30 Haziran 2017 Cuma

#Burası Çukurova....
Sıcak,Sivrisinekler ve .....
Havanın sıcaklığını tanımlayacak sözcük henüz icat edilmedi inanın.
Klimalar,kendi kendilerini eğliyor günlerdir.Uzmanların litre litre su için demeyi bıraktık,galonlarla su içiyoruz ama içtiğimiz su,anında gözeneklerden çıkıyor.
Tanrı demiş ki;
İyi insanları cennete alacağım,kötülerini de cehennemin odun ateşine atacağım. 😉
Ama dünya yüzünde de bir cehennem yaratayım da,kötülerin gideceği yerin ön etüdü olsun demiş ve ÇUKUROVA'yı yaratmış.
Yaratmış,yaratmasına da,bölge insanı zaten cennetlik,ön yoklamaya ne gerek var değil mi?
Hadi,Çukurova'yı ibret için yarattın da,sivrisinekleri neden bize bahşettin?
Saksıdaki çiçekleri sulamak için İKİ dakika balkona çıktım.İnanın üç dakika değil.
Sivrisinekler,beni mi bekliyormuş balkonda bilmiyorum ama iki değil on iki elim olsa kaşıntıya yetişemiyorum.
Tamam!
Kanımı çok sevmiş olabilirler; kadın,kadının kurdu diye bana saldırmış da olabilirler (Biliyorsunuz,yalnızca dişi sinekler ısırıyor,erkekler masum) 😉
Soteye mi yattınız anlamıyorum ki?Bu nasıl ısırmak arkadaş!
Çukurova'da,sineklik teli takılmayan ev hemen hemen yoktur.Bu azman sineklere karşı daha iyi ne yapılabilir derseniz;
sineğin üreme alanlarını yok etmek,düzenli ilaçlama yapmak ve sürekli mücadele.
Bu işler belediyenin görevi biliyorsunuz.
Peki,belediye başkanı ne yapıyor?
Referandum şiiriyle dava adamı! Devlet Bahçeli'ye hakaret etti diye Ozan Arif'i adliyede şikayet etmekle uğraşıyor.
Sanki şiir yanlış bir şey söylüyormuş gibi.
Sayın başkan,boş işleri bırakın da şu sivrisineklere bir el atıverin zahmet olacak ama....
İki damla kanım var zaten,onu da sineklere veriyorum,olmaz ki!
Neyse.....
Sıcak bir yandan,sivrisinekler bir yandan;nereye kaçmalı bilmem ki?
Tabii,bu işin bir de diğer iyi yanı var:İki kere cehennemde yanmayacağımıza göre;öbür tarafı garantiledik ayrı konu tüm Çukurova insanı olarak.
Cennetliğiz,cennetlik! 😊😂

29 Haziran 2017 Perşembe

#Bugün,Karacaoğlan'ı andım. 
Gelin hanımın doğum günüydü.Bizim ailenin müzik yeteneği allah vergisidir.Enstrümanları iyi çalar kardeşlerim,sesleri de çok güzeldir ve iyi de şarkı söylerler.
Bu kadar yetenekli kardeşlerin içinde kendimi çok iyi hissetmem.
Ne dans yeteneğim var,ne de bir şarkı söylemişliğim ama yetenek yok ki,kullanayım.
Gelin hanım bana döndü ve 'Berrin Abla,bu ailenin hepsi oyunda,çalıp,söylemede çok yetenekli.Sende neden bunlar yok?Oyun bilmiyorsun,şarkı söylemiyorsun,bir alet çalmıyorsun.'
Geline döndüm ve 'Annem,bütün stokları bana sıra geldiğinde bitirmiş Rukiyeceğim,neylersin?'dedim ve aklıma Karacaoğlan'ın o meşhur dizeleri geldi:
-Bir kız bana emmi dedi neyleyim! :)


 Burdan,sevgili gelinimize,yeniden iyi yaşlar diliyorum. 

#Metro Turizm'de,nasıl olduysa artık!
-Çünkü hükümete yakınlık demeyeceğim,yıkama,yalama konusunda liste başı bir şirkettir.
sefer sırasında otobüsü durdurup,namaz kılmak isteyen kadına 'Hayır'dediği için şoför nerdeyse linç edilecekti.
Bu yazının konusu ,bu haberden ve kitaptan çıkmıştır.
Çocuklarımız,en değerli varlığımız.
Toplumsal yaşamdaki gelecekleri,onlara vereceğimiz eğitim,aile terbiyesi ve okuldaki öğretimle bütünselleşir.
Dün,elime bir kitap geçti.İsmini ve yazarını burdan yazarak reklamını yapmayacağım.Sayfalarını karıştırırken gözüme çarpanlar,çocuklarımızın hangi kafalara emanet edildiğini gösteriyor.
Kitap,çocuklara sözümona,görgü ve nezaket kurallarını öğretiyor.
Öykülerden oluşuyor ama aslında,6 yaşındaki çocuğun,asla idrak edemeyeceği bir mantık ve asla kullanmayacağı sözcüklerle çocukların beynine empoze ediyor yazanın fikrini.
Öykülerden biri şu örneğin.
Kaçmaması Gereken Namaz
Fatih,kendisinin bile anımsamadığı yaştan itibaren namaz kılmaktadır.Sabah namazında uyuyakaldığında, hemen 'Estağfurullah'diyerek kazasını kılıyor ve uyuyakaldığı için kendinden utanıyordu.Okula başladığında,sınıfını,arkadaşlarını,okulunu merak etmemiş,ilk olarak öğretmenine namaz kılacağı yeri sormuştu.Öğretmenin'Namaz her yerde kılınır' lafı üzerine,yanında taşıdığı seccadesini çıkarıyor ve bulduğu her yerde namazını kılıyordu.
Çünkü,okullarda ders yapılmaz biliyorsunuz;sürekli namaz kılınır.Çünkü,okullar bu işe yarar.
Okulun düzenlediği gezide,Fatih birden öğle namazını kaçırdığını fark ediyor ve şoföre 'Abi,hemen durman lazım,namaz kılacağım'diyor;şoför de,'Kusura bakma delikanlı.Mola yerine iki saat var,duramam'diyor.
Az sonra otobüs bozulmasın mı?
İlahi adalet işte!
Araç tamir edilirken,namazını kılıyor,şoför de,Fatih'ten özür diliyor.
Bu öyküdeki 7 değil,107 yanlışı bulun desem,sizin yorumunuz nedir?
Bu kitabı,herhangi bir okulda görürsem,alan her kim varsa şikayet edeceğim!
Çocukların beynini böyle zehirledikleri için.
Metro Turizm'de yaşananlarla tanıdık geldi mi bu kitapta yazılanlar?

28 Haziran 2017 Çarşamba

#Düzce belediye başkanı'Yola dökülen tezekler,bizim ilimizin içinde değil,müdahale edemeyiz'dediğinde....
'Tanrı,insana düşmanın da kalitelisini ve akıllısını versin'diyorum.
Hava cehennem gibi sıcak
Atölyemdeyim.Bir yandan vernik atıyorum ürünlere,bir yandan montaj yapıyorum.
Dayanılır gibi değil hem atölyem hem de hava ama bunlarla uğraşırken,aklıma birden Düzce belediye başkanı geldi.
Aklıma düşecek çapta biri olmadığı aşikâr ama ya o söylediği açıklama....
Şöyle düşünün lütfen;Demokratik hak arayışı için yola düşmüş insanlar var orda.
Zaten,her şey yolunda olsa,onca insan,bu sıcakta neden Ankara-İstanbul arasını yürüsün,aklını mı kaçırdı hepsi değil mi?
Eğer,o küçücük beyniniz,bunun demokrasinin bir gereği olduğunu algılayabilirse;size düşen görev;o insanların güvenle yoluna devam etmesini sağlamaktır,dinlenme tesislerinin suyunu kesip,yola tezek döktürmek değil.
Susamak,tuvalete gitmek,banyo yapmak insani gereksinmelerdir ve su olmazsa olmazıdır bunların.
Düşmansan bile,bunu öyle kaliteli yap ki;seninle savaşıldığına değsin.
Yola tezek dökmeyi akıl edecek kadar mantaliteye sahip olmak nasıl bir şey Allah aşkına?Bu beyin,akıl ve duygular hiç mi çalışmıyor bu adamlarda?
Karşındaki,istersen nefretinin doruk noktasında olsun,ona su verirsin.
Suyu kesmek ne demek?
Bir de çıkmış,toplumu salak yerine koyup 'Arıza'demiyorlar mı?
Oğlum,siz neyin kafasındasınız?
Siz,bunları yapınca,o yürüyüş duracak mı sanıyorsunuz?
Buna kafa yoracağınıza,azıcık insanlık öğrenin.
Su isteyene su verirsin,açsa karnını doyurursun;insan olmak bunu gerektirir.
Düzce belediye başkanı eğer o makamın hakkını veren biri olsaydı,derhal ilinin dışında olduğunu söylediği bölgenin yetkililerini arar ve durumu düzeltmelerini sağlardı ama ekranda konuşan şahsa bakıyorsunuz,bakıyorsunuz da....
Bunların kafası,kucağında bebesiyle, çol-çocuk demeden insanları yola döküp,anlamını dahi bilmedikleri rabia işareti yaptırarak,yürüyenlere küfürler yağdırmaya çalışıyor.
Şekilde görüldüğü gibi.
Bunlardan adam olur mu derseniz?
O ADALET bu ülkeye her şekilde gelecek!
Dip not:Eğer,bu yazıyı,sırf AKP'ye muhalif olduğum için yazdığımı sananlar varsa....
Aynı durumda AKP,MHP ya da başka bir parti,sivil toplum örgütü;kim olursa olsun,eğer CHP'li bir belediye bunu o insanlara reva görürse,ona da aynı biçimde yazarım.
İnsanlığa sığmaz bu rezalet çünkü!

27 Haziran 2017 Salı

#Dünya,o kadar çirkef bir yere dönüştü ki;
İnsanın yüzünü güldürecek hiç mi bir şey yok derken,bu fotoğraf karesini gördüm.
Yaratıcı zekaya mı;yoksa bu çocuğa Ninja Kaplumbağası kostümü alacak parası olmayan aileye mi;en yoksa ise;bu çocuğun,bununla mutlu edilmesine mi?
Yokluk,insanı böyle terbiye ediyor işte.
Hayat,sen ne yaratıcı insanlarla dolusun!
Bakıyorum,bakıyorum ve gülümsememi durduramıyorum hala. 

26 Haziran 2017 Pazartesi

#CHP ve halk ve Kılıçdaroğlu yürüyor....
Peki,bu yürüyüş şu ana kadar ne kattı ülkedeki yanlış gidişata?
Bu akşam iki araç, CHP'nin ülkemizdeki ADALET arayışına destek olmak için yola çıktı.Yarın,22 km yürünecek.
Uzun bir yürüyüş olacak elbette,hem de bu sıcakta.
69 yaşında bir parti başkanı ve adalet arayan herkes,,elinde ADALET yazılı pankartla Ankara-İstanbul arasını yürüyorsa ve dünya basınında önemli bir yer tutuyorsa,iktidar partisinin takkesini önüne alıp,düşünmesi gerekir,yürüyüşe saçma sapan yorumlar getirmek yerine.
Yürüyerek yollar aşınmaz elbette ama iktidarı aşındıracağı aşikâr.
Katılım,İstanbul'a gidene kadar çok daha fazlası olacak elbette.
Katılmayı çok istediğim ama katılamadığım bir yürüyüş bu.
1 ay içinde iki kez onca yolu çekmek zor geliyor artık çünkü önümüzdeki ay kısa bir İstanbul yolculuğu yapacağım.
Uçak da yasak olunca,onca yolu otobüsle çekmek....
Otobüsün kalkışında 'Hadi,siz gelmiyor musunuz?' diyenlere bir yanıt olsun bu ama cidden çok isterdim katılmayı.
Bunu,ülkem için,adalet için,toplumun geleceği için isterdim.
Bakarsınız,bu yürüyüşler dalga dalga yayılır,o zaman katılırım artık.
Burdan selam olsun,o araçlardaki adalet arayan insanlara.
Bu,CHP'nin sorunu değil,tüm ülkeyi ilgilendiriyor ve bunu hala göremeyenler var bu ülkede.
İki akademisyen; Nuriye Gülmen ve Semih Özakça.
KHK ile işlerinden atılan ve öğrencilerine dönmeye çalışan ve bu uğurda ölmeyi göze alarak,açlık grevine başlayan iki insan.
Ölüyorlar artık ve seslerini herkes duydu,bir tek hükümet yok saydı.
Bu açlık grevine derhal son vermeleri gerekiyor.
Neden mi?
Bu saatten sonra,bu hükümet geri adım atmayacak.İnsan,yaşarken lazım,öldükten sonra değil.
Yaşayıp,hak arayışına devam etmeleri gerekirken,ölüme koşmak niye?
Bu devran bir gün dönecek elbette.
ADALET yürüyüşü boşuna mı yapılıyor?
#Dileğim;Şeker tadında bir bayramdı ama her yıl olduğu gibi,üstelik de artarak, şekerin tadı acıya dönüştü.
Yine şehitler,yine trafik kazaları ve ölümler ve gözü yaşlı insanlar ve acı ve ....
'Anne,babam sesimi duymuyor'diyen kız çocuğuna bu nasıl açıklanabilir?
Ya da,şehit düşmüş asker,polis,korucu,sivil..... Evlatlarının mezarına koşan ana-babalara nasıl açıklanır;'Bunca şehit neden geliyor' diye?
Ve trafik kazaları...
İnsanlar,bayramlarda neden yollara düşer?Sevdiklerine ulaşmak için değil mi?
Bunca kazanın yaşanma gerekçesi hız mı,dikkatsizlik mi,yol kusuru mu; ne?
Katliam gibi kazalar yaşanıyor ülkemizde.Yola fırlamış bebek pusetinden akan kanı görmek nasıl bir bayram coşkusu uyandırır insanda?
Nereye gidiyoruz ülke olarak?
Bu daha gidiş.Bir de bunun geri dönüşü var.
O zaman da ölür yine 48-49.... insan.
Ülkede,iyi giden ne var Allah aşkına söyler misiniz?
Nereye dönseniz bir rezillik,bir pespayelik,bir kokuşmuşluk....
İnsanı en çok çileden çıkaran ise,ekrana çıkıp da'Son 300 yılın en güçlü dönemindeyiz'diyen hükümet kanadından biri.
Ne büyümesi?
Neremiz büyüdü acaba?
Tarım arazilerimiz mi büyüdü,sanayide mi sınırları zorladık,yoksa eğitimde çığır mı açtık Evrim Teorisini çıkardığımız müfredattan?
Yılların siyasetçisinin saray soytarısına döndüğü ülkemizde,yoksa hak,adalet,eşitlik şımarıklığına mı düştük?
Bugün,bayramın ikinci günü.
İnsanı çok üzen gelişmeler yaşanıyor uzun zamandır.
Yaşananları görünce isyan ediyorum ve bitsin artık bu gidişat diyorum;bitsin.
Biz,toplum olarak,bu insanları hak etmek için ne yaptık?

25 Haziran 2017 Pazar

#'Birbirimizi anlamamız için aynı dili konuşmamıza gerek yok'
Kazım Koyuncu
Bugün,şair ceketli çocuğun ölüm yıldönümü.
Şarkılarla geçti aramızdan ama izler bırakarak elbette.
Yaşasaydı,eminim çok güzel türkülere,konserlere imzasını atacaktı.
Karadeniz türkülerini dinler misiniz;Lazca türküleri!
Sözlerini elbette anlamıyorum ama melodisini dinlemek büyük keyif veriyor bana.
Dinamik,coşkulu,kıpır kıpırdır Karadeniz türküleri.
Hırçın Karadeniz'in Lazca türkülerini anlamıyoruz;peki,dünyanın herhangi bir bölgesindeki şarkıları anlıyor muyuz?
Caz örneğin;ya da Arapça;ya da,Hint müziği;ya da İngilizce,Fransızca şarkıları anlıyor muyuz?
Ama müziğin ritmine kendimiz koyveriyor ve ruhumuza işlemesini seviyoruz.
Müziğin birleştirici gücüdür bu.
Peki;birbirimizi anlamamız için ne gerekli?
-Aynı dili konuşmak;
-Aynı bölgede yaşamak;
-Aynı değerlerle büyümek!
Hepsi etken ancak;birbirimizi anlamamız için,birbirimizi dinlememiz gerekiyor.Konuşmak,iletişim kurmak,göz temasını yapmak.
Bazen,anlatmak istediğimiz her ne varsa gözlerimden okunur çünkü.
Bakmayı ve görmeyi iyi anlamak gerekir.
Birbirimizi bu saatten sonra anlamamız için bir mucize mi gerekir acaba?
Hani,şarkıda olduğu gibi....

24 Haziran 2017 Cumartesi

#Yarın,Şeker Bayramı.
'Nerde,o eski bayramlar?Yastığımızın altına koyarak,sabaha kadar uyumadığımız ayakkabılarımız,bayram harçlıkları,lokum,şeker için gidilen komşu evleri,nerde?'diye serzenişleri yine okuyoruz da.....
Bayramlar;bildiğiniz bayramlar.Değişen,bayramın adı değil ki;değişen bizleriz.
Türk toplumu,gelenekçi bir toplumdur.Dini ve Milli Bayramlarımız önemlidir.
Bu bayramlarda,toplumsal birlikteliğimiz,duygularımız,geleneklerimiz üst perdeden yansır hayatımıza.
Anne evlerinde yapılan baklavalar,bir gün öncesinden pişen zeytinyağlılar,deli gibi temizlenen evler,şekerliğe doldurulan çikolatalar,lokumlar,şekerler....
Güzeldi değil mi o yıllar?
Peki,şimdi ne oldu da bunlar azaldı?
Öncelikle,bayramları çok da umursamıyoruz artık.Bayramlar,'Hükümetin,şu iki günü de birleştirse de,tatili uzatsak'denilen günlere dönüştü.
Çocuklarımızı konu-komşuya göndermeye korkar olduk,ya tecavüze uğrar,ya öldürülür diye.
Bunlar,toplumsal çözülmüşlüğümüzün getirisi aslında.
Annelerimizden öğrendiklerimizi,çocuklarımıza öğretemeyişimiz de diğer bir neden.
Gelenekler,nesilden nesile aktarılırsa yaşar.
'Tatile nereye kaçsak?'fikriyle geleneklerimiz yaşatılamaz.
Anne evinin kapısı hep açık olmalıdır örneğin.Çoluk-çocuk,el öpme sırasına girmelidir.Komşu ziyaretleri yapılmalı,büyüklerin elleri öpülmelidir.
Merak etmeyin,ne eliniz kirlenir ne de dudaklarınız.
Kahvenin kokusu yayılmalıdır havaya.
Kalabalık aile sofraları kurulmalıdır evlerde.
Hem bunları yapmıyoruz,hem de şikayet ediyoruz 'Nerde o eski bayramlar?'diye.
Kendinizden yola çıkın,doğruyu bulacaksınız emin olun.
Bayramlar önemlidir.
Tatile de başka zaman çıkın,gün mü kalmadı?
Dip not:Lütfen bana klasik bayram mesajı göndermeyin çok kızıyorum çünkü.
Beni arayın,olmadı,ben sizi ararım merak etmeyin.O kadarlık hukukumuz da var değil mi? 
Herkese,şeker tadında bayramlar diliyorum.
Şeker tadında geçmeyeceğini bilerek üstelik.
#Atölyemdeyim,bir yandan ürünlere vernik atıyorum bir yandan şarkılar,şarkılar....
Biraz mola dedim ve atölyemin en nadide eşyası şezlonguma oturdum,sokaktan geçenleri izliyorum.
Bayram telaşındaki insanlar,şehir dışından bayram ziyaretine gelen yabancı plakalı araçlar,heyecanlı çocuklar....
Bir babayı görüyorum.Hava çok sıcak.Küçük oğlunun başını kendi tişörtünün altına saklamış,sıcaktan koruyarak eve götürüyor.
Adamın,açılan teninden göbeğini görüyorum ama hayran oluyorum oğlunu koruma biçimine.
Bir baba.....
Sırtlamış aldığı arabayı,oğlunun elinden tutmuş eve götürüyor.Çocuk öyle heyecanlı ve mutlu ki,ben bile oturduğum yerden görüyorum çocuğun gözlerindeki mutluluğu.
Bayramlar böyledir işte;birleştirici ve mutluluk verici, itici güç.
Herkesi mutlu etmek gerekir böyle günlerde.
Yeni Türkü'nün şarkısı yankılanıyor atölyemde;
-Olmasa Mektubun,Yazdıkların Olmasa...
Eskiden,kart atardık birbirimize.İçinde,belki aynı dilekler ama güzeldi o yıllar.
Şimdi,kart geleneği yok oldu artık.Telefondaki standart,toplu mesaja dönen dileklerle bayramlar kutlanıyor.
Ben yapmıyorum bunları ve yapandan da hiç hoşlanmıyorum.
Bu şu demek;sakın ola ki,bana o mesajlardan atmayın! 
Kart atmayı unuttuk belki ama en azından,ses sese iletişim kurabiliriz hayatımızdaki insanlarla.
Birinin aklına düşüp,aranmak kadar güzel bir duygu var mı?
Şarkılar,şarkılar sıralanıyor.
-Mazi Kalbimde Bir Yaradır;
-Nazende Sevgilim Yadıma Düştün,
-Fikrimin İnce Gülü....
Şarkılar böyledir işte;bir anda sizi bambaşka yerlere ve duygulara götürür.
Ezginin Günlüğü 'Eksik Bir Şey Mi Var Hayatımda'diyor şarkısında ya!
Hayatımızda ne çok eksik kalan yanımız var değil mi?

23 Haziran 2017 Cuma

#Anacığım,nurlarda uyusun.
Bu çalışmayı annemin evine yaptım.
Annem,çok yetenekli bir kadındı.Taşı ekse,içinden çiçek çıkardı,bu kadar elinde başka bir büyü vardı annemin.
Bir bahçesi vardı,dillere destandı.Her taraf,rengarenk çiçeklerle doluydu.Güllerinin kokusu bugün gibi hatırımdadır ama kalmadı o koku artık bahçemizde.
Bahçemizde kuş sesleri,kelebekler,arılar hiç eksik olmazdı eskiden.
Aile büyüklerinizi kaybedince her yer viran olmaya aday ne yazık ki ama ben sil baştan başladım olaya.
Bahçeye,annemin güllerinden ektim ve yetiştirmeyi başardım.
Küpelileri,sardunyaları,hanımelleri,yaseminleri artık yaşıyor bahçemizde.
Anneme bir vefa diyelim.Bıraktığına sahip çıkmayı başarmak....

Anneme bir vefa diyelim.Bıraktığına sahip çıkmayı başarmak....
Bu çalışmayı,annemin evine yaptım.İstedim ki,rengarenk kelebekler,annemin en sevdiği çiçeği şakayıklar,bahçeden eve dağılsın.
Henüz verniklerini atmadım ama sevdim bu çalışmayı.
Anneme,bana yaşam hakkı verdiği için teşekkürlerimle.

22 Haziran 2017 Perşembe

#21 Yaşındaki üniversite öğrencisi Melis Sağlam'a,şort giydiği için yumruk atan ve giyiminden tahrik olduğunu söyleyen Ercan Kızılateş denen aşağılık,pislik ve zihniyetleri üzerine....
Bunların, alt sürümlerine örneklemeler:
Kızım,3 yaşındaydı.Hava dayanılmaz bir sıcaklıkta.Çukurova bu,baharı görmeden sarı sıcaklara düştüğünüz memleket.
Karşımdan bir kadın geliyor,pardesüsü kaldırımı temizliyor.Tepeden,tırnağa kapalı bir kadın yani.
Bana baktı ve'Utanmıyor musun,bu çocuğa göbeği açık kıyafet giydirmeyi?dedi.
Önce anlamadım.Ben,hayatlara saygılıyım ya,herkesi de öyle sanıyorum.
Sana diyorum,bu çocuğun göbeği açık.
Afallamam geçtikten sonra 'Sen kimsin?'dedim ,
Ben,.. ... dedi.
Yok,ismini sormuyorum,sen kimsin?'dedim.
Bana bön bön bakarken 'Bana bak,eğer bir daha çocuğumla ilgili ağzından tek bir laf daha çıkarsa,elimden seni kimse alamaz,haddini bil'dedim ve uzaklaştım ordan.Daha fazlasını da yapardım aslında ama yaşına hürmeten diyelim.
Kızım 5 yaşında ve ramazan ayındayız.Çocuk,dondurma istedi.Külahla aldım ve karşımızdan şalvarlı,takkeli iki erkek geliyor.
'Hanım,sen utanmıyor musun,bu aziz mübarek ramazan ayında çocuğuna dondurma yediriyorsun?'
Benim bu şaşırmalarım hiç bitmeyecek.
Birden nevrim döndü ve .....
Küfretmem elbette ama bana onu söylediğine pişman ettiğim de bir gerçek.
Kimse,benim çocuğumun giyimine de dondurmasına da karışamaz.
Ayşegül hemşireyi anımsadınız mı?
Hani,otobüste şort giydiği için tekme yiyen genç kız.
Eğer,bu hukuk sistemi,bu yaşananlarda gerekli cezai yaptırımı uygulasaydı,bugün Melis o tekmeyi yemezdi o pislikten.
Tahrik olmak.....
Ne kolay bir yol değil mi?
Şort giydim tahrik oldun;kırmızı ruj sürdüm tahrik oldun;mini etek giydim tahrik oldun...
Oğlum,sen bu kafayla ben çarşafa da girsem tahrik olacaksın zaten.
Sizin gibilerin beyni,cinsel organlarına taşınırsa olacağı bu.Her gördüğünüz kadını yatağa atma fantezisi kurarsınız.
Çünkü,sizin mercimek kadar beyniniz üretmeye,planlamaya,eşitliğe,özgürlüğe çalışmaz.Varsa yoksa seks!

21 Haziran 2017 Çarşamba

#Türk toplumunun karakteristik bir özelliği var;elindekinin kıymetini bilmeden yıkıp geçmek,ilerisini düşünmeden aceleci bir tutum sergilemek.
Eğitim Müzesi yapılması için uğraştığım ünlü konağın gündüz çekimi.
Ayrıntılı fotoğraflı iç ve dış mekan çekimleri elbette mevcut bende.
Bunun gibi sayısız konak var şehirde.Hepsini yavaş yavaş yıkıp,üstüne devasa binalar dikiyorlar.
Çirkin,sevimsiz,soğuk binalar...
Bu binalara tıkılan insanların ne komşuluğu kalıyor ne de iletişimi.
Toplumsal bir sorun aslında bu binalar ama rant işte.
Bunlara ruhsat vereni eline alacaksın....
Bir tarihi yok ediyorlar,içindeki anıları ve yaşanmışlığın izlerini.
Oysa,bu konaklar değerlendirilebilir ve şehrin çehresini değiştirir ama bunu algılayacak kafalar nerde?
Yak-yık,rant uğruna canına oku ve bunun adına da hizmet de.
Hiç olur mu?
Bu konak,çok tehlikeli bir durumda.Bu çocuklar nedir derseniz olay şu:
Burası bir okul bahçesi ve çocuklar da,malum top oynuyorlar.Topları konaktan içeri girmiş.Bu çocuğun,o demirlerden içeri nasıl girdiğini hala anlamadım inanın.

Çığlık sesine koştum;konaktaki fareleri gören çocuk can havliyle demirden geçmeye çalışıyordu.
O anda boynu kırılabilirdi ya da kolu,bacağı.
Bu binaya gerekli özeni göstermeyen tüm yetkilileri kınıyorum.
Ne konağı kurtarıyorlar ne de önlem alıyorlar.İlla,bir çocuğun daha ölmesi mi gerekiyor restorasyonu için?
Sosyal ve kültürel doku önemlidir ve mutlaka korunmalıdır.
Eski evler için öyle güzel planlama yapılabilir ve yaşanılası bir şehir yaratılabilir ki....
Ama nerde....

20 Haziran 2017 Salı

#Çukurova'da yağmur var ve hava mevsim için hiç normal değil.
Küresel ısınmanın getirisi bunlar.
Balkondan bakıyorum,yoldan akan sel demeyeceğim;toprak, içimi acıtıyor.Geçen yağmurda da,selde bir yılan akıyordu şehrin içinden.
Bunlar,normal şeyler değil.
Yağmur,sağanak olunca,çayımı aldım ve gecenin karanlığında balkonda bu binayı seyrettim.Nasıl da yalnız ve viran bir halde bu bina.
Birkaç yıldır,bu binanın eğitim müzesi olması için çalışıyorum.1909 yılında İspanyollar tarafından yapılmış,okul,kilise,sağlık birimi olarak kullanılmış,şimdilerde yıkılmayı bekleyen şahane bir bina bu.
Çatısı çökmüş,içinde farelerin cirit attığı,kafamdan yarasaların uçtuğu bir yalnız yapı.
İçini fotoğrafladım,sarnıcı,su deposu ve bir zamanlar Ermenilerden başlayarak,Fransız ve Türk komutanların karargahı olmuş,Selanik göçmenlerinin konakladığı özel bir bina.
Yağmurun altında,hava hiç Çukurova'ya yakışmayan Haziran soğuğunda,elimde çay bardağım,karşımda bu mahzun bina.....
Buranın eğitim müzesi olması şart!
Az daha kalırsa yakacaklar çünkü.
Oysa,taşların arasındaki kuş yuvalarını izlemeyi her sabah ve öğrencilik anılarımı tazelemeyi seviyorum.

Ben bu binayı seviyorum aslında.
Binaları yalnızca taş mı sanıyorsunuz?
Bu bina yaşıyor hala ve ben daha da yaşaması için elimden geleni yapacağım!

#Erkeklerin,askerlik anıları hiç bitmez biliyorsunuz;tıpkı bizim doğum hikayelerimizin hiç bitmediği gibi.
Önerimdir;Manisa'daki yemek ihalesinin verildiği Rota Yemekçilik,bundan sonra meclisin yemek ihalesini alsın ve vekiller,bu şirketin hazırladığı o rezil yemekleri yesin.
Milletvekilininki can da,askerin ki ne?
Kardeşlerim,askerlik anılarından söz ederken, soydukları patatesten ellerinin nasıl kabardığından,20-30 yıllık saklanan etlerden,mercimek çorbasının üstünden kepçeyle kıyma niyetine topladıkları şeylerden başlarlardı ve biz de gülerdik.
Siz,hiç,yemeğin kışlada yapıldığı yıllarda,askerlerin yemekten zehirlendiğini duydunuz mu?
Duyamazsınız çünkü,asker ocağı güvendir ve askerine zarar vermez.
Manisa'da,1 ayda dört kez,askeriyede zehirlenme yaşanıyorsa ve bu iş ihaleyle Rota Yemekçilik Şirketine veriliyorsa,kimdir bu şirket ve ihaleyi nasıl almıştır?
Ya da şöyle soralım:bu şirketi kim korudu bugüne kadar?
Hani,bir kez olsa anlarsınız ama dört kez yemekten zehirlenme mi olur?
Kim denetledi bunları?
Rota Yemekçilik,rotasını öyle iyi ayarlamış ki birilerine,dümeni kırmaya hiç gerek duymamış bugüne kadar,dümdüz gitmiş yolunda.
Bu şirket;2013 yılında, 100 bin tl sermayeyle kurulmuş.Allah,öyle bir 'Yürü ya kulum'dememiş,koş koş demiş olmalı ki,1 yıl içinde 2 Milyon TL;Nisan ayında ise sermayesini 7 Milyon TL'ye çıkarmış.
Şirketin,sözleşmesi feshedilmiş.
Onca asker zehirlendikten sonra öyle mi?
Adamlar,deveyi havuduyla yemiş,bunlar da göz yummuş,şimdi feshediliyor.
Peki,bu fesihin gerekçeleri nedir?Bir nedene dayanması gerekiyor bu işin ama ortada böyle bir gerekçe yok.
Milli Savunma Bakanı Fikri Işık,zehirlenme olayını,'Bölgede depremler yaşanıyor,sular karışmış olabilir'diye açıklamaya çalışırken,insanın aklına şu düşüyor:
Peki,bu yeraltı suları,bir tek Rota Yemekçiliğin musluklarına mı karışmış?Neden tüm Manisa zehirlenmedi,değil mi?
Hangi gerekçe,sedyede yatarken 'Baba'diye bağıran o gencecik askerden daha önemlidir söyler misiniz?
Kendi evlatlarının birinin tırnağı kırılsa dünyayı yakacak adamlar,evlat başkasının olunca 'Manisa'daki zehirlenmeleri araştıralım' diye verilen önergeyi reddediyorsa eğer.....
AKP'li,MHP'li vekiller.....
O askerlerin ahı bir gün hepinizi tutacak;bunu da böyle bilin!

19 Haziran 2017 Pazartesi

#Sivas'ta,çöpteki market artıklarından sağlam olanları toplayan babayı izliyorum;
Manisa'da,yedikleri yemekten zehirlenen askerlerimizi ve de Beştepe Sarayında verilen iftar davetlerine bakıyorum,bakıyorum....
O yediğiniz yemekler var ya!
İçinize dert olur inşallah!
Memlekette istikrar varmış da,,% 5 büyümüşüz de;işsizlik azalmış da......
Katar.....
Ortalama kişi başı yıllık gelir: 88,559 Dolar ile dünyanın en zengin ülkelerinden biri.
Dünyanın tavır aldığı Katar'a biz ne yapıyoruz,vatandaşı çöplükten yiyecek arayan bir ülke olarak?
THY'nın dev kargo uçaklarıyla,Katar'a 40 uçuşla,içinde tavuk, yumurta, süt, yoğurt gibi gıda malzemeleri bulunan tam 2 bin 800 ton gıdayı taşıyoruz.
Yanlış okumuyorsunuz;dünyanın en zengin ülkelerinden biri Katar'a,biz gıda yardımı yaptık.
Ne için?
Ülkemizde,kayıtlı,kayıt dışı 5 Milyon Suriyeli beslemiyor muyuz?
Bize ne Suriyeliden?
Bayram geliyor diye ülkelerine akın eden ve korkmadan giden Suriyelilerden bize ne?
Demek ki,ülkelerine gidebiliyorlar.
O halde,biz neden besliyoruz bunları?
Katar,istese bizi satın alacak bir ülke.Tarımını bitirmişsin,sanayi iflasta,ekonomi dibe vurmuş,sen kimsin ki,hangi gelirinle Katar'a gıda gönderiyorsun?
Kimin cebinden çıkıyor bu paralar?
Şaşalı iftar sofraları kuruyorsun,vatandaşın çöplükten besleniyor,bize sormadan,bizim paramızla Katar'ı,Suriyeliyi besliyorsun ve karşımıza geçip 'Memlekette istikrar var,büyüyoruz mu'diyorsun yani?
Sivas'taki babanın,sokakta kalmış ailesiyle,çaresiz bakışlarını izliyorum ve insanlığımdan utanıyorum.
Bu mu memleketimden olması gereken insan manzaraları?
O yediğiniz yemekler var ya!
İçinize dert olur umarım.

18 Haziran 2017 Pazar

#Osmanlı'da,padişahların yemekten zehirlenmesini önlemek için Çeşnicibaşılar vardı.Yemekleri,önce o tadar,baktın ki ölmüyor,padişah yerdi.
Padişah önemlidir.Maazallah,ya zehirlenirse,memleketin hali nice olur-du?
Önerimdir;Türkiye'nin dört bir yanındaki askerlerimize verilen yemekler,önce Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'a tattırılsın,sonra askerlere yedirilsin.Mehmetciğimizin canı,Hulusi Akar kadar değerli değil mi?
Bu kaçıncı yemekten zehirlenme haberi?
Ana-babalar,evlatlarının canını yerde mi buldular?
Neden o ailelerden biri şikayetçi olmuyor,onu da anlamak mümkün değil.
Ekranda,bayrağa sarılmış tabutlara bakan,gözleri yaşlı babaları izliyorum.
Babalar gününde,onlara verilen hediye bu işte;evlatlarının şehadet şerbetine laflarıyla bulanmış cenazeleri.
Sorun bakalım o babalara,tabuta girmiş oğullarının şehadet şerbeti içmesini ister miydi?
Böyle söyleyince nasıl ferahladık bilemezsiniz.
Orduyu,önce Ergenekon-Balyoz gibi,düzmece davalarla pasifize ettiler.Koskoca ülkenin Genelkurmay Başkanını terörist ilan edip,orduyu savunmasız bıraktılar.
Güçlü bir ordusu olan ülke dik durur.Öbür türlü emperyalizmin kucağına düşmeye adaydır.
Terör belasından her gün şehitler geliyor hanelere.
Fetö dediler,kalan kısmını da temizlediler; suçlu mu,suçsuz mu diye bakmadılar bile.
Şimdi de,yemekten zehirlenerek ölecekler.
Biri de çıkıp,'Bu nedir?'demiyor hükümetten.
Ya Genelkurmay Başkanına ne demeli?
Bu askerlerin canı ona emanet edilmedi mi?
Tek bir askerin dahi burnu kanasa,sorumlusu o değil mi?
Orda,Manisa'da yüzlerce asker zehirleniyor,Genelkurmay Başkanının sesini duyan var mı?
Cumhurbaşkanıyla ülke ülke gezmekten fırsat bulur mu acaba,orduda neler oluyor diye?
Önerimde ciddiyim;ordunun çeşnicibaşısı olsun,asker aileleri de rahat bir nefes alsın artık.
Yemekten zehirlenme mi olur;hem de koca bir Tugay Komutanlığında.
Pis kokan yemek mi,olay mı acaba?

17 Haziran 2017 Cumartesi

#Baba.....
Sözcük bile ağzınızdan çıkarken bir güç,bir ağırlık hissettiriyor insana.
Eskiden,babalar çocuklarına mesafeli,uzaktan uzaktan severdi ve gurur duyduğunu yalnızca gözleriyle anlatırdı.
Şimdiki babalar ise,çocuklarına çok yakın,ilgili,sevdiğini gösteren ve şımartan babalar.
Kendi kardeşlerimden biliyorum;keşke bütün babalar onlar gibi olsa.
Dünyada,mutsuz çocuk olmazdı.
Baba var,çocuğuna şefkatle sarılan;baba var,çocuğunu elinin tersiyle silen.
Burdan başta kendi kardeşlerimin olmak üzere,çocuğunun üstüne titreyen bütün babaların Babalar Gününü kutluyorum.
Baba önemlidir.Derler ki,kız çocuklarının idolü babadır.İlerde seçeceği eşi,babasına bakarak seçer.
Bu,doğru bir saptama mıdır bilmiyorum çünkü benim böyle bir idolüm olmadı.
Anımsadığım babam,çok güçlü,otoriter,çok okuyan,çok çalışkan,çok disiplinli bir babaydı.
Yaşasaydı,eminim çok iyi bir hayatımız olurdu babamla;çünkü çok benzeşiriz.
Ölümlü bir dünyadayız ve bir gün,annemiz de,babamız da ölecek.
Ama vakti gelmeden yaşanan ölümler,insanın hayata direncini kırıyor.
Babanın gölgesi ağırdır ve onun toplumdaki kimliği sizi bir çok şeyden korur.
Olmadığı zaman,işiniz zordur.
Babamı bizden kopardılar.Geride kalan eksik kalan yıllar,yarım kalan yürüyüştür artık.
Babanız yoksa, şunları yaşıyorsunuz:Akşam,masadaki sandalyesi boş;veli toplantılarınız kimsesiz,başarılarınız sessiz,diploma törenleriniz eksik;
Evleniyorsunuz, kolunuzda yok,çocuğunuzu kucağına vereceği dedesi yok.
Zor durumda kaldığınızda,'Baba'diye koşacağınız ve sarılacağınız bir gücünüz yok.
Zordur babasız büyümek.
Bu yıl babama ne alsam telaşım hiç olmadı.Ben,her yıl Babalar Gününde mezar taşına dokunurum 'Keşke olsaydın baba'derim.'Keşke'
Evladınızın da kıymetini bilin,babanızın da.
Babam yaşasaydı,ona en çok kol düğmesi almayı isterdim.
Neden derseniz?
Çünkü;en çok kol düğmesini yakıştırıyorum babalara.
Babadaki özenin adıdır bendeki anlamı.
Tanrı,evladını koruyup,kollayan tüm babaları evladına bağışlasın!

16 Haziran 2017 Cuma

''Sayın Kılıçdaroğlu ne için yürüyor? Ben Enis Berberoğlu'nu ziyarete gidiyor diye duydum. Oraya gitmek için bu sıcakta mübarek ramazan günü yürümeye lüzum yok ki. Hızlı trenle gidebilir. Hem de hızlı trenle gidebilir. Niye eziyet ediyor kendine. Sokakta adalet aranmaz. Türkiye bir hukuk devleti. ''
Başbakan Binali Yıldırım.
Bu konuşmadaki yanlışları bulun desem bir roman yazılır üstüne.
Üst akıl,düşük profil,oydu,buydu gelgitleri arasında kalınca toplum;işte geldiğimiz nokta!
Tanrım!
Bizi daha ne kadar sınayacaksın,ne kadar?

15 Haziran 2017 Perşembe

#AKM-Atatürk Kültür Merkezi-Taksim
Yolu,bir şekilde İstanbul'a düşenler,benim gibi öğrencilik yapanlar,Taksim Anıtı ve AKM önünde mutlaka fotoğraf çektirmişlerdir.
Ne çok anım var Gezi Parkı-AKM ve Taksim ile.
Her cumartesi İDSO'nun konserlerini asla kaçırmazdım örneğin.Bedri Baykam'la,ilk tanışmam ve uzun uzun sanat sohbeti yapmam da AKM'dedir.
Her yıl İstanbul'a gittiğimde,mutlaka Taksim'e çıkar ve AKM'ye uzun uzun bakarak,anılarımı yaşarım.
Taksim'in kıyısında,çok özellikli bir binadır AKM.Türkiye'nin ilk opera binasıdır aynı zamanda.
İçine girdinizse eğer,konser salonu,resim galerisi ve her yerden yansıyan sanat kokusunu içinize çekersiniz.
Neden AKM?
Masanın çevresine toplamış sanatçı diye geçinen müsveddeleri,konuşuyor konuşuyor.
Masaya bakıyorum,Araplardan şarkıları araklayan ve üne karışan arabeskçi,sevgilisiyle soytarılık yapan imamın kızı,kabeye dokunmak ister gibi uzanan o kolun sahibi türkücü;ciddiye alınmayacak bir dolu insan.
Ama her iftarda ezan okuyan yoktu ve çok şaşırtıcıydı.Ama o şimdi,ailevi sorunlarla rezil olmanın ezikliğinde elbette.
Bir de,kocasıyla umreye giden ve el ele poz vererek şov yapan şarkıcı vardı.Umre,ibadet değil,gösteri yeriydi çünkü.O da yoktu hayret!
"Atatürk Kültür Merkezi (AKM) inşallah yıkılacak" açıklamasını dinleyen yuvarlak masa sanatçılarından biri de çıkıp'Ne hakla AKM'yi yıkarsınız,orası tescilli bir bina. Sabancılar,restorasyon için 30 milyon lira verdi.Bina çürükse,neden restorasyon başlamıştı?Sizin derdiniz;Gezi'nin intikamını alıp,Atatürk'ün adını taşıyor diye,illa AKM'yi yıkıp,yerine cami yapıp,Gezi Parkını da biçip Topçu Kışlası yapmak değil mi?'diyemiyor.
Diyebilirler mi peki?
Ona da yürek ister.
Tanesi 1000 liralık kadehten su içerek iftar yapmanın ağırlığı da paha biçilmez elbette.
Sevgili İstanbullular!
Eğer,AKM'yi yıktırırsanız hepinize yazıklar olsun.
Gezi Parkındaki gençler kadar olun da AKM'yi yıktırmayın.
O bina özel çünkü!
#Ülkede yaşanan hukuk garabetinin sonuçlarını izliyoruz hep birlikte.
Seçilmiş bir milletvekilini,tırlarda taşınan silahlarla ilgili yaptığı haberle,üstelik de terörist diye 25 yıl tutuklamaya kalkmak ne demek?
Buna karar veren hakimlerin de,savcıların da hukuku nasıl ayaklar altına aldığını izliyoruz bir film gibi.
Aldığı hukuk eğitiminin hakkını vermenin adı bu mudur?
Okuduğunuz okullara,sizi yetiştiren hocalara yazıklar olsun.
Bazı siteler,Kemal Kılıçdaroğlu'nun korumalarla Ankara'dan,İstanbul'a yürümesini bir komedi gibi algılayıp,toplumda espri kaynağı yaratmaya kalkıyorlar da;
Bunlara sormak gerek; biat ettiğiniz cumhurbaşkanı,es kaza bir yoldan geçecekken ne tür önlemler alınıyor,kaç koruma ve keskin nişancı devreye giriyor?
Ayıp ayıp!
Kemal Kılçdaroğlu,korumalarla yola çıkacak elbette ama üç-beş korumayla.Öyle ardına 3 bin polisi alıp da yola çıkmıyor.
Kendi vatandaşından korkan lider mi olur,cumhurbaşkanı mı?
Beştepe'den,halkı selamlayacak sayın cumhurbaşkanı ama o selamı görmeniz için dürbünle bakmanız gerek sarayındaki sallanan eli görmeye.
Vatandaş,herhangi bir bakanı geçtim,vekile sokulabiliyor mu ki,cumhurbaşkanına yaklaşsın?
Bu ne korku be kardeşim!
Eğer,bir insan size zarar vermeyi aklına koyduysa her türlü dener biliyorsunuz.
Fikrini savunmak özgürlüktür.uyduruktan hastalık icat ederek damatları salıveren hakimler,kaçma şüphesi var diye bir vekili tutuklayamaz.
Seçilmiş bir insandır o ve halkı temsil yetkisi vardı,
Önde,elinde ADALET yazılı pankartla CHP başkanı,ardında vekiller ve halk....
Dünyaya rezil oluyoruz bugün.
Eğer,o tırlarda silah taşınıyorsa,bu bir haberdir.
Bu durumda,silahın gittiği yer önemlidir.
Devlet olarak,kendi ülkende buna izin vermişsen,bunu haber yapan mı suçludur;yok,ortada böyle bir olay yaşanmamışsa,o halde bu vekil neden tutuklandı?
Yanıtını vermeniz gerekiyor.Öbür türlü,dünyaya rezil olmakla kalmayıp,halkın üzerinde sürekli bir korku imparatorluğu kuran hükümet olursunuz ve günü geldiğinde,bu halka hesap verirsiniz.
Bu ne saçmalık yahu!
Bu ülkenin aklı selim hukukçuları nerde?

13 Haziran 2017 Salı

#Birazdan atölyeme gidip,çalışmaya başlayacağım,tıpkı sabahın erkeninde otobüse,dolmuşa yetişmeye çalışan ve işine giden kadınlar gibi.
Kağıthane’de,kendisine boşanma açan eşini 4 kez kurşunlayarak öldüren Recep İnçke 'Rahmetli, bazı görevlerini yerine getirmiyordu.Kadının asli görevi yemek yapmak, çay demlemek ve evine bakmak' haberini okuduğumda......
-Ben bir kadınım.İlkokulu bitirdim ama aile çeşitli nedenlerle beni okutmadı,evlendim,üç çocuğum oldu;evdeyim,çalışmıyorum.
-Ben bir kadınım.Liseyi bitirdim,üniversiteye gidemedim ama işe gidiyorum şu anda.Belki sekreterim,belki atöyle işçisiyim,belki temizlikçiyim.
-Ben bir kadınım.Üniversite bitirdim,Her sabah işe gidiyorum,tıpkı diğer çalışan kadınlar-erkekler gibi.
Bir kadın olarak,diyelim ki,çalışmıyorum ve kocamın eline bakıyorum.
Peki;sen,koca;öncelikle sana evlatlar vermişim.O çocukların bakımı,büyümesi,okulu,eğitime para dışında katkın nedir?Bir kere bile banyosunu yaptırdın mı örneğin?
Ya da sütünü ısıttın mı?Ya da;üstünü örttün mü uyurken?
Eve geldiğinde temiz bir ev buluyorsun,masada yemek,dolabında ütülenmiş gömleklerin.
Dışarda çalışmıyorum ama sana ve çocuklarımıza bakıyorum.
Ben,bunları yapmazsam,hayat nasıl sürecek bu hanede?
Peki;Mühendisim,doktorum ya da sekreterim.
Senin gibi sabah işe gidip,akşam dönüyorum.Senin kadar trafik çilesi çekiyorum,senin kadar sinirleniyorum,senin kadar yoruluyorum.
İkimiz de aynı anda eve giriyoruz.Sen,terliklerini giyip,koltuğa gömülüp,kumandaya uzanırken,ben yemek hazırlıyor,bulaşıkları topluyor,çay demliyorum.Kalan saatlerde de çocukların ödevi,çamaşırların yıkanması ütüsü,evi toparlama geliyor.
Sen kimsin,ben kimim?
Ben senin kölen miyim evlendik diye?
Sen de kalk,ben bulaşıkları toplarken çayı demle,çocukların ödevine yardım et.Çamaşırları as.
Merak etme erkekliğinden bir şey kaybetmezsin.
Bunlar bizim hanemizdeki hayat ve benim kadar sen de içindesin.
Ben ne yapıyorsam,sen de yapacaksın.
Benim asli görevim sana bakmak,çay demlemek,yemek yapmak değil.
Sen kim oluyorsun da,benim canımı bu saçmalıklar yüzünden alıyorsun?
Yarın da iyi hal ve tahrik indirimini de alırsın emin ol.
Allah topunuzun belasını versin!
Hukuk sizi affedecek çünkü,işi Allaha havale ediyorum artık!

11 Haziran 2017 Pazar

#Çalışmak iyidir,sürekli üreteceksiniz.
Pazar günlerimi seviyorum ama iş söz konusu olduğunda,pazar falan kalmıyor bende.
Bugün,altın varak ayna ve dikiş kutusu çalışması yaptım.
İşin maliyeti,emeği her yaptığınız eşyada farklılık gösteriyor.
Zevkli ama yorucu da olduğunu belirtmeliyim.
Beyin,sürekli yeni tasarımlara yöneliyor.Bir yaptığınız diğerine benzemiyor,kuralım bu.
Beyin ve beden gücü insanı sürekli yoruyor arada dinlenmek de pek yok.
Atölyeme,bir çingene kız çocuğu geldi bugün.Diğerleri gibi okula gitmiyor.
Yakında,bir amca oğluna gelin gider,iki seneye de kucağında bir çocuk,karnında bir bebesiyle karşıma çıkar.
Bu çocukları nasıl kurtaracağımı hiç bilmiyorum ama birini dahi okutsam başarıdır,tıpkı Deniz Yıldızı'nın öyküsü gibi.

Altın Varak ayna dedim.Güzel oldu sanki. .Vernik işlemi kaldı yalnızca.
Dikiş kutusu ise,evdeki peçeteyi tek kata indirip,keserek,üstelik de kendi tutkalı olmadan yaptı.
Deneyerek ta Bağdat bile bulunurmuş biliyorsunuz. ;)
Merak işte.
Denerim ve asla başarmadan bırakmam.
Sonra da sızlanıyorum'Vay efendim,tatile gidemiyorum,yoruluyorum'falan diye.
Hep bu meraktan işte.Başarma dürtüsü. :)