30 Haziran 2014 Pazartesi

3.Havaalanı- 3.Köprü- Üsküdar-Hüseyin Avni Paşa Köşkü
Yani,yok edilen güzelim İstanbul.....
Türk filmlerinde en çok kullanılan mekan, Haydarpaşa Tren Garından geçmeyen var mıdır bilmem?
''Seni yeneceğim İstanbul'' sözüyle,kollarını açarak merdivenlerinden inenlerin,valizini kapıp,taşı,toprağı altın diye İstanbul'un yolunu tutanların ilk adreslerindendir.
Vapurla karşıya geçerken,o muhteşem mimarisiyle,sizi kendine hayran bırakan,benim de trenle çok seyahat ettiğim Haydarpaşa'nın çatısının yandığını okuyunca,içimden bir hüzün dalgası geçmişti.
Sözde,çatı yangınıyla başlattıkları yangındaki amaç Haydarpaşa'yı yok etmekti.Yerine de,kim bilir ne oteli yapılacaktı.Deniz suyuyla söndürülmeye çalışılan yangınla,neyse ki atlatıldı ancak her yer bu kadar şanslı mıydı acaba?
İstanbul'un her bir noktasını adımlamış biri olarak,Üsküdar-Hüseyin Avni Paşa Köşkü'nün küle döndüğünü gördüğümde içimden yine bir sızı geçti.
Milletin A..... Koyan,AKP'nin en büyük rantçısı,işadamı Mehmet Cengiz'e TMSF'nin,nerdeyse hediye ettiği,içinde 3 bin ağaç olan ve 81 bin 511 metrekarelik bu korunun ve köşkün,bırakın manevi değerini,İstanbul'a kattığı orman vasfını ve maddi değerini biliyor muydunuz?
TMSF'nin,köşkü hediye ederken ''YIKILMAMASI''şartıyla sattığını biliyor muydunuz?
5 gün önce de restorasyon izni çıkarılmış bu köşk için.
Yani;açılımı:''Mehmet Cengiz,sana Ali Cengiz oyunuyla bu koruyu peşkeş çektik.Yıkamayacaksın ama bir yangınla küle dönderirsen,içine istediğin çapta bir oteli kondurman için elimizden ne gelirse yaparız.''
Bu adamların hepsi alçak.Vatan hainliği,illa vatanı satmak demek değildir ki,
Bırakın yalnızca doğayı,insanlığın kültür mirasını yok etmişlerdir bu yangınla.
Ama,nerde bunlarda bunu algılayacak zeka?
Varsa,yoksa rant.
Bir gün,hesabını verecekler mi acaba?Yarın,bu ormanlar,o ağaçlar kendi torunlarına da gerek olmayacak mı?
3.Havaalanı ve 3.Köprü ile de,İstanbul'un akciğerleri Kuzey Ormanlar yok olacak,imara açılan bölgede kaçak yapılaşma artacak,İstanbul katıyla göç alacak,doğal yaşam alanları bitecek,göletler kuruyacak,kuşların göç yolları değişecek,İstanbul'da yağmur azalacak,kuraklık başlayacak,bitki örtüsü yok olacak,İstanbul'un oksijeni azalacak ve nefes alamayacak bir kent ortaya çıkacak.
Değer mi?
Diğer Avrupa ülkeleri büyük havaalanı yapmayı bilmiyor mu?Dünyanın en zekisi biz miyiz de,hayatı felç edecek bir işe kalkışıyoruz?
Dünya,bize neresiyle gülüyor acaba?
Cennet ülkemizi cehenneme çeviren bu insanlarla daha ne kadar devam edeceğiz yaşamaya?
İstanbul'un,Gezi'nin,Taksim'in katili Kadir Topbaş'ın,400 bilim adamıyla,4 yıl boyunca İstanbul Çevre Planı yaptığını ve 2009'da yürürlüğe girdiğini,Kuzey ormanlarının korunmasına imza atıldığını,bu planda 3.Köprünün adının hiç geçmediğini ve 3.Havaalanının da Silivri'ye yapılacağını biliyor muydunuz?
Peki,bu yapılanlar nedir?

Ülkede demokrasi,özgürlük,eşitlik gibi değerleri yok ettikleri yetmedi,güzelim İstanbul'a da böyle kıyıyorlar ya!
1000 km öteden canım yanıyor inanın.

29 Haziran 2014 Pazar

Star tv'de,''O Ses Çocuklar'' diye bir yarışma gözüme takıldı dün akşam.
Jüri üyeleri Murat Boz,Hadise ve Mustafa Ceceli.
Yaşları 8-15 aralığında çocukları ses yarışmasına çıkarmışlar.
Öncelikle,buna izin veren anne-babaları şiddetle kınıyorum.Ergenlik döneminde olan bu çocukların sesleri oturmamıştır henüz.
Küçücük çocukları,hangi ses bilgisi ve eğitimleriyle seçmeye kalktıklarını anlamadığımız bu sanatçılar,neye göre seçim yapıyorlar?
Yeterli donanımları ve de bilgileri var mı?
Çocuklara dönmeyip,şunu nasıl söylerler örneğin:''Dönüp,dönmemekte kararsız kaldık.İnan sesin de,yorumun da çok iyi.Seneye yine gel.''
Gerizekalı mısınız sizler?
Bu çocuklar madem iyi neden seçmediniz de,gözlerinden o hüzün dalgasını geçiriyorsunuz?
Sesleri ergenliğe takılmış ve seçilmemiş bu çocukların bakışlarındaki hayal kırıklığını görmeniz gerekir inanın.
Anne-babalar bunu çocuklarına nasıl yaparlar cidden anlamıyorum.
Hani,karşınızdaki yetişkin olsa bir nebze anlayabilirsiniz çünkü bu bir yarışmadır ama küçücük çocukları,sırf Acun Ilıcalı parayı götürecek diye yarıştırmak ve üzmek ne demek?
''Nasıl olsa biri bu jüri üyeliğini yapacak.Bari malı ben götüreyim''kafasındaki bu sanatçıları cidden ayıplıyorum.Acun Ilıcalı,böyle bir öneriyle gelse bile reddetmeleri gerekmez miydi,eğer bir eğitim aldılarsa ve işi biliyorlarsa?

Dönülmeyen koltukların karşısında,elinde mikrofonla kalakalmış ve sesi titremekten konuşamayan çocuklara yazık değil mi?
Ruhlarında nasıl bir yara açıyorlar görmüyorlar mı?
Her şey mi paraya odaklanır bu ülkede?

Bu yarışmanın derhal bitirilmesi gerekir.

O ebeveynlerin kafası neye çalışıyor acaba?
Bir anne olarak,çocuğumu ne böyle bir ses yarışmasına ne de o güzellik yarışmalarına asla göndermezdim.
Çocuğum,en kıymetlim.Değer mi incitmeye.
Neymiş bu para tutkusu cidden anlamıyorum.

28 Haziran 2014 Cumartesi

İnsan,boşanacağım diye evlenmiyor kuşkusuz.Güzel bir birliktelik,mutlu bir evlilik,sağlıklı cinsel yaşam,çocuk sahibi olmak.....
Bir dolu gerekçe bulabilirsiniz evliliği kurmak için.
Tabi,bunun bir de boşanma kısmı var.
Mutlulukla ve gülümseyerek başlanılan bu yolculuk,işler rayında gitmeyince düşmanlığa dönüşüyor.
Vurup,kırmalar,öfke patlamaları,sorgulamalar,kavga,gürültü başlıyor birlik bozulunca.
Her şeyde olduğu gibi boşanmalarda da uygar olmayı beceremiyoruz.
Bir ilişki,bittiyse,biter.Sonsuza kadar sevmek diye bir şey yoktur.Yürek geniş.Biri biter,diğeri başlar sevmelere. 
Yalan,aldatma gibi yan yollara sapılacağına,doğrudan konuşma yolu seçilse,iki insan özgür kalacak,kızgınlık olmayacak ve belki de yeni yaşamlara,ilişkilere uzanılacak ama böyle bir şeyi başarmak nerdeyse olanaksız evlilikte.
Bizler mi yeterli donanımda değiliz,yoksa eğitimli kesim bu işi daha mı iyi kıvırıyor bilmiyorum ama TTB Başkanı Prof.Metin Feyzioğlu eşinden boşanmış.
Bizim bildiğimiz,ortalığın kana bürünmesi ama adamlar öyle uygar ki,insanın nerdeyse boşanası geliyor bunları görünce. 
Bakınız,bir erkek,boşandığı eşine neler söylüyormuş boşanma sırasında:''Kızlarımızın da görüşünü alarak evliliğimizi sonlandırıyoruz.Birgül Hanımefendi, avukatlık ortağım, çocuklarımın annesi, dert ortağım, canımdan aziz bildiğim can yoldaşım, daima kutsallarımın en başında olmuştur ve nefes aldığım sürece öyle de olacaktır.

Kendisine 28 yıllık dostluğumuzda "beni ben yaptığı ve yapmaya devam edeceği" ve hiçbir eşin dayanması kolay kolay mümkün olmayan insan üstü çalışma tempoma yıllarca hoşgörü gösterip, bütün mücadelelerimde yanımda yer aldığı için, bir değil bir kaç ömür bile yaşasam ödeyemeyeceğim şükran borcum vardır.''

Bir an için duraksadım yazıyı okuyunca.Ülkemizde,böyle uygar erkeklerde mi varmış,hayret! 
Türünün tek örneği olmalı sayın Feyzioğlu.
Eşi çok şanslı bir kadınmış doğrusu.Böyle bir erkekten boşanılıyorsa,cidden o evlilikte sevgi bitmiştir ama saygı tüm hızıyla devam etmektedir.
Tanrı,her kadına böyle bir koca nasip eylesin.
Amin. 
Gazetelerde,şöyle dip not vardır bilirsiniz;
''Biz ne zaman adam oluruz?''
Yanıtı genelde uzun vadede aranır çünkü,biz,toplum olarak, bir türlü gelişmişlik aşamalarını geçemiyoruz nedense.
Yurdum insanının kadını,erkeği cidden tuhaflaştı iyice.Günlerdir plajlarda,sarıklı,cübbeli güruhun kadınları taciz etmesini konuşuyoruz.
Peki,ya kadınlar cephesinde durum ne?
Zonguldak-Kapuz Plajında,tatil yapan kadınlar, erkek cankurtaran istememişler.
Aklıma hemen,yıllar önce,Şile plajlarında,cankurtaranların anlattıkları öyküler geldi.
Biraz gülümseyelim,memleketin ağlanacak haline.
Ne dersiniz? 
Vak'a 1-Cankurtaran,uzaktan elini gördüğü bir kadının boğulduğunu düşünerek denize koşmuş.Kadın,cidden boğuluyor.Ama nasıl? 
Kocasıyla,denizde fantezi yapmaya kalkmışlar fakat kadın yüzme bilmiyor.Adam suyun altında elbette ama kadını kurtaramıyor.Bir de çıplak üstelik. 
Neyse,cankurtaran kadını sudan çıkarıyor,sun'i teneffüs yaparken,kocası hışımla cankurtaranı dövmeye başlıyor ''Karıma dokunma''diye bağırarak üstelik.
Kadın kurtuluyor ama cankurtaran da yediği dayakla kalıyor.
Vak'a 2-Cankurtaran,yaşlı bir kadının boğulduğunu görür ve hızla denize koşar , kadını çeker fakat kadın gelmez.İkisi birden boğulacak.Canhıraş,kadını sudan çıkarır ve ne görsün?Teyze,üstünde pardesü,başında eşarbı ve ayağında ayakkabılarıyla deniz girmiş.Suyu çeken kumaşlar kadını batırmış.
Denize girmenin bir kıyafeti var ama teyze bunu bilmiyormuş meğer.Günümüzdekiler de bilmiyor ya,neyse. 
Vak'a 3- Ki,en rastlanılan.Genç kız bağırır''İmdat,yüzme bilmiyorum.''
Cankurtaran koşar ve kızı sudan çıkarır ve sun'i teneffüs yapar ama kızın bir türlü nefesi gelmez.
Yani,gelir de gelmez. 
Çünkü,cankurtaran çok yakışıklı ve atletik biri olunca,haliyle.... 

Gelelim Zonguldak'taki kadınlara....
Aklınızı falan mı kaçırdınız Allah aşkına?Denizde boğulup gideceksiniz ama kadın cankurtaran mı arayacaksınız yani?
Kaldı ki,cankurtaranlık fiziki kondisyon ister.Bir kadının,boğulmakta olan birini kurtarması çok mu kolay?
Aklınızı taktığınız şey bu mu yani?
Karadeniz hırçındır.öyle,iyi yüzme bilmeyenleri çeker,alır.
Bence,o plajda,bir cankurtaran bulursanız,halinize şükredin.Sahillerde cankurtaran yok.Ülkemizdeki boğulma vak'alarını hiç mi okumuyorsunuz?
Neyinize güveniyorsunuz da,tercih yapıyorsunuz anlamadım ki?
Cankurtaranlar da çok meraklıydı sizin selülitli bacaklarınıza,sallanan göbeğinize.
Hepi,topu 3 aylık bir deniz sezonunuz var.oturup,keyfini çıkarın bence.
Hem,belki cankurtaran çok yakışıklıdır,belli mi olur? 

27 Haziran 2014 Cuma

Ekmeleddin İhsanoğlu....
Eşinin başı açık diye lanse edilen ama asıl önemlisi kendisinin başı açık mı diye bilmediğimiz,hiç adını duymadığımız bir aday.
Bu ismi ilk duyduğumda,memlekette adam bitmiş,yurt dışından cumhurbaşkanı adayı mı ithal edilmiş diye aklımdan geçirdim doğrusu.
Koskoca Türkiye Cumhuriyetinde,Atatürk ilkelerine bağlı,vatansever,önüne gelen her kararnameyi imzalamayacak,başbakana biat etmeyecek bir adam bulamamışlar ve bütün eğitim hayatını İslam Üniversitelerinden ve ödülleri İslam ülkelerinden alan,batıdan bi'haber,ismini Googleden bulduğumuz Ekmeleddin İhsanoğlu'nu çatı aday diye karşımıza çıkardılar.
Başbakan,bu isim karşısında seçilememe telaşına girer mi bilinmez,bir zamanlar Bekir Bozdağ'ın yere,göğe sığdıramadığı,aslen Yozgatlı ama ömrü hayatı dışarda geçmiş,üye dahi olmadığımız İKÖ (İslam Konferansı örgütü) genel sekreterliğini yapmış,''3 Temmuz'da adaylığını açıklasın da görün''diye bize pazarlanan bir kişi.
Doğrusunu isterseniz,benim Çankaya'da görmek istediğim biri olamaz sayın İhsanoğlu.
Bakınız;İstanbul Üniversitesinde,öğretim görevlisiyken,''Başörtülü kızlarımızın arkasında durdum diye kürsümü kapattılar.Başörtüsü haktır.Kızlarımız,istediği gibi üniversiteye gelmelidir.''diye engin fikir sahibi biri,yarın bu ülkenin zirvesindeki makama çıktığında Recep Tayyip Erdoğan'dan ne farkı kalır?
Kafa aynı değil mi?
Bir kadını türbana dolamayı özgürlük sayan biri benim cumhurbaşkanım olamaz.
Kıldan,tüyden siyaset yapan,kadını yok sayan,kamusal alanda yüzünden,gözünden,saçından utanmasını sağlayan kişilerle benim işim olamaz.
Bir Prof.un böyle düşünmesini şiddetle kınıyorum.
Ama bütün eğitim hayatını İslam Üniversitelerinde geçiren birinden daha fazlası çıkar mıydı sizce?
CHP-MHP başkanlarına.....
Memlekette cidden,başbakana karşı çıkarılacak bir aday bulamadınız mı da,kafası İslamcı,bedeni kravatlı,sözümona asri birini, aslı Recep Tayyip dururken,çakması olarak karşımıza çıkarıyorsunuz?
Sayın İhsanoğlu Atatürkçüymüş.Sözde değil,özde görmeliydik bunu.
Üniversitedeki kızların türban özgürlüğünü savunan biri Atatürkçü falan olamaz.
Çünkü;
Atatürk,kadını bezden kurtardı,birey yaptı.Avrupa'ya gönderdi,eğitim aldırdı.Erkekle yan yana yürüttü kadını.Gerisinde bırakmadı.
Kendisi ne yaptı,hocayken?
Bir kere daha düşünmeli,Atatürk'ün adını anarken sayın İhsanoğlu.
3 Temmuz'da,kendisini topluma anlatacakmış da,toplum onu tanırsa sevecekmiş de.....
İyi de niye?
Herkesin tanıdığı,benimsediği biri yok mu bu ülkede?
Cumhurbaşkanının partisi olamaz.Ne CHP,ne MHP bunu görmeliydi.
Barış Yarkadaş denen gazeteci ekranda şunu söylüyordu:Sayın İhsanoğlu'nun 5 yıl önce söyledikleri değişti.Şimdi farklı düşünüyor.İnsanlar değişebilir.''
Ben de ona diyorum ki,''Bir insan 7.de neyse 71.de de odur.Değişmez.''
Sayın İhsanoğlu da değişmez.Boşuna kendilerini de,bizi de kandırıyorlar.
Başbakandan kurtulacağız diye,böyle birini seçmek zorunda bırakılıyoruz.
Denize düşen,yılana sarılır misali bizim halimiz.

Eşinin başı açıkmış.
Ya kendisinin ki?

26 Haziran 2014 Perşembe

İki gündür basında bir fotoğraf yayınlanıyor.Sakarya-Karasu Plajında,sarıklı,cübbeli,İsmailağa Cemaatinden,tebliğci denen birileri,plajda bikiniyle oturan kadınlara ''Örtünün''diye broşür dağıtıyor.
Bununla kalsalar iyi.Eklediklerine bakın lütfen:
Hanım,tesettürlü olmalıdır.Kadın,çalgılı düğüne gitmemelidir.Fal baktırmamak,kocasından izinsiz dışarı çıkmamak,alışverişi kocasına yaptırmak yapılması gerekendir.
Kaş aldırmak,estetik yaptırmak,saç ektirmek günahtır.Pantolon giymemeli,yabancı erkeklerle tokalaşmamalı,ince çorap giymemeli,terlikle gezmemeli,müzik dinlememeli,evde köpek beslememelidir.
Fotoğrafa bakıyorum,bir de sarıklının yanındaki 9 yaşlarındaki erkek çocuğuna ve acıyorum hallerine.
Bunlara bir de Zonguldak müftüsünü ekleyelim.Zat demiş ki:''Ramazan ayında,kadınla,erkek aynı plaja ve denize giremez.Denize kadınlarla girmek haramdır.''
Bu adama bakarsanız,sanki denize değil yatağa giriyorsunuz elin adamlarıyla.
Azıcık bekleyin.Ramazan dediğiniz 1 ay.Sonrası fora. 
Neyin kafasını yaşıyorlar cidden merak ediyorum.
Hadi biraz yorumlayalım olayı:
Öncelikle doğarken de,ölürken de çıplak haldeyiz.Elbiseyle doğan ve kefensiz giden duymadıysanız eğer,işin fıtratında var.
-Başbakanın da kulağını çınlatalım böylece.
Deniz-kum-güneş tanrının bir lütfu dünyaya.Kıymetini bilmeyecek kadar IQ'u çalıştırmıyorsanız sizin sorununuz ama yapana karışma hakkını size kim veriyor?
Plajda deniz kıyafetiyle oturulur,çarşafla değil.
Denize gidenler görüyordur,adam şortunu çekmiş çirkin bacaklarına ama yanındaki zavallı kadın kapkara ve kapalı giysilerin içinde,adamı kuma gömer,başında bekler,olur da denize girerse de arkasından yürür o giysilerle.
Hiç sorgulamaz''Bu adam şortla giriyorsa,ben neden bunların içindeyim?''diye.
Bunların,bir de kadını haşemaya sokan cinsleri var.Kadınlar,haşemanın içine iç çamaşırı giymiyor çoğunlukla.Denizden çıktıklarında,sentetik kıyafetler meme uçlarını ve vücutlarının bütün kıvrımlarını gösteriyor,haberleri yok.
Namusu bacak arasında ve kadının bedeninde sananların perişanlığıdır bu görüntü.
Bu adamlar,plajdaki bütün bikinili kadınlara bakarlar.Akıllarından neler geçer bilirsiniz elbette.
Bunların genel özelliğidir muta nikahıyla kadınları aşağılamak,göz koydukları her kadını yatağa atacak objeye döndermek...
Adı,ahlaksızlıktır ama din,iman ayağına yaparlar bunu.
Pantolon giymeyin diyorlar ama streç tayt giyip,başını örten,daracık gömleklere memelerini sıkıştıran kızları görmüyorlar nedense.
Ne yaman bir çelişki böyle?
Tokalaştığımız her erkeğe nikah düşerse,7 kocalı Hürmüz yanımda çırak kalacak demektir.Her gün onlarcasıyla el teması kuruyorum eyvahlar olsun! 
Bikiniyi bile anlamadım ama el teması da mı cinsel çağrışım yapıyor yani?
Kaş aldırmayan bir kadın var mı?Ya diğer kıllar ne olacak?Onlar da mı kalmalı?
Kıl bu kadar önemliyse,lazer salonları işsiz kalacak desenize. 
İnce çoraplar,bu adamların en büyük fantezisidir oysa.Hele,bir de tüylü terlikler varsa işin ucunda. 
Bu adamlar,çocuğu nasıl yapıyor acaba? Üfürükle dahi olsa bir temas gerekiyor değil mi?
Sizi gidi ağzı salyalı güruh sizi!
O plajdaki kadınların birini yatağa atmak için kim bilir ne hinlik peşinde koşuyorsunuz ama millete ahlak dersi vermeye kalkmaktan da geri kalmıyorsunuz.
Sahi!
O erkek çocukları kimin fantezisini süslüyor acaba?
Ayıbınız ayyuka çıkmış ama siz plajlarda tuz kokusunu içinize çeke çeke yürüyün.
Anca gidersiniz. 

25 Haziran 2014 Çarşamba

Memlekette diplomalı eşekler öyle çoğalmış ki,saymakla bitmedikleri gibi,mantar gibi de çoğalıyorlar.
2500 yıllık Hipokrat Yeminini bir kaymakam nasıl değiştirir derken,meğer Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Şahinoğlu daha vahimini yapmış törende.
“Din, Milliyet, Irk, siyasi eğilim ya da toplumsal sınıf ayrımlarının görevimle hastam arasına girmesine izin vermeyeceğime” cümlesini çıkarmış ve . Hipokrat Yemini’nde yer almayan, “Allah’ın huzurunda yemin ederim” ibaresini eklemiş.
Bu adam niye doktor olmuş acaba?Bir de Prof.üstelik.
Hep derim,''bu ülkede ünvanlar çok kolay veriliyor.''
Cidden,böyle adamlar için devletin harcadığı paraya,onca verilen eğitim yıllarına yazık.
Sayın Şahinoğlu,bilim akılla yürür.Öyle üfürükle,din,imanla yola çıkılmaz.
Madem bu yönde düşünüyorsunuz ve 2500 yıllık Tıp Yeminini hiçe sayıyorsunuz,ne işiniz vardı Tıp Fakültesinde?
Camiye gitseydiniz ya! Size gelenlere üfürükle hizmet verirdiniz artık.
Din,Milliyet,Irk,Siyasi Eğilim ibaresini çıkarmak da ne demek oluyor?
Ne yani,şimdi size gelen bir hastayı tedavi etmek için sorguya mı alacaksınız?
Rengi siyah,dini inancı başka,sağcı,solcu diye ayrıştıracak mısınız yani?
Bunlara ne içiriyorlar acaba?
Sağlıklı düşünen kafaların eseri böyle bir bakış açısı olabilir mi?

Bu anlı,şanlı Prof'un
AKP 23. Dönem Samsun Milletvekili Birnur Şahinoğlu’nun da eşi olduğunu da biliyor muydunuz?
Ah bu rantın gözü kör olsun!
Bir Prof'u bile ne hale getiriyor.
Yazık!
Suriyeli Mültecilerin durumu nedir ülkemizde?
15 gündür,annem özel bir hastanede tedavi görüyor.Doktorların çabasına teşekkür ediyorum ancak sorun,hastaneyi işgal etmiş Suriyeli mülteciler.
Servislerde sayamadığım kadar Suriyeli insan var.Ameliyathaneler dolup,taşıyor onlarla.Geceleri,sandalyelerde uyuyorlar ama sonuçta bir sağlık hizmeti alıyorlar.
Buraya kadar insanlık elbette ancak.....
Geçen ay Urfa-Birecik'te Suriyelilere hazırlanmış konteyner kenti görmüştüm.Kapılarda lüks araçlar,cipler.....
Osmaniye,Cevdetiye beldesinde de aynı konteyner kentini görüyorsunuz.Kapıdaki lüks araçlar,iyi giyimli Suriyeliler....
Ülkelerindeki savaştan kaçtıkları söyleniyor.Bir yere kadar doğru ancak,bu araçları neyle açıklayacaklar bilmiyorum.
İnsan,ülkesi savaştayken kaçar mı?Diyelim ki,Esad zalim bir diktatör.İyi de,seçim sonuçları ortada.Halk vazgeçmiyor B.Esad'dan.Aykırı olan kim bu durumda?
Ülkemize,şu ana kadar 1 milyon Suriyeli geldi.Temmuz sonuna kadar,bu rakamın 1.5 milyon olacağı söyleniyor.,Bunca insanın barınma,beslenme,sağlık,eğitim sorunları nasıl ve hangi parayla çözülecek?
Hastanelerde,kayıtlı olup,olmadığına bakılmadan,bütün Suriyelilerin tedavisi ücretsiz yapılıyor.İlaçları bedava veriliyor.
Hangisi terörist,hangisi sivil belli mi?Araya katılan IŞİD militanları var mı örneğin?
Bir hasta yakını olarak ben de hükümete şu soruyu soruyorum:''Bu değirmenin suyunu nerden buluyorsunuz?''
Tedavi,diş,göz,gözlük,protez,ilaç,işitme cihazı ve daha aklınıza ne geliyorsa,AFAD (Afet ve Acil Durum Başkanlığı.) tarafından karşılanıyormuş.
Devletin insani görevi tamam da,AFAD'a bu paralar nerden geliyor?
Hastanede,attığınız her adım için dünyanın parasını ödüyorken,devlete,vergisini veren ben gibi vatandaşından her türlü kesintiyi yapıyorken,bana acımıyorken,bunca Suriyeli insanın parasını ben neden karşılıyorum?
Bana soruyor mu,bunca insanı kabul ederken?
Ekonomi dibe vurmuş,uyduruk büyüme rakamları icat edilmiş,cari açık tavan yapmış,vergilerden usanmışız ama devlet bizi soyarken,Suriyeli besliyor.
Kusura bakmasınlar,yeter artık.
Elbette,o insanlara üzülüyorum ve insani yardımı onaylıyorum ama bir yere kadar.
Yarın,Irak'tan kaçan Türkmen vatandaşlarımız da gelince ne olacak?
Türkiye'nin zengin bir bütçesi var da biz mi bilmiyoruz yoksa?
Henüz fezleke komisyonunu kurdurmayan AKP, bakanlar,çoluk,çocuk memleketi soyanlar belki çaldıkları paralarla finanse ederler bunca masrafı,kim bilir?
IŞİD'i besleyenler,Ortadoğu'nun kan gölüne dönmesine izin verenler,TIR'larla silah gönderenler.....
O paralar sizin cebinizden çıkmıyor.Bizim saf milletimiz de,din,iman ayağına inansınlar hala bunlara.
Sağlıkta her şey iyi öyle mi?
Yakın zamanda hastanelere yolu düşen var mı?Gidin de görün,iyileşmeyi.

24 Haziran 2014 Salı

İnsan,en çok okumuş cahillerden korkmalı.
Son günlerde,doktorlarla fazlaca haşır,neşir olunca,insan ister,istemez sağlık sorunlarına daha bir duyarlı oluyor.
Yıllarca tıp eğitimi alan,zorlu sınavlardan geçen ve özveriyle çalışan doktorlarımıza teşekkür edelim ve bu memleketin çivisinin çıkmasına vesile olanlara ve insanı zıvanadan çıkaran haberlere de bir gönderme yapalım.
Ankara-Esenler Kaymakamı Yüksel Ünal,2500 yıllık Hipokrat Yeminini yeterli bulmamış olmalı ki,bir ekleme yaptırmış.
Biliyorsunuz;Hipokrat Yemini,mesleğe atılan her doktorun,''Hayatımı,insanlık hizmetlerine adayacağıma,insan hayatına mutlak hizmette saygı duyacağıma ....''diye başladığı ve mutlaka ettiği bir yemin.
İşte,bu kaymakam,şunu ekletmiş:''Hastalarımı memnun edeceğime.''
İnsan,bir an duraksıyor ve ''Nasıl yani?''sorusunu soruyor.
Doktorun görevi can kurtarmaktır,hastayı memnun etmek de ne demek?
Hastanın ayağına masaj mı yapacak,yoksa şakaklarını mı ovalayacak?
Ya da.....
Türkçe'nin esnekliğine takılsanız,altından neler çıkar bu eklemenin biliyor musunuz?
Bu kadar kıt akıllı bir kaymakamı mezun eden üniversitenin harcadığı efora yazık olmuş.
IQ'su nedir acaba?
Hastanın biri Aile Sağlığı Merkezine gitmiş ve kayıt yaptırmadan muayene olmaya kalkmış.Doktor ve hemşireler de izin vermemiş.
Konu bununla bitmiyor elbette.Hastanın şikayetiyle,görevliler hakkında,hem de hasta kusurluyken soruşturma açılmış.
Kaymakamın,Hipokrat Yeminini aklına estiği gibi değiştiremeyeceğini öğrenememiş olması yeterince rezaletken,üstüne de soruşturmaya uğrayan doktor ve hemşireler eklenecek öyle mi?
Bu ülkede,Suriye'den gelen çocukların memlekete yaydığı ama saklanan Çocuk Felci tehlikesi başlamışken ekranlara çıkan ve ''Endişe edecek bir durum yok''diyen ama doktorları Çocuk Felci aşısına karşı seferber eden Sağlık Bakanı M. Müezzinoğlu gibi bakanlar olduğu sürece,bu ülkede sağlık iyileşir mi sanıyorsunuz?
Kaymakamı,Sağlık Bakanı böyleyse,gariban vatandaş ne yapsın?

Birileri de,''Sağlıkta dev adımlar atıldı.Eskiden kuyruklarda bekliyorduk.Bak,şimdi öyle mi?İlaç var,sıra yok''diyor ya.....
Sakın demeyin.
IQ testini anımsattırmayın bana lütfen.

Kalp hastasını,hiç girmemesi gereken Oksijen Tedavisine göndermeye kalkan,anlaşmalı olduğu kurumlarla karşılıklı malı götürmeye kalkan bir sistemde,bana hiç ama hiç kimse,sağlıkta iyileşmeden söz edemez.

19 Haziran 2014 Perşembe

Sokakta oynarken,eve çağırmışlar ve ''Artık,oyun yok,evinin kadını olacaksın''demişler.
15 yaşında,ilk bebeğini almış kucağına.Ve sonra diğerleri gelmiş sırasıyla.
Zalim yılların acımasızca tahribatı,ilk o yıllarda yüklenmiş bedenine.
Fedakârlık ve özveriyle dolu yıllar,hiç de iyi izler bırakmamış onda.
Oyun oynadığı sokağa yabancılaşmış iyice ve üstüne bindirilen sorumlulukların altında ezilmeden direnmiş yıllarca.
Genç yaşında,olgun bir kadına dönüştürülmüş başkalarının isteğiyle.Hiç sorulmamış,''İster miydin?''diye.
O yıllarda yaşayan bütün kadınlar gibi,aynı kaderi paylaşmış.Ataerkil bir aile,kendine ait olmayan bir oda,sevgisiz bir kayınvalide ve kendinden bile büyük çocuklarına analık etmiş yıllarca,''ben doğurmadım''demeden.
Çok iyi bir öğretmen olmuş çocuklarına.Kim zaman elini alçıya bulamış,kimi zaman nakış işlemiş ödevleri yetişsin diye.
Hep çocuklarının başarısı için çabalamış,durmuş yıllarca.
Sabahtan,akşamın gelişini fark etmeyen,sürekli koşturan,hızına saatlerin bile yetişemediği, fedakâr, gözlerinden hep hüzün akan ama her daim güzel bir kadın;
Annem.....
Günlerdir acı çekiyor,sanki bugüne kadar çektikleri yetmemiş gibi.
Yastığa dağılmış,ak düşmüş saçları,solgun yüzü ve hüzün kokan gözleriyle bakıyor hepimize.
''Hepiniz perişan oldunuz''diye hala bizi düşünüyor onca acının içinde.
Bizleri yetiştirirken sanki hiç çile çekmemiş gibi bakıyor gözlerimize.
Anne olmak böyle bir şeymiş meğer.
Bizim yaptıklarımız ne ki,onun yaptıklarının karşısında?
Hani derler ya''Tabakta üç dilim pasta varsa ve aile dört kişiyse,pasta sevmeyen kişi annedir''diye.
Yanılıyorlar.Sevmeyen değil;
O pastayı yapan ve göz ucuyla bile bakmayan kişi benim annemdir.

Bilmem ki,bize o güzel kurabiyelerinden yapacak kadar birlikte olur muyuz yine?

13 Haziran 2014 Cuma


"Peki" lafına tüm küfürleri, "Ok" lafına tüm tripleri, "Tamam" lafına tüm hayal kırıklıklarını sığdırabilen kişiye ''Kadın'' denir.

''Neyin var''sorusunu da,laf olsun diye soran,kadın,azıcık üstelesin de paylaşayım diye beklerken umursamadan arkasını dönen,aklı fikri maç,kumanda,direksiyonda olan ve ikili ilişkilerde genelde yan çizen canlıya da ''Erkek''deniyor.
Birazcık özen gösterseniz ölürsünüz sanki.
Ama nerde? 

Trip atınca da,biz kabahatli oluyoruz.Siz,sütten çıkmış ak kaşıksınız çünkü.
Çocuklarımız, tatile girmişken bir konuya vurgu yapalım:
4+4+4 uygulaması ile,eğitimin canına okuyan MEB,sanki çok iyi bir iş çıkarmışlar gibi, Talim ve Terbiye Kurulunun 2011 tarihli kararıyla 2012-2013 öğretim 5.sınıf , Pasifik Yayınlarına ait olan Sosyal Bilgiler Öğretmen Kılavuz Kitabı'nın "Adım Adım Türkiye ünitesinde,11 yaşındaki kız çocuklarına ''Kına yakmak geleneği''başlığı altında ''ÇOCUK GELİN''nasıl olunur kitabına onay vermiş.
Kitaba göre,11 yaşında,kız çocuğu gelin olacak sınıfta.Kına türküsü söylenecek,eline kına yakılacak ve sıkı durun,geline(Yani kız çocuğuna)
:GELİN, EVİNİN VE KOCASININ YOLUNA GEREKİRSE KURBAN OLUR! öğretilecek-miş.
Hep başbakan mı söyleyecek,ben de söylüyorum işte:''Bunların tümü gerizekalı inanın.''
4+4+4 ile çocuklarımızı İmam Hatiplere gönderip de,imam ordusu kurmaya çalışanlar,küçücük kız çocuklarını yetişkin erkeklerin koynuna sokmaya kalkan bunun gibi müsveddeler,artık epeyce kına alıp yaksınlar.Anca yeter!

Hep kötü şeyler olmuyor elbette.
SEVGİLİ ANNE-BABALAR.
İŞ BANKASI'nın her yıl yaptığı bir uygulama var biliyorsunuz.Karnesini götüren öğrencilere kitap dağıtıyor.
Son iki yıldır SAİT FAİK ÖYKÜ KİTAPLARINI dağıtıyor banka.
Kitaplar çok güzel.Keşke,bizim öğrenciliğimizde de böyle uygulamalar olsaydı.
Bizler,her yıl bu hakkımızı kullanıyoruz.Yeğenlerimizin güzel bir kütüphanesi oldu şimdiden.Bankaya teşekkür ediyoruz elbette,böyle bir girişimde bulundukları için.
Lütfen çocuklarınızı,karneleriyle birlikte herhangi bir İŞ BANKASI şubesine götürün ve kitabınızı alın.
Çocuklarımızı okutmazsak,bu insan görünümlü ilkel yaratıkların elinden kurtaramayacağız.
Adamlar,ne aydınlanmayı ne de uygarlaşmayı bir türlü öğrenemedi,gitti.

TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?
Bu memleketin bir gün,düze çıkacağını sanıyoruz ya......
Uzun vadede neden çıkamayız?
Az önce karneler dağıtıldı.Çocuklar sevinçli elbette.Ancak,12 ayın,9 ayının,sözde eğitim-öğretimle geçmesi gerekirken,tatil arasında öğretim verilen bir eğitim sisteminden ne bekleyeceksiniz?
Çukurova'da,tam 1 aydır,okullarda ders işlenmiyor.Müfredat bitti diye,herkes serdi okulu.
Bu mantıkla yetişen öğrenciler mi,yarının sorgulayan bireyleri olacak?
Onun içindir ki,yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçiminin üstüne konuşmuyoruz.
Başbakan,aday olacak elbette.Çantada keklik görüyor çünkü makamı.Bunun için,PKK-BDP-HDP'ye bizim bilmediğimiz tavizler veriliyor.Kürt vatandaşlarımızın oyu olmadan,seçilmesi zor görünüyor.
Bayrak krizinin çıkarılmasının altında yatan neden de bu.Milliyetçilik duygularını harekete geçirerek MHP'nin oylarını ç-almak.
Muhalefetin,çok akılcı davranarak,sıkı bir adayla çıkması gerek,bunlardan kurtulmak için.Çünkü,cumhurbaşkanlığı seçimiyle,AKP'deki aşınma hızlanacak ve 2015 genel seçimlerinde erimesi hızlanacak.
Bu memleketin,bu AKP belasından kurtulması gerek artık.
YSK (Yüksek Seçim Kurulu)cumhurbaşkanılığı için seçim kriterlerini yayınladı.Nedense,içeriğinde,başbakanın istifa etmesini maddesi yok.
Başbakan,aday olacak ama görünüyor ki,başbakanlıktan istifa etmeyecek.
Yani;devletin bütün olanaklarını,kasasını,forsunu,arabasını kullanacak ve Çankaya'ya çıkacak.,Bunun adı,hukuksuzluktur,rezalettir.
Diğer aday olacaklara bu hak tanınıyor mu?Hayır.
O halde başbakanın anayasal ne gibi bir üstünlüğü var da,devleti kullanacak?
Burhan Kuzu''Başbakanın,istifa etmesine gerek yok çünkü anayasada istifa eder diye bir madde yok''diyor.
Ne güzel bir açıklama değil mi?
İyi de,anayasa da,''İstifa etmez''diye yazıyor mu?Yine 1982 Anayasasında,devletin her türlü olanağını kullanarak aday olur''diye bir madde var mı?
Başbakan,aday olacaksa,bütün yetkilerini devretmeli,istifasını vermeli ve cumhurbaşkanı olacaksa cebinden harcamalı.
Gerçi,cebindeki,parayı kimden aldı?2.2 Katrilyonun hesabını verdiğini duyan var mı?
Ya kutulardan çıkan Avroların?Ya evdeki para kasalarının akıbeti ne oldu?
Sahi!Aklamak için her türlü dalavereyi çeviriyordu hükümet değil mi?
İsviçre Bankaları da henüz bir açıklama yapmadı.Hangi ülkelerin itibarlı devlet adamlarının hesapları var diye?
Ama bizim hiç böyle kaygımız olamaz elbette çünkü,bizim devlet adamlarımız ülkesine sadakatle bağlı,ülke çıkarlarını her şeyin üstünde tutan,çalıp,çırpacak zihniyette olmayan,kalkınmış,refah,özgür,demokratik bir ülke yaratma çabasında olan insanlardan oluşuyor.
Biz,geri kalmış,İslam coğrafyanın bir ülkesi miyiz ki kaygılanalım değil mi?
Ülkemizde,kafasına göre davranmak diye bir tutum belirmiş ama bu durum sizin,devlet katında önemli birinin kerimesi olmanızla önem kazanmış ve yörüngenizde dolaşan yalakalar için de bir fırsat yaratmış
İçimizden herhangi biri,bir okulun diploma törenine gidip,kürsüde konuşma yapabilir mi?
O okulun,müdürü var,yardımcıları var,öğretmenleri var.
Vatandaşın biri elini,kolunu sallayarak,''Canım istedi,ben de konuşma yapacağım''diyemez.
Ama bazıları,kendini çok mümtaz bir şahsiyet sanmış olmalı ki valinin,yaptığı konuşmasından çok etkilenip de, karşısında diken diken olmasına neden olmuş.
Yazık!
Bu şahıs kim?
28 Şubat kararlarından dolayı eğitimiyle,inancı arasında sıkışan,saçındaki türbanından dolayı üniversite kapısı yüzüne kapanan,zavallı,mağdur bir genç kız.
Sanırsınız ki,Boğaziçi Üniversitesi,Çapa Tıp Fakültesi,ODTÜ,İTÜ'yü falan kazandı da,kızcağız,üniversite kapısından döndü.
Okuyamamak,içine öylesine ukde oldu ki,zavallı kızcağız,yaşadığı travmayı hala atlatamadı ve hala konuşuyor.
Yani,siz öyle sanıyorsunuz.Onun,böyle bir yaşam biçimi yok.
2 yıllık Meslek Yüksek Okulunun en alt sınırdan puan alacak ortalama zekaya sahip olacaksın,türbanı bahane edeceksin çünkü,4 yıllık bir üniversite kazanacak çapın yok,baban da,şöyle afili bir sponsor bulacak ve parayla ta okyanus ötesinde,zar,zor okuyacaksın,bir servet ödenen,ipek eşarplara dolanacaksın,lüks ve şatafatlı bir yaşam süreceksin,İslam dininin emrettiği hiçbir giyinme biçimini yapmayacaksın,ne vasfın olduğunu anlamadığımız görevlere gelip,bizim paralarımızı ailecek söğüşleyeceksin-iz,sonra da kürsülere çıkıp,konuşacak,mağduriyet edebiyatı yapacaksın ve zavallı valiyi,yaptığın çok etkileyici konuşmayla,tüylerini diken diken edecek,nerdeyse ağlatacaksın öyle mi?

Tanrı,bunlara öyle bir ''Yürü ya kulum''demiş ki,yürümüyorlar,adeta
UÇUYORLAR.

11 Haziran 2014 Çarşamba

Toplumsal gelişimimizi bir türlü tamamlayamıyoruz inanın.
Göçebelikten,tarım toplumuna, sanayiden,aydınlanma devrimine kadarki süreci sindire sindire yaşayamadığımızdan mıdır nedir,kör,topal yürüyoruz geleceğe.
Yakıp,yıkmayı marifet sanıyoruz.Vandallık kanımıza işlemiş.
Ülkenin her yerinden beslenen terör,bir türlü durulmuyor.Bayrağımızı gönderden indiren de,yolun kilit taşlarını söken de,banka ATM'lerini yakan da,hep aynı kafanın ürünü.
Biz,bir türlü gelişemiyoruz.Aklımız,bir yerde tıkanıyor ve yaptığımız işlerin sonucunu göremiyoruz.
Uzun zamandır,yollardaki kilit taşlarını ve ATM'leri yakanları düşünüyorum.O işlerin oraya gelme maliyeti nedir?
Emin olun,sökerken,yakarken hiç düşünmüyorlar.Oysa,üretimden,yerleşmesine,işçilik maliyetinden,zaman kaybına,ülke ekonomisine inanılmaz bir zararı var yapılan eylemlerin.
Sanıyorlar ki,o para ceplerinden çıkmıyor.
Hiçbir hükümet,babasının malıyla hizmet vermez.Toplanan vergilerle işler yürüyor.Taşları sökenlerin,belki babalarının emekli maaşından kesilecek yeni kurulacak ATM
ya da annesinin,çocuğunun sağlıktan kesilen hizmet bedeliyle yenisi dizilecek yollara.
Bu kadar düşüncesiz olmamızın nedeni,aydınlanma devriminin bizim ülkemize yeterince uğramamış olması sanırım.
Sevgili yurdum insanı.Ülkeye verilen hizmetler var ama doğru kullanmıyorsunuz,bari engel olmayın.112-155-156-110 gibi numaralar asla meşgul edilmemesi gereken,laf olsun diye aramayacağınız numaralar.İnsan canı söz konusuysa,lütfen,azıcık bilgi sahibi olun.Saçınızın rengini,sevgilinizden ayrılma acınızı başkalarıyla paylaşın,bu numaralarla değil.
Bakınız;dün gece tam 20 dakika 112'yi aradım.Şunu da öğrendim ki,ambulans,hastanelerden eve,112'den talimat gelmeden gelmiyormuş.
112'ye ulaşamazsanız,ambulans eve nasıl gelecek de,hastanızı kurtaracaksınız?
Bir de adresi bulmakta zorlanmışsa,artık işiniz tanrıya kalmış demektir.
Burda,konu biraz da belediyelere düşüyor.Lütfen,sokak adlarıyla,numaralarıyla,aklınıza estiği gibi oynamayın.Görünebilir şekilde tabelaların olması gerekiyor.Bizim sokağa baktım da,o ambulansın evi bulması bile mucizeymiş inanın.
İnsanın,başına gelmeyince bilemiyormuş.
Bu kadar kör,topal işleyen bir sağlık sisteminde,numaraları gereksiz meşgul etmek,ambulansları trafikten kurtulma aracı olarak kullanmak,yol vermemek,vandallıktan başka nedir?

10 Haziran 2014 Salı

Reklamın gücünü hiç düşündünüz mü? 
Her gün,ekranlarda yüzlerce ürünün reklamı döner.Peki,kaçı satılan ürünle-gerçekliğinin arasında doğru orantılıdır?

Bir deodorant markasının birçok ürününü kullanan 26 yaşındaki Hintli genç, reklamdaki gibi kadınlar üzerine atlamadı diye firmaya dava açtı! 
Şaka değil,gerçek bir haber bu.
Zavallı genç,o deodorantı kullanınca,sokaktaki bütün kadınların boynunaatılacağını sanarak almıştır.
Ne büyük hayal kırıklığı. 
Ya da,tam tersi oluyor ve parfüm kokusuna dayanamayan bütün kadınlar erkeğin etrafında fır dönüyor.
Allahım ne muhteşem bir hayal.
Tabi ki,hayal.Gerçek olabilir mi böyle bir görüntü. 
Kokunun cazibesi elbette çok önemli ama vasat bir insan,en pahalı marka parfümü kullansa ne yazar?
Görüntünün içini doldurabiliyor musun bakalım? 
Ya da koku....
Bir kere şunu bilelim,ne terlemeyi önleyen muhteşem bir deodorant ne de saatlerce kalıcılığı olan bir parfüm henüz üretilmedi.
En iyisi Chanel 5. ! (Ne parfüm ama....) 
O bile yalan.Deneyim. 
Parfümü,kullandığınız anda evet,hoş kokuyorsunuz.Peki,dışarı çıktığınızda durum ne?
Yanınızda parfüm şişesiyle gezmiyorsanız,haliniz kötü.
Hele ki,Çukurova'nın sıcaklarının başladığı bu günlerde....
İnsanlar,nasıl feci kokuyorlar bilemezsiniz.
Parfüm ve deodorant temiz bedene kullanılırsa daha aktif olur ama genelde kirli bedene kullanıyor insanlar.
Hele,toplu taşım araçlarındaysanız,yanınızda bir mandal bulundurun lütfen. 
Ya da,en iyisi yürüyün.
Ben öyle yapıyorum.
Bir de,alkol içerikli diye koku kullanmayan bir kesim var ki,evlere şenlik halleri.
Hani,uzun pardösülere bürünen,saçı,başı kapalı,saçı,sakalı birbirine karışmış bir güruh var.
Karşınızdan geldiklerini görünce,derhal kaldırım değiştirin.
Ya da,en iyisi KAÇIN. 
Duydunuz mu,TÜBİTAK yine ne yapmış? 
Hayvanat bahçesi müdürü TÜBİTAK'a gönderilirse.....
Hayvanların çıkardığı seslerle,cihazların seslerini ayırt edemez olmuşlar demek ki.
Yoksa,başka türlü izahı olabilir mi, heceleme yöntemiyle montaj yapılmasının dünyada bir ilk olması.
Bir de mucit çıkmıyor deriz.İşte size TÜBİTAK çalışanlarının marifeti:

Tübitak, video üzerinde yaptığı incelemede, bayrağın yere inmediğini, yerin bayrağa yükseldiğini tespit etti" olm ya 

Şaka şaka. 
Zaytung,TÜBİTAK zırvalığının ülke gündemine bir yansımasını eleştirmiş yalnızca. 
Duran Kalkan....
PKK-Kandil lideri.
Bakınız ne demiş:''Lice ve Meskan direnişleri,tarihe bir iz bırakan,önemli sonuçlar veren olaylardır.Bu direnişler sayesinde ki;
AKP HÜKÜMETİ İMRALI'YA GİTMEK,AMED'E GELMEK,ÖNDER APO'YA YALVARMAK ZORUNDA KALDI.''
İşte,AKP HÜKÜMETİNİN ülkeyi düşürdüğü durum bu.
Bir terörist lideri,Diyarbakır'a ''Benim başkentim''diyor,Abdullah Öcalan gibi bir eli kanlı teröristi kahraman ilan ediyor ve koskoca TÜRK HÜKÜMETİNİN AYAĞINA KAPANDIĞINI açıklıyor.
HDP'li Sabahat Tuncel bayrağın indirilmesiyle ilgili " halkımız görevini yapmıştır"diyorsa....
Bu Sabahat Tuncel'e sormak istiyorum:Kardeşim,T.C hükümetinden paraları götürürken,vekil forslu arabalarla seyahat ederken,sıradan bir vatandaşın vizesiz gidemediği ülkelere T.C MİLLETVEKİLİ olarak giderken,bayrağını indirmekten gurur duyduğunuz ülke aynı değil mi?
Bizim paralarımızla hayatınızı yaşayın,sonra da ukalalık yapın öyle mi?
Çok memnun değilseniz,işte sınır ötesi Irak.Kürdistan'ı da fiilen var.Size engel olan var mı?
Hani,Kızılay İstanbul Başkanı İlhami Yıldırım ne demişti:''Ya eşşek gibi yaşayacaksınız ya da defolup gideceksiniz.''
İşte size fırsat.
..... yiyorsa gidersiniz değil mi?
Bu milletin parasını cebe indirmek dururken üstelik.,Onurunuz varsa,reddedin size verdiğimiz maaşları.Yoksa sesinizi kesin.

Peki,bayrağımız indirilmiş diye ,şaşırmalı mıyız bu açıklamalardan sonra?
Küstahlıklarına,cüretkârlıklarına bakar mısınız şunların?

Bayrak,bir ulusun simgesidir.Başka ülkeler gibi....... bikini yapmayız bayrağımızı.O al rengin üstünde binlerce şehidimizin kanı var çünkü.
Bayrağa saygı her toplumu kapsar ama bu BDP-HDP'lilerin anlayacağı bir şey değil demek ki.

Sahi! Bizim,Silivri,Hasdal vs tıkılmaktan kaldıysa,bir de ordumuz vardı değil mi?
Hani,şu Afyon'da,cephanelik patlayıp,25 askerimizin parçasının kalmadığı şehir.
Hani,Genelkurmay Başkanı da vardı,Afyon valisinden lokum ve kilim alıp da,onca askerin ölüsü üstüne gülen fotoğraflar veren.
Necdet Özel,ne işe yarıyor bilen var mı?Başbakanla pozlar veriyor da.....
Bir ulusun bayrağı indirilmiş teröristle tarafından......
Bu ülkeyi,bu bayrağı ben mi koruyacağım bunlardan yoksa?
Sesini duysaydık artık.
Öyle''Kınıyoruz,gereken yapılacak'' laf kalabalığını bırakın da;
GEREKENİ YAPIN.
SOMA'YI UNUTUYORUZ.
2004-2012 yılları arasında tam 73 bin maden kazasının 64 bini kömür madenlerinde olmuş.Dolayısıyla,kömür madenlerinde işçi ölümleri de artmış demektir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,yaşanan kazalar sonrası gerekli denetimi yapmadığı ,hazırlanan raporlar sümenaltı edildiği için,son SOMA olayı bir cinayete dönüşmüştür.
Başta,bütün maden ruhsat verme yetkisini kendinde toplayan BAŞBAKAN olmak üzere,Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,Enerji Bakanlığı ve SOMA HOLDİNG A.Ş bu cinayetin sorumlularıdır.

Mahkeme,SOMA HOLDİNG'in tüm hakedişlerine ve alacaklarına, firmaya ait araçlarına ve yine gayrimenkullerine tedbir konulmasına karar vermiş.Şirket, bankalardan hiçbir para akışında bulunamayacağı gibi elindeki araçlar ile gayrimenkullerini de başka kişilere, mahkemeler sonuçlanıncaya kadar devredemeyecekmiş.
Ama bu karar,ortakları bağlamayacakmış.
İyi de,SOMA HOLDİNG,ortaklı bir şirket.Bu madenlerden de para kazandığına göre,nasıl olur da,sorumluluklardan sıyrılabilir?
SPİNE TOWERS'ı biliyorsunuz:Soma Holding Başkanı Alp Gürkan'ın,madencilerin alın terini sömürerek yaptırdığı,Şişli'de,47 katlı, dev bir kule.
Tedbir,burayı kapsamıyormuş,duydunuz mu?
Yani,Alp Gürkan,milyon dolarlara bu katları satmaya devam edecek.
Tedbir ortakları kapsamayacaksa,şirket sahibi ticari hayatına kaldığı yerden devam edecekse,bu yapılar kapsam dışıysa,bu kararın getirisi ne olacak madenciye?
Ortaklığın hissedarlık durumu ne örneğin?
İşi kılıfına uyduran bir ortaklık SOMA HOLDİNGE zarar ettirir mi?
SOMA HOLDİNG şunu yapar mı örneğin:SPİNE TOWERS'ın sattığı bütün kârı,bir vakıf kursa ve SOMA'ya aktarsa.
Dükkan ve işyerlerinin kiralarını,yine bu vakıf aracılığıyla SOMA ÇOCUKLARININ HAYAT BOYU EĞİTİMİNE AKTARSA.....
Yani,vicdan sızısı duysa ve o işçilerin ölümünden sorumlu olmanın ağırlığı altında ezilse örneğin.
Haklısınız,hayal bu.
Maden cinayetinin üstünden 3 gün geçmiş ve ''MADENCİLERE OCAĞA İNECEKSİNİZ''diye mesaj atan bir şirket asla işçiyi de,yakınlarını da korumaz.
Ölen madenciler de,öldüğüyle kalır artık.
Zonguldak-Karadon'da,ölen 30 madencinin hesabı soruldu mu da,SOMA sorulsun?
İşlerini yoluna koyar böyle adamlar merak etmeyin.
Bir dahaki maden cinayetine kadar da atılan tekme de,yumruk da unutulur,gider her şey.

9 Haziran 2014 Pazartesi

Ticarete atılan ama 1 saatin içinde vazgeçen bir çocuk öyküsü. 
Ama cidden çok beğendim yaptığı tasarımı ve belki satın alırım. 
10 yaşındaki yeğenim,yanıma geldi ve''Halacığım,bir şey üretip satacağım,bana yardım eder misin?''dedi.
Peki dedim ve işte malzemeler:
1 adet boş kola kutusu.
1 adet led lambalı küçük fener.
Selobant-kurdela- bıçak-kesik bir parmak ve yara bandı. 
Yapılışı:
Kutu,elips şeklinde kesilir.Fener,ortaya oturtulur ve kutunun açma aparatından sapı çıkarılır ve bantlanır.Kırmızı kurdela bağlanır,arada kesilen parmak yara bandıyla sarılır ve satışa hazırdır. 
''Kaça satacaksın'' dedim.''1.50 kuruş'' dedi.''Üretim maliyeti-kar-zarar hesabını yaptın mı?'' dedim,düşünmemiş ama bu gece lambasını 1.50 kuruşa satacak,kararlı. 
İşte,ona söylediklerim ve ticari hayatını bitirişim: 
''Bir malı,piyasaya sürmeden önce,sıkı bir proje hazırlamalı,pazar araştırması yapmalısın.Yani,satacağın hedef kitlen kim?Çocuklar mı,çocuklarını mutlu etmek için satın alacak ebeveynler mi?
Üretim maliyetin+ emek+kar =Nedir?
Hedeflediğin üretimi sağlayacak kaynağın var mı?Ne kadar sürede üretecek ve pazarlayacaksın?Satış noktaların belli mi?Elden mi satacaksın?Satış elemanların nitelikli mi?'' 
Ve maliyet hesabını çıkardık birlikte.
Kutu kola:2.50 kuruş.
Led lambalı fener 1 tl.
Selobant+ yara bandı+akan kan+emek. 
Emeğin paha biçilmezliğini hiç saymıyorum. 
''Yaklaşık 4 tl'ye mal olan bir ürünü,1.50 kuruşa satarsan 2.50 kuruş zarar edeceksin.Akan kan da cabası. 
Dolayısıyla,akıllı bir yatırım olmaz bu projen. ''
Tek bir adet olmak üzere üretti.
Bana baktı ve ''Off halaaaa.''dedi ve top oynamaya sokağa kaçtı. 
Çocuğun girişimcilik ruhuna kötülük mü yaptım acaba? 
''3.Havalimanına karşı çıkan bazı GERİZEKALILAR VAR.''
Kim diyor?
Dünya yüzünde bir eşi daha olmayacak,zeka düzeyi zirvede,her ülkenin başına gelmesini dilediğimiz talih kuşu bir muhterem insan,BAŞBAKAN RTE.
75 Milyon nüfusun % 57'si GERİZEKALI demek ki.
Bunları desteklemediğine göre....
Şu dahi başbakanın yaptıklarına bir bakalım mı:Kendisini Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başbakanı olmanın yanında,İstanbul'un da sahibi sanan bu yüce insan,1995 yılında;
''ÜÇÜNCÜ KÖPRÜ CİNAYETTİR.'' DERKEN,
2014 yılında, tarihte 40 bin Alevi yurttaşımızı katleden Yavuz Sultan Selim'in adını vererek 3.Köprüyü yaptırıyor.
Ne değişti İstanbul'da?
Gelelim,3. Havalimanı GERİZEKALILIĞINA.....
Öncelikle,ülkenin doğasına bu kadar ihanet eden başka bir hükümet iş başına geldi mi inanın bilmiyorum.
Memlekette kurutmadık dere,HES kurmadık bölge bırakmadılar.70 yaşındaki kadınları coplattırdılar bu ülkede,hiç utanmadan.

1 AĞAÇ KAÇ YILDA YETİŞİR BİLİYOR MUSUNUZ?
HAYATINIZDA,HİÇ FİDAN DİKİP DE,BÜYÜMESİNİ İZLEDİNİZ Mİ?
BİR ÖMÜRDÜR O YILLAR.

İstanbul'da,Kuzey Ormanlarında temeli atılan 3.Havalimanı için tam
2.5 MİLYON AĞAÇ KESİLECEK,70 GÖLET KURUYACAK,TARIM ARAZİLERİ,MERALAR YOK OLACAK.
Sabiha Gökçen ve Atatürk Havalimanı varken,
Bu havalimanı çok elzem mi?
ÇED (Çevre Etki Değerlendirme Raporu) ne diyor hiç düşünüldü mü?
Bu havalimanı kuşların göç yollarında kurulacak.Uçakların güvenliği ve kuş sürülerinin akibeti ne olacak?
Yok olacak canlı türlerinin bilançosu nedir?2.5 milyon ağacı kestiğinizde,İstanbul'un iklimi,yağışlar,heyelan,erozyon durumu hesaplandı mı?
Su havzalarının yok olması,mevcudun kirlenmesine nasıl engel olunacak?
İstanbul'un 100 günlük suyu kaldı diyenler.Ağacı kesiyorlar,su nasıl sağlanacak o göllere?
Duayla getirirsiniz artık yağmurları.

Ağacın,depremi önlediğini biliyor muydunuz?Yerin altına kayan kökler,toprağı tutarak sıkılaştırır.,Olası bir İstanbul depreminde,çıplak arazilerde yıkım çok daha fazla olunca,başbakan yine,''Dünyanın en büyük havalimanını kurduk ey ahali.Karşı çıkan gerizekalılar var ''der mi acaba?
Enkazın altında kendi de kalmasın sonra...

MİLLETİN A...... KOYAN MEHMET CENGİZ ve diğerleri,3. Havalimanın hem yapıp hem de 25 yıl boyunca işletecek öyle mi?
Hala,başbakanı destekleyenler var biliyorum.Hiç düşünmüyorlar geleceğimiz ne olacak diye.

1 ağaç bir ömür.....
2.5 milyon ağaç,nesillerimizin geleceği.
Nasıl çalıyorlar farkında mısınız?