31 Mart 2019 Pazar

#Seçimleri izlemekten yoruldum inanın ama şu saate kadar,hala İstanbul'u öğrenemedim.
Medyayı bu kadar teslim alırlarsa olacağı budur.
Vatandaş olarak bilgi edinme hakkımızı elimizden alıyorlar.
Bu seçim,bir yerel seçim olma özelliğini çoktan kaybetmişti ve bir güven sorununa dönüşmüştü biliyorsunuz.
Fatih Portakal'ın yüzü bu kez mor renge dönmedi ama bazılarının yüzüne yansıdı.
En çok Gaziantep ve Sakarya'yı merak ediyordum doğrusu çünkü;rüzgarı bu kez iyi yakalamıştı muhalefet.
Siyasetle az-çok ilgilenen biri bile,Ankara'nın kaybedildiğini,Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul'a geldiğini görebilir elbette.
Neden Gaziantep ve Sakarya sorusunun yanıtı da var .
Bizlere uzun süredir yapılan hakaretleri dinliyorduk.
Oysa,kendileri gibi düşünmüyoruz diye 'İllet,zillet,adi,cibilliyetsiz 'gibi sıfatları yüklüyorlardı ama ilk kez bir şehrin insanlarına alenen 'Öküzün trene baktığı gibi bakıyorlar' demelerinin hoş görülecek,yanlış anlaşılacak bir durumu yoktu,olamazdı da.
Antep halkı,% 53 gibi bir oyla kendilerine Öküz denilmesini içlerine sindirerek oy veriyorlarsa,bundan sonrası da trenleri seyretmek olur.
Her iki kişiden biri bu sıfatı beğenmiş anlaşılan.
Ya Sakarya?
Tank-Palet fabrikasını Katar'a peşkeş çekenlere verilecek yanıt bu muydu yani?
Bir ülkenin haberleşmesi,ulaşımı,askeri bilgileri kimseye devredilemez,işletim hakkı verilemez.
Tüm bunlara rağmen,işsizsiniz,açsınız,tencereniz kaynamıyor,sürekli şikayet ediyorsunuz ama gidip oyunuzu yine aynı partiye mi veriyorsunuz yani?
Fındık,çay ,şeker pancarı üreticisi;Kars,Erzurum,Erzincan,Yozgat,Çorum....
Ne diyeyim ki sizlere?
Sakın bir daha halinizden şikayet etmeyin!
Bu seçimde bir kazanan oldu aslında.
Ülke siyaseti,Ekrem İmamoğlu gibi nazik,edepli,sözü dinlenen,çalışkan,genç,dinamik ve akıllı bir siyasetçi kazandı.
Önü çok açık ve önümüzdeki yıllarda çok daha ilerleyecek,görünüyor.
Bunca yıllık ömrümde,ilk kez umutla bakıyorum yarınlara.
Bu gidişat düşecekti,başka yolu yoktu.
Mor rengi severim aslında ama yüzde hiç iyi durmuyormuş,bugün anladım.
Ve bugün,kendini Kaf Dağında görenlerin,yere inme günüdür.
Gerisi de gelecek ama tarih bunları nasıl anacak,işte orası belli değil!

30 Mart 2019 Cumartesi

#Neden oy vermeliyim?
Perşembe ve cuma günü iki ayrı görüşmem vardı.
İlkinde,bir genç yolumu kesti,muhtar adayıymış.
'Bana projelerinizi anlatın' dedim.
Herkesin söylediği yolların çukurları,parklar,çevre temizliği gibi günlük hayatın eksikleri.
Sonra,şunu sordum: 'Saraya çağrılırsanız gider misiniz?'
'Hayır'dedi ve ardından şunu ekledi:
Bir arkadaşım da muhtar.Saraya asla gitmeyeceğini söyledi ama başına gelenler.....
Bu konuyu,seçimden sonra yeniden ele alacağımı belirteyim çünkü kamu görevlilerin bu denli baskı kurduğunu ben de bilmiyordum.
Ona bazı önerilerde bulundum.
'Bir yerde muhtar BİLE olamaz' denerek ,BİLE sözcüğüyle muhtarları aşağılayanlara karşın,muhtarlar,mahallelerin nabzıdır ve çok önemlidir aslında.
Neyse....
Gelelim ikinci konuya.
Neden,bu seçimlerde oy vermeliyim?
Dün,bir görüşmeden çıktım,koyunayağı bir evin balkonunda bir kadın bana seslendi.
Sandım mi,bakkaldan ekmek falan istiyorsa alayım.
Yağmur da nasıl yağıyor...
'Gel,benimle bir çay iç' dedi.
'Teyze,çok işim var başka zamana'dedim ama beni bırakmıyor.
Peki neden?
Eve girmedim elbette,duvarın dışından konuştuk.
Öyle yalnız,öyle yalnız ki;
Bana öyküsünü anlattıkça anlatıyor.
Çok küçükken,yaşlı bir adama vermişler.3 çocuğu olmuş ama kocasından 'D....,P....,beni bıraktı da bir O.... gitti'diyor da diyor.
Sözcüklerinden çok utansam da dinliyorum mecburen.
Kocası,genç bir kadınla gitmiş ve üç çocukla kalmış.
Buna o kadar kızmış ki,hayatı tarumar olunca,ve yalnızlık da üstüne binince,korkularıyla eve kapanan bir kadın olmuş.
Çocukları da yuvadan başka şehirlere uçmuş ,gelsin yalnızlık.
Gezdiğim yerlerde çok fazla yaşlı insan görüyorum.Çocukları gitmiş,evde yapayalnız çok yaşlı insan var.
Bu yaşlı insanlar,hayatlarının son deminde ne yapacak?
Neden oyumu vermem gerek?
Bana,hayatın içindeki her gruba yönelik proje yapacak belediye başkanı istiyorum ve oyumu ona vereceğim.
İnsana saygı,hayatlara saygı ve bunları iyi organize edecek belediye başkanı istiyorum ben.
Saçma sapan projelerle karşıma çıkan,somut,işe yarar halka hizmet algısından uzak o şeyleri cafcaflı kağıtlara bastırıp,benden oy istemeyecekler.
Hayatı güzelleştirecek,planlı,kısa-uzun vadede çözüm getirecek,genci,yaşlısıyla bir bütün sağlayacak,kent kimliğini oluşturacak ve kenti markalaştıracak belediye başkanı istiyorum ben ve oyumu,o genç muhtar için,o yaşlı kadın için ve 80 milyonun refahı için kullanacağım.
Yeter artık,kıştan üşüdüğümüz.
Bize bahar gerek!

28 Mart 2019 Perşembe

Kadir kıymet bilmemek,ancak,bizim gibi geri kalmış ülkelerde görülüyor.
Başka bir ülkede,böyle bir konak olacak ve böyle harabeye dönüşecek,bir Allahın kulu da kılını oynatmayacak;mümkün mü?
Bu konağı,uzun yıllardır fotoğraflıyorum,yetkili birimlere de gittim,'yazık oluyor,yıkılıyor,bir el atın 'diye ama sonuç;sıfır!
İnanılmaz güzellikte bir yapı.Giriş üstü üç katlı.Bütün bölümleri ahşap.Öyle ilginç bir mimarisi var ki;her kat arası boşluğa bakıyor.Tahta korkuluklu,koridorlu bir yapı sistemi.
Zaten,giriş kapısındaki taş işçiliğinden de anlaşılacağı üzere,özel bir yapı.
Geçtiğimiz yıl,bu konağı fotoğraflamaya girdim,az daha kalasların altında kalıyordum ama inanılmaz bir çekicilikte.
İçinden,kim bilir ne hayatlar geçti?
Eskinin,ataerkil evlerinden aslında.
Her katta bir oğul ve ailesi;ana birimde ise evin anne ve babası.
Birlikte yaşanan hayatlar....
'Bu konakta,neden restorasyon yapılmıyor?' diye sorduğumda,mirasçısı çok,uzlaşı yok yanıtını almıştım.
Oysa;bu konak alında,restore edilse ve kültür varlığı olarak müze ya da otel ya da kent konağı olarak bir döneme damgasını vuran bir hale getirilse ve de turizme kazandırılsa olmaz mı?
Yok!

İlla,betona boğacaklar memleketi!
Tarih yıkılmış çok da önemli değil yani.
Bu evde,benim gördüğüm yılanlar,fareler cirit atıyordu.
Nasıl girdim de fotoğraf çektim bilmem?
Bir ara,kapısına güvenlik nedeniyle asma kilit de vurulmuştu ama geçende gördüm ki,kilit kırılmış,içerisi bu gördüğünüz hurdalık olmuş.
Elimde bir yetki olsa,mirasçılarıyla anlaşır ve bu binayı kurtarırdım ama benimkisi ancak böyle yapıları tanıtmaktan öteye geçemiyor.
Ama elimde bir yetki yok ki!
Burdan bir çağrı olsun en azından:Lütfen,bu evleri kurtarın.
Şahsen,usandım sizin bu betona boğan algınızdan.
Kültür mirası diye bir şey var değil mi ama kime söylüyorum ki!
Böyle yapılar yıkılsın,yerine nasıl olsa ucube bir apartman dikerler!
Yazık oluyor ülkemize,çok yazık!

27 Mart 2019 Çarşamba

#Haberleri izliyorum....
Tanrım!
Çağla çıkmış hem de kilosu 20 TL.
Zaten ömrü kısacık.
Bu mevsimde, olur da elime geçerse, en sevdiğim çağla çıkmış yahu!
Yanında bir tabak tuz...
Nerden bulunur ki şimdi bu saatte? 😉
Kilosu 20 tl olan Çağlanın yanında,kilosu 100 tl olan erik için bir şey yazmayayım artık.
Şu aş erme meselesi olan evler yandı. 
Para ödemeden aldığımız bir hava var.Ona ne zaman vergi gelecek acaba?
Ona vergi,buna zam,her şey ithal....
Hiçbir şeyin ne alınacak ne de yenecek hali kalmadı.
31 Mart'ta,havalarını mı aldırsak acaba?
E,bu saatten sonra bizlere,'Adi,Zillet,vatan haini,cibilliyetsiz.... 'gibi sıfatları yükleyen ama aslında tanımı yanlış hedefe odaklayan bu insanlara gereken dersi vermeyelim mi yani?
En çok Gazianteplileri merak ediyorum.
Trenleri,kaçı seyredecek acaba? 
Hani,bir zamanlar,bir reklam vardı:
Bizim kuşak iyi bilir.Adam,neyi sorsa 'Çokomilk' derdi.
Benimkisi de o hesap.
Bu saatte,Çağla nerden bulunur ki! 😉
Ferhat bile Şirin için dağları deliyordu diyeceğim ama bu masalı yanlış anlayanlar olmuş ve aradaki dağ engelini kaldırmış ya!
Neyse....
Onu da yarın artık! 😂

26 Mart 2019 Salı

#-Bu adilere sandıkta oy verecek misiniz?
Bekir Pakdemirli,Tarım Bakanı-Amasya-Taşova mitingi.
Alkışlar!
-Şeyin trene baktığı gibi bakıyorlar
AKP Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer -Fatma Şahin-Belediye Başkanı.
Gülmeler!
-Tesettür Pantolon.
Burda da,ben şaşkınlıkla .... dedim.
Neyse....
Siz,31 Mart'ta yerel seçimlerde oy verecekler; kendinizi,bu adilere oy verecek gibi hissediyor musunuz?
Adiler derken?
Anacığım,nurlarda uyusun hep derdi ki:'Kötü söz sahibine aittir.
Ben de şunu ekleyeyim:'Sahibine bakarlar,nalı mıhı çakarlar.
1 Nisan sabahı göreceğiz bakalım!
Siyasi nezaket yerlerde sürünüyor ama bunlardan daha fazlasını beklemek haksızlık olurdu.
Kumaş ortada,elbise ortada.İçindekine bakmak gerek.
Tren yolculuğunu severim.Öğrencilik yıllarımda Mavi Tren anılarım çoktur.Hatta,son Kars yolculuğumdaki çektiklerimden bir roman bile yazabilirim.
O kadar kötüydü trenler.
Yol boyu pek uyumam.Gündüz saatlerinde ovalardan,dağlardan geçerken görürüm otlanan inekleri.Tren,düdüğünü çalınca,inekler gerçekten de trene bakar ama sonrasında başını eğer,otunu yemeye devam eder.
Neden,öküzün trene baktığı gibi derler,bunu da hiç anlamam.
Bu memleket,nice siyasiler gördü,trene bakmayı bile beceremeyen .Ver otunu,yemlensin dursun,arada bir de baksın anlamsızca değil mi?
Öküzlere haksızlık bana göre.
Bunları okurken,bir reklam gördüm;Tesettür Pantolonu.
Bu tesettür denen ucubelik,kafadaki saçtan utanmayla çıkmamış mıydı?
K.... giyilen pantolonun tesettürü ne ola ki?
Merakımdan baktım inanın.
Bol paça,dar paça,daracık,streç pantolonları giymiş hatunlar,yüzlerinde badana ,takma kirpikler,davetkar bakışlar ama tesettür şart!
Yine annemi anmadan geçmeyeceğim.Derdi ki:
Bizim gelin bizden kaçar,başını örter,k.... açar.
Bunu neden söylerdi?
Aklınca,muhafazakâr görünen, daracık gömleklerine memelerini sıktırdıkça sıktıran,yüzündeki makyajla podyumda sandığımız manken misali,giydiği pantolonun darlığından,leğen kemiğine kadar gördüğümüz,saçını doladıkça dolamış ama k.... başı ayrı oynayan kadınlara çok sinirlenirdi ve bu sözü söylerdi.
Bu memleket,vatandaşı öküz yerine koyan,muhalefet olan herkese 'Adiler ' diye hitap eden saygısız siyasetçilere,tesettürlü pantolon giyenlerin vereceği oylarla yolunu bulmayacak.
Biz varız!

23 Mart 2019 Cumartesi

#' Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
İşin kolayına kaçmadan ama.'
Böyle sesleniyordu Nazım,Abidin Dino'ya.
Dünyayı şiirlerle,resimlerle,sanatla güzelleştiren iki insandı onlar.
Bugün,Abidin Dino'nun 106. doğum günü.
Bu dünyadan,iyi ki bir Abidin Dino geçmiş.
Keşke,bütün insanlar dünyaya böyle sanatçıların gözlerinden bakabilmeyi başarsalardı.
Mutluluk dediğimiz nedir?
Tek bir sözcüğe,tek bir duyguya,tek bir olaya dayandırılabilir mi mutluluk?
Bazen bir çocuğun gülüşünde,bazen içten atılmış bir kahkahada,bazen kucaklaşmada,bazen de sevgiyle bir bakış da değil midir insanı mutlu kılan anlar?
Atölyemdeyim,durmaksızın vernik atıyorum ürünlere.
İstiyorum ki,bunlar evlere dağıldığında mutluluğun resmi çizilsin.
Bir anne- kız keyifle kahve içsin örneğin kendi elinden çıkmış tepsiyle taşıdığı fincanlardan.
Bir çocuk,rengarenk kalemlerini koysun kalemliğe ve keyifle alsın boyasın,alsın boyasın kağıtları,duvarları.
Bir kadın,aynaya baksın,saçlarını düzeltsin,rujunu sürsün mutlulukla,kendi yaptığı ayna karşısında.
Bir genç kız,takılarını seçsin,ellerinden çıkan takı kutusundan.
Üretmek,üretmek....
Hayatı,istediğiniz her şekilde mutlu kılarsınız.
Çok şey aramadan,çok şey beklemeden ama size keyif veren her şeyin adıdır mutluluk!
Bazen,sıcacık bir gülüş,bazen bir dokunuş.....
Bazen,telefonun ucundaki bir ses.
Abidin Dino,mutluluğun resmini bir şiirle anlatmıştı Nazım'a.
Belki,sizlerin de bir mutluluk tarifi vardır birilerine anlatacağı!
Bir ses,bir dokunuş...

21 Mart 2019 Perşembe

#İstanbul'da olmak,İstanbullu olmak!
Halk Tv'de,Ekrem İmamoğlu'nu izledim ve İstanbul....
Marmara Üniversitesi-Güzel Sanatlar Fakültesini kazandığımda,İstanbul'da olmanın ne olduğunu bilmiyordum elbette.
Kocaman bir kentti İstanbul;içinde kaybolacağımı sandığım.
Ama zaman içinde,öğrenciliğimin getirdiği sorumlulukla İstanbul'da olmayı da,İstanbullu olmayı da öyle bir öğrendim ki....
Ayıptır söylemesi,iyi de bir öğrenciydim. 
İstanbul denince,yaşanan anılar hiç bitmez elbette.
Haydarpaşa Tren Garında inen herkesin söylediği gibi
'Seni yeneceğim İstanbul' 😂
İstanbul'a gitmişim,yurtlarda sürünüyorum.1 sınıfta,özel yurtta uzun saçlarıma bit düşme hikayesini sonra anlatırım ama okuldan bir anı:
Okula başladım,Sanat Tarihi dersindeyiz.Hoca,bir ödev verdi.Konusu :Ayasofya ve Kariye Müzesinin mozaikler,freskler ve sanatsal açıdan değerlendirilmesi.
İstanbul'a,Adana'dan gitmiş bir çömez öğrenciyim,ne yol biliyorum ne de iz.
Bana en yakın yer Ayasofya ya!
Aklımca,Ayasofya'ya gideceğim ve ödevi yapacağım.
Ayasofya'ya gittim,inceledim,muhteşem bir yer.Çizimlerimi yaptım,notlarımı aldım ve şu notu yazarak ödevi teslim ettim.
'Ayasofya,o kadar muhteşem bir yer ki,bundan daha iyisi olamaz'
Çok akıllıyım ya,hocalarımı kandıracağım. 
Arkadaşlarıma soruyorum,'Nerde bu Kariye Müzesi'diye,kimse yerini bilmiyor.Eyüp'de diyorlar,Edirnekapı diyorlar.
Ben de,yolu öğrenemeyince 'aamaan' dedim. Birine gittim ya!
Hocam,ödevime 50 vermiş ve altına da bir not düşmüştü:
'Kariye Müzesine gidilecek ve bu ödev yeniden yapılacak.' 😉
'Ben bu ödevi yapacağım'dedim ve kolumun altında çizim dosyamla,yola düştüm.
Hani,öğrenci parası kıymetli olur ya,şimdiki gibi 2 dakikada paranız gelmiyor.
E,ben de yanlış otobüse binerek biletimi harcamak istemiyorum.
Sora sora Bağdat bulunur misali,önüme kim çıkarsa Kariye Müzesini soruyorum.
Bir yürüdüm Eminönü'nden anlatamam ama buldum sonunda.Müzeden içeri girdim ki,fresklerin ihtişamı,mozaikler,içerdeki mistik koku....
Yaş 18. Dünyayı değiştireceğimizi sanacağımız yıllardayız ama bilmiyoruz ki,yaş ilerleyince dünya yerinde duruyor, değişen bizleriz! 
Hayatımda,en utandığım öğrencilik başlangıcımdır.Koskoca hocayı kandırmaya kalkmak! 
Ama iyi ders verdi hocam bana ayrı konu.
Ödevimi, bu kez en iyisini yaparak verdim ve 100 aldım.
Bu,ne işe yaradı derseniz?
Bu ödevle başladım İstanbul'u öğrenmeye ve sonrasında,bu kenti,avucumun içi gibi bildim.
İstanbul'u,İstanbullulardan çok daha iyi öğrendim,ödevlerim sayesinde.
Her yere yürüdüm keşfetmek için.
Soluklandığım parkları,beni şaşkınlığa düşüren mahalleleri,inanılmaz lezzetleriyle beni benden aldı İstanbul.
İstanbulla yarışmak ve kazanmak ne mümkün!
Öğrendiklerimi paylaşmak için döndüm elbette,iyi mi yaptım,kötü mü yaptım pek emin değilim ayrı konu.
2 yıldır gitmiyorum ama özledim sanırım.
Neyse....
Şu seçimler bitsin bakalım.İstanbul'un ruhuna dokunan bir belediye başkanı gelirse.....
Neden olmasın! 

20 Mart 2019 Çarşamba

Sosyal medyada,benim yaptığım her gezi,keşif gezilerim ve sanatsal çalışmalarım konusunda şüphe uyandıran bir algı oluşmuş meğer.
Kars'ın Selim İlçesi Laloğlu Köyü gezime,orda çocuklarla yaptığım çalışmalara,oyunlara, diktiğim ağaçlara kadar ....
Oysa,ben bir gezginim aynı zamanda ve keşfetmeyi seviyorum,fotoğraflamayı seviyorum,anlatmayı seviyorum.
Amacım;okuyanlara,görmek isteyip de gidemeyenlere bir yol olmak.
Aidiyet duygusunu sevmiyorum.Gidilebilecek ne çok yer,tadılacak ne çok lezzet ve tanışılacak ne çok insan varken,bir yere saplanmayı da çok doğru bulmuyorum doğrusu.Fırsatını bulmak ya da fırsat yaratmak ve bulduğun bütün zamanlarda hayatı keşfetmek.
Üretme odaklı var olmayı seviyorum ve varlık değerimizin bir işe yaramasını.
Burası benim atölyem,aynı zamanda kurs alanım.
Çalışma arkadaşlarımızla ,hem bir iş alanı yaratmak amacım,hem eğlenceli vakit geçirmek hem de sosyalleşmek adına bir uğraş yapmak.
Arkadaşlarımla da keşif gezileri yapıyoruz ve devam edeceğiz.
Yalnızca kadınlara değil,herkese açık bir alan burası 'Çöp adam bile çizemem,fırça tutmayı asla yapamam' diyenlerin tam da adresidir benim atölyem.
Elimizdeki materyalleri,bir şekilde kullanıyor ve işlevsel eşyalara dönüştürüyoruz.
Hatta,hızımızı alamayıp,mobilya sektörüne bile kaymaya başladık diyebilirim.
Annelerimizden kalan eşyalara, bir köşeye atılmış,modası geçmiş diye tanımlanan eşyalara dokunuyor ve kendimizi mutlu ediyoruz . 
Yumurta kabukları,süpürge çöpleri,küçük bir düğme ya da dantel parçası da işimize yarıyor.
İşlevsel olmayan hiçbir çalışmayı yaptırmıyorum arkadaşlarıma.
Boşa harcayacak ne zaman ne de paramız var çünkü.
ÖYKÜ SANAT EVİ olarak ilkemiz:
-Atmayalım,değerlendirelim!
Resim,Heykel,Takı Tasarımı,Ahşap Obje ...
Atölyemizde her şeyi üretiyoruz.
Küçük bir dokunuşla hayatı güzelleştirmek elimizde. 

18 Mart 2019 Pazartesi

#ÇANAKKALE ....
Her yıl,18 Mart geldiğinde,Çanakkale'ye yaptığım gezi aklıma düşer.
Aklımızda yer eden 'Dur Yolcu' diyen asker selamlar gidenleri.
Her yıl 18 Mart geldiğinde,şöyle bir bakarım,insanlar ne hissediyor diye?
Sene 365 gün,ülkemizde yapılan her haksızlığa,zulme,yanlışa omuz silken ve her keresinde oy veren birçoklarının ,birdenbire Çanakkale'yi anımsamalarını hayretle okurum.
Milli Bayramlarımızla ilgili kutlamalar yasaklanırken sessiz kalan çoğunluğun, bir ülkenin Kurtuluş Destanı Çanakkale akıllarına gelince ordan,burdan kopyaladıkları yazıları,görselleri paylaşıp,19 Mart gelince,seneye kadar rafa kaldırmalarını üzüntüyle izlerim.
Çanakkale ruhu,başka bir şey.
Feribot,yarımadaya yanaştığında,karşıma çıkacaklar,kitaplarda okuduğum kadardı ama o anıt mezarları,binlerce mezar taşını,şehitlikleri,Conk Bayırı'nı,iki yakayı bir kulaçla geçeceğiniz boğazı gören tepeden baktığımda;siperlere girdiğimde adım attığım benle,gördüklerim karşısındaki ben aynı değildim artık.
Kitaplardaki destan,okumayla anlaşılmazmış meğer.
Mutlaka gidip,görmek gerekiyormuş Çanakkale'yi.
Bu nedenledir ki,Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'e saygısızlık eden,1 milyon dolarlık Mercedes'e binip de,hutbede adını anmayan,cinle,periyle,hurafeyle insanlara Çanakkale Destanını itibarsızlaştırmaya kalkan her kim varsa,yok hükmündedir!
Siz kim oluyorsunuz da,koskoca bir devletin kurucu liderine söz söyleyebileceğinizi sanıyorsunuz?
Bunların alayını alacaksınız,104 yıl geriye götüreceksiniz,vereceksiniz ellerine bir tas üzüm hoşafı ve kuru ekmek....
Bu devlet öyle değil,böyle kurtuldu emperyalizmin elinden diye öğreteceksiniz.
Başka türlü olayın büyüklüğünü kavrayamayacaklar çünkü.
Oturdukları makamlar,ATATÜRK ve binlerce isimsiz kahramanın eseri.
Bir kadın olarak,bu vatanı ve özgürlüğümü bana veren,başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere,bana Çanakkale'de o ruhu yaşatan ölümsüz kahramanlarımıza Minnet ve Şükranlarımla.
OLMASALARDI OLMAZDIK!

17 Mart 2019 Pazar

#Kahvaltımı müzik eşliğinde yaparım ve atölyeme yol alırım her pazar.
Kuşların ekmeğini veririm her sabah ve onların şakımalarını izlerim.
Bahçemizi seyrederim uzun uzun.Annemin,babamın hepimizin adına diktiği portakal ağaçlarına bakarım hüzünle.
Sonra,atölyemin çalışma saati başlar.
Arkadaşlarımız gelir sohbetli ,çalışmalı,üretimli bir güne başlarız yine.
Kahvaltımı yaparken bir şarkı geldi kulağıma Nesrin Sipahi'nin sesinden.
Diyordu ki şarkıda:İçimde,nice uzun yılların özlemi var.'
Ne güzeldi eski sanatçıların yorumları.Şimdiki sanatçıların çoğunu dinlemekten hiç keyif almıyorum.
Beni,çocukluğuma götürdü bu şarkı.
Annem,babam ve kardeşlerimle,bahçemizde yuvarlak tahta masamızda yaptığımız kahvaltılarımıza gittim bugün.
Annemin,babama her pazar yaptığı,bizim memleketimiz Darende'nin Düğürcek Çorbası hazır olurdu.
Biz kahvaltımızı yapardık,babam mutlaka çorbasını içerdi önden
Babam,muzlu süt alırdı bir önceki akşamdan bize.
O şişe sütü dolabın kapağında görmenin hazzını ancak yaşayan bilir.
Annem,hepimize eşit dağıtırdı sütü.
Hani,elinizdeki bir şeyi kaybetmemek yavaş yavaş davranırız ya!
İşte,biz de bardak bitmesin nasıl da usul usul içerdik o sütü..
O zamanlar,çok sık bulunan şeyler değildi bunlar,bu nedenle çok kıymetliydi.
Çocukluğumdan kalan o muzlu sütün tadını bir daha bulamadım.
Evde,kendim de yapıyorum ama babamın getirdiği gibi o tadı bulmak artık olanaksız çünkü;ne sütler o kadar kaliteli artık ne de muzlar eskinin kokulu muzları.
Nereye dönseniz sağlıksızlık akıyor hayatımızdan.
Bir sihirli değnek olsa da,o günlere yeniden dönebilsem.
Annem,yine kahvaltımızı hazırlasa,babam yine muzlu süt getirse ve ben,kardeşlerimle o masanın etrafında olsam yine
Ama artık çok geç bunlar için.
Annem,babam,kardeşlerimin çoğu gitti bizden.
Hani,insanın burnunun direği sızlar ya özlemle!
Bir şarkı,geçmişe götürdü beni.
Kalbimin telleri sızladı inceden inceden!

16 Mart 2019 Cumartesi

#"Üzerinde düşünülmeyen hayat yaşanmaya değer hayat değildir" Sokrates
Sokrates,bu sözün üstüne çok düşünmüş olmalı ama hayatı değerli kılan nedir acaba?
-Dolu dolu yaşamak?
-Kendinizi ve çevrenizi mutlu kılmaya çalışmak?
-Hayatın içinde,sürekli bir devinim yaratmak?
-Kafanıza göre yaşayıp,kimseleri takmamak?
-Bir amaç uğruna deliler gibi çalışmak ve karşılığını almak?
Daha fazlasını da ekleyebilirim ama dünyaya bir şekilde geliyoruz.
Doğduğumuz ev,ailemiz,yaşadığımız şehir bizim dışımızda tercihler ve bunların içinde hayat bizi öğütünce,geriye üstünde düşünülecek çok da bir şey kalmıyor bana göre.
Yaşanmaya değer hayat dediğiniz nedir ki?
Hadi dürüst olalım;kendimiz gibi yaşar görünürken aslında,başkalarını çok önemseyerek yaşamıyor muyuz?
İstediğimiz gibi yaşıyor muyuz örneğin?
Toplum baskısı,mahalle baskısı,siyasi erkin baskısı...
Hayatımızı korkular sarmıyor mu?
Duygularımız kuşatılmışken,hayatımız hep başkalarının isteğiyle şekillenmişken neyin özgürlüğüne düşelim de hayatımızı değerli kılarak yaşayalım ve mutlu olalım ki?
Aklımızdan geçenle,uyguladığımız hayat aynı mı?
Issız bir adaya düşmeyi hayal ederek,yanımıza hangi üç şeyi almamızı sorarlar.
Listeniz üç şeyle sınırlı mıdır ?
Hatta,ıssız bir adaya düşmek ister misiniz gerçekten de?
Toplumdan kaçış için kurduğumuz kısa süreli bir hayaldir ıssız ada.
Yalnızlığımıza duyduğumuz özlemdir.
Ama yalnızlık da çok sıkıcı olmaz mı bir süre sonra ve yanımıza bir yoldaş aramaz mıyız sahiden de?
Hayat,bizleri öylesine bunalttı ki,kendimizi sevmeyi,farkındalığımızın farkına varmayı,şöyle bir geriye dönüp,neyi istedik,neyi başardık ve artık bu saatten sonra neyi istiyoruz hiç soruyor muyuz kendimize?
Orda,hayat dışarda akıp gidiyor ve bizler içinde öğütülürken rutinin içinde eriyip gidiyoruz.
Hayat,planlanmış bir şey değil.Kendimize göre plan yapmıyor da değiliz ama çoğu da gerçekleşmiyor ne yazık ki.
Üstünde çok da düşünmeden akışına bırakmalı belki de,Sokrates'e karşı duruşla.
Derine daldıkça,insan daha çok batıyor sanki!
Çok yaşasak,100 yaşarız.
İçine neyi,ne kadar hedefle sığdırabiliriz ki!
Ömür dediğimiz üç günlük bir pay.
Mutlu da olsanız,kedere de batsanız,bir şekilde bitecek nasılsa!
Plan yapsanız da nafile!
#Kadın,Maskülen ve ....
Haberleri izlerken,gözüm hep 100 kişilik işe 6 bin kişinin başvurduğu kuyruklara takılır.Bir tek,maden işçisi arayanlarda görmem kadınları ama diğer arayışların hepsinde uzun kadın kuyrukları vardır; ayağında şalvarı olan da ordadır,topuklu ayakkabılarıyla kadınlar da ordadır çünkü kadın da tıpkı erkekler gibi işsizdir.
Üretim odaklı bir ekonomi programı yoksa 17 yıllık AKP iktidarında,bu kuyruklar da,işsizlik de kaçınılmazdır.
Kadınların her derdi bitti de,Maskülen giyim sorunu mu kaldı bu ülkede?
Kadının işi yok,işi!
Kadınları eve tıkıp,3-5-6 çocuk doğurun diye akıl verenler,bu kadınların hayatı nasıl göğüslediğini bilmezler mi?
Eşleri, perdelik kumaşa dolanmış kıyafetleri,Hermes markalı 35 bin dolardan başlayan çantaları,özel üretim ayakkabılarıyla gezince,bütün kadınları da aynı kategoriye sokmuşlar herhalde?
Bari yakışsa!
Akropolis'e çıkarken topuklu ayakkabı giyen biri,kadınlara ' iş yaşamında Maskülen olmayın' diyor.
Hayatı boyunca,bir işte çalıştı mı acaba?
Ne üretmiş bugüne kadar ayrı bir konu elbette.
Kadın öğretmenlere topuklu ayakkabı giymeyi yasaklayan müdürler var bu ülkede,siz neyin kafasını yaşıyorsunuz Allah aşkına?
Giyinmek,çalıştığınız işe,yerine ve zamanına göre değişir.
Tarlada çalışan kadın topuklularla fıstık çekmez,çizmeleri vardır ayağında.
Ya da;öğretmen spor ayakkabıyla derse girmez.Her işin bir yakışanı var.
Ben örneğin;atölyede,1 dakika oturmuyorum,aralıksız çalışıyorum.Ayağımda topukluları hiç düşünemiyorum.
En iyi dostum eşofmanlarım,spor ayakkabılarım.
Bu kadar boyanın,tinerin içinde ne yapacağım?
Yani;giyinmek yerine ve zamanına göre değişir.
Kadınların tek derdi de,'Acaba bugün,hangi takımın içine hangi kravatı taksam da,erkeklerle yarışa girsem 'değildir.
Kadının ve erkeğin bedeni farklı,giyim kuşamı farklı.
Bu doğal değil mi?
İşsizlik had safhada,bunlar maskülenle kafa buluyor.
'Baaayyan,kadın,şu kadın,kadın mı,kız mı,kırmızı ruj sürme erkekleri tahrik ediyorsun,mini etek giyme tecavüzü meşru kılıyorsun,onu takma,bunu sürme'diyenlerin var olduğu bir toplumda kadın olmak çok zor!
En çok,kuyruklardaki kravatını seçemeyen kadınlara gözüm takılıyor.
Düşün artık yakamızdan,düşün!

15 Mart 2019 Cuma

#Hani,hep şaşırıyoruz ya; 'Bu toplum,nasıl olur da,bunca yoksulluğu,sefaleti yaşatan ,17 yıldır iktidarda olan bir partiye oy verir de,istikrarsızlığın yolunu açar diye?
Aha da size nedenleri:
"Canlı çiçekler okşijen saçıyor, rahatsız oluyorum"
Kim diyor,nerde diyor,niye diyor?
Kafasını dolamış da dolamış,suratına badana yapmış bir kayınvalide,bir gelinin hazırladığı yemek yarışmasında,sofradaki canlı çiçeklere diyor valla,ister inanın,ister inanmayın ama o görüntüyü izleyin.
'Okşijen' diyor ve engin fotosentez bilgisini de sergileyerek hepinizin aldığı eğitimi yerle yeksan ediyor. 
Siz de bilmiyordunuz değil mi;masaya serpilmiş canlı çiçeklerin okşijen salınımı yaptığını?
Kadınların dramı bununla da bitmiyor elbette,alın size bir örnek daha:
Emine Erdoğan,malumunuz cumhurbaşkanının eşi demiş ki:
Kadınlar,çalışma hayatında maskülenleşerek bulunmamalı.
Valla demiş.
Sputnik Türkiye,bir haber ajansı ve o yazmış.
Maskülenleşmek desem
çoğumuz telaffuz dahi edemez,gerek de yok.
Fransızca bir sözcük ve bir modacı terimi.Yani,şöyle de ifade edebilirim:
Yeraltı dünyasını filmlere yansıtırken,çizgili takımlı,fötr şapkalı gansterler kullanılır.
İşte,kadınların da böyle kravatlı,takımlı erkek giyim tarzını,daha kadınsı bir çizgiyle benimseyerek kullanması.
Biri de çıkıp;Maskülen ne demek diye sorsa ki,asla cür'et edemezler,o sözcüğün anlamını dahi bilmiyordur.
Niye böyle konuşuyorlar hiç anlamayacağım?
Bildiğiniz kadarıyla var olsanıza da,kendinizi bu hale sokuyorsunuz?
Tıpkı;Bilal Erdoğan’ın yönetimindeki TÜGVA'dan bir grup dolalı kadının,ellerine tutuşturulan şu metnin içeriğini anlamadan okumaları gibi:'Ezan, bizim için Roma’nın, New York’un, Pekin’in, Tokyo’nun, Moskova’nın, Berlin’in, Paris’in ve yarım kalan hesabımız olan Viyana’nın fethine niyet tazelemektir.'
Bazı şehirleri eksik bırakmışlar,ha gayret,onları da saysalardı....
Bu kadınlar,ne ara kendilerini bu hale sokacak halet-i ruhiye'ye girdiler Allah aşkına?
İnsan,eline verilen metni göz ucuyla da olsa okumaz mı?
Tıpkı;Promter olmayınca konuşamayanlar gibi.
Her şeyin başı eğitim ama bunları hangi okullar eğitti de,masaya serpilmiş çiçeklerin okşijen saldığını söylüyor,işte orası da muamma!
Sizi okutan öğretmenleri,sizi mezun eden okulları.....
Ne zaman düzelecek bu ülke,ne zaman?

14 Mart 2019 Perşembe

#Yorgun değil,çok yorgunum.
Elimde bir fincan çayımla,kışın hükmünü sürdüğü son demde gökyüzüne bakıyordum bu kare çıktı karşıma.
Renklerin,doğayla bütünselleşmesini seviyorum.
Keşke hayat,yalnızca renklerin insanda uyandırdığı güzel duygularla sürse ;keşke!