3 Ağustos 2023 Perşembe

 Daha ne kadar utanmalıyız acaba bu ülkede yaşamaktan, bu yargı sisteminden, yargısal kararları alan, tecavüzcüleri aklayan hakim ve savcılardan, ne kadar ?

Hatay ' da, bir öğretmen...
Murat Sağıroğlu.
Bir de öğretmen üstelik.
Hani, çocuklarımızın annesinden sonra en çok gördüğü kutsal meslek öğretmen...
İşte bu Murat Sağıroğlu, 10 öğrencisine tecavüz etmiş. Etmekle kalmamış, bir de başka öğretmenlere pazarlamış.
Bir kız öğrencisi hamile kalmış ve merdivenaltı bir klinikte kürtaj yaptırmış.
Bu öğretmen, bu davadan yargılanırken, karar duruşması öncesinde tahliye edilmiş meğer.
Öğretmen, şimdi firarda!
Şimdi....
Bu öğretmenin bir ailesi yok mu?
Annesi, Babası, Kardeşleri...
Belki eşi var, çocukları var.
Ne düşünüyorlar bu şahıs hakkında?
Ne kadar utanıyorlardır ya da hiç mi bu sapık öğretmenin cinsel davranışlarının farkına varmadılar?
10 kız öğrenci....
Tecavüze uğrayan 10 kız öğrenci.
Hayatları karardı bu çocukların artık.
Bu travmayı nasıl atlatacaklar?
Çocuklara tecavüz eden diğer öğretmenler...
İnsan, dehşete düşüyor.
Öğretmenler, korumaları gereken çocuklara nasıl tecavüz eder?
O küçücük bedenlere nasıl dokunur Allah Aşkına?
Konunun bir de yargı ayağı var elbette.
Tecavüz suçlamasıyla yargılanan bir insan, cezaevinde olması gerekirken nasıl salıverilir, bir izahı var mı bunun?
Bu şeyi savunan avukat, iddianameyi hazırlayan savcı ve karar veren hakim.
Ya o çocuklardan biri sizin kızınız olsaydı!
Yargı böyle çalışıyorsa bu ülkede,bütün kız çocukları, erkek çocukları ve kadınlar tehlikede demektir!

 Akbelen Kadınları...

Dönümlerce toprağımız yok, hatta hiç toprağımız yok.
Bir avuç bahçede Zeytin Ağaçlarımız var çabalayıp durduğumuz.
Dalında sararmış bir yaprak görsem hemen ziraat mühendisi arkadaşımı arıyorum telaşla.
Bu kadar kaybetme korkusu yaşıyorum ağaçlarımız için.
Emektir, çabadır, alınteridir Zeytin Ağaçlarımız,kıymetlimizdir.
Zeytin Ağacımızın üstüne bir kuş yuva yapmış. Bizi seçtiyse illa ki bir nedeni vardır.
O yavrular uçana kadar parmak uçlarımızla yürürüz artık bahçemizde. 🙂
Demem o ki; biz bu kadar az ağaç için ne yapacağımızı şaşırıyoruz, binlerce ağaç....
Çocukları büyüten, okutan, nesillere kalacak binlerce ağacı kömür madeni için Limak Şirketine peşkeş çekmek...
Bu nasıl bir vicdansızlıktır, nasıl bir hırstır, nasıl bir rant merakıdır cidden anlamıyorum?
Para...
Hayatın devamı için elbette gerekli ama insanın merkezi nasıl para olabilir?
Karun kadar zengin de olsanız, onca parayı yemeye ömrünüz yeter mi Allah Aşkına?
Ölüp giderken, kefenin cebine mi dolduracak acaba?
Bahçemizin Zeytin Ağacı, Akbelen ' de direnen yaşlı, köylü kadın..
Peki ya diğer kare nedir?
Sosyal medyada gördüm bu kareyi.
Bir insan için ki, kim acaba?
35' lik rakı bile 315 TL. olmuşken,
Paraya kıyıp alacak kadar içten dilemek de yani.... 😉
Bu kadar sevilen bir insan olmak da bilmem ki....!
Bir insan, bunu nasıl başarır, bu kadar nefret edilir, bu da ayrı bir başarı olmalı!
Bir de Müzeyyen Senar şarkıları fonda...
Ne içilir o rakı! 🥛😉
Bir nal , bir at ile başlayıp ülkeyi kurtarırken, bir kişi, tek bir kişi bir ülkeyi nasıl bu hale getirebilir?
Ah bu seçmen Ah!

Tüm i

 Ah bu kadınlar!

Kendilik değerinin farkında olmayan, kendine çizilen rolleri koşulsuz kabul eden, ne yaptığını bilmeyen kadınlar...
Yıllardır gittiğim her deniz kıyısında, en uygar dediğimiz Antalya, Kemer, Side'den başlayın, Ege sahillerinden devam edin, mayolu - şortlu erkekler denize girer, plajlarda ne kadar bikinili kadın varsa gözünü diker alenen ve aç gözlerle ne fanteziler kurar ama yanında geldiği böyle kara çarşaflı, pardesülü kadınlar, o sıcağın altında kıyıda oturur, denizi seyreder yalnızca.
Bir de haşema diye uyduruk bir kıyafet çıkardılar, akılları sıra kadının bedenini saklıyorlar ama o kadınların bir, denize girişi var, bir de üstüne yapışmış, bedeninin her ayrıntısını alenen teşhir eden çıkışı var....
Hayal kurmaya gerek yok halleri anlayacağınız.
Deniz bu. Bir kıyafeti var ama erkeğe özgürlük, kadına reva görülen bu.
Cahilsiniz kardeşim, ahlaksızlığın dibine vurmuş cahil!
Gelelim şu futbol oynayan kadına...
Cahil Arap coğrafyasında, kadının hükmü var mı?
Kadın, yalnızca çocuk doğuran, erkeğin hizmetine sunulmuş, eşyadan farksız bir şey, obje, eşya...
Başka bir ülkeye iltica etmeden, Arap coğrafyası bir kadının kendi kimliğini bulma çabası, bu futbolcu kadın.
İki arada bir derede sıkışmış, gelenekçi bir yapıdan çıkmaya debelenirken, içinden yükselen birey olma çabasından altı kaval üstü her neyse şu hale getirebilmiş kendisini.
Kıl yahu kıl!
Kafandaki kılın ne kutsallığı, ne utanması olur da, sorgusuz sualsiz, cehaletle kendinize bunu yapıyorsunuz cidden anlamıyorum?
Türk Kadını da rotayı iyice şaşırdı artık.
Her 10 kadından 2'si çarşaflı, 7'si bu cehennem sıcaklarında kapanmış da kapanmış.
Kadınlar olarak, kendi gerçeğiniz, olmak istediğiniz, kendinize reva gördüğünüz kareler bu mu?
Delirdiniz mi siz yahu?

Tüm ifa

 Hangi vatan sevgisi?

Hafta sonu, Zorkun Yaylası'na çıkarken, özellikle yaz aylarında, henüz yakılmamış, yok edilmemiş elde kalan son ormanlar için vatandaşa uyarı afişleri asılmıştı.
' Ormanlara girmek, ateş yakmak YASAK! '
İyi ki yasaktı. Maazallah, ya bir de yasak olmasaydı?
Osmaniye / Zorkun Yaylası arası 20 km.
Yol boyunca , ormana çekilmiş arabalar, yakılan mangallar, çay demlenmiş semaverler, yakılan ateşler, sağa sola atılmış, bazısı kırılmış, bazısı cayır cayır yanan güneşin altında içki şişeleri, cam kırıkları doluydu.
Bu mu önlem almak, bu mu vatandaşlık bilinci?
Dün, bir jandarma gördüm yaylada ve uyarmak amaçlı görüştüm.
Dedim ki :
Amanoslar da dahil, ormanlara giriş yasaklanmıştı ama yol boyu her yer piknik yapan insan doluydu, neden engel olmuyorsunuz?
Jandarmanın yanıtı :
Afişler astık, ceza yazıyoruz, uyarı yapıyoruz ama nafile. Engel olamıyoruz.
Bu ülkede, bu bilinçle ve bu kafayla daha çok orman yanar, yanacak da.
Şu ormanların tümünü yakın, 5' li çeteye otel, villa, maden ocağı...
Ne kaldıysa tahsis edin, siz de kurtulun, kalan üç beş ağacı kurtarmak için coplattığınız, biber gazı ile boğduğunuz, 'TOMA' larla üstüne yürüdüğünüz köylüler - insanlar da kurtulsun.
Daha da yakacak yer kalmaz ya!
Ne bitmez çilesi varmış bu ülkenin.
21 yıldır, tarumar etmeye doymadılar.
Ama kabahatin büyüğü senin güzel kardeşim, senin!
Sen seçtin bunları, şimdi de gönderemiyorsun!
Sana da müstahak!
Bir şunu diyen bir yazı 'Bu miletin vatan sevgisi sağa sola bayrak asmaktan ibaret. Hiç ülkemi güzelleştireyim, yerlere çöp atmayayım, çevremi temiz tutayım, ağaçlandırayım diyen yok. "Ben bu vatanın yeşiline, taşına, toprağına ölürüm" diyen adam ertesi gün ormanda mangal yakıp yerlere çöp atıyor...' görseli olabilir

Tüm if

 Bugün Pazar....

En sevdiğim gün. ❤️
Biz insanlar, hep bir veda halindeyizdir;
Bazen bir insana
Bazen bir şehre
Bazen de bir duyguya.
Hatta zamana, dakikaya, saniyeye.
İçimiz, hep bir hoşçakal ülkesi.
Nereye gidersem gideyim, vedalar hiç kolay olmuyor.
Ne el sallayan biri olmak, ne de el sallanan biri olmak mutlu ediyor insanı.
Herkes yerinde olsa keşke ama ne mümkün?
Kolay değil biliyorum insandan, duygudan, şehirden gitmek.
Anılarınız var bir kere peşinizi bırakmayan.
Birkaç gün için Zorkun Yaylası'na geldim. Çocukluk, yetişkinlik anılarımın yaylası.
O yıllardan pek kimse de kalmadı artık.
Bir veda ile gitti çoğu.
Annem....
Bu yıl, bize veda edişinin üstünden 9 koca yıl geçti.
Kendisi yok ama bıraktığı izleri duruyor hala.
Vedalar, o kadar da kolay olmuyor, anılarla hep yanınızdalar.
Bir çiçek tohumunu saklayayım diye koydum bir kağıda, üstüne ne çiçeği olduğunu, yılını da yazdım ama dökülmesin, kaybolmasın diye sarmam gerekti.
Mutfak kapısının arkasındaki lastik yığını aklıma geldi.
Tam 9 yıldır orda duruyorlar,hiç de bozulmuyorlar üstelik.
Annem...
Kendisi yok ama bıraktığı her şey işimize yarıyor hala.
Benim Annem, hani şairin de dediği gibi
Suya şeker katsa sütlaç yapan bir Anneydi.
Her şeyi değerlendirirdi ama her şeyi.
Annemin ki, dünyanın en becerikli ve usta Annesi benim Annemdir, hiçbir şeyi çöpe attığını bilmem.
Hiçbir şeyi heba etmezdi. Hep bir emeğin ürünü olduğunu, bizim evimize gelene kadar maddi manevi külfetini öğretti çocuklarına..
Bu nedenle, hayata saygı esastır biz çocuklarında.
Yeşil bir lastiği seçtim, tohumu paketledim, baharda, ömür olursa eğer dikerim artık.
Hayat, renklerle, çiçeklerle, güzel insanlarla daha da güzelleşir bilirim.
Çünkü ; Annemin eseriyim.
Anacığım....
Merhametin, Vicdanın , İyiliğin, Güzelliğin, Becerinin Simgesi Güzel Kadın, Yaşadığı o korkunç yıllardan sonra bile ayakta kalan Mucize Anne..❤️
Zorkun 'da, nasıl da özlemin içimi sızlattı sabahın bu saatinde.
Annemden öğrendiğim her şeyi, hayatım boyunca vazgeçmeden yaptım, yapacağım.
Sonucu ne olursa olsun.
İşte bu nedenle insan kolayına gidemiyor insandan, şehirden, duygudan.
İçinden veda etmek istesen de, o kadar kolay olmuyor.
İyi Pazarlar..... ❤️
Bir havlu askısı görseli olabilir

Tüm ifa

 Osmaniye...

İşim olan bir kent değil, yalnızca yayla sezonunda içinden geçiyorum.
Üniversite yıllarında, Çukurova Üniversitesi' ne bağlı fakültesinde staj yapmıştım.
O yıllardan bu yana ne değişmiş diye bakıyorum da...
Büyümüş bir köy.
Bu şehirde kentlileşme bilinci yok.
Zorkun Yaylası'na ilk gittiğimiz çocuk yıllarımda, bir de dönüşümüz olurdu kamyonun üstünde.
O yıllarda, göçebe gibi gidilirdi yaylalara.
Zorkun Yaylası'nda da evler tümüyle tahtaydı. Geneli, sezonluk kiralıktı, bu nedenle içinde eşya olmazdı.
Zorkun' dan inerken kardeşlerimle şehri gören o son virajda camiileri sayardık.
Şehirde,öyle çok minare vardı ki, say say bitmezdi, 45, 46, 49,....
En çok sayan oyunu kazanırdı.
Ne kadar da inançlı bir şehirdi mübarek.
Staj yaparken, kıyafetlerim yüzünden yaşlı adamların arkamdan söylenmelerini duyardım ama hiç aldırmazdım.
O kadar çağdışı bir bakışları vardı ki, beklentileri çarşafa dolanmış kadından ileri gitmiyordu.
Ne değişti peki, o günlerden bugünlere?
Öncelikle, koca koca binalar diktiler,fay hattı üstünde mi, riski var mı bakmadan.
O binaların çoğu da ya yıkıldı depremde, ya da yıkılacak şu anda.
Ne kaldırımları bir şeye benzer, ne caddeleri.
Her tarafı, her daim çöp ve toz içindedir.
Hala aynı biliyor musunuz?
Yoğun göç de alıyor.
Her taraf, entarili, çarşaflı, parmak arası terlikli, boy boy çocukla dolanan sanırım Suriyeli olmalı, insan dolu.
Ne zaman bu şehirden geçsem, illa ki, hayalkırıklığı yaşadığım bir alışverişim olur.
Nedendir bilmem, insan kalitesi bozulunca, zihniyetleri de bozuluyor.
Önceki gün Zorkun Yaylası'na çıkıyorum.
Adettendir, eviniz bile olsa eliniz boş gidilmez.
Taksi durağında, şehrin en iyi tatlıcısını sordum, çünkü ; daha önceden de ünlü bir tatlıcıdan aldığım tatlı berbattı.
Nimete böyle denmez biliyorum ama her ne yapıyorsanız en iyisini yapmak zorundasınız.
SARAY 'lara layık bir tatlıcı söylediler.
Tereyağlı Baklava yapıyorlarmış.
Baklavanın kilosu 450 TL.
Un, yağ, şeker, ceviz, şamfıstığı, tereyağı derken elbette maliyetler çok arttı.
Üreticiye sözüm olamaz ama kilosu 450 TL ' ye tereyağlı baklava satıyorsanız o baklava keyifle yenecek kadar iyi yapılmış olmalıdır.
Kötü bir baklavaydı.
Yıllar önce de bu şehirden, üstelik de bu işletmeden çok tatlı almışlığım vardır ama kalite de bu kadar bozulmaz ki!
Taksicisi kazık atar, işletmecisi kazık atar, insanı bir türlü uygar bir dünyanın parçası olmaz, çalışmaz bile.
Duydum ki, Büyükşehir olmaya çalışıyorlarmış.
Hangi vasıflarıyla acaba?
Bu şehirden ne zaman geçsem, o geniş balkonların ortasından geçen kolonlarına hayretle bakarım.
Ergonomiyi bilmeyen,mimariden anlamayan, tuhaf bir şehir Osmaniye.
Hani, boyu 190 da gelse yine kısa yine kısa.
Büyükşehir olacakmış öyle mi?
Tabii tabii!

 Zorkun Yaylası ve Susuzlukla Terbiye...

😡
Böyle bir Dünya Lideri, böyle bir dehanın kurup bizlere emanet ettiği ülkemizde, 2002'den bu yana memleketin başına bela ettiğiniz hükümetin ülkemizi getirdiği felaketlere son örnek; Akbelen!
Siz seçtiniz, ben seçmedim bunları.
Yaşadığımız her şeye isyan ediyorum, protesto ediyorum, ne yapabiliriz diye kafa yoruyorum ama Akbelen Ormanı için 'Mevzuatta eksik var, bu orman yok edilecek diyen ve hükümetin güdümüne girmiş yargının bir ayağı Muğla 1.İdare Mahkemesi' Yürütmeyi durdurma kararını 3. kez reddedince ' daha ne olmalı Allah Aşkına, daha ne olmalı?
Güzel ülkemizin bütün ormanlarını yakın, kesin, yok edin de siz de kurtulun, biber gazı, cop yiyen köylü de kurtulsun.
5'li çeteyi ihya edecek başka orman da kalmaz ya!
Elin Etiyopyalısı ki, bir de küçümseriz, çol çocuk, başbakanı dememiş, bir de gün tatil etmiş ağaç dikmek için.
Bizdeki zat ne yapıyor?
Göstermelik bir '11 Kasım Ağaç Dikme Etkinliği 'vardı.
Sahi!
O ağaçların, zamansız dikildiği için kuruyan milyonlarca fidanın akıbetini bilen var mı?
Peru' da, adamlar dalgayı korumak için kanun çıkarıyor, bizde bırakın dalgayı korumak, o dalgaların vurduğu kıyılara 5' li çete tam da otel, villa yapsın diye, nasıl oluyorsa hep de en muhteşem manzaralı kıyılarda ormanlar yanıyor.
Ne yapsanız nafile.
Hep denir ya!
Allah Aşkına, bu Allahın Sopası dedikleri şey nerde?
Neden hep köylünün, garibanın başına iniyor?
Şu sopa...
İneceği adresi bilse de artık kurtulsak!
Gelelim Zorkun Yaylasına...
Bizim evimiz, 150 yıllık bir geçmişe sahip. Son 50 yıldır da biz geliyoruz.
Bu yaylanın dağına taşına, ağacına, ormanına kıyarak binlerce ev yapılırken Osmaniye Orman İşletmesi, Bakanlıklar, elektriği , suyu bağlayanlar nerdeydi?
Kim izin verdi ormanda bu korkunç yapılaşmaya?
Bu kadar nüfusa izin verdiyseniz, bu insanların suyunu da siz planlayacaksınız.
Damla su akmıyor, tek bir damla.
Şu sopa, yalnızca malum biri-lerine inmesin, sizin gibi beceriksiz, basiretsiz seçilenlere de insin.
Sizi seçen seçmenleri de....
Yaşadıklarımıza kim nedense ;
Yetmez ama Allah belanızı versin!

Tüm if