşmalar örneğin;dünün meclisten atılan kadınının,bugün baştacı edilerek büyükelçi olarak atanması örneğin;müftülere nikah kılma yetkisi verilmesi örneğin.....
Listeyi uzatabiliriz elbette ama şu polis memuruna gelelim mi?
Sakal ve bıyıklı erkeklere saygım sonsuz,kişisel bir tercih ama ben sevmiyorum kıllı erkekleri de....
Resmi kurumlarda bir kılık-kıyafet yönetmeliği var uyulması gereken.
O sakalın uzaması için haftalar geçmesi gerekiyor.O polis memuru,o sakalı uzatırken Bayramiç'teki yetkililer nerdeydi acaba?
Peki,ya o sarıklı,cübbeli kılığa bürünüp,o direksiyona geçmesine kim izin verdi?
Peki,o kılığa yeni bürünmedi kuşkusuz!
Geçen sürede kimse müdahale etmedi mi de,akıl sağlığını sorgulamaya o gün gönderildi hem de göstere göstere?
Bunların hepsi hikaye emin olun.Nasıl ki,beze dolanmış kadın polisi hayatımıza sokmaya kalktılar,bu da yeni sürümü bu işin.
AKP hükümetinin 15 yıllık politikasıdır
'YAP-BAKTIN TEPKİ GÖRDÜ ÇEK AMA İLK FIRSATTA YENİDEN SÜR!'
Emin olun,yakında yeni sürümleri de çıkacak piyasaya bunların.
Çellisti metroda döven,vapurda simit satan genci tekme-tokat hırpalayan polislerden,bir de bu versiyonu çıktı karşımıza.
Ne hoş bir memleket olduk çok şükür!

3 Ağustos 2017 Perşembe

#Sıcak değil,çok sıcak....
Bir dini site var,yurdum insanının cehaletini en iyi gördüğüm yerlerden biri.
Metro Turizm'in otobüsünü namaz için durduramayan kadın veryansın edince,epeyce ses getirmişti sosyal medyada.
Tabi,en feci yorumu da ben yapınca başladı salvolar.
Hakaret edenleri mi ararsınız,küfürler yağdıranları mı özel mesajla ama beni bilen bilir,bilmeyen de kendi bilir;hiç pirim vermem bunlara.
Kötü söz sahibine ait der,çıkarım.
Çok da TIN yani!
Ama içlerinden bir-ikisi bana yorum yapmış.Diyorlar ki;'Sen öbür tarafa gittiğin zaman,bakalım seni kabul edecekler mi?Namaz kılma bakalım,sonun nereye varacak? Ateşlere düştüğünde göreceğiz halini ...'falan gibi zırvalıklar.
Yorumları bitmiyor ki konuyu kapatayım ama illa ki,ısrarla benden laf duyacaklar.
Ne kadar hoş bir durum,bu kadar istekli olmaları:😉
Ama,fakat,lakin,burdan bir çift sözüm olsun onlara:
Valla kardeş!
Hava öyle sıcak,öyle sıcak ki,bundan daha sıcağını tasavvur dahi edemiyorum.
Hem burda yan,hem de orda hiç olur mu iki kere yanmak?
Biz,Çukurova'da yaşayan aciz kullar,emin olunuz direk adrese teslim olacağız.
E,o kadar da ayrıcalığımız olsun değil mi?
Hem de,benim gibi melek bir insan;direk! 😉
Dip not:Öyle cahil,öyle cahiller ki,bu cehaletle kendilerini kim kabul ediyor ayrı konu.
Bu nasıl bir özgüven bilmem!
Her türlü sapkınlığı yap,alemin karısına,kızına sark,el kadar bebelere tecavüz et,edemediğini de koynuna al,alavere,dalaverenin her türlüsünü çevir ama sen müslümansın cennete,sana karşı çıkan ben ateşe öyle mi?
Oğlum,siz neyin kafasındasınız?
Aynısından bana da getir Sebastian! 🙂
#Bu sabah,saat 6.da yürüyüşe çıktım.Kent içi orman,bulunmaz bir nimet ama kıymetini bilenlere elbette.Kuş sesleri,kaplumbağalar,börtü-böcek hatta küçük bir yılan bile sabahıma girdi bugün.
Bir ekmek kokusu duydum ve her aç insan gibi oraya yöneldim.Sabahın köründe,aç karnına 2 gr.vereceğim diye yola düşenlerin örneğiyim ben. 😉
Bir evde ,nicedir kokusunu unuttuğun yufka ekmek yapılıyordu sele dolusu.Yurdum insanı her zaman ayrıcalıklıdır.Kadın,bana döndü ve 'Bir bazlama yapayım da ye'dedi.Yalnız,bazlama olsa iyi,gidip bir de tereyağ getirmez mi?
Tanrım!
Bu nasıl bir eziyettir kilo vermeye çalışan birine.😊
Yemedim elbette.Güya spora çıkmış biri ama elinde bazlama,asla kilo veremez bu kadın'dedirtir miyim kendime?'
O işi evde yapacağım elbette.
Benimkisi yürüyüşten çok,ormanı teftiş aslında.Ortaokul yıllarımızda,hepimizin diktiği çamların böceklere tarafından yok edilmesini üzüntüyle izliyorum günlerdir.
Bu ağaçlar,bugüne gelene kadar uyuyanlar,şimdi kesip,yerine ağaç dikeceklermiş de....
Olanı koruma,yetişmiş ağaçların ölümünü seyret,sonra da iş yap;böyle yöneticilik olur mu?
Her gün sinirleniyorum bunlara itiraf ediyorum.Orman bu,korumak gerek.Yolda,hala çalı-çırpı toplayan insanlar var geçim sağlayan ve öyle çok sahipsiz hayvan var ki ormanda.
Ve yapılacak ne çok iş.
Belediyeye çok görev düşüyor,düşmesine de,makamlarda oturanlar eş-dost-akraba-partili kontenjanından seçilince ortaya da bunlar çıkıyor işte.
Eve döndüm,çayımı demledim ve o tereyağlı bazlamayı....
Olsun!
Pazartesi başlarım rejime.Hep böyle değil midir zaten?😉