30 Kasım 2020 Pazartesi

#O kadar beğendim,o kadar gurur duydum ki,sporcularımızla.

Ritmik Cimnastik Grup Milli Takımımız, Ukrayna’nın başkenti Kiev'de düzenlenen Ritmik Cimnastik Avrupa Şampiyonası’nda ‘3 çember 2 labut’ aletinde şampiyonluğu elde etti.
İşte,özlediğimiz ülke bu olmalı.Bilimde,sanatta,sporda başarıyı yakalamak....
Çalışmak,hedef,disiplin.....
Başarıyı getiren unsurlar.
Müzik,kareografi,senkronizasyon ...
O kadar keyif alarak izledim ki,genç kızlarımızı.
Demek ki,isteyince oluyormuş.
Gençlerin önünü kesmemek gerekiyormuş.
Bu yarışmayı izlerken,aklıma yıllar öncesinin Avrupa ve Dünya Artistik Patinaj organizasyonları geldi.
Ne muhteşem olurdu, müziğin dansla buz üstündeki yansıması.
Sonra,birdenbire TRT,bu yayınları bitirdi.
Neden yayınlanmadığını elbette biliyorum ama umarım benzer nedenlerle bir arıza çıkaran olmaz.

Nicedir unutmuştuk,böyle güzel haberleri.
Ne güzel kızlarımız var.
İyi ki de var! 

YOUTUBE.COM
Türkiye Ritmik Cimnastikte Avrupa Şampiyonu Oldu

28 Kasım 2020 Cumartesi

#Dünden bu yana ,kız çocukları aklımda.

Okula gönderilmeyen ya da okuma hakkı elinden alınan kız çocukları....

Kadın cinayetlerini okudukça,istatistiklere baktıkça,'bu iş nasıl çözülecek ' sorusu kafamda dönüp duruyor.
Bir cana kıymanın ilkelliği,ülkemizde kanayan bir yara ve her geçen gün,bu yara biraz daha açılıyor.
Adaletin yerini bulmadığı cinayetler işlenmeye devam ediyorken,insan umutsuzluğa daha çok kapılıyor doğrusu.
Erkeklerin,kadını kendilerine özel bir eşya,bir mal,bir obje yerine koymasının sonucu bu.
Peki,ne yapmalı?
Önce eğitim!
Peki,eğitilmesi gereken kim ya da kimler,yaş aralığı ne olmalı?

Dün,bir okula gittim.
Daha doğrusu,çocukların eğitimine bir katkı sağlamak amacıyla yardım diyelim.
Okulu,çocukları ve görselleri burda paylaşmayacağım elbette ama yalnızca kız çocuklarını değil,erkek çocuklarını da aynı koşullarda eğitmemiz gerekiyor.
Çocuklarımız,kendi ayakları üstünde durmayı öğrenecek eğitimi almalı,mutlaka bir meslekleri olmalı.
Özellikle kadınlar....
Kocalarının eline bakmadan,evde oturmadan,kendilerine ait bir hayatları olmalı.
Eğitimli kadın,donanımlı,iyi eğitim almış çocuk yetiştirir.
Başka türlü,bu işten çıkış yok.
Özgür iradesini eline almadan,birey olmadan çocuklar evlendirilir mi?

Gördüğüm,duyduğum,ortaokulu bitiren kız çocuklarının genelinin liseye devam etmediği,laf olsun diye açık liselere kaydedildiği ve bu okullara da gitmediği,finalinde de,evlendirildiği şeklinde.
Devlet,bu çocukları takip etmiyor.
Okula kaydettirmek marifet değil,yaygın eğitime yönlendirilen çocuklar,okul yerine kocaya gidiyor.
Oysa,12 yıllık eğitim zorunlu değil mi bu ülkede?
Değilmiş demek ki!

Her zaman çocukları, savunmasız insanları, kadınları ayrı yere koyuyorum.
Ne yapılabilir,nasıl bir planlama oluşturulabilir,bu çocukların okuması nasıl sağlanır diye düşünüyorum uzunca bir süredir.
Bireysel çabaların,bir işe yaramayacağının da farkındayım.
Uzman kişilerce,planlı bir çalışmayla,bu iş başarılabilir elbette.
Kurumların,bu konuya el atması gerek.
Pandemi nedeniyle,iyice ötelenen bu eğitim konusu ,hükümetin tam da istediği bir çizgide gelişiyor.
Kız çocukları,zaten okula gitmekte sıkıntılı,eve kapanan ve okuldan uzaklaşan çocukların hali ne olur?
Erkek çocuklarımızı eğiteceğiz ki,yarın ,karşılarına çıkacak kadınları ,üzerlerine kayıtlı bir eşya sanmasınlar.
Canları isteyince şiddet uygulayıp,vurup kırıp öldürme hakkını kendilerinde bulmasınlar.

Bu konunun tek çözümü var:Eğitim!
Okullarda,yaşama dair,eşitlik,özgürlük,birey olma,şiddet konularında dersler konmalı mutlaka.
Bu eğitim sisteminde yetişen çocuklar,yarının şiddet yüklü erkeklerine dönüşüyor çünkü.

Çok şey bekliyorum elbette.
Bu hükümetten,eğitimde reform beklemek ham hayal!
Özel okul sahibi birini ,üstelik de seçilmemiş,atanmış birini Milli Eğitimin başına getirirsen ne bekleyeceksin ki?
Okulda olması gereken saatte,tarlalarda ,sıcağın altında çalışan çocuklara kitap hediye eder ancak!
Fazlasını düşünebilir mi?

Eğitim,Eğitim!

Yıllardır,ne için çabalıyorum ki?
Ta,adını bile hiç duymadığım,Kars'ın Laloğlu Köyüne neden gittim?
Çocuklara ulaşmaya çalışıyorum.
Bir 'Deniz Yıldızı' öyküsünü yazabilmeyi başarmak!
Başka da,hiçbir beklentim yok!

25 Kasım 2020 Çarşamba

#KADINA YÖNELİK ŞİDDETE HAYIR!

Ne kadar boş bir söylem ülkemizde,belki de dünya genelinde.

Bugün,25 Kasım.
Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması için uluslararası mücadele günü bugün.
1999 yılında,Birleşmiş Milletler böyle bir günü kabul etmiş ama 1999 yılından bu yana ne değişmiş,kadına yönelik şiddet konusunda?
Bir soru sorsam burdan ve desem ki:
Eşini dövmeyen,el kaldırmayan,fiziksel,sözel,ruhsal,ekonomik,cinsel şiddet uygulamayan kaç kişi çıkar?
'Ben,asla yapmam'diyenler bile eşine şiddetin bir çeşidini uyguluyor inanın.
Dışardan bakıyorsunuz,nasıl da beyefendi,nasıl da nazik ve kibar ama biraz gözlemlediğinizde,özellikle evin içinde işlerin hiç de öyle olmadığını anlıyorsunuz,eşinin her keresinde pencerenin pervazına,kapının koluna vurarak morarmış yüzünden,gözünden.

Eskiden,yani,benim gençlik yıllarımda mizah dergileri vardı,GIRGIR ve FIRT diye.
Orda görürdüm,'Gündüz insan,gece hırt ' söylemini.
Göründüğü gibi olan insanlar pek olmasa da....
Kadına yönelik şiddetin ne duracağı var,ne de durdurulacağı bu ülkede.
Hükümet,imza attığı İstanbul Sözleşmesi'nden nasıl olsa da kurtulsa arayışında.
Kadının,zaten pek de hükmü yok.
Kadın,bir eşyadan farksız,bir cinsel obje,bir değersiz varlık çoğu erkeğin gözünde.
Çocuk doğurmaktan ve yatak hizmetinden başka bir işe yaramayan,evi çekip çeviren,akşama kadar görev tanımı belirlenmiş bir canlı.
Kadının duyguları var mı,kadın ne ister,Kadının Adı Var mı ülkemizde ve geri kalmış ülkelerde?
Bakın,Ortadoğu'ya,Afrika'ya,uygar dünyayla tanışmamış ülkelere.
Hangisinde,kadın erkekle eşit iş,eşit ücrert,eşit konum,eşit düzeyde?
Kadın yönetici sayısı nedir?
Bir elin parmaklarını geçmiyor değil mi?
Kadın düşünmesin,kadın okumasın,kadın birey olmasın,kadın,kadın olduğunun farkına varmasın ama hayatlarında olsun!
Oysa;güçlü kadın,ayakları üstünde duran kadındır,eğitimli kadın,yaptığı her işi en doğru yapan kadındır,yetişmiş kadın,bilinçli evlatlar yetiştiren kadındır;parasını kazanan kadın,hayatı ortak paylaşan yol arkadaşıdır.
Kadını eve tık,çalışmasın,üretmesin,kafasını çalıştırmasın,sorgulamasın,dayağını yesin,ayağını kırıp evinde otursun,üç-beş de çocuk doğursun...

45 yaşında bir kadının anlattıklarını okumuştum:
Dışarda çok saygın olan bir erkek,eş ama eve geldiğinde eşini döven,kızına tecavüz eden bir baba vardı anlatısında.
Bu bir öykü değil,yaşanmış bir gerçek.

Bu ülkede,Kadının Adı Yok,uzun süre de olmayacak.
Ne zamana kadar?
Bu hükümet,gidecek,parlamenter sistemde,o mecliste 300 kadın-300 erkek olana kadar da bu iş sürecek.

Kadın cinayetleri bitmeyecek,çocuk tecavüzleri bitmeyecek.
Bu ülkenin hukukunda İYİ HAL İNDİRİMİ olduğu sürece!
Nokta!

 

#Bu fotoğraf karelerini,bir mahalleden geçerken çektim.
# Kullanarak yapılan bir yardım çığlığı bu aslında.Dikkat çekmek amacıyla yazılmış ve muhtemelen bir erkek çocuğu!
Peki,dikkat çekti mi diye sorarsanız?
Duvarları boyamışlar.Sanki,duvarı boyayınca,olay bitiyormuş gibi.
Bu konunun üzerine gidilmesi gerekiyor, en azından,adı bende saklı o mahallede, okullardaki rehber öğretmenlerin çocukları izlemesi gerekiyor.
Okullar açıldığında,bir şeyler yapmalı.
Çocuk bunlar,çocuk!
Bu ülkedeki yargı sistemine lanet okumak gerekiyor öncelikle.
Tecavüzcüleri serbest bırakan o hakimler,hukuk fakültelerinde neden okudu?
Gidin,evinizde oturun işinizi doğru dürüst yapmayacaksanız.

Bir haber okudum,okuduğumdan bu yana içimi acıtıyor.
Tecavüz haberlerine,kadın cinayetlerine sessiz kalmayacağım bir kadın,bir anne olarak.
Hatay'da,2014 yılında,ailesine yardım için bir fabrikanın paketleme servisinde çalışan13 yaşındaki kız çocuğu Ş.U.'ya,aynı fabrikada çalışan,41 yaşındaki Selma Akın denen,o rezil,o aşağılık kadın müsveddesi,çocuğu anlaştığı 30 yaşındaki Abdullah Gülücü denen rezilin arabasına zorla bindirip,tecavüze uğramasını seyrediyor.
1 ay sonra,bu kez de kardeşi Yakup Gülücü,çocuğu arabaya atıp,Mehmet Zarif Gündoğan (26), Nasreddin Halbaba (26) ve M.M. (26) ile tecavüz ediyor.
Çocuğun çilesi bitti sanmayın.
Psikolog eşliğinde alınan ifadede,çocuğun tecavüze uğradığı belirleniyor,Selma Akın da,olayı doğruluyor,
İlk duruşmada tahliye edilip beş yıldır tutuksuz yargılanan sanıklardan Abdullah Gülücü 28 yıl 9 ay, kardeşi Yakup Gülücü 37 yıl 8 ay, Selma Akın 14 yıl, Nasreddin Halbaba ile Mehmet Zarif Gündoğan ise 36’şar yıl 3’er ay hapis cezası alıyor. Sanıklar Ö.M. (25), M.M. (26) ile M.N. (52) ise beraat ediyor.
Peki,nerde bu tecavüzcü sapıklar?
Yurt dışına kaçmışlar iyi mi?
Bunları,ilk duruşmada serbest bırakan o hakim,rahat uyuyor mu?
13 yaşında bir çocuğun bedenine tecavüz ediliyor ve sanıklar yurt dışında keyif sürüyor öyle mi?
Eğer,bu ülkede gerçek bir adalet sistemi varsa,o sanıkların,derhal iadesinin istenmesi ve cezaevine tıkılıp,orda da ölmesini beklemek gerekmiyor mu?
Başka Ş.U.'ları nasıl koruyacağız bu sapıklardan?
Görüntünün olası içeriği: bitki ve açık hava
Görüntünün olası içeriği: açık hava

24 Kasım 2020 Salı

#Bugün,Öğretmenler Günü.

Eli öpülesi, bütün öğretmenlerimizin gününü kutluyorum.
İlkokuldan başlayarak,hayatımızın bütün aşamalarında,her branştan öğretmenlerimiz oldu.
Ben,en çok öğretmenlik mesleğini önemserim.İleriki yıllarda seçeceğimiz doktor,avukat,mühendis,mimar....
Hangi mesleği seçeceksek,bunun temelini öğretmenler verir bize.
İlkokul öğretmenini unutan var mıdır örneğin?
Eğitim hayatımın her alanındaki hiçbir öğretmenimi unutmadım.
Bazısını sevgiyle,bazısını nefretle anmadım da değil ama geneli iyiydi öğretmenlerimin.Karşılıklı sevgi,saygı ve özenle sürdürdük öğrenci-öğretmen ilişkisini.
Bir tek,üniversitedeki hocam.Üniversite hayatımı cehenneme çeviren ,dünya markası ,ünlü hocam.
Onu pek iyi anmıyorum doğrusu,hiç de anmayacağım.
Ölenlere rahmet diliyorum,kalanlara da sağlıklı bir ömür olsun.

İlk öğretmenim,Annemdi. Okulda aldığınız öğretimin,evdeki eğitimle hayata yansımasının modelidir ;Anneler.
Her evladın ilk öğretmenidir,Anne.
Nurlarda uyusun,Anacığımın öğrettiklerini okulla birleştirip geldim bugünlere.

Bugün,Öğretmenler Günü.
Arayabildiğim her öğretmeni aradım.Verdikleri emekler için teşekkür ettim ama çok az kişi,bunca yıldır emek harcadığım çok az kişi beni anımsadı.Çoğu,aramadı bile.
Hep ben mi arayayım,değil mi?
Kardeşim,'Sanatçısın,öğretenden öte' diyerek bana bu çiçeği almış.❤️
Çok mutlu oldum,çok. ☺️

Görüntünün olası içeriği: çiçek, bitki ve doğa

23 Kasım 2020 Pazartesi

#Siz hiç,gözleriyle ,sesiyle yardım isteyen birine rastladınız mı?

Çaresiz kalmak,yoksulluk öyle zor bir duygu ki,,,,

Uzun zamandır,semt pazarına gitmiyordum.
Aslında,çok seviyorum pazartesi pazarını.Satıcıları tanıyorum,meyvenin sebzenin en tazesini alıyorum,rengarenk insan profillerini izliyorum...
Yoksulluğu da görüyorum, çaresizliği de.
Patlıcanın en kötüsünü daha ucuza almaya çalışan da var,paraya kıyıp,tanesi 20 liraya kereviz alan da var.

Adaletsiz bir dünyada yaşıyoruz elbette.
Fırsat eşitliği yok,ucuz işgücüne bağlı,ucuz ücret var,tabii,işiniz varsa çok şanslısınız bu dönemde ayrı konu.
Herkeste maske var,vatandaş özenli bu konuda.
Pazara girişte dezenfektanı kullandım,çıkışta da elbette ama fiziki mesafe hak getire.
Zaten,pazar telaşında,kimsenin buna baktığı da yok.

Pazar fiyatlarını anlatmama gerek yok.En son,pazara gittiğimde harcadığım parayla aldıklarımla ,bugün aldıklarımı kıyaslamıyorum bile.
Bu millet,ne yiyip ne içecek acaba?
Mümkün değil,4 kişilik bir ailenin ,bu pazardan bir haftalık harcamasının 200 liranın altına düşmesi.
Asgari ücretli ne yapsın,yoksul ne yapsın?

Çaresizlik dedim,bakışlar dedim....
Pazardan dönüyorum,listemi ve ortalama harcamamı hesaplarım mutlaka ve çıkışta,pek bir şey kalmaz cüzdanımda.
Bir kadın seslendi,döndüm;oysa,o kadını girişte de görmüştüm ama sattıklarına hiç bakmamıştım.
Olduğu gibi duruyordu ürünleri.
Pazar esnafından,işgaliye parası alınıyor ve köyden gelen ya da evinin önündeki küçücük bahçesinde maydanoz,tere yetiştiren insanlar iteleniyor,görüyorum.
Sattığı ne ki,bir de işgaliye parası ödesin,değil mi?
Şu pandemi olayı hafiflesin,bu konuda belediye başkanıyla yeniden görüşeceğim..Zaten,bir projem vardı bununla ilgili,konuşmuştuk başkanla,araya pandemi girdi.

Neyse...
Pazardan çıktım,alacak bir şey de kalmadı.
Kadın seslendi:
-Limon alır mısın?
-Aldım,teşekkürler dedim ama kadına baktığımda,ellerini kavuşturmuş,belini eğmiş,önünde satamadığı limon,soğan,maydanoz ve
-Ne olur alsan,limon bozulmaz ki dedi....
Bir insanın bakışlarındaki çaresizlik böyle bir şey olmalı.
-Haftaya söz,alacağım dedim.
Eğer,biraz para kalmış olsaydı,inanın almış olsam bile ,sırf o kadının sesi için alacaktım.
Geri de dönemezdim,çok yorgundum ama haftaya,o kadın yine orda olursa,mutlaka ürünlerinden alacağım.

İnsanların,evine ekmek götürmek için bunca çabası nasıl görmezden gelinebilir ki?
Ara yollarda,önündeki üç dal maydanozu,soğanı satmak için kaldırımlarda oturan o yaşlı kadınlar,amcalar...
Bunu değiştirmemiz gerekiyor.

21 Kasım 2020 Cumartesi

#FRİDA KAHLO....

Yaşam öyküsü,en dramatik kadınlardan biri.
Bir ressam!
Öyküsünü belki biliyorsunuz,belki bilmiyorsunuz bu muhteşem dirençli kadının.
Birkaç yıl önce,İstanbul'da,PERA MÜZESİ' nde. 'FRİDA' sergisini izlemiştim.
PERA MÜZESİ,İstiklâl'den Tünel'e inerken,hemen sağ koldan sapacağınız ,muhteşem ötesi bir müze.
Yolunuz düşerse,mutlaka uğramanızı öneriyorum.
FRİDA sergisinde,asansörlerin kapıları bile FRİDA'nın eserleriyle bezeliydi ve hayran kalmıştım o görsellere.
FRİDA demek,onca acıyla yoğurulmak ama dirençli kalmak demek;FRİDA demek,aşkın diğer adı demek,tutku demek.
Başındaki,rengarenk çiçeklerle,yüzüne çok yakışan alınmamış kaşlarıyla bir simge demek.

FRİDA'nın hayatını okurken,Rus Devriminin simge isimlerinden biri,TROÇKİ'yle aşk yaşadığını bilmiyordum.

'İki büyük kaza geçirdim,biri tramvay,diğeri Diego ama en kötüsü Diego'ydu diyecekti.
Çünkü Diego,kız kardeşiyle ve diğer kadınlarla sürekli aldatmıştı Frida'yı.

1907 yılında,,Meksika'da doğmuştur sanatçı.6 yaşında çocuk felci geçirdi.
Geçirdiği hastalıklardan tıp fakültesi okumaya karar verdi ve Meksika'da,tıp fakültesinde okuyan ilk kız öğrencilerden biri oldu.
1925 yılında,otobüsle tramvayın çarpışması sonucu 32 ameliyat geçirdi.Acılarını resim yaparak unutmaya çalıştı.
Diego ile başlayan tutkulu aşk,çocuksuz bir hayat ve sakat bir ömürle sürecekti.
Yaşadığı acıları,tablolarında canlandıracaktı.Gebeyken,bebeklerini kaybeden,acı çeken kadın tabloları...
1940 yılında,yeniden hastalandı ve 1953'de,kangren olan bacağı kesildi ama bu haliyle bile sergi açmaya devam etti.1954 yılında,47 yaşında öldü.

Neden Frida'yı anlattığıma gelince...
Çok sevdiğim bir ressamdır ayrı konu ancak; direncin,devrimin,aşkın,tutkunun,hayata tutunmanın simgesi bir kadındır; Frida Kahlo.
Hani,hayatta çok şey yaşarız ve en zoru bizimkisi sanırız ya!
'Beterin beteri var' sözü,tam da böyle başarılı,muhteşem kadınların öyküsünde saklıdır!

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yakın çekim

18 Kasım 2020 Çarşamba

Ülkemizi, önümüzdeki dönemde çok daha kötü günler bekliyor,her açıdan.

Koronavirüs konusunda, başından bu yana, Sağlık Bakanına hiç güvenmediğimi yazıyorum, söylüyorum.
Açıklanan rakamların gerçekçi olmadığını biliyorduk zaten.
Bunun için analist olmanıza gerek yok. Yaşadığınız şehirdeki apartman komşunuz, sokaktaki esnaf, uzak akrabanız, yan sokakta oturanların tek tek, beyaz giysili görevlilerce götürüldüğünü gördüğünüzde, kulaktan kulağa yayılan 'O da mı Koronavirüse yakalanmış?' dediğinizde, siz istediğiniz kadar doğal ölüm deyin, mezarlıklarda tutulan rakamlarda, bu işin hiç de söylendiği gibi olmadığını anlıyorsunuz.
Dün, sayın cumhurbaşkanı bir şeyler söyledi de, ne söyledi anlayan var mı?
11 Mart' tan bu yana, 20 yaş altı, 65 yaş üstü, sanki vebalıymış gibi, sanki,virüsü bunlar yayıyormuş gibi bir tutumu var hükümetin.
65 taş üstü, saat 10-13 arası ;20 yaş altı saat 13- 16 arası sokağa çıkabilir ne demek?
Bu açıklamayı yapmak için, Mart ayından bu yana, koronavirüsten ölen ya da yakalanan 20 taş altı, 65 yaş üstü hasta istatistiğinin açıklanması gerekir.
Gerçekten, riskli grup mu diye bilelim, önlemimizi ona göre alalım?
Restoranlar, kafeler, kahveler kapalı, online hizmet verecekmiş.
İyi güzel de, burdan ekmek yiyen insanlar ne olacak?
Garsonlar, komiler, aşçılar, bulaşıkçılar yani; hizmet sektörü evini nasıl geçindirecek?
Hükümet, kapatılan sinemalar, tiyatrolar, eğlence mekanlarında çalışanlar için neyi öngürdü?
AKP 'nin kongrelerinde, mitinglerinde, vatandaşın başına atılan çay paketlerinde virüs bulaşmıyor, tiyatroda bulaşıyor, sinemada bulaşıyor, öyle mi?
Hiç mi, iyi yaptıkları bir iş olmayacak bu iktidar partisi ve yamacındaki partinin?
Memleketi, tarumar etmeye ant içmişler belli ki!

Bu koronavirüs de, çok seçiciymiş ve belli saatler arasında mesai yapıyormuş meğer.
Başlarındaki şef, ' Sen, sen sen, saat 10 - 13 arasında çıkan 65 yaş üzerine dokunmayacaksın, sonrası serbest;dolmuşlarda, tıka basa işe gidenlere yapışın, bebeklere dokunmayın, 20 yaş altına kafanıza göre takılın' falan diyor herhalde?
Dün, sayın cumhurbaşkanının bir şeyler dedi de, ne dedi?
Şu virüs olayını, tüm ülkeyi 14 günlük karantinaya alarak çözmeye çalışsalar; acil çalışanlar dışında, sıkı tedbirlerle, en az olabilecek hasarla vatandaşı kurtarsalar olmuyor mu?
'Ölen ölür, kalan sağlar' bizimdir diyerek virüsle savaşılır mı?
Sırça köşklerinde, saraylarında, fanuslarında yaşayarak, yalnızca kendilerini korurlar. Vatandaş da, Allaha emanet!
Elbette, 14 günlük karantinayı kendileri de biliyor ama yapmıyorlar, yapamıyorlar.
Çünkü....
Kasada para yok!
Para otoyol, şehir hastanesi, öteki, beriki diye diye, o ünlü 5 şirkete akıtıldı.
Vatandaşın da helvası kavrulur artık!

16 Kasım 2020 Pazartesi

#Renklerin Dili,Şarkıların Sesi....

Bugün,Ahmet Kaya'nın ölüm günü. Gençlik yıllarımızın en özgün seslerinden biriydi,sanatçı.
Arşivimde,bütün cd'leri duruyor.
Tabii,eskiden kaset,plak,cd vardı.Şimdiki gibi,bir 'Tık' ın ucunda değildi şarkılar.
43 yaşında bir ölüm, cidden çok genç bir ölüm.
Ayrıcalıklı bir sestir, iyi bir yorumcudur, iyi bir bestecidir Ahmet Kaya.
En sevdiğim şarkısı; SÖYLE!
Çok keyifle dinliyorum bu şarkıyı.Hatta,bu yazıyı yazarken de dinliyorum SÖYLE'yi.
O kadar güzel şarkıları var ki, insanı bir yerden bir yere götüren....

Ben,insanların etnik kökenine,ırkına,inancına hiç bakmadım.
Sanatın içinde bir insan olarak,bir insanda beni ilgilendiren yanı sesi,şarkıları,tabloları,heykelleri,filmleridir.
Bakmam öyle,başka yönlerine.
Hangimizin,birilerine ters gelen yanı yok ki?
Hepimizin, seveni de sevmeyeni de var mutlaka!
Bir dönem,çok protesto edildi, Fransaya gitti,orda da öldü ama geride şarkıları kaldı.
Hep de dinlenecek o şarkıları, ayrı konu.
Oysa,yaşasaydı,eminim çok daha fazla eser bırakacaktı müzik adına.

Ahmet Kaya'nın toplumda eleştirilen yönünü okurken, aklıma,birkaç yıl önce renkler üzerinden yaşadığım bir konuşmam geldi.
Resmi bir toplantıdaydım,renklerden söz açıldı.
Futbol takımının renginden,bir şehrin bir rengi olması gerektiğinin üzerinden giderken,bir yetkili mikrofona aynen şunu söyledi:
-Mavi -Beyaz,Yunan bayrağının rengidir.
Bir an durdum,şaka gibiydi bu açıklama.
Renkleri,ülke bayraklarıyla bağdaştırmak ve yorumlamak inanılır gibi değildi.
Beim de,elbette,bu konuda bir yorumum olacaktı, renklerle bu kadar uğraşan biri olarak;
Şöyle bir konuşma yapmıştım:
Renkler,hayatımızı güzelleştiren unsurlardır.Renklere misyon yüklemek hatadır.
Renkler üzerinden,siyaset yapmayın,düşmanlık yapmayın!
Geçmişte takılı kalmak,önünü görememektir.
Futbol takımı,Mavi-Beyaz olduysa ne güzel değil mi?

Sonra,salondan çıkmıştım.

-Siyah,matemin rengi derler örneğin ama siyah,çok asil bir renktir.
-Beyaz Gül,ayrılığı simgeler derler,kime göre,neye göre?
-Kırmızı,aşkın rengi derler;neden? Kırmızı,olmayınca aşk yaşanmıyor mu,aşık olunmuyor mu?
Diğer renklerin ne suçu var?
En çabuk kirlenen renk, beyaz örneğin!
İnsanlara çok yakışıyor bana göre.
Hayata nasıl baktığınızla ilgilidir renkler.

Sonbahar hüznün mevsimi derken,rengarenk yaprakların insanda bıraktığı o hoş armoni ne olacak?

Demem o ki:Bir şeyeri değerlendirirken,işin özüne bakmalı.
Ahmet Kaya,çok iyi şarkı söylüyorsa,dinlemeli.
Siyasi duruşu,söylemleri geri planda kalmalı.

-Kum Gibi
-Başım Belada.
-Şiire Gazele
-Ağladıkça ve niceleri...

Dinlenilesi Güzel Şarkılar!

15 Kasım 2020 Pazar

#Atölyemden....❤️

Bugün,çok bereketli bir gündü atölyemde.
Sıcacık simit,meyveli kek,kahve,çay ve müzik ve bolca sohbet.
E,daha ne olsun? ☺️
Arada üretmek de gerek elbette.
Bu görüntüler,işin temiz tarafı.Bu işin bir de boya,zımpara kısmı var ki...
En sevilmeyen kısım.
Kareye girmek istemeyenler,önceden gelenler,sonradan gelenler...
Herkes,mutlu ayrılıyor ya....
İnsanların,kendisini iyi hissetmesi ve buna aracı olmak...
Şahane bir duygu bu.😇
Ben olsam,bu atölyeyi,özellikle pazar sohbetlerini hiç kaçırmazdım.
Memleketi kurtarmaktan tutun da,sosyal medya konularına kadar,özellikle ,hayatımızı cehenneme çeviren malum kişi ve kurumlar baş konularımız.
Anladınız sanırım kim olduğunu. 
Atölyemde,dedikodu yok,üretmek var,gülümsemek var,pasta börek var.
Eyvahlar olsun! 🙂

Fotoğraftaki tepsiyi,daha sonra ayrıntılı yayınlayacağım elbette ama kırık dökük,hasarlı değil,çok hasarlı bir ürünü atmıyoruz,değerlendiriyoruz,nasıl olur göreceğiz sonucunu.
İsraf yapacak lüksümüz var mı artık? 😉

Görüntünün olası içeriği: 5 kişi, Ismet Soytorun, Yasemin Fetullahoğlu ve Zeliha Köksal dahil, oturan insanlar
Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, Zeliha Köksal ve Yasemin Fetullahoğlu dahil, oturan insanlar, masa ve iç mekan
Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, oturuyor, masa ve iç mekan
Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, oturan insanlar, masa ve iç mekan

 Bugün pazar.. ❤️

Yine, gün başladı ama bu kez kızıl bir gökyüzü yok. Beyaz, krem, hafif sarı ve uçuk maviye uzanan bir havayı görüyorum, penceremden gökyüzüne.

Şairin dediği gibi :
Yaşamak değil
Bu telaş beni öldürecek!

Nereye yetişeceksek, insanlar olarak?
Bir koşturma, bir telaş...
Neyi kurtarmaya çalışıyoruz ki?
Ne için çalışıyoruz durmaksızın?
Çok para için mi? Lüks yaşam, kat, yat, villa, uçsuz bucaksız arazi, hanlar, hamamlar...
En lüksünden arabalar..
Ne?
Çok yaşarsanız, 100 yaşarsınız ki; onun da ikinci yarısı hastalıklarla geçecek.
O vakitten sonra, lüks evlerin, konforun, arabaların keyfini sürmeye kalmayacaksınız.
Can derdine düşmek, ağrılı sızılı bir yaşam, sizi bekleyen şey.

Pazar pazar, çok umutsuz oldu elbette başlangıç ama dün, iki haber okudum.
İlki;
İzmir depreminde, avukat eşini kaybeden genç kadının yazdığı mektup...
İnsanın, canından bir parçayı toprağa koymanın acısı tarifsizdir.
İçi öyle sızlamış ki genç kadının...
Artık, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak onun için.
Ölümden öte bir yol var mı?

İkincisi de ; Kardeşini ve eniştesini arazi mi, para mı anlamadım, öldüren adam.
Öldürmüş, kuyuya kadar taşımış, üstüne taş, çalı çırpı atmış.
Vahşetin, sonu yok bu memlekette.
Ölüye bile eziyet var.
İnsanlar delirmiş inanın.
Yarın, sen de ölüp gideceksin ve o topraklar burda kalacak.
Neyin hırsı bu?

İnsanlar, böyle şeylerle uğraşmaktan, hinliğe kafa yormaktan güzel yaşamayı, güzel işler yapmayı, hem kendini hem de çevresini mutlu etmeyi bilmiyor, unutuyor.
Zaman geçiyor, ömür tükeniyorken elde kalan ne ?
Neyi yaşadınız, hayatta istediklerinizi ne kadar yaptınız, ne kadar mutlu oldunuz?
Hiç hayal kurdunuz mu örneğin?
Peki ya, bunu gerçekleştirmek için ne kadar çabaladınız?
İnsan, önce kendisi istemeli bir şeyi.
Planlamalı, çalışmalı, kafa yormalı.
Eğer, gerçekleşmemiş bir şeyler varsa hayatınızda, mutlaka bir yerde eksik bir nokta bırakmışsınızdır.
Olmadığı yerde bırakmayı bilmek ve başka hedeflere yönelmek gerekir.
Bunu başaran var mı?
Ben, duymadım. 🙂

Hayaller Paris
Gerçekler Çemişgezek olmasın hayatınızda. 😉

'Gerçekçi olun, imkansızı isteyin!'
Che Guevara ' nın sözüdür bu.

Oturarak, bir yere varamazsınız.
Emek, üretim, alınteri.....
Şimdi sorsanız bana, ne istiyorum diye?
Geniş geniş pazar kahvaltısı, müzik ve ardından da pazar kahvesi ....
Mümkün mü ?
Elbette hayır!
Çünkü...
Birazdan atölyemi açacağım, dersim var.
Kimine atlas yorgan, kimine bir çul!
Hayat bu!
Zalımsın, ne diyeyim? 😉

Ama güzel şeyler de olmuyor değil hani.
Atölyemi açtım, epeydir dolanan bu kedi kapıda.
Bacaklarıma dolandı yemek diye. Suyunu verdim, az sonra da meyveli kekini yiyecek.
Şanslı kerata. 😂

Görüntünün olası içeriği: kedi ve açık hava

12 Kasım 2020 Perşembe

 #Şu,Sigara Yasağı Meselesi....

Dedem,nurlarda uyusun,hacıydı.
Çocuktuk,bize sürekli öyküler komik yaşanmışlıkları öğüt vermeden,kıssadan hisse diye anlatırdı.
Sigara yasağı ki;hemen belirteyim,hiç içmedim,içmeyeceğim de ama içenlere saygı duyuyorum,yasaklara da karşıyım!
Sigara bağımlılığı diye bir şey var mutlaka.İçki gibi,kumar gibi bir tutku olmalı.
Kişi,belki de içmeyince kendisini kötü hissediyordur;bilmiyorum.
Neyse....
Dedemin anlattığı öykü şu:
Adamın birinin çok tuvaleti gelmiş.Malum,geri kalmış her ülkede,duvar dipleri,köşeler umumi heladır!
Bir duvara yönelmiş;biri koşmuş' Oraya işeme.'Karşı duvara gitmiş,biri koşmuş,'Oraya işeme'
Sağa dönmüş,olmuyor,sola dönmüş,olmuyor'
'Be birader,Yat da sakalına işe' diyorsunuz o zaman' demiş.

Bu öykü;nereye dönseniz bir engel çıkaranlara yönelik anlatılır.
Şimdi....
Sigarayı yasaklamanın altında ne yatıyor olabilir?
Halkın sağlığını çok mu düşüyorsunuz?
'Yasağı getirince, Koronavirüsten,maske takacağı için sigara içemez,dolayısıyla vatandaşı korurum ' mu sanıyorsunuz?
Sigara,içki gibi tüketim mallarına ÖTV'yi dayadınız da ne oldu?
Vatandaş,kaçak sigaraya,merdiven altı içkiye yöneldi.
Yasakçı zihniyetiniz yüzünden insanlar öldü.
Marifet mi yani bu?
İyi bir şey yapmıyorsunuz;aksine,vatandaşı zora sokup,alternatif çözüm yollarına itiyorsunuz;bu da ölümle sonuçlanıyor.
Kendi vatandaşına maskeyi bile dağıtamayan ve 'e-Devlet,;olmadı PTT,olmadı,eczanelerden ücretsiz,o da olmadı,,sağlıklı mı,değil mi üretilen maskeleri parayla satın al,gün boyu aynı maskeyi tak,ölürsen yapacak bir şey yok' diyen anlayışla mı vatandaşı koruyacaksınız?
Sigara içen vatandaş ne yapacak?
Sokakta içme,parkta içme,yolsa içme,evde içme,balkonda içme....
Yat da,sakalına işe durumu,şu andaki yapılan!
Ne hakla?
Hangi,yasaya dayanarak ,vatandaşın sigara içme özgürlüğüne karışıyorsunuz; soruyorum?
Ben,sigara içmiyorum ama içene de 'İçme' diyemem,ne hakla?
İnsanlar,sigaranın zararlarını bile bile içmiyor mu?
Cebinden çıkan para,diyanete kadar uzanan vergiye dönüşmüyor mu?
O halde?

 #11/11/2020 GELECEĞE NEFES ETKİNLİĞİ .....


Geçen yılın 11 Kasım'ında ,yine ağaç dikme etkinliği yapılmıştı ve ben,geçen yıl da,bu işe soyunmuştum.

Ağaç dikmeyi çok önemsiyorum ve yapılan her çalışmayı destekliyorum ama eleştiri de yapılacak noktaları var elbette.
Öncelikle,21 Mart Ormancılık ve Ağaç Bayramı.Baharın müjdecisi bir tarih ve ağaç dikme çalışmaları da,bu ayda yapılıyor.
Ağaçlandırma çalışması elbette çok önemli ama daha uygun bir mevsimde mi yapılsaydı acaba?
Belki de;bölgesel olarak planlanmalı bu iş!
Akdeniz'de,hava hala sıcak ve kurak,Marmara ve Orta Anadolu soğudu.
Bu dikim işi,mevsim gözetilerek yapılsa,daha iyi sonuç vermez mi?
2 yıldır,son yılların en kurak mevsimini yaşıyoruz ve bu etkinlik 11 Kasım'da yapılıyor
Mevsim kurak,yağış yok ve o fidanlar dikildikten sonra suyu görmezse kuruyacak.
Geçen yıl,dikim yapılan fidanların 9 milyonu kurumuş;öyle söylüyor uzmanlar.
11 Kasım ısrarı niye bilmiyorum?
Yazık değil mi;onca iş gücü,emek,zaman ve paraya?
O tohumların fidana dönüşmesi,yetiştirilme aşaması,nakliyesi,dikimi ve sonrası için harcanan para hepimizin parası.
Dolayısıyla,çok önemsediğim ve hep içinde yer aldığım bir etkinlik bu.
Gönül,dikilen bütün fidanların yetişmesini ve ormanlarımızın çoğalmasını çok istiyor.Ben,dikim yaptığım her yerde elimden geleni yapıyorum,yapacağım ama dün dikilen alan örneğin...
Eğer,arazözler,düzenli sulama yapmazsa ve yağışlar gecikirse,yazık olur onca emeğe.
Bu çalışmaları destekliyorum,destekleyeceğim ama uygun zamanlama,uygun iklim ve planlamayla olursa,sonuç da iyi olur diye düşünüyorum.

Dikim işine gelince....
Hiç gitmediğim köylerin içinden geçerek ulaştım dikim alanına.Yamaçlı bir bölge.Yol boyunca,yeşilin en güzel tonu çamlar vardı,fakat yol çok uzaktı.
Olsun!
Niyet iyi.
Çam,kısmi Defne ve biraz da Harnup fidanı vardı.
Bölgenin yapısı ,çam için uygunmuş.
Yerlere otura otura,yaklaşık,30 kadar fidan diktim ama 60-70 aralığında yeniden dikeceğim.
Çamur içinde kaldım ama olsun!
Yeter ki,memleketimiz ağaçlansın.

Yalnızca,2020 yılında çıkan orman yangını sayısı;2 bin 919; yanan alan ise 15 bin 127 Hektarmış!
Yazıl değil mi ülkemize?
Ormanlarımız,nefes alanımız.
Geleceğe bir nefes bırakmak istiyorsak,planlı,programlı olacağız ki,gerçek anlamda,gelecekteki çocuklarımıza güzel bir mirasımız olsun!
Bilinçli,ağacı,ormanı koruyan nesilleri böyle yetiştireceğiz.