31 Ocak 2018 Çarşamba

#Bu fotoğraf karesi nedir acaba?
Karıncalar hakkında ne biliyorsunuz?
Çocukken,anlatılan tembel Ağustos Böceği ve çalışkan Karınca masalının dışında.Hangisinin yaptığı daha doğruydu kısacık hayat yolculuğunda bilmem?
Karıncaların,kendi vücut ağırlıklarının yirmi katını taşıdıkları bilinir ama koku duyuları da aynı oranda güçlü mü acaba?
Bugün,karıncalarla bir oyun oynadım aslında.
Atölyemi kapattım,tam gidiyorum bir karınca öbeği gördüm kapının önünde.Bir şeyi sürütüyorlar canhıraş bir şekilde.Baktım,ölmüş bir solucan.Hatta kurumaya yüz tutmuş.
Karıncaları izliyorum.Nasıl da hayvanı kuşatmışlar her yandan.Ayağımla ittirdim solucanı ve karıncaları izlemeye devam ettim.
Bilimsel bir deney benimkisi,kesinlikle işkence değil.😉
Karıncalar şaşırdı bir anda ve solucanı aramaya başladılar.Solucan,2 cm ilerde.Deli gibi arıyorlar,görmelisiniz.Ekmek teknelerini ellerinden aldım ya!
Karıncaların koku duyuları ya yok,ya da geç devreye giriyor.Solucanı bulmamaları mümkün değil çünkü.Solucanı bulamayınca dağıldılar ama
içlerinden bir akıllısı çıktı ve arıyor hala.
İşi gücü bıraktım film gibi izliyorum çabasını.🙂
Sonunda,buldu ve ağırlığının kaç katı bilmem ölmüş solucanı sürükleye sürükleye yolun çatlağından içeri götürdü tek başına.

Karıncalara bakınca;her şeyden ne de çabuk vazgeçiyoruz değil mi?
Direnmek,çabalamak,son ana kadar elinden geleni yapmak diye bir şey var oysa.
Karıncalar kadar olamıyormuşuz meğer?
Solucan,çoktan tarih olmuştur ama o tek bir karıncanın azmine hayran kaldığımı söylemeliyim.
Ne demişler:Vazgeçme-Erteleme-Üşenme! 

30 Ocak 2018 Salı

#Geçen gün,atölyemde bir misafirim vardı.Bu tablomun karşısına geçti ve benim çizdiğim hatunun göbeğini fazla buldu.
Sanki Türk kadını boylu,poslu 90-60-90'mış gibi. 
Sanki Türk kadını,yatakta sereserpe böyle uzanırmış gibi. 
Biz,Akdeniz ırkıyız ve armut biçimli kadınlarız.
Valla yapacak bir şey yok. 
İdeal kadın var mı? Varsa da bize denk gelmemiş demek ki. 😉
Adriana Lima gibi kadınları,tanrı başka bir düşünceyle yaratmış belli ki.
Seviyorum bu çalışmamı.
Varsın,göbeği olsun . 
#Yüksel Beye....
Bu tablomu beğenmişsiniz.Bir öyküsü var elbette,onu sizinle paylaşayım. 🙂
Bir eser yaratırken,karşısına geçen kişinin arayış içine girmesini isterim.Baktığında,çiçeği,böceği,ağacı,kuşu doğadaki haliyle bulmasın ve kendince yorumlasın diye.
O eseri ben yaptım ama bakan kişi,kendi anlamını yüklesin isterim.
Bu tablomun bir kopyası daha var-dı.İstanbul'a,sergiye gönderdim,tablo buhar oldu uçtu.
Ben de,bir tane daha yapsam elim mi tutulur dedim,demesine de,uygulamada sınıfta kaldım elbette.
Tam da böyle söylenirken;gece saat 2.30,uyandım ve tablo yapasım geldi.
Hani,aşık olanlara ilham gelir de şiire başlarlar ya!
Benim de yağlı boya kokusuna özlemim gelmiş demek ki.😉
Fırçayı aldım,şövalyenin karşısına tuvalimi koydum,bir de müzik açtım ve fırça kendi başına gitmeye başladı.

Sanırım 15-20 dakika geçti üstünden,hiçbir şey olmamış gibi gidip,yattım.
Sabah uyandım ki,ne göreyim?
Bu tabloyu yapmışım meğer.
Ne ilhammış gelen kardeşim!Gece beni uyandırıp,tablo yaptırmış hiç fark ettirmeden. 😉
Yüksel Bey,siz bu tabloya bakınca peri bacalarını gördünüz demek!
Ne hoş!
Oysa,Çinliler istila etmişti dünyayı. 

#Mavi rengi pek sevmem aslında.Elime bir desen geçti ve 'Hadi bunu bir işe yaratayım' dedim.
Ahşabı şekillendirme,çoğu kişinin, çok hafife aldığı,' Aman canım,bunda ne var,alt tarafı boyama,ben de yaparım' diyerek küçümsediği bir sanat.
Benim işim tasarım.Her malzemeyi,her şekilde kullanabilirim.Çamaşır makinesinde kazaktan dökülmüş pulları da değerlendiririm,inşaatlardan yürüttüğüm kumları da;hiç sorun değil. 
Bu çalışmayı da,elime geçen kağıt ortaya çıkardı.
Kesme işi cidden bunalttı ama kötü işe asla pirim vermediğim için,yapılınca en iyisi olmalı diye yola çıkarım her zaman.
Ve tabii renkler......
Uzmanlık alanım elbette.Renk uyumu,objeye uygunluk ve fırçayı doğru kullanmak bu işte çok önemli.
Amacım,zaten kadınlara bir iş öğretmek ve çalışma arkadaşlarım da bu konuda çok iyi artık.
Kadın emeği,her şeyin önünde benim için.Yeter ki,öğrenmek istesinler;ben varım! :)

İş,bugün itibariyle bitti.Ürünün yalnızca vernik işi kaldı.
Bu tür ürünlerde,sararma olmaması için mutlaka su bazlı vernik kullanmak gerekir.
Vernik aşaması uzun sürse de,sonucu her zaman iyidir.
Ahşaba iyi bakmak gerek.Bu tür çalışmalar,doğru kullandığınız sürece yıllarca size hizmet eder.
Düşürmeyin,üstüne sıcak bardak koymayın yeter.
Bozulursa da,bana söyleyin. 
Dip not:Tamir,yeniyi yapmaktan her zaman daha pahalıdır.
Bence,eşyanıza iyi bakın.Bakın ki,astarı yüzünden pahalıya çıkmasın. 
Fotoğraflar / Videolar Ekle

29 Ocak 2018 Pazartesi

#Bugün,güzel bir gün.Hava çok güzel,aydınlık,güneşli.İnsana yaşam enerjisi veriyor ve 'İyi ki nefes alıyorum'diyorum. 
Bereketli de bir gün,bugün.Atölyeme gelen insanların zenginliği,güleryüzü ve sohbeti çok güzel.
Bereket dedim de,her gün yaşadığım öyle hoş anlar oluyor ki,illa ki paylaşmalıyım diyorum sizlerle.
Öğretmek,bir insana faydalı olmak benim için büyük haz.Hiçbir bilgiyi kendime saklamadım bugüne kadar.
Belki de bunun için seviliyorumdur,bilmiyorum.😉
Hayatı,hep paylaşmak üstüne kurdum çünkü.
Az önce,yüzümde gülücükler açtıran bir şey daha yaşadım.
Bir çalışma arkadaşım,kocaman bir sepet portakal getirmiş bana ve...
Bir de canlı tavuk.
Sandım ki,giderken götürecek.Meğer bana getirmiş hediye olarak.
Köy tavuğu da ne lezzetli olur değil mi?
Suyuna çorba,etine de şöyle nefis bir Herse.
Herse'yi çoğunuz bilmiyorsunuzdur.Çoğu bölgede Keşkek diye de geçer ama onlarınki bizim Darende'den farklı yapılır.Biz,soğan,salça koymayız Herse'ye.Boyun eti ve köy tavuğunun etinden yapılır ve saatlerce tahta kaşıkla,bakır tencerede çalınır.
Muhteşem bir yemektir yani.Darende'den kötü yemek çıkar mı?Ne de olsa bizim memleketimiz. 
Peki,bu canlı tavuk ne yapılır?
Şimdi,bu kadar yazınca,tavuk kesilecek ve bu yemek yapılacak sanıyorsunuz belki.
Asla!
Gözümün önünde bir hayvanı kestireceğim,temizleteceğim ve yiyeceğim öyle mi?
Diyeceksiniz ki;marketlerden aldığın tavuğu yemiyor musun?O da et,bu da et.
Haklısınız!
Vejeteryan değilim tabii ki ama gözümün önünde de o tavuğu kestiremem valla.
Dayanamam çünkü.
Neden tıp okumadım?İsteseydim,şimdi doktor olabilirdim ama kan verirken bile perişan oluyor,ben kim,doktor olmak kim? 
Burdan Abdi Beye çok teşekkür ediyorum nazik davranışı için.
Tavuğu benim için köyde beslemesini söyledim.
Böyle düşünülmek çok güzel bir duygu inanın.Seviyorum böyle güzel gönüllü insanları.
Ama portakalları afiyetle yiyeceğim elbette.
Asla kaçırmam meyveyi. 
Şimdi pazara gideyim artık.
Malum,Mahmut Amcam beni bekler.
Sizden bana,benden onlara.
Hayat,bir paylaşım değil midir? 

28 Ocak 2018 Pazar


#Yüksel Bey,Mehmet Bey,bu radyoyu bizim kuşak çok iyi bilir.
Hani;annelerimizin saat 10,30'da ellerinde kahve fincanlarıyla radyonun başına oturduğu ve Arkası Yarın programını heyecanla dinlediği radyo var ya!
Şu anda bu radyoyu çalışıyorum.Nostaljiye bir gönderme elbette benimkisi.
Aynı kuşağın yolcularıyız.Kulaklarınızı bir çınlatayım dedim.
Henüz bitmedi,daha da yolu var elbette ama heyecanı öldürmediğim için gülümseyerek ve sizi anarak bu çalışmayı da yayınlıyorum. 🙂
Bu arada,elinde böyle bir radyo olan varsa benimle iletişime geçebilir.Çocukluğumun özlemini evimde yaşatmak istiyorum çünkü.
Ama en çok annemi anmayı ve birlikte dinlediğimiz Kerim Afşar-Işık Yenersu'nun seslendirdiği o güzel günleri yad etmek istiyorum.
Bu bir kutu ve frekanslarını henüz çizmedim ama bitince,içine küçük radyolar var ya,hani içinden çızırtılı seslerin yükseldiği;işte o radyodan koyacağım ve sanki çalışıyormuş gibi kahvemi alacağım,başına oturacağım ve annemle birlikte radyo dinleyeceğim. ☺️
#İsmet Bey,Mehmet Bey,çocuğun beğendiği tepsi bu.
Sizin için yayınlıyorum inanın. 
Ve bu çalışma atölyemin örneklerinden biri.Bu nedenle,çocuğa hediye edemezdim ama aynısını yaparım elbette.
Ayrıca,hediye etmek bu çocuğun yetişmesinde doğru bir adım olmaz.Ben zaten,atölyeme gelen herkese gereken güzelliği her açıdan yapıyorum.Banu Hanımın da dediği gibi,hediye etmeyeceğim.O çocuğun,bu tepsiyi almak için para biriktirme sorumluluğunu alması gerek.
Ben ona,ayrıca bir kumbara yapıp hediye edeceğim zaten. Çocukları ne kadar önemsediğimi herkes biliyor diye düşünüyorum ve bir çocuğun gözünde hayal kırıklığını asla yaratmayacağımı da.
Benim,o paraya gereksinmem yok elbette ama hedef koyması ve bunun için çalışması gerekiyor.
Atölyeme bir gelsin bakalım,artık 30 lira mı olur bilmem! 😉
#Bugün pazar ve tabii bende iş bitmez.
Atölyemden çıkışım akşamın altısını buldu.
Uzaktan gelen bir misafirimi ağırladım,tam kapatıyorum bir çocuk girdi içeriye,7-8 yaşlarında,elinde ağır bir market poşetiyle.
-Bakabilir miyim? dedi;gel tabii dedim.
Ürünleri inceledi,sorular sordu.Ona bir şeker verdim,özenle açtı ve ağzına attı.
Bir tepsinin önünde durdu ve 'Bu kaça?'dedi.
25 lira dedim.Küçük bir ürün,alamaz diye öneriyorum,sanki karşımdaki çocuk gibi. 
Üstünde atlar olan bir tepsi.Eline aldı ve 'bana bundan yapar mısın?' dedi.
Aramızda geçen diyalog:
Yaparım dedim ama ne için istiyorsun?
-Anneme alacağım.
-Annenin doğum günü mü?
-Hayır.
-Paran var mı bunu almak için?
-Yok ama biriktirebilirim.
-Peki,neden istiyorsun?
-Bu hafta benim doğum günüm.
-İyi de,benim bildiğim,doğum gününde insan hediye alır,hediye vermez ki.
-Ama benim doğum günümde kalabalık olacak,anneme tepsi gerek.
-Ama bu istediğin küçük,nasıl yetişecek?
-O zamaaan,bu kaça olur,ama üstünde atları istiyorum.
- Ne zamana istiyorsun?
-Okullar açılmadan önce.
-E,hadi sana 30 lira olsun.Peki,30 liran var mı bunu alacak?
-Biriktireceğim dedim ya diyerek bana bir de efelendi.
-Tamam o zaman,sana bu hafta yapıp,vereceğim ama bak 30 lira dedim.
Elini kaldırdı, 'yani,5 lira için mi seninle pazarlık yapacağım.O parayı biriktireceğim ve o tepsiyi alacağım.'
Sokakta bir gülme tuttu beni.El kadar çocuk,bana trip attı ve eli hala havada 'Tepsiyi okul açılmadan önce istiyorum'dedi ve de akşamın karanlığında evine gitti.
Ardından bakarken,el mecbur,bu tepsi yapılacak dedim.
E,ucunda 30 lira var değil mi?😂

26 Ocak 2018 Cuma


#Bazen, iyi niyetle yaptığımız şeylerin sonucu iyi de olabilir,kötü de.
Ama niyet başlangıçta iyidir elbette.
Bazen av oluruz,bazen de avcı;durumuna göre.
Balcalı'da,kediler insan zarar vermediği sürece av olmaz ama kuşlar için aynı şey geçerli değil.
Onlar,her daim av olmak durumunda.
Arabayı bekliyorum ve tabii gözlem de devrede. 
İyi niyetli biri,bir simiti tele asmış,kuşlar doysun diye.
Onlarca kuş konuyor tele ve simiti gagalıyorlar.
Bir kedi,fotoğraflarda da gördüğünüz gibi,usul usul yanaşıyor alana.
Ortamda ikimiz varız yalnızca.Bana bakıyor,bir pati atıyor,dönüyor sızmaya çalışıyor kuşlara.
Bedenini öyle bir kıvırması var,sanırsınız ki talimde kamufle olan bir asker,sürüne sürüne yanaşıyor.
Önce bitkinin gövdesi,sonra dala atlama, sonrasında soluklanma ve hamle. 
Ama öncesinde ben ellerimi çırpıyorum ve simit yiyen bütün kuşlar kaçıyor. 
Hayatta,bazen avsınızdır,bazen avcı.
Kedi bir avcıydı,kuşlar av ama ben ordayken kuşlar kurtuldu.
Diyeceksiniz ki;doğanın kuralı bu.Devinim bunu gerektiriyor.· 
Ama ne yapayım,o anda gönlüm razı olmadı kuşların yenmesine.
Bugün,Balcalı'da değilim,belki de kuşların birkaçı çoktan yem oldu o kediye ama hani;bilirsiniz;Deniz Yıldızı'nın öyküsünü.
Ben de onu yazdım dün Balcalı'da.
İyi de yaptım.
Ben de onu yazdım dün Balcalı'da.
İyi de yaptım. 

#Hep şikayet ediyorum ülkemizdeki kötü gidişattan.
Hiç mi iyi bir şey olmuyor derseniz;elbette oluyor olmasına da yurdum insanı kıymetini biliyor mu acaba?
Bir ülkedeki medeniyet çizgisini yaşam koşullarının çıta yüksekliğinden,eğitimden,görgüden vs anlayabilirsiniz ama ben en çok bir insanı yemek yerken ve tuvaletlerdeki tutumundan anlamaya çalışırım.
Evimiz,saklı dünyamız elbette.Orda,ne yaparsak bizim özelimizdir ancak,başka insanlarla paylaştığımız ortak alanların kullanımına da pes demek istiyorum.
Hiç öğrenmeyeceğiz bu paylaşımı,hiç.
Son günlerde yolum Balcalı Hastanesine çokça düşüyor.Hiçbir yere dokunmamaya özen gösteriyorum çünkü,Balcalı'ya yolu düşen bilir,ülkemizin her yerinden hasta gelir çünkü çok iyi bir araştırma hastanesidir ama ....
İşte bu ama kısmında,şimdi de Suriyeliler öyle bir türemiş ki,nereye dönseniz üstü başı kirli,perişan,arkalarında kedi yavrusu gibi çocukları sıralamış insanlar dolmuş hastaneye.
Gerçekten de,hijyenin en önemli yeri hastanede böyle kirli insanlar olduğu sürece işimiz zor.
Hastalık bu, herkesin doktora gereksinmesi var,asla karşı değilim elbette ama ülkemde istemiyorum,bu da bir gerçek.
Çünkü,çok eğitimsiz,parasız,yoksul ve vasıfsız ne kadar insan varsa doluştu ülkemize.
Nitelikli insanları nerde derseniz;onları başta Almanya olmak üzere aldılar elbette,bize de bunlar kaldı.
Peki,yalnızca Suriyeliler mi?
Yurdum insanı ne kadar iyi biliyor hastaneyi kullanmayı derseniz;işte orda hepten çuvallıyoruz.
Balcalı Hastanesi,görmeyeli yeniden düzenlenmiş.Tuvaletleri,kağıt havlulukları,tuvalet kağıtları,lavaboları çok güzel yapılmış da...
Hizmetliler işini çok iyi yapıyor belirtmeliyim ama bizim insanımız ne tuvaletlerde kırılmadık kağıtlık ne de havluluk bırakmış.
Be mübarekler?
Ne istediniz de kırdınız o aletleri?Sifona basmayı hala öğrenmemiş,her yeri kırıp,dökmüş bu insanlar da bizim insanımız işte.
İnanın,hastane olarak güvenle gittiğim Balcalı'nın bu yüzünü gördükçe üzülüyorum ve utanıyorum.
Ne zaman adam olacağız,ne zaman?
Neyse ki,doktorlarım çok iyi.Öbür türlü,hasta olarak gidip,daha çok hasta olup çıkabilirsiniz.
Hastane kusurlu değil,insanımız arızalı.

25 Ocak 2018 Perşembe

#Sapla samanı birbirine karıştırmak ancak ve ancak bizim ülkemize özgü bir şey.
Bir işe soyunduğunuz zaman,önünü,sonunu iyi düşünecek ve toplumsal fayda yönünü iyi analiz edeceksiniz.
Yaptığınız herhangi bir sanatsal,kültürel etkinlik,bölge halkına ne katkı sağlar acaba hiç düşündünüz mü?
Peki,ya iptal ettiğinizde ki,nedenini sorguladığınızdan bile emin değilim,neye göre,kime göre davrandınız kurum olarak?
Anımsar mısınız;Atatürk Havalimanında 44 insan ölmüştü ve hemen ertesinde Osmangazi Köprüsü açılmıştı.
Bu arada gelen şehitleri hiç saymıyorum bile.
Peki,devletin zirvesi ne yapmıştı köprüyü açarken?
Davul-zurnayla halay çekmişti köprüde.
Çünkü,ne şehitler önemliydi ne de akan kan;varsa yoksa köprüden gelecek ranttı
Hiç yüzleri kızarmadan,hiç utanmadan onca şehidin ve ölen insanın üstüne halaya durmuşlardı.
Devlet,işine geldiği gibi davranamaz.Hiç mi önemi yok ölen insanların diyeceğim ama üstünden geçilmeyen ve millete bindirilen maliyetin önceliği her zaman ilk sıradadır ve öylede olacak bu iktidar döneminde.
Bir etkinlik neden iptal edilir?Şehitler mi gelmişti,olağanüstü bir durum mu yaşanıyordu,bir afet mi olmuştu;ne?
Afrin'e asker gönderilmiş de,festivalde dağıtılacak ürünler sınırdaki askerlerimize gönderilecekmiş de.....
Merak buyurmasınlar,askerimize yedirdiğimiz 4 ton at etinden hiç utanmadığımız için,sizin göndereceğiniz sucuk-ekmeğin de önemi yok.
Laf-ı güzaf yani yapılan.
Festivali iptal edeceğinize,hazır Ankara'ya gitmişken,bu Afrin operasyonun için iki çift laf etseydiniz ya Piskevitçi başkanınıza sayın başkan?
İktidar partisinin kulu kölesi oldu da,hani belki dedim.
Kafanıza göre takılıyorsunuz,sanki iyi bir marifet yapıyormuşsunuz gibi ama olmuyor işte.
Üstünüze oturmuyor giydiğiniz kıyafet,hani bunu da bilin isterim!

24 Ocak 2018 Çarşamba

#Bir şehit cenazesi düşünün;geride gözü yaşlı anne,baba,eş,çocuklar,kardeşler bıraksın.
Orda,caminin avlusunda geri dönülmez bir yolculuğa çıkmış.
'Şehitlik mertebesine ulaştı,şehadet şerbetini içti' laflarına bakmayın,o gencecik insan yok artık ve bu gerçek değişmez.
Kendinizi bununla avutmak istersiniz yalnızca çünkü;bunu size öğretirler.
Ölen,öldüğüyle kalır,geride kalanlar da yürek yangınıyla.
Evine,şehit düşmeyen bu acıyı bilmez.
Bilmedikleri için de,cami avlusunda bayrağa sarılmış tabuta kolunu dayayarak, sanki marifetmiş gibi konuşarak siyasi propaganda yapmaya devam eder.
Tabuta kol konur mu Allah aşkına? Elinde mikrofon,bir kolu tabutta konuşmak.....
Şehitlerimiz,en azından saygıyı hak etmiyor mu?
O tabutun içinde,kimin düşüne şehit düştüğünü anlamayan bir genç yatıyor.
Öyle,bazılarının çocukları gibi,savaşı,televizyonda yayımlanan bir film sanarak,askerin odasından izlemiyor.
Daha neler göreceğiz acaba?

23 Ocak 2018 Salı


#'Bir umuttur yaşamak demiş' şair.
Hayata tutunmanın,en azından çabalamanın adıdır bu çiçek.
Geçen yıl,yine çok hasta olduğumda gelmişti bir buket çiçek.Zaman geçince çiçekler çürüdü,vazodan çöpe atılma yoluna gitti,her gelen çiçek gibi.
Çürümüş çiçekleri çöpe atarken,birden,bir yeşil dal gözüme çarptı içinde.Elime aldım canlıydı.
Minicik bir daldı,yeşil kalmış,hepsi bu.
Dalı aldım ve bu saksıya öylesine gömdüm.Kıştan,yaza geçerken sürekli suladım,yine hepsi bu ama arada sürekli izliyorum ne olacak diye.
Bu kış başında,baktım ki,yeni yapraklar çıkmaya başlamış usul usul.Sonra bir dal uzadı içinden ve yeni yapraklar....
Bu kış,yine hastalandım,ne çiçek görüyorum ne de saksı.
Bir şey beni balkona çekti o halimle.Baktım ki,o yeşil dal bu hale gelmiş ve bana çiçek açmıştı.
Çiçeği uzun uzun sevdim,okşadım.
Sevginin halledemeyeceği hiçbir şey yok,artık inandım.Çiçek,ikiledi;dal ikiledi.
Şimdi,her gün balkona çıkıyorum ve 'Kızım,sen ne dirençli çıktın böyle?O küçücük daldan hayata tutundun demek!' diye diye konuşuyorum onunla,yapraklarını okşuyorum.
Bu arada,çiçeğin kadın olduğuna karar verdim;bütün doğurgan dişilerin adına.😉
Hayat zor,hayat uzun-kısa bir yolculuk.
Umudumu kaybettiğimde bu çiçek benim yol göstericim oluyor.
Bir daldan bu hale geldiyse,bizler,sen-ben,öteki,beriki....
Güç birliği yaparsak neler başarabiliriz; düşünsenize! 🙂

22 Ocak 2018 Pazartesi

#Beyaz güvercinler gagalarında zeytin dalını BARIŞ için taşır değil mi?
Resim sanatında en sevdiğim teknik karakalemdir.Ayrı bir hazdır benim için.
Lise yıllarımda karma bir sergiye katılmıştım.Konusu serbestti.
Karakalemi çok sevdiğim için resim kağıdına kocaman bir güvercin çizmiştim,gagasında BARIŞ'ın simgesi zeytin dalıyla.
Sergide ilk satılan da o resimdi.
Alan kişi,barışa mı özlem duymuştu yoksa,resmi mi beğenmişti bilmem ama son dönemde,barışa hiç bu kadar gereksinme duyulmamıştı sanırım.
Aynı resmi bir daha çizdim elbette ve arşivimde saklıyorum.
Çizim karakalem olunca,haliyle gölgelendirme yapıyorsunuz çünkü beyaz güvercin beyaz kalamaz,az-çok kirlenir bir şekilde ama resim bu,anlattıkları çok önemlidir.
O günden bugüne çok zaman geçti.Beyaz güvercinler,yeni beyaz güvercinler çıkardı yumurtalarından,ağızlarında zeytin dalının simgesini taşıyacağına inanarak.
Beyaz bu,en hızla kirlenen ilk renk değil midir; tıpkı Özdemir Asaf'ın dizelerinde olduğu gibi.
Peki,beyaz güvercinler kirlenir mi?
Kirlenmezler!
Kirletirsek,biz kirletiriz;yani insanoğlu.
Elimizi değdirdiğimiz her şeyi yakıp,yıkmıyor muyuz?
Neden,niçin diye sorguluyor muyuz yaptıklarımızın?
Ben,o resmi ta lise yıllarımda çizerken de barışa inanmıştım,şimdi de inanıyorum ama.....
Dünyayı kirleten bunca insanın içinde ben barış resmi çizsem ne olur,çizmesem ne olur?
Bu insanlarla baş edilebilir mi ki?
Beyaz güvercinin rengini siyaha boyadılar,gagasındaki zeytin dalını da kırdılar;olan bu!
Ne diyordu Özdemir Asaf:
"Bütün renkler ayni hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler.''

21 Ocak 2018 Pazar

#Dünya lideri olmanın adı; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür!
"Harp zarurî ve hayatî olmalıdır. Ulusumuzu harbe götürünce vicdanımda azap duymamalıyım. “Öldüreceğiz” diyenlere karşı “ölmeyeceğiz” diye harbe girebiliriz. Fakat ulusun hayatı tehlikeye girmeyince harp bir cinayettir."
Ülkemiz bir maceraya sürükleniyor,ne için?

20 Ocak 2018 Cumartesi

#Recep Tayyip Erdoğan ve halkımız ve soğuk bir pazar günü....
Pazar günü için erken bir saat,atölyedeyim ve sokaktan üşüyerek geçen insanları izliyorum.
Ben,sağlıklı bir insanım.Arada bir arıza çıkarıyorum ama o da,yaş artık ilerliyor ve beden de eskiyor,ruh da.Doğal bir süreç yani hastalanmak.
Yirmili yaşlardaki heyecanı kalır mı insanın bu yaşta?
Geçmeyen öksürükle doktora gittiğimde,doktor kaç yıldır sigara içtiğimi sordu.
Doktora baktım,bir kaşımı da havaya kaldırdım ve 'Doktor,ben hayatım boyunca hiç sigara içmedim'dedim.
Hani,insan hiç yapmadığı bir şeyle sorgulanınca belki kızıyor bilinç dışı.
-Peki,bu ciğerlerin hali ne?deyince;
KOAH hastası olmam için sigara içmeme gerek yok ki,bu kömür kokulu havada soluk almam yeterli.
Peki,neden bu kadar kirli bir havada yaşamak zorundayım?
Çünkü,düş peşinde koşanların hedefi için bu kalitesiz kömürler yoksul halka bedava dağıtılıyor,sanki bedava geliyormuş gibi,faturasını da her açıdan biz ödüyoruz.
Hava kirli,su kirli,toprak kirli ama aslında bir süredir hayatımız kirli.
Geçende,meme kanseriyle ilgili bir canlı yayın izliyorken,yayın kesilip cumhurbaşkanının Bingöl mitingi verilmişti Kanal B'de.
Cumhurbaşkanını izlemiyorum elbette,yetti çünkü her an karşımda bulmak;mitingdekileri izledim bir süre.
Sayın cumhurbaşkanı her yerde,üstünde kalın kaşmirden paltolar ve çevresindeki koruma ordusunun nefesiyle bile ısınıyorken meydanda onu alkışlayanların üstlerinde incecik montlar,yüzlerinde açlığın nefesi,sesleri kısılırcasına 'Reis,öl de ölelim'diye bağırıyorken üzüntüyle izledim.
Aldıkları üç-beş torba kalitesiz kömür,beş-on torba makarna kaç gün idare ederdi hanelerini?
Neden sorgulamıyorlardı kadınlar-erkekler açlıklarının nedenini?
Türk toplumu cidden çok tuhaf bir toplum.
Celladına aşık olan bir kitleyle,çıkar peşinde koşan üst tabaka arasında gelgitlerde yaşıyoruz.
İnsan en çok üşürken,açken canı yanar,yanmalı.
Açık alanda üşüyeceksiniz,evinize ekmek götüremeyeceksiniz,sigara paranızı bile bulamayacaksınız ama sizi bu hallere düşürenlerin peşine düşeceksiniz..
Tuhaf,çok tuhaf!
Atölyemin önünden büzülerek yürüyen,üşüyen insanlar geçiyor pazarın bu saatinde.
Sıcacık yatağında,gerine gerine uyananların yönettiği bu ülkede sen üşü Ey Halkım,ÜŞÜ!
Sizin verdiğiniz oylarla iktidar olanların kirlettiği havadan da biz hasta olalım.
Ne ala memleket!
Dip not:Atölyem buz gibi soğuk ama direniyorum soğuğa.
Üşürüm ama yine de o kömürü yakmam!
Ama asıl neden yanıcı madde var atölyede,iş güvenliği elbette her şeyden önemli,üşümekten bile.