31 Ağustos 2016 Çarşamba

#Bugün 1 Eylül-Dünya Barış Günü
Barış......
Ne güzel bir sözcük;içinde birlikteliği,anlaşmayı,üstesinden gelmeyi ve her şeye rağmen başarabilmeyi anlatan.....
Peki,bizler;barışın anlamını biliyor muyuz?
Konuşmayı,uzlaşmayı,bir araya gelmeyi biliyor muyuz?
Dünyayı bilmiyorum,süper güçlerin de uzlaş-ma-dığı ortada ama ya ülkemiz?
Devlet kademesi,toplum,aile,komşularımız,çevremiz.....
Biz barışık mıyız birbirimizle?
'Balık baştan kokar' der atalarımız ama balığın asıl kuyruk kısmından koktuğunu bilmeyiz çoğumuz.
Temeli sağlam bir aileden yetişmemiş bireylerin oluşturduğu toplum,ilerisi devlet yöneticiliği hep hüsrandır ve o ülkede BARIŞ'ın esamesi dahi okunamaz.
İşte ülkemiz!
Daha ileriye gitmeye gerek var mı?
Cehalet yüklü siyasiler,kendini Türkiye Cumhuriyeti Devletine ait hissetmeyen güruh,Osmanlı hevesindeki çağ dışı grup ve bu ülkede yaşayan Türk,Kürt,Laz,Çerkez,Alevi,Sünni,etnik gruplar,inançlar....
Bizler!
Bizler BARIŞ içinde yaşayamayız.Neden mi?
Binlerce yıllık Anadolu toprağında birlikte yaşamadık mı da,şimdi paylaşamıyoruz?
Çünkü......
Başımıza getirdiğimiz,barışı getireceğine inandığımız bu adamları biz seçtik.
Bizler başarısız bir toplumuz ve tercihlerimiz ortadayken;
BARIŞ KUTLAMAK BİZİM NEYİMİZE?
Dip not:Yıllardır ülkemiz kan gölü.Şehitler şehitler....
Bombalar,mayınlar,katledilen masum insanlar.....
Bugüne kadar mikrofonlara çıkmış olan İçişleri Bakanı zat,eften püften açıklamalar yapmış bir işe yaramayan;istifa etti iyi mi?
İstifa et,tüm yaşananlardan sorumlu olma,sıyrıl.
Ne ala memleket!
#Hep yazıyorum günlerdir anız yangınlarından nefes alamıyoruz diye.
Evlerimiz siyah küllerle dolu ve uzun zamandır bu böyle.
Şehirlerarası yolculuğa çıktım ve dağ taş,mısır,ayçiçeği tarlası dolu.Hasat yapılanlar,yerleri yakılanlar,henüz hasada durmamış olanlar,yeni ürünler,saplar,çöpler,yangınlar aynı günde,aynı bölgede.
Nefes alınmıyor inanın.
En çok mısır ekili şu anda bölgede ve çoğu hasat yapıldı.Yerine ekilecek yeni ürün için çiftçi yaktıkça yakıyor tarlaları.
Toprağın kararmış yüzü,içinde yakılan onca börtü böcek,havanın karası,Çukurova'nın sıcağını katmerleyen görüntüler.....
Eğer,bu aralar Çukurova'ya yolunuz düşerse,işte bu görüntülerle karşılaşacaksınız.
Ülkemizde olmayan tarım politikasının sonucu bu.
İsyan etseniz de,yeter deseniz de,bir işe yaramıyor.

Ne devletin zirvesi,ne de mülki erkan bu işe çözüm bulmuyor çünkü aramıyor.
Günün finalinde,bir iş yerinde bir el dokuması gördüm ve hemen fotoğrafladım.
Böyle güzellikler yaratılan ülkemizde böyle yanlış işlerin de yapılıyor olması ne acı!

30 Ağustos 2016 Salı

#Tacizin çeşitli şekilleri var.Otobüste elle taciz edilirsiniz,sokakta lafla ama hepsi tacizdir elbette ve onur kırıcıdır.
Peki,telefonla tacize hiç uğradınız mı?
Eğer uğradıysanız nasıl bir çözümü var teknolojik açıdan?
Şikayeti hangi merciye yapıyorsunuz,bilen var mı?
İletişim,çağımızın en büyük sorunu.Birbirimizle konuşmuyor,göz teması kurmuyoruz.Varsa,yoksa cep telefonu,internet.
Yan yanayken bile ayrı kalan insanları gördükçe üzülüyorum doğrusu.
Oysa,konuşmak,sohbet etmek çok güzel bir şey.
Hayvanlar koklaşa koklaşa,insanlar konuşa konuşa diye boşuna mı söylemiş atalar?
Konuşmak karşılıklı da olur,telefonla da olası durumlarda.
Peki,bir insana telefon açıp da konuşmamak nedir?
Eğer konuşmayacaksanız o telefonu neden arıyorsunuz;yok konuşmaksa amacınız o halde konuşun değil mi?
Telefon sapıklığı diye bir şey var mı bilmiyorum ama tuhaf işler bunlar.
İki akşamdır bir sıkıntı yaşıyorum bu konuda.Saat 23.00 sonrası arama başlıyor,gecenin 3'ne kadar da sürüyor.
İki akşamda tam 35 kez aramış her kimse!
Otomatiğe bağlamış anlaşılan aramaları.
Telefonu kapatamıyorum işlerim nedeniyle ama sürekli sessizde kalınca da olmuyor elbette.
Aramaktan bıkmadı gitti,hatta şu anda da sürekli çalıyor sessizde.
Tacizin bir boyutu bu elbette ve çok rahatsız edici çünkü belirsizlik var olayda.
Hani,sesimi mi çok beğendi ve beni dinlemeye aldı diyeceğim ama her zaman belirttiğim gibi sesim berbattır. 
İnsanlar banyoda şarkı söylermiş çünkü banyonun akustiği sesi güzelleştiriyormuş.
Onu bile yapmıyorum,o derece çirkin anlayacağınız.
E,peki,derdi ne bu adamın?
Adam dedim ama yoksa bir kadın mı? ;)
Aman tanrım!
İçinizden birilerine bir kötülük yapmadım değil mi sevgili hemcinslerim?
Hani kızdınız falan mı bir yazıma?
Başka türlü anlamlandıramıyorum bu aramaları çünkü.
Cidden şaka bir yana,çok rahatsız edici olmaya başladı bu durum.
Bilinmeyen bir aramada ne yapılıyor bilen var mı?
Yetkili bir merci ya da bir önlem.Telefon ayarlarından olduramadım çünkü.

29 Ağustos 2016 Pazartesi

#......
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlıyacaktı.
........
‘Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
KURTULUŞ SAVAŞI DESTANI-NAZIM HİKMET
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI'nda kuldan bireye,ümmetten topluma,enkaz Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti Devletine uzanan bir KURTULUŞ DESTANI yazarak bizlere bu vatanı veren başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,tüm silah arkadaşlarına ve isimsiz kahraman tüm şehitlerimize şükranla.....
Ruhları Şad Olsun!

28 Ağustos 2016 Pazar

#Vazgeçemediğiniz tutkularınız var mı?
Ya da şöyle soralım;en çok neyden vazgeçemezsiniz;evlat,ana-baba,para,lüks yaşam,sigara,alkol.....
Dünyada,hiçbir şey yaşam hakkından daha değerli değildir.Varsanız,çevrenizle,sevdiklerinizle çoğalırsınız ve sizin eksikliğiniz geride kalanlar için derin bir acıdır.
Bir insan öldüğü zaman geride sevdiklerini,eksik kalan yaşanmamış yıllarını,oturduğu koltuğunu,dolaplar dolusu kıyafetlerini,parfümlerini,her sabah kahvesini içtiği fincanını,fotoğraflarını,anılarını ama aslında evdeki derin boşluğunu bırakarak ölür.
Yaşamak,ömür yettiğince değerli ve hiç birimiz yalnız değiliz.Ailemiz,çevremiz,dostlarımız,arkadaşlarımız....
Yaşarken bencil olma hakkımız da yok.
'Hayat benim kime ne?' diyebilir miyiz?
Dağ başında yaşamıyoruz,kuşkusuz ve ölünce arkamızda gözü yaşlı insanlar bırakıyoruz.
KOAH hastasıydı İsmail Amca.
Ona amca denmesini istemezdi,'o kadar yaşlı mıyım?' derdi.
Hep İsmail Bey oldu hayatımızda.Çok sevdiğimiz,hep saygı duyduğumuz,hatırşinas,insanlardır kendisi ve ailesi.
Dün İsmail Beyi kaybettik.Daha iki hafta önce gülüşerek konuşmuştuk,kahvelerimizi içmiştik yaylada.
Çok sigara içerdi.Ona takılmıştım 'Doktor size sigara yasak demedi mi,neden içiyorsunuz?'
Pencereye dizili paketleri görürdüm bunu söylerken.
'Tutku,demişti,tutku,vazgeçemiyorum.
'Yapmayın allah aşkına,sigaranın tutkusu mu olurmuş,canınızdan daha mı değerli,ya size bir şey olursa?dediğimde ise,
Vazgeçemediğim tek şey diyerek gülmüştü.
Derin tutkularım olmadığı için İsmail Beydeki sigara tutkusunu elbette anlayamam.
Hiç sigara içmedim ama alkol alırım elbette.Deseler ki,alkol canından edecek,derhal vazgeçerim çünkü sevdiklerim var,onları henüz bırakmaya hazır değilim ki.
Yaşam hakkı,insana verilen en büyük armağan.
Elbette bir gün hepimiz öleceğiz ama bunu yan unsurlarla çabuklaştırmanın ne alemi var?
İsmail Bey.....
Az sonra cenazesine gideceğim Ceyhan'a.
Süheyla Teyzeciğimi yalnız bıraktı artık yaşam yolculuğunda.
Tanrı,kalanlara sabır versin.
Rahmet olsun,ne diyeyim?
#Ülkemiz için hala umut var mı bilemiyorum.Bir haber okuyorsunuz hüzün,bir haber okuyorsunuz bahar,bahçe.
Antalya'da,bir halk otobüsü şoförünü yanlış anlayan bir kadın ve bir genç kız olayı öyle bir hale getirmişler ki,sosyal medyada başlayan saçmalık ve linç,adamcağızın işini bitirmiş.
Olayı izlediğimde ülke olarak ne kadar zıvanadan çıktığımızı görmek üzücü elbette.Her sözün altında bir eğrek arayan,duyduğunu yanlış yorumlayan ve olayı iyice öğrenmeden linç eden baba figürü ne zamandır egemen ülkemizde?
Yahu!
Hiç ama hiçbir şey yolunda gitmiyor ülkemizde.Çoğumuz düşünmüyor,sorgulamıyoruz yaşananları.Efelenmek gariban bir şoföre mi kısmet oldu yani?Kulaktan kulağa oynayarak insan suçlanmaz beyler!
Önce bir araştırsaydınız ya olayı!
Hiç düşündünüz mü,bu olay ekrana yansıyınca bu insanın eşi,çocukları,ailesi ne hale gelir?
Bir travma değil midir o şoförün yaşadığı?
Ben o şoförün yerinde olsam,o kadını da,o genç kızı da,araştırmadan olayı sosyal medyada yayan babayı da mahkemeye veririm.
Bu kadar kolay olmamalı suç atmak?
Gelelim ikinci olaya;
Memleketimizde hala vicdan sahibi,düşünceli bir kesim yaşıyormuş,hayret!
Kütahya'da,5 ineğine yıldırım düşen yaşlı çifte bir hayırsever 3 düve vermiş,valilik de mali yardım yapmış.
Yaşlı çiftin gözyaşlarını izlemiştim ekranda.
Yoksul insanın canıdır beslediği hayvan.İnekleri ölünce nasıl da çaresizliğe düşmüş ve gözyaşları akmıştı.
Haberi okuyunca çok mutlu oldum inanın,sanki inekler bana verildi.
İnsanları mutlu etmek gerek.
Bilmeden,iyice anlamadan suçlamak ve işinden etmek ne demek?
Ne hissediyor acaba üç insan?
Bir insanın ekmeğiyle oynamak nasıl bir vicdansızlıktır?
Şiddetle kınıyorum onları ve şu yaşlı çifte düve veren Mustafa Kaya.....
İyi varsınız!
#Sizler pazar sabahı güne nasıl başlıyorsunuz bilmiyorum ama bizim buralarda pek de güzel başlamıyor.
İnsana saygısızlık,gürültü,iş bilmez yöneticiler sayesinde güzelim pazar sabahım kötü başlıyor.
Zaten ülke gündemi insanı yeterince üzüyor.....
Dışardaki kuşlar,böcekler bildiğiniz gibi şakımakta.Güneş de,darbeci ışınlarını Çukurova için hazırlamış durumda;sıcak hem de çok sıcak geçiyor bu yıl.
Ortalık anız yangınlarının siyah külleriyle dolu.
Tam da beyaz çamaşırları astım balkona.Az sonra hepsine siyah küller yapışacak.
Bu memleketin valisi,kaymakamı,amiri,memuru,belediyesi....
Hepsi işini,işine geldiği gibi yapıyor.
Herkes isyanda ama aldıran yok.
Bugün pazar....
Ve ben seni çok özledim şiirini söylemeyeceğim elbette çünkü;sabahın 8.30,üstelikte pazar günü,bir demir testeresinin sesiyle yataktan fırlarsanız;denetlemeyen,aldırmayan belediyesini arar ve bir allahın sorumlusunu karşınızda bulamazsanız siz güne nasıl başlarsınız?
Kardeşim!
Bugün pazar ve ben dinlenmek istiyorum.Vatandaşlık hakkımı,sağlıklı nefes almayı,gürültüsüz uyanmayı istiyorum.
Beyaz çamaşırlarımın küllerle kirlenmediği bir yaşam alanı istiyorum,bunu anlamak bu kadar zor mu?
Siz,sayın vali,kaymakam,belediye başkanı......
Ne işe yarıyorsunuz?
Ben,vatandaşlık görevlerimi yerine getiriyorum,ya siz?
Tatilde misiniz,pazar rehavetinde misiniz,yoksa......
Bana hizmet edeceksiniz kardeşim,ben HALKIM!
Şezlonga uzandınız,denizi seyrediyorsunuz,az sonra güzel bir kahvaltıyla tatil keyfinize devam mı edeceksiniz?
Ne hoş!
Bu gürültüyü,bu görüntüyü,bu kötü gidişatı kesin,ondan sonra da nereye istiyorsanız gidin,çok da lazım değilsiniz!

27 Ağustos 2016 Cumartesi

#2002 yılından,yani AKP'nin ikitidar olmasından bu yana ordumuzun başına geçen Genelkurmay Başkanları hakkında ne düşünüyorsunuz?
2002 Hilmi Özkök
2006 Yaşar Büyükanıt-Dolmabahçe'de yapılan mutabakatı biliyorsunuzdur.
2008 İlker Başbuğ
2010 Işık Koşaner
2011 Necdet Özel
2015 Hulusi Akar
Tarih,ne yapılanları ne de olanları asla unutmaz,vakti geldiğinde hepsi gün yüzüne çıkar.
İlker Başbuğ ve Işık Koşaner'i bir kenara alırsak....
Genelkurmay Başkanları ordunun en tepesindeki isimdir.Duruşları,tavizsiz bakışları,ketum halleriyle ve siyasete asla bulaşmayan mekanizmalarıyla hepimizin gözbebeğidir ordumuz.
Terör,bitti bitiyor derken,2002 yılında birden atağa kalktı yeni hükümetle ve iktidar partisinin yanında Genelkurmay Başkanları sürekli görünür oldu.
Hani,çözümcü olsalar bu yakınlaşmayı anlayacağız ama her geçen gün şehitlere yeni isimler ekleniyor.Ordumuz zayıflatılırken,düzmece Balyoz ve Ergenekon davalarıyla pasifize edilirken bu paşalar ne yapıyordu?
Her gün şehit cenazeleri sıralanırken bizim paşalar,paşalar gibi gözümüzün önünde dolanıp durdular,duruyorlar.
Her gelen,gideni aratırmış.,Hepimizin en güvendiği kurum ordumuz,bu hallere nasıl düştü?
Bir Genelkurmay Başkanını düşünün ki,şehit cenazeleri gelirken çözüm yolları arayacağına,asker ve polislerimizin yanında olacağına Yenikapı mitinginde geziyor,köprü açılışında vatandaşa el sallıyor.....
Ne oluyor arkadaşlar?
Orda askerimiz ölüyor,askerimiz.
Maşallah,sular seller gibi aktıkça akıyor son Genelkurmay Başkanı ama pek de cenazelerde görünmüyor.
Biri,siyasete soyundu,taraf oldu ama yüz bulamadı emekli paşalardan;diğeri epeyce çanak yaladı ama o da süpürüldü.Kendi çapında günah çıkarmakla ve ordunun başındayken yaptığı hataların vebalini herkese atmakla meşgul şu anda ama aktıkça akan paşaya bakıyorum,bakıyorum da.....
Bizim ordumuz ne ara bu hallere düştü?
Orduya siyaseti sokarsanız,gün gelir işime yarar diye el-etek öperseniz geldiğimiz nokta budur.
20'li yaşlarında,hayatlarının baharında toprağa düşen askerlerimiz,polislerimiz.....
Bu insanların komuta ettiği orduya hizmet ediyor ve şehit oluyorsunuz.
Hakkınızı nasıl ödeyeceğiz?

26 Ağustos 2016 Cuma

#Bu çalışmayı annemin evine yaptım.
Annem,çiçekleri çok severdi.Bir tutkuydu adeta.
Öyle yetenekli bir anneydi ki,taşı ekse ordan rengarenk çiçek çıkardı.
Bir türlü vakit bulup da bunu yapamamıştım.
Annem göremeyecek biliyorum ama yine de geç kalmış bir hediye olsun kalanlara.
El boyaması biraz beceri istiyor elbette.Renk uyumu,tasarım azıcık önemli.
Gerekli malzemeler de her zamanki gibi ahşap obje,boyalar,fırçalar....

Belki yapmak isteyen olur diye yine anlatıyorum nasıl yapıldığını.

#Bomba düzeneği nasıl hazırlanır?
Yıllardır PKK terörünün ülkemizde yarattığı bombalı araç,canlı bomba nasıl bu kadar kolaylıkla hazırlanıyor,neden engel olunamıyor sorularını internetten bir tıkla araştırdım.
Ben,sade bir vatandaşım ve bir tuşla bunu öğreniyorsam,ekranlara her allahın günü çıkan askeri uzmanlar,stratejistler,bilim insanları,siyasiler nasıl bilmiyor-mu! acaba?
Kızım çocukken,ona hem barbie bebek hem de kamyon,traktör gibi oyuncaklar alırdım.
Hepsini tanısın ve tercihini ona göre yapsın isterdim.Oyuncakçıya girdiğimde bana şunu sorarlardı 'Çocuk kaç yaşında?'
Sorması gerekiyordu çünkü,yaş aralığına göre yutabileceği küçük parçaları,zararlı boyaları ya da yaşını aşan tasarımda olabilirdi.
Kızımla,parka gider,kum,taş ne bulursak kamyona yükler taşırdık.
Kimse bize sormazdı 'Bu kumu ne için alıyorsunuz,neden taş koyuyorsunuz?diye.
Çünkü kimseyi ilgilendirmezdi,çünkü bu bir oyundu.
Kızım,bu yıl mühendis olacak ve benim ona oyuncak kamyon almama gerek kalmadı.
Peki,diyelim ki,kızıma oldu ya,kamyon alacağım...
Kamyon bu oyuncak değil ki!
Galeriye gideceğim,beğeneceğim,satın alacağım.Yani;faturası var,belgesi var.
Ya da koca kamyonu çaldım,kiraladım.
Çaldığım aracın sahibi aramak için yetkililere koşmaz mı?Diyelim ki kiraladım;kaç günlük,teslimat tarihi,plakası ,benim tüm kimlik bilgilerim o firmada olmaz mı?
Bu kadar kolay mı yani koskoca bir kamyonu ya da binek aracı çalmak?
Parçalamayacaksınız,bombalama eyleminde kullacaksınız,yani kayıp,yani aranıyor.
PKK,bombayı bir çok şekilde ve düzenekte hazırlıyormuş ama en çok Amonyum Nitrat kullanılıyormuş.
Bu gübre,1 kg değil,1 torba değil,
Baskınlarda çuvallar dolusu amonyum nitrat ele geçiriliyor,görüyoruz.
Bu gübreler,bayilerden alınıyor mutlaka.
Çuvallar dolusu gübreyi satarken,kime sattığınıza,nereye taşınacağına kadar belgeli çalışıyor gübre bayileri.
Peki.....
Araçlar çalınıyor,bombalar hazırlanıyor,aylarca bölgede keşif yapılıyor,yollar eşiliyor,döşeniyor,fünyesi,ateşlemesi hazırlanıyor.....
Aylarca yapılan bu işi kimse görmüyor,duymuyor,bilmiyorsa;
Daha bu sabah Cizre'den 11 şehit polis haberi geliyorsa....
Bu hükümet,hala nasıl iktidarda,istifa etmeden oturuyor söyler misiniz?
Ekranlara çıkmış,birlik ve beraberlik masalı okuyorlar hala.
Tüm ülkeyi kablosuz erişimle MOBESE kameralarıyla donatmak bu kadar zor gelmiş olmalı.
K.....korudukları zırhlı araç ve koruma ordusuyla ne kadar MOBESE döşenir kan gölüne dönmüş ülkemizde?
11 ŞEHİT!
VE HALA KONUŞUYORLAR,İCRAAT YOK!
Teröre lanet okuyorlar.
Tamam!
Ben de lanet okuyorum ama yalnız teröre değil.
Anladınız değil mi?

25 Ağustos 2016 Perşembe

#Ahşap,sıcak bir malzeme.Evlerimizde de fazlasıyla mevcut.
Bende,evdeki eskimiş bir tepsi vardı kenara atılmış,onu sticker tekniğiyle yenilemek istedim ve ortaya henüz verniklenmemiş olsa da bu ürün çıktı.
İstanbul....
Malum,ikinci hayatım.
Seviyorum bu kenti ve kıyısından bulaşmış bir sticker.
Kız Kulesi olsa çok daha iyi olurdu ama neyse;buna da şükür.
Teknik çok kolay aslında.
Lazım olan biraz boya,biraz da el becerisi.

Gerisi size kalmış. 

24 Ağustos 2016 Çarşamba

#Bugün ,benim için özel bir gündü ve bu günde gerek sosyal medyada ve gerekse yanımda olarak annemi birlikte yad ettiğim tüm dostlarıma,arkadaşlarıma ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum.
Artık aramızda olmayan tüm annelere rahmet,yaşayanlara da uzun ömürler diliyorum.
Eğer anneniz yanınızdaysa,sarılın,yanağına kocaman bir öpücük kondurun ve onu sevdiğinizi söyleyin.
Anneler başka ne ister ki?

23 Ağustos 2016 Salı

#Annelerimizin en kaçamak yanıt verdiği sorudur'Anne,ben nasıl dünyaya geldim?'
Annem de,klasik anne gibi 'Seni selden aldım,seni kapının önünde buldum,seni leylekler getirdi';
Sonra bana dönerdi ve 'Seni saraydan aldım'derdi.Annemin gözünde ben bir saraylıydım.
-Hangi saray diye sorardım,
-Yıldız mı,Çırağan mı?Gülüşürdük.
Genetik kodlamam hangi saraya tekabül ediyor bilmiyorum ama ben hep saraylı kaldım annemde.
Annem zaten çok asil bir kadındı,kime çekecektim ki;elbette anneme
İstanbul'a okumaya giderken arkamı döndüğümde,annemin buğulanmış,kaygıyla bakan gözlerini ve dudaklarından usulca dökülen duasını görürdüm.
'Aman anne,ne var üzülecek,bak geri geleceğim'dediğimde,'Anne olunca anlarsın'derdi.
Büyüdüm ve anne oldum.Kızımı,yolculuğa gönderirken tıpkı annem gibi gözlerim buğulu,binbir kaygıyla bakıyorum ardından.
Anne olmak böyle bir şeymiş;anladım.
24 Ağustos,takvim yapraklarına düşen eksik kalan yıllarımızın adı artık.
İki yıldır yanına gidiyorum,toprağını okşuyorum annemin.
Evdeki anne kokusunun izini toprakta arıyorum belkide.
Herkesin yeri ayrı ayrı elbette.Anneniz,babanız,kardeşleriniz....
Ama anne......
Sırrınızın,derdinizin,heyecanınızın,ilk aşkınızın,hayallerinizin tek ortağı.Düşeceğinizi bildiğinizde,sizi tutan,güvenle yaslanacağınız tek varlık.
Anacığım......
Ne yazsam da,ne söylesem de hakkını ödeyemem.
Nur içinde uyu.
#Anacığım....
Tam iki koca yıl geçti sensiz.
Gözlerinde yalnızca hüzün gördüğüm,acıların her türlüsünü yaşamasına rağmen dimdik ayakta kalan,fedakar,anlayışlı,sakin annem.....
Eğer bugün,bu noktaya gelmişsem,hayata dair neyi öğrenmişsem hepsi annem sayesindedir.
Çektiği onca acı dolu yıllara rağmen evlatlarının hep gölgesi oldu sırtımı dayadığım güvenli dağım;annem.
Hani derler ya,evlat kokusu hiçbir şeye benzemez;haklılar ama annenin eve sinmiş kokusu da hiçbir kokuya benzemiyor.
Bütün annelere ölmeyi yasaklamalı.
Ben şimdi kime dayanacağım?
#'Araplar çok pis bir ırk'diyerek tüm coğrafyayı aynı kefeye koymuyoruz elbette,içlerinde çok akça-pakça olanları da çok biliyoruz.
Peki,Araplar dedik de,acaba bizim insanımız ne kadar temiz?
İki tanıdığım kadın öyküsü size: 
Yine İstanbul ve bu kez Fatih semtindeyim.Bir kadın.....
Her konuşmasının başında 'Çok temizim,ellerimi günde on kez yıkarım'falan diyor da diyor.
Bir insanı tanımak istiyorsanız evine gideceksiniz.
Evine gittim,salona aldı beni.Ortadaki sehpaya gözüm takıldı.Sehpanın ayakları oymalı,eski bir şey ama üstü beyaz.
Dayanamadım sordum:'Sehpanız çok orijinalmiş.Hem klasik,hem modern,neden beyaza boyattınız?'
Kadın şaşkınlıkla oğluna çıkıştı 'Ben sana sehpanın tozunu al demedim mi?';)
Meğer sehpanın tozu.....
Şöyle tanımlayayım:Parmağımı üstünde gezdirdim,dağların kesiştiği dipte bir yol olur ya!
İşte öyle bir yol çizdim. 
Gelelim ikinci kadına:Hakkımda çok dedikodu yapan bir kadındı.Benim gibi bir insandan bile dedikodu malzemesi çıkaracak kadar meraklıydı. 
Birkaç yıl önce öldü,allah rahmet eylesin ama o da,temizlik dediniz mi mangalda kül bırakmazdı.
Nasıl temiz,nasıl temiz-miş anlatıyordu.
Bir gün evine gittim.Allahın işi ya,gideceğim tuttu.
Bir eve gittiğimde,asla ev sahibi olmadan mutfağa girmem.Kızım su istedi ve izin alamadan su almaya gittim.
Öyle bir mutfak ki;nasıl anlatsam?
Rafta,iki eşyayı aynı sırada bulamıyorsunuz.Bardağın yanında tencere,sürahinin yanında oklava,bu kadar dağınık bir mutfak.
Bulaşık ve çamaşır makinesinin düğmeleri kirden siyahlaşmış.
Kızıma su almak için bardağa uzandım ki....
İki kavanoz,birinde kırmızı toz biber,diğerinde nane var.
Her ikisi de bozulmaya en müsait gıda.
Kavanozlarda bir hareket var,o da şu:Bitler,kapağa kadar tırmanıyor ama çıkamadığı için geri düşüyor.Bir,iki değil,sayısız bit dolu kavanozlarda.
Bitleri görseniz,olimpiyatlara hazırlanan tramplenci sanırsınız. 
çıkıyorlar,atlıyorlar.
Oyun oynuyorlardı zahir! 
Ben o evden kızıma su içirir miyim?
Derhal terk! 
Yani,kıssadan hisse:Siz ,siz olun,'Ben şöyle temizim,ben böyle hijyenim falan diyenlere çok da inanmayın.Evine gidin,evine. 

22 Ağustos 2016 Pazartesi

#Madem Suudiler dedim,öğrencilik yıllarıma dair bir anı:
Araplara,dayalı,döşeli ev kiralamak modaydı öğrenciliğimde.
İstanbul,o yıllarda Arap ırkının işgali altındaydı.Önde erkek,arkasında 3 ya da 4 kadın ve boy sırasına göre sıralanmış ördek yavrusu gibi çocuklar...
Bakırköy-İncirli'deyim.Ev sahibi bana döndü ve 'Film izlemek ister misin?'dedi.
Bende,televizyon,sinema falan sandım.
'Al şu çekirdekleri balkona çık'dedi.
Biz,sandalyeleri çektik ve karşı apartmanın 3. katında olanları seyretmeye başladık.
Röntgencilik,hayatıma kavram olarak böyle girdi. 
Bu noktadan sonra yazacaklarım bir filmden alıntı değil,yaşadığım bir şey.
İki apartman arası çok yakın.Dolayısıyla,koltukların desenini bile görüyordum.Saray tipi koltuklar,taşlı avizeler....
Kadıncağız,kim bilir ne kazanç sağlayacağını sanmıştır bu kira işiyle.
Neyse....
Önce orta yaşlı bir erkek girdi odaya,sonra da en az on beş çocuk.
Ortaya büyükçe bir sini pirinç pilavı geldi,üstünde tavuk butlarıyla.
Adam,yere çöktü,çocuklar da yanına.Bu arada,kadınlar ayakta bekliyor.
Adam ve çocukları,ellerini kaşık gibi kıvırarak pilavı avuçlamaya başladılar.Adam,tavuk budunu yiyor,ellerini koltuğa sürüyor.Çocuklar tavuk yiyor,ellerini üstlerine sürüyordu.
Hepsi yeyince,sıra kadınlara geldi.Çatal,bıçak gibi uygarlık aletleri Araplara uğramadığı için,eller eşyaydı onlara.
Adam kalktı,üstündeki beyaz entariyi çıkardı ki....
Aman Tanrım!
Adam çırılçıplak.Bir de çekici olsa. 
Koca göbeği ve pisliğiyle koltuğa uzandı.
Adamı görseniz,sanki plajda güneşleniyor,o derece rahat çıplaklığından.
Bu arada,perdeler hep açık.
Az sonra,yemeğini yiyen entariyi çıkarıyor,çıplak halıya uzanıyordu.
El yıkamak,diş fırçalamak lügatlarına yok elbette.
Kadınlar,siniyi kaldırdı,ışık kapatıldı ve televizyonun ışığıyla gece devam etti.
Bizim çekirdekler bitti,içeri geçtik.
Şaka gibiydi gördüklerim.En baba filmde bile bu yaşanır mıydı?
Kadınlar mı?
Onlar,erkekler kadar rahat değildi.Televizyonun ışığında,cehennem sıcağında bir İstanbul gecesinde çarşafla yerde oturuyorlardı ben yatmaya gittiğimde.

21 Ağustos 2016 Pazar

#Suudi bilim adamları: Kadınlar insan değil memeli hayvan! demiş.
Açıklamanın gerisi şöyle geliyor:Kadınlar,keçi gibi diğer memeli türleriyle aynı haklara sahip olabilecekler.
DUYDUNUZ MU?
Suudi Arabistan'da bilim varmış meğer.
İşte Suudi bilim adamları! kadınları keçiyle eşdeğer tutarken Çin, Tiantong-01 adı verilen ilk mobil telekomünikasyon uydusunu fırlattı.
Bu uydu, Çin, Orta Doğu, Afrika ve diğer bölgelere hizmet verecek bir mobil ağ oluşturacak.
Suudiler,kadını keçi yerine koyarken,bakınız dünyada bilimsel çalışmalarda neler oldu:
1-1. Bilim insanları 'pentakuark' adı verilen yeni bir atom altı parçacığı keşfetti.
2- Laboratuvarda insan beyni üretildi
3-Uzaktan kumandayla beyin kontrolü gerçekleştirildi
4-Kök hücreden atan kalp dokusu elde edildi
5- Kaybolan hafıza geri getirildi
5- Görme engelli anne adayına 3D yazıcıyla bebeğin baskısı hazırlandı
6- Mars yolculuğu için uzayda sebze yetiştirildi
7-Aziz Sancar, Nobel Kimya Ödülü'nü aldı
8-NASA, Mars'ta Su Bulunduğunu Açıkladı
9-Tüyden hafif çelikten güçlü süper madde geliştirildi
10-Türkiye CERN'e ortak üye oldu
Listeyi uzatmak mümkün elbette.
Türk kadınını,Suudi kadınından ayıran en temel özellik nedir?
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK!
Ey Türk kadını,dünyada geri kalmış ne kadar Ortadoğu ülkesi varsa,ordaki kadınların dramını görün;görün de Atatürk'ün bize verdiği hakların kıymetini bilin.
Kıçınızı açıp,saçınızı beze dolamayla inançlı olmuyorsunuz.
Eğer kul değil,bireysek;ümmet değil toplumsak;kanunlar karşısında erkekle eşit haklara sahipsek bunu Atamıza borçluyuz.
Unutmayın;şiirlere bile konu edilen 'Sofrada Öküzden sonra gelen kadınlığınız Atatürk devrimleri ve Cumhuriyetimizle değişti.
Ne nankörsünüz?Havadan gelen haklar sizi böyle haklar.
Suudi kadınlar gibi olmak ister misiniz?
Keçi gibi tüylü olmak.....
Keçiler,ağıllarda yaşar,süt verir,doğurur,sahibi çıkardığı zaman otlar,başında hep bir sürü çobanı bulunur.
Suudi Arabistan'da,bazı kadın hakları savunucuları,bunu bir devrim olarak tanımlayıp;
"BU ÇOK GÜZEL BİR GELİŞME" demiş.
Akıl ve bilimden bi'haber olursanız,keçiyle kadını eşdeğer tutarsınız.
Duydunuz mu?
Suudi Arabistan'da BİLİM varmış! 

#Bu fotoğraflar,akşam günbatımına ait.
Nasıl ki,sabahın 6.30.da güneş günümüzü aydınlatırken izlemiştim,akşam da,apartmanın çatısına çıktım ve saatlerce güneşi izledim;muhteşemdi görüntüler.
Bir yanda kuşlar,diğer yanda havada ağır bir yanık kokusu ve gökyüzünden savrularak her yerinize yapışan siyah partiküller.
Fotoğrafların bazıları net değil,neden mi?
Çünkü tarlaları yakıyorlar ve anız yangınlarından nefes alamaz olduk.Devletin hiçbir yetkilisi önlem almıyor.Valilik,Kaymakamlık,155,156,177,110....Bunların hepsi tarafımdan arandı ama verilen yanıt:'Bizim yetkimiz yok,cezayı kesiyoruz ama çiftçi yakıyor.
Emin olun,çatıda inatla güneşi seyrettim ama nefes alma güçlüğünü size anlatamam.Bu kadar zor günler geçiriyoruz anız nedeniyle.
Bimer'e şikayet etmemi önerdi polis.
Bimer'i bilirsiniz;başbakanlığa bağlı şikayet hattı.
Sanki,başbakanlık memlekette çok da TIN bir kurum ya,derhal çözüm bulacaktı.
Güneşi izlerken,ne kadar şanslı olduğumu düşündüm ve kulağımda Gaziantepli o annenin sesi:'Dört evladımı kaybettim,kocam yoğun bakımda.Eğer,evde bir evladım daha olmasaydı intihar ederdim'
51 can,29'u çocuk ve başbakan ekrana çıkmış 'Korkmayın,çözeceğiz'diyor.
Sayın Yıldırım'a ve çevresindeki koruma ordusuna bakıyorum,bakıyorum....
Korkuyorum kardeşim,korkuyorum!
Benim,çocuğumun,ailemin,arkadaşımın,dostumun çevresinde senin gibi koruma ordusu var mı?
Sokağa çıktığımda,canlı bir bombanın hedefi olmayacağımı bana söyleyebilir misin?
BİMER'e şikayet edecekmişim!
BİMER,bunlar işte!
Neyi çözdüler de,anız yangınını çözecekler?
#Sabah 6.30 da bu fotoğrafı çekmiştim.
Güneşin doğuşu,yeni bir günün aydınlığının habercisidir.
Ne kadar da güzel değil mi?
Peki,ülkemizde bu güzellikler neden devam etmez,etmeyecek biliyor musunuz?
Gaziantep'te,9 aylık Suriyeli bebeğe tecavüz haberine; 
'Böyle haber yapılmamalı. Kendi ayağımıza sıkıyoruz. Düşmana malzeme veriyoruz. Sorumluluk lütfen.." diye yazarak haberin görmezden gelinmesini isteyen TÜMSİAD Kurucu Başkanı Mehmet Yıldırım gibi aşağılık insan müsveddeleri olduğu sürece,bu memlekette hiç ama hiçbir şey düzelmez kardeşim!
Adam ol da,el kadar bebeğe tecavüz edenin yargılanmasını sağla kıt akıllı.Bir de utanmadan tüm iş adamlarını temsil eden kurumun başında.
Böylelerini alacaksın.....

Acaba,o bebek kendinin olsaydı,böyle rahat rahat beyanat verip,dünyaya rezil oluyor,tüh görüyor musunuz,engel olun kardeşim'der miydi?
Allah kahretsin sizi ve sizin gibi düşünenleri!

20 Ağustos 2016 Cumartesi

#Sabahın 6.30 bir fotoğraf çektim ve pazar günüme bu fotoğraf ve yazıyla başlayacaktım ama......
Kendimce,'Çukurova'da,bir pazar sabahı böyle başlıyor,kuş sesleri,güneş,aydınlık bir güne merhaba diyecektim ama internet çok yavaş,sosyal medya hesaplarıma da erişemeyince,yine bir bit yeniği var diyordum ki,Gaziantep....
Aman Tanrım!
Dışarda kuşlar şakıyor şu anda.Güneş iyice yükselmeye başladı.Havada,ağır bir yanık kokusu var.Bu yanık kokusu anız yangınlarından gelmiyor yalnızca,ta Gaziantep'deki yürek yangınlarının yansıması.
Ağzımız,nefesimiz,evlerimiz siyah küllerle dolu.Nereye baksanız orda bir kül yığını var artık.
Boğucu bir hava hakim hayatımıza,güneşin tüm parlaklığına rağmen.
Düşünsenize;çocuklarınızı evlendireceksiniz.Aylarca hazırlık yapıyorsunuz.Torunlarınız olacak belki;belki evlatlarınızın mürüvveti sizin en büyük mutluluğunuz ama bir bomba ve hayaller bitti.
30 can öldü ne demek?
Antep Belediye Başkanı Fatma Şahin,'ŞEREFSİZLER,4 yıl öncenin yıldönümünü kutladılar'diyerek teröristleri haklıyor
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ.Melih Gökçek ise'
Nasıl ki,cemaati tükürükle boğduk,PKK'yı da tükürükle boğacağız,az kaldı inşallah'diyerek,terörün tükürükle kazanılacağını bize öğretiyor şu anda.
Başbakan Binali Yıldırım ise;'Terörü lanetliyorum'diyerek,sanki bu katliam Uruguay'da olmuş gibi sakin,sakin....
Neler oluyor güzel ülkemde?
Onca verilen taviz,onca yapılan gizli,saklı görüşmeler,teröristlerle Oslo'da masaya oturmalar,Açılım,açılım diyerek Habur'da teröristleri salıvermeler ne oldu?
Bu işin vebali çok büyük
30 can yahu,30 can ve bir düğün....
Siz nasıl yöneticilersiniz de,ülke kan revan içindeyken yerinizde rahat rahat oturuyor,geceleri rahat uyuyorsunuz?
Bakın,elimde hiçbir yetki yok.Ben sadece bir T.C.vatandaşıyım.
Ve bu haberleri her okuduğumda canım yanıyor.
Ben insanım,duygularım,vicdanım,aklım var.
Peki,sizde ne var?

19 Ağustos 2016 Cuma

#Gaziantep ve tecavüz ve kovulan Japon turistler...
Türk toplumu,aydınlanmaya çağına girer girmesine de,biz görür müyüz bilmem?
Gaziantep,epeyce sıkıntılı bir ilimiz.Adına hiç yakışmayan olaylar da yaşanıyor son dönemde.
Ekranlarda izlediniz sanırım.9 Japon turist,Hristiyanlığı yaydığı gerekçesiyle kentten kovuldu,yetmedi,4 turist sınır dışı edildi.
Japonya'yı nasıl bilirsiniz?
Adalar ülkesidir,geleneklerine çok bağlıdır,çok çalışırlar,çok da iyi kazanırlar ve sürekli ellerinde fotoğraf makinesi dünyayı gezerler.
Bu 9 turistin yolu yanlışlıkla Gaziantep'e düşmüş olmalı.
Zavallı turistler.....
Gidecek başka ülke bulamadınız mı da,terörün kol gezdiği,vandallığın sınırsız olduğu ülkemize geldiniz?
Japonya'nın dini inancı Budizm ve Şintoizm'dir. Yani doğaya inanır ve tapıncını doğaya yapar.Kadını ve erkeği kutsar,Buddha'ya taparlar.
Gaziantep'de başında takkesi,göbeğine kadar inen sakalı,ağzından öfkesini kusan yaşlı birinin ardına takılan güruh,işte bu Japonları,Hristiyanlığı yayan misyonerlere sanarak kentten kovdu.
Japonlar da şaşırmıştır niye böyle olduğuna.Adamlar Budist,Budist!
Sürü psikolojisi böyle bir şeydir.Uçurumdan atlayınca öleceğinizi düşünmeden,baştaki lidere takılıp,kendinizi atarsınız ve çukurun dibinde yığılırsınız.
İşte,Gazinantep'de olan da budur;ötesini,berisini düşünmeden,cahilce,bilgisizce turistleri kovmak...
Gelelim aynı Gaziantep'e.....
Namus bekçisi,demokrasi havarisi,ülkesini seven bu kentte,9 aylık Suriyeli bir kız çocuğuna tecavüz edildi tarlanın kıyısında,çadırda uyurken.
Yanlış okumadınız 9 AYLIK KIZ ÇOCUĞU.
Hani,bir erkeği giyimiyle,şuh bakışlarıyla,davetkar tavrıyla,kırmızı ruju,şuh kahkahasıyla çeken
(Hani,tecavüzlere böyle kılıf buluyorsunuz ya!)
bir kadın değil,9 aylık bebek,bebek....
Ey Antepliler!
Adamlığınızdan utanın,yaptıklarınızdan utanın;dönün ve kentin adını nasıl böyle rezil ettiğinizi sorgulayın biraz.
Tabi,düşünme ve muhakeme yetiniz kaldıysa eğer.
Ya da,takılın o cahil,yaşlının peşine,ülkemizi rezil etmeye devam edin!
9 aylık bir bebeğe tecavüz edildi şehrinizde.
Utanın,utanın!
#Anız Yangını ve Çukurova.....
Çukurova dendiği zaman,sarı sıcakları,uçsuz bucaksız tarlaları,sulama kanalları,nem,sinek ve boğucu bir hava akla gelir.
Hele mevsim artık yaz sonuysa ve hasat dönemi de başlamışsa; sıcağın üstüne eklenen anız yangınlarının yarattığı hava da başlayınca...
Hani anız yangınları bu yıl yasaktı!
Yıllardır,devletin her kurumuna,valilikten kaymakamlığa,belediyeden jandarmaya anız yangınları için yazarım,savaşırım ama bir arpa boyu bile yol alamadım.
Çiftçi,hem yakıyor hem şikayet ediyor hem de kısmen haklı.
Devletin beceriksiz tarım politikası yüzünden biz vatandaşlar nefes alamıyoruz bu aralar.
Astım hastaları,yaşlılar,bebekler risk altında şu anda.
Havada uçuşan siyah partiküller evlerimizin en kuytu köşelerine bile doluyor.
Havada ağır bir yanık kokusu var;boğuluyoruz!
Şu anda mısır hasadı yapılıyor bölgede ve tarlalarda kalan artıklar her ne hikmetse toplanmıyor;gerekçesi de;yeterli araç yok.
Oysa bu saplar kağıt ve yem sanayinde kullanılamaz mı?
Çifti,ikinci ürün ekmek için mecburen zamandan tasarruf diye,hem tarlayı yakıyor hem de aslında geleceğimizi.
Tarlaları yakınca,toprak yanıyor,toprağın üstündeki mineraller,besinler,tüm canlılar,toprağı besleyen ne varsa hepsi yanıyor,Birkaç yıla kalmaz o toprakta çoraklaşma ve verim kaybı başlıyor.
Rekolte düşüyor,çiftçi iyice yoksullaşıyor ama sorumlular nerde derseniz.....
Onlar Fethullah Gülen'in Amerika'dan getirilmesiyle uğraşıyor.
Anız yangınları,şehitler,bombalar.....
Çok da TIN YANİ!
Sizler,anız yangını nedir bilmeyenler;
Sürekli genzinizi yakan bir yanık kokusu,ağzınıza dolan siyah küller ve kurşun gibi bir havayla tanıştınız mı hiç?
Biz,bu havayı soluyoruz işte.
Kimse de önemsemiyor bizi.
Şikayet ediyorum,ediyorum ama sonuç;SIFIR!
#Adıyaman'da ZIRHLI ARAÇ ile otomobilin çarpışması sonucu bir özel harekat polisi şehit oldu.
Şimdi,bu başlığa bakınca,ne kadar da sıradan bir haber olarak görüyoruz değil mi,çünkü alıştırıldık her gün gelen şehit haberlerine.
Ama asıl sormamız gereken şu değil mi?Bir metal toplamı otomobil,ZIRHLI bir araca çarparsa otomobildekiler mi etkilenir yoksa zırhlı araçtaki polis mi şehit olur?
ZIRHLI ARAÇ dedikleri de teneke demek ki,bir otomobil karşısında duramadığına göre.....
Kendileri binlerce korumalı Jammerli,zırhlı araçlarla korunurken,allahtan reva mı askerimizi,polisimizi tenekelerde ölüme yollamak?
Bir otomobil karşısında duramayan zırhlı araç,onlarca kiloluk bombalara nasıl dayanır söyler misiniz?
'Yola mayın döşendi,zırhlı araç havaya uçtu,şu kadar şehit;
Zırhlı aracın geçişi sırasında bomba patlatıldı şu kadar şehit....'
Amerika'da,zırhlı araçlarda askerler ölüyor mudur,ya da başka bir ülkede?
Bizim askerimiz efsunlu olmadığına göre,nasıl sağ kalacak-tı bu zırhlı denen araçlarda?
Yoksa boyunlarına taktıkları cevşenler mi koruyacak onları?
Ya da,annelerinin hayır duası mı?
Yetmedi mi bunca şehit haberi bu ülkeye?
Ülke kan revan içinde.
Nazım'ın dizelerini gel de anma şimdi!
Ne diyordu büyük usta:
-Nasıl öfkelenmem düşündükçe memleketimi?
Çırpınıyor ayakları altında, bir avuç .......
E daha da ne diyeyim ben?

18 Ağustos 2016 Perşembe

#'Mal canın yongası' der atalar.
'Cana geleceğine mala gelsin' de deriz ve kendimizi avuturuz ama aslında ciğerimiz yanar malımıza bir şey olduğunda.
Düşünsenize,yeni araba almış,henüz taksitlerini ödemeye başlamış birinin arabasının yandığını?
Araba büyük şey elbette.Daha küçük şeyler için de düşünmeden kendimizi ateşe atıyoruz ve bedeli de ağır oluyor.
Samsun'da,Irak'taki savaştan kaçan genç,gözlüğünü denize düşürünce,panikle suya atlamış ve boğulmuş.
Değdi mi bir gözlük için suya atlamaya ama o anda kim bilir nasıl da kıymetliydi o gözlük?
Belki biriktirerek almıştı,belki hediyeydi.....
Bazen,düşünmeden nasıl da aklımıza ilk düşenle hareket ediyoruz değil mi?
Gözlük,giderse gitsin ama can da gitti.
Aklıma birkaç yıl önce tanık olduğum bir anı geldi.
Karataş'da,denizdeyim.Yaşı geçgince,karnını içeri çeken ve çevresindeki genç kızları Ray Ban gözlüklerinin ardından süzen adam geldi.
Gözlük Ray Ban olunca,nasıl da kıymetliydi kim bilir?
Kadınları,o pahalı gözlüğüyle tavlayacağını sanıyordu ama karizmayı yere serecek o anı yaşayana kadar.
Denizde,dubalar vardır bilirsiniz.İlla dubaya yüzülür,üstünde güneşlenilir.Bu adam da,Ray Ban gözlüklerini çıkarmadan,artistik kulaçlarla dubaya geldi.
Birden nasıl olduysa,gözlük denize düştü ve ağır ağır suda kayboldu.
O ana kadar karizma çizen adam,'Gözlüklerim,aman tanrım,Ray Ban gözlüklerim suya düştü'diye bağırmaya başladı.
Verdiği para içine mi oturmuştu nedir?
Çocuklara'Eğer,gözlüğümü bulursanız size para veririm'diyerek feryat ediyor.
Çocuklar da parayı duyunca daldıkça dalıyorlar ama nafile;gözlük gitti gider.
Adamcağızın gözlerindeki hüzün,hayatının en anlamlı ve pahalı eşyası gidince....
Adama baktım da;gözleri kahverengiymiş meğer.
İlk kez gördüm kaybolan gözlük sayesinde.
Şu gözlerinizi sakladığınız kara gözlükleri çıkarın da göz teması kurun insanlarla.
Belki,hayatınızın en pahalı ve en saklanılası eşyası diye suya atlamazsınız!
Yazık olmuş o gence.Değer miydi bir gözlük için can vermeye?