28 Şubat 2018 Çarşamba

#Aklını seksle ve kadın bedeniyle bozanlara.....
Yolunuz hiç hastanenin yoğun bakım odasına düştü mü?
Elbette bir çoğumuzun düşmüştür.Sağlam insan var mı ki bu ülkede değil mi;benimkisi de laf işte.
Ameliyat olacağım,beni bir odaya aldılar,her yer hasta dolu.Ameliyathaneden çıkarılan hastaları ilgili birimlere aktaracaklar,sağımda erkek hasta,solumda kadın hasta,ben ameliyata gireceğim,bir korku,bir endişe sormayın gitsin.
Yanımdaki sedyede yatan yaşlı amcanın üstünde örtü var fakat narkozun etkisinde olduğundan,savuruyor örtüyü ve çıplak elbette!
Ayrıca,çıplaklık ayıp mı?
Doğarken çıplak doğuyorsunuz,ölürken çıplak gidiyorsunuz.
Neyse....
Ameliyata elbiseyle giremeyeceğinize göre,haliyle çıplaksınız.Hani,çıplaksınız derken,elbette üstünüze bir örtü veriyorlar ama ortam buz gibi,donuyorsunuz.
Ameliyat bu,sağlam çıkacağınız belli değil.Zaten,o ortamda yanınızdaki hastaların cinsiyetine,çıplaklığına değil,kendi canınızın derdine düşmüş halde bakışlarınızı tavana dikmiş bekliyor da bekliyorsunuz.
Ben böyle yazdım ama bazıları takım-kravatla giriyorlar ameliyata belli ki.
Adamın derdi hepimizi gerdiğine göre şu konuyu açalım biraz:
Hani lüzumsuz biri vardı;sanki bu ülke bir şeriat ülkesi,sanki bir fetvalarla yönleniyoruz gibi,
-6 yaşındaki kız çocuğuyla evlenilebilir;
-Asansörde kadın ve erkek bindiğinde halvet olabilir;
-Yatağa, yatar yatmaz, gözünü kapatıp uyuyun, yoksa battaniye ve yorgan cinsel dürtülerinizi rahatsız edebilir” 
gibi zırvalayan biriydi anımsayın.
Biri bitiyor,biri başlıyor bu dengesizlerin.Bir türlü kurtulamadık gitti kafayı seksle bozmuş bu şeylerden.
Adamın biri,burdaki adam bir sıfat değil,yerine koyacak sözcük bulamadığımdandır;yani Faruk Beşer, demiş ki;“Yoğun bakımda kadın ve erkeği ayrı odalarda tutmak mümkün değil mi? Hastaları çıplak yapmak zorunluluk mu? Öyleyse kadına kadın, erkeğe erkek doktor bakamaz mı?” 
Beşer yoğun bakımda tedavi gören hastaların, bir daha yoğun bakıma girmek istemediklerini de öne sürerek, “Bir giren beni bir daha oraya koydurursanız, hakkımı helal etmem diyor, bundan memnun musunuz?
Hani,bu söylenen baksanız,sanki yoğun bakımlar yatak odası ve mahremiyeti var.
Kardeşim,insan,yoğun bakıma niye gider?
'Canım çekti,hadi şurdan bir yoğun bakım yapayım 'demeyeceğine göre...
Can derdine düşmüşken ortamda kadın-erkek diye ayrıştırma mı yapılır Allahın cezaları?
Bunların yolu hiç düşmemiş belli ki.
Acaba,bizim bilmediğimiz ne dolaplar dönüyor yoğun bakımlarda?
Örneğin,az önce mide ameliyatından çıkmış kadın hastayla ,prostat ameliyatından çıkmış erkek hasta sedyenin üstünde fantezi mi yapıyor?
Neyin kafasını yaşıyor bunlar?
Valla benim en çok şikayet ettiğim konu,Sağlık Bakanlığından istirham ediyorum.
Ameliyat öncesi alındığınız odalarda neden müzik yok?Belki beni sakinleştirecek müzik.
Ameliyathaneye girdiğinizde illa ki arabesk çalıyor.Doktoruma sordum 'Neden şöyle sakin bir müzik çalmıyor?'
Yanıtını duyamadım çünkü Bir,dedim,ikiye geçmeden uyumuşum.
Hasta olmak zordur.Ameliyat öncesi de,sonrası da sizi neyin beklediğini bilmiyorsunuz.
Doktor diyor;saat 2'de ameliyat,boş yer bulamıyorsunuz ki,bekle bekle....Saat olmuş 17.00 ve siz hala sedyede yatıyor,sıranızı bekliyorken,yanınızdaki utanmaz hastalar halvet yapmıyorlar mı?
Hani,adamlar da yaşlı olunca ....
Adamların aklı,fikri sekste.Kesinlikle bunların seks durumlarıyla ilgili bir sıkıntıları var.Yoksa,insanın hastayken aklına çıplaklığı mı düşer,yanındaki hastanın EX olduğundaki duygusal çöküntüsü mü?
Allah cezanızı versin,versin de sizden topluca kurtulalım.
Bela mısınız siz bu memleketin başına,bela mı?

26 Şubat 2018 Pazartesi

#Küresel ısınma der geçeriz hepimiz,bir çoğumuz da iklimle ilgili değişim diye anlarız bunu.
Doğrudur;iklimde oluşan değişimlerdir küresel ısınma.Kışlar, kış olmaktan çıktı,yazlar cehennem artık.
Eskisi gibi soğukları yaşıyor muyuz;ya da kar yağışını?
Nerde kaldı bahar aylarının o tatlı geçişleri?
Kıştan yaza,yazdan kışa giriyoruz artık.
Ne sonbaharın hüznü var elimizde ne de ilkbaharın heyecanı,hepsi bitti.
Ozon tabakasındaki delik büyüyor,buzullar eriyor,karbon salınımı artıyor ve tüm dünya ya donuyor ya yanıyor.
Peki,bu kimin suçu?
Elbette hepimizin suçu.
Bu kareleri dün çektim.Şu yangına çok üzülmüştüm,hadi biraz yürüyeyim dedim; birden başlayan yağmur ve dolunun içinde kaldım.
Ne kaçabildim ne de sığınabildim.Hayatımda ilk kez oturulacak banka ayakkabıyla bastım çünkü dolu öyle bir fırtınayla geldi ki,nereye savrulacağımı bilemedim.
Sınıfta kalan alt yapıya da tanık oldum,yangından sonra,bu kez de evini,iş yerini su basan esnaf ve ev sahipleriyle.
Bu ne rezalet kardeşim?
Nereye dönsen bir rezillik almış başını gidiyor.
Fotoğrafların bir kısmı sokaklardan izlenim,diğer kısmı da bahçemizden görüntüler.
Çukurova'ya kar mı yağar ama dolunun şiddetinden sokakları kar kapladı sandık.

En son çocuktum,öyle bir kar yağmıştı ki Şubat ayında bölgeye,bahçemizde kardan adam yapmıştık.
O gün bugündür kar nedir bilmeyiz?
Peki,bunca dolu ekinlere ne yapmıştır sizce?
Küresel ısınmanın ne demek olduğunu hala anlamadıkça,ağaçları havaalanı,köprü diye diye kesenlere oy verdikçe ve hayat yangınlar,seller,depremlerle öğrenildikçe anlayacaksınız lakin çok geç kalacaksınız güzel yurdumun güzel insanları;çok geç!

25 Şubat 2018 Pazar

#Hayatım boyunca,böyle büyük çaplı bir yangın görmedim.
Gördüğüm tek yangın,çok küçükken,sağır-dilsiz bir yaşlı kadının tek göz kulübesi yanmıştı,onu izlemiştim film gibi ama hayat bir film karesi olmuyor büyüdüğünüz zaman.
Bu sabah,yangın yerine gittim.Meraklı kalabalığın içinden sıyrıldım ve tanıdığım esnafların perişan halini fotoğraflayarak belki bir yardımım dokunur diye;ki biliyorum hata yaptığımı ama belgelemek gerekiyordu olayı,üzülerek çektim bunları.
Polisi aradım ve bilirkişi gelene kadar alanı engellediğimi sanıyordum ama herkes gezmiş her şeyin üstünde meğer.
Neyse....
İtfaiyenin ihmali var mı bilmiyorum ama söylenene göre,vanayı açamayan,hortumu bağlayamayan görevli,tazyik sağlamayan hortum ve aracı çekemeyen itfaiyeci olur mu?
Yangının çıkış noktasıyla küle dönen dükkanların arasındaki mesafede bu yangın nasıl söndürülemez?
Spekülasyon çok olur bu durumda ama söylentiye göre,ordaki esnafa çıkmaları için baskı yapılıyormuş.
Doğruluğunu bilmiyorum,umarım da doğru değildir.
Babamın verdiği kerestelere baktım,yerdeki kasalar dolusu zeytinlere;aktarın küle dönmüş baharatlarından,erimiş tencere,çaydanlığa,bilgisayarcı gencin erimiş kasa ve monitörlerinden,ambalajcının yanmış ürünlerine baktım baktım....


Bırakın yangının zararını,küle dönen tarihe mi,ekmek teknesi giden onlarca insana mı,binbir emekle tezgahlara gelen ürünlere mi,neye yanalım şimdi?
Çok üzüldüm bugün,çok.
Bu yangın bize bir şeyleri de öğretmeli.Sigörta yaptırmayı,kaçak akım rölesini,gerekli bakım ve onarım aksamlarını ve işini iyi bilen insan faktörünü örneğin.
Önlenemeyecek bir yangın değildi bu.Kader diyerek geçemeyiz.
Yazık oldu,çok yazık!



24 Şubat 2018 Cumartesi

#Bu fotoğrafı az önce çektim.Dün akşamki yangına ait yalnızca bir iş yeri.Atölyeme malzeme aldığım ambalaj dükkanı bu.Ortam,tam bir felaket.Hala dumanlar çıkıyor dükkanlardan.Su boruları patlamış,havada ağır bir is kokusu var ama asıl tuhaf olan,halkın,tüm yangın alanında geziyor olması.
Bakınız,ben de,hiçbir engel olmadan tek tek gezdim alanı ve fotoğrafladım ama benim de orda olmamam gerekiyordu çünkü;bu yangın elektrik kontağından mı çıktı,sabotaj mı var,bilirkişi geldi mi de,halka açık bir duruma sokulmuş?
155 Polis İmdat'ı aradım şimdi Gerçekten de imdatlık bir durum var şu anda bölgede.
Sirke gitmiş,maymunları izleyen bir kalabalık gibi ortam.Polis,bölgeyi kapatacak şimdi.
Bu nasıl bir aymazlık;kimse dur demiyor.
Dükkanları gezdim,sobacının erimiş demirlerini,zeytincinin yerlere saçılmış kasalar dolusu zeytinini,aktarın,ki çok güzel bir dükkandı özenle hazırlanmış;önünden her geçtiğimde biraz duraklar ve baharatların kokusunu içime çekerdim;her yer küle dönmüş.
Gün ağarınca daha iyi görüyorsunuz felaketin izlerini.
Babamın verdiği kalaslara,dilmelere baktım,baktım.....
Yağmurun altında,kömüre dönmüş ve çatılardan kopmuş halleriyle öylece sarkıyordu çoğu.
Spekülasyon çok olur böyle durumlarda ama halk arasında kundaklama olduğu söylentisi de başlamış,alanı gezerken duydum.
Kim,hangi sebeple bunu yapar ki?Ordaki dükkan sahiplerinin şirketler topluluğu mu var;alt tarafı gariban dükkan sahipleri hepsi.
Durumun açığa çıkması için umarım kanıtlar ayaklar altında çiğnenmez.
Ben döndüm alandan sanırım polis bölgeyi ablukaya almıştır.
İnanın,çok üzüntü verici bir görüntü,çok.
Ne yapacak şimdi ordan ekmek yiyen insanlar?
Bir dip not da yazayım:Eğer,esnafı ordan çıkarmak için bazı girişimler var ise ve bu da tetikleyici bir durumsa takip edeceğim.
Bir tarihin yok edilmesine asla gönlüm razı olamaz,izin de vermeyeceğim.
#Hayatınız,saniyeler içinde değişebilir.Bir anda çakan bir kıvılcım,sizi yerle bir edebilir.
Çocukluğumda hep gittiğim bir eski pazar yeri vardı.Aktarların olduğu,bitki kokularının birbirine karıştığı,kasaplardan,ayakkabı tamircisine,naylon satandan,çerçiye,nostaljik bir dokusu ve kokusu vardı eski pazar yerinin.
Tarihi bir önemi de elbette.
Burası yapılırken,kerestelerini babam vermiş,bir katkım olsun diye.
Nurlarda uyusun,ne iyi insandı babam,herkesin saygıyla andığı.
Bu akşam çıkan yangında ne keresteleri kaldı pazar yerinin ne de dükkanları.
Onca dükkan,onca ekmek yiyen insan......
Bugün,ordan geçtim akşamüstü.Köşedeki çalışkan büfeci,yanındaki atölyeme hep malzeme aldığım Bursalı damat,ki;en büyük zarar da orda.Duvarında çocuğunun yaptığı bir resim vardı,o da yanmıştır artık.
Sıra sıra eski ve tarih kokan dükkanlar....
İnsanların canhıraş malını kurtarmasını izliyorum da....
Çaresizlik,üzüntü,yakarış,ne ararsanız vardı bu yangında.
'Cana geleceğine mala gelsin'der ya atalarımız;
Ama mal da canın yongası değil mi?
Eğer sigortaları da yoksa yandı bu insanlar,tıpkı dükkanları gibi.
Daha birkaç saat önce o dükkanların önünden geçtim,esnaflara 'İyi akşamlar'diledim,kimine de gülümsedim.
Eve dönerken,fırından sıcak pide aldım ve yiyerek yürüyordum.Tahsin'e rastladım,'Sıcak pide vereyim mi?'dedim,'Olur abla,valla uzun zamandır canım istiyordu,iyi ki sen denk geldin'dedi.
Pideden bir parça kopardım ve 'Hadi yine iyisin Tahsin,git de bir sayısal falan oyna,belki şansın döner'dedim,gülümseyerek ayrıldım yanından ama şimdi aynı Tahsin,sağa sola koşarak yanan dükkan için çırpınıyor.
Elimde pide,esnafların kaldırıma taşan sergilerini akşamın karanlığında toplamalarını seyrederek yürüdüm.
Hepsinde,evine ekmek götürmenin telaşı vardı.Bir an önce eve gitmek....
İtfaiyeler,bağırış,çağırış,her yangında olduğu gibi.
Yaşamak,bir atım kadar uzak,bir nefes kadar yakın.
Bir anda hayatınız değişebilir,tıpkı bu akşam olduğu gibi.
Evden,çıkan alevleri ve geceyi kaplayan kapkara dumanı üzüntüyle izledim.
Dışardan hala ambulans ve itfaiyenin sirenler sesleri geliyor.
Bu insanlar için bir şey yapmalı.
En azından toparlanana kadar varsa borçları ertelenmeli,maddi destek sağlanmalı.
Bize düşen insanlık görevi de bu değil midir?
#Omurga dediğimizde,bedenimizi ayakta tutan sistemi anlarız.İnsanı dik tutan bir yapıdır.
Mecazi olarak da 'Omurgasızlık' diye bir tabir kullanılır.
Nedir bu omurgasızlık? Verdiği karardan cayan,söylediği sözü yutan,gittiği idealden yan çizen ve tükürdüğünü yalayan insanlar için kullanılır.
Omurgasızlık,kişiliksizliğin de göstergesidir.
Çevrenizde omurgasız diye tanımlanan insanlar vardır mutlaka.Sıradan insanların basit içerikleri çok da önemli değildir çünkü en fazla kendine ve çevresindekilere zarar verir.
Dik duruşlu olmak hayatın her alanında önemlidir.İş'te,aşkta,evlilikte,siyasette.....
İş'te donanımlı olmak ve doğru kararlar almak hem kişiyi hem de kurumu her açıdan yükseltir.
Aşkta ve evlilikte doğru kararlar almak,sağlıklı birlikteliği sağlar.
Peki ya siyasette doğru kararlar almak ne sağlar?
Siyaset,ciddi bir iştir.
Ülke nüfusunu temsil etmek için,tarımdan sanayiye,ekonomiden,siyasete,sanattan spora,dalında uzmanlaşmış,çıtayı hep daha ileriye götürme hedefli,işini bilen ama ahlaki açıdan bilen,hakkaniyetli,adil,adaletli,eğitimli,özellikle de,aldığı eğitimlerin diplomalarını gururla gösterebilen,toplum nazarında sevilen,sayılan insan olmak gerekmiyor mu?
Ekranları izliyor musunuz?
Tükürdüğünü yalayan,dün söylediğini bugün yalanlayan,gelecek her tercihte,hiç ama hiçbir şansı olmadığı halde kuyruğa takılıp .omurgasını kıran ne çok siyasi var değil mi?
Olmayan ittifakı varmış gibi gösteren,toplumda algı operasyonu yapan,ekranlarda yüzleri hiç kızarmadan sürekli açıklama yapan ve yalanlarını zincir yapıp birbirine ekleyen ne çok siyasi var.
Omurga şarttır.
İster siyaset yapın,isterseniz iş ama insan olmanın gereğini yapacaksınız,yapmalısınız.
Koskoca adamlar,hiç utanmadan konuştukça konuşuyor.
Hayretle izliyorum hepsini.
Annem ve babam,nurlarda uyusunlar bize hep şunu öğrettiler:
Ağzınızdan çıkan sözünüze sahip çıkacaksınız.Verdiğiniz kararı sorgulayacaksınız,insanları basamak olarak kullanmayacaksınız,doğrularınızdan asla dönmeyeceksiniz.
Benim annem ve babam da bu topraklarda büyümüş,beslenmiş,yaşamış insanlardı.
Bize omurgalı durmayı öğrettiler,öğretmesine de;peki,
bunları kim yetiştirdi?
Bizler,aynı havayı soluyup,aynı suyu içmedik mi bugüne kadar?
Ekranda bazı simaları izliyorum,izliyorum ve öyle utanıyorum ki;
'Bunları,biz mi seçtik sahiden?'
Öyleyse;YAZIKLAR OLSUN BİZE!

21 Şubat 2018 Çarşamba

#Burası devlet hastanesi.Kızımı,acile götürdüm.Serum falan derken,odada geziniyorum,gözüme bu duvardaki delik takıldı.
Şaka değil,koskoca hastanenin acilinin duvarında bu delik vardı.
Hastaneler,iyileşmeye gittiğimiz mikrop yuvaları biliyorsunuz.'Allah düşürmesin,eksikliğini de vermesin' deriz ya her zaman.Cidden,ne hasta olalım ne de zarar görelim hastanelerden.
Bu delik,içinde haşereden tutun da her türlü mikrobu barındırmaz mı Allah aşkına?
Yalnız bu delik değil,kalörifer peteklerinin kırık döküklüğü,de dikkat çekici.
Hani;atalarımız 'Sapında da,kulpunda da var'derler ya,işte aynen bunu yaşıyoruz.
Bu hastaneler,bizim vergilerimizle yapılıyor sevgili halkımız.Kimsenin babasının cebinden çıkmıyor.Korumamız gerekmiyor mu da,kırıp,döküyoruz?
Bir duvarda bu delik nasıl açılır ve nasıl tamir edilmez cidden anlamıyorum?
Hastanedeki yöneticiler ne işe yarıyor;dahası denetim mekanizması nerde?
Haybiye adam alırsanız kadrolara olacağı budur!
Bu akşamın tek iyi yanı;canla başla çalışan doktor ve hemşirelerdi.
İlaç almaya nöbetçi eczaneye gittim,kalabalıktan içeri giremedim.
Bir toplum,bu kadar mı hasta olur.

Memleketin her yeri ayrı arıza.Nereye gitsen elinde kalacak bir görüntü var.
Ne zaman düzelecek bu işler,ne zaman?

19 Şubat 2018 Pazartesi


#Havaya cemre düştü bugün.Sonra suya,sonra da toprağa düşecek.
Cemre demek,bahar demek.Müjdeliyor bize doğanın yeniden uyanışını.Ağaçlar yapraklanacak,otlar çıkacak,çiçekler açacak.
Hayat,daha bir güzel görünecek yani bizlere.
Cemre diyoruz ama cemreyi kim önemsiyor artık.Söz yazıp geçiyoruz işte.
Bu fotoğrafı,evimin karşısından çektim.Bulutlar öyle güzel görünüyordu ki;elimi uzatsam yumuşacık pamuklara dokunacakmışım gibi.Doğa,öyle güzel ki,her bir karesi başka bir heyecan insana ama kıymetini bilirseniz elbette.
Hayatın akışında es geçtiğimiz güzellikler bunlar.Çoğumuzun bakıp geçtiği....
Çok keyifle izledim bulutların akşamın karanlığına karışmasını.
Bakmakla görmek arasındaki farkı bilmek belki de ama en çok hayatın farkındalığının farkında olmak da denebilir.
#Semt Pazarı-Yemekteyiz Programı
Bugün,atölyeyi kapattım ve semt pazarına gittim her pazartesi olduğu gibi.
Kimi görsem tanıdık ve bir şeyler almamı istiyorlar.Kimi maydanoz satıyor ufacık tezgahında,kimisi de tere ama hem yaşlılar hem de üretiyorlar.
Gözünü seveyim böyle üreten ve emek harcayan insanın.
Hak ettiklerini alıyorlar mı derseniz;elbette almıyorlar ama yaşları ne olursa olsun evlerinin önündeki ufacık toprak parçasında bile üretiyorlar.
Pazar fiyatlarına diyecek ne kaldı artık bilmem?Allah aşkınıza,pazar arabası doldurmanın maliyeti nedir?
İstanbul'a ilk gittiğimde insanların limonu,salatalığı taneyle aldığını görünce çok şaşırmıştım oysa bizde sebil gibidir bunlar.Kim öyle taneyle salatalık alacak,kiloyla alınır,kiloyla.
Ama zaman geçti,enflasyon denen şey azdıkça azdı.Vatandaşın alım gücü yerlerde artık.
Pazara çıkmak için akşamın karanlığını bekliyor vatandaş çünkü,en ucuz ve çürüğe çeyrek kalmış ürünleri ancak evine götürebilecek.
Herkese elimi uzatamıyorum elbette ama elden geldiğince hepsine uğramaya çalışıyorum.Özellikle birkaç tezgahım var,çok yaşlılar çok;onlara uğramadan asla dönmüyorum pazardan.
Son birkaç gündür cidden çok yoruluyorum atölyede.Pazara sürüne sürüne gittim desem yeridir.
Aldıklarımı yerleştirmeden önce biraz soluklanayım dedim ve televizyonda Yemekteyiz programını gördüm.
Bu programa katılanların konuşmalarını görünce kendimden utanıyorum inanın.
Ne demek mozzarella peynirini evinde bulundurmamak;ne demek bifteği yeterince mühürletmeden pişirmek;çok ayıp ediyorum çok.
Kardeşim!
Sizler sarayda falan mı yetiştiniz ya da İtalya'da ya da Fransa'da.
Pesto sosu hayatımızda olmazsa olmazımızmış meğer inanın yeni öğrendim.
Bizim baharatların suyu çıktı çünkü.Nanenin en güzeli bizde,kekiğin en tazesi bizde,reyhan olmuş fesleğen ama biz özendikçe özeniyoruz başka tatlara.
Kadın diyor ki:Biftek iyi mühürlenmemiş,ben sürekli pişiriyorum,adam diyor ki;Ben börek yemeye ta bir yere gidiyormuş ve 300 dolar ödüyormuş ama değermiş.
Yahu!
Evinizde her gün biftek mi yiyorsunuz,somon balığını renk olmanın dışında tanıyor musunuz,mozzarella peynirini sofranızdan hiç eksik etmiyor musunuz da yapılanı beğenmiyorsunuz?
Hadi,onu da geçtim;madem evinizde bunları hep bulunduruyorsunuz çünkü siz çok iyi kazanıyorsunuz bu ülkede,beş gün,üstelik de kendinizi rezil ede ede 10 BİN lira için neden savaşıyorsunuz?
Pazara bakıyorum yurdum insanı perişan,ekrana bakıyorum bir saltanat ki sormayın gitsin.
Hangisi doğru?
Benim gördüğüm mü,sizin şovunuz mu?
Bizim ekranları yurt dışından izleyenler ne diyorlar acaba?
Bir yanda açlık,sefalet,diğer yanda bifteğin mührünü beğenmeyenler.
Bir de çeyiz evi,yok damadın kınası,dedektifçiliğe soyunan zırvalıklar var ki,onları hiç saymıyorum.
Dünya yüzünde bizim gibi tuhaf bir ülke daha var mı acaba?

17 Şubat 2018 Cumartesi

#Ekranda,cumhurbaşkanının şehit babasına 'Oğlun,şehadet şerbeti içti ' konuşmasını ve 17 yaşındaki kızı öldürülmüş annenin haberini izliyorum.
Şehidin babası,çaresiz gözlerle bakıyor,kızın annesi ise 'Oğullarım,kızlarım var geride,hepsi sana feda'diyor.
İnsan,acıdan mı böyle söyler bilmiyorum ama bir evlat kolay mı yetişiyor da kolayca feda edilebiliyor?
19-20-21....
Nasıl da genç yaşlar değil mi?
19 yaşında ne yaşar bir genç erkek? Üniversite bitirir mi örneğin;ya da keyfince hayatını süreceği para kazanacak bir mesleği olur mu?
Ya da,bir genç kıza sevdalanır,baba olmanın hazzını yaşar mı?
19,20'li yaşlar nedir ki? Hayatın baharıdır daha.
Merdivenlerin ilk basamağı.Oysa ne çok çıkılacak basamak,ne çok yürünecek yol vardır değil mi?
17 yaşındaki,düşleri olan kızını toprağa koyacaksın ve isyan etmeyeceksin öyle mi?
Anlayamıyorum bu insanları.Çaresizlikten mi,acıdan mı böyle konuşuyorlar?
Annemi düşünüyorum.....
20 yaşındaki abimi terörden toprağa koyduklarında çıldırmıştı.Annem,onu kaybedene kadar da bu acıyla her gün yaşadı ve evlat yarasıyla toprağa kondu.
Bu kadar kanar 'Ciğerim' dediğin evlat acısı.
Ben de bir anneyim ve bu anneyi anlayamıyorum.Ne için,hangi amaca hizmet ediyor bu askerlerimizin ölümü?
Savaş kararı veren devlet büyüklerinin hangisinin çocuğu şu anda Afrin'de sormayacak mıyız yani?
Bir evlat yetiştirmenin sancısını çeken biz ama cansız bedenleri önüne konan yine biz.
Bu işte bir yanlışlık yok mu sizce de?
Şehit düşen oğlunun ardından 'Oğlum,düşer de dizleri kanar diye bisiklet bile almadım' diyen annenin acısı beni dağlar;'evlatlarım sana feda 'diyen anneninki değil.
Kusura bakmasınlar!
Evlat acısı kor gibi yakar insanı,kor gibi!
Feda etmek bu kadar kolay olmamalı.

14 Şubat 2018 Çarşamba

#KIZIMA.....
Annem,nurlarda uyusun hep derdi ki;' Kızım, şimdi anlamıyorsun ama anne olduğunda beni anlayacaksın.'
' Aman anne' derdim her zaman.Gençlik yılları işte,anlamamıştım gerçekten de;ta ki 15 Şubat'ta anne oluncaya kadar.
-Anne olmasaydım eğer,kızım ateşlendiğinde dudaklarımla ateşinin tam da 39' u ölçtüğünü hiç bilemeyecektim.
-Anne olmasaydım eğer,hiç oturmadığım parklarda,yerlere oturup kızımla çamurlara bulanmayı,rüzgarda uçurtmayı uçurmak için dökülen teri hiç bilmeyecektim.
-Anne olmasaydım eğer,çantama parfümümden önce ıslak mendil,ter bezi,emzik,yedek çamaşır bulundurmayı hiç bilmeyecektim.
-Anne olmasaydım eğer,kızımın arkadaşlarıyla karşılaştığımda ,'Öykü,sahiden annen mi,abla-kardeş gibi görünüyorsunuz 'diye aslında yalan olan ama beni çok mutlu eden sözleri bilmeyecektim.
-Anne olmasaydım eğer,yolda bulduğumuz her otu,çöpü çiçek niyetine koparıp,vazoya koymayı bilmeyecektim.
-Anne olmasaydım eğer,gecenin bir yarısı seni uyurken seyredip,kaleme sarılıp resmini yapmayı bilmeyecektim.
-Anne olmasaydım eğer,yumuk ellerini,minicik ayaklarını öpüp,evlada sahip olmanın sorumluluğunu bilmeyecektim.
-Anne olmasaydım eğer,gözümün biri kapalı uyurken diğer yarımla sütünü ısıtmanın telaşını bilmeyecektim.
-Anne olmasaydım eğer,minicik ellerinle çizdiğin kağıt parçalarını özenle dosyalayıp anı biriktirmeyi bilmeyecektim.
-Anne olmasaydım eğer,her gün bardakta yoğurt çalmanın ve seni özenle beslemenin yolunu bilmeyecektim.
-Anne olmasaydım eğer,annemin gözündeki kaygıyı,her yolculuğumda gözlerindeki buğunun anlamını bilmeyecektim.
-Anne olmasaydım eğer,evlat kokusunu bilmeyecektim.
-Anne olmasaydım eğer,merdivenleri koşarak çıkarken kollarını açıp 'Annem....'diye sarılmanı ve gözlerimde oluşan özlemli buğulanmayı da bilmeyecektim.
Kızım,gözümün nuru,iyi ki benim evladımsın,iyi ki,dünyamdasın,iyi ki,senin annen olma şansını yakalamışım bugün.
İyi ki doğdun,iyi ki varsın yavrum.
Ömrün uzun olsun.Olsun ki 'Aman Anne,abartma her şey yolunda' dediğinde sana döneyim ve 'Kızım,anne olduğunda beni anlarsın'diyeyim.
Tıpkı annemin bana söylediği gibi.
Dilerim,sana verdiğim ÖYKÜ'yü çok iyi yaşarsın ve sayfalarını çok iyi yazarsın,benim akıllı kızım.
Seni Seviyorum yavrum. ❤️

13 Şubat 2018 Salı

#SEVGİLİLER GÜNÜ.....
Seni Seviyorum çünkü;Beni mutlu ediyorsun
Seni Seviyorum çünkü;Her gün hayatı seninle yeniden keşfediyorum;
Seni Seviyorum çünkü;Seninle tüm mevsimleri aynı anda yaşıyorum;
Seni Seviyorum çünkü;Öyle güzel gülüyorsun ki,gülüşünde kayboluyorum....
Seni Seviyorum'ları çoğaltmak mümkün elbette.
Sevgi,dünyanın en hesapsız,en kuralsız duygusu.
'Hadi şurdan seni seveyim' demiyoruz,birden oluveriyor her şey.
Sevgililer Günü denmiş 14 Şubat tarihine.
Aziz Valentin,olmasaydı da sevgililer buluşmanın yolunu bir şekilde bulacaktı zaten.
Sevdaya kim engel olabilmiş ki bugüne kadar?
-Sevgililer Günü,tüketim toplumunun icadı;
-Kapitalist sistemin dayatması;
gibi sözleri duyuyorsanız eğer birilerinden,bilin ki,ya sevgilisi yoktur ya da sevmeyi unutmuştur,ya da seveni yoktur.
Tüketim çılgınlığı denilen şeyin kaç insanın evine ekmek götürmesinin yolunu açtığını da belirtmek isterim.
Evet,sevgi tek bir güne sığdırılmaz ama sevgiyi ve sevgiliyi bir gün daha özel kılmanın nesi kötü?
Birini sevmenizden ya da birinin sizi koşulsuz,sizi yalnızca siz olduğunuz için sevmesinden;sesinizi öpmek istemesinden daha güzel bir şey olabilir mi dünyada?
Sevmekten neden bu kadar korkuyorsak?
Ne demiş NICOLAS DESPREAUX;
“Sevgiliye şiir yetmez, Aşık olmak gerekir.”
Sevgilinize aşık da olun,şiir de yazın,şarkı da besteleyin;çok güzel bir şey bu;korkmayın.
Kimse sizden her zaman tüketim toplumuna hizmet edecek tek taş pırlantayı beklemez.
Ne yapacaksınız,her yıl evinizde tek taş koleksiyonu mu yapacaksınız?
Sevgiyi sözcüklere sığdırmayı deneyin.
Gerisi laf-ı güzaf!
Dip not:Şehitlerimiz gelirken Sevgililer Gününü kutlamak da ne oluyor diyenlere de bir çift sözüm olsun:
19,20,21... yaşlarındaki,daha hayatının baharını bile yaşamamış,bir genç kızı sevmeye vakti olmamış,elini tutmamış,beline sarılmamış,sesini öpmemiş gençlerimizin neden o tabutlara girdiğini sorgulamanızı öneriyorum size.
Şehit tabutları sıra sıra gelirken davul zurnayla oğlunu-kızını evlendiren bakanları,köprüyü halayla çekerek açan iktidarı sorgulamanızı öneriyorum.
Camsız pencereleri,sıvasız duvarları olan garibanın oğlunun da sevme hakkı vardı,eğer bu hak elinden alınmasaydı!
Sapla,samanı karıştırmayın lütfen!
#Bu ülkede yaşadığım için isyan ediyorum artık.
Diyeceksiniz ki;'Dünyanın başka yerinde de bunlar yaşanmıyor mu?'
Elbette yaşanıyordur ama bizim ülkemiz gibi geri kalmış,ahlaki çöküntünün zirve yaptığı,cinselliğin ayıp,günah,yasak sayıldığı ülkelerdeki gibi yaşanmıyordur.
Soyunuz,sopunuz kurusun!
Dünden bu yana içimi acıtıyor Adana'da,3 yaşındaki bir çocuğa,20 yaşındaki birinin ettiği tecavüz.
Haberin ayrıntısını okuduğumdan bu yana midem bulanıyor,o el kadar çocuğu,çektiği acıyı düşünüyorum,aklım almıyor bunu.
Nasıl olur,yahu,nasıl olur?
3 yaşında bir çocuk.Belki ağzında emziğiyle uyuyordu.
20 yaşında bir erkek,3 yaşındaki bir çocuğun neyinden tahrik oldu da o çocuğa kıydı?
Allah belanızı versin hepinizin!
Benim de evladım var.Saçının teline zarar gelecek diye üstüne titriyorum.
O anneyi düşünüyorum....
Yok,aslında düşünemiyorum bunu.
Ben ki,vicdanlı çok bir insanım ama bunu yapan birini asla affetmezdim.
Emin olun bağırttıra bağırttıra,Allah canımı al'diye diye yok ederdim onu.
Bu,ne gençlik hatasıdır,ne cinsel açlıktır ne de cehalettir benim nazarımda.
3 yaşında bir bebek.
İç organları parçalanmış,bütün vücudu hırpalanmış bir bebek....
Bu nedir tanrım!
Hani aileden sorumlu bir bakan vardı ya
'BİR KEREDEN BİR ŞEY OLMAZ' demişti ya!
İnanın şu anda içimden geçenleri yazmak istemiyorum.
Allah hepinizin belasını versin.
Bu olaya seyirci kalan da,kalacak olan da,iyi hal indirimi yapacak olan da,gençlik hatası diyecek olan da ve her kim varsa buna tepki göstermeyecek;
Soyunuz sopunuz kurusun.
Kurusun da sizlerden kurtulalım!

12 Şubat 2018 Pazartesi

#Atölyemdeyim.
Bugün,Zerrin Özer'in şarkılarını dinleyeyim dedim.Şarkının birinde
'Şimdi uzaklardasın,
hayallerdesin,
rüyalardasın'diyor.
Hayatımızdan ne çok insan geldi geçti kim bilir?Kimini çok sevdik,kiminden nefret ettik.
Şarkıyı dinlerken bana gelen bir maile göz attım.Mailde diyor ki;'Şehitlerimize dua edin!
Şarkı yankılanıyot atölyemde.
Günlerdir şehit cenazeleri geliyor Afrin'den.
Şu anda kaç ana-baba,eş,kardeş çocuk için hayal oldu sevdikleri?
Uzaklarda olan sevgiliye duyulan yakarış değil şu anda şarkının bana hissettirdiği;uzaklara ne için gittiğini bilmediğimiz gencecik askerlerimize ve geride bıraktıklarına,eksik kalan yaşamlarına duyduğum his ve bu da bana acı veriyor.
Kaçı,bir genç kızın elini dahi tutmamıştır şehit olurken?Kaçı,çocuğunu kucağına almamıştır;
kaçı hayalini özleyeceği sevdaya düşmemiştir henüz?
Özlemini duyduğum ne çok insan geçti hayatımdan.Ailem,dostlarım,arkadaşlarımdan ne çoğu toprağın altına gitti. Özlemleri burnumda tütüyor her birinin.
Haberlerde alt yazı geçiyor 2 şehit,3 şehit,5 şehit......
Niye bu haberleri okuyoruz peki?
Dua isterken hiç bunları düşünmüyoruz değil mi?
Bu çocuklarımız neden şehit oluyor diye hiç sorgulamıyoruz da!
Dünden bu yana bahçede yıllardır gözüm gibi baktığım bir emanetin yok olduğunu gördüğümde içim sızladı;
Peki ya giden canlar?
Benden dua etmemi istemeyin lütfen.
Ben sorguluyorum;
'Bizim askerlerimiz ne için ölüyor!'
Şimdi uzaklardasın diyen andığım ne çok insan hayal oldu.
Değmiyor inanın,değmiyor yaşarken bunca hırslı olmaya.

10 Şubat 2018 Cumartesi

#Çocuktum,bu radyoyla tanıştığımda.Annemin küçük bir dolabı vardı önü cam kapaklı.İşte bu radyo hep o dolabın üstünde dururdu.Ajanslar da bundan dinlenirdi,şarkılar da.
Düğmelerini çevirdiğimizde cızırtılı bir ses yükselirdi frekanslarını ararken .
Benim yaş kuşağımın hepsinin evinde vardı bu radyolardan.
Annem,İsmet İnönü ve Aşık Veysel'in ölümünü bu radyodan dinlemiş ve ağlamıştı.
Radyo,bir gün o dolabın üstünden düştü ve kırıldı;annem yine ağladı.
O gün,bu gündür bu radyoyu arıyorum ama bulamadım henüz.
Ben de,radyo modelli bu ahşabı buldum,çocukluğumdaki gibi aynı renklere boyadım.

Boyamak cidden çok sıkıntılı itiraf etmeliyim,elden geldiğince diyelim.
Kardeşime yaptığım bir hediye bu.
İstedim ki,bütün kardeşlerimin evinde çocukluğumuzdan bir anı bırakayım.
Diğerleri de sırada elbette.
Belki çalmayacak,belki o cızırtılı şarkılar dinlenmeyecek ama nostalji işte.
Hangimiz özlemiyoruz ki?

BeğenDaha fazla ifade göster
Yorum Yap