12 Temmuz 2021 Pazartesi

 Bugün, Aileden ne kadar sorumlu olduğu anlaşılmayan, bir çocuğu, hem de 23 Nisan'da rencide eden Derya Yanık denen, bana hep o film karakterini anımsatan kadın bakanı yazacaktım ama karşıma daha renkli şu haber çıktı :

Adı: Mustafa Çalık.
Resmi twetter hesabından şu haberi geçmiş:
Bir yakınım tarafından, eşimin bana zina davası açacağı iletildi. Umarım doğru değildir ama doğru ise aha şuraya yazıyorum, ben zina yapacak çağda da değilim, tiynette de değilim.Hukuken evli iken, Allahın emri ve peygamberin kavli ile yeniden ve zarureten evlendim. Mevzu bu!
Yani?
Adam,twetter hesabından Atatürk'ün kadınlara verdiği tek eşli haklardan tutun da, medeni kanuna kadar vermiş veriştirmiş de niye?
Hani, çoğumuz izlemiştir Şener Şen' in, karısının sekreteriyle otel odasında yakaladığı don atlet
'Yaz kızım, üç torba çimento' replikli filmini.
Şimdi....
Bu adam, resmi nikahlı mı?
Evet!
Zina, yasalarda suç mu?
Hayır!
O halde, sen eşini ayan beyan aldatıyorsun ve Allah katında diyerek, dinin arkasına sığınıp, kendine metres tutuyorsun başka izahı var mı?
Ben de, bu kadınları cidden anlamıyorum.
Hadi, eşi kızar da boşamaz bu adamı ama adamın evli olduğunu bile bile metres olmayı neden kabul ediyorsun?
Medeni hukukta, resmi nikah esastır ve imam nikahı altında bir erkeğin ikinci, üçüncü eş demeyelim de hayattaki karşılığı metres, sevgili elbette, neye dayanarak, çok matahmış gibi bir erkeğin hayatındaki kadınlar sıralamasına girerek kendinizi bu kadar alçaltıyorsunuz?
Resmi eşin dışında, yasal hiçbir hakkınız yok, olamaz da.
Miras alamazsınız, olası ayrılıkta malı paylaşamazsınız, kafanız neye hükmediyor da, evli bir erkeğin fantezisinin dekoru oluyorsunuz?
Sonrası da ne bekliyorsunuz?
Adam, eşini boşayıp, sizinle mi evlenecek?
Böyle bir şey çok nadir yaşanır.
Adam, kadınları yedekler. Evde, çocuklarının anası, babalık garanti, boşanmayı da pek düşünmez, sizin gibi yüksek olasılık genç ve çıtır bir bedene yönelir, sonrası....
Bu işler, karşılıklı çıkara dayanır.
Alan da razıdır, satan da.
Biri, işin keyfini sürer, diğeri de istediği nakdi desteği alır.
Siz hiç gördünüz mü, parası olmayan evli bir erkeğin peşine düşen kadını?
Ya da, tam tersi ; Evli bir erkeğin, 40 yaş hatta 30 yaş üstü, e biraz da tombulca bir kadına yöneldiğini gördünüz mü?
Kızı yaşındaki genç kızlara takarlar ve hiç de utanmazlar yaptıklarından.
Evdeki kadın, kızgınlığından, aldatılmış ve tercih edilmiş olmanın getirdiği öfkeden adamı süründürmeye ant içer ama bana doğru gelmez bu tutum.
İşin içine aldatma girmişse, o evlilikten hayır gelmez artık.
Bahanesiz, amasız, fakatsız kapıyı göstereceksiniz.
'Bu yaştan sonra, el alem ne der, ama çocuklar var' gibi bahaneler, hayattan çalınan yıllardır.
Adam, ahlaksız!
Bir de utanmadan zarureten evlenmişmiş.
Pardon da, başka bir kadına ev açmanın zarureti nedir?
Buna aslında başka bir şey deniyor ama şimdi burda ayıp olmasın.
Anlayan anladı nasılsa.
Baktın yürütemiyorsun ilişkiyi, dürüst ol ve git.
Kadınları elinde oynatmak nedir?
Tabii bu, her iki tür için de geçerli.
Yalnız, erkekler için demiyorum, kadın da kendini nereye koyduğunu bilmeli ilişkide.
Ahlaksızlığın adını, imam nikahı koymuşlar, işlerine nasıl gelirse artık.
Hep derim,' şu ar damarı var ya, çatlamaya görsün!'

 Bugün pazar...

En sevdiğim gün. ❤️
Şimdi, bu saatlerde, Zorkun Yaylasındaki evimizde, penceremden mavi gökyüzüne, çam ağaçlarının dallarının arasından süzülen güneşin ilk ışıklarıyla uyanmak vardı ama payıma düşen cehennemin diğer adı, Çukurova oldu.
Tanrı, bu evreni yaratırken, cennet- cehennem diye kavramları da sokmuş, niyeyse artık?
İnsanları yola getirmeyi, her türlü yanlışı önlemeyi amaçlamış olabilir ama nafile bir çaba olmuş elbette.
İnsanın olduğu, elinin değdiği her yer cennet de olabilir, cehennem de!
Şu yaşadığımız sıcaklar da örneğin insanın eseri.
Hani, küresel ısınma diyoruz ya!
Hep daha fazlası, daha 'benim o' fikrinden kaynaklı.
Yoksa, doğayı bıraksaydık kendi haline, kış olağan soğukluğunda, yaz beklenen sıcaklığında geçecekti.
Evet!
Terleyecektik yine ama yapış yapış nemle tanışmayacaktık.
Az kaldı, Anız Yangınlarına. Asıl şenlik o zaman başlayacak. Boğazımıza kadar kül ve yanık kokusuyla dolacağız.
Evlerimize, yanmış mısır artıklarının külleri yağacak.
İşte size cehennemin diğer adı.
İnsandır, cenneti de cehennemi de yaratan,yaşatan.
Dünyayı, yaşanılır kılarsanız cennet,
Elinizden geleni ardınıza koymazsanız da cehennemi yaşatırsınız, ötesi yok.
Öyle bir haldeyiz ki ülke olarak da, dünya olarak da;
Ne yana dönseniz Ahmet Arif'in dizesi.
Ahmet Arif demişken ;
Bir de kuşlar var hakim bey.
Her şeyin başı onlar.
Onlar özgürlüğü koyuyor
İnsanların kafasına.
Penceremden gökyüzüne bakıyorum, onlarca kuş var özgürce uçan. Hiçbirinin kanadı diğerine çarpmıyor üstelik.
Doğa, kendi döngüsünde, her şeyi harfiyen ayarlamış zaten. Bize düşen ayak uydurmak!
Hepsinden,ayrı ayrı ötüşler duyuyorum şu anda.
Kim bilir, birbirlerine hangi güzellikleri aktarıyorlar?
Şunu diyorlar mıdır:
Kuş bakışıyla bakıyoruz aşağıya.
Şu insanoğlu da ne kadar ahmak. Kocaman gökyüzünün altında yaşamayı beceremiyorlar.
Oysa, şurası dağ, şurası ırmak.
Cennetin ırmaklarını düşlüyor, önündeki ırmağı görmüyor.
Şurası ova, şurası orman.
Hepsi ayrı güzel ama önündeki güzelliklere anlam katamayacak kadar da kör.
Sağır ve dilsiz kalmayı marifet sayıyorlar ama hayat...
Sen istesen de, istemesen de geçiyor.
İçinde ol, mutlu ol, mutlu yaşat.
Dışında kalarak kendine ve çevrene cehennemi yaşatma.
Kuşlar diyorum, özgürlüğün kanat sesleri kuşlar...
Ne demiş Nietzsche
'Uçurumları sevenin kanatları olmalı!'
Atlayacaksın ki, kanatlarını açıp uçacak mısın , yoksa yere çakılacak mısın bilesin.
Hadi bir cesaret, sen de taşın altına koy elini,
İnadına inadına değil midir yaşamak?
Hepimizin bir var olma nedeni yok mu bu dünyada?
Kimisi iyiliğe güzelliğe,
Kimisi hinliğe kötülüğe.
Tarafını seçmelisin.
Seçmelisin ki, iyilikte, güzellikte buluşalım.
Ya dışındasındır çemberin,
Ya da, içinde yer alacaksın.
Başka yolu yok!

 Hayat, her an bir farkındalığı gebe.

Yaşadığımız olayların bazısı bizi gülümsetiyor bazısı kızdırıyor ama yaşadıkça çok şey de öğreniyor insan.
Hani, sormuşlar kitap mı, insan mı diye?
Çoğunluk kitap demiş ama bana göre insan.
Her insan, iyi ya da kötü yazılmış bir kitap, içinde öykülerini kendisinin yazdığı.
İnsanı okumalı diye düşünüyorum. Kitap, sonra da gelir.
Son dönemde, siyasetteki ayyuka çıkan rezillikleri gördükçe çok sinirleniyorum.
Deniz Baykal' a hala sahip çıkan CHP örneğin.
Kes biletini, cam kenarı olsun, yandan yandan, geçmişte yaptıklarının faturasını tüm ülkeye ödetmesini düşüne düşüne düşsün bu ülkenin yakasından.
Kendisi bitti , sırada kızı var anlaşılan.
Verdiği zarar yeter!
Merve Akpınar örneğin.
Hani şu, Urfa' da hentbol'da adını duyuran, 13 yaşında, imam hatipte okuyan, şort giyen kız çocuğu.
Okulun müdürü, çocuğu okula aldırmamış, 'yasak hemşerim' demiş çocuğa.
Niye? sorusunu sormuyorum bile.
Kafa nato olunca şaşırdık mı?
Bu çocuğu, başka bir okul sahiplenmeli ve örnekleri çoğaltılmalı.
İmam hatipler, bu ülkeye en lüzumsuz okullar. Tümü kapatılmalı.
Memleketin, aydınlık yarınları takkelilere bırakılmayacak kadar değerli.
Bugün, siyasete bulaşmak istemiyorum aslında ama yurdum insanını da örneklemeden olmaz.
Dün, Balcalı'da, güneydoğu' dan gelmiş, cehennem sıcağında, kadife giysinin içinde bir kadın tuvaleti sordu serviste. Baktı ve 'ama bunlar niye normal değil' dedi.
Yani, klozeti, alaturka tuvaletten daha pis buluyor.
Oysa, çok daha güvenli klozet.
'Çok istiyorsanız, kağıt havlu sererek kullanın, biraz daha hijyen olur' dedim,çıktım.
Kadın,dediğimi yapmış yapmasına da, sifonu çekmek yok, kağıt havlu parçaları her yere saçılmış.
Klozete bunu yapan alaturka tuvalete ne yapmaz?
Şimdi, bu temizlikçiler ne yapsın o serviste?
Vatandaş, daha tuvaleti kullanma kültürünü bile bilmiyor.
Neyse...
Dün, aklıma Karacaoğlan geldi.
Hani, hoşlandığı genç kız kendisine 'Emmi' deyince kahrolan Karacaoğlan....
Ne kadar içine battıysa artık yaş farkı ve genç kızın onu beğenmemesi.
Tamam!
Elbette yıllar geçiyor ve yaşlanıyoruz.
Saçlarımıza aklar da düşüyor, kaz ayağı çizgileri de oluşuyor ama bu gerçeği biz bilsek de, yüzümüze yüzümüze söylenmesi aynı Karacaoğlan etkisi yapıyor doğrusu.🙂
Dün, serviste bir hemşire...
Gerçekten de, güzel bir kadın.Hemşireler, cidden güzel oluyor, görüyorum.
Balcalı'da, birkaç yıl önce bir hemşire görmüştüm....
Afet miydi, hemşire miydi anlamamıştım?
Neyse, onu da sonra anlatırım.😉
Sanırım, otuzlu yaşlarında.
Bir şey sordum, 'Ne istiyorsun teyze' demez mi?
Ne kadar şaşırdıysam bana 'Teyze' demesine...
Hani, kızımın arkadaşları bana teyze diyor da, bu yaşta bir hemşire de bana teyze der mi? ☺️
Buz gibi soğudum bir anda o servisten.
Teyze ne yahu! 😂
Kardeşim daha iyi ya, keyfim yerinde bugün.
Teyze de diyebilirler, nine de ama bugünlük.
Yarın kızabilirim. 😉

 İnsan, sağlıklı yaşıyor olmanın önemini, illa ki hastaneye yolu düştüğünde anlamamalı.

Nefes aldığımız her gün, güneşin ilk ışıklarıyla uyandığımız her sabah, büyük nimet.
Ölümlü bir dünyada yaşıyoruz. Bugün varız ama az sonra ya da yarın ne olacağımız belli değil.
Olabildiğince iyi yaşamalı, Gönlümüzden geçen her ne varsa olabilirlik adına yapmalı.
Balcalı, çok iyi bir hastane. Doktorları çok iyi, fiziki kondisyonu çok iyi.
Araştırma hastanelerinin yüzakı bir hastane elbette.
O kadar da çok hasta var ki...
Çok sağlıksız bir toplum olduk. El kadar bebek de hasta, yirmi yaşındaki genç de.
Hastanede adım atılmıyor her yaş grubundaki hastadan.
Doktorlar, iyi dayanıyor bu tempoya doğrusu.
Camdan, Adana'yı seyrediyorum.
Çatılara,pencerelere konan güvercinleri...
Hepsi, ekmek derdinde.
Camdan dedim ama...
Önce, perdeyi mi açmadım acaba diye söylendim ama baktım ki, perdeyi açmışım.
Camlar, öyle flu olmuş ki, tül perde var sanıyorsunuz.
Bu hastane, dış cepheden iyi bir temizlik istiyor.
Bu kadar önemli bir hastaneye hiç yakışmıyor bu görüntüler.
Yurdum insanı, ne yazık ki, evindeki özeni de göstermiyor.
Tuvaletleri kullanmak, uygar dünyanın bir parçası olmak bu kadar da zor olmamalı.
Özellikle, pandemi sürecinde yaşıyorken.
Hastaneleri hiç sevmiyorum ki, seven de var mı bilmem?
İnsanın en iyi yeri, evi.
Ve gün boyu hastane kokusunu soluyunca, evini daha çok seviyor ve özlüyor insan.
Hiç hasta olmamak en iyisi. Kendimize çok iyi bakmalıyız.
Anacığım, nurlarda uyusun hep derdi ki:
Hastanenin de, doktorun da Allah eksikliğini vermesin ama hiç de düşürmesin.
Ömrü, hastalıkla geçmiş, hastaneler ikinci adresi olmuş Annem böyle düşünürdü.
Bir doktor da der ki: Sağlıklı ölmeli insan.
İlk duyduğunuzda, 'Nasıl yani, insan sağlıklıysa neden ölsün'? diyorsunuz ama birilerine muhtaç olmadan, elden ayaktan düşmeden ölmeyi söylüyor doktorumuz.
Olabildiğince sağlıklı beslenmek, sporu önemsemek, duygularımızı yönetmek ve çevremizde iyi insanlar bulundurmak en önemlisi.
Ömür törpüsü insanların da üstünü çizme becerisi elbette.
Çok yaşasak 100 yaşarız, onun da yarısı hastalık zaten.
Ne diye harcıyorsak zamanı?
Yaşa gitsin işte!


 Ya ezenden yana olacaksın ya da ezilenden.

Bu işin az şekerlisi olmaz.
Rıfat Ilgaz
Bugün, bir SMA' lı bebek daha öldü.
Bugün, insanlar yine çöpten yiyecek topluyor.
Bugün, yine kadınlar pazar artıkların pazarlığını yapıyor.
Bugün yine 132 müzisyen intihar etti.
Bugün yine işsiz insan sayısı arttı.
Ve bugün yine ülkeyle, ellerinde çocuk oyuncağı varmış gibi oynuyorlar.
50 bin kesilen ağaç
Doldurulan deniz
Yat limanı
Ve helikopter pisti
Ve gasp edilen araziler
Ve SİT Alanı
Ve bizim paramızla yapılan 300 odalı bir saray!
İşte rakam :
640.500.000. TL.
Nasıl?
İyi misiniz yurdum insanı?
Hala halinize şükrediyor musunuz?
Eğer, ezenden yana olmaya devam edecekseniz, tüm ülkeyi de ateşe atacaksınız.
Tek yüzükle karşımıza çıkan bu fotoğraf karesinden, nerden nereye...
Bakın da görün artık yaşananları bi'zahmet.
Porsiyonları daha ne kadar küçülteceksiniz?
Daha neyin umudunu taşıyorsunuz anlamıyorum ki?
Bir 5 kişi, çocuk ve ayakta duran insanlar görseli olabilir



Beğen
Yorum Yap
Paylaş