31 Ağustos 2019 Cumartesi

Anacığım,nurlarda uyusun,çok kullanırdı bu sözü.
Peki,
her eskiden yeni olur mu?
Her şey için geçerli değil elbette bu.Bir türlü atmaya kıyamadığımız eşyalarımız vardır ya!
İşte,bunlara uygulanabilir yenileme çalışması.
Fotoğraflarda gördüğünüz ürünler,atölyeme restorasyon için geldi.
Metal ve gümüş tepsiler bunlar.
Öncelikle;üstü cilalı bir eşyayı tamir etmek çok zor.Hele,bir de paslıysa,o arızaları kapatmak için harcadığım eforla,on tepsi yapabilirdim. 
Bu ürünler,temizlik aşamasından sonra,astar boya işleminden geçti.
Zımpara kısmı,bu işin en pis yanı.
Hele ki,güneşin altında,toza bulanmak hiç çekici değil ama mecbur. 
Sonrasında ana boyayı atmak gerekiyor.
Eğer bu işi layıkıyla yapacaksanız ve atacağınız renk de açık ise,birkaç kat atmak gerekiyor.
Öbür türlü,pası kusuyor ürün,bilginiz olsun.
Ana boya faslından sonra,sıra geliyor desen atmaya.
Ben,bu çalışmalarda,dekupaj,stencıl,yaldız ve sim boya kullandım.
Her iş bittikten sonra ise asıl işlem vernik atmaya gelir.
Su bazlı verniktir ve 12 saatte bir ,vernik sertleşince atılır.
Bu işlerin verniği beş gün sürdü.
Su bazlı vernik,yat verniğine göre daha dayanıksızdır.Bu nedenle;birkaç kat atmakta yarar var.
Atölyemden çıkan bütün ürünler kullanım amaçlıdır.
Dolaba koymak,konsolda tutmak yok.Üstüne,sıcak bardağı koymadığınız sürece,torunlarınıza kalır.
İnce belli çay bardağınızı,lütfen tabak altıyla koyun bu ürünlerde.
Bozulduğu zaman,telafisi zordur,bilin isterim. 
Emek harcanmadan,hiçbir şey olmaz.
İki haftadır,bu ürünlerle uğraşıyorum ama sonucunu beğendim.
Tabii,ben yapıyorum,ondandır. 

30 Ağustos 2019 Cuma

#Bir camiden izlenimler.
Ülkemizde,gittiğim her yerde camileri,kiliseleri,ören yerlerini gezerim,fotoğraflarım.
Gittiğim hiçbir camide,şu anlatacaklarımı görmedim:
Dün,30 Ağustos Zafer Bayramı için sokaktaydım.Cuma gününe de denk gelince,hem cuma hutbesini dinleyeyim hem de cemaat nasıl ona bir bakayım dedim,
Cuma hutbesini de hiç dinlememişti bugüne kadar.
Merkez Camisinde oturdum hocanın konuşmasını bekledim.
Herkes,ayakkabıyla geçiyor avludan doğal olarak.
Ben de,kıyıdan geçtim ve insanları izlemeye başladım.
Her türden insan geliyordu.Kimi,iki yaşındaki çocuğunu almış,kimi,saçını arkadan toplamış,kimi de ayağında parmak arası terlik ve pahalı spor ayakkabılarıyla gelmişi.
Yani; her çeşit erkek vardı alanda.
Abdestini alan,ayakkabısını kucağına alıp içeri geçiyordu.Oysa,orda ayakkabı koyacak yerler de vardı ama ayakkabılar,terlikler kucakta taşınıyordu.
Cami,Allahın eviydi,orda çalıntı olur muydu da,bu insanlar bu korkuyu taşıyordu?
Bir-iki derken,namaz saati de yaklaşınca kolunun altına seccadesini alan camiye geldi.
Yere mavi hasırlar serilmişti,gelen oturuyordu.Alan boştu henüz.Sanki,oturacak yer yokmuş gibi,biri de,benim oturduğum kapının önüne seccadesini serince' Burdan,herkes ayakkabıyla geçti,temiz değil' diyecek oldum,umursamadı bile.
Camiye gelenlerin çoğunu tanıyorum görsel olarak.
'Şu adam,bana borç takan adam değil mi? Şu da,yalan söyleyerek ailevi sorunlara neden olan adamdı.' diye bakarken,içimden;'Kardeşim,işin ahlakı önemli.Ne yani,seccadeyi koluna takıp camiye koşunca,arınmış mı oldun yaptıklarından? Bana borcun var örneğin.Kul hakkı yiyorsun.Helal etmiyorum sana o parayı,ne olacak şimdi?'
Cuma hutbesi,cami içine mikrofondan veriliyor,dışardan duymuyorsunuz yani.
Hoca,başladı konuşmaya.Hak-Hukuk-Adalet,iman gücü diyor;Ahlaklı olmanın erdemlerinden söz ediyor,dinden sapmayın diyor,Çanakkale Savaşından söz edince,çok şükür Atatürk'ü anmaya başlayacak diyorum ama heyhat! Hoca,Seyit Onbaşı'nın top mermisini Allahın emriyle kaldırdığını söylüyor.
Askerlerin iman gücünden söz ediyor ama bir türlü 30 Ağustos ve ATATÜRK demiyor.
Araya, arapça katıyor,sonra da tercümesini yapıyor.Tabii,biz bilmiyoruz arapçayı,artık ne diyorsa?
Hocadan duyduğum tek iyi şey,bölgede kanayan yara; Anız Yangınları.
'YAKMAYIN' diyor,iyi de ediyor.
Peki,bu kadar özel bir günde,hoca efendi neden ATATÜRK'ün adını dahi anmıyor?
Sonuçta:vatandaşın parasından aldığı maaşla oturduğu cami hocası makamında ,ATATÜRK sayesinde bulunuyor.
Bu vatan,kolay kazanılmadı.
Eline,Diyanetin tutuşturduğu kağıdı okurken hiç mi bunları düşünmedi?
Ankara'daki diyanet,ANIZ YANGINLARINI hutbeye sıkıştırmaz.Nerden bilsin,bölgedeki dramı?
Bunu konu ettiyse,başka her şeyi de konu etmeliydi.
Kadın cinayetleri örneğin,çocuk tecavüzleri.tarlalarda yanan hayvanlar kadar önemlidir bu konular.
Sonuna kadar dinledim konuşmayı sabırla ve tek tümce '30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun'
Bu mudur yani?
Bu vatanı bize veren kurucu liderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ü anmayacaksınız ve biz de sessiz kalacağız öyle mi?
O camideki kalabalık,hiç tepki vermedi bu duruma.
Kardeşim!
Siz bu vatanın evladı değil misiniz?Sizin,dedeleriniz de cephelerde savaşmadı mı?
Nasıl olur da,hocaya tepkisiz kalırsınız?
Az önce ayakkabıyla gezilen yerde namaz kılıyorsunuz,bunu da kabul ediyorsunuz üstelik.
Ses çıkarın,ses!
Hocayı yakalamak için epeyce bekledim aslında ama bir türlü ulaşamadım.
Diyeceğim odur ki:1 Milyonluk Mersedes'e binip,dini amaçlarına alet eden,saltanat içinde yaşayan ve bütçesi çoğu bakanlıktan fazla olan,
ATATÜRK'ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalıdır!
Ne işe yaradığı belli olmayan bir kuruma,bu paralar neden aktarılıyor?
Helal değildir!
Hani,her şeyde haramı arıyorsunuz ya!
Milletin,çoluk çocuğunun rızkı da size helal değildir!
#Bugün,30 Ağustos.
Zafer Bayramımız.
Sabah,törenlere gittim.Klasik çelenk töreni,içlerindeki coşkuyu bağıra bağıra şiire döken öğrencileri dinledim.
Nedendir bilinmez,böyle milli bayramlarımızda canlı çiçekle çelenk koyulmuyor uzun süredir.
Oysa,Atamızın en sevdiği çiçek,kırmızı karanfildir.Ben olsam,kırmızı karanfillerle yapılmış bir çelenk koyardım.
Baktım,Atamızın büstünde çiçek yok,bir gül kopardım ve önüne koydum.
Mülki erkânın haline de üzülmemek elde değildi çünkü;hava öyle sıcak ki,bu sıcakta takım-kravatla tören yapmak cidden çok zordu ama bayrama ve Ataya saygı bunu gerektirir elbette.
Kravatsız ,sap gibi duranları gördüğümüz için,çok güzel bir kareydi bugün.
Altına çekilen 1 Milyonluk Mersedesle hutbe veren Diyanet İşleri Başkanının bayram konusundaki tutumunu merak ediyordum.
Şaşırdım mı?
Hayır elbette.
O kurumu kuran,ATATÜRK' e saygı beklemiyordum
Ülkemizin en önemli bayramlarından birinde Atamızın adını anmamak....
Camiler ne yapacak diye merak ettim ve cuma namazı öncesi,hocayı dinlemek için camiye gittim.
Her şeyin yolunun dinden geçtiğini,hıristiyan dünyasının dinden saptığını anlatıyor da anlatıyor ama dinden sapan adamların Ay'da pamuk yetiştirmeye başladığını,başka gezegenlerde yaşam aradığını,elindeki son teknoloji harikası cep telefonunu onların yaptığını söylemiyor nedense.
Benim için önemli olan ATATÜRK ve Zafer Bayramı için ne söyleyeceğiydi.
Hiç cuma hutbesi dinlememiştim,merakımdan gittim.
Yine şaşırdım mı?
Konuşmanın ilk 5 dakikasını kaçırdım,eğer o süreçte söyledi mi bilmiyorum ama ATATÜRK'ün adını bile ağzına almadı hoca.
Hayırdır hoca efendi!

Kürsüsünde konuştuğun o cami,ATATÜRK'ün kurtardığı topraklarda yükseliyor.
Bu kadar da nankörlük olmaz ki!
Gerçi,kılavuzu Diyanet İşleri Başkanı olanın.....
Neyse....
Akşam yürüyüş,fener alayı ve kokteyl var.
Bu ülke bizim ve görevimiz sahip çıkmak!
Ne diyordu Atamız Gençliğe Hitabesinde:
'Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

29 Ağustos 2019 Perşembe

#Ey siyaset!
Sen, nasıl bir çıkar aracısın böyle ?
Valla, 'Gazi Mustafa Kemal Atatürk ' demiş 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlama mesajında.
Ülkemi, yaşadığım toprakları, kadın haklarımı bana veren Dünya Lideri, Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, bu vatan uğruna can veren bütün şehitlerimizi saygıyla anıyorum.
Vatan, sizlere minnettardır.
Bazıları, bunun önemini hala anlamamış olsa da....
Birazdan, Atatürk tişörtümü giyeceğim, törenlere gideceğim ve sonrasında, camideki hocayı dinleyeceğim.
Bakalım, cuma konuşmasını yaparken 30 Ağustos Zafer Bayramı için ne söyleyecek?
Diyanetten, hala bir şey duyamadık da, maaşlarını verdiğimiz hocalar ne durumda?
'Atatürk diktatördü' diyen bir kızıl saçlı da vardı.
Nankörlük başka bir şey.
Yayıla yayıla oturduğunuz o koltukları vatan yapan bir kurucu liderden söz ediyorsunuz.
Sonsuza kadar bu bayrak altında;
YAŞASIN CUMHURİYET!
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
Saygıyla, Sevgiyle, Özlemle.....
#ANIZ YANGINI VE ÇUKUROVA'DA ÇEKİLMEYEN HAYAT!
Yaz aylarının,tam da bu döneminde başlar anız yangınları.Memleket alıştı,köşe bucağın yakılmasına.Biz de,payımıza düşeni alıyoruz çok şükür.
Dağlar yanıyor,ovalar yanıyor.
Sorun büyük ve çözüm bulması gereken siyasiler kulaklarının üstüne yattıkları için ,anız yangınıymış,toprak yanıyormuş,içindeki bütün canlılar yanıyormuş çok da 'TIN 'onlar için.
Bir vatandaş olarak,daha ne yapabilirim,kime başvurabilirim artık bilmiyorum.
Valilikten,kaymakamlığa,İl Tarım Müdürlüğünden Jandarmaya aramadık kurum bırakmadım yıllardır;bütün resmi toplantılarda ısrarla bu konuyu gündemde tutuyorum ama sonuç:Elde var sıfır.
Ekranlardaki haber kanallarına kadar tweet atıyorum günlerdir ama EYT'liler,atanamayan öğretmenler,memura yapılan üç kuruşluk zam haberinden anız yangınlarına sıra gelmiyor bir türlü,sanki önemsizmiş gibi konu.
Bu sorun,yıllardır sürüyor.Nedenlerini,niçinlerini burda sorgulamayacağım ama bölge milletvekilleri ne işe yarıyor ben bilmiyorum.
Eskiden bir tabir vardı memurlar için: 'Salla başı,al maaşı' denirdi.
Bizim vekiller için,'Yan gel yat Osman' desem,hiç de haksız olmam.
Ne işe yarıyor bu vekiller?
Çalışmadan,kafadan tatil yapıp,üstüne de maaş alıyorlar pişkince.
Bölge vekillerinin birinin de,bu anız yangınlarına kafa yorduğunu,meclis kürsüsünde konuşma yaptığını ben duymadım.
Bunları seçip,biz gönderdik hangi parti olursa olsun.
Kabahat bizde kardeşim!
Fotoğraflarda gördüğünüz yerler Adana-Ceyhan,Osmaniye-Kozan-Kadirli güzergahındaki yakılan tarlalar.
Mısır hasadı sonrası,çiftçinin yaktığı saplar yani.
Ortalık toz duman.Havada,ağır bir yanık kokusu ve evlerimize dolan,siyah partiküller.
Çiftçi,yalnızca sapları yakmıyor,toprağın verimli üst tabakası yanıyor,toprağın altındaki sürüngenler yanıyor,kuşlar,böcekler yanıyor.
Havadaki ağır koku,yanan tüm canlıların kokusu.
Biriniz de,bir kurum da,buna ' DUR!' deyin artık.
Planlama yapmadan,çiftçiye destek çıkmadan bu iş bitmez.
Anızın ne olduğunu şöyle anlatayım bir de:Sabah,yatak takımlarını değiştirdim,beyaz çamaşırları ipe astım.

Kapı,pencereyi açmazsanız çok sıcak ama açtığınızda ,bütün yatakların üstü,ipte asılı çamaşırların yüzeyi, yapışmış siyah küllerle dolu.
Boşuna çaba benimkisi,Genzinizi yakan boğucu hava,dayanılmaz yanık kokusu ve küller....
Hava kirliliği,artan sıcaklık değerleri de işin başka boyutu.
Lanet olsun!
Durdurun şu doğa katliamını!
Ne işe yarıyorsunuz?
Oraya saray,buraya cami yapıp,paraları savuracağınıza,çiftçiye destek çıkın o paraları da,tarım kurtulsun.
Yeter artık!

28 Ağustos 2019 Çarşamba

#Ağzınızdan çıkan her söz sizi bağlar.
Bu nedenle,gırtlağın kırk boğum olduğunu bilecek,otuz dokuzuna kadar getirecek ve sonra söyleyeceksiniz her neyse söyleyeceğiniz şeyi.
Anacığım,nurlarda uyusun,hep çok öğütlerdi bize bu,kırk boğum meselesini.
Düşünmeden söylenen söz,size kötü döner.
Fotoğraftaki kadın,Ömür Gedik.
Bu hanım,gazeteci ve hayvan hakları konusunda çok da çabalayan biriydi eskiden çünkü,takip ediyordum ama hayvan hakları derken,işi şarkıcılığa döktü.Öyle de kötü bir sesi var ki...
Önce, iyi bir iş yaptığını düşünmüştüm çünkü,hayvanlar için dikkat çekecekti ama kadın,sesinin çirkinliğine bakmadan bir de şarkıcılık yapmaya başladı ki....
İstemeyen dinlemez benim gibi ama istiyorsa söylesin şarkılarını,bana ne!
Tabii,konumuz,bu hanımın yaptığı bir konuşma.
AVM'lerde,çarşı-pazarda kadınlar öyle teşhirci şortlar giyiyormuş ki;
Hani,nerdeyse,tacize uğramayı meşru kılıyor konuşmasıyla.
Kişi,ister şort giyer,ister tayt.Kaldı ki,kendisinin fotoğrafta gördüğünüz taytını anlatacak sözcük var mı acaba?
Bu teşhir olmuyor mu?
Muhtemelen bir açılış ya da davet.
Peki,böyle bir yere,bu kılıkla gidilir mi?
Hani;kendisi aldığı eğitim nedeniyle giyinmeyi,edebi bildiğini söylüyor da!
Bu işin,eğitimle ne alakası var?
Kıyafetinizi giyersiniz,aynaya bakarsınız,kendinizi beğeniyorsanız konu kapanmıştır.
İlla ki,moda okulunda okumanız gerekmiyor giyim-kuşamı uygulamak için.
Bana göre de,bir kot,bir tişört, bir de spor ayakkabılardır giyinmenin hası.
Çünkü,rahatlık ön planda benim için.Sabahın köründen,akşama kadar ayakta çalışıyorum.Boyaların,tozun içinde topuklularla,ojeli parmaklarla çalışılmaz bizim işimizde.
Yani;her yerin bir kıyafeti var elbette uygunluk açısından ama AVM'lere kısa şortla girenler diye eleştiremezsiniz.
Farkında olmadan teşhir başka bir şey.
Bakınız,denizde,özellikle haşema giyen kadınların öncesi ve sonrasını mutlaka siz de biliyorsunuz.
Farkında değiller ıslanan kıyafetlerin bedendeki yansımasını.
Cidden,çok dikkat çekici oluyorlar.

Ne yapalım şimdi,giymeyin mi diyelim?
Bana kalsa da,giymeseler daha iyi çünkü;deniz bu, bedene suyun,güneşin değmesi gerek sağlık için ama yapmıyorlar.
Demem o ki;sayın Ömür Gedik,hiç yakışmadı bu açıklamalar.Kadını hedef gösteren,hele ki,artan kadın cinayetlerinde,olmaz ki!
İstanbul'da,şort giyen hemşireye atılan tekmeyi unutalım mı yani?

27 Ağustos 2019 Salı

#Niye gitmişti,amacı neydi,sonucu ne oldu kimse anlamadı!
-Bu uçak mı?
-Evet.
-Uçuyor mu?
O anda,bu soruya nasıl bir yanıt vereceğini düşündü düşündü...
Çünkü;uçaklar,uçmak için vardı.Peki,bu soru neydi?
Karşısındakinin gözlerine derin derin bakmak ,istedi,diyalogdaki tuhaf hali anlamak için ama heyhat!
Kara gözlüklerin ardından bunu görmek mümkün olmadı ve kısa bir yanıtla
-Evet dedi,geçiştirdi.
-Bundan mı alacağız?
-Tanrım! dedi içinden;
-Neyi,nasıl anlatsam?
Bu işler,planlayarak yapılmaz mıydı?
Resmi geziler,önü,sonu......
Sonuçta,bir uçak dolusu insan gelmişti memleketine ve bu uçaklar da su yakmıyordu.
Sahi!
Bu uçakların parasını kim ödüyordu?
Havalar da sıcak.
Dondurma da iyi giderdi.
-Ver şurdan iki külah dondurma dedi satıcıya;
ama yaşayacakları bitmemişti.
-Parasını sen mi ödeyeceksin sorusunu duyduğunda ise;
-Bizim kültürümüzde,misafire ödeme yaptırılmaz dedi,usul usul yine gözlerini görmeyerek.
Çilesi bitmemişti.
Külahta dondurmanın kaşıkla yenmeyeceğini de anlattı.
-Good dedi.
İngilizce bilmek!
Ne gurur verici bir tabloydu.
Niye gidilmişti,amacı neydi,elde edilen sonuç ne oldu?
Buz gibi dondurma da çok iyi gelmiştir.
Ülkemizdeki refah seviyesinin göstergesi değil midir,sırf vanilyalı dondurma yemek için yola düşmek?
Bir de şikayet ediyoruz kötü gidişattan.
Ayıp bize!

26 Ağustos 2019 Pazartesi

· 
Memleketimizin doğusundan,batısına,kuzeyinden,güneyine yerli- yabancı maden şirketlerine,altın arama şirketlerine peşkeş çekildikçe çekildi ve yakılmadık orman bırakılmadı çok şükür.
Bir ülkeye,daha ne kadar ihanet edilebilir acaba?
Kaz Dağlarından,yeterince saha açılmıştır artık ya da Karadeniz'de ya da,sahillerde yeni otellere yer de açıldı sanırım,daha da bu yıl için yakmaya gerek kalmadı.
Oralar bitti,peki burda neler oluyor?
Dün sabah,atölyemin üstünden yangın helikopteri geçince yine' Eyvah,bir yer daha yanıyor' dedim ve içim üzüntüyle doldu.
Yanan,yalnızca ağaçlar değil ki,içindeki her canlı yanıyor.
Çukurova,bu dönemde küller,siyah tozlar,boğucu bir hava ve kabus gibi sıcaklara teslim çünkü;
ANIZ YANGINLARI başladı.
Bilmeyenler için yazayım,anız yangınları;hasat sonrası tarlada kalan artık ve sapların yakılarak,tarlanın yeni ekim işin hazırlanması demek.
Yıllardır,Çukurova'nın kanayan yarası ama hiç kimse bu olayı durdurmuyor,çaba bile harcamıyor.
Adana,Osmaniye,Kahramanmaraş,Gaziantep milletvekilleri kulaklarının üstüne yatmış seyrediyor bu yangınları.
Hava,dayanılır gibi değil artık.Eylül 15'e kadar da sürecek bu cehennem.
Durdurun bu anız yangınlarını artık!
Toprak yanıyor,kaplumbağalar yanıyor,sürüngenler yanıyor,Turaç kuşları yanıyor.
Yanmayan bir şey yok binlerce dönümlük tarlalarda.
Havada,ağır bir yanık kokusu ve savrulan siyah küller....
Evlerimizin içine kadar her yer siyah parçacık dolu.
Valilik yüzde yetmiş yakma izni vermiş,kime göre,neye göre?
Tarım Müdürlüğü,yangını görürseniz haber verin diyor bana ,sanki testi kırılınca su tutarmış gibi.
Planlama yapmak,çiftçiyi desteklemek,tarlayı yakanlara ciddi anlamda cezai yaptırım uygulamak ve teşviki kesmek.
Bölgede,en çok mısır ekiliyor.Planlı bir tarım politikası her şeyi değiştirebilir.Alternatif ürünlerin tercih edilmesi teşvik edilmeli ya da hasat sonrası yardım mutlaka şart!
Zeytin Bahçesi dedim ve anız yangınları.
Görüntülerle yangın ne alaka değil mi?
Ama ben,meyvesini bile göreceğim şüpheli bu ağaçları dikerken doğaya bir katkım olsun dedim.
Her bir ağaca tek tek sarıldım,sevdim onları.
Sevginin yapamayacağı hiçbir şey yok bu dünyada.
Daha geçen yıl dikmiştim ama bu yıl boyumu aşmış canım zeytinlerimiz.
Bizler,doğayı diri tutmaya çalışırken,oraya saray,buraya külliye,şuraya maden sahası,öteye mermer ocağı diyorsunuz ya!
Bu kesilen ağaçların,yanan tüm canlıların ahı hepinizi vursun diliyorum.
Acı çeke çeke gidin bu dünyadan!