21 Kasım 2014 Cuma

#Hani,bazen gitmek istersiniz ve kalanların çekim gücü sizi durdurur ya!
Hani,bazen,bir kuşun kanadından dünyayı seyretmek istersiniz ya!
Hani,bazen.....
Candan Erçetin,bir şarkısında der ki:
''Ben özlemedim seni,kedi özledi.
Çağır onu gelsin diye kendi söyledi.''
İşte,bizim şarkıda kedi değil belki ama martılar dedi ki:
''Simitler pahalı artık burda ve insanlar eskisi gibi bize simit atmıyor.Yıllar önce,biri vardı her vapur geçişinde bizi hayranlıkla seyredip,besleyen.Nicedir yok buralarda.
O bizi özlemedi belki ama,biz onu çok özledik.
Bi'gelse.Ah! Bi'gelse.''
Özlemek karşılıklı anlaşılan.Davet varsa,davete icabet etmek gerekir.
Reddetmek saygısızlık olacak belli ki.
Hem belki martılar değil,simitçiler de özlemiştir diyoruz ve....
Eyvallah. 

20 Kasım 2014 Perşembe

#Akşam haberlerinde,Ermenek'teki maden cinayetinde evladını kaybetmiş,ayağında yırtık,lastik ayakkabılarıyla babayı izliyorum.
Valilik,ayaklarına YENİ BİR LASTİK AYAKKABI vermiş.
Utana, sıkıla ''Getirdiler,almasam ayıp olurdu''diyecek kadar yüce gönüllüdür benim insanım.
Valilik de iyi bir şey yaptığını sanmış olmalı ki,yırtık,lastik ayakkabılarını yeni ve yırtıksız lastik ayakkabıyla değiştirerek gurur duyuyor.
O adamın evladı ve diğer 17 madenci niye öldü-rüldü?
Lastik ayakkabılarını yenilediniz,ne mutlu size.
Artık,bu gururla donanırsınız epey süre.
Ta ki,yeni bir maden cinayeti işlenene kadar.
O zaman,gözü yaşlı annelere,üstü,başı yoksulluktan dökülen bu yaşlı insanlara ne vererek gönüllerini alacaksınız acaba?
Ev,en iyi çalışma koşullarını içeren iş,yüksek ücret,sosyal güvence,çocuklarına,torunlarına iyi bir gelecek sunma arzusuyla dolu devlet desteği.....
Tabii ki hiçbirini yapmayacaksınız.
Bu ülkede,ölen,sizin gibiler sayesinde öldüğüyle kalacak çünkü.
O,AK-SARAY'ın her bir kolonu,kirişi var ya......
Anladınız değil mi?

19 Kasım 2014 Çarşamba




#Hep annelerin gözyaşlarını anlatırız ama babaların da canının çok yandığını görmenin hüznü....
AK-SARAY'da gönül rahatlığıyla otururken,madendeki ölü bedenleri umursamadan Mescid-i Aksa'nın derdine düşenlerin yaşadığı talihsiz ülkemizden bir kare.
Evlat acısı,yoksulluk,çaresizlik.
Hangi sözcük, bu fotoğraf karesi kadar gerçeği anlatabilir ki? 
Ne gözyaşlarını silebiliriz ne de dertlerine derman olabiliriz.
Bir çaresizlik sarmalına düştük ki....
Sormayın.
#Sizin de hayattan,sözsüz insanların varlığından,laf kalabalığı eden güruhtan,çıkarı için sizi kullanmaya çalışan insanlardan sıkıldığınız oldu mu?
Böyle bir durumda ne yapılırdı acaba?
Kişisel tercihler değişmekle birlikte,''Ben olsaydım şöyle yapardım''dediğiniz anlar da çok kuşkusuz.
''Ben olsaydım'' diyorum ve....
Beni oyalayan,yapmayacağı vaatleri veren,gözümün içine baka baka yalan söyleyen,dostluğumu kendi çıkarına yontan,aldatan kim varsa;
Ağzının üstüne bir tane çakmak isterdim.
Beni rahatlatır mıydı?
Elbette hayır.
Daha fazlası gerek ama.....
O zaman da,şunu yapmak gerek:Baktınız yapamıyorsunuz,yoluna koyamadığınız bir dolu saçmalık var.
Kaçın! 
Nereye mi?
Herkesin sığındığı bir liman kenti vardır.Kimi,Ege'de bir sahil kasabasına kaçar,kimi de dağlara.
Kimi yeni dostluklara yelken açar,kimi de yalnızlığa.
Böyle durumlarda,en çok aidiyet duygusunu hissettiğiniz yerde olmalısınız.Kimse görmesin,duymasın,dokunmasın hayatınıza.
Var mı böyle bir yer acaba?
Elbette var.
Her vazgeçiş yeni bir umuda yolculuktur aslında.
Bunu görebilmeli insan ve arkasına bakmayı bırakabilmeli.
Başardınız,başardınız.
Yoksa,makus kaderinize ağlayıp durursunuz.
Karar vermek başlangıç,yenilenmek sonuçtur.
Böyle anlarda,en çok martıların sesi güzel gelir insana.Gökyüzünde özgürce kanat çırpışları,bembeyaz süzülüşleri ve sakıncasız attığı çığlıklar.
Bir çoğumuz,nasıl da tutsağız hayata değil mi?
Ama....
Yine de,ağzının ortasına bir tane çakmak da fena fikir değil mi ne? 
Sıraya dizilseler....
Aman tanrım! ne çoklar. 

18 Kasım 2014 Salı

#Yolu,hiç adliyeye düşen var mı? Eğer,düşerse,nelerle karşılaşacağınızı da az,çok bilirsiniz.
Allah düşürmesin derler ya.Kazara düşerseniz işte,ülkemizden,kara komedi Adliye durumları:
1-Diyelim ki,size saldıran birinden davacı oldunuz.Dava günü adliyedesiniz ve karşınızda o kişiyle göz göze geliyor, ürperiyorsunuz.
Mübaşir,sizi ve davalıyı çağırıyor.Mahkeme salonundasınız ama içerde ne hakim ne savcı ne de katip var.
Aranızda 1 metre,karşılıklı oturtuluyorsunuz ve mübaşir,kapıyı üstünüzden kapatıyor,ne yaparsınız?Yalnız kaldınız koca salonda.
Ya adam size yeniden saldırsa...
Adam,akıllı delilerdense üstelik...
2-Gencecik bir kadın.Kocasına boşanma davası açmış.Kadının üstünün eskiliği,yoksulluğu ve perişanlığı içler acısı.Elinde bir su şişesi,yemek yiyecek parası var mı bilinmez davasını bekliyor.
Yakın buldu ve yaklaşıyor.Kocasını soruyorum,karşıdaki erkeği gösteriyor.
Deri montlu,pantolonu ve ayakkabısı aynı renkte,uzun,dalgalı saçlı ve elinde kocaman bir dokunmatik telefonla bir erkek duruyor.
Şaşırıyorum bu ilintisiz ilişkiye.
Adam,yanında insanlar,kadın yapayalnız bekliyor yanımızda.
3 yaşında bir oğlu varmış ve korkuyla sürekli soruyor:''Çocuğumu benden alırlar mı?''
-Hayır, diyorum.Olağanüstü bir durum yoksa,hiçbir mahkeme çocuğu 7 yaşından önce babaya vermez.
Biraz rahatlıyor ve dayanamayıp soruyorum:''Şiddetli geçimsizlik mi dava?
-Evet,diyor ve ekliyorum:Li ekini geç,şiddet var mı evliliğinde?
''Beni,sürekli dövüyor''yanıtını alınca,aklıma K.Evren geliyor nedense.''Bunları alıp,Taksim'de sallandıracaksın''demişti ya!
Böyle erkekleri cidden sallandıracaksın ibreti alem için.
3-Kadın avukatların özensizliği,üstünde duramadıkları ayakkabılarla yürüme perişanlığı,erkek avukatların pespayeliği,kontrolsüz göbekleri,yaşlılıktan dolaşan ayakları,kirli kokan görevliler.Niye bu özensizilik sorusu havada kalıyor.
4-Davadan çıkıyorum arabaya yürürken bir topuk sesi yankılanıyor,dönüp bakıyorum.Lacivert,parlak bir tayt giymiş bacak görünüyor önce.Sonra,lacivert bir mini etek.120 kilo civarı bir kadın.İçine giydiği beyaz kazaktan bedeninin yağları dışarı taşıyor.Lacivert bir ceketle giyimini tamamlamamış elbette.
Yüzüne bakıyorum,abartılı bir makyaj.
Ama....Bitti sanmayın lütfen.
Kafası boneli bir türbana dolanmış.
Bir an,kamera şakası gibi geliyor kadının görüntüsü.O tombul bacaklardaki gösterişli tayt,o türban.....
Kadın,her yerde kadındır sözünü anlatıyor.İstediğin kadar saçını kapat,bedenini açacak bir yer buluyorsun işte.
İnsanlar,özgür olmalı elbette ama biraz da aynaya bakmalı mı ne?
Arabaya binerken;
Sahi!
Amerika'yı müslümanlar keşfetmiş,Küba tepelerinde cami yapılmıştı değil mi?
Söylemleriyle toplumu tepe sersemine çeviren bu adamdan kurtuluş uzun sürecek belli ki.
Bu toplumu,fabrika ayarlarına döndürecek bir güç yok mu acaba?
Bu gidiş,gidiş değil çünkü. 

17 Kasım 2014 Pazartesi

#-Kara göründü.
-Dur bir dakika! 
-Yoksa,bu yeni bir kıta olabilir mi?
-Şu tespihin sesini kes,şakırtısından duymuyorum ezan sesini.
-Arkamızdan gelen var mı?
-Gerçi,biz 1178 yılındayız.En yakınımızdaki keşifçiye daha 314 yıl var değil mi?
-Elini çabuk tut,namaza yetişeceğiz.Koskoca Amerika cemaati bizi mi beklesin? 
-Diyorlar ki''Piri Reis,K.Kolomb'a Amerika kıt'asının haritasını çizip,vermiş.
Şu Piri Reis de ne işini bilmez adam.Ne vardı,o haritayı 1513'de çizecek?
Oysa,K.Kolomb,Amerika'ya 1492'de ayak basmıştı,yeni bir kıt'a olduğunu bilmeden.
-Ama biz yer miyiz bu keşfi?
-Onlar yanlış biliyor,kimsenin suçu değil bu. 
-Biz,koskoca cihanı deryanın ataları olarak Amerika'yı taaaaa 1178'de bulmuştuk,hatta üstüne cami bile inşa ettik ama kimseye çaktırmadık.
-Kızılderililer bile,bizden sonra geldi.Onlar çadır değil,otağ kurdular aslında.Tütsü diye içtikleri de Puro ama henüz puro da keşfedilmedi.
-Puro demişken.
-Yahu!
-Şu Fidel de ne tuhaf bir adam.Utanmadan Devrimciyim diye geçin, Küba Devrimini yap, E.Che Guevara ile de sürekli plan hazırla toplumsal örgütlenme için ama gizli bir cemaatçi olduğunu sakla,müslümanlığı din belle,ibadet için de,tepedeki camiye git ve kimsecikler duymasın.
-Ne!
-Küba,kominizmle mi yönetiliyor?Orda cami olmaz mı?
-Bre cahiller!
-Siz,koskoca Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanından daha mı iyi bileceksiniz?
-Ne demişti zat:Küba tepelerinde cami vardı eskiden,
-E,şimdi de olsa fena olmazdı hani.
-Tez vakitte Küba'yla ilişkiler gözden geçirilsin.Söyleyin benim kuklama,derhal Fidel ile temasa geçsin ve cami inşaatı başlatılsın.
-Fidel artık, elinde purosu ordan bize bir yeriyle gülüyor mu?
-Hadi canım!
-Ben,o tepede cami olacak diyorsam olacak.
-Yedi tepeli İstanbul'un her yerini camiyle donattım ve kimsenin gıkı çıkmadı,Kübalılar mı bana hayır diyecek yani?
BEN YAPARIM!
Dünya,bana bir yerleriyle gülüyor sanıyorsunuz ama ben bir ALGI OPERASYONU USTASIYIM.
AK-SARAYIMA,milletin cebinden harcattığım katrilyonları,milyarlarca dolara aldırttığım uçağı,aracı nasıl açıklayacağım?
Milletin kesesinden ç-aldım bu paraları.
Halk uyanmadan toplumsal algının yönünü değiştirmem ve gündem sapması yapmam gerek.
ÇOK AKILLIYIM,ÇOK.ŞU BİLAL DE AZICIK BANA ÇEKSEYDİ. 
Oltaya attım bir yem,herkes Amerika'nın keşfini,Küba'daki camiyi konuşurken,ben Kabataş ofisimdeki pencereden,vapurdan inen uygunsuz hareketleriyle kızları,erkekleri izliyorum. 
Yeni bir GEZİ OLAYI patlak vermez inşallah!
75 milyon uyanacak da,bana isyan edecek de.....
HADİ CANIM! 

16 Kasım 2014 Pazar

#Hadi biraz da mesleki bir yazı olsun.Biraz eleştiri dozu yüksek. ;)
Bir projeye kalkıştığınız zaman yapılması gereken temel kurallar vardır.Öncelikle,bireysel sonra da toplumsal fayda etkilerini iyice araştırmanız gerekir.
Ticari bir işe imza atacaksanız,piyasa araştırması,hedef kitle,işi yapacak kişilerin yeterlilik araştırması,ürün kalitesi ve piyasanın arz- talebini mutlak göz önüne almalısınız.
Ülkemizdeki en büyük temel yanlış,bir işe soyunurken konuyu bütün yönleriyle ele almayıp,fizibilitesini çıkarmayıp,''Ben yaptım oldu''mantığıyla hareket etmektir.
Bu işin finali, genel olarak başarısız bir girişim olarak size geri dönecektir.
Hadi bir örnek
Diyelim ki,evde oturan ve ekonomik sıkıntı yaşayan kadınlar için bir proje geliştireceksiniz.
Amaç,hem kadınları evde oturmaktan kurtarmak hem bireysel özgürlük alanı açmak hem de üretime geçirerek mali destek sağlayarak eve ekonomik girdi sağlamak.
Bunun için ilk yapılması gereken şey,yeterli donanımda kadın bulmaktır.Bizim kadınlarımız cidden çok becerikli,ancak,ürettikleri malın da belli bir kalite çizgisinde olması gerekir.
Diyelim ki,el işi.Seçilen renkler,malın cinsi ve toplumda o mala duyulacak talep neyse,buna göre kadın üretime yönlendirilmelidir.Gereksiz üretime yönlendirip,malı stoklatmak kârdan çok, maliyetle birlikte zarar getirir.
Kadının umudunu da kırar ayrı konu.
Her şeyi ayarladınız.Peki,satış noktaları nedir,ürün çeşitliliğini neye göre belirlediniz,pazarlama stratejisini nasıl sağlayacaksınız?
Bu kadınlar,bu işi bilse zaten size gerek kalmaz.
O halde,yapılması gereken şey,doğru bir iş planı ve kadınları, işe yönelik eğitmektir.
Dün,kadın ürünlerini pazarlama adı altında bir yer açıldı.
Akşama kadar izledim mekanı.
Ve gördüklerim:Satış noktalarının görsel yanı fazlasıyla eksik,ürünler yanlış düzenlenmiş,ürün çeşitliliği yok,yöresel tatlar sergilenmemiş,piyasa işi üç,beş ürün,satış yapmaktan bi'haber kadınlar ve çevre düzeni yok,aydınlatma yetersiz ve de akşamın karanlığı çökmeden kapatıp,giden kadınlar.
Ticaret böyle mi yapılır
Eğer,bir işe soyunacaksanız; ya işi iyi yaparsınız ya da hiç soyunmazsınız.
Alan düzenlenmesi,aydınlatma elemanları,kadınların ürün yelpazesi,güvenliği ve iyi bir reklamla,halk toplanarak bir açılış yapılsaydı,kadınlar elleri boş evlerine dönmezdi.
Niyet iyi ama sonucu pek de iyi olmayacak bir girişim bu.
''Sonra düzeltiriz''diye bir şey yoktur.
İşin başında iyiyi yakalamalısınız ki,işler rayına otursun,halk talep etsin,kadınlar üretsin ve toplumsal fayda sağlansın.

Dip not:Mülki erkan,her ne kadar eğitimli olsa da,birileri bunlara şunu öğretsin lütfen
Bir yerin açılışı yapıldığında,ya da bir yere teşhir-satış amaçlı davet edildiğinizde,nezaketen ordan bir ürünü satın alırsınız.Bu,hem karşınızdakini mutlu eder hem de size bir prestij kazandırır.
O kadınları ve mülki erkanı izliyorum.Hiçbiri,tek bir ürün dahi almadı.Bir poşet tarhana almak ya da bir sabun bezi bu kadar pahalı olmamalı.
Alın, çöpe atın ama alın lütfen.
Nezaketi okullar öğretmez.Biraz içiniz biraz da ailevi görgünüz yapar.
Sizde nerde bunlar?Ben göremedim de.

Yine çok eleştiri yaptım kahretsin.Ama gerçek bu,üzgünüm. ;)

#Hadi,espriyi bir kenara bırakayım ve erişimimi engelleyenlere birkaç kelam edeyim:
Biliyorum,AKP hükümetine yazdığım yazılarım ve eleştirilerim için bunu yaptınız.
Sorgulama yetiniz olsaydı eğer,benim yazılarımı engellemek yerine,oturur ve ''Memleket nereye gidiyor'' diye o güzel beyninizi biraz olsun çalıştırırdınız.
Benim için yaşananlar hiç sorun olmayabilirdi.
Kadına yönelik şiddeti ve tecavüzü yazıyorsam,durumu bir kez daha anımsatmak içindir.
Benim ailemde kadına yönelik şiddet olmaz.Bizler yabancıyız böyle şeylere ama benim dışımdaki kadınları nasıl görmezden gelebilirim?
Komşum,akrabam,ya da sokaktaki kadın dayak yiyorsa elimden geleni yaparım; çünkü insanım.
Doğayı katledenlere yazıyorum,doğru.Çok yürürüm,çok gezerim.Ormanda,denizde,havada canlıların yaşadığı her yeri izlerim.
Aç gezen kedi,köpeği,kanadı kırılmış kuşu,zamansız avlanan balığı korumaya çalışırım.
Sulak alanların yok edilmesine,avlanmalara,göç yollarındaki ağaçların kesilmesine,hayvanları aç,susuz bırakan herkese karşı dururum,çünkü insanım.
Benim insanım aç,yoksul gezerken,üç kuruş maaşa talim ederken,üniversiteyi bitirmiş gençlerimiz perişan dolanırken,şatafata düşen,katrilyonlara saray yaptıran,milyarlarla uçak alan,lüks araç konvoyu dizen birine ''Dur''demek ve eleştirmek benim görevimdir,çünkü insanım.
Ben,iki üniversite bitirmiş,belli bir yaşa gelmiş, hayatın belli zorluklarından geçmiş ve bugüne gelmiş bir insanım.
Kimseye ne borcum var ne de alacağım.
Hayatımı yaşayıp,keyfimi sürebilirim.
Ama ben bu ülkede yaşıyorum.İnsanla çoğalmak,yapılabilecek bir şey varsa elimden geleni yapmak insani yanım.
Yıllardır,sosyal medyayı kullanıyorum.beni çok şikayet edenler oldu elbette.
Peki,bu sizlerin ne işine yaradı?
Yazmaktan mı vazgeçtim,fikirlerim mi değişti?
Elbette hayır.
Yalnızca,insanım,anneyim,kadınım ve neyi yapmam,neyi yazmam gerekiyorsa onu yapıyorum.
Bana engel olamazsınız biliyorsunuz.
Siz de,bir an için düşünseniz ve birlikte daha yaşanılası bir ülke yaratsak olmuyor mu da,beni şikayet ediyorsunuz?
Hayatı ciddiye alın biraz.
Unutmayın;İnsan,insanla çoğalır.
#Pazar pazar yine canımı sıkanlar olmuş.Yoksa canını sıktıklarım mı pek anlamadım ama... 
Ne istiyorsunuz sayfamdan arkadaşlar?
Yine şikayet edilmişim duruma göre.
''Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış''anladım
Ben zaten onuncu köyün insanıyım biliyorsunuz. 
Yazarım,çizerim,söylenirim,size ne?
Çok istemiyorsanız gözünüzü kapatın,olmadı okumayın.
Zorla mı okutuyorum yazılarımı?
Demek ki,çaktırmadan izliyorsunuz da.
Ama olmaz ki,hem izleyip hem de şikayet etmek.
Ya yakamdan düşün ya da beni sevin. 
Olmadı sessiz kalın. Ben sizi şikayet ediyor muyum?

15 Kasım 2014 Cumartesi

#Biri,bu adamı durdursun artık.
Sapla,samanı iyice birbirine karıştırdı.Ülkeyi bıraktı,sınır ötesine de el attı çok şükür. 
Duydunuz mu''Amerika'yı,1492'de Kolomb değil,1178'de müslümanlar'' keşfetmiş.
Tanrım! Aklım sana mukayyet! 
Bunu neye dayanarak söylüyor acaba?
Hızını alamamış ve '' Küba kıyılarında bir cami var-mış''diyor.
Hatta,Küba'nın tepesine bir cami de yakışırmış.
Kominist rejimle yönetilen Küba,camiyi neylesin diyeceğim ama bununki kadar absürt olmayı başaramam.
Önce,cami vardı da,ayarları sonra mı bozuldu acaba? 
Yoksa,Fidel Castro bir müslüman mı?Çaktırmadan,o tepedeki camiye gidiyor da olabilir yani.
Arada da devrimci ruhu ayaklanıyor olamaz mı? 
Kübalılar yandı desenize.Bundan sonra''Biz,nasıl da düşünemedik bu cami işini''diye hayıflanır dururlar artık.
Baksanıza,bizimkisi''O tepede cami olsa hiç fena olmaz''Dedi ya!
Aba altından kominist Küba'ya sopayı da gösterdi.Şimdi,Küba'ya,yandaş iş adamlarına ne ihale verilir kim bilir?
Milletin A...... Koyan Mehmet Cengiz olsun bence.
Adam,hepimizin yatak odasına girdi nasılsa,Küba eksik mi kalsın yani? 
Memlekette biraz aklı selim birileri kaldıysa da,bu açıklamalardan sonra hepten sıyırırız artık.
Cezai ehliyetimizin kalmadığına da bir delil değil midir bu açıklama?
İmamı cumhurbaşkanı yaparsan her şey müstahak bize. 
Ne diyor şarkı:
''Oynatmaya az kaldı,
Doktorum nerde?'' 
#CHP-DERSİM OLAYI-E.ÜLKER TARHAN VE AKIL TUTULMASI
CHP gibi bir ana muhalefet partisi varken,AKP,daha uzun yıllar iktidar olur bu ülkede.
Suların bir türlü durulmadığı partideki hataların sonu gelmiyor.
CHP Genel Başkan yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun,Dersim olaylarıyla ilgili özür dilemesi örneğin.
Sayın Tanrıkulu'nun CHP'de ne işi var cidden anlamıyorum.O ve Hüseyin Aygün partiye fazlasıyla zarar veriyor.
K.Kılıçdaroğlu'nun kişisel tercihleridir bunlar ve gelinen nokta da ortada.
S.Tanrıkulu,ne hakla CHP yada bizim adımıza özür diler?
Tarihi gerçekleri okumayan,cahil halka ne anlatırsanız kabul görürsünüz.
Peki,tarihte çok önemli bir yer tutan DERSİM OLAYI nedir?
Osmanlı enkazından yaratılan ve cumhuriyetle yönetilmeye başlayan Türkiye'de,özellikle Güneydoğuda,feodal yapı çok baskındı.Aşiretlik sistemi,çaresiz köylüyü sömürü aracı olarak kullanıyordu..Bu durum,bugün de değişmiş değil elbette.
Yeni kurulan Cumhuriyete isyan eden,feodal yapıyı sürdürmeye çalışan aşiret reislerinin,hayatın her alanında;örneğin özerklik,yani kendi yönetimlerini kendilerinin yapması,askeri ayrıcalık,vergide ayrıcalık şeklinde yaptıkları gerici ayaklanmaların bastırılması amacıyla yapılmış bir olaydır,DERSİM OLAYI.
Cumhuriyete isyan etmek de ne demek?
Kurulmuş ve sınırları belli olmuş,Kürt,Türk,Çerkez,Alevi,Sünni demeden tüm ulusun çabasıyla kurulan bir ülkede,kimse başına buyruk talepte bulunamaz.
Dersim'de aşiret istedi diye ayrıcalık tanınacaktı öyle mi?
Bir ülkede ne siyaset ne de olması gereken yaşam kalitesi böyle ayrıştırmalarda sürdürülemez.
O dönemdeki hükümet de,bu isyanı bastırmak için harekete geçmiş ve gerekeni yapmıştır.
Bunda anlaşılmayacak ne var da,Dersim'den özür dileniyor?
Bu isyan,nerde yapılırsa,yapılsın aynı bastırılmayı yaşayacaktı.
CHP,aklını başına toplasa iyi olacak artık.
AKP hükümeti,Alevi Açılımını Tunceli'den başlatıp,Tunceli'nin adının Dersim olarak değiştirileceğini söylüyor.
Bu CHP nerde?
Gerçi,CHP Başkanı K.Kılıçdaroğlu,her fırsatta''Ben,Dersimliyim''diye övünürken,Cumhuriyetin adını verdiği Tunceli'yi reddediyor ayrı konu.
Adamların,kendi içlerinde bir kabulleniş yok ki,toplumu ikna etsinler.
Bu aymazlığa düşenlerden biri de eski YARSAV Başkanı E.Ülker Tarhan.
Çok akıllı ve öngörülü bir kadındır ama nasıl oldu da,yeni bir parti kurma saçmalığına düştü cidden anlaşılmaz bir durum.
AKP,hızla eriyor.Özellikle,AK-SARAY'a yapılan harcamalar vatandaşın tepkisini çekiyor.
AKP'nin oyları % 41 'e düşmüşken,partiden kopmak ve hiçbir işe yaramayacak yeni bir parti kurmak akıl tutulması değil de nedir?
Şu anda yapılması gereken,partiden kopmak değil,kalıp mücadele etmektir.,Bu ülke,daha ne kadar AKP'yi çekecek?
Ve bu CHP ne zaman aklını başına toplayacak?
Beceriksiz siyaset yapıyorlar ve böyle sürerse hep ana muhalefet olarak da kalacaklar.
Halkı suçlayacaklarına,dönüp aynada kendilerini görseler iyi olacak bu vekillerin.
Biri de meclis kürsüsüne çıksın ve ''Ey AKP.Uludere'de 34 kişiyi kim öldürdü de,sen kalkmış,tarihte olması gereken bir isyanın bastırılmasını önüme sürüyorsun?''diye hesap sorsun.
Yok mu, aklı başında bir CHP'li bu partide?

14 Kasım 2014 Cuma

#Ülkemizde, hukuk gerçekten gereğini yapıyor mu?
Hukukçu olmadığım için,bu sorunun yanıtını yaşadıklarımdan bulmaya çalışıyorum.Ve anlıyorum ki,bu ülkenin hukuku kör,topal işliyor.
Bakın,bugün telefonuma bir ileti geldi mahkemeden.İçeriğine gelmeden konuyu özetleyeyim.
Mesleki çalışmalarım için fotoğraf çekerim sürekli.Yine,böyle bir günde,insanların spor yaptığı,gezindiği ormanlık alanda çekim yapıyordum ve köpekli bir adamın saldırısına uğradım.Herhangi biri gibi yanından geçtiğiniz insan,çok büyük tehlike oluyormuş meğer. Elinden kurtulmamı,hızlı koşmama ve spor ayakkabılarıma borçluyum.
Hani,mahkemelerin,tahrik dediği hiçbir koşulu taşımıyorum.Eşofmanım,makinem ve ben.O kadar.
Yaklaştıkça gözlerindeki bakışı ve rengi gördüğümde duyduğum dehşeti anlatamam.Kimse yardım etmedi bana ve kendimi duvarın üstünden attım.Bu kadar korkutucuydu yani olay.
Polis,karakol derken,adamı evinden aldık.Deliliğe soyunmuş bir akıllı vardı karşımda.
350 promil alkol ve uyuşturucu kullanmıştı.
Polis araca sokarken,''Elimde raporum var,beni tutacağınızı mı sanıyorsunuz?''diye bağırıyordu.
Serbest bırakıldı elbette.O dışarda özgürken,ben evde korkuyla yaşadım uzun süre.Şimdi bile oranın kıyısından dahi geçmiyorum.
Daha önceki davaya gittim,görülmedi.Şimdi beni yeniden davaya çağırıyorlar ama nasıl?
... tarihinde davanız var.Eğer gelmezseniz polis zoruyla getirileceksiniz.
''Nasıl yani'' diyorum?
Suçlu olan dışarda,sanki suçlu ben mişim gibi zorla mı götürüleceğim?
Bu devletin polisi beni korumalı,onu değil.
Davacı olduğum için,o ya da yakınlarının saldırısına uğrarsam ne olacak o gün?
Polis önlem aldı mı dersiniz?
Adam beni öldürse,ya da zarar verse,suçlu kim?
Beni korumayan sistem mi,onu dışarda salıveren hukuk mu?
Bu hukuk sistemine güvenmiyorum.
Adamlar beni polis zoruyla tehdit ediyor.
O adamı tutup,olabiliyorsa rehabilite edeceğine,olmuyorsa toplum güvenliği için içerde tutacağına, serbest bırakıyor ve bize ''Canınız allaha emanet''diyor.
Böyle hukuk mu olur?
İsyan ediyorum böyle anlayışa.
#Komedi mi,trajedi mi bilemiyorum ama dinin nasıl da her şeye alet edildiğine örneklemeler....
Merve Kavakçı olayını biliyorsunuz.Bülent Ecevit döneminde,Nazlı Ilıcak'ın katkısıyla,başında,o ucube şeyle meclise girmeye kalkmış ve ağzının payını almıştı.
Orası,devletle restleşme ve türbanla meclise sokulma yeri değildir.
Milletin iradesi türban değildir çünkü. 
Ama CHP ve MHP'nin katkılarıyla, BEŞ AKP'li kadın vekil,meclise,hiç yüzleri kızarmadan oturdu.
Kürsüde seslerini duyan olmasa da,başlarındaki bez parçasıyla var olamama savaşı verseler de...
Kadını temsilen hiçbir varlık gösteremeseler de....
AKP'nin bile aklına gelmeyen,HDP Diyarbakır vekili Altan Tan'ın aklına gelmiş ve beze dolanmaktan başka bir işe yaramayan bu kadın vekillerin,personelin saçlarını yaptırmak için çektiği eziyete takmış meğer.
Pardon da,saçını kapatmışken,saçın yapılsa ne olur yapılmasa ne olur?
Bu kadınlar,meğer erkek kuaförlere gitmeye zorlanıyorlarmış.Çünkü,erkek personel saçlarına dokununca......
Zina falan mı oluyor acaba? Zina yasak değil biliyorsunuz.Hani,zinayı yasak kapsamından da AKP çıkarmıştı da anımsatayım dedim.
Şimdi,mecliste,bu talep için mekan ayrılıyormuş.
Memlekette sorun bitti,kadın cinayetleri sonlandırıldı.Eşini,sevgilisini döven,öldüren erkeklere yasal yaptırım genişletildi,sıra türbanlı kadınların türbanlarına yaptıracağı şekle geldi demek ki!
Şunu cidden anlamıyorum:Saçındaki kıldan utanıyorsun ama kaşlarından,kirpiklerinden utanmıyorsun.Niye?Onlar kıl kapsamında değil mi yoksa?
İslamiyette teşhir yoktur.
Peki,madem bu dine inanıyorsun ve örtünmeyi istiyorsun,o zaman neden çarşafa girmiyorsun,ya da burka'ya?
Neden,o daracık eteklerin,gömleklerin içine giriyor,suratını boya küpüne sokmuşcasına duruş sergiliyorsun?
O makyaj,o kıyafetlerle nasıl da kendini gösterdiğini aslında sen de biliyorsun,çünkü kadınsın ve çekici bulunmayı istiyorsun.
Ama ....
Ah! Yok mu şu şekilcilik? 
Ne yapsan olmaz.
Ama anlamadığım,bu Altan Tan'a ne oluyor?
Kardeş,memleketi bölüp,Kürdistan kurma hayalinizle uğraşsanız da,şu kadınları rahat bıraksanız artık.
Sahi!
Sizin partide hiç örtünen kadın yoktu değil mi?
O halde? 
#Türkiye,bir hukuk Devleti -Mi acaba?
-Orman,su varsa hayat var.
Orman Bakanlığının kamu spotu.
-Kıyamet koparsa dahi,elinizdeki fidanı dikin.
Kuran'da yazan kutsal emir.
-Ormanlarımızdan bir ağaç kesenin kellesini keserim.
Fatih Sultan Mehmet
-Son ceylan vurulduğunda/Son kuş öldüğünde/Son ırmak kuruduğunda/Son ağaç kesildiğinde/paranız neye yarar?
Kızılderili atasözü.
Osmanlının torunu olmakla övünen,dini her fırsatta çıkarı için kullan AKP hükümeti,ormanları talan etmekte,dereleri,ırmakları HES'e boğmakta hiçbir sakınca görmüyor.
Dahası,doğaya yaptıkları zalimliğin nasıl bir sonucu olduğunu da hesaplamıyorlar.
Algıları bu kadar çalışıyor belli ki.
Soma-Yırca Köyündeki 6000 zeytin ağacını kesen Kolin Şirketi, bu hükümetin bir uzantısı.
İş adamı Mehmet Cengiz'le,Kolin şirketinin sahibi Celal Koloğlu'nun yaptığı telefon konuşması şu:''Biz,uğraştık mı,kardeşlerimiz için de uğraşırız.Sen daha neler göreceksin.Bu milletin A.....Koyacağız merak etme.''
Memleketi nasıl soyduklarını hala görmeyenler varsa....
İşin trajik yanı,Kolin grubu,devletin güvenlik birimlerini ve Danıştay kararlarını yok sayıp,işsiz köylülerden oluşturduğu özel güvenlikçilerini Yırcalıların üstüne salıyor,yaşlı kadınları tekmeliyor ve ağaçları kesiyor.
Her daim ağlayan Bülent Arıç ise,''Biz taraf olmayız.''diye konuşabiliyor.,Pardon da,Kolin şirketi mi bu ülkeyi yönetiyor,siz mi?
Kolin şirketinin web sitesinde ise şunlar yazıyor:''Sosyal sorumluluk bilinci temel taşımızdır.Çevreyi ve ekolojik dengeyi koruyacak tedbirleri almak görevimizdir.Doğal kaynakların tüketimini asgaride tutacağız.''gibi zırvalıklar işte.
Buna komedi mi diyelim yoksa kara mizah bir durum değerlendirmesi mi acaba?
İyi ki,doğayı korumak ilkeleriymiş! Ya bir de olmasalardı?Memlekette kesecekleri ağaçlar zeytinlerle sınırlı olmayacakmış demek ki.
Milletin cebinden ç-alınan 1 milyar 370 milyona AK-SARAY yaptırmak için,Atatürk'ün,yoktan var ettiği ve Türk halkına verdiği AOÇ'deki binlerce ağacı keseceksin,3.köprü,3.havaalanı diye İstanbul'da milyonlarca ağacı yok edeceksin,ODTÜ,Gezi Parkı,Validebağ,Çeşme......Ülkenin her noktasında ormanları yok edip,kişisel hırslarına yenik düşeceksin.
Sonra da,o AK-SARAY'ında vicdanın rahat,huzurla uyuyabileceksin öyle mi?
Bunca talan ve soygunun sorumlusu,yalnız canlarına kıydırdığın insanların değil,tüm ağaçların ahı tutacak seni henüz bilmiyorsun.
Bırak,dalında meyvesiyle kesilen zeytinleri...
Şu iki dizeyle yazıyı bitirelim:
''Ve bir daha ne kuş sesi ne de doğuşu ay'ın..
Bir daha başka bir dünya.''
Cevat Çapan
Dip not:Ben de,olmayacak diyorum.

13 Kasım 2014 Perşembe

        #'' Bir ülkede,13 saat elektrik kesilirse ve sizi mum ışığına mahkum edenler                                                 varsa....
          İşte böyle an yaşıyorsunuz.
          Öfke,sinir ve ''Hay sizin gibi adamların verdiği hizmetin..... 'Nokta,nokta,nokta                     '.


                                          Mum ışığının duvardaki yansımalarını izlemeyi çok sevdim.Epeydir yapmamıştım.
                                          Allah razı olsun,bu elektriği kesenlerden. 
                                         İnsanı zorla yoldan çıkarıyorlar.
                                         Neyse ki,iki çift lafın belini kırdık.Bunu da epeydir yapmamıştım.
                                         Elektriği kesenlerin önünde secdeye mi dursak acaba? 
#Bir ülke düşünün,bir yanda tek adamlığa soyunan birine,ayda 700 bin lira elektrik faturası gelecek,kaçak bir AK-SARAY yapılacak;
Diğer yanda,trafo patladı diye bir bölge tam 13 saat elektriksiz kalacak.
Isınma,aydınlanma,yeme,içme,okul,hastane,market gibi insani temel noktalarda yaşam duracak,telefonlara çıkacak bir allahın kulu sorumlu insan bulunmayacak,dahası,''Neden''sorusunun yanıtını bulamadan, yetkili arayıp duracaksınız.
Ülkemizin geldiği nazarlık durum bu.
Demek ki neymiş,her yere HES yapmayla,memleketin taşını toprağını,deresini,sazını santrallere boğmayla gelişmişlik sağlanmıyormuş.
Trafo patladı diye,acizliğe düşmek ancak bizim gibi geri kalmış ülkelerde görülecek bir durum sanırım.
Hadi,diyelim ki,bir kazadır oldu.Vatandaşı bilgilendirecek görevliler nerde?
Telefonlar kapı,duvar.
Otomatiğe atmışlar aramaları,vatandaş biraz daha çıldırsın diye.
Bunun hastası olan var,bebeği olan var,çocuğu,eşi eve gelecek olan var.
Bu ne sorumsuzluk allah aşkına?
Bir yanda,ülkenin bütçesini yiyen bir görgüsüzlük örneği saray,diğer yanda köhnemiş sistemle yürütülmeye çalışılan yaşam.
O saraya harcanacak parayla,kaç ilin,ilçenin alt yapısı değişir-di söyler misiniz?
Saray yetmemiş,bir de kendine cumhurbaşkanlığı konutu yaptırıyor,250 odalı.
Memleket,yağma Hasan'ın böreği nasılsa.Bunca elektrik parası kendi cebinden mi çıkacak?
Bana ne ,onun halifelik düşünden.
Ben,verdiğim vergilerden,ödediğim harçlardan,benden alınan her şeyden,bana verilen hizmete bakarım.
Bir RTE kadar,benim de hakkım var iyi yaşamaya.
Ben,dürüst bir vatandaş olarak gereğini yapıyorum.Çalmıyor,çırpmıyor,kimsenin hakkına göz dikmiyor,harama el uzatmıyorum.
Ama benden ç-alınanlarla,başkaları konforu yaşıyorsa,ben de buna itiraz ederim.
Uruguay devlet başkanı da bir ülkenin zirvesinde oturuyor.Bir ona bak,bir de bizimkine.
Maşallah,nazarımız değemesin.
Yani,kıssadan hisse: Bu elektrik kesintisini şiddetle protesto ediyorum.
Size verdiğim paraların karşılığı,hakkım olan hizmeti bana vereceksiniz.
Yapmayacaksanız,orda ne işiniz var?
Sorumsuzlar....

12 Kasım 2014 Çarşamba





Hayat bu,bazen iyi,bazen berbat.
O gün hangisi denk gelirse artık...
#Ermenek -Uyar Madencilik- Soma-Yırca Köyü Zeytinlikler
Toplum öyle alıştı ki,basiretsiz insanlara;
olayları yaşıyor,üzülüyor sonra da unutuyoruz.Ta ki,yeni bir cinayet ortaya çıkana kadar.
Ermenek Uyar Madenciliğin sahibi Saffet Uyar teslim olmuştu biliyorsunuz.18 insanı madene gömen bu şahsın avukatının yaptığı açıklama insana ''Pes''dedirtiyor.
Avukata göre,devlet suçlu.
Niye derseniz?
Devletin,madenlerin işletilmesi için imalat planı ve haritası olması gerekiyormuş.Ayrıca,maden kanunun uygulanması gereken yükümlülükleri varmış.Ellerinde ise hiç üretim planı yokmuş''
Avukat,hızını alamamış ve ekliyor:''Maden sahibi kalp hastası.Çok üzülüyor.Bütün mal varlığını o madene yatırdı.Devlet bizi uyarmadı suçludur.''
Bunları eline alacaksın.....
Kardeşim! Madem,devlet sana bu madenler için işletme planı ve haritasını vermedi.Seni,işveren olarak da uyarmadı.
Sen ne hakla bu madeni işletirsin?Onca insanı kömüre nasıl gömersin?
''İşletme ruhsatını nerden aldın da bu işe soyundun'' diye sormazlar mı adama?
İşçilerin SGK'ı da yatırmamışsınız.
Hiç utanmıyor musunuz da,maden sahibini ajite ederek sunuyorsunuz?
Kalp hastasıymış....
Vah vah! Ne kadar üzüldük bilemezsiniz?
Ya öldürdüğünüz 18 madencinin anası,babası,eşi,çocuğu,kardeşi....
Onlar ne hastası oldu sayenizde?
Soma-Yırca Köyündekiler ise tam komedi.Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararını önceden haber alan ve gece yarısı,üstünde meyvesiyle 6000 zeytin ağacını kesen Kolin Şirketinin güvenlik görevlilerini, yaşlı, köylü kadınlar dövmemiş mi meğer?
Yahu! En azı 46 yaşında olan,bütün geçimlerini zeytinden sağlayan bu emekçi kadınlardan dayak yemek biraz ayıp olmuyor mu?
Kollarının hangi gücüyle bunları yerlerde sürüklediler,tekmelediler,saçlarından tutup,çektiler acaba?
Jandarmaya yalvaran,ayağına kapanıp da ''Oğlum,kesmeyin ağaçlarımızı''diye ağlayan bu kadınlar mı onca güvenlik görevlisi dövdü yani?
Kalıbınızdan utanın.
Bir de adam olacaksınız....
Hadi,Kolin şirketi..... Neyse de,size ne oluyor?
Bu kadar mı korktunuz şirketten ve yalan söylüyorsunuz?
Bunları,o gözleri yaşlı,elleri öpülesi kadınların gözlerinin ta içine bakarak da söyleyebilir misiniz?
''Köylü kadınlar bizi dövdü.''
Utanın biraz.

11 Kasım 2014 Salı

#Bir gazete haberi okudum,ilginç geldi.
69 yaşında,kanser hastası bir kadın,6 ay önce ölen 40 yıllık eşinin,evlilik dışı bir çocuğu olduğunu öğrenmiş ve diğer kadına 200 bin liralık manevi tazminat davası açmış.
Ülkemizde,sıkça rastlanan aldatma olayının,manevi tazminat açan eş kısmı ilgi çekici.
Önce,evliliği,aldatmayı,sonra da kadın psikolojisini açalım.
Evlilik,cidden zor bir iş.İki ayrı insanın,aynı çatıda buluşması ve uzun yıllar uyumla yaşaması çok emek ister.
Sevginin ve saygının olmadığı her ilişki biter.Bitmeyen ilişki de,zorunluktan sürer.
Eşinizi eskisi gibi sevmiyor olabilirsiniz ama en azından saygı duyun ve aldatmayın.
Gidip boşanın.
Yazık değil mi,her iki insana da?Sevmediğiniz biriyle aynı evde nefes almak cidden işkencedir.Bunu,ne kendinize ne de eşinize yapın.
Bu evlilikte de,erkek,iş yerindeki kadına tutulmuş.Tipik bir Türk erkeği gibi,eşini boşayacağını söylemiş.
(Ki,bunu yapan çok az erkek vardır.Kimse düzenini bozmaz kolayca.Evdeki eş,yedeklenir ve diğer kadınla hayat devam eder.)
Kadın hamile kalmış falan.
Çocuk sahibi olmak da,iki insanın ortak kararıdır.Öyle,kafanıza göre,karşıdaki istemiyorsa çocuk yapamazsınız.
Anne olmak,her kadının arzusu olabilir ancak,ya karşınızdaki erkek istemiyorsa?
Hele de evliyse.....
Kadınların hatasıdır bu.
Diyelim ki, o çocuğu istediniz.Her şeyi göze alıp doğuracaksanız da,tüm sorumluluğu alacaksınız.
Doğduktan sonra talepte bulunmak da ne oluyor?
Erkek,istemeyebilir.Bunu,birlikte olurken düşüneceksiniz.
Hem,kendi soyadınızı vereceksiniz çocuğunuza hem de çocuk 22 yaşına geldiğinde babalık ve miras hakkı isteyeceksiniz.
22 yıldır nerdeymiş acaba?
Erkek,çocuğu istemediğini söylediyse ve siz doğurmaya kararlıysanız keyfiniz bilir.
Tüm sorumluluk sizindir.
Bu durumda erkeği suçlamayacaksınız.
Erkeğin aldatması ise zaten vahim bir olay.Madem,mutlu değilsin neden hala evlisin?
Eşinden ayrıl ve git onunla evlen.İki kadını birden idare etmek kadar utanç verici bir şey var mı?
Gelelim eşin durumuna:Kadın hem kanser hem de eşinin kendisini aldattığını,üstüne de çocuğu olduğunu öğreniyor.
Kanseri daha da tetiklemez mi bu üzüntü?
Yıllarca,aynı yastığa baş koyduğunuz eşinizin sizi aldatması kadar acı bir duygu var mıdır evlilikte?
Konu,200 bin liralık manevi tazminat değil elbette.
İncinen,kırılan kadınlık gururu.
Kim olsa aynı şeyi yapar inanın.
Erkekler,nedense hiç empati yapmıyor.Evlilikte,kadın da erkeğin teninden bıkamaz mı?Sevgisi azalamaz mı?
Kadın,evliliği sürdürürken,başka bir erkeğe gitse,erkek ne yapar?
Namus deyip,kadını öldürür.
Peki,sevgili erkekler....
Size ne oluyor?
Dip not:Bu durumda suçlu kim?Eşini aldatan erkek zaten vahim.Evli bir erkekle beraber olup,üstelik de rızasını almadan çocuk doğuran kadın hepten hatalı.
Olan,yalnızca eşini bekleyen ve kanser olan kadıncağıza olmuş.
Yazık!
#Hukuk,herkese eşit davranır.Adaletin terazisi eşittir.
Tabi,bunlar lafta kalan söylemler.Ülkemizdeki gündemi izlediğinizde,hukukun değil,zorbalığın,iş bitiriciliğin,adaletsizliğin geldiği noktayı görüyorsunuz zaten.
İstanbul.3 Ağır Ceza Mahkemesi;
ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİN ALDIĞI KARARLARI HUKUKSUZ BULDU.
Neydi bu Özel Yetkili Mahkemeler?
İşlenen suçların niteliği bellidir.Hırsızlık,rüşvet,iş hukuku,boşanma,darbe,hakaret,tecavüz.....
Her ülkede rastlanan ama çözümü de bilindik mahkemelerde sonuçlanan konulardır bunlar.
Yargı sistemi,mahkemeler anayasada belirlenen şekliyle hizmet eder.
Peki,ülkemizde ne oldu da,özel yetki verilerek bir mahkeme icat edildi?
Yeni bir suç çeşidi mi bulundu?Yoksa,bu mahkemelere atanan hakim ve savcılar başka türlü bir eğitimden mi geçtiler?
Elbette hayır.
Eğer,bir amacınız varsa,böyle bir mahkeme de icat edersiniz,bunların yargılanacağı suçu da icat edersiniz.
Ergenekon,Balyoz gibi,sahte cd'ler,düzmece belgelerle icat edilen davaların bir amacı vardı elbette.
Silivri,Hasdal cezaevlerine doldurulan generaller,askerler,ordunun pasifize edilmesi için uydurulan bir davanın suçlusu oldular.
Ülkemiz nereye gidiyor?
Şırnak'da,iki mahallede özerkliğini ilan eden PKK,yı kim durduracak?
Yol kontrollerini, illerdeki asayişi sağlayacak askerimiz,polisimiz nerde?
Balyoz ve Ergenekon işte bunlar için uydurulmuştu.
Umarız,''Asker darbe planı yaptı.Bu davalar gerçek'' diyen gazeteciler,siyaset bilimciler ve bana sürekli hakaret edenlerin yüzleri biraz kızarıyordur şimdi.
İstanbul 3.Ağır Ceza Mahkemesi,kapatılan Özel Yetkili Mahkeme kararlarını yok saydı ve görülen davaların iptalini istedi.Konu AYM (Anayasa Mahkemesine)gidecek.
Bu,bir çok insanın kaderini etkileyecek bir süreç. Adil yargılama yapılmayan masum insanların bunca yıl çektiği eziyet de umarız son bulacak.
Özel yetki verilen bu mahkemelerde,vicdanın ve yasal dayanakların unutulduğu davalarda kaç kadın kocasını,kaç çocuk babasını,kaç anne-baba evladını bekliyor biliyor musunuz?
Kayıp yılların hesabı''Pardon.Biz hata yaptık''diyerek telafi edilebilir mi?
Özel Yetkili Mahkemeler,AKP hükümetinin hukuk tanımadığının bir göstergesidir.
Yasalar,işinize geldiği gibi kullanacağınız,işiniz bitince de kirletilmiş bir mendil gibi atacağınız bir çark mıdır işleyen?
Bu ülkede adaleti aramak,Diyojen'inin elinde fenerle adam arayıp bulabileceğinden bile olanaksızdır.
Umarız,yargı kararları bu kez doğru işler.Ve bu ülkede,işini layıkıyla yapan savcıları,hakimleri görürüz.
Umutlansak mı acaba?
Ne dersiniz?

10 Kasım 2014 Pazartesi

#Bir insana yapılacak en büyük işkence,onu yapmayı istemediği bir işe soyundurmaktık sanırım.
Ekrandan onu izliyorum.Gözlerinde,kapkara güneş gözlükler.Zorla geldiği bakışlarından belli olmasın diye,gözlerini saklıyor belki de.
Yüzünün asıklığı,içinden geçenleri dışa vuruyor.Öfke mi,yoksa,bir türlü baş edemediği bir duyguyla mı savaşıyor bilinmez ama.....
Arkasından bir coşku seli akıyor.
Dış sesi olsaydı acaba ne derdi?
''Ne yaparsam yapayım,Türk insanının gönlünden de,zihninden de bir türlü söküp atamıyorum bu sevgiyi.Bu nasıl bir şey anlamıyorum?Bu insanı 76 yıl önce kaybettik oysa.
Acılar da küllenir-di,ziyaretler de eksilir-di bunca sürede.
Oysa,hiç eksilmiyor,aksine çoğalıyorlar.
Bu insanların aklına girmek için ne yapmalıyım?Ben de öldüğümde böyle bir insan seli mezarıma akar mı?
Bir yolu olmalı.Bu insanı tarihten de,hafızalardan da silmeliyim ama nasıl?''
Tanrım!
Bana bir yol göster,sana sığınıyorum.
Bu millete sığınamam,zaten çoğu beni sevmiyor.Sevenler de kim bilir nasıl seviyor sen bilirsin elbette?
Şu mozoleye çiçek koymak da nedir?İşin yoksa,eğil,doğrul.Her yıl buraya gelip sap gibi durmak da ne işkence tanrım!
Anıtkabir'den daha ihtişamlısını yaptırdım.Gerçi,Anıtkabir,halkın bağışlarıyla yaptırıldı.Ben ceplerinden ç-aldım ama olsun.
Ben,en tepede,ondan bile büyük olmalıyım ama nasıl?
Bir yol,bir yol....

9 Kasım 2014 Pazar

#Bugün 10 Kasım.
Atamızın,aramızdan ayrılışının 76.yılı.
İnsanların bedenini toprağa veririz kaybettiğimizde ama geride anıları,yaşanmışlıkları,ismi kalır.
Mustafa Kemal Atatürk de ölür elbette.
Peki,atamızdan geriye kalan nedir?Neden,10 Kasım'da,onu minnet ve şükranla anıyor,Anıtkabir'e koşuyoruz?
Çünkü....
Bir enkazdan,ulus devleti yaratan,ülkemizi emperyalizme boyun eğdirmeyen,bu topraklarda yaşayan herkesi ayırmaksızın millet sayan,aynı bayrak altında toplayan,dünyanın en büyük lideri sayılan bir devrim insanıdır; Atamız.
Bedeni artık olmayabilir ancak fikirlerini yok edemezsiniz.
Biliyorum ki,yine bazılarına sap gibi durma zorunluluğu gelecek.Gripal enfeksiyona bağlı ses kısıklığı teşhisi konmuştu.Umarız,bu bahane değildir Anıtkabir'e gitmek için.
Gidip de dua okumayacak elbette.İçinden geçenleri bilmek için falcı olmaya da gerek yok uzun adamın.
Her ne olursa olsun;ister nefret edin,isterseniz onu içinizden atmaya çalışın ama bu topraklarda yaşayan Türk,Kürt,Laz,Çerkez,Ermeni,Musevi.....
Herkesin,Atamıza bize verdiği bu cennet ülkemiz için saygı duyması gerekir.
En azından bu kadarını yapın.Osmanlıdan kalanlar devam etseydi,bizler,kim bilir kimin topraklarında yaşıyor olacaktık?
Şükredin,saygı duyun varlığına.
Ulus devlet fikrini örseleyenler,yabancı sermayeye boyun eğenler,
''Yurtta Barış,Dünyada Barış'ı''zedeleyenler....
Bilmelisiniz ki,bizler bu topraklarda yaşadığımız sürece,amacınıza ulaşamayacaksınız.
10 Kasım 2014
Atamızı minnet ve şükranla anıyorum.Özellikle,biz kadınlara verdiği her özgürlük için binlerce teşekkür ediyorum.
Fikirleri, yolumuzu aydınlatacak ışığımızdır.
#Bugün,Mine Kırıkkanat'ın bir yazısını okudum.
Bir öykü anlatmıştı yaşanmışlığa dair.Öykü şuydu:Meksikalı bir ressam kanser olur.Öleceğini bildiğinden,artık köşesine çekilir ve ölümü beklemeye başlar.
Umudu bitmiştir ve işte o anda telefonu çalar.
Karşısında,40 yıl önce aşık olduğu ve tablosunu yaptığı kadın vardır.
Kadın der ki:''40 yıl önce tablomu yapmıştın ama imzanı atmamıştın.Şimdi,bir kızım var.Gelsem,tabloya imzanı atar mısın?''
Burdaki gizli amacı elbette ressam da fark eder ve ''Evet''der.
Kadın,arkasında bir gazeteci ordusu ve kızı ve tabloyla,300 km yol katedip gelir.
Ressam,siyah bir boya ve fırça ister.Tablonun karşısına geçer,siyah boyayı tabloya boca eder,fırçasıyla üstünü çizer ve''İşte imzamı attım''der.
Yaşarken,sizi önemseyen pek çıkmaz da,ölünce tablolarınız değerlenir,hemen her ressam gibi.
Bu öykü,bana bir İstanbul anımı anımsattı.Ayrıntıyı es geçiyorum ama okulun son sınıfında,Haluk Hocanın yüzünden,o heykeli,Haydarpaşa'nın tepesinden Harem yoluna attığıma hala inanamıyorum.Şimdi o heykelim elimde olsaydı keşke. 
20'li yaşlarımda yaptığım bu şeyi,şimdi yapar mıyım?
Tabi ki,yaparım.İnsanları çıkarı için kullanan,beklenti içine giren insanlardan hiç haz etmem çünkü. 
Her işin bir karşılığı vardır elbette ama bu maddi çıkara dayanmamalı.İnsan,her şeyi para karşılığı yapmaz. Hatır diye de bir duygu var değil mi?
En iyisi,ben de tablolarıma sıkı bir imzamı atayım.Belli mi olur?Yarın,bir gün ölümlü dünyadayız.Şimdi para etmez ama kızımın,torunlarımın geleceğini garanti altına almak gerek.
İmzasını atmadığım tablomu alan var mı?