30 Haziran 2022 Perşembe

 Yürüyorum, birden yerde gördüm bu şeyi.

Ayıcıklı JELİBON. 🙂
Herkes, JELİBON ve İ. Melih Gökçek üstüne espri yaptı, ben neden eksik kalayım değil mi?
Koskoca ülkemizin başkenti Ankara'daki yıllarca belediye başkanı ol, Jelibon'u bilme, hiç olur mu? 😂
Ah Melih Gökçek Ah!
Bir zamanlar, Ankara 'ya denizi getiren, vatandaşın milyonlarca lirasını Ankapark diye zırva ötesi bir yatırımla demir yığınına yatıran, dinozor, saat, robot diye diye ne idüğü belli olmayan şeylere yatırıp çürüten başkan olarak tarihe geçmişken, bir de Jelibonla gündeme gel.
Yazık valla! 🙂
Ne yapsın sayın Gökçek, Ankara 'yı kaybedince kimyası bozuldu zahir?
Jelibon' u, petrol gibi sondajla çıkan bir şey sanmış olmalı.
Hiç mi reklam izlemiyor acaba?
Koca koca adamlar,çocuk gibi konuşarak Jelibon yiyor ya!
Ya da, çocuklarına hiç mi Jelibon almayan bir babaydı?
Bu, daha da vahim elbette.
Sağlıklı mı, değil!
Ama biliyorsunuz ki, en sağlıksız gıdalar en çekici olandır. 🙂
Ben de, kızıma çok alırdım itiraf ediyorum.
Lastik gibi çiğneseniz de ama çok çekici gerçekten de. 🙂
Bu ayıcığı yolda görünce,
Tanrım! Dedim.
Yoksa....
Adıyaman' dan sonra, 6 Milyar dolarlık bir Jelibon rezervi daha mı bulundu? 😂
Bir açık hava görseli olabilir

29 Haziran 2022 Çarşamba

 İnsan, yaşadığı her şeyden gerekli dersi çıkarmalı. Öbür türlü, deneyim dediğimiz şeyin ne önemi kalır?

Geçen yıl, tam da bu zamanlar Kastamonu, Sinop, Bartın gibi Karadeniz illerini sel basmıştı.
Karadeniz bu, ağacın, ormanın en çok olduğu bölgemiz ama heyelan ve sel felaketlerinin de yoğun yaşandığı bölgemiz.
Peki, geçen yıl, 82 insanımızın öldüğü 16 kişinin kaybolduğu sel felaketinden bu yana ne değişti?
Kastamonu, Zonguldak, Ordu, Sinop Bartın ve diğerleri....
365 gün, uzun bir süre ve bu sürede, dere yataklarına yapılan binalar boşaltılabilir, güvenli yerlere, yeni binalar yapılabilir, köprüler yenilenebilir vs. vs. vs....
Bütün hepsi yapılabilirdi değil mi?
Memleketin dört bir yanını betona boğarken,araçların geçmediği ama geçiş garantisi verilen otoyolları, köprüleri,oturulmayan plazaları yapan müteahhitlere peşkeş çekilen paralarla, bu yenileme çalışmaları yapılabilirdi de, neden yapılmadı?
Yine seller ve yine kayıplar..
Vatandaş da akıllanmıyor yaşadıklarından.
Doğayla şaka olur mu?
İnsanın el koyduğu her yeri doğa canını yaka yaka geri alır.
Bu, Yalova depreminde görülmedi mi?
Deniz, doldurulan kıyılarına dikilen yazlıkları içine almadı mı, onca canla birlikte?
Peki ya, Karadeniz Sahil Yolu'na ne demeli?
Suyun geçiş alanının önüne yol yapılır mı?
Bunu, hangi mühendis tasarlar da uygulanır Allah Aşkına?
Bunlar, hiç mi fizik kanunlarını okumadılar?
Yazık değil mi, bunca ölen insana, hayvana?
Sellerde ölen yalnızca insanlar mı?
Ahırlardaki büyük ve küçükbaş hayvanlar da sele kapılıyor.
Tarlalar, çiftçinin, üreticinin alınteri, ülkenin tarımsal geleceği de sellerle yok olmuyor mu?
5 AKP'li bakan, bölgeye gitmiş de, maddi destek sağlanacakmış da....
Geçici çözümlerle uğraşacağınıza, somut adımlar atın ve bu felaketler yaşanmasın ama kime diyorum ki?
Geçen yılın ardından yapılan köprü ve istinat duvarları çökmüş.
Aradan 1 yıl geçti, 1 yıl !
Malzemeden nasıl çalınıyor görüyorsunuz.
Bu inşaatları kim yaptı, hangi firma sorumlu neden açıklanmıyor ve neden gerekli cezalar uygulanmıyor?
Daha kaç insanın ölmesi gerekiyor?
Ataların 'Su akar yolunu bulur' sözü çok doğrudur.
Sen, rant uğruna derelerin içine ev yaparsan, gün gelir, en çok yağış alan bölge Karadeniz 'de, o seller gelir ve seni yutar.
Doğayla şaka olmaz!
Yaşadıklarından, bir değil birçok şeyi öğrenmezsen, başına bunlar gelecek, hiç kaçarın yok ey vatandaş!
Yasemin

 Şimdi, İstanbul 'da olmak vardı.

Üsküdar' da, tam da Kız Kulesi'nin karşısındaki banka oturup, boğazı seyrederek çayını yudumlamak...
Ah İstanbul,
İstanbul olalı.
Hiç görmedi böyle bir özlem. ❤️
Çok özledim gerçekten, çok.
Cidden, yaş ilerledikçe daha bir sulu gözlü, daha anlayışlı, daha kabullenişli oluyor insan.
'Bu da olur ya.' 'Takılma bunlara, ömür üç günlük', 'Boşver, dünyaya bir daha mı geleceksin' hoşgörüsüyle insanları anlamaktan bazen içi şişiyor insanın.
Durdurun dünyayı inecek var!
Bir su kütlesi, anıt ve şunu diyen bir yazı 'Yaş ilerledikçe; dingin bir kabulleniş başlıyor. Gelene, gidene, olana, yitene "olur böyle şeyler" deyip çay içiyorsun.. த்' görseli olabilir


23 Haziran 2022 Perşembe

 Marmaris, tam 36 saattir yanıyor.

Geçen yıl da, memleketin yanmadık ormanı kalmış mıydı?
Peki, geçen yıldan bu yana, bu ülkenin çetin kışı gibi, yaz sıcakları da var ve her yıl bu yangınlar artarak yaşanıyor.
Bir Tarım ve Orman Bakanının görev tanımı nedir?
Gelmiş geçmiş en başarısız Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli gibi, uçaktan yanan yerleri izlemek mi, yoksa, hangarlarda bekletilen THK'na ait çalışan uçakların su taşıma kapasitesini bahane edip sözleşmeyi yenilemeyerek 'Canım, onlar da hurda zaten' diyerek, yurt dışından yetersiz uçak ve helikopter kiralayan bir bakanın yerine gelen Vahit Kirişçi ne yaptı bugüne kadar?
Sabah, Sayın Bakanın konuşmasını üzülerek izledim. Bu bakan da, ancak bakar yangınlara.
Bir bakan, şunu söyler mi:Bir kontrolsüzlük yok ama kontrol altına alınmış bir yangın da söz konusu değil.
Yani; Marmaris yanıyor ve biz hala yangını söndüremedik, başaramadık.
Ben, bu sözden bunu anlıyorum.
İnanın, çok üzülüyorum, böyle konuşan insanların olduğu bir ülkede yaşamaktan.
Marmaris, 37 saattir yanıyor, bu yazımı yazarken de niye yanıyor?
Üç ayrı noktada, aynı anda çıkmışsa bu yangın, aklımıza ne gelmeli?
Hangi deniz kıyısı, koy ya da kuş bakışı yazlık, villa, otel yapmak için uygun bir arazide çıktı bu yangın?
Neden, bile isteye çıkarılan yangınlarda cezalar cana kıyma üstünden uygulanmıyor?
Orda, ormanlar yanarken ağaçlar, içindeki hayvanlar, doğa, hava, toprak, su canlı değil mi?
Orman yanarken, yok olan hayatlar canlı değil mi?
Soluduğumuz hava, ciğerlerimize dolan karbondioksit, içtiğimiz su, bizi besleyen toprak da kirlenmiyor mu?
Üç-beş kişi köşeyi dönecek, bütün koyları, deniz kıyılarını betona boğacak diye bu yaşanır mı?
Yazık değil mi bu ülkeye, dağa , taşa, ormana, insana?
Bana, bu hükümet şunu açıklasın: 20 yıldır, bu ülkenin başındalar, bugüne kadar yanan ormanların ne kadarına villa, konut, otel dikil-me-di?
Yeter artık yahu, yeter!
İnanın, her yangında, içim yanıyor, bir şey yapamamanın çaresizliğini yaşıyorum.
Geçende, Orman Bakanlığı'nın Tır' ı gelmişti bölgeye ve bir Orman Mühendisiyle yangını konuşmuştum. Bana söylediği aynen şuydu: Yangınların çoğunu insan çıkarmıyor. Havadan müdahale o kadar da etkili değil. Orman Bakanlığı, çok sayıda arazöz aldı. Yangına en iyi yerden müdahale edilir.
Mühendise baktım, baktım da, bunları mezun eden o fakülteler kapatılsın gerçekten de.
Hadi şimdi, yerden müdahale edilemeyen Marmaris 'deki dağlık araziye, sürün arazözleri bakalım.
Niye söndürülemiyor bu yangın da, 2 gündür devam ediyor?
Havadan, uçaklar ve gece görüşlü helikopterler olmadan Yangınların söndürülmeyeceğini ben bile öğrendim de, bunlar öğrenememiş.
Vahit Kirişçi, şunu da söyledi konuşmasında: 4 Temmuz'a, 40 adet gece görüşlü helikopter sözleşmesi yapıla-CAK-mış!
4 Temmuz erken olur Sayın Kirişçi, gelin şunu, elde kalan ormanlar da yandıktan sonra, seneye kış ayında yapın.
O ağaçları siz diktiniz çünkü.
Yanmış, ne gam!
Göreceksiniz, az sonra oralarda yükselecek otelleri, villaları.
Çok üzülüyorum çok, yanan ağaçlara, içindeki hayvanlara.
Parmağınız kesilse, canınız orda atarken, diri diri yanan hayvanlar...
Vicdan diyorum, vicdan!

20 Haziran 2022 Pazartesi

 Çocuk Gelin - ler..

Çocuk ve gelin, asla yan yana gelmeyecek iki sözcük elbette.
Bir istatistik okudum bu konuda, dehşete düşmemek elde değil.
Bu veriler, elbette buz dağının üstü. Resmi kayıtlara geçmeyen yüzlerce örnek var çevremizde.
Birini anlatacağım ama önce nedir bu Çocuk Gelin olayı?
Uluslararası Çocuk Sözleşmesine göre, 18 yaş altı her birey çocuk demektir.
Yani, fiziksel, duygusal, bedensel gelişimini tamamlamamış, bir erkeğin yatağının dekoru olmayacak kadar küçük, çocuk doğurma gelişimini tamamlamamış kız çocukları.
Bir erkek, nedeni ne olursa olsun, el kadar kız çocuklarını, dini nikah saçmalığında koynuna almaya kalkıyorsa, dünyanın en alçak, en rezil, en aşağılık insanıdır.
Çocuk yahu,çocuk bedeni o!
Yeni çıkmış memeleri mi iştahınızı kabartıyor, yoksa, kadındır yaşı olursa olsun diye mi üstüne çöküyorsunuz?
O kadar nefret ediyorum ki, çocuklara bunları yapan erkeklerden.
Gelelim şu istatistiklere....
2021' de doğan 117 bebeği 15 yaşın altındaki çocuklar doğurmuş.
2021' de doğan 7190 bebeği 17 yaş altı doğurmuş.
7 bin 73 bebeği de, 15-17 yaş arası doğurmuş.
2002-2021 yılları arasında, yani AKP hükümetinin iktidar yıllarında, 18 bin 165 bebeği, 15 yaş altı doğurmuş.
Şaşırdık mı?
Asla!
Kız çocuklarının en çok bebek doğurduğu iller:Şanlıurfa, İstanbul, Diyarbakır, Hatay ve Adana.
Bu da bize, göç ve Suriyelilerin neye neden olduğunu anlatıyor.
Hastanelerde, çoğu gebelik gizleniyor, onu da belirteyim.
Bir örnek : Geçen yıl, hastaneye gittiğimde, 15 yaşlarında bir kız çocuğu, 35 yaşlarında bir erkeğin arkasında duruyordu.
Gizlene,saklana durunca dikkatimi çekmişti.
Adam yana dönünce gördüm ki, kız çocuğu gebe.
Hastanede uzun süre kaldım o gün ama o kız çocuğu için doktorun ya da herhangi birinin şikayetini görmedim.
Aynı zamanda hastaneden çıktık çünkü.
Normalde, o çocuk için tutanak tutulması, polisin gelmesi gerekmiyor muydu?
Doktor, o gebe çocuk için şikayet etmeliydi diye biliyorum ama...
Böyle böyle,okula gitmesi gereken el kadar kız çocuklarını dini nikah başlığında, eşek kadar erkeklerin koynuna sokuyor, sonra da, Çocuk Gelin, Pedofili diye diye yazıyoruz, bir işe yarıyormuş gibi.
Olay aslında, Tecavüz!
Kim engel olacak bu olaylara?
AKP Hükümeti mi?
Geçiniz!

 Bugün Pazar....

En sevdiğim gün. ❤️
Bugün, Babalar Günü.
Anneler Günü gibi, aynı saygıyla anılması gereken Babalar....
Sonuçta; varolma sebebimizin diğer parçası ama genelde aynı özeni göstermiyoruz, bu da bir gerçek.
Baba, dağ gibi derler, gölgesi ağır.
Sırtını, güvenle dayadığın bir erkek, kızların rol modelidir, Baba.
Adana'nın her yeri 'Babam bana ne der?' diyen , Babaları çocuklarıyla bağlayıcı afişlerle dolu.
Metro 'da gördüm ilk ve karşısında durdum, Babam olsaydı, bana ne diye hitap ederdi? diye düşündüm.
' Güzel kızım, yavrum, canımın parçası,kıymetlim, gözümün nuru... '
Liste uzun ama ben, kızıma böyle sözcükleri çok kullandığım için aklıma gelenler, belki de duymak istediğim ama hiç duymadığım Baba sözcükleri.
Bana,' Babanı anlat' deseler, aklıma gelen ilk şey kol düğmeleri, her zaman aynı yayılan tıraş losyonunun kokusu, hiç bozulmayan saçları, çok özenli giyimi ve otoriter ve disiplinli ve uzaktan seven bir baba olması derim.
Hani, çocuğunu kucağına alan, saçını öpen, sarılan bir baba olmaya fırsat bulamayan bir Baba.
Babam yaşasaydı, nasıl bir ilişkimiz olurdu, hep merak ederim.
Birçok özelliğimi Babamdan aldığım bir gerçek.
Sanırım, iyi anlaşırdık.
Dün, Babamı andım markette. İçkilere bakıyorum, Babamın en sevdiği viski John Walker karşımda.
Aklıma, iki abimle, çocuk aklımızla babamız gibi akıllı bir babayı aldatmaya kalktığımız geldi. Kızıma, o günleri anlattım, Babamın, her keresinde 'Kızım, sana çok güveniyorum biliyorsun değil mi?' diyerek, aslında işin farkında olduğunu ve bana inceden inceden ayar, uyarı verdiğini çocuk aklımla anlamamıştım ama karşımda hayatı bilen, insan sarrafı bir Baba vardı.
Büyürken de, Babamın bu sözü hep kulağımda kaldı ve hep güvenilen bir insan olmaya çalıştım, sanırım oldum da.
Babamı, kısacık yaşadığımız, o zaman diliminde bile sayfalar dolusu anlatabilirim. Her anım, bir anıdır bana.
Her insan, yaşadığı kadar biriktirir.
Nankör, vefasız, unutan bir evlat olmadım hiç,olmayacağım da.
Bana, 'Babanı anlat' deseler, o mahkeme tutanaklarında okuduğum,iki abimle, yerde kanlar içinde yatarken ağzından çıkan son sözleridir söyleyeceğim.
'Beni bırakın, çocuklarımı kurtarın.'
Baba, güvendir.
Baba, gizli sevendir.
Baba, diğer yarımdır.
Baba, dağdır.
Çocuklarını seven, koruyan, düşünen, koklayan, sarılan bütün
BABALARA SAYGIYLA....❤️

 Aykırılık iyidir.

Bir yerde, herkes aynı dili konuşuyorsa, orda, göğün altında heyecan yoktur, yaratıcı zeka yoktur, rutine binmiş bir hayat vardır ve bu çok sıkıcıdır.
Aykırılık iyidir.
-Farkındalığının farkında olmaktır.
-Birilerinin hayatına dokunma çabasıdır.
-Bir çocuğun elini tutmaktır.
-Bir kadını korumaktır.
-Bir sokak hayvanını beslemektir.
-Birini sevmektir, koşulsuz, önyargısız.
- İnsan olduğunu ama insan gibi insan olduğunu anla-t-maktır hayata.
-Daha dün tomurcukken, günebakana dönüşmektir.
-Kırmızıdır aykırı.
-Mavidir, Turkuazdır, Yeşildir, Sarıdır.
-Sen, neysen odur, aykırılık.
Farkının farkına vardıysan eğer, bir değersin bu dünyaya.
Atma kendini denize.
Sen balık değilsinki yüzesin.
Bak ve gör.
Sev ve sevil.
Birinin hayatına dokun.
Hayatın herhangi bir rengini yakala.
Aykırılık, kötü bir şey değil inan.
Bak-ma, seyret-me,
Yaşa!
Bir yazı görseli olabilir

15 Haziran 2022 Çarşamba

 #Yaşadıkça daha neler göreceğiz acaba?

Kiğılı markasını bilirsiniz. Erkek giyiminde, çok eski bir markadır. Çok da kalitelidir ama kumaşın ve tasarımın kalitesi yönetime sirayet etmemiş belli ki.
Kiğılı, bir kılık- kıyafet talimatı göndermiş çalışanlarına.
'Mavi Yakalılarla çalışıyorsunuz ey kadınlar! Dekolte ve etek boylarınıza dikkat edin, basenlerinizi ortaya çıkaracak tarzda giyinmeyin.' demiş.
Ben, Kiğılı 'da çalışan bir Mavi Yaka olsam, yani ; Mavi Yaka ne demek?
O işletmede çalışan işçilere deniyor kısaca.
Bu işsizlikte, işten de çıkamazlar elbette ama bir erkek çalışan olarak çok utanırdım doğrusu.
Ne yani, bütün mavi yakalıları zan altında bırakan bu ifadeye ses çıkarılmasın mı?
Bütün mavi yakalılar, aklı fikri kadın basenine odaklı erkekler mi yani?
Ne kadar ilkel, çağdışı, utanılası bir talimat bu.
Kiğılı gibi bir markaya hiç yakışıyor mu, kadınları cinsel obje, erkek çalışanları da azman erkek yerine koymak?
Demek ki, İnsan Kaynakları Biriminin aklı karışık Kiğılı'da.
Basen nedir, Allah Aşkına?
Neden, memeler değil, dudaklar değil de basen?
Bu talimatı veren eğer kadınsa, kesin kalçalarıyla ya da; erkekse , kadınların kalçalarıyla bir derdi olmalı.
Kiğılı, kamuoyundaki tepkiler üzerine tekzip anlamına gelen bir açıklama yapmış.
Diyor ki, açıklamada ; Valla, biz kurumsal bir firmayız. Bir yanlış anlaşılma oldu. Yoksa, biz böyle cinsiyetçi bir yaklaşıma girecek bir firma mıyız? Özür dileriz.
Kiğılı CEO' su Sena Suerdem yapmış bu açıklamayı.
Özür dilemek bir erdem elbette ama hani,
'Sözlerimi geri alamam' diye bir şarkı var ya!
Yani, böyle bir metni, Kiğılı gibi bir markanın yöneticilerinin haberi olmadan yayımlayacaklar öyle mi?
Ben, bu Kiğılı adını nerden anımsıyorum?
Şimdi anımsadım.
Kiğılı Giyim Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Kiğılı, 'Ülkemiz, AKP sayesinde 50 yıl ileri gitti ' diyen kişi değil miydi?
O halde, kadın ve mavi yakalı erkek çalışanlarına alenen hakaret içerikli bu metne neden şaşırayım,değil mi?

 İnsan, yaşadığı sürece her gün yeni bir şey öğreniyor.

Bir haftadır Lavanta Bahçesi, atölyem arasında gidip geliyorum.
Birkaç güne kadar yağını çıkartmaya göndereceğim.
Lavanta Yağı, inanılmaz bir şey. Zaten, Lavanta mucize gibi bir bitki.
Ben, Lavanta çiçeklerini sabunlarımı yaparken kullanıyorum, yağı ise baş ağrısında kullanılıyor, uyku sorunu olanlarda yastığa birkaç damlası yetiyor ama Lavantanın limonatası, çayı, kek ve salatalarda kullanılması, dolap içlerinde böceksavar özelliği ile her derde deva bir aromatik bitki.
Tabii, parfüm sektöründeki önemini hiç saymıyorum.🙂
Bu kadar Lavanta deyince, uzman olduğumu sanmayın lütfen, yalnızca meraktan araştırıyorum,öğreniyorum.
Acemiyim yani.
Bugün, yağa gidene kadar kurutma işlemine giriştim,bir yandan da müzik dinliyorum.
Ahmet Kaya, uzun zamandır dinlemeyi unuttuğum bir sanatçı.
Kılıçbalığının Öyküsünü, ilk kez bu kadar can kulağıyla dinledim ve yazımın başında da belirttiğim gibi insan, yaşadıkça neler öğreniyormuş, yeniden anladım.
Bu şarkıda, senfonik tarzı hiç bu kadar iyi dinlememişim meğer.
Çok beğendim, çok.
Ahmet Kaya, çok iyi bir sanatçı. Besteleri ve yorumcu kimliğiyle, müzik dünyasına çok daha fazla şey katabilirdi. Çok erken bir ölüm.
Seviyorum şarkılarını dinlemeyi.
Hasan Hüseyin' in,
Yaprak döker bir yanımız,
Bir yanımız bahar bahçe
dizelerini ne de güzel besteledi ve yorumladı.
Şarkılar, şarkılar....
Dostum dostum güzel dostum şarkısını dinlerken , aklıma güzel insan biriktirmenin ne demek olduğu geldi.
Annem- Babam,nurlarda uyusun insan sarrafı, dost biriktiren, dost olan iki güzel insandı.
Ve bize de miras bıraktılar dost olmayı.
Bugün, atölyeme kutularla Kayısı geldi.
Dostluk, böyle güzel bir şey.
Çok teşekkür ediyorum elbette Ufuk Beye.🙏
Dostlarımın arasında, karpuz tarlası olan var mı?
Atölyemin yerini biliyorsunuz. 🤗
Bunlar, hep çok çalışmaktan.
Yoruldum ve tatile gitmek istiyorum artık. 😉