31 Temmuz 2017 Pazartesi

#Hava,dayanılmayacak ölçüde sıcak Çukurova'da.
Suyun varlığına binlerce şükrediyorsunuz inanın.
Alişan ve Berdan Mardin diye biri,illa ki,ısrarla,eşlerine ayak yıkatmanın derdine düşmüşler.
Duş M.Ö 4. YY'da Antik Yunanda bulunmuştur.
Side'de geziyorum;bir tarihi eser gördüm.Yapının dışında,su tahliye düzeneği vardı.Adamlar,ta o yıllarda banyoyu da,duşun kirli suyunun tahliyesini de bulmuşlar meğer.
Uygarlık dediğiniz şeyin kökeni M.Ö'lere dayanıyorken,bu kıt akıllıların açıklamalarını neye yormalı dersiniz?
Hava çok sıcak dedim.Duş,bu kadar önemlidir insan yaşamında;temizliktir,arınmaktır,ferahlıktır.
Kişisel bakım ve temizlik,adı üstünde kişinin kendisinin yapacağı iştir.
Eğer,yatağa bağımlıysanız,hasta ya da özel bir durumunuz yoksa eliniz de var,ayağınızda,bunları yıkayabilirsiniz.
Bir kadına ısrarla ayak yıkatmak,terlik getirmesini beklemek hödüklüğünü ancak bu kırolar yapar zaten.
Ellerinin üstündeki,göğüslerindeki kılları aldıracak kadar bakımı öğrenmişler de,kendi ayaklarını yıkamanın kendi sorunları olduğunu öğrenememişler.
Bunlardaki dayanılmaz cazibe nedir de bu kadar özgüven patlaması yaşıyorlar bilmiyorum ama yanlarındaki kadınlara ne demeli?
Elinizin tersiyle itsenize bu adam kılıklı müsveddeleri de kahırlarını çekiyorsunuz?
Bulunmaz Hint kumaşı falan mı bunlar?
Adamların,karakter sorunu var görmüyor musunuz?Bunları göre göre katlanıyorsanız,beter olun!
Kapıdan girince koşun terliğini verin,çünkü elleri uzanmaz almaya;hemen leğende suyunu hazırlayın,yıkayın kuruların o nadide ayakları;omzunuzda peşkiri de hazırda tutun.
Kumandayı eline verin,çayını servis yapın,oturduğu yeri sıcak tutun;siz ne işe yararsınız ki?
Bu erkeklerden önce,bunları kabul eden bu sözümona okumuş kadınları eline alacaksın....
Hadi,ülkenin bir yanı cahillikten buna mecbur da,size ne oluyor?
Ayak yıkatma diyor yahu;ayak yıkatma!

29 Temmuz 2017 Cumartesi

#Evimin karşısı okul.
MEB,ENSAR VAKFI ile 5 yıl geçerli olmak üzere eğitim,sosyal etkinlik ve seminer anlaşması yaptı.Buna göre bu vakıf,bünyesinde topladığı çocuklara her türlü,adı her neyse onu yapacak.
Ensar Vakfı deyince aklınıza ne geliyor?Geçen yıl,KAİMDER'e bağlı yurtlarda kalan 10 erkek çocuğuna tecavüz edilmesi,Çorum ve Bitlis'de çocuk tecavüzleriyle tanınan bir vakıf geliyor benim aklıma.
Çocuklarımız kimlere emanet ediliyor görün diye yazıyorum bunları.
Çocuklarımızı koruyamıyorken hayvanları kim koruyacak değil mi?
Bugün,atölyemi kapattım eve geldim.Bir köpek nasıl inleyerek bağırıyordu.Baktım,okulun içinde mahsur kalmış.Okul idaresi,her iki kapıyı da kilitlemiş meğer.
Hayvana su verdim,nasıl da uysal bana bakıyordu.Okul idaresine ulaşamadım ve hemen itfaiyeyi aradım.10 dakika içinde geldiler sağolsunlar.
Kapılar kilitli olunca,görevlilere de akrobasi yapmak düştü.Duvardan atlayarak,belki 1 saat uğraştılar hayvanı okuldan çıkarmak için.
Canını yakmamaya da çok özen gösterdiler.
Elbirliğiyle hayvanı kurtardık ve günün en iyi olayıydı bu.
Burdan,itfaiye görevlilerine çok teşekkür ediyorum.
Çocuklarımızın Ensar Vakfı gibi tecavüzle anılan bir yere emanet edilen bu ülkede,bir hayvanı kurtarmak için bu kadar çalışmak....
Köpek,şu anda nerde derseniz?

Balkonun altından bana bakıyor,ıslık çalıyorum kuyruğunu sallıyor.
Ağaçlar,ormanlar,hayvanlar,çocuklar,kadınlar...
Bir vatandaş olarak daha neye,ne kadar sahip çıkabilir,koruyabilirim acaba?
Keşke,elimden daha fazlası gelse;keşke!

28 Temmuz 2017 Cuma

#Şeriat,bir ülkeye nasıl gelir?
Müftülere nikah kıyma yetkisi verilmesini okuyorum,okuyorum....
Güya,ülkemizde,resmi nikah kıyılmadan imam nikahı kıyılmıyor biliyorsunuz.
Yersen elbette!
Tabii,burda el kadar kız çocuklarının babaları yaşındaki erkek müsveddelerinin koynuna sokulmasını hangi nikahla açıklayacağız bilemiyorum.
Hadi,diyelim ki,imam geldi ya,resmi,dini nikahı kıydı.
E,bunun bir de boşanma ayağı var.
Ne yapacağız o zaman?
İmamın ağzının içine bakıp '3 kere boş ol,boş ol,boş ol'demesini mi bekleyeceğiz?
İmama nikah kıyma yetkisini vermeye kalkıyorsunuz da,boşama yetkisini neden vermiyorsunuz?
Eksik mi kalsınlar;yazık!
Hatta,boşverin mahkemeyi falan.Kadıları atayalım.
Karşılarına el pençe,hafif de boynumuzu kırarak çıkarız.
Artık çıkacak karara da boynumuz kıldan incedir.
Bu karara karşı çıkmayanlar....
İslami esasların diğer hükümlerine de var mısınız?
Örneğin;miras hakkı.
Bu karara koşulsuz destek veren kadınlara sormak istiyorum;Yarın,ana-babanız öldüğünde payınıza düşecek mirasa razı olacak mısınız?
Şeriat bir ülkeye nasıl gelir?
İşte böyle adım adım,göstere göstere gelir!
CHP'ye yine çok büyük görev düşüyor.Başta,STK'lar olmak üzere,bu işi örgütlemeli ve durdurmalı.
Dip not:İmamlara nikah kıyma yetkisine,bir de boşama yetkisi diyerek..... aklına karpuz kabuğu mu düşürüyorum acaba?
Ne dersiniz?

27 Temmuz 2017 Perşembe

#Sevgili Levent.....
Dün,30 yıldır tanıdığım bir arkadaşım öldürüldü.
Hayatımda,onun kadar girişimci ruha sahip,yaratıcı fikirleri olan,çok güzel mekanlar yaratan çok az insan tanıdım.
En son,geçen yaz,tam da bugünlerde uzun uzun sohbet etmiştik karşılıklı işletmesinde.
Çok farklı fikirleri vardı işletmecilik konusunda.Eminim,başka bir şehirde olsa,örneğin İstanbul gibi,Reina gibi işletmelerden çok daha iyisini yapardı.
Bazı insanlar doğuştan yeteneklidir farkındalık konusunda.Levent de böyle biriydi.
Radyoculuk günlerinden tanırım,canlı yayınlarındaki akıcılığından,sohbetinin renkliliğinden.
Bana çok kızmıştı geçtiğimiz yıl ve hep şunu derdi karşılaştığımızda:'İstanbul'dan dönmemeliydin.Buralar sana uygun değil.Daha fazlasını yapmalısın bu hayatta.'
Gülerek yanıtlamıştım: 'Bana göre her yer İstanbul Levent.Ben,her yerde yapacak bir şey bulurum ama yorgunum artık İstanbul için'
Yaşasaydı,eminim çok iyi mekanlar açacaktı yeniden çünkü açtığı her mekanda bir farklılık yaratırdı.
Heyecanı yaşlandırmamak gerek.Levent,tam da yaşlanmayan bir insandı.İçindeki çocuksu ruhu hiç öldürmedi.
Ankara'da karşılaştığımızda uzun uzun hayallerinden söz etmişti gençlik yıllarımızda.
Çoğunu da gerçekleştirdi biliyorum.
55 yaş.....
Bir insan için ne kadar da erken bir yaş.
Dün öldürüldü ve geride eşi,çocukları kaldı.
Bir cana kıymak bu kadar kolay işte.
Peki,niye?
İstediğiniz kadar kızın,istediğiniz kadar öfkelenin ama nedeni ne olursa olsun,bir insanın yaşam hakkını elinden alamazsınız.
Dünden bu yana çok üzgünüm.
Değer mi bir cana kıymaya ,değer mi?
Sevgili Levent,hatırımda sürekli heyecanla anlattığın projelerin,bitmeyen enerjin ve yaptığımız radyo sohbetlerinle kalacaksın.
Rahmet diliyorum.Kalanlara da sabır!

26 Temmuz 2017 Çarşamba

#Merve Kavakçı Malezya'ya büyükelçi olarak atandı.
Tepemize tuğ dikildi, ne mutlu bize.
Malezya'yı bilir misiniz?İslam'ın devlet yönetimine hakim olduğu,eyaletleri krallıkla yönetilen bir konfederasyon.
Neden Washington,İngiltere,Hollanda büyükelçiliği değil de değil de Malezya ve neden bu kadın?
Kızım bana bir kupa aldı.Üstünde,annelerin klasikleşmiş ne kadar sözü varsa yer alıyor.Alışılagelmiş deyip geçmeyin,aslında her birinin içinde bir öğretisi var.
'Çıplak ayakla yere basma' dediğinde,üşüteceğini;'Nereye koydunsa ordadır'dediğinde düzenli olmanın rahatlığını;'Anne olunca anlarsın'dediğinde ise,yılların deneyimi üstünüze sindiğinde bu gençlik döneminin,bu itirazların ne kadar da geçersiz olduğunu ve her ailede dejavu yaşandığını anlatır bizlere.
Bardaktaki sözler,hayatın kendisidir aslında.
Annelerimizden öğrendiklerimiz,bardağa yazılan yazılarda kalmaz elbette.Büyüdükçe,içimize sindire sindire aynısını işleriz farkında olmadan.
Bu öğretilerle büyüyen çocuklar muhakeme eden, yaptığı işin sorumluluğunu alan,kendisine dayatılan her ne varsa gerektiğinde aykırı ses vermeyi bilen bireylere dönüşür.
Peki,kim bu Merve Kavakçı?
Bu kadın,vakti zamanında ülkemizde meclisi karıştıran,Nazlı Ilıcak denen o kadının çabasına rağmen, Ecevit'in direnişiyle meclis dışında kalan bir kadın.Amerika'ya gitti,çifte vatandaş oldu,çocuk doğurdu falan ama bu görüntüye neden büründüğünü sorgulayacak yetiye ulaşamadı.
Malezya'ya bile gönderecek adam bulamamışlar ve ellerindeki stok bu kalmış demek ki!
Hangi birikimi,deneyimi ve varlık değeriyle büyükelçi edildi acaba?
Ülkemizin temsili resmi bu mu yani dışarda?
Otursun ve düşünsün biraz;neden Washington yada uygar dünya değil de Malezya?
Tabi algılayabilirse!

Bu bardaktaki sözlerle çocuklarınızı büyütün.
Annelerimiz en doğrusunu bilir çünkü!
Ben,annemi dinledim ve ayakları üstünde duran,sorgulayan,yerinde eleştiren bir birey yetiştirdim.
Bu sözler çok kıymetli,çok!

25 Temmuz 2017 Salı

#'Sevişmek kültürümüzde yok.'
Kemal Tamer -Önemli biri aslında.
Bu söz yeni de değil üstelik.Ta, 6 yıl önce,Erzurum'da yapılan 25’inci Dünya Üniversiteler Kış Oyunları sırasında,Türk sporcuların odalarındaki prezervatifleri toplatmasıyla tanınıyor kendisi.
Niye yalnızca Türk sporcular,işte orası muamma?
Yan odadaki Kanadalı,Belçikalı ya da Belaruslu sporculara serbest ama bizim sporcularımıza yasak çünkü bizim kültürümüzde sevişmek yok çünkü bizim kültürümüzde çocukları göz temasıyla yapıyoruz.
Bu sözün gündeme gelmesi niye bilmiyorum ama söyleyen kişi Kemal Tamer oldukça eğitimli ve donanımlı biri.Yurt dışındaki kariyeri,uluslararası arenada bulunduğu konum takdire şayan ama....
Üstelik de iki çocuğu varmış ama....
Açıklaması şöyle devam ediyor:Bu tavır, bir anlamda gayrımeşru ilişkinin teşviki demektir. Onun için biz de prezervatifleri toplattık.'
Toplumları cahil-eğitimli diye ayırırsınız. Eğitimli kesim,cahiliyenin bitmesi için uğraşan,sürekli proje üreten kesimdir.
Denklik,başka nasıl sağlanacak?
En korkmamız gerekenler de aslında okumuş cahiller.
Donanımlı insanlardan çok şey bekliyoruz aslında ama olması gereken de bu değil mi?
Erzurum'da,Kış Oyunları yapıldı 6 yıl önce ama biz bunu nasıl anımsıyoruz;toplanan prezervatifler ve 600 Milyon liraya mal olan tesislerin ve de 100 milyon lira harcanarak yaptırılan Türkiye’nin ilk kayakla atlama kulelerinin heyelanla yıkılmasıyla.
Büyüyen hem de çok büyüyen bir ülkeyiz ya,paraları böyle savura savura büyüyoruz çok şükür!
Gelelim şu sevişmenin çirkinliğine....
İnsanlar,sevişir çünkü bu,bedensel bir gereksinmedir.Üremek,nesillerin aktarılması,çoğalmak dediğimiz şey de hep bu sevişmenin eseridir.,Peki,çirkin mi,ayıp mı,yanlış mı?
Ne münasebet!
Hayatın getirisi bu.
Sayın Tamer'in çocuklarını leylekler bacadan bırakmış olabilir ama türlerin çoğalması için yumurta ve spermin birleşmesi gerekiyor.
Temas olmadan da bu gerçekleşmeyeceğine göre...
Daha dün,bir imam hatipteki çarşaflı kızla sarıklı genç okulun koridorunda ne yapıyordu?
İki kişi tenis oynamadığına göre....
Dürtüler,siz o prezervatifleri koysanız da,koymasanız da devreye girdiğinde gideceği yolu bulur.
Prezervatifleri koyun ki,cinsellikten bi'haber, zavallı gençlerimiz hastalık kapmasın.
Eğitimli cahillerden uzak durun diyeceğim de,öyle çoklar ki!

24 Temmuz 2017 Pazartesi

#Bugün,haftalardır gitmediğim semt pazarına gittim.
Ülkenin nabzını pazarda tutmayı seviyorum çünkü.
Hava öyle sıcak,öyle sıcak ki,pazarcıların çoğu tezgahını açmamıştı.Gerekçeleri de;günlük alınan ürünler satılmazsa eğer çöpe gittiği için uğradıkları zarar.
Haklılar elbette çünkü insanlar ya yaylada ya da denizde şu anda.
Pazardan alışverişimi genellikle yaşlılardan ya da çocuk-gençlerden yapıyorum.Babalarına yardım etmek için bu sıcakta pazara geliyorlar çünkü.
5. sınıftaymış ve kavun satıyordu Hasan.Dersleri iyiymiş ama öyle yorulmuş görünüyordu ki,gözleri uyuyordu.
-Ver bakalım şurdan bir kavun dedim.Yoklaya yoklaya verdi bir tane.Umarım tatlıdır çünkü mevsim meyvelerine şeker ekmeyi unutmuş olmalılar, hiçbirinin tadı yok.
Patates-soğan alayım dedim;lisedeymiş.Hayali üniversite okumak ama tanıdığı bir Jeoloji Mühendisi onbeş yıl dirsek çürütmüş ve şimdi balon satıyormuş.Umudu yok yani.
Jeoloji Mühendisi balon satıyorsa bu ülkede,Bodrum depremine BEDROOM başlığı atan AKİT gibi gazete müsveddeleri olmuş çok mu?
Neyse....
'Özel Harekat Polisi olacağım' dedi.Nedeni de,bir araba almayı çok istiyormuş ama üniversiteye gitse bunu yapamazmış.Annesi çok üzülüyormuş asker olma düşüncesine.
-Oku çocuğum dedim,asker olup da ne yapacaksın?Bak,şehitleri görüyorsun,anneni ağlatırsın;yapma'dedim;ordan bir pazarcı
O gitmesin,bu gitmesin vatanı kim savunacak?Dediğinde,bir kadın döndü ve 'Benim oğlum askere gittiğinde,her gece öldüm öldüm dirildim.Zenginin oğlu para versin kurtulsun,garibanın oğlu vatanı korusun,var mı böyle bir şey?'dedi.
Yani,pazarda küçük bir açık oturum yaptık bugün.
Haklılardı elbette.
Gelelim pazar fiyatlarına....
Her pazarda olduğu gibi şu meyve fiyatlarına takılıyorum.
Yahu!
Asgari ücretli biri,evine bu meyveleri nasıl götürsün?
Meyveye çok para verdiğim bir gerçek ama sermayeyi pazarda bırakırsam market ve diğer giderleri nasıl karşılayacağım değil mi? Ben bunu söylüyorsam ,gariban ne yapacak?
Hani,domates ucuzlayacaktı, hani ekonomi tıkırındaydı,hani ennn büyüyen ülkelerden biriydik.
Ya sizde bir tuhaflık var ya da anlayamadığımız için bizde.
Kavun-Karpuz bu mevsimde yenmeyecek de ne zaman yenecek?
Dolmamış pazar arabaları,elindeki kalan liraları sayan kadınlar....
Yetmez ama Allah topunuzun belasını versin!
Bu insanları böyle sefalete düşürdüğünüz için.

23 Temmuz 2017 Pazar

#Bir süredir ne haberleri ne de tartışma programlarını izlemiyorum.
Çok şey mi kaybetmişim;asla!
İzleyip de daha fazla sinirlerimi bozmak istemiyorum açıkçası.
Ben izlemiyorum da,siz izleyenler şu konularda ne diyeceksiniz,cidden merak ediyorum:
-Bir deve sidiği muhabbeti gidiyor günlerdir.
Önüne deve sidiği konan Yalova Üniversitesindeki üstelik de YRD DOÇ.DR. şahıs,hadislerle konuyu açıklıyor.Yok özel bir deveymiş de,dişi devenin sütüyle deve sidiği karıştırılacakmış da.....
Sizi neyle besliyorlar be mübarek?
Her yere mantar gibi üniversite açarsan,bu YRD.DOÇ gibi ünvanları beleş dağıtırsan,karşına böyle deve sidiğiyle deva arayan andavallar çıkar.
-Marmara Üniversitesiyle her zaman gurur duymuştum çünkü benim okulumdu ama...
Üniversitem, o ünlü Milletin A.....Koyan Mehmet Cengiz gibi birinin adını bir binaya koyunca cidden eğitimin de .... koyma yoluna girmişti.
Bakınız ne yapmış üniversitem:
Kalp Damar Cerrahisi uzmanı olan Mert Mercan, ameliyatlarda bacaktan alınan toplardamar yerine, daha dayanıklı olan kol atardamarı kullanılmasını öneriyordu.Buna göre,15-20 yıl içerisinde bacaktan alınan damarda yeniden tıkanma ve kalp krizi olabileceğini ama koldan alınan damarın daha iyi sonuç vereceğini,ayrıca,kolda his kaybının da yaşanmadığını yazdığı makalesini dergide yayınlamamış.
Nedenini sorduğunda DEKAN'dan aldığı yanıt ise; “Hocam makalenizi özel bir dergide yayınlayalım ama burada yayınlayamayız. Evrim teorisi ve evrimsel argüman çok fazla kullanılmış. Şimdi bunu yayınlarsak böyle bir dönemde sıkıntı yaşarız” oldu.
Yani açılımı şu:Biz,özgür ve bağımsız bir üniversite değiliz.Göbekten hükümete bağlıyız.Şimdi,bu makaleyi yayınlarsak hükümetle karşı karşıya geliriz.Malum,Evrim Teorisini de reddettik çok şükür canımı sıkılır.'
Peki,üniversiteler bilimsel araştırmalar yapan eğitim kurumları değil midir?
Tıpta,belki de yeni bir başlangıç yapacak bir araştırma nasıl yasaklanır?
Utanıyorum kendi üniversitemden.Ne ara bu kadar çanak yalayıcı oldunuz be mübarek?
-Adana'nın bir valisi vardı H.A.Coş.Sakarya'ya gidince Adana adına sevinmiş,Sakarya adına üzülmüştüm doğrusu.
Gelen,gideni aratırmış meğer.
Sakarya'ya yeni atanan vali İsmailağa cemaatinin tekbir sesleriyle makamına oturdu.
Valide ne kravat var ne de makama uygun bir duruş.
Bu vali, Afyon’da 2012'de 25 askerin şehit olduğu patlama sırasında dönemin Gen.Kur.Bşk.Necdet Özel’e sucuk, kilim hediye etmişti gülerek,anımsadınız mı?
İşte memleket bunlara emanet ediliyor.
Deve sidiğiyle uğraşan öğretim üyeleri,kalp-damarda buluş yapan ama evrimi sürdüremeyen öğretim üyeleri,siyasete bulaşmış üniversiteler,makam fakiri valiler....
Hey yavrum hey!
Memleket,memleket değil hepten tımarhaneye döndü!
O deve sidiğini hepiniz için de toptan kurtulalım sizden.
Allahın akıl fukaraları!
Soyunuz,sopunuz kurusun hepinizin!
Şimdi ben haksız mıyım ?

22 Temmuz 2017 Cumartesi

#Hayata dair....
Ne varsa, eski insanlarda var!
Atölyemde,kahvemi aldım,camdan dışarıyı seyrediyorum.Uzaktan bir yaşlı teyze geliyor.Kemik erimesinin sonucu beli nerdeyse iki kat olmuş,ufacık bir kadın....
Üstünde şalvarı,ayağında lastik ayakkabıları,bastonuna dayanmış, usul usul yürüyordu.
Atölyemin önünden geçerken durdurdum,içeri çağırdım,bir sandalye verdim soluklanması için.
Yüzündeki yılların kırışıklıkları,gözlerine düşen pus,titreyen elleriyle 'Vay yavrum bana bir soğuk su ver hele'dedi.
Suyunu verdim,biraz da konuştuk,ordan burdan.
Bana,atölyemi sordu,işlere göz ucuyla baktı;ki zaten dönemiyordu oturduğu yerden.
Yaşı 85 civarıydı.Evine çul dokutmak için evden çıkmış ve her gün sabah yürüyormuş ama bugün geç kalmış.
Hava da öyle sıcak ki,o yaşta bir insanın evden çıkmaması gerekir ama 85 yaşında ve hala evine yeni bir şey yapma çabasındaydı.
Bana döndü,elimi tuttu ve 'Vay kızım,atana,dedene rahmet,su gibi aziz ol.Beni oturttun ya,sağolasın' dedi.
Teyzenin yüzündeki kırışıklıklara baktım baktım ve ' Teyzem,ne yaptım ki?Bir sandalye,bir bardak su. Sözü bile edilmez'dedim.
Başını salladı ve 'Hadi,ben şuran eve doğru gidim.Allah razı olsun senden'dedi.Evi de yakınmış,yoksa ben götürecektim.
Teyzemin sözlerini düşündüm;alt tarafı bir bardak su ve bir sandalyeydi ve o sanki bağ bağışlamışım gibi konuştu.
Eski insanlar böyledir.
Bir bardak suya bile bin dua ederler.
Şimdikiler gibi kaba,nezaketsiz,küstah,kadir-kıymet bilmez değillerdir.
Bu insanlar dürüsttür,size kazık atmazlar,arkanızdan beddua etmezler,sizi aldatmaya kalkmazlar,şark kurnazı değildirler;insan gibi insandırlar yani!
Yaşlı teyzenin belki önünde üç-bey ayı ya da yılı var yaşayacağı.
Yüzündeki kırışıklıklardan çıkarılacak çok ders var elbette.
Hayata dair dedim yazımın başında.
Hayattan öğrenilecek ne çok şey var aslında.
Bir fincan kahve,bir bardak su bile rastlaştığında içinden koca bir ömür çıkıyor!

21 Temmuz 2017 Cuma

#Bodrum'da deprem oldu.
Doğal afetleri ciddiye almak gerekir.Bulduğunuz her toprağın üstüne bina inşa ederseniz,her dere yatağına ev dikerseniz;doğa da, gün gelir ve sizin aldığınızı,sizden geri alır hem de canınızı yaka yaka.
Bu yaz niyeti azıcık bozmuştum doğrusu,kızımla bir Bodrum tatili yapacaktım ama artık yapmayacağım elbette.
Diyeceksiniz ki;Ölüm gelirse,her yerden gelir ama son aylarda Ege sürekli sallanıyor.Göz göre göre de riske girer mi insan?
Bodrum'da yaşayanlara geçmiş olsun diyelim ama bunca büyük bir depremde neden Kos Adasında ölen iki kişi dışında can kaybı olmadı diye de sorgulayalım?
Bodrum'da,her ne kadar dağ taş ev olsa da,Bodrum evlerinin mimari özelliği ve çok katlı yapıya izin verilmemesi önemli bir etken.
Deprem anında,merdivenlere koşmadan en fazla sokağa koşarsınız;peki ya bu deprem İstanbul,Ankara,İzmir,Adana ve Güneydoğu'da olsaydı durum ne olurdu?
Sonucunu düşünmek bile istemeyiz değil mi?
Çürük binalar,yok edilen dereler,aç gözlü insanların hırsına gidiyor canlar.
Gazetecinin biri,bir yorum yapmış.Diyor ki;
'Sizler,rahat rahat uyuyorken,Bodrumlular bu haldeydi'
Tamam da,orda bir deprem yaşanıyorken,İstanbul'da Harun Kolçak'ın cenazesi kalkıyor şu anda;inşaatlardan işçiler düşüp ölüyor,kim bilir kaç kadın tecavüze uğruyor ya da öldürülüyor.....
Örneğin ben de,bir yandan haberlere bakarken,diğer yandan Yaprak Sarması yapıyorum.
Bunda bir sorumlu mu aramak gerekiyor?
Uyuduğumuz için suçlu muyuz yani?
Acınızı da,korkunuzu da paylaşıyoruz elbette ama sanki,siz orda bunu yaşıyorken bizim yapabileceğimiz bir şey varmış gibi tutum niye?
Bugün orda deprem oldu,biz uzaktayız ve hayat devam ediyor;yarın da başka bir bölgede deprem olurken siz şezlongunuzda güneşleneceksiniz.
Hayatın getirisi bu değil midir? Doğal afetler,bir gün herkese vuracak,kaçarı var mı bu ülkede?
Şükredelim ki can kaybı 2 kişi.
Ya daha fazla olsaydı!
Bu kadar acımasızca yorum yapmayacaksınız!

20 Temmuz 2017 Perşembe

#Harun Kolçak....
Gençliğimizin en kalbe dokunan şarkılarını yapan sanatçılarından birisiydi.
Kıvır kıvır sarı saçlarıyla,romantik,naif,tavırlarıyla,kendine has sesiyle Eşref Kolçak'ın oğlu olarak girdi müzik dünyasına.
Sonrasında; sözlerini ve bestelerini kendisinin yaptığı şarkılarla gençlik yıllarımızın aşklarının en hoş yanı oldu.
Türkiye'nin en iyi bas gitaristlerinden olarak tanınıyordu.
'Gir Kanıma' diyerek girmişti hayatımıza,'Yanımda Kal,Müptelayım Sana,Vermem Seni Ellere Vermem,Karşıyım,Her Şeye Karşıyım' diyerek sayısız şarkı kazandırdı müzik dünyasına.
Her ölüm erkendir elbette ve herkes kendi içinde bir değerdir ancak;müzik piyasasında gelinen son noktadaki şarkımsı şeyleri duyunca,Harun Kolçak gibi sanatçıların ölümleri daha da erken oluyor.
Kaliteli şarkılar dinlemek için daha uzun ömürlü olmaları gerekiyor bu sanatçıların.
Sanatçı olmak öyle kolay değildir.İki şarkı ezberledim,şu sözleri yazdım,elime fırça aldım,ben artık sanatçıyım' diyenlerden gına geldi inanın.
Harun Kolçak'ın bir röportajını okumuştum aylar önce ve içimdeki bir tel titremişti.
Diyordu ki sanatçı:
-Uzun zamandır hastane odasındayım.Aylardır,ilk kez evime geliyorum.Şu balkona çıkmak ve evimin kokusunu duymak öyle güzel ki...'
Evini ne kadar özlediyse geçen zamanda.
Artık evinin kokusunu duyamayacak.Böyle kayıpların ardından hep düşünürüm geride kalan eşyalarını.
Gitarı ne olacak örneğin?Kim çalacak bundan sonra?
Yoksa,bir köşeye atılıp, tozlandıktan sonra bir yerlere mi savrulacak eşyaları?
Üzüntü verici değil mi böyle duyguları hissetmek?
Ne mutlu,ülkemizden böyle bir sanatçı geçti;güzel şarkılar besteleyen,güzel şarkılar söyleyen.
3 yıldır yaşadığı hastalık nedeniyle çok da acı çekmiş olmalı.
2016'da yaptığı 'Çeyrek Asır' albümünü sıklıkla dinliyordum atölyemde.
Özellikle,Gökhan Türkmen'le yaptığı 'Yanımda Kal' şarkısı.
Çok başarılı bir düet doğrusu.
Eski tatlar,kalbinize dokunan eski şarkılar ve yorumcuları tek tek gidiyor hayatımızdan.
Keşke biraz daha yanımızda kalsaydı,şarkısında söylediği gibi ama ölümlü bir dünyada yaşıyoruz ve sırası gelen gidecek!

19 Temmuz 2017 Çarşamba

#Bugün,atölyemin misafirleri vardı;iki yavru kedi.
Hayvanlar çok susamıştı,sularını verdim ve onların davranışlarını izledim.
Bazen,hayvanların varlığı,çoğu insandan daha değerli geliyor bana.
Hayvan deyip geçiyoruz ama ne size kin besliyorlar ne canınızı yakıyorlar ne de arkanızdan iş çeviriyorlar.
Önlerine bir kap yemek ve su verdiğinizde bacaklarınıza dolanmaları,başını sürekli okşatma çabaları ve şirinlikleriyle sizi gülümsetiyorlar. 
Bir hayvanın canını yakmadığınız sürece size zarar vermez.
Ama insan öyle mi?Varlık nedeniniz bile sorun olabilir karşıdakine.
Kedilerin başını okşadım,karnını sevdim ki,en sevdikleri şey;atölyemde dolaşmalarını izledim.....
Hele aynada gördükleri kendi suretlerine gösterdikleri tepki çok güzeldi.
Aynaya bakıyorlar,bakıyorlar ve anlamaya çalışıyorlardı,tıpkı Tarkan'ın şarkısında söylediği gibi:
Bu yeni ben de kim
Aynada bakıştığım?
Bu yeni ben, ben miyim
Kendimle tanıştığım? 

Alt tarafı bir kap yemek ve su....
Sizi asla unutmuyor ve her gün o kapıya geliyorlar.
İnsansız hava sahası daha mı çekici ne? 

18 Temmuz 2017 Salı

#Kanallarda üniversitelerin tanıtım filmlerini görmekten cidden gına geldi artık.
Sanki,çok iyi mezun veriyorlarmış gibi;sanki gençler çıkınca iş bulabiliyorlarmış gibi....
Hele, bir üniversitenin tanıtımında bir kadın öğretim görevlisi var.Kafasındaki saçtan utanmış,sarıp,sarmalamış;aydınlık nesiller yetiştirecek üniversite tanıtıyor.
Kardeşim,sen önce kendini bir aydınlat bakalım!
Atatürk,dünyada hemen hiçbir ülke kadını adam yerine koymamışken,erkekle eşit haklar verdi sana.
Daha bunun anlamını kavramamış,kıymetini bilmemişsin,sana gençleri mi güveneceğiz yani?
Bina dikmeyle üniversite olunacağını sanıyorsunuz ya!
Kampüsü olmayan üniversite mi olur?
Bunlara bakarken,bir de ne göreyim;benim ikinci memleketim İstanbul'da iki yaka birleşmemiş mi?
Yakın zamanda,kısa bir İstanbul yolculuğum olacak.
Yüzme tamam da,ben gidene kadar ya karayolu hala ortaya çıkmamışsa?
Eminönü'nden Kadıköy'e yüzerek mi geçeceğim yani?
Giderken yanıma dalgıç kıyafeti,palet,şnorkel,sandal falan mı alsam?
Maazallah!
Boğazın akıntısına kapılmak da var işin ucunda.
Şu İstanbullular ne şanslı!15 milyonluk kentte,denizi görmeyen binlerce insan yaşıyor.
Bir de,Kadir Topbaş'ın kıymetini bilmiyorlar.Adam,denizi ayaklarına getirdi,daha ne yapsın?
Eminönü'nde,Kadir Topbaş'ın Saray Muhallebici var.Gerçekten de tam bir saray formatında.
Düşünsenize;Üsküdar'dan ya da Kadıköyden sandala biniyorsunuz,hop,sarayın kapısında iniyorsunuz.
Böyle bir lüks kimde var?
Ne diyordu Sezen Aksu şarkısında:
Ah İstanbul,İstanbul olalı;
Hiç görmedi böyle keder! 😉

17 Temmuz 2017 Pazartesi

#Hamburgerin öyküsünü biliyorsunuz değil mi?Peki,bir hamburger 240 lira eder mi?
Çeyrek altın fiyatına hamburger yemek...
Talep de çokmuş üstelik.
Toplum, açlık ve yoksulluk sınırında yaşıyor ama öte yandan bir hamburgere 240 lira veren insanlar var.
Bu işte bir yanlışlık yok mu sizce de?
Bu kültürü nerden edindim derseniz?
Kanalları tararken bir magazin programında gözümüze sokuyorlardı yine Adriana Lima haberlerini ve bu hamburgeri.
Bu ülkenin tek adresi Bodrum sanırım.Varsa yoksa Bodrum.Magazinin kalbi de orda atıyormuş meğer.
Bikinileriyle salınan ünlü kadınlar,artistik hareketleriyle dolanan erkek oyuncular....
Dışardan bizi izleyen biri,ülkenin başkenti Bodrum sanacak.
Her yerde gözümüze gözümüze sokuyorlar koylarını,beachlerini.
Tamam,anladık artık.Tatil deyince akla düşecek tek ve yegane yer Bodrum! 
Peki,bir hamburger 240 lira eder mi?
Veren salak varsa neden etmesin?
Adamlarda para çok demek ki,nereye sıvayacaklarını bilemiyorlar.
Nerden buluyorlar peki bu parayı?
7/24 emekle,üretime yönelik projelerle kazanıyorlar zahir!
Bir hamburgere 240 lira vermek.
Üstelik karın da doymaz.Gidip bir çeyrek altın alın,günü geldiğinde de bozdurun.Emin olun,evinizin 1 aylık market giderini karşılarsınız.
Tanrının adiliyeti de bu demek ki!
Kimine atlas yorgan kimine bir çul vermek!

16 Temmuz 2017 Pazar

#İki gündür ekranlarda Adriana Lima'nın bikinili pozları,sevgilisi,Bodrum macerasını izleyip duruyoruz.
Dünyanın en çekici kadınlarından birinin böyle bir erkeğe aşık olması ilginç doğrusu.
'Reklam aşkı mı?' diyenler oldu.Reklam ya da değil,hatun,allah için çok güzel bir kadın.Para deseniz,gani.
Peki,birbirini tamamlamayan görüntüsü veren bu iki insan nasıl olur da beraber olur?
Burda,aşkta mantık aranmayacağını öğreniyoruz.Bizim göremediğimiz bir şeyi gördü herhalde bu adamda.?
Ali Ağaoğlu'na bakın.Hangi genç kız,böyle birine aşık olabilir ki?
Burda da,mantığı bırakıyor,cüzdanın boyutuna bakıyoruz elbette.
Demek ki;aşklar da işine,görüntüsüne,çekiciliğine,mantığınız nasıl uygun geliyorsa öyle yansıyormuş hayata.
Adriana Lima'yı izlerken çok kıskandım doğrusu.Anaları,bu kadınları başka türlü doğuruyor olmalı.Kadında gram yağ yok,selülit derdi yok,hatlar şahane,anatomi mis....
Şimdi,diyeceksiniz ki;'Tamam da,bunları izlemek zorunda mısın?Elinde kumanda var,bas istediğin kanala.'
Heyhat!
Gel gör ki,Adriana Lima'nın kalçalarına,bikini modellerine hiç ama hiç meraklı değilim ama....
Kardeşim;
Hangi kanalı açsam karşıma çıkıyor.Zaping yapmaktan yoruldum inanın.
TRT....
Nefretimin doruk noktası,bizim paralarımızı cebe indiren rezil kurum ama
TRT'nin şahane bir belgesel kanalı var.Uzun zamandır onu izliyorum.
Hayvanların türleri,doğal yaşamları,beslenmeleri,avlanmaları....
Çok keyifle izliyordum,ta ki düne kadar.
Be kardeşim!
Belgesel kanalına da çıkılmaz ki!
Kaplan,tam Ceylan'ı yakalayacak....
Pat diye ortada,elinde mikrofon konuşuyor,konuşuyor ve bana fenalıklar geliyor artık bunlardan.
Yetti be yetti artık!
Adriana Lima'nın bütün hatlarını öğrendim sayenizde.
Bana neyse!
Dip not:Bir de Chanel kanal var ilk kez gördüğüm.Cinsel içerikli kremler,aletler falan satıyorlar ama o görüntüdeki kadınları izleyenler kremi ne yapsın?
Direk sonuç inanın.
Bu kadar da erotik pozlar olmaz ki? 

15 Temmuz 2017 Cumartesi

#Saat gecenin 00.15'i ve camiden sala okunuyor.
Üstüne çok şey yazılabilir ya da bu saatten sonra hiçbir şey.
Toplum,hala farkında değil yaşananların.
Sanırım olmayacak da....

14 Temmuz 2017 Cuma

#Hava çok sıcak.....
Şimdi;'Yine mi Çukurova'nın sıcaklığı?'diyenler çoğunlukta olacak elbette.
Yahu!
Bu sıcaklar,bir tek beni mi rahatsız ediyor?Herkes hayatından memnun da,bir tek ben mi taciz oluyorum bu sıcaklardan?
Neyse....
Şimdi,asıl konumuza dönelim:
Bir darbedir gidiyor günlerdir.15 Temmuz'da ne oldu sahiden; insanları mercimek çorbası içerken masadan kaldıran?
Sokağa döküldünüz,dökülmesine de,niye döküldünüz?
Memleket elden mi gidiyordu?
Peki,ne ara onca afiş hazırlandı,imamlar camilere koştu,gecenin bir yarısı halkı sokağa çağıran ezanlar,salalar okundu?
249 insan öldü.
Tanka çıkanlar,eliyle tankı durduracaklarını sananlar,Boğaz Köprüsünde askerleri ezenler.....
Siz,bu ülkede 15 Temmuz'da aslında ne oldu farkında bile olmadınız.
Tam 1 yıl önce sunulan şeyle,bugünlere nasıl geldik toplum olarak?
Ülkemizde yolunda giden ne var?
Özgürlükler mi;yoksa demokrasi mi,o da mı olmadı,refaha ve huzura mı erdik 1 yıldır?
Peki,referandumda evet çıkarsa terörün sesi kesilecek diyenlerin karşısına çıkabiliyor musunuz?
'Bu şehitler hala niye geliyor ?'diye hesap sorabiliyor musunuz?
Ama sizleri sofranızdan onlar kaldırmıştı!
Efelenmeniz,emir altındaki Türk Askerine miydi yani?
Farkında değilsiniz değil mi?Aslında,bu ülkede bir darbe oldu ama 15 Temmuz'da mı oldu?
KHK ve OHAL ile bir ülke yönetilir mi?
-Kemal Kılıçdaroğlu'na 'Demokrasi sokakta aranmaz'diye aba altından sopa gösterenler 15 Temmuz'da demokrasi nöbeti diye halkı sokağa çağırıyor yine.
Sokak,aynı sokak değil mi?
-Ay-Yıldızlı bayrağımızın şekliyle oynayıp,bayrağımıza hakaret ediyorlar.Nerdesiniz peki?
-1991 Körfez Savaşındaki askerin resmini kullanarak askerimizi aşağılayan afişleri hazırlıyorlar.Nerdesiniz?
-'Biz,askeri denize dökmedik'diye Kurtuluş Savaşımızı aşağılıyorlar ve siz hala 15 Temmuz'un bir destan olduğuna mı inanıyorsunuz?Nerdesiniz?
Hay sizin aklınıza.....
Hava çok sıcak ama gündem daha sıcak değil mi?
Hangisini tercih edersiniz?Çukurova'nın küresel ısınmaya kurban verilişini ironiyle yazmayı mı;yoksa bu aldatmayı içeren yazıları mı?
Bindik bir alamete,gidiyoruz kıyamete sayelerinde.
Haydi hayırlısı!

13 Temmuz 2017 Perşembe

#Çok sıcak,çok....
Ben ki,sıcağı severim ama bu kadar da sıcak olmaz ki!
Yanıyor Çukurova,yanıyor!
Nasıl bir memlekette yaşıyorsak,kışı kış değil,yazı zaten anlatılmaz.
Sinekler de cabası.
Klimalar hasta ediyor,nereye kaçalım?
Kışları Avustralya'ya gitmeyi;yazları da penguenlerle komşuluk yapmayı öneriyorum.
Daha iyi bir fikri olan?😉

12 Temmuz 2017 Çarşamba

#Hava,dayanılmayacak ölçüde sıcak değil,çok sıcak ama çalışmak gerek.
Hele benim cehennem sıcağındaki atölyemde çalışmadan durmak olmaz.
Üretmek ve bir iş öğrenmek çok önemli,özellikle kadınlarımız için.
Bu çalışmaları atölyemde üretiyorum.Her bir işi ayrı ayrı tasarlamak,uyarlamak ve sonucunu almak dışardan baktığınızda çok kolay gibi geliyor ama işin içine girdiğinizde anlıyorsunuz üretmenin ne kadar zor bir eylem olduğunu.
Her keresinde daha iyisi olmalı fikrinden yola çıkarak sonuca gitmenin hazzı elbette paha biçilmez.
Bazı ürünlere henüz verniklerini atmadım,bu nedenle mat görünebilir size.
Bu eşyaları üretirken pamuk şekerinin çubuğunu da kullandım,evde kalmış bir dantel parçasını da.
Bazı ürünlerin maliyeti cidden çok yüksek oldu,onu da kabul etmek gerek.Örneğin,altın varak ayna çalışması.

El emeği göz nurunun fiyatını tartışmamalı aslında ama bazen atölyeme gelip de 'Ya,şu kadara verseniz,canım ne olacak'demiyorlar mı;işte böyle zamanlarda,kahvemi alıyorum ve şezlonguma oturuyorum,gençlik yıllarımın şarkılarını dinliyorum gözlerim kapalı ve sokağı seyrediyorum. 
Ve sonrasında,heykeltıraş olduğumu anımsıyorum ve geçiyorum çamurun,taşın karşısına.
-Dünya varmış diyorum. 

#Ülkemizin tarihi destanlarla doludur ama en önemlisi Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında yazılan destanlardır ve üstüne de kimse fazlasını yazamaz.
Kimin haddine düşmüş,ay-yıldızlı bayrağımızın şeklini değiştirmek?
TRT'de 15 yazılı logolu bayrağımızı görünce çileden çıktım artık.
Yeter artık bize sunulan bu komedi.
Türk askeri ki,bir kuru ekmeğe,bir tas üzüm hoşafına vatan kurtarmış bir askerdir.Ne hakla,aşağılayan afişlerle askerimizi rencide edersiniz?
Siz kimsiniz?
Şanlı Türk Ordusuna bunu yapmak destan yazmak değildir.
Orda,o köprüde askerlerimizi boğazlayanlar,tekme tokat girişenler,askerimiz sayesinde rahat rahat uyuyor yatağında.Emir kulu askerlerimize bunu yapanların cezası nerde?
Askeri okullardan atılan öğrenciler,hiçbir suçu olmadan haybeye işten atılan akademisyenler,memurlar,polisler ve tümü cezalandırılan vatandaşlarımız....
Ne olacak şimdi?Kim verecek bunların hesabını?
Arşivler yalan söylemez.Daha düne kadar övgüler dizdirip,adına paralar bastırdığınız organizasyonların marifetidir 15 Temmuz darbe girişimi.
Hiç utanmıyorlar da ortaya dökülen kasetlerden?O methiyeleri Fethullah Gülen'e kim dizdi?
'Hocam,sen yeter ki gel,vatan kollarını açtı seni bekliyor'diye ağlaşanlar şimdi vatansever oldu ve düşman bellediler öyle mi?
Toplum,şunu algılayamıyor hala:15 Temmuz'dan sonra asıl ne yaşandı bu ülkede?
KHK ve OHAL ile memleket yönetiliyor ve babalarının çiftliği gibi her gün yeni bir icat çıkarılıyor.
Ne oldu referandumun mühürsüz oylarının sonucu?Onu da unuttuk değil mi?
Bu vatan,dünden bugüne,vatan uğruna canını veren tüm şehitlerimize minnettardır.
Ve tanka çıkarak darbeyi önlediğini sananlara da şunu söylemek gerek:Kardeşim!Eğer,darbe karşıtı askerlerimiz olmasaydı sen şimdi bedavadan gelen gazilik,şehitlik maaşlarını,sana verilen evleri rüyanda bile göremezdin.
Yat-kalk onlara dua et.
Havadan,çoluk çocuğumuzun rızkını cebine indiriyorsun bu sayede.
248 insan öldü.
Tamam da niye öldü?
Hani sokak demokrasi aranan yer değildi?
Sen niye indin o zaman?
Evinde otursaydın mercimek çorbanı sofrada bırakıp gitmeseydin.
Vatan böyle kurtulmaz.Vatan,neyin ne olduğunu algıladığında,asıl darbenin ne zaman yapıldığını anladığında kurtulur güzel kardeşim.
Öbür türlüsü masal!

11 Temmuz 2017 Salı

#Mevsim geçişleri vardı eskiden.Sonbahar'dan kışa;ilkbahar'dan yaza girerdik bir zamanlar ama şimdi ortada ne geçiş kaldı ne de adı ilk ve son olan bahar.
Kıştan çıkıp,sıcaklara düşüyoruz artık.
Hava,o kadar sıcak,o kadar sıcak ki,hiçbir sözcük anlatamaz ancak yaşamak gerek.
Gazete bugün,çöl sıcaklarının geleceğini yazıyordu.Bundan daha beteri çöl sıcağı nasıl olur ki?
Dahası,nasıl dayanılır?
Küresel ısınmanın getirisi bunlar.Doğayla oynarsan,ekolojik dengeyi bozarsan,ağacı keser,dereleri HES'lere kurban edersen olacağı budur.
Betonlaşma almış başını gidiyor.Buldukları en küçük arsaya bile ev konduran zihniyet bugünlerin sorumlusu.
Bunlara ruhsat veren de,ilgili makamlara partizanlık yaparak adamını yerleştiren de bu sıcaklardan sorumludur.
Elin adamı,ağaç dallarına çip takıyor,bizim adamlar da mevcut ağaçları koruyacaklarına,tepelerini kesip,ortaya ucubelik katmaktan başka işe yaramıyor.
Bunları bize sayıyla mı verdiler diyeceğim ama halkın oylarıyla geliyorlar ne yazık ki iktidara.
Hem şikayet edip hem de oy vermenin adını koyamıyorum doğrusu.
Sokakta,herkesin elinde gazete var.
Siz şimdi bunu'Na kadar şahane bir toplumuz,herkes gazete okuyor'diye algılamayacaksınız elbette.
Adamlar yelpaze yapmış gazeteleri,kendilerince serinlemeye çalışıyor.
Hiç düşünmüyorlar,' neden hava bu kadar sıcak ve neden mevsimler değişti?' diye.
Azıcık,birazcık düşünse;ne lüzumsuz havalimanları yapmak için ağaçlara kıyılacak,ne Arap şeylerine satmak için ormanlar yakılacak ne de klima alamayacak darlığa düşecek ama nerde bizim toplumda o düşünce yeteneği?
Anacığım,nurlarda uyusun hep derdi ki;'Ver yiyim,ört yatim'
İşte,bizim toplum tam da bu.Karnımı doyur,üretmeden yaşamamı sağla,ben de sana oy vereyim.
Hava sıcakmış,küresel ısınmaymış,ormanlarımız yok oluyormuş çok da TIN yani!

10 Temmuz 2017 Pazartesi

#Öyle güzel cahil bir toplumuz ki.....
Şimdi diyeceksiniz ki,cahilliğin güzelliği mi olur?
Oluyor,oluyor.
Dünyadan bi'haber......
diye başlamıştım yazıma.
Ülkemizde yaşanan hukuksuzluğa,ahlaksızlığa dem vuracaktım güya.
Ve bugün atölyemde nostaljik Zerrin Özer albümlerini dinlemiştim gün boyu.
Boşverin....
Eğer,kalbinize iyi gelen insanlar varsa çevrenizde şanslısınız.
Karşılıklı kıymet bilmeye bakın bence.

7 Temmuz 2017 Cuma

#'Mutluluğun resmini çizin' desem sayısız tanım gelir sizlerden.
Hayatınızda neyi istediğinizi bilirseniz mutluluğu yakalamak çok da zor değil aslında.
'Kime göre,neye göre mutluluk' desem;kimisi boğazda bir yalıda oturmayı mutluluk sayar,kimisi bir çatı katında;
Kimisi en lüks arabaya sahip olunca mutludur,kimisi de ayağını yerden kesene.
Tanım çok,mutluluk yolları çok elbette.
Yetişkin insanların mutluluk anlayışıyla çocuklarınki apayrı bir dünya.
Yetişkin bireylerin içine hırs,doyumsuzluk kaçtığı zaman mutluluk treni kaçıyor ve son noktada içine bolca 'Keşkelerin'sığdığı bir hayat kalıyor.
Bu fotoğraftaki çocuklar çingene çocukları.
Dün,penceremden izledim onları.Çırılçıplak halleri,ellerinde kemirdikleri kuru elmaları ve kamyon kasasında az sonra yapacakları yolculuğun mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
Ne de kolaydı bu çocukları mutlu etmek.

Tıpkı Cemal Süreya'nın ;'Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız'dizelerinde olduğu gibi....
Eline verdiğiniz küçücük bir şeyle bile mutlu oluyorlar.
Henüz, içlerine büyümek kaçmadığı için aslında.
Mutlu olmak istiyorsanız benim naçizane önerim;kanaatkâr olun,elinizdekinin kıymetini bilin,beklenti düzeyinizi üst perdeden açmayın ve olmayacak duaya amin demeyin ve kalbinize iyi gelen insanları yanınızdan hiç ayırmayın. :)
Ama en çok;içinize bir çocuk kaçırın ve onu sımsıkı tutun,bırakmayın.