31 Ocak 2020 Cuma

Haberleri izliyorum,Kızılay'dan başlayıp,tecavüzcü Ensar Vakfına,ordan da okyanus ötesine,
malum şahıslara giden vatandaşın 8 Milyon dolarını izlemekten ve tüm toplumu .....yerine koyan açıklamalarından öyle usandım ki,hadi bir değişiklik yapayım da,şifa bir tarif vereyim dedim.
Bu çorbayı yapmak da,yemek de büyük başarı doğrusu.
Peki neden?
Öncelikle,Tirşik Çorbası,çok özel bir çorba.'Andırın Doktoru'olarak biliniyor ve bu çorbayı içenlerin her derdine deva bulduğunu söylüyor uzmanlar.
Tirşik otu,zehirli bir ot.Yılan Otu da deniyor.
Neden böyle tanımlanıyor derseniz;eğer,çorba yeterince pişirilmemişse,boğazınızdan başlayarak dikenli bir yanma yapıyor.
İyi pişirmek gerekiyor anlayacağınız.
Tarla bitkisi değil.Ağaç diplerinde,dağlarda,serbest bölge otu olarak yetişiyor.
Eliniz alışkın değilse,tırnaklarınızı eritiyor,ellerinize alerji yapıyor,en azından bende yansıması böyle.
Pazardan alırken,neden böyle olduğunu sordum,pazarcı güldü ve ' Sizin elleriniz buna gelmez,bizimkine bak,hiç sizinki gibi nazik mi' dedi.
O anda anladım,bu ot bana göre değil.Onun içindir ki,senede bir kez pişiriyorum. 
Ustası değilim,tarif üzerine yaptım ama çok beğendim kendi yaptığım çorbayı.
Nasıl yapılıyor diye merak ederseniz,işte tarifi:
Tirşik pancarını tek tek yıkadım,hijyen önemli çünkü.
İncecik kıydım.Göz kararı nohut ve dövmeyi ekledim.Yine,göz kararı un ve yoğurdu karıştırdım,tencerede harmanladım,Sıcak suyunu ekledim ve üstünü unla kapatarak ekşimeye bıraktım.
12 saat beklettim,üstündeki unu aldım ve pişirmeye başladım.
Bu çorbanın aslı,odun ateşinde pişirmek ama apartmanda odun ateşi olmayacağı için ,mecburen ocakta pişti.
Yaklaşık 4 saat pişme süresi var.
Son 1 saatte sarımsak ekledim ve kıvamını alınca da çorbamız hazırdı.
Çok kıymetli bir çorbadır.
Yapılması biraz uzun ama değiyor doğrusu.
Yağ yok,orta karar tuz yalnızca.
İnternette yazan yumurtalı,salçalı,nar ekşili tarifi geçin.
Bu çorbayı,en iyi Andırınlılar bilir,onlar da böyle alengirli katkılar yapmaz.Tarifini de,Andırınlı bir teyzeden aldım zaten.
Tavsiye ediyorum,mutlaka yapın ya da bulursanız hiç kaçırmayın bu çorbayı.
Şifadır çünkü!
Çok gönlünüzden geçiyorsa da,az pişmişini,memleketi tarumar etmeye ant içmiş birilerinin önüne koyun.
Başka türlü kurtuluşumuz yok bunlardan. 

30 Ocak 2020 Perşembe

#Penceremden gökyüzüne....
Sabahın 6'sı.
Gökyüzü ,simsiyah bulutlarla kaplı. Gece boyunca yağmur yağdı.
Her yağmur sonrası toprağın kokusu yayılır ama hiç koku da gelmiyor.
Her yağmur sonrası güneş açar ; ama güneş de saklı bir yerlerde.
Üzerimize üzerimize kasvet yağdıranlardan siz de bıkmadınız mı hala?
Aydınlık yarınların habercisi güneşi özledim.
Gece uykudan önce Sovyet Devrimini okuyordum.
Bıkmadan, usanmadan, yılmadan, vazgeçilmeyen özgürlük mücadelesi...
Özgürlük.....
En değerli şey değil mi?
Dünyanın her yerinde, elde etmek için kan ve gözyaşı dökülen, canların yitip gittiği ama sonunda elde edilen özgürlük.....
Kurtuluş Savaşında, özgürleşmişiz, sonrasında tutsak.....
'Layığımız bu mu' diyeceğim? Elbette hayır ama gökyüzündeki simsiyah bulutlar gibi çöktüler memleketin üstüne.
Aydınlık bir güneş çıkacak çıkmasına da, her yerden kuşattılar güneşi.
Sıkıyorlar, geriyorlar, zorluyorlar ama ne yapsalar da, güneş eninde sonunda doğacak.
Dışarda, yine yağmur başladı, hava da buz gibi.
Bir de dolu yağıyor, camları döverek.
Okulun bahçesine, minik beyaz toplar düşüyor, yağmurla birlikte.
Doğanın,zamansız döngüsü bu.
Eğer, başınızı sokacak bir eviniz, sıcak bir yatağınız varsa, bu manzarayı izlemek çok güzel elbette ama ya şimdi Elazığ, Malatya, ilçeleri ve köylerinde olsaydık, bu yağmur bize bu kadar iyi gelir miydi?
Yağmurun yağmasının tek güzelliği, bütün pislikleri önüne katıp götürecek olması.
Fırına kadar gidip, sıcak bir ekmek almak ne iyi olurdu ama ıslanmak, bu aralar pek de iyi bir fikir değil.
#Bizim kuşağın çok iyi bildiği bir şey vardı ama şimdi var mı bilmiyorum?
İlkokulda,ortaokulda, öğretmenimiz elimde sarı zarflarla sınıfa girerdi, anlardık ki; ya Kızılay ya da Körler Derneğine para konacaktı, saman sarısı zarfların içine.
Elimizde zarflarla, kardeşlerimle sıraya girerdik babamın iş yerinde.
Babam, sırasıyla para koyardı zarflara, sonra da dilimizle yalardık, ağzımızda buruk tutkal tadını alarak.
Ya da, zarfın kapağını içine koyardık.
Aklımıza hiç gelmezdi, o zarflardan paranın çalınacağı.
Çünkü; güven diye bir şey vardı kurumlara.
Kimsenin aklına gelmiyordu o yıllarda Kızılay, Yeşilay gibi kurumların, Ensar Vakfı gibi, çocuklara tecavüz eden dini bir vakfa,bir şirketin 8 milyon doları, vergiyi de sıfırlayarak aktaracağı.
Deniz Feneri davasından suçlu bulunan birinin, ödül gibi bir cezayla Kızılay'ın başına geçirilmesini de kimse hayal dahi edemezdi.
Kendisi yetmezmiş gibi, oğlunu da Genç Kızılay'ın başkanı yapmış meğer, bu kişi.
Eş, dost, akraba kurumu olmuş, tıpkı diğer kurumlar gibi Kızılay.
Bitmedi....
Bu bağışçı, Başkentgaz'ın sahibi Aziz Torun'un, Ensar Vakfı'nın kurucularından biri olduğu ortaya çıktı!
Bitmedi....
2000 yılından bu yana, deprem diye toplanan 66 Milyar 143 milyon TL nin nereye uçtuğunu sormanın yasak olduğu ;
' Depremde toplandıysa toplandı, ne yani, illa deprem vergisi başlığında diye depreme harcanacak bir şey yok' diyen bakan.....
Bitmedi.....
'Depremde toplanan paraların nereye harcandığını anlatacak zaman yok'
Zaman mı yok?
Afrika 'nın, haritada yerini dahi bulamadığımız Gambiya diye bir ülkeye, hele de ülkende deprem olmuş, 41 vatandaşın ölmüş, binalar yıkılmış, deprem, bir ranta, Suriyelilerin yine yeniden nargile sevdasına dönüşmüş iken, uçağa toplanan o gazetecilere üç-beş sayfayı açıklamak zor olmasa gerek!
Sade bir vatandaş olarak ben de sorayım.
Nerde bu toplanan paralar?
İçinde, benim de param var; ne yani bunu sormayacak mıyım?
Ayrıca; bizim zamanımız var, bekleriz merak etmesinler!
Bir deprem, nelere yol açtı görüyorsunuz.
Bütün kirli çamaşırlar tek tek dökülüyor ortaya.
İstifa ederse koyun kesecekmiş ya Kızılay Başkanı.
Koyuna yazık,kesmese de olur ama
Elini tutan mı var?
İstifa etsin!
Şimdi çocuğum elinde bir zarfla gelse, asla bu adamların olduğu Kızılay 'a yardım etmem!
Memleketi tarumar etmeye doymadılar!
Anacığım, Babam, her ikisi de nurlarda uyusun, hiç sormazlardı zarfa para koyarken.
Güven diye bir şey vardı o yıllarda biliyorsunuz!
Şimdi, ara ki bulasın!

29 Ocak 2020 Çarşamba

#Aile olmak çok önemlidir ve makamınız, ünvanınız ne olursa olsun, evinize girdiğiniz anda babasınız, eşsiniz ve bu görevleriniz başlar.
Cumhurbaşkanı da olsanız böyledir,doktor da olsanız böyledir hamal da olsanız böyledir,değişmez.
Twitter'de, Hüseyin Sözlü bir twit atmış ve diyor ki:
Ekrem İmamoğlu, Elazığ 'da deprem oldu, ailesini de almış kayak yapmaya gidiyor. Görüyorsunuz, ne kadar samimiyetsiz.
Bu twitin üstüne Ekrem İmamoğlu' na baktım.
Ülkenin cumhurbaşkanı değil, bakanı değil, milletvekili değil, İstanbul'un belediye başkanı.
Deprem olduğunda, bütün CHP' li belediyeler gibi yardım ekipmanlarını göndermedi mi; aş, ekmek, arama kurtarma gibi bütün yardımları yapmadı mı?
Dahası, eşiyle birlikte deprem bölgesine gitmedi mi?
Daha ne yapacaktı acaba sayın İmamoğlu, eline kazma kürek alıp enkazı mı kaldıracaktı ?
Bir şeyi eleştirecekseniz de hakkaniyetli davranacaksınız.
Hükümetin ortağı, MHP başkanı, Devlet Bahçeli neredeydi o zaman?
Ya MHP'li milletvekilleri?
Gerçi, gitmedikleri çok daha iyi oldu, peki neden?
Cumhurbaşkanı, deprem bölgesine gitti gitmesine de, nasıl gitti dersiniz?
19 otomobil, 6 jip, 2 minibüs, 1 helikopter, 1 yolcu uçağı.
Yakıt parası :42 bin lira.
Bunun bir de güvenlik görevlilerinin masrafı kısmı var.
Sayın cumhurbaşkanı, bölgeye gideceğine, sarayında otursaydı ve o paralar depremzelere aktarılsaydı olmaz mıydı acaba?
Peki, Ekrem İmamoğlu, ailesiyle kayak yapmaya gitti; sayın cumhurbaşkanı nerde?
Biri, bir şehrin belediye başkanı, diğeri koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanı.
Ülkede deprem olmuş, 41 vatandaşımız can vermiş, çok mu acildi Gambia'ya gitmesi?
Hani, Ekrem İmamoğlu' nu sorguluyorsunuz ya!
Cumhurbaşkanı nerde?
Aile olmak önemlidir.
Kapıdan girdiğiniz anda eşsiniz, babasınız.
Karne tatili başlamış, Ekrem İmamoğlu da bir baba ve çocuklarıyla bu arayı değerlendirmesinde ne sakınca var?
Kaldı ki; Böyle planlamalar, aylar öncesinden yapılır.
'Aklıma düştü, hadi ailemi alayım da, kar tatili yapayım' demez yetkililer.
Beş yıl, Adana Büyükşehiri yönetmiş biri, bunları nasıl bilmez?
Bir şehri, bir ülkeyi yönetmek önemlidir ama aile olmak başka bir şey.
İnsanların, hayatlarına saygı mı duysanız acaba?
Eleştiri tamam ama doğru yaparsanız yerini bulur. Öbür türlü, kendinizi eleştirilirken bulursunuz!

28 Ocak 2020 Salı

#Depreme dair ama önce....
Sabah, erkenden evden çıktım, atölyemi açacağım, apartman kapısının önünde bir kırkayak!
Bu böcekle mazim hiç iyi değildir.
Çünkü....
Böyle lanet bir kırkayağa basmamak için düştüm, ayağımı kırdım ve çok çektim.
Neyse....
Kapının önünde uzanmış duruyor. Sokağın köşesine gittim, vicdanım el vermedi, geri döndüm, hayvanı, üstüne basılmayacak bir yere koydum.
Yazık! O da bir can taşıyor, her ne kadar çok gıcık olsam da bunlara.
Bir böcek için vicdanım susmadı, peki, Elazığ ve Malatya 'da, çürük yapılan binalarda ölen 41 can için, o binaları yapan müteahhitler
ne hissediyordur?
' Demirden, çimentodan ne de güzel çaldık, o paralarla köşeyi de döndük, kim hesap soracak bizden' diyorlar mıdır?
41 canın nedeni olarak, geceleri rahat uyuyorlar mıdır?
Sahi!
Kim hesap soracak bunlardan?
Hükümet!
Hayır!
Üstü örtülecek bu depremin de.
Cekli- Caklı açıklamalar da bitti, enkaz altında kimse de kalmadı, molozlar da iki vakte kaldırılır da; sonra?
1999 depreminde, kucağında ekmekle fotoğrafı çekilen ve ağlayan yaşlı amcaya, ailesini kaybetmiş ve gözyaşları içinde kalan adamın fotoğrafı eklenir; ta ki, yeni bir deprem yaşanana kadar.
Dün, Halk TV'yi izliyorum, kadınlar, kadınlar....
Diyorlar ki: Allah razı olsun Tayyip Erdoğan' dan,başbakandan.
Çadırlarımız kuruldu, ekmeğimiz var. Daha ne yapsın?
Teyzemin, son yapılan referandum ama aslında plebisitle, memleketin canına okuyan başkanlık sistemine geçildiğinden, başbakanlık diye bir makamın olmadığından, parlamenter sistemin bittiğinden ve o yardımları, AKP'den büyük şehirleri alan CHP 'li belediyelerin yaptığından haberi yok;Aylık 34 milyar maaş alan,( milyar diyorum ama milyon diye ifade ettiğimde, miktar okuyanlara az gelebilir.) koskoca Kızılay Başkanının vatandaştan 10 TL yardım dilendiğinden haberi yok, sallıyor!
Hiç sormuyor ki;' 1999 yılından bu yana, tüm ülkeden toplanan deprem vergileriyle bu binalar neden güçlendirilmedi, yıkılması gerekenler neden yıkılmadı, kentsel dönüşüm neden burda uygulanmadı demiyor, ülkeden bi' haber, çadırda oturduğu için, evi başına yıkıldığı için cumhurbaşkanına şükrediyor.
Bu işte bir tuhaflık yok mu sizce de?
Deprem yaşamış vatandaş böyle olursa, bu hükümet daha çok iş başında kalır.
Yazık oluyor güzel ülkeme, çok yazık!

27 Ocak 2020 Pazartesi

#Elazığ depremi ve liyakatın önemi.
Bu bir çöp torbası.Atölyemi bıraktım bir süreliğine ve bütün sokağı temizledim.
Peki, neden?
Çünkü; tam bir haftadır bu çöpler sokakta duruyordu, rüzgarın da etkisiyle, her tarafa dağılmıştı ve defalarca belediyeyi aramama ve 'sokağı süpürecek eleman gönderin' dememe rağmen, kimse gelmedi. En sonunda, iş makinesi gönderdiler, o da, sokağı süpüremeyeceği için, konteynerin yanını kazıdı, kazırken de, özenle büyüttüğüm asmayı kırdı ve gitti.
Elazığ depremiyle, çöp işinin ne ilgisi var diyeceksiniz?
Elazığ Valisi, binalar çökmüş, altında insanlar varken 'Kamuoyunda oluşan algımız çok iyi' derse ;Kızılay' ın başkanı, daha ilk dakikada twit atıp SMS verip 10 TL para dilenirse, aynı Kızılay 'ın, İstanbul ' da, aylığı 10 Bin Dolardan , dekorasyonuna 600 Bin harcanmış, emlakçıya 10 Bin Dolar verilmiş, havuzlu, bahçeli, boğaz manzaralı villayı kiraladığını okuduğumda;İçişleri Bakanının, orda, deprem felaketi yaşanıyorken, sosyal medyada eleştirenleri yakalama arzusu depreştiğinde; AKUT Başkanının, enkazdan çıkarılan kadını cumhurbaşkanının önüne taşıtmasını izlediğimde......
Liyakat çok önemli oluyor!
Makamlara getirdiğiniz bakanından, müdürüne, amirinden işçisine, o işe layık mı, değil mi diye bakmaksızın alım, atama yaparsanız, ben de böyle çöp toplarım, vatandaş da, o binaların altında ezilir.
Ben,çöpü de toplarım, sokağı da temizlerim sorun değil defalarca yaptım çünkü ama bu toplumda temizlik bilinci gelişmedikçe,evini temizleyip,sokağa çöpünü savurdukça, karşılaştığı her konuda sorgulama, hesap sorma işlemini yapmadıkça, sağduyu hakim olmadıkça, bu ülkede işler asla düzelmeyecek.
Bakınız; HDP' li Ergani Belediyesinin 2 kamyon yardım malzemesi Elazığ'a sokulmamış ve geri gönderilmiş.
Biri, bunu izah etsin bize lütfen.
' Gelen 2 kamyon yardım malzemesini ne hakla, siz kimsiniz ve hangi yetkiyle geri gönderdiniz 'diye de ben soruyorum?
1999 Yalova Depreminden sonra toplanan 66 milyar 143 milyon lira nerde?
Sormayalım mı yani,çürük evlerde oturmak zorunda kalan ve ölen canlar varken?
Ülkemiz bir hukuk devleti olsaydı, yanlış yapan, konuşan herkes için savcılık harekete geçerdi ama hukuk devleti değiliz artık.
Şeriatın önünde diz çökenleri çekiyoruz yıllardır.
Bizim layığımız bu mu?

26 Ocak 2020 Pazar

#Nasıl da soğuk bir pazar gününe uyandık Çukurova' da.
Hava öyle buz gibi ki, parmaklarım birbirine değdiğinde üşüyorum.Bu ayazda, bu soğukta, eksi derecede Elazığ 'da, Malatya' da, ilçelerde, köylerde yaşayan insanlar ne yapıyor şimdi?
Sıcak bir çay içtiler mi, karınlarını doyurdular mı, üstleri kalın mı acaba?
Çadıra sığınmış, evleri başlarına yıkılmış bu insanlar, o muhabirin yaptığı densiz soru gibi 'Mutlular mı?'
Sahi!
Sosyal medyada, sorgulayan insanlara soruşturma açacakmış ya İçişleri Bakanı Soylu.
Hadi, ben de sorayım:1999 depreminde toplanan, yaklaşık 67 Milyar TL nerde?
Kentsel dönüşüm diye Rantsal dönüşümle, kime peşkeş çektiniz o paraları?
Hani, sayın Soylu'nun yanında oturan Elazığ Valisi, yaşanan deprem felaketinde bile' kamuoyunda algı çok iyi 'diyerek depremzedeleri ne kadar önemsediğini gösteriyor ya!
İşte, siyasetin hali bu!
Hala güvenenler varsa diye yazıyorum.

Atölyemi açtım, işleri toparlıyorum.
Sokaktan kedi, köpek bile geçmiyor. Kuşlar da ortada yok.
Bir yerlerde donmasalar bari.
Ekranlarda, soğuktan donmuş bir köpeğe kalp masajı yaparak hayata döndüren ve ısıtan güzel insanları görünce, aklıma geçen yıl yaşadığım bir anı düştü:
Sabah erken, yolda bir kuş gördüm, hareketsiz yatıyordu. Kenara alayım da, üstüne basmasınlar derken, ayağının oynadığını gördüm. Avuçlarımın içine aldım, nefesimle ısıttım, baktım ayakları hareketlendi.
Sonra, biraz daha biraz daha derken, minicik kalbi pıt pıt atmaya başladı. ❤️
Avucumun içinde ısıtarak montumun cebine koydum.
Kanatlarını oynatmaya başlayınca da anladım ki, kurtardı artık.
Konferans salonunda, birlikte dinledik etkinliği.
Sonra, dışarı çıktım, avucumu açtım, uçtu.
Bir Çınar Ağacının dalına kondu, karşılıklı bakıştık.
Sonrası.....
Sonrasını bilmiyorum ama o kuşu kurtardığım için mutluydum. ❤️
Deprem bölgesinde, insanlar sıcak bir çay içmiş midir acaba?

25 Ocak 2020 Cumartesi

#Deprem bölgesine ne yardımı yapılmalı?
Elazığ'da,Malatya'da binalar yıkıldı,ölenler var,enkaz altında kalanlar var ama bir de,evine giremeyen binlerce insan var.
Hava buz gibi,barınma,ısınma,yeme-içme ,tuvalet gibi gereksinmeler olacak elbette.
Deprem ülkesinde yaşıyoruz ve bilim insanlarına göre de,depremler artan şiddette devam edecek.
Peki,biz yaşanan ve olası depremlerden gerekli dersi çıkardık mı?
Hala,Kanal İstanbul diye inadım inat diyor mu ,hadi hükümet kanadı diyelim?
Binalar,depreme dayanıklı mı,deprem sonrası ulaşımdan,iletişime arama kurtarmadan,toplanma alanlarına planlama ne zaman yapılacak?
Üç gün sonra,her şey unutulacak ve 2011'deki depremde hasar gören ama bina güvenli diye oturtulan insanlar,canlarını verdiğiyle kalacak.
Yazın bir kenara,çok sürmez Kanal İstanbul teranesini okuyacaklar yine.
Peki,depremi yaşadık ama ordaki insanlara ne göndermeli yardım malzemesi olarak?
1999 depreminde,bir depremzede anlatmıştı,yardım malzemelerinin niteliğini.
Bakın,ne göndermişti vatandaş yardım diye:
Evindeki yırtık battaniyeler,giymediği yırtık sökük,eski kazaklar,işine yaramayan ve atmaya da kıyamadığı eskilerini,yani;kırık dökük ne varsa,karşısındakini insan yerine koymadan evini boşaltmıştı birileri.
Depremin bölgesi var mı?
Yarın da,bizim başımıza geldiğinde,bunlarla karşılaşınca,biz ne düşünüyorsak,o insanlar da bunu düşündü.
Depremzede,o anda yardıma muhtaç insandır.Sanki,lütufta bulunuyor gibi davranılacak insan değildir.
Bir arkadaşım anlatmıştı,çocuk yuvasındaki eksikleri.Bir oda dolusu giyecek demişti.Mağazalar,sezonu geçmiş kıyafetleri gönderiyormuş,vatandaş da çocuklara kıyafet,oyuncak ama şunu da eklemişti:Elbette,hepsi lazım ama en çok lazım olan,bebek bezi,ıslak mendil,peçete,kağıt havlu,tuvalet kağıdı,hijyen malzemeleri ve genç kızlar için ped.
Depremde,en çok bebekleri ve kadınları düşünmek gerekiyor.
Onca korkunun ve telaşın içinde bebeklere de bez lazım,kadınlara da ped.
Bir kadın olarak düşünebiliyor musunuz ,deprem günlerinde kadın olmayı?
Battaniye,dayanıklı gıda,konserveler,çocuklar için çikolatalar,insanları üşümekten koruyacak,sıcak tutacak gıdalar,içecekler,su lazım ama bunun yanında,çocuk bezi,kadın pedi,peçete,tuvalet kağıdı,ıslak mendil,kağıt havlu, ve hijyen sağlayacak ne varsa gönderilmeli bölgeye.
Kadın olmak zordur ama deprem gibi doğal afetlerde kadın olmak daha da zordur.
Nerden aklıma geldi derseniz....
Deprem bölgesine sucuk-ekmek ve çeşitli gıdalar gönderilmiş belediye tarafından.
Olumlu bir girişim bu yardım ama sucuk bozulacak bir ürün.
Depremzedeler,şu anda mangal atıp da sucuk pişirmeyeceğine göre,daha mı iyi düşünülmeliydi bu sucuk işi acaba?
Yerine,diğer saydıklarım gönderilse sanki,çok daha iyi olurdu.
Ne dersiniz?

24 Ocak 2020 Cuma

#DEPREM GERÇEĞİ....
17 Ağustos 1999 depreminde,Zorkun Yaylasındaydım.
Elektrikleri kesildi,televizyon yok,telefonlar çalışmıyor ve gecenin üçünde yaşanıyor bunlar.
Sabah,komşumuz, 'İstanbul'da deprem olmuş' dediğinde,öğrendiğimiz tek yayın organı,transistörlü radyoydu çünkü;başka çalışan bir şey yoktu.
Radyo da,sesli alet olunca,depremin yıkımını öğrenemedik ta ki,ben ertesi günü eve dönene kadar.
Televizyonu açtım ki;Tanrım! Evler kağıt gibi yıkılmıştı,Her taraf enkazdı ve altında yüzlerce,belki binlerce insan,bir umut bekliyordu.
Hatırımda kalan,kısmen çökmüş,duvarı yıkılmış bir apartmanın penceresinden savrulan tül perdeydi.
O apartmandan kaç kişi sağ kaldı bilmiyorum ama durum vahimdi ve biz deprem ülkesiydik,bu netti!
Aç gözlü,yamyam müteahhitlerin,birinci sınıf tarım toprağı demeden,buldukları her arsa ve araziye beton bloklar dikmesinin sonucuydu bu afetlerin yarattığı travma.
Kim izin veriyordu,kim denetliyordu bu binalara sorusu elbette önemini yitiriyor artık.
Birileri,rant peşinde,birileri bu işten nemalanma peşinde ve bu hiç değişmiyor.
Elazığ'da,6.8 şiddetinde bir deprem oldu.hemen her yerden hissedildi bu deprem.
İnsanlar,panik halinde,internetten ' Sallandık' mesajları atarken,telefona uzandım,uzaktaki yakınlarımı aramak için ama hatlar çalışmıyordu.
İnternet,beyaz sayfalarla bana hizmet veriyordu.
Peki....
Ben,her ay bu operatörlere ,neden avuç dolusu para ödüyordum?
Parayı alırken iyi,fiber diye reklam yapmak da iyi de,icraat nerde?
Yarın sabah,tıpkı 17 Ağustos gibi,gün aydınlandığında göreceğiz bu depremin bilançosunu.
Çürük binalarda oturuyor,deprem için hiçbir önlem almadan yaşıyoruz.
Neye güveniyoruz cidden anlamıyorum?
Toplanma alanları,sıcakta,soğukta toplanan insanlara yardım,yollar,kurtarma ekipleri ve her şey planlanmış mıydı deprem için?
Elbette Hayır!
Dua edelim,şehadet kelimesi getirelim ve kaderimizde neyse onu yaşayalım öyle mi?
Aklıma hemen Japonya geliyor nedense!
8 şiddetinde deprem oluyor,insanlar yerlerinden bile kalkmıyor,neden acaba?
Deprem değil,çürük binalar öldürüyor olabilir mi insanları?
Doğa,bize sürekli uyarısını yapıyor.Kanal İstanbul diye inatlaşanlar,kendilerini garantiye almış olabilirler ama ya şu anda Elazığ'da,Malatya'da,ilçelerde,köylerde enkazın altında yaşayanlar?
Kızılay Başkanı,sms numarası yayınlamış ve deprem için 10 tl yardım istiyor,duydunuz mu?
Hey maşallah!
1999 yılından bu yana toplanan onca yardım parası ve belimizi büken vergilerin toplamı nerde?
Yoksa siz,duble yollara mı saçtınız o paraları?
Maşallah size!
#Ülkemizde,her şey çığırından çıktı artık.Sanki,yaşadıklarımız bir kamera şakası ve az sonra 'Çekim bitti' denecek.
Hükümete bakıyorsunuz,her gün açıkladıkları,yaptıkları her şey mi faul olur?
Hiç mi,memleket yararına bir işe soyunmazlar?
MEB 'in yayınladığı sözde,rehber öğretmenlere ! hazırladıklarını söyledikleri ki,bu daha da vahim bir açıklama;o rezil kitapçığın bir izahı varmış gibi......
Gelen gideni aratır misali,bu Milli Eğitim Bakanı da hepsine tüy dikti.
Bir de Prof.üstelik.
Memleketin,Mili Eğitimden sorumlu bakanı buysa,sıradan vatandaşa söyleyecek söz var mı?
Kime sorsanız,bir şikayet,bir şikayet.....
EYT'liler isyanda,emekliler isyanda,işçi isyanda,öğrenci isyanda.memur isyanda!
Kardeşim!
Madem,bu kadar şikayet ediyorsunuz,AKP,neden 18 yıldır iktidarda?
Hadi,ilkinde denediniz acemilik,hadi,ikincisini denediniz çıraklık da,üçüncü,dördüncü?
Ustalık eserleri bitmiyor ki;niye şikayet ediyorsunuz?
Sizin yüzünüzden,memleketin her bir köşesi tarumar oldu.Kurunun yanında,yaş da yanıyor sayenizde.
Öyle bir akıl tutulması yaşıyor ve yaşatıyorlar ki;dün vatandaşın biri 'Her şey yolunda' diyordu mikrofonlara.
Adam,ülkesinden bi'haber,ekonominin tıkırında olduğunu sanıyor,işsizlik;o da ne? Açlık ve yoksulluk sınırını bilmez,en son YHT 'e yapılan o korkunç zam bile demeyeceğimiz şeyi ki,trene biniyor mu acaba?
binenin halinden anlamaz;
Her gün,üç-beş kadın öldürülür sesini çıkarmaz;
El kadar çocuklara tecavüz edilir o ahlaksız dini vakıf,kuran kursu ve camilerde,seyirci kalır
Ama ülkede her şey yolunda!
Ve ilginçtir,hadi vatandaş seyirci de,oyunu verdiği iktidar da seyirci kalır mı?
Zam yağmuru;Kanal İstanbul!
Vatandaşın parasını betona göm; Kanal İstanbul!
Vatan toprağını,adaları,arazileri ona buna peşkeş çek;Kanal İstanbul!
Başarısız dış politika; Kanal İstanbul!
Şehitler;Kanal istanbul!
Kadın cinayetleri;Kanal İstanbul!
İşsizlik;Kanal İstanbul!
Ağaç kıyımı;Kanal İstanbul!
Hayvanlara eziyet; Kanal İstanbul!
Tek derdimiz Kanal İstanbul!
Çünkü,her şeyin üstünü örtecek tek şey; KANAL İSTANBUL!
Eyyy CEHAPE!
Dediklerinde de,'Ne diyorsun Eyy İktidar ,biz açız,yoksuluz; iş istiyoruz,atama istiyoruz,özgürlük istiyoruz,refah bir hayat istiyoruz ve sen bunu sağlamıyorsan sana oy yok' dediniz mi?
O halde,neyin şikayetini yapıyorsunuz?
Bugün,çok değerli gazeteci Uğur Mumcu,Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan,siyasetçi İsmail Cem ve bugün şehit düşen emniyet mensupları....
Ve ülkemizde öldürülen,şehit düşen tüm vatandaşlarımızın katilleri bulunmayıp,kanları yerde kaldığı sürece,bu olaylar bitmeyecek!
Çare; ya Sizsiniz ya da Çaresiz!

22 Ocak 2020 Çarşamba

11 Kasım'da,ülke genelinde ,11 milyon ağaç dikme etkinliği yapıldı biliyorsunuz.
İyi niyetli bir girişim diye bakalım olaya,
Yoksa,iktidar partisinin ağaç kıyımı konusundaki tutumuna diyecek sözcük yok elbette.
Mart ayında,Orman Haftasında,zaten ağaç bayramı yapılıyorken,OGM,her yıl 60-65 milyon ağaç dikiyorken,kuraklığın had safhada olduğu,iklim,toprak yapısı,sulama koşulları hiç düşünülmeden,vatandaşın cebinden çıkan 550 milyon tl'ye yazık değil mi?
Onca emek,iş gücü,maliyet....
Ve kuruyan fidanlar...
Cumhuriyet Gazetesi,11 Kasım'da dikilen fidanların 9 milyonunun kuruduğunu manşete taşıdı.
Hemen eleştiriler geldi,gelmesine de,kim haklıydı acaba?
Bugün,atölyemi kapattım ve doğru ağaç diktiğim alana koştum.Belli periyotlarda zaten kontrol ediyorum fidanları.
46 fidan diktim,6 adedi kurudu ama yerlerine 13 fidan daha diktim.
Beni tanıyanlar bilir,bir işin peşine düşersem sonunu getirmeden bırakmam.
Bu ağaçlara da,evlat gibi sahip çıkıyorum.
Peki,fidanların kuruduğunu söyleyenler haklı mıydı?
Ne yazık ki,Evet!
Öncelikle,bölgeden sorumlu yetkililer
damlama sulama yapacaklarını söyleyip,hala yapmadıkları ve onca dikilen fidana can suyundan başlayarak,gerekli bakım ve özeni göstermediği için,fotoğraflarda da göreceğiniz gibi çoğu kurumuştu,defnelerin dışındakilerin de çoğu kuruyordu.
O fidanların tohumdan başlayarak,fide yapılması,bakımı,dikim alanlarına taşınması,işçiler,nakliye,dikim yapacak insanların bölgeye getirilmesi dediğimizde,ortaya çıkan rakamı da geçtim,bunca emeğe yazık değil mi?
Dikim yapanlara sormak gerek:Biriniz de,diktiğiniz fidanlar ne durumda,hiç bakmaya gittiniz mi?
Defne,daha dayanıklı bir ağaçmış ama selvilerin hali içler acısıydı benim dikim yaptığım bölgede.
O kadar üzülüyorum ki,boşa giden her şeye.
Fidanlarımın bir kısmının üstünden traktör geçmiş,selvileri tutsun diye dayanak yaptığım kamışlar sökülmüş.
Böyle mi koruyacağız ağaçlarımızı?
Ben,o ağaçları büyüteceğim ama ülkemizin dört bir yanındaki dikilen fidanların çoğunun göstergesi,işte bu alan.
Ağacı dikip,gitmeyeceksiniz.Suyu,bakımı,otu,kurumasını sürekli kontrol etmezseniz,diktiğiniz fidanlar böyle kurur işte.
Ben şanslıyım çünkü;bunca çabamla bile kuruyan fidanların yerine;Orman İşletme Müdürüne de çok teşekkür ediyorum burdan,hemen fidanların yerine yenilerini sağlıyor bana.
Ya,diğerleri ne olacak?
Fidanları diken çocukları,gençleri dikim alanlarına getirip, ne durumdalar göstermezseniz ,ne olacak bu fidan dikme,bir nefes olma projesinin akıbeti?
Boşa inanın, boşa bu etkinlik!
Yazık yazık,bu milletin parasına!