31 Ekim 2019 Perşembe

#Ordan oraya koşturmakran yoruldum bugün.
Balkondan şehri seyrediyorum.
Güneşin, Çınar Ağaçlarındaki renk geçişlerini keyifle izliyorum.
Evin yanındaki Çınar'a üç kumru kuşu kondu.
Dost mu, birbirlerini yiyen arkadaş mı belli değil.
Balcalı otobüsleri, Topel minibüsleri dizi dizi geçiyor içi kalabalık dolu.
İş çıkışı artık, insanlar yavaş yavaş evlerine dönüyor.
Caddeden geçenleri izliyorum yorgun, telaşlı.
Bir kadın, 9. kattan örtü silkeliyor aşağıya doğru.
Toplu yaşamaya ne kadar da saygısız bir tutum bu.
Karşımda on, on beş, katlı apartmanlar...
Nerdeyse, tümünün balkonu eski eşya dolu.
Bir gün işe yarar umuduyla balkonlara atılan ve aslında hiç kullanılmayacak eşyalar bunlar.
İnsanlar, neden hayatlarını bu kadar daraltır ki, anlamıyorum?
Adı üstünde; eski!
Eskiden, yeni olur mu hiç?
Atın gitsin hayatınızdan.
Yerine koyacak yenisini almaya bakmalı insan.
Hayatı eski anılar, eski eşyalar, eski ne varsa üstüne kurarsanız, yeniyi bulamazsınız.
Kumrular uçtu.
Kavga mı ettiler, birbirlerini mi sevdiler bilmem?
Çınar Ağacı sessiz şimdi.
Güneş battı artık, ışıkları karanlığa karışmak üzere.
Adana' da bir gün böyle sonlanıyor şimdi.

29 Ekim 2019 Salı

#Bu imza,bu ülkenin teminatıdır,bu ülkenin geleceğidir.
Bir Cumhuriyet kadını olarak;
Saygıyla anıyor,şükranlarımı sunuyorum.
Her zaman kalbimizde sevgisiyle..... ❤️
Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun.🇹🇷

27 Ekim 2019 Pazar

#Önce, bir çiçek gülümsedi bana bu sabah;
Sonra, diğerleri.....
Her yeni günde, yeni başlangıçlar...
Bir umuttur yaşamak! ❤️
Sabah,çok erken kalktım.
Önce,fırına ince tırnak ekmek siparişimi verdim,dönüşte alacağım.
Çiçek arandım,mevsim geçişte;bulamadım.Küçük küçük çiçekler,yeşil dallarla ablama gittim bugün.
Günün doğumunu izledim şaşırtıcı görüntülerle.
Mezarlığı gören bir tepeye,onca apartman neden dikilir ?
Balkona çıkıp,acı çeken insanları film gibi izler mi orda oturanlar?
Tamam!
Şehir büyüyor olabilir ama bulunan her yere de ev kondurulmaz ki!
İşin bir de maneviyatı var.
İnsan,deniz manzarası olsa tercih eder,göl kenarı tercih eder ama bütün şehir mezarlığını gören tepeden neden ev alır ki?
İnsanoğlunu anlamak cidden çok zor.
Ben,en çok kenar mahallerden geçmeyi severim. Orda bulurum hayatın izlerini.
İşte,bu nedenle ,evlerin önünden geçiyorum sırasıyla.
'Bana kalırsa,bana kal' diye eski bir duvara yazan genç bir ruhu okuyorum.
'Sana kalmadığında,birinde kalacak bir şekilde merak etme 'diye içimden geçiriyorum.
Bahçesine soğan eken adama 'Günaydın,kolay gelsin' diyorum,gülümsüyor 'Sağol sağol 'diyor.
Askerlerin önünden geçiyorum 'Günaydın' diyorum,' Günaydın Abla' diyorlar;
Bana ' Abla ' dediler ne hoş!
Kapılara bakıyorum en çok.Köhne bir evin kapısı boyanmış Fenerbahçe' nin renklerine.
Kesin,bir ergenin işi diyerek geçiyorum önünden.
Eski bir buzdolabının arka telinden penceresine koruma teli yapmış adamın biri.
Yaratıcı zeka diyeceğim ama daha çok çaresizlik gibi görünüyor.
Kış geliyor,artık soba kurma zamanı da yaklaşıyor.
Bir ev görüyorum,odunları boylarına göre dizmiş.
Bu,kesin bir kadın!
Annemi anımsıyorum.O da,odunları böyle dizerdi boylarına göre.
Oysa,hepsi sobaya girmeyecek miydi,gerekli miydi bu düzen?
Ama biliyorum ki;hayata karşı düzenli olmanın yolunu açan bir dizim işiydi bu.
Annemin yolu değil mi,bana bunları öğreten?
Evlerin önünden geçiyorum.
Kırık sandalyeleri hangi akılla böyle yapmışlar ki?
Ya,her geçtiğimde,önünden hiç eksilmeyen kabaklarıyla bu küçücük dükkan!
Lahanaları yıkamadan turşu kuran kadınlara bakıyorum da....
'Hiç böyle turşu kurulur mu ?' diyorum içimden.
Bir tablacı geçiyor önümden.Hala kaldı mı böyle işportacılar diye şaşırıyorum.
Bir dolu en ucuzundan etekler,pijamalar ve elbiseler var arabada.
Her malın bir alıcı var değil mi?
Gün böyle başlıyor bende.
Şimdi çalışma zamanı.
Atölyem beni bekler.
Üretmeden tüketmek,çalışmadan kazanmak var mı diyeceğim ama ,dünya bunlarla dolu değil mi zaten?

25 Ekim 2019 Cuma

#Bir reklamın çağrışımları....
Reklamın kötüsü olmaz demeyin,kötü reklam,ürün algısını etkiliyor ki;ben zaten konusunu ettiğim firmanın ürünleri almıyorum .
' Bu toplum,neden bu kadar kaba,nezaketsiz,inceliksiz' diye düşünürüm .
Yanıtını da bilirim aslında.
Ekranda,bir süredir,bir reklam görüyorum.Küçük,içi marmelatlı kekler var ya,işte onlardan birinin reklamı.
Reklam,bir sınıfta geçiyor.Gürbüz denen çocuk,arkadaşının kekini görüyor.
Kız da uyanık çıkıyor ve keki ters çevirip,marmelatı saklıyor.
Gürbüz,buna üzülüyor,arkasını dönüp gidiyor ama arkadaşları gülüyor,kız da kekini kurtardığı için çok mutlu.
Biz çocukken,anacığım,nurlarda uyusun,değirmene bulgur çektirirdi ve bulgurları iriliklerine göre elerdi,torbalardı ama bir şeyi daha yapardı.
Bakır bir kazana,yeni çekilmiş,mis gibi kokan taze bulguru doldurur ve elimize tutuşturup,komşulara dağıtırdı.
Komşularımız ,bize gülerdi çünkü;hepsi çiftçiydi,tarla takım çoktu ama zaten bulgurları da çoktu ama annem ,taze bulgur ,tadına baksınlar diye her sene gönderirdi.
Komşularımızın,bizim götürdüğümüz bulgura gereksinmesi mi vardı ama adettendi,o bulgur gidecek!
Eskiden komşuluk vardı,ince fikirlilik vardı,nezaket vardı.
Komşumuz da,bize bulgur getirdi önceki gün..O kadar hoşuma gitti ki bu tutumu..
Oysa,değirmenden bulgur çekilip gelmişti yine eve.
Çok incelikli bir davranıştır bu.
Eskiden aile terbiyesi ve görgüsü alanlar bunu iyi bilir.
Çocuklarımıza ,bunları öğretmiyoruz.
Keki,arkadaşından saklayan nesiller yetiştiriyoruz,sanki marifetmiş gibi.
Oysa,bu reklam nasıl çekilebilirdi?
Madem,Gürbüz,o keki çok seviyordu,arkadaşı,iki paket kek alıp,birini Gürbüzle paylaşabilirdi.
Hatta,gülüşerek,paylaşmanın verdiği hazla o keki yiyebilirlerdi.
O reklamı her gördüğümde,aynı şeyleri düşünüyorum.
Bencil,düşüncesiz,nezaketsiz bir nesil yetiştirmenin bir reklamdaki yansıması bu.
Oysa;hayat paylaştıkça çoğalmaz mı;insan,paylaştıkça mutlu olmaz mı?

23 Ekim 2019 Çarşamba

#Pir Sultan Abdal,idam sehpasına giderken,paşa emir verir 'Herkes Pir Sultan'ı taşlasın, taş atmayanın boynu uçurulacak bilsin.' diye.
Herkes,başlar taşlamaya.
Pir Sultan'ın ' can dostum ' dediği Ali Baba,taş atmaya kıyamaz ama bir şey atması da gerekir,çünkü; ucunda can korkusu var!
Bir gül atar.
O gül,gider ve Pir Sultan'ın tenine değer,dikenleri değdiği yeri kanatır.
O kadar üzülür ki,can dostunun ,can korkusundan yaptığına :
'Şu ellerin taşı hiç bana değmez.
İLLE DOSTUN BİR TEK GÜLÜ YARALAR BENİ.' der ünlü deyişinde.
Bazen,öyle olaylarla karşılaşıyoruz ki,önünü sonunu düşünmeden konuşuyoruz,karşımızdaki üzülür mü,incinir mi hiç önemsemiyoruz ve başlıyoruz taş atmaya.
Çevremizde yok mu bunları yapan?
Herkes,istediğini söyleyebilir,düşünebilir elbette,bu onu bağlar ama en çok da;
' O bunu asla yapmaz' dediğimiz her kim varsa,işte,bu işi en iyi o yapar!
Taşa atanların önüne duracağına,asıl büyük taşı o atar!
Can korkusu mu; değil;yara mı;değil;
Peki niye?
İnsan,insanın kurdu olmalı.
İletişim kurduğunuz her birey,karşınızdaki hayata dair öğreneceklerinizin yolunu açar.
Bazılarında kötücül yanı görürsünüz,bazılarında güzellik.
İnsanı büyüten,olgunlaştıran tanışmalardır bunlar.
İnsan yaşına ,konumuna yakışanı yapmalı her zaman.
Yoksa;büyümek,yaş almak dediğimiz şey havada kalır.
Çevremde,çok insan tanıyorum,yaş olgunluğuna erişememiş.
Lafı sözü dinlenmeli insanın.
Bir duruştur varlığı;
Saygı duyulan,sevgi beslenen.
Şaşırtmayacaksınız karşınızdaki insanları.
Varlığınızı değerli kılmak sizin elinizde.
Yaptıklarınız,üslubunuz,beden diliniz,bakışlarınız,sözcükleriniz.....
Siz necisiniz,ne kadar değerlisiniz,sırrı sizde saklı.
Çok insan tanıyorum, bedeni var,ruhu yok!
Kütlesel varlığınız nedir ki?
İçiniz dolu olmadıkça!

22 Ekim 2019 Salı

#Değişken havaların içindeyiz;gündüz sıcak,gece serin.
Tam da hasta olma mevsimi.
'Bugün,iyi bir şey yaptım mı ?' diye sordum kendime,yalnızca,bir köpeğin başını okşadım geçerken.
Akşamdı,hava serinceydi ve ben dersten dönüyordum,hepsi bu!
Terazinin dengesinin bozulduğu günlerdeyim,bir telaş,bir koşturma.....
Dilime,Turgut Uyar dizeleri doluyor bugünlerde:
Her şeyden biraz kalır diyor birileri,
Çoğunlukla haklılıktır.
Kavanozda biraz kahve,
Kutuda biraz ekmek,
İnsanda biraz acı.
Sonbahar kapıda.
Hava soğuyor,yapraklar sararıp tek tek düşüyor dallarından.
İşte öyle....

21 Ekim 2019 Pazartesi

#Bir savaşta, en çok masum insanlar zarar görür.
Kimdir bu insanlar?
Kadınlar, çocuklar.....
Biraz önce dersten çıktım, yağmurlu bir hava var, eve yağmurda yürüyerek döneyim dedim.
Sokakta kimse yok,kedi,köpek bile.
Bir evin önünde, üşümüş, ellerini dizlerinin arasına sokmuş, 6 -7 yaşlarında bir çocuk oturuyor betonun üstünde.
'Çocuğum, bu saatte ne işin var, yağmur da yağıyor' diyorum, çocuğun konuşmasını anlamıyorum çünkü ; çocuk Suriyeli bir çocuk.
'Kardeşim, ekmek alacak, onu bekliyorum' diyor yarı Türkçe.
O saatte, bu yaşta iki çocuğun, yağmurun altında ve sokakta ne işi var değil mi?
'Eviniz nerde?' diyorum, amacım, çocukları eve götürmek ama gösterdiği yere ben bile yalnız gitmem.
Çünkü ; sokaklar fazla ıssız.
Bekledim, kardeşi de gelmeyince, mecburen eve döndüm.
Saat, akşamın ilerisi.
Çocuklar, eve döndü mü acaba?
Bir savaşın zararını en çok çocuklar görür.
Suriyeli çocuklara bunu yapanlar, yerlerinden yurtlarından edenler....
Allah sizi bildiği gibi yapsın!
Sizler, torunlarınızı hangi pamuğa saracağınızı düşünürken, yaşıtı çocuklar sokaklarda üşüyor!
Lanet olsun, böyle adaletsiz yaşamı dayatanlara!
#Atölyemden insan manzaraları....

Yol geçen hanı dedikleri tam da benim atölyem.
Cins insan grubu da hep mi bana denk geliyor bilmem ki?
Ya da,ben çekiyorum bir şekilde.
Bir adam girdi içeri,elinde bir torba süs biberi ve yumurtayla.
Yakama yapıştı ' illa al ' diyor.
'Gereksinmem yok,sonra gel alırım' diyorum,yok anlamıyor.
Zaten,sabahın köründe vernik atmaya başlamışım,yorgunluktan dökülüyorum ama bir sabır geldi üstüme,bir daha da gitmedi niyeyse. 
Almayacağıma ikna oldu,bu kez de, 'Kızıma iş bul 'diyor.
Ben,ordan bakınca İş-Kur' a mı benziyorum anlamıyorum ki?
Ya da,fabrikalarım mı var,istihdam yaratacak?
' Kızın,ne iş yapıyor? dedim,demez olaydım;
Gıda Mühendisiymiş.
' Kızın,zeytinyağ fabrikasına,tavuk işletmelerine başvursun,onun işi gıda üzerine ,başka yerde çalışamaz ' dedim;
Anlamıyor.
Takılmış plak gibi,' Kızıma iş bul' diyor.
Belediye başkanı mıyım ben ,insanlara iş alanı yaratayım değil mi ?
Belki,bir gün o da olur. 
Şu kıza bir yol göstereyim dedim ve ' Özgeçmişini x firmasına bıraksın,yardım edeceğim dedim'
Adam,bana döndü ve :' Benim kızım et,tavuk,balık ve koku olan yerlerde çalışmak istemiyor' demez mi?
Hayır!
Gıda Mühendisi nerde çalışır cidden merak ettim?
Gıda kokusuna dayanamıyorsa niye okudu o bölümü?
Zıvanadan çıktım desem yeridir ama nasıl bir sabırsa hala direniyorum.
Baktım,kurtuluş yok,' Sen bana ,önümüzdeki günlerde bir uğra ,kızınla da konuş 'dedim savdım ama gelince elinden nasıl kurtulacağım bilmiyorum.
Kimsenin geçmediği atölyemin sokağından ,benim atölyemi nasıl buluyorlar valla anlamıyorum.
Tanrı,bana bir ceza mı veriyor acaba,ya da,beni sınıyor mu nedir?
Geçen yıl da,bir kadın gelmişti yine,kızına iş bulacak mışım da,köyden gelemezmiş de,ona para yardımı yapıp,2+ 1 ev tutarsam iyi olurmuş da,doğalgazlı olmasını istiyormuş da....
Valla şaka yapmıyorum.
Ciddi ciddi ,benden bunları istedi.
Uzaktan bakınca zengin görünüyorum zahir. 
Haluk Levent'in AHBAP Platformu var.
Öyle bir şey de ben mi kursam acaba?
Geldikçe geliyorlar,bari bir işe yarasın.
Düşün yakamdan ulennn! 


20 Ekim 2019 Pazar

#Benim atölyem, hayat demek. 😉
Bugün, yine ve her zamanki gibi tartışma, sohbet, memleketi kurtarma havaları, kadın-erkek ilişkisi üzerine kıran kırana bir muhabbet ve sıcak simit ve çay....
Kırsalda, bir avuç bahçesinde üreten yaşlı insanların emeğinin nasıl değerlendirileceği konusu çok önemliydi.
Yani, semt pazarında yer bulamayan üretici.
Çözeceğiz elbette bu konuyu. Çözüm yollarım hazır. 🙂
En çok tartıştığımız konu, üreten, kazanan, ayaklarının üstünde duran kadının evlilikteki konumu, boşanmalara etkisi.....
Ve özgür kadının hayattaki duruşu.
Kadın özgürleşince, erkeğe muhtaç olmazmış da, erkeğin otoritesi kalmazmış da.....
Otorite ne demek?
Evlilik, iki insanın yana yana yürüdüğü bir yol arkadaşlığı değil miydi?
Ne ara güç ve iktidar savaşı oldu?
Erkek egosunun sonucu bu.
Kadın sinmiş, pısırık, itaatkâr, erkeğin önüne terliklerin koyan, havluyu tutan, yat deyince yatacak, otur deyince oturacak.....
Bir meta, bir cinsel objeden ibaret olacak.....
Yani, eskiden böyleydi algı.
Tabii ki, böyle çağdışı söylemlerimiz olmaz benim atölyemde.
İlkel bakış açısını tartışmayız bile.
Özgür kadının özelliklerini tartıştık.
Kadın, ne yaparsa, ne üretirse başarılı olur?
Ne kadar güldük, ne kadar konuştuk bugün. 
Dedim ya; benim atölyemde hayat var.
Pazar sohbetlerimize katılmak isterseniz, ben burdayım, atölyemin kapısı herkese açık. ❤️
#Bir pazar güncesi....
Atalar 'Erken kalkan yol alır' diye boşuna dememiş ama bu algı,topluma çok da yerleşmemiş.
Bunun ilk sıkıntısını tatildeyken yaşamıştım.
Saat,9' dan önce marketler açılmıyor bu memlekette.Oysa,market önlerinde,açılışı bekleyen insanları görüyorum sürekli.
Stratejik hata bana göre.
Erken kalkan kazanır!

Markete gideceğim,saatin 9 olmasını beklerken,gözüm yan bahçeye takıldı.
Anacığım,nurlarda uyusun,hep çok kullanırdı 'Yaş kesen baş keser kızım,sakın ola ki,üstünde meyvesi,dalında çiçeği olan bitkileri kesmeyin,kırmayın,zarar vermeyin.' diye.
Bu terbiyeyle büyüdük bizler.
Birkaç gündür,yan bahçede motorlu testere çalışıyor.Üstünde yeşil limonları,portakallarıyla ağaçlar bir bir kesiliyor.
Dalların,üstünde meyveleriyle tek tek yere düşmesini üzüntüyle izliyorum.
Bu yapılmamalıydı.
Hani,ağaçları kesecekseniz de,bırakın meyvesini döksün,öyle kesin değil mi?
Kaldı ki,ağaç kesilir mi,çok mecbur kalmadıkça?
Bir tehlike,bir zarar,bir sorun yaratmadığı sürece ağaç kesilir mi?
Bunları düşünerek marketin yolunu tuttum.
Ne kadar çok hamile kedi var sokaklarda,Tekir 'i,sarısı,boz renklisi.
Ne kadarı sağ kalır acaba?
Hayvanların gözlerine baktım;nasıl da anne bakışları var.
İnsan olsun,hayvan olsun,gözlerine bakmayı seviyorum çünkü;o gözlerden okuyorum her şeyi.
'Gözler yalan söylemez' diyen şarkı boşuna yazılmadı herhalde değil mi?
Dokunmak duygusu özel olan.
İster bakışlarınızla,ister sözcüklerinizle,isterseniz ellerinizle ama illa ki dokunmak.....
Pazar sabahını böyle başlattım bugün.
Atölyemi de çok boşladım bir süredir:
Kahvem bekler,işler bekler,müziğim bekler beni bu pazar sabahı da. ❤️
Günaydın..... 🙂

19 Ekim 2019 Cumartesi

#Bugün atölyemi terk ettim, Zeliha Hanımın evindeyim. 😉
Bazı eşyaların evde boyanması gerekir.Bu nedenle,dolap kapaklarını yerinde boyuyorum.
Arkadaşlarımıza örnek bir çalışma olacak elbette.
Olur da, evinizde yıpranmış dolaplarınız ya da artık rengini değiştirmek istediğiniz ahşaplarınız varsa bize getirmeyin, evde kendiniz boyayın ama getirirseniz de hayır demeyiz yani.😉
Sosyal medyada izlediğiniz videolara da kanmayın sakın.
Rulo fırçayla asla beş dakikada, dolap boyanmaz.Günlerdir uğraşıyorum kapaklar için daha bugün verniklerini atmaya başladım.

Bu işler, göründüğü gibi kolay değil ama sonucu güzel oluyor.
E, bir de ben yapıyorum, olacak elbette.
❤️

18 Ekim 2019 Cuma

#Dersten dönüyorum, akşamın bu saatinde.
Kendime iş çıkarmada üstüme yok elbette.
Bir belge daha alacağım; akşam 8.30 'a kadar dersim var.
Neyse.....
Konu, benim dersim değil.
Karşımdan çok genç Suriyeli bir anne ve biri 3,diğeri 5 yaşında iki çocukla geliyor.
İki çocuğun da elinde muz var.
5 yaşındakinin, muzu aldığıyla bitirmesi arasındaki süreyi izleyemedim bile.
O kadar çabuk yedi ki muzu.
Küçük olan ise, muzu bitmesin diye öyle ağır yiyordu ki;çocukları izledim bir süre ve aklıma kendi çocukluğum geldi.
İlkokuldayken, babamın verdiği harçlıkları biriktirirdim.
O yıllardaki en büyük zevkim, biriktirdiğim harçlıklarımla Nestle-Damak Fıstıklı Çikolata almaktı.
En sevdiğim çikolataydı.
Bakkaldan, çikolatayı alırdım, kaldırıma otururdum, keyfine vara vara, usul usul yerdim.
Biriktirdiğim parayla almıştım, keyfini sürmekte çok güzel oluyordu.
Şimdi, pek çikolata yemiyorum.

Arada bir, Bitter Çikolata ve elbette Nestle-Damak Fıstıklı Çikolata. ❤️
Çocukluğum.....
Ne güzel anılarım...... 😔
Çocukluk yıllarımdaki bu tutkuyu kızıma anlatmıştım.
Kızım da,çok özel bir çocuktur.
Nestle firmasına,fotoğrafta gördüğünüz kareyi göndermiş,onlar da bu fotoğrafı çikolatanın üstüne basıp,bir Anneler Gününde bana göndermişti.
Nasıl da duygulu bir andı.❤️

#Kıssadan hisse öyküler......
İlkokul 5. sınıftayım ve bandonun da şefiyim.
Bayram yaklaşıyor,çalışmalar hızlandı.
Müdür,dersten çağırdı beni,bandoyu çalıştırmam için;çalıştırdım,sınıfa döndüm,öğretmenim 'Nerdesin 'dedi.Aynı zamanda,sınıf başkanıyım da.
'Bandoyu çalıştırmaya gittim' dedim.
O sırada,öğretmen tüm sınıfa sıra dayağı çekiyordu,elinde bir kızılcık sopasıyla.
Benim de başıma vurdu,nedenini anlamadığım.
Sınıftan çıktım,müdüre gittim ve bandoyu bıraktığımı söyledim.
'Bayram geliyor, bandonun şefisin, bırakmayacaksın' dese de,bir daha bando çalmadım.
İlk muhalif duruşum budur hayatta çünkü;haklıydım.
Öğretmenle,müdürün ileşimsizliğinin faturasını başıma vurulan sopayla ödeyemezdim.
Yıllar geçti,üniversite başladı.
Dünya çapında büyük bir sanatçı profesörümüz var.
Profesörler.elbette bu işin piri insanlar.Bizim gibi çömez öğrencilerin hocalarımızla aşık atacak halimiz yok.
Atölye dersindeyiz,arkadaşıma hafta sonu konserinde Prokofiev'in Romeo ve Juliet uvertürü var,gideceğim' dedim,
Hocam da,arkamdaymış,duydu ve ' Sen,nerden geliyorsun?'dedi.
Gururla,' Adana ' dedim.
Beni küçümsedi ve hiç unutmuyorum 'Taşradan gelip de,Prokofiev'i nasıl biliyorsun?'diyerek aramızdaki ilk fitili ateşledi .Birbirimizi hiç sevmedik biliyorum ama saygıda asla kusur etmedim hocama.
Bir gün,atölyeye geldi,onca sınıf arkadaşımın içinden geçti ve bana yönelik kabalık yapmaya başladı,nedenini anlamadığım.
İtiraz ettim elbette çünkü;haklıydım.
'Seni bu okuldan mezun etmeyeceğim ' dedi ve dediğini de yaptı.
Sınıfta bıraktı beni ama beni mezun etmemek gibi bir lüksü olamazdı çünkü;ben sorumluluğumu bilen bir öğrenciydim.
Mezun oldum elbette ve yıllar geçtiğinde,hocamın ölüm ilanını gördüm gazetede.
' Benden özür dilemeden gittin hocam,rahat uyuma' dedim
Çok çektim İstanbul'da çok o dönemde.
Haksızlığa uğramayı asla kabul etmem.Bana,kimsenin hakaret etmesine izin vermem.Hak yemem,kendi hakkımı da asla yedirtmem.
Kaybeden ben olmam!
Bana kimse 'Aptallık etme 'diyemez!
Beni kimse tehdit edemez çünkü,buna neden olacak bir tutumum olmaz.
Haddine düşmez çünkü!
Bunu yapana elbette yapacaklarım vardır.
Kişi bazındaysa,elimin tersine gelir ki,çok iyiyimdir bu konuda ; daha geniş aralıktaysa hukukun her yolunu denerim ama daha da geniş açıdaysa,işte burda .....
Dimdik ayakta duran,güçlü,ne yaptığını bilen ,önündeki bütün adımları hesaplayan bir akıl ordusuyla gereğini yaparım.
Tabii, bu işten bir çıkarım varsa ayrı konu!
O zaman da susar,boynumu büker,başıma gelecekleri beklerim.
Hatasız insan olmaz ama zararı yalnızca kendineyse.
Daha geniş kapsamlı bir durumda,sizin hata yapma lüksünüz yoktur.
Tükürdüğünü yalamak,toplumu ahmak yerine koymak ,kendi çıkarın için rencide etmek diye bir şey de yoktur.
Bizler,aynı göğün altında yaşamıyor muyuz?
Bizi de,bu gelenekler,ahlak ve erdemli geçmişimiz büyütmedi mi?
O halde?