31 Mart 2017 Cuma

#Sokakta yürüyorum,taşı sıksa suyunu çıkaracak bir genç elime bir kart tutuşturdu.Bir yandan da 'Kandiliniz kutlu olsun'diyor.
Geçmiş kandili kutlamak yeni bir sektör mü oldu acaba?
Kılık,kıyafetine baktım,fena değildi.Elindeki kartları bastırmak içinde epeyce para vermiş olmalıydı.
Peki,neden benden para istiyordu?
Ülkemizde hiçbir aklı başında Türk genci,böyle dilenmez.
Çünkü,o erkek Suriyeliydi.Aksanlı dilenciliği ancak ve ancak bizim gibi kapılarını açan bir ülkede yapabilirdi.
Hani,sayın cumhurbaşkanı diyordu ya' Doktorlar,mühendisler falan gelecek'diye.
Nitelikli elemanları bize bırakacak göz vardı Almanya,Fransa ve İngiltere'de.
Onlar,eğitimli mültecileri alır,bize de,peşinde ördek yavrusu gibi boy boy çocuklarla dolanan,eğitimsiz,yoksul,cahilleri kalır.
Bunları düşünürken,durakta bekleyen bir çocuk gördüm.
İşte,mutluluğun resmi bu olmalıydı.
Boyu kadar bir sokak köpeği,çocuğa başını uzatmış okşatıyordu.
Köpekle,çocuk arasında öyle güzel bir ilişki vardı ki o anda.
Köpekler bile,çocuklardan zarar gelmeyeceğini ve onu kimin seveceğini hissediyor.
Bizdeki iki ayaklı güruhtan görürsünüz en çok zararı biliyorsunuz.
Yine,bunları düşünerek eve geldim ve televizyonda Zuhal Topal denen kadının sunduğu bir program var.
Koca koca adamlar,yakışıklı gençler,endamlı kadınlar sıralanmışlar koltuklara,ellerinde mikrofon' Sen şunu yaptın,yok ben seni bugün beğenmedim,fikrimi değiştirdim'diyerek kadınları bakkaldan alınan peçete gibi eğiyor,kıvırıyor,kirletiyor ve atıyordu.
Karşılarında da yay gibi kaşlı,üstünden pespayelik akan ve fakat,beze dolandıkça dolanmış bir kadın vardı.
Bu programları yapan da,orda oturan da,bundan nemalanan da.....
Başka türlü nasıl rezil kepaze olunur acaba?
Hiç yüzleri de kızarmıyor üstelik.
Bu dünya,o sevimli çocukla,köpeğin dostluğunun yüzü suyu hürmetine dönüyor inanın.
16 gün sonra referandum olacakmış.
Çok da TIN yani.
Özlem koca buldu mu siz onu söyleyin?

30 Mart 2017 Perşembe

#AKP'nin ekranda dönen Evet! filmini izliyorum;sırasıyla kadınlar,erkekler,çoluk,çocuk Evet! demek için yarışıyor.
Diyorum ki;'Acaba bu vatandaşlarımızın kaçı referandumda ülkeyi neyin beklediğini biliyor;kaçı 18 maddeyi okudu,kaçı maddeleri birbiriyle tartıştı?
Aynı şeyi düşünüyoruz değil mi?
Bu kanıya neden mi vardım?
Filmde,kıraç dağda,sararmış otlarla koyunlarını otlatan çoban kameraya diyor ki;'Ekonomide işler yolunda'
Kepeneğine bakıyorum,bir de kıyafetine....
Oğlum!
Ekonomi iyi olsa,sen o otun bitmediği doğaya sahip dağın başında koyun otlatır mısın?
İşlerin yolunda olduğu ve doğanın katledilmediği bir ülkede, o dağ kuru otla kaplı olur mu?
Sen,üniversite kapısında ya da iş-güç sahibi olacakken,kuş uçmayan dağın başında çobanlık yapar mısın?
Bu kadar kendi gerçeğinden uzak vatandaşlarımız referandumda Evet diyecek öyle mi?
Der mi?
Der elbette!

29 Mart 2017 Çarşamba

#'Mazi kalbimde bir yaradır.'
Şimdi diyeceksiniz ki,bir sızlanış öyküsü ama hayır elbette.
Tangoları dinliyorum şu anda.Bu akşam müzikli bir kafedeydim,şarkıları,türküleri dinleyince ve gençleri görünce kendi gençlik yıllarım aklıma geldi.
Şimdiki gençlerin,müzik seçimi de tuhaf,sevdaya bakışları da.
Hani,bizim zamanımızda;'Sigaranın dumanına saklasam seni'diyen sevdalar yaşanırdı özlemle dile getirilen ama şimdiki gençler,'Seni Dın Dın Yaparım'diye,sevdiğini ne yapacağını bir türlü anlamadığımız şarkıları dinliyor.
Dın Dın yapmak ne demek acaba?
Hani acaba,seni umursamam ,el aleme rezil ederim falan mı diyor?
Ben bu dili anlamıyorum inanın.
Aşkları da rezil ediyorlar artık.
Oysa ne güzeldir 'Fikrimin İnce Gülü'diyebilmek bir insana,ya da;'Elbet bir gün buluşacağız,bu böyle yarım kalmayacak'diye başlayan sözler.
Günümüzdeki bayağılık,basitlik,saygısızlık,sevgisizlik almış başını giderken kaliteli şarkıların yerinde yeller esmesinden kaynaklanıyor olabilir mi?
Hani,şarkılar ruhumuza dokunan,bizi o anda bizden alan,duygularımızı yönlendiren unsur değil mi?
Sevmiyorum yeni şarkıların çoğunu.
Zarfın içine kokulu notların konduğu aşkların zarafeti var mı günümüzde?
Sabah aşık ol,akşam unut,üç gün sonra 'Hadi bana eyvallah,sen yoluna,ben yoluma'de.
Tamam,anladım!
Ben dinozorum ama şimdiki gençleri görüyorum da;hep bu şarkıların suçu. ;)
Ne diyor Şecaattin Tanyerli tangoda;'Papatya gibisin beyaz ve ince'
İsterse karşısındaki incecik olmasın ama gözün gördüğü güzel görünen değil midir?
Leyla'yı gören, Mecnun'daki aşkı anlayabilir mi?
Sözün özü:Bu akşam,şarkılar güzeldi ama ben en çok 'Kimseyi görmedim ben,senden daha güzel'diyen Duman şarkılarını sevdim.
Dın Dın yapmayın, iyi şarkı dinleyin lütfen. ;)

28 Mart 2017 Salı

#Atölyemden biri içeri girdi, tuşlarına dokundu ve 'Bu çalışıyor mu?'dedi piyano için.
Ne kadar gerçekçi boyadıysam artık..... ;)
Hani,kapağı açılınca içinden balerin çıkan kutular vardır ya,ondan sandı sanırım.
Müzik konusunda zerre kadar yeteneğim hiç olmadı ama çok iyi bir dinleyiciyimdir.
Belki de bu yüzden,radyo ve başka müzik aletlerini boyayıp duruyorum.
Eksik kalanı mı tamamlıyorum acaba? ;)
Hani,insanın içinde ukde olan,yarım kalan yürüyüşler vardır ya!
İşte müzik de,benim için böyle bir şey.
İyi bir müzik kulağım olmasını ve bir enstrüman çalabilmeyi çok isterdim ama yetenek olmayınca olmuyor işte.
Bu bir kutu elbette.Minyatür piyano.
Sahnede defalarca izlediğim bir müzik aleti.
İdil Biret'in Chopin yorumunu;Gülsin Onay'ın piyanonun tuşlarında uçan parmaklarını az izlemedim.

Bende,onları yad etmek adına bu piyanoyu en özgün olabilecek haliyle boyadım.
Gelenler gerçek sandıklarına göre iyi mi boyamışım ne?
Bundan sonraki süreçte kanun,saksafon hatta arp bile boyayabilirim.
Tabi ki,minyatür. ;)
#Hayatınızdaki herkesi sevmek zorunda değilsiniz ama saygı duymak zorundasınız.
İnsanları mezhep,ırk,renk,dil diye sınıflandıramazsınız.
Özü insandır çünkü.
İnsan,dini ögelerle doğmaz.İnanç sistemi nerde devredeyse ve siz nerde doğmuşsanız size atfedilen bir yüklemedir sünni,alevi,beyaz,sarı,zenci ırk olmanız.
Irkçılık,dünyanın her yerinde hüküm sürüyor biliyorsunuz.En uygarından en gerisine,'benim gibi değilsen yaşam hakkını elinden alırım' düşüncesi hakimdir.
İlkellik elbette bunun adı.
Hepimiz,nasıl ki,doğduğumuz evi,ailemizi,toplumu,ülkemizi seçemiyoruz doğduğumuzda,bunu bir suçmuş gibi algılatan siyasilerin söylemleri yüzünden halk da bölündükçe bölünüyor ve birbirimize düşman oluyoruz.
Başka ülkeler beni kısmen ilgilendiriyor ama kendi ülkemde bu siyasilerin nefret söylemleri,insanları ötekileştirmesi,yalan,dolana sarılmaları bende bile cidden nefrete dönüştü artık.
Ekranda yüzlerini görmeye dayanamıyorum,seslerini duymaya dayanamıyorum,hele o konuşma üslupları yok mu.....
'Bu ülke sizi hak etmiyor' diyorum.
Sayın cumhurbaşkanı Samsun'da,İstanbul'da, Hayır çadırına gitmiş ve kendisine sorulan "Siz alevi ve sünnileri ayırıyorsunuz'diyenlere bakın ne yanıt vermiş:
' Böyle bir ayrım varsa, Sayın Kılıçdaroğlu'nun kendisi alevi, işte siyasi partinin başında. Neyi eksik?
İşte bu,siyasetin en çirkin yüzüdür.
Referandumda evet oyu almak için,başkan olmak için bu söylenmez.
Siyasi terbiye ve siyasi üslup diye bir şey var.
İnsanları,çıkarınız uğruna bu şekilde,sanki suç işliyormuş gibi ayrıştıramazsınız.
Ne olmuş Aleviyse,ne olmuş Sünniyse,ne olmuş Ermeniyse,ne olmuş Yahudiyse?
Kardeşim!
Özü insan,insan!
Bunu anlayacaksınız da,beyninize yükleyeceksiniz de,halka doğru anlatacaksınız da.....
Hani,sayın cumhurbaşkanının en meşhur sözlerinden biridir
-Edep Yahu!
Ataların güzel bir sözüdür:'Ele verir talkını,kendi yutar salkımı'
Yakışıyor mu hiç bu söylemler?
Benim için karşımdaki insan yalnızca kadın,erkek,çocuk,yaşlı,genç gibi sıfatlar taşır.
Bana ne onun dini inancından,renginden,dilinden.
İnsan mı,iletişim kurabiliyor muyum,saygılı mı,merhametli mi....
Olay budur!
Ben,sade bir vatandaşım da;bunlar halkın seçtiği koskoca milletvekilleri,bakanlar,başbakanlar,cumhurbaşkanları değil mi?
Bir fark var aramızda ama hangimizin çıtası yüksek acaba?

27 Mart 2017 Pazartesi

#İstanbul'da,özel bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde oryantal yapan,sonrasında da halaya duran sağlık çalışanını gördüğümde ben....
Eğer bu ülke adam olursa,daha da bi'şey demeyeceğim.
Atatürk'ü,aferdersiniz 'Gazi Mustafa Kemal' der çünkü asla Atatürk'ün adını ağzına almaz ;
bile diline doladıysa eğer,bu HAYIR! da hayır var demektir.
Tatsız konular bunlar değil mi?
Ve ben epeycedir semt pazarı öykülerimi yazmıyorum.
Bundan şunu anlıyoruz;bugün semt pazarına gittim ve işte yaşananlar.....
Atölyeden çıkamıyorum,bu nedenle de pazara pek gidemiyorum son haftalarda ama ben sizi hiç bu öykülerden mahrum bırakır mıyım?
Pazara bir girdim ki,beni meğer ne çok özlemişler!
Hangi tezgaha yanaşsam,'Hasta mısınız,neden pazara gelmiyorsunuz?'sorularıyla karşılaştım.
Bu kadar sevildiğimi ve özlendiğimi bilsem koşa koşa giderdim elbette. ;)
Neyse.....
Pazar fiyatları desem,siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama tablet sokulmayan uçaklardan bile yüksek fiyatlar vardı bugün.
Biber örneğin.Kilosu 10 liraydı.
Pazarcıya eğildim ve' Emin misiniz,10 lira mı?'dedim;
Bana baktı baktı ve'Abla,sen İstanbul'da yaşasaydın biberin fiyatı 15 liraydı,hadi gene iyisin'dediğinde ben...
Tanrım!
Sana binlerce şükür dedim.İyi ki,İstanbul'da yaşamıyorum artık.Yoksa biberi 15 liradan alacaktım. ;)
Neyse...
Karnabahar'ın kilosu 5 liraymış.Çok seviyorum ya,ondan ilk sorduğum sebze.
Muz,8 lira,Çilek falan boşverin mevsimi değil.Zaten,yeni doğmuş bebek kafası kadar olan çilekte ne koku ne de tat vardır.
Hadi yine iyisiniz,kutusu 10 liralık çilek yemekten kurtuldunuz.
Cüzdandaki parayı sıfırlamadan pazardan dönmek caiz değildir biliyorsunuz.
Aklıma hemen,paraları sıfırlayan deha oğul'Bıbıcığım'geldi ama şimdi siyaset yapmayalım. :)
Pazara giderken,yakın ya,pazar arabasını asla açmam çünkü boş araba çok ses çıkarıyor ama dönüşte dolu arabanın çıkardığı tıpkı fayton gibi tıkır tıkır yumuşak sesler,beni çok mutlu ediyor.
Tanrı,bu hükümete zeval vermesin.Sayesinde pazarcıları mutlu ediyorum dolu arabayla ama her gidişimde,akşamın geç saatinde çürük meyve-sebzeyi ucuza almak için giden insanlara ne diyelim?
Ben çok çalışıyorum alın terimle ve harcıyorum ama ya çalışmadan hayatında semt pazarının yolunu bilmeyenler ne olacak?
Hani diyor ya!
'Biiiiz bu dünyada kalıcı değiliz.Kefenimizle gitmeyi de biliriz.'
Tanrım!
Sen işini bilirsin. ;)

26 Mart 2017 Pazar

#Bu ülke,ucuz ölümler ülkesi.
Dün bir haber vardı.Osmaniye-Kadirli-Harkaçtığı Eğitim ve Kültür Müzesinde,bir çocuk,müzenin bahçesine kaçan topunu almak için duvardan atlarken,dengesini kaybedip,demir korkulukların üstüne düşerek öldü.
Ne kadar kolay değil mi bunu yazmak?
Anne-babasının hastanedeki çıldırmış hallerini anlattılar.
Bu acıya nasıl dayanılır ki?
Bir çocuk ölmüş,peki bunun sorumlusu kim?
Haberi yazan sitelerde rahmet diliyorlar.Bu kadar kolay mı rahmet dileyerek ölümü unutmak?
Harkaçtığı-Dikirli'deki müze adı üstünde müze.
Bu müzenin içinde Kaşıkçı Elması falan mı var da,demir korkuluklarla donatıldı?
Alt tarafı,ki; o müzeyi gezdim;Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarına tanıklık etmiş eski eşyalar,objeler,kitaplar,dökümanlar var.
Bu mu yani,bir çocuğun ölümüne değecek şey?
Müzeyi elbette küçümsemiyorum çünkü önemli bir yapı orası ama
isterse hepsi yansın.O ailenin toprağa koyduğu çocuğunun canından daha mı önemli?
13 yaşındaki bir çocuk ve bedenine ok gibi saplanan demir çubuklar....
Böyle ölüm olur mu?
Kim sorumlu bu işten,derhal hesabı sorulmalı.
Eğer bu hesap sorulmazsa,yarın da başka bir çocuğun topu müzenin bahçesine kaçacak ve belki de o çocuk da demirlere saplanacak.
Bir müzenin bahçesinde o demir korkulukların ne işi var?
Üstelik de köyün içinde.
O köydeki çocuklar top da oynar,misket de oynar,koşar,hoplar,zıplar.
Müze kurarken,köy yerindeki yaşam ve çocuklar nasıl hesap edilmez?
'Oldu bir kere'diyemezsiniz.
Bir çocuk öldü ve bu işten sorumlu insanlar var.
Giden geri gelmez elbette ama gereğini yapmazsanız,diğer gideceklerin de önünü açarsınız.
Bunun vebalini taşıyabilecek misiniz?
#Annem-Babam ve ailemden giden bütün canımın parçalarına saygıyla....
Pazar günü,sabahın bu saatinde atölyemde üretim yapıyorum.
Nedense,bugün Özdemir Erdoğan dinleyesim var.
'Bana Ellerini Ver.
İkinci Bahar' şarkıları,ardı ardına sıralanıyor atölyemde. 
Çocukluğumun pazar günlerini düşünüyorum da....
Babamın,masanın çevresinde hepimizi toplaması,mutlaka Darende'ye özgü Düğürcek Çorbasının önünde hazır olması,çocukluk hallerimizle birbirimize sataştığımız kahvaltılarımız ve annemin telaşı.
Hepsi geride kaldı yıllar önce.
İnsan,elindeki yılların kıymetini bilmeli.Vakit geçtiği zaman ve geride eksik kalan,yarım yıllar insana böyle özlem yazıları yazdırıyor.
Pazar günlerini çok önemsemem belki de bu yüzdendir.,
Eskiden,ben de pazar rehavetine kapılanlardandım.
Geç uyanırdım.Hele bir de mavi bir gökyüzüne,güneşli bir aydınlığa uyanmışsam benden iyisi olmazdı.
Keyifle hazırladığım kahvaltı sofram ve olmazsa olmazım müzik ve kötü sesimle eşlik ettiğim şarkılar çalardı gün boyu.
Ve kızım yanımdaydı ve bana pazar kahvemi yapardı,bol köpüklü ve sade.
Sohbet ettiğimiz sabahlarımı özledim elbette ama yıllar geçiyor,hayatlar savruluyor bir yana ve elinizde kalan yalnızca anılar oluyor.
Şimdi atölyemde çalışıyorum.
Eskisi gibi ne pazar hoşluğum var ne de keyifli sohbetlerim.
Hayat,her şekilde akıyor.Ya o çemberin içinde yer alacaksınız ya da dışında.
Her iki durumda da ömürden gidiyor.
İçinde kalıp anlam yüklemeli diye düşünürüm her zaman.
Başarmak için de çok çalışmak.
Şu 'İkinci Bahar'şarkısını yeniden dinleyeyim de,her insanın hayatında nice baharlar gelip geçtiğini ama mutlak yaşanması gereken bir İkinci Bahar olduğunu bir kez daha düşüneyim.
'Mazi Kalbimde Bir Yaradır' der şarkının biri ama İkinci Baharlar da var yaşanacak.
Şunu bir anlayabilseydik......
Ben çalışmaya devam ve pazar günü akıp gider!

25 Mart 2017 Cumartesi

#Muharrrem İnce'nin mitingindeydim bugün.
Espriyle karışık ama lafı gediğine koyan bir hitabetle halkın karşısına çıktı.
Alan,çok kalabalıktı ve CHP'lisi,MHP'lisi,herkes HAYIR!demek için ordaydı.
Alanda gençleri görmek,hem de bu kadar çok görmek beni çok umutlandırdı doğrusu.
Daha önce de mitingler yapılırdı ama kemikleşmiş CHP seçmeninin yanında gençleri pek görmezdim ama şimdi Ay Yıldızlı bayrağımızı alan gelmişti çünkü bir seçim değil,halkın iradesini aldatmaya kalkanlara karşı güçlü bir duruş gösterisiydi.
Dün akşam Halk Arenası'nı izleyenler vardır.Belgelerle Adana-Seyhan'da konuşmuştu sayın İnce.
Halkı ekranlardan kandıran o meşhur 18 maddeyi anlatmıştı.
İçinde,halka hizmet yerine O'na hizmet;halka, Anayasa yerine Ona Yasa hazırlayan o,18 madde.
Miting bitti,sokakta İzmir Marşı'nı söyleyerek eve dönüyordum ki,iki gencin alaycı bir dille 'Hayırcılar geçiyor'demesini duydum ve döndüm.....
İşte aramızda geçen konuşmalar:
-Neden evet diyorsun?
-Bilmiyorum.
-Rejimi değiştiren 18 maddeyi okudun mu?
-Hayır okumadım.
-Yaşın kaç,eğitimin nedir?
-19 yaşındayım ve ortaokulu bitirmedim.
-Okumadığın ve hakkında hiçbir şey bilmediğin referandumda neden Evet diyeceksin?
-Çünkü Erdoğan benim ikinci babam.
-Çalışıyor musun,Suriyeliler hakkında ne biliyorsun,her gün şehitler geliyor ne düşünüyorsun?
-Bilmiyorum,hiçbir fikrim yok.
-Senin neden evet dememen gerektiğini,benim neden HAYIR dediğimi bilmek ister misin?
-Ama dediler ki;'Nasıl olsa evet çıkacak.Bari ben de evet dersem,belki yarın bir işe sokarlar.
İşte algı operasyonu budur.Düzmece anketler,yalan açıklamalar,ekrandan yansıyan kandırmacanın sonu,belki bir iş umudu doğar beklentisidir.
Ve o gençlerle 1.5 saat neden evet,neden hayır denmesi gerektiğini konuştum.
Konuştukça,akıllarını karıştırdığımı biliyorum.
En azından neden evet dememeleri gerektiğini az buçuk anladılar.
Ve ayrılırken,bana hangi renk evet,hangi renk hayır diye sordular.
İşte,böylede gençlerimizle referanduma gidiyoruz.
Ben ayrılırken,arkamdan biri sesleniyordu:
-Lan oğlum,evet dersek neler olacakmış görmüyor musun?
Hayır demek için kahverengiye basacakmışız!

24 Mart 2017 Cuma

#Referandumda neden HAYIR! diyorum?
'Vatan için, istikbal için akıtılacak çok kanımız var; 16 Nisan bunun için çok önemli.'
Recep Tayyip Erdoğan-Cumhurbaşkanı
Camiden sala okunuyor şimdi ve Hakkari-Çukurca'da şehit olan askerimizin adını söylüyor hoca.
Boğazımda bir düğüm var şu anda.
Vatan için kan dökülür gerektiğinde elbette ama bu askerlerimiz 2002'de bitmiş bir terör varken,2002-2017 arasındaki süreçte neden ölüyor terörden;bunun yanıtını istiyorum.
2002'den bu yana,siz; yani AKP iktidardasınız.Nasıl bir politika izlediniz de,terör bu kadar arttı?
Şehit olan iki askerimizin fotoğraflarına bakıyorum.....
Nasıl da güzel bakan gençler!
Onları toprağın altına sokanların umurunda mı şu anda bu şehit cenazelerinin evlerine düşen acı?
Şehit düşen askerlerimizin bölgelere dağılımına hiç dikkat etiniz mi?
Özellikle Andırın-Kahramanmaraş,Osmaniye,Gaziantep,Urfa diye sıralanıyor.
Peki ama neden?
Tabii,Türk Bayrağı asılan bu evlerin camsız pencereleri,sıvasız duvarları,yıkıldı,yıkılacak hallerinden hiç söz etmiyorum.
Neden,bu bölgeye bu kadar şehit geliyor?
Çünkü....
GENÇLERİMİZ İŞSİZ!
İçtikleri sigara parasını babasından istemeye utanan gençlerimiz,çareyi uzman çavuşlukta,polislikte arıyor.
Çünkü,üniversite bitirse de,tarih öğretmeni olsa da,İŞSİZ!
İşsizliğin çözümünü askerlikte arıyor.Bu nedenle,kız kardeşini dershaneye göndermek için,bu nedenle annesine çamaşır makinesi almak için askere gidiyor.
Terörün önüne attığınız 18-20 yaşındaki gençlerimiz gerçekten de terörle mücadele edecek donanıma geliyor mu?
Su gibiler,su gibi....
Neden referandum da HAYIR diyorum?
Çünkü,bize dayatılan 18 maddenin içinde işsizliğe nasıl çözüm bulacaklarını okumuyorum,18 maddenin içinde terörle nasıl mücadele edilecek okumuyorum,çünkü 18 maddenin içinde ülke çıkarına yapılmış bir a-b-c bendi okumuyorum.
Varsa yoksa,Başkanlık da Başkanlık!
Başkanlık,sizin işinize yaramaktan öte bize ne katıyor söyler misiniz?
Vatan için,istikbal için dökülecek çok kan var demek!
Oğullarınızı önden buyurun o zaman.
Testis kanseri tanısıyla askerlikten yırtan oğlunuzu örneğin.
Herkesin evladı kendine kıymetli sayın siyasiler!
Bizim çocuklarımızı,bu kadar kolay harcayamazsınız!

23 Mart 2017 Perşembe

#Yine iki şehit haberi verilirken,Kanal D'de,cumhurbaşkanı,başkanlık sisteminin ne kadar iyi bir şey olduğunu anlatıyordu.
Sanki,memlekette her şey yolunda gidiyor;sanki mutluluk sarhoşluğu içindeyiz;sanki heyecan arıyoruz da, referandum yapıp,'Hadi bi'el atıverin de şu başkanlığı getirelim'diye halkı sandığa çağırıyor-lar?
Ekranda konuşuyor,konuşuyor ama alt yazıda Osmaniye'de,Kadirli'de iki şehit haberi geçiyor.
Ölen askerlerimize bakıyorum,vatan sevdasına göreve gitmiş ana kuzuları.
Şu anda,bu iki askerimizin anneleri ne halde sormak gerek.
Sayın cumhurbaşkanı,'Başkanlık da başkanlık'diye ortamı gererken,orda iki evladımız daha şehit oldu,iki eve daha yürek yangını düştü.
Ama biz alıştık şehit haberlerine.Cumhurbaşkanı konuşurken,son dakika diye yayın duracağına,alt yazıda geçiyor artık şehitlerimizin haberleri.
Çünkü,ölen askerlerimiz başkasının evladı.
Hiç düşünüyor musunuz,bakmaya doyamadığınız oğlunuzun cansız bedenini önünüze koyarlarsa ne yaşanır?
Görüntüleri izliyorum.Ailelere haber vermek için resmi araçlar sıralanmış.
En fazla yarın,şehitler toprağa verilene kadar sürer bu ziyaretler.
Ne zamana kadar mı unutulur?
Yeni şehit haberleri evlere düştüğü zaman.
Kimse sormaz,'Askerlerimiz ne uğruna şehit düşüyor?'diye.
Kimin hırsına kurban veriyoruz su gibi gençlerimizi?
Yanıtı belli aslında.
Yarın,'Allah rahmet eylesin' sesleri arasında toprağa verilecek askerlerimiz.
Hoca soracak:'Hakkınızı helal ediyor musunuz?'diye
Ahali,'Helal olsun'diyecek ama...
Sorun bakalım o askerlere,haklarını helal ediyorlar mı şehit düşmelerine neden olanlara?
Sorun bakalım,hayallerinin ne kadarını toprağa götürüyorlar?
Ekranda konuşuyor,konuşuyor da....
Orda,askerlerimiz ölüyor.
Ne acı değil mi?

22 Mart 2017 Çarşamba

#Referandum da neden HAYIR! diyorum?
Sizin evin bütçesini kim yapıyor?
Benim evimde,ben yapıyorum.Çünkü,gelir gider dengemi ben biliyorum.
Çünkü,ödenecek faturaları,bakkal,market,pazar giderlerini ben hesaplıyorum.
Çünkü,aldığım maaşı da,ne kadarını harcayabileceğimi de,yalnızca ben biliyorum.
Bütçemi,komşuma yaptırmam.Komşuma ne,ayrıca da,o ne bilir benim hanemdeki harcamalarımı?
Komşum,maliyeci mi,işletmeci mi,ekonomist mi;ne?
Benim evim,koskoca ülkede tek hane.Yani,sorumlu olduğum alanım tek adet.
Peki,ben bir birey olarak,komşumun,akrabamın,işçinin,memurun,emeklinin ülkeye kattığı ekonomik girdi ve çıktıyı;kurumların bütçelerini,maaşları düzenleyebilir miyim?
Ben ekonomist miyim;ayrıca ne hakla?
Tüm hanelerin,kurumların,işletmelerin maliyet,kâr-zarar dengesini kurabilir miyim?
Elbette HAYIR!
Çünkü,benim görev tanımım,sorumluluklarım ve beynimin çalışma kapasitesi bir yere kadar.
Her şeye kafa yorarak,her şeye ayar vererek bu işlerin altından kalkabilir miyim?
Elbette HAYIR!
Peki......
Ben,iki üniversite bitirmiş,aklı birçok şeye çalışan,sorumluluklarını bilen bir vatandaşım.
Üniversite diplomasını hala göremediğimiz,eğitimi ne,ülke için HAYIR mı,şer mi getireceğini bir türlü netleştiremediğimiz;
düş peşinde koşan,
ülkemizi bırakıp,Avrupa'ya 'üç değil,beş çocuk yapın'diye akıl vererek,'kadın mıdır,kız mıdır?'diyerek kadınları aşağılayarak Jinekolog yanını öğrendiğimiz;her konuda fikir sahibi olup,öfke patlamasıyla toplumu ayrıştıran yanıyla,
'Ülkeyi bana teslim edin.Ben,her işten anlarım,bütçeyi de yaparım,meclisi de feshederim,bakanları da ben atarım,yargı da benim,yasama da benim,yürütme zaten benim'diyen birine siz nasıl EVET'diyeceksiniz acaba?
Türkiye,benim evim gibi tek haneden mi oluşuyor?
78 milyon nüfus,milyonlarca ev,yüzlerce kurum ve bütçesi TEK BİR KİŞİYE EMANET öyle mi?
Şaşırdınız mı siz Allah aşkına?

21 Mart 2017 Salı

#Tayfun Talipoğlu....
Çok nadir yaptığım bir şeydir,hiç karşılaşmadığım bir insanın kaybını gördüğümde içimde duyduğum sızı.
Boğazım düğümlenir,duyduğum haberin doğru olmamasını dilerim.
Sabah haberlerinde Tayfun Talipoğlu'nun ölüm haberini duyduğumda çok üzüldüm.
Ülkenin BAM TELİ'ne dokunan çok değerli bir gazeteci ve yazardı.
Ülkemizin her bir taşının üstünden geçmiş,Yol Hikayeleri yazmış,türküler söylemiş,aydınlıklara uzanmış bir değeri de kaybettik bugün.
1962'doğup,bu kadar genç yaşta ölümle tanışmak....
Dünya hiç adil değil.
Aydınlık beyinler teker teker ayrılıyor aramızdan.
Türküsünü dinledim az önce ekranda.
'Dostlar Merhaba Merhaba'diyerek veda mı olur?
Vedalar,merhabayla başlamaz oysa.
Ayrılışın adıdır Hoşçakal!
Bize yazılarıyla,kitaplarıyla,programlarıyla,türküleriyle veda ederek geçti gitti aramızdan.
 Bütün ölümler erkendir ama yapacak şeyler henüz bitmemişken bu ölüm gerçekten de çok erken bir ölüm.
Hayat böyle bir şey işte.
İnsan,kuş misali,bir anda varsın,bir anda yoksun artık.
Yüreğinin içindeki kuş,bir anda kanatlanıp gözden kayboluyor böyle.

20 Mart 2017 Pazartesi

#Anneme....
Bu kutu-radyo çalışmasını çocukluğumdan bir anı olarak yaptım.
Şimdiki nesil bu radyoları bilmez elbette.
Yaşı kırkın üstünde olanlar bilirler,transistörlü radyoları.Cızırtılı frekans ayarları,tuşlarına bastığınızda 'tık tık' diye verdiği sesler,'Ajans başlamadı mı hala?'sorularının yankılandığı evlere aittir bu radyolar.
Bizim evimizdeki radyo,aynı bu renklerdeydi ve o günlere duyduğum özlemle aynısını yaptım bugün.
İsmet İnönü'nün öldüğünü bu radyodan duymuştu,nurlar içinde uyusun annem ve çok üzüldüğünü anımsıyorum.
Bu radyodan,Aşık Veysel'in öldüğünü de bir ikindi vakti duymuştuk ve yine annem 'Vay'Gitti koca Aşık Veysel'diyerek üzülmüştü.
Arkası Yarınlar vardı bir zamanlar.Işık Yenersu-Kerim Afşar'ın seslendirdiği Arkası Yarınları dinlemek için saat 10'da radyonun başına toplanırdık çocukluğumda.
Haftanın beş günü ne heyecandı yarın ne olacağını beklemek.
Siyah beyaz televizyonların henüz hayatımıza girmediği günlerde,maç heyecanı vardı.Spiker 'Goollll sayın dinleyiciler'dediği anda sokaktan eve kadar ulaşırdı insanların sevinç çığlıkları.
Radyo,bu kadar önemliydi hayatımızda.
Bir gün,evimizdeki özenle kullanılan radyo,konsolun üstünden yere düştü ve kırıldı.

Hangimiz düşürmüştük anımsamıyorum ama annem çok üzülmüştü.
Çünkü,hayattan haberleri o cızırtılı kutudan alıyorduk.
Şimdinin,en son teknolojiyle donatılmış cep telefonları,tabletler,bilgisayarlar o günlerin sıcaklığını vermekten çok uzak.
Radyolar vardı eskiden,radyolar.....
Nasıl da güzeldi başında toplanıp Arkası Yarın dinlediğimiz günler.
Annem.....
Bu radyo gibi,hepimizi başında topladı yıllarca ve bizi de,tıpkı bu radyo gibi korudu yıllarca ama annem olmayınca zor oldu hayat.
Bu radyodan evinde olan birileri var mıdır hala?

18 Mart 2017 Cumartesi

#Bugün pazar.
Üstüne şiirler yazılan,şarkılar bestelenen bir rehavet günü.
Geç kalkacaksınız,keyifli bir kahvaltı masasında oturacaksınız,güzel şarkılar çalacak sofranızı destekleyecek.
Sohbet edeceksiniz uzun uzun ve üstüne de bol köpüklü,sade bir kahve içeceksiniz.
Ne güzel bir başlangıç değil mi insan için?
En son ne zaman bunları yaşadınız?
Ya da hiç yaşadınız mı?
Ülkenin gündemi,telaşlı bir koşturmacayla geçen çalışma temposu derken,çoğumuzun bunları es geçtiğimizi biliyorum.
Ama özlem işte....
Sabahın köründe kalk,alelacele bir kahvaltı yap,arkadan gelen şarkıları bile yarım kulak dinle,günü programla,atölyeyi aç ve iş başlasın.
Hani,Halil Sezai'nin bir şarkısı var ya!
İSYAN! diye...
Tam da onu söylüyorum artık.
Nerde benim o güzel pazar sabahlı günlerim?
Oysa,dışarda güneş,baharın ufaktan gelişi,ağaçların tomurcuğa durmadı,minicik yeşil yaprakların belirmesi......
Neyse ki,çaktırmadan bunları görüyorum da,atölyenin camından,gitmesem de,dokunmasam da o ağaçlar,o çiçekler var hala.;)
Bu yazıyı İbrahim Sadri'nin 'Bugün pazar ve ben seni çok özledim'şiirini mırıldanarak tamamlıyorum.
Burdaki 'seni' öznesi tatil oluyor efendim. ;)
İyi pazarlar!

17 Mart 2017 Cuma

#Bugün,Çanakkale Zaferinin 102. yıldönümü.
Başta, Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere;'Hey onbeşli onbeşli türküsünü yazdıracak kadar vatan sevdasıyla canını veren tüm şehitlerimize minnet ve şükranlarımla.....
ONLAR OLMASA BİZ DE OLMAZDIK!
Atatürk'ün fotoğrafını afişlere koymayan Genel Kurmay Başkanlığına;Atamızın,üstün askeri dehası ve binlerce şehidimizin kanıyla kurulmuş bu vatanda,parlamenter sistemi değiştirip,Tek Adam yönetimiyle rejim değişikliğine gitmeye kalkanlara bir çift sözüm var:
Benim,sizin,yani hepimizin dedelerinin mücadelesiyle,çeyrek ekmek üzüm hoşafı ve süngü ve YÜREKLE Çanakkale'de,kurtuluşa giden yol açıldı.
Bu nasıl bir vefasızlıktır ki,bu savaşı unutur ve bize emanet bu vatanda,Cumhuriyet yönetimini alaşağı etmeye kalkarsınız??
Siz,sayın cumhurbaşkanı,sayın başbakan ve AKP'nin ve MHP'nin ve HDP'nin sayın vekilleri....
-Kaçınız,Çanakkale'ye gittiniz?
-Kaçınız,Conk Bayırında o savaşı hayal ettiniz?
-Kaçınız,düşmanla göz göze gelecek kadar yakın kazılmış siperlerde canını ortaya koyan 15 yaşındaki çocuk askerlerin,hiç mezun vermeyen liselilerin,oğlu yerde yatarken ölmek üzere olan askerlere koşan doktor babanın çırpınış öyküsünü dinlediniz;
-Kaçınız,bir kulaç atsanız ulaşacağınız karşı kıyıya o daracık boğazda.Nusrat Mayın Gemisinin döşediği mayınlarla Çanakkale'ninn kaderini değiştiren yerde soluk aldınız?
-Kaçınız,Adana,Kars,Ardahan,Aydın diye uzanan,ülkemizin dört bir yanından gelen kahraman askerlerimizin şehitliklerinde saygıya durdunuz?
-Kaçınız,ölen tüm askerler için'Hepsi bizim emanetimizdir'diyen ulu önderimiz Atatürk'ün anısına saygı duydunuz?
-Kaçınız,o muhteşem anıtın altında durup,ay yıldızlı bayrağımızı gururla seyrettiniz?
-Kaçınız.Çanakkale'de ne oldu,bu vatan nasıl kuruldu diye tarih okudunuz da.....
Atatürk'ün fotoğrafını koydurmayan,'İki Ayyaş'diyerek dil uzatan,Atatürk bir diktatördü diye konuşma cür'etini gösteren insanlara güveniyorsunuz?
Asıl aymazlık kimde?
Çanakkale bir ruhtur ve ölmeden önce iyi bir şey yapmak istiyorsanız,bu memleket,bir enkazdan nasıl kuruldu diye azıcık merak ediyorsanız Çanakkale'ye gideceksiniz.
Gidin ve görün,biz bugün yataklarımızda rahat rahat yatarken ,dün orda nasıl bir savaş verilmiş?
Unutmayın!
#Hangi kanalı açsam karşıma çıkıyorlar ve ben cidden bunları görmekten bıktım artık.
İnsan biraz dilini çeker ama nerde;her ota konuyor-lar.
Şu yeni anayasa değişikliğini ve referandumu ve 18 maddeyi halka anlattıkları bir miting görürsem inanın gidip oy vereceğim bunlara.
O kadar olanaksız yani halleri.
Varsa yoksa CEHAPE!
Sanki referandumda halka rejim değişikliğini değil CEHAPE'deki gidişatı soracaklar?
İşte,bundan kaçış yapıp,dün Prof.Dr.Üstün Dökmen'in 'Ailede Kaliteli İletişim' seminerine gittim.
İletişim,deyince siz ne anlıyorsunuz bilmem ama ben şunu anlıyorum:Birbiriyle konuşan,uzlaşı arayan,göz teması kuran,öfke patlaması yapmayan,tehdit etmeyen bir tutumla karşısındakine saygıyla yaklaşan bir davranış biçimi.
Ülkemize baktığımda ise,birbiriyle bırakın konuşmayı,tepişen,kavga eden,şiddetin hüküm sürdüğü bir iletişim-sizlik görüyorum.
Atalar bile 'İnsanlar konuşa konuşa,hayvanlar koklaşa koklaşa'dese de,bizde hiç hükmü yok bu sözün.
Siyasilere bakın.Meydanlardaki söylemlerine;azgın ses tonları,öfkeli bağırışları,tehditkâr tavırlarıyla siz bir iletişim görüyor musunuz?
Ben görmüyorum.
Devletin başı bunlar olunca,halk nasıl olacaktı ki?
Ailede kaliteli iletişim dediğiniz zaman,anne-baba-çocuk üçgeninde,yemek saatlerinde masada toplanılan,yemekten sonra çay içilen,geçen günün içeriği konuşulan,yani;birbiriyle evi paylaşan bireyler olması gerekiyor.
Biliyorum,çok ütopik bir şey bu söylediğim çünkü....
Eve gelen bireylerin biri mutfağa,diğeri kumandaya,diğeri bilgisayarın başına,bir diğeri de cep telefonuyla özdeşleşen elleriyle nasıl bir iletişim kurabilirler?
Aynı odayı paylaşıp,ayrı dünyaların insanı olmaktır bu.
Bedensel kütleniz ortamda ama ruhunuz seyahate çıkmış.
Böyle bireylerle çoğalan bir toplumdan siz,iletişim kuran aileler çıkacağına inanıyor musunuz?
Ben inanmıyorum.
Nerde kaldı o güzelim sohbetlerin,anıların,hayallerin paylaşıldığı evler?
Üstün Dökmen anlatıyor,anlatıyor ama güzel de anlatıyor da;
'Erkek,kadından üstün müdür,lütfen inananlar ellerini kaldırsın?' dediğinde,salondaki özellikle kadınların elleri havaya kalkıyorsa;
bu toplumdaki ailede, kaliteli iletişimden söz edilebilir mi?
Hele kadına şiddeti anlatırken,gözüm birine takılıyor.
Eşini nasıl da yumruklarla,tokatlarla dövmüştü.
Hiç yüzü kızardı mı acaba?
Hiç utandı mı dersiniz?

16 Mart 2017 Perşembe

#Neden HAYIR diyorum?
Tefrikaya döndü bu iş ama haklı gerekçelerim var elbette.
Şimdi,adliyeden geldim.
Bu iş böyle olmayacak belli ki.Ömrümün yarısını adliyede geçirmeye başladım.Ya ben adliyenin bir odasına taşınayım ya da adliye benim evin yanına taşınsın.
Bir insanı neden şikayet edersiniz?Size küfreder,hakaret eder,ağzınızı,burnunuzu kırar,canınızı yakarsa elbette.
Ben,kimseye küfretmem,üslubumu asla bozmam ama nedense sürekli şikayet ediliyorum.
Ha,benimde ettiklerim var elbette,doğruya doğru.
Ama haksızlığa zulme,eşitsizliğe gelemem,beni bilen bilir.
E,bilmeyeni de ne yapayım?
İşi gücü bıraktım adliye koridorlarında gezer oldum.Ben ne ara üretim yapacağım,çalışma arkadaşlarımla ne ara ilgileneceğim bilmem?
Neyse ki,çok programlı biriyim de,işlerimi asla aksatmıyorum.
Neden HAYIR diyorum?
Eğer,yaşadığım ülkemde hukuk sistemi beni korumuyorsa,suçluları yeterince cezalandırmıyorsa,ben bir vatandaş olarak isyan ederim.
İnsanlar suç işleyip,ardından da hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam edemez.
Yargının,herkese eşit hak arayışında olmasını bekliyorum.Bağımsız hakimlerin,tarafsız olarak hüküm vermesini istiyorum.
Suçta,İYİ HAL İNDİRİMİ,MAHCUP BAKIŞLAR,KRAVAT TAKTI ,PİŞMAN gibi gerekçelerle ceza indirimi yapmalarını istemiyorum.
Peki,bunu ne sağlar?
Bağımsız bir YARGI!
Peki,cumhurbaşkanıyla çay filizi toplamaya giden Yargıtay Başkanı ve diğerleri bağımsız kalabilir mi?
Yeni anayasa değişikliği olmadan böyle,ya bir de olduğu zaman ne olacak?
 Çay filizi toplamayı bırakıp çay hasadına mı gidecekler?
Ben,bir vatandaş olarak hukukun yanımda olduğunu bilmek isterim.
Adama göre markaj yapan bir hukuk sistemine de itirazım olacaktır elbette.
Neden HAYIR diyorum?
Anayasa Mahkemesinin,HSYK'nın,yani YASAMA-YÜRÜTME-YARGI erkini tek bir kişinin eline vermeyi doğru bulmuyorum.
Benim davama gelince.....
Takmıyorum,çünkü ben haklıyım!

15 Mart 2017 Çarşamba

#Neden HAYIR! diyorum?
Bu fotoğrafı,sabahın 6.30'da çekmiştim.
Ve bu çocuk hem okuyor hem de çalışıyordu.Eli kalem tutması gereken çocukların,sabahın köründe ekmek peşine düşmesi reva mı peki?
Dün,15 yaşında bir çocuk gördüm,krikoyu kaldırmış teker değiştiriyordu lastikçide.
O da okuyormuş meslek lisesinde.
Hem okuyup hem çalışan bu çocukların yeri yalnızca okul değil midir?
Peki,bu çocuklar hayatlarında bir kez dahi sinema,tiyatro,park,kafeterya ya da konsere gitmiş midir?
Bu çocuklar kitaba erişip,okuyabiliyor mudur?Bulmaca çözüyor mudur örneğin?
Elbette yapamazlar çünkü ellerine geçen parayla ancak evine üç kuruşluk katkıda bulunabilir,sinema,tiyatro,kitap,park,oyun onun neyine?
Neden HAYIR diyorum?

Çünkü;
Ülkemde,okulda olmak yerine çocuk işçi olan tüm çocukların eğitim almasını,sağlıklı büyümesini istiyorum.Meclise gönderdiğim vekiller bu işe proje yapacak,yasa önerisi getirecek,yaptırım uygulatacak ve vekilliğin hakkını verecek kadar özgür,dinamik ve biat etmeyen;tek bir adamın iki dudağı arasında kaldır-indir vekilliği yapmayan insanlardan oluşsun istiyorum.
Bana bunlarla geleceksiniz.18 maddenin içinde tek adamdan başka bir madde koymayıp,toplumu kandırmayacaksınız.
Bu çocukların geleceği için HAYIR diyorum!

14 Mart 2017 Salı

#Konu,koltuk olunca siyaset yazacağımı düşünenler olabilir ama bugün siyaset yok.
Malum,koltuk sevdası diye koltuğa yapışıp kalanlar var biliyorsunuz.Hatta,kendini ölümsüz sanıp da,ömür boyu o ihtişamlı,altın varaklı koltuklarda oturacaklarını sanan-lar da var.
Tüh!
Siyaset yapmayacaktım oysa ama ne yapayım,gözümüze gözümüze sokuyorlar kendilerini.Adamlardan kaçış yok ki,kurtulalım. ;)
Gün boyu,doluyla karışık,şiddetli bir yağmur vardı.Atölyemden çıktım ve fotoğraf çekmek istedim niyeyse artık?
Hadi itiraf edeyim;dün bu koltuğu görmüştüm ama kısmet bugüneymiş.
Arsanın ortasında bir viran ev,çitten yapılmış.Bu koltuğun,böyle harabe bir evde ne işi var bilmiyorum ama evlerin birinden atılmış olduğu kesin.
Koltuğu yakından çektim,uçlarındaki püskülleri,kırmızısının albenisi ve üstünden kim bilir kimlerin öyküsü geçmiş haliyle,yıkık bir evin ortasında çürümeyi bekliyordu.
Böyle görselleri seviyorum ve üstüne onlarca senaryo yazabilirim.
Koltuk deyip,geçmemek gerek.Öyküsünü biz bilmiyoruz ama yaşayanlar için neler neler saklıyordur geçmişinde.
Bir de dip not olsun Çukurova'nın zarif insanlarına:Bugün,cidden ara ara çok yağmur yağdı ve ben çok ıslandım;sığınacak bir saçak da bulamadım.
Diyebilirsiniz ki,sen de çıkmasaydı!
Ama o koltuğu bugün çekecektim,mecburen. :)
Eyyy sürücüler!
Baktınız ki,yolsa ıslanan biri var.Size hiç öğreten olmadı mı,ıslanan biri yağmur altında bırakılmaz diye?
Arabanız mı kirlenirdi acaba alsaydınız?
Dün,biliyorsunuz,adamın birinin bedduasını aldım ve bugün boyum,posum devrilmedi henüz ama bu ıslanmayla zatürreden ölürsem vebali üstünüzedir bilin istedim. :)
Görüntünün olası içeriği: oturan insanlar, ayakkabılar ve iç mekan
 :)

13 Mart 2017 Pazartesi

#Atölyemden çıktım ve sokakta yürüyorum,karşımdan bir adam geliyor.
Göz göze geldik,bana baktı 'Boyun posun devrilsin'dedi ve yürüdü,gitti.
Arkamı döndüm,benden başka kimse yok sokakta.Bana söyledi söylemesine de.....
Bu sözün anlamı;'Tez zamanda öbür dünyaya gidesin İnşallah'tır.'
Adamı tanımıyorum,o beni tanıyor mu bilmiyorum.
Aklımdan'Acaba,ben birine kötülük mü ettim de bana beddua ediyor?'dedim ama düşünüyorum,düşünüyorum....
Valla,ben melek gibi bir insanım.
Kimsenin dedikodusunu etmem,kimsenin malına,mülküne göz dikmem,kanaatkârımdır,kafam sürekli üretime yöneliktir,özellikle çocuklar ve kadınlar üzerine çok kafa yorarım,okurum,yazarım,çizerim,sanatla çok haşır neşir olurum,sürekli proje üretirim.kadın emeğini değerlendirmek ve onlara bir şey öğretmek için çabalarım falan filan....
Ama şuna takarım elbette:Haksızlık edene,özgürlükleri kısıtlamaya kalkana,yalan,dolana;yani yaşam alanlarına girene,her ota,her ota konuşana,vatandaşını koruyup kollamayan herkesin karşısına da çıkarım ve de takarım.
Anladınız sanırım. ;)
Bana ne diye beddua edilir anlamadım ki?
Ha bir de şu önemli nokta var:
Boyun,posun devrilsin dediğinizde,sanırsınız ki,karşınızda boylu poslu,endamlı biri var.
Yahu!
Bir karış boyum var.Devrilse ne olur,devrilmese ne olur? ;)
Dip not:Hayatımın en berbat günlerinden birini yaşıyorum.Yok mu şöyle güzel bir haber verecek kimse? :)

12 Mart 2017 Pazar

#'Cumhurbaşkanı beni ikna etti'
Mustafa Destici-BBP Genel Başkanı
Çanakkale'ye gidiyorum,otobüs Ankara'ya yaklaştı.Uzaktan ışıl ışıl bir şey gördüm.
Yolculuklarımda uzun zamandır otobüs kullanmadığım için Ankara'dan da hiç geçmemiştim.Muavini çağırdım ve sordum:'Bu uzaktan görünen ışıklı şey ne?'
Muavin gülümsedi ve 'Beştepe abla,orası cumhurbaşkanının sarayı'dediğinde,inanın gözlerime inanamadım.Bu nasıl bir aydınlatma düzeniydi?
Uzaydan,Çin Seddinden sonra görülen tek şey olmalıydı?
Bu kadar görgüsüzlük ve israfa isyan ettim inanın.
Neyse.....
Bu Beştepe'deki sarayda ikna odası mı var acaba?Her giren,değişime uğrayıp çıkıyor saraydan.
Sayın Bahçeli de,saraya çağrılmıştı biliyorsunuz.Saraya girene kadar 'Seni başkan yaptırmayacağız'derken;çıkışta bir kedi misali 'Evet'Evet!Evet! diyerek kuyruğunu kaptırmışsa;
Sıradaki ikna odacı da,BBP Genel Başkanı Mustafa Destici'ymiş meğer.
Partisi % 98 HAYIR! diyorsa ve kendisi de Evet diye ikna oluyorsa,bu işte bir iş yok mudur sizce de?
Bu neyi kaptırdı acaba?
CD mi,komplo mu ne?
Bir insanı,bir şeye nasıl ikna edersiniz?Diyelim ki,evleneceksiniz!
Ellerini avuçlarınızın içine alıp,gözlerine derin derin bakıp,dizinizi kırıp,önünde diz çöküp 'Benimle evlenir misin aşkım?' falan dersiniz ve baygın gözlerle size bakan kadın da,tek taşı parmağına geçirir ve 'EVET,EVET,EVET!'der.
İyi de,bu EVET başka EVET!
Ne teklif edilmiş olabilir sizce?
Ortada nikah olmadığına göre....
Şu malum Beştepe'ye sayın cumhurbaşkanı beni de davet etmez mi acaba?
Cidden merak ediyorum,giren ayrı,çıkan ayrı telden çalıyor çünkü.
Bakışları mı çok ikna edici,yoksa ellerinizi avuçlarının içine alması mı,ne?
E,bunca yazıdan sonra bir davet de gerekir hani.
Beni davet etsin,
'Ellerini, ellerimden ayırma hiç,
Ayırma hiç,
Ayırma hiç ne olur' şarkısını birlikte söylemeyiz de,belki ben 'Şu Beştepe'nin neyi var da bu insanlar ikna ediliyor' görmüş olurdum hani.
Davet sizden,gelmek benden!

11 Mart 2017 Cumartesi

#Danışıklı bir dövüşün içindeyiz yine.Mağdura yatıp,yurt içinde ve özellikle yurt dışındaki oyları lehlerine çevirmeye çalışıyorlar.
Bu kadar restleşmenin bir getirisi olmalı değil mi?
Gündüz vakti havai fişekler atarak,davul zurna ile 'AB'ye girme masalını kutlayanlar;şimdi ne oldu da AB ülkeleri için yasaklı sayılıyor?
Laleleri görmesi önerilecek kadar ileri gidip,ülkemizde tepki oyları oluşturmak için cidden epeyce düşünmüş olmalılar.
Bu iş,kolaları dökecek,ülke bayraklarını tepeleyecek,kuklaları yakacak kadar basit değil.
Ülkede rejim değişecek ve bizim toplum yine düşünmeden sokağa dökülüp milliyetçilik ruhuyla galeyana gelecek.
Bu ülkede milliyetçiliği ayaklar altına alanları unutarak üstelik.
Olaya bir de tersinden bakmalı.
Ülkemizde yaşayan azınlıklar için siyasi bir miting ya da gösteri düzenlemeye kalkılsa oy toplamak amacıyla,biz izin verir miyiz buna?
Vermeyiz!
Başka bir ülkede siyasi propaganda yapacaksın öyle mi?
Orası babanın çiftliği değil,bağımsız bir başka ülke oluyor.
Siyasi nezaketsizlik zirve yapmış,haksızsın ama mağdura yatıyorsun ve halkı doğru bilgilendirmeden işi kılıfına uyduruyorsun.
Siz hiç meydanlarda 'Nedir bu başkanlık sistemi?Yeni anayasa ülkemize ne getirir?'diye yapılan bir açıklama duydunuz mu hükümet kanadında?
Varsa yoksa CEHAPE.'Kılıçdaroğlu şunu dedi,Kılıçdaroğlu bir şeyden anlamıyor,Kılıçdaroğlu.....'
Afedersiniz de,bu bir seçim çalışması mı?Ülkede rejimi değiştirecek ve helva kavuracaksınız ama hedefiniz Kılıçdaroğlu.
İyi de niye?
O 18 maddeyi anlatacak ve halkı ikna edeceksiniz,abidik gubidik yollara sapmadan.
Hepsi bu!
Ama hükümet ne yapıyor?
Halka doğruları anlatmıyor,halkı aydınlatmıyor referandum konusunda.
Halk da zaten okumaz o 18 maddeyi ve galeyana gelmeye de çok müsait.
Halkı aldatmaya,ülkeyi itibarsızlaştırmaya,bizleri bu hallere düşürmeye ne hakkınız var sizin?
Ülkeyi rencide ediyorsunuz günlerdir.
Bu halk sizi bunun için mi iktidar yaptı 15 yıl boyunca?

10 Mart 2017 Cuma

#Ne hoş bir çalışma ....
Bu aralar,çamurla,boyayla çok uğraşasım var.Çamurlarım heykele dönüşmek için bana bakıyor,bakıyor ama ben onlara bakmıyorum çünkü çok yorgunum.
Aldığım eğitime ayıp ettiğimin farkındayım ve kendimi kınıyorum sanattan bu kadar koptuğum için.
Şu hayat gailesi yok mu? 
Of desem,şu karşıki dağlar yıkılır mı ki? ;)
Özledim,çamurun kokusunu özledim.
Özledim, rengarenk boyalarımı özledim
Özledim sıcacık....Şarkıda nefes diyor ama burayı es geçelim. ;)
Özledim,sanatım,yaşam enerjim özledim. :)
Dip not:Ülkenin koskoca başbakanı abudik,gubidik konuşursa,vatandaş,yani ben de, şirazeden çıkarım böyle. :)

Ne diyeyim;Hayat,sanatla güzelleşir. :)


;)
#Bu ülkede,balık her tarafından nasıl kokar?
Bursa-İnegöl'de,trafik kazasında 7 kadın işçi öldü biliyorsunuz.
Akşam haberlerinde,muhabir 25 yıllık lastik tamircisine soruyor:'Otobüsün devrilme nedeni nedir?'
Ve aldığı yanıt:'Ben,25 yıllık lastik tamircisiyim.Lastiklerin,belli bir süre sonra yol tutuş kavrama özelliği kaybolur ve bu gördüğünüz oluklu parçalarla yama yapılır.Ben,ailemle seyahate çıkacağım zaman asla böyle yama yapılmış otobüse binmem.'
Aklıma,nur içinde yaşasın Ziraat Mühendisi ablamın anlattığı bir olay geldi.
Antalya'da bir çiftçinin tarlasına gidiyor ve yan yana aynı tohumla ekilmiş iki domates tarlası görüyor ve soruyor:'Neden iki tarlaya aynı ürünü ektiniz?'
Çiftçinin yanıtı:'Bu tarlanın biri ailem için evimde yiyeceğim domates,diğeri iç piyasaya satmak için.Evime ektiğim domates tarlasına ilaç,hormon ve hiçbir kalıntılı uygulama yapmıyorum ama diğer tarlaya elbette hormon da atıyorum,ilaç da.'
Bu iki olaya bakarsak;önce ilk örnek:
Yama yapılmış otobüse sen ve ailen binmedin ama bu senin kontrolünde değil.
Gün gelecek ve senin haberin olmadan oğlun,kızın ya da ailenden biri o otobüslerden birine binecek.
Okula gidecek,şehir dışına çıkacak,geziye gidecek....
Nasıl,hepsini kontrol edeceksin bakalım?
Ailenden biri giderken arkasından otobüs tekerlerini mi kontrol edeceksin her keresinde?
Gelelim ikinci örneğe:
Evinden besleniyorsun ve katkısız,sağlıklı ürünlerden yemek geliyor sofrana.
Çocuklarından biri dışarda yemek yedi,senin sattığın hormonlu domatesle yapılmış salça,salata ya da garnitürle.
Nasıl engel olacaksın hormonlu gıda almasına?
İşin özü şudur:Sen dürüst olup,yalnızca kendini,aileni düşünmeyip,tüm toplum için gerekli olanı yaparsan ne o otobüs devrilir ne de hormonlu gıdalar piyasaya çıkar güzel kardeşim.
Sen,abidik gubidik,dalavereli işlere bulaşırsan para için,senin seçtiğin adamlar da ülkenin canına okumaya ant içer çünkü bu devranın dönmesi sizin,birbirinizin yaptıklarına göz yummanız gerekir,olan da hiçbir şeyden haberi olmadan o otobüse binen,pazardan hormonlu gıda alan halka olur.
Yazık değil mi yiten canlara?