27 Temmuz 2022 Çarşamba

 Atölyemden....

❤️
Andırın İlçesinde, Navrus Hanım Teyze'den ve onun Pitbull 'dan daha tehlikeli horozundan söz edince, bu horozu boyamak istedim.
Bitme aşamasında artık ve vernik işine gireceğim.
Dün, bir yazı okudum uygarlık üstüne.
Görselde de göreceğiniz gibi, uygar insanlar, sokağı asla kirletmez, aksine sokakta kazara atılmış bir çöp varsa toplar, çöp kutusuna atar.
Bu konuda, sayısız şey var başıma gelen. Uyarı yaptığım birinden, az kalsın yumruk yiyordum ama o işin sonu nerde biterdi işte onu o düşünsün.
Yargıdan önce, o parmakları tek tek ben kırardım ayrı konu.
Neyse...
Boyama yapıyorum, sokaktan bir ses geliyor.
Hani, pet su şişeleri vardır, üstüne bastığınızda, o iğrenç sesi çıkarır.
Bir genç, kulağında telefon, su şişesine inatla basıyor.
Dışarı çıkayım da, 'Kardeşim, bak şurda çöp konteyneri var,al o şişeyi çöpe at, neden bunu yapıyorsun? ' demek istedim,
Gencin yüzünde öyle bir öfke vardı ki...
Kim bilir, kime, neye hınç doluydu da, öfkesini zavallı şişeden çıkarıyordu?
Bu toplumun, adam olmasına daha çok var o belli de, yurdum insanı böyle giderse, hepten akıl sağlığını yitirecek.
Zırvalayanlar, saçmalayanlar, hayal içinde yaşayanlar, halisünasyon görenlerin yönettiği bir ülkede, vatandaş çıldırmış çok mu?
Tarkan dinliyorum, diyor ki şarkısında , 'Belindeki kemer olayım, saçındaki toka olayım' derken, sevdanın en harbisini yaşıyor da,
su şişesine tekme atan genç örneğin...
Hayatında, sevgiye, sevmeye dair bir duyguyu yaşamış mıdır?
Bir kadını, saçındaki toka olmayı isteyecek kadar sevmiş midir örneğin?
Toplum, sevmeyi unuttu, aşık olmayı unuttu, kibarlığı, zarafeti hepten unuttu.
Bütün derdimiz, marketteki peynirin fiyatının düşmesi, 30'luk yumurtanın 60 TL. olması ve geçim.
Ülkeyi çıldırttılar, ben de hala iyimser iyimser sanat yapıyorum.
Birazdan o şişeyi alıp çöpe atayım bari.
Hala iyimserim ya! 🤗

26 Temmuz 2022 Salı

 Şahsi fikrimdir; toplumun önemli bir kısmının akıl sağlığı bozuk.

Her gün, yeni bir arıza okuyorum ve hadi bıraktım yapanları ama çevresindekilerin tepkisizliği daha da tuhaf geliyor bana.
Ben de bir anneyim ve çocuğumun önüne hiç kimsenin geçmesine izin vermem asla.
Evlat yahu, kolay mı, 9 ay içinde taşı, doğur, besle, büyüt,sonra da nerde, ne halde, ne yiyip ne içiyor, okula gidiyor mu, sağlığı yerinde mi umursama.
Hep derim, evlenmeden önce nasıl ki , bir takım testler istiyorlar, Anne-Baba olmak için de test istenmesi lazım.
Yer, Bursa.
9 yaşındaki çocuk, teyzesinin evinde, bir odada kilitli, tırnakları, saçları uzamış, yetersiz beslenme ve hareketsizlikten kasları erimiş, tuvaletini odaya yapar bir halde, çöp içindeki bir odada bulunmuş.
Hadi, teyzenin akıl sağlığı bozuk, bir de kızı varmış kadının.
Bu çocuğu doğuran bir annesi ve boşandığı bir de babası var.
Anne, pandemi nedeniyle çocuğunu almaya gidemedi gibi saçmalık ötesi bir açıklamada; babası, hiç mi merak etmedin be adam çocuğunu, öldü mü, kaldı mı diye?
Peki ya, babanın akrabaları?
Babaanne, dede, amcalar, halalar falan.
Bu çocuk, 3 yıldır, bu tuhaf teyzenin yanında ama kimsenin umurunda değil, nasıl olur?
Peki ya, evdeki kız çocuğu?
Hiç mi haber verecek biri yoktu çevrede?
Ev sahibi, kira alamadığı için eve zorla girmeseydi, sonu ne olurdu bu yaşananların?
Çocuğun, ölüsünü mü bulacaklardı?
Teyze, boşanmış, çalışan bir kadınmış.
İnsan, bir şekilde açık verir. Çalıştığı yerde, kimse görmedi mi bu kadını?
Yoksa, toplumsal bir cinnet hali mi yaşıyoruz ülkede?
Zavallı çocuk!
Bu travmayı nasıl atlatacak?
Ya da, atlatabilecek mi acaba?
Bunların topunu bir hastaneye kapatmalı.
Delirdi ülke, delirdi!

25 Temmuz 2022 Pazartesi

 Hasan Hüseyin, bir şiirinde şöyle der:

Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe.
Bugün, hem sevinci hem de üzüntüyü bir arada yaşadım.
Andırın...
Küçücük zaman yıllarında, ne çok anı biriktirdim aslında.
Andırın ile ilgili zaman zaman yazarım. Yakın zamanda, Navrus Hanım Teyze'nin evini ve o dehşet horozunu yazmıştım,hala başımda yara izini bırakan.
Bugün, tam da o yokuşta ilkokulu gördüm.
Ve Andırın 'daki evimizi ve Navrus Teyze' nin evini görme isteğini.
Bizim evimiz, birkaç el değiştirmiş, dokusu bozulmuş, yanındaki yaşlı ceviz ağacı kesilmiş, Çavuş Emmi'nin bahçesinin yerinde yeller esiyor, her yer ev d-olmuş.
Ve işte karşımda, yokuşun önünde, ufak tefek değişikliklerle Navrus Teyze'nin evi.
Niye önemli?
Çünkü, eski insanların inceliği, nezaketi, iyi insan olma özelliğini anı bırakan bir insan olduğu için.
Evi görmek istedim, çünkü anılarımı yaşamak istedim. Evi boş bulacağımı sanıyordum ama inanamıyorum, Navrus Teyze yaşıyordu.
Hastaydı ama Annemi, Babamı , kardeşlerimi, yaşadığımız acı olayları o kadar iyi anımsıyordu ki...
Bembeyaz saçlarını okşadım,elini tuttum, konuştuk, konuştuk...
Fotoğraflarını çektim ama bende kalacak elbette.
Çocuklukta, kalbinizden tutan insanlar asla unutulmuyor.
İyi de, kötü de...
Bize yaptığı, o unutulmaz lezzetteki Mısır Çöreklerinden söz ettim.
İncelik, işte o ayrıntıdaydı.
O tadı hiç unutmadım.
Bana yapacak, söz verdi.
Kızları vardı yanında.
Geçmişten, anılardan, o dut ağacından, o korkunç horozdan konuştuk konuştuk.
Bazen güldük, bazen hüzünlendik ama bana en çok dokunan şey;
'Annen' dedi, 'Ne kadar güzel bir kadındı, ne kadar kibar, ne kadar becerikli. Bana bir elbise dikmişti Annen, işte ben, o elbiseyi hala saklıyorum.'
Boğazıma bir şey düğümlendi. Saçlarına dokundum, yalnızca birbirimize baktık, hiç konuşmadan.
Anacığım...
Güzel kadın, güzel Anne, güzel insan.
Böyle güzel, unutmayan insanlarla karşılaştık sayesinde.
Navrus Hanım Teyze'yi yıllar sonra görmek, anıları dinlemek, bir yanımı bahara, diğer yanımı hüzne bıraktı bugün.
Hiç unutmamış bizi.
Ama bana söz verdi, o Mısır Çöreğinden yapacak.
Elini tuttum, 'Yine gel' dedi.
'Gelirim' dedim.
'O Dut Ağacı ve o dehşet horoz yok nasıl olsa.
Gelirim.'

 Çocukluk anılarımın ilkokulu.

Babam, bizi Andırın İlçesine yaylaya getirirdi. Eylül ayında okullar açılırdı biz Ekim 'de dönerdik, Babam da, okuldan geri kalmayalım diye bizi 1 ay bu okula gönderirdi.
7 yaşındaydım, sürekli resim çizerdim. İlkokul öğretmeni çizdiğim resimlere bakardı ve bir gün bana dedi ki :' Sen, Sanat okuyacaksın. '
Öngörülü bir öğretmendi, kimdi, ismi neydi anımsamıyorum ama dediği gibi sanat okudum.
Yıllar sonra, bu okul ve geçen çocukluğum...
Ve anılarım. 🙂
Bir 1 kişi, ayakta ve açık hava görseli olabilir

6 Temmuz 2022 Çarşamba

 Konya' da, bir doktor daha öldürüldü.

Bu kaçıncı doktor cinayeti ?
Aylardır, hastanelerden randevu almaya - bulmaya çalışan biri olarak, yurt dışına giden yaklaşık 2000 doktorumuz varken ve elde kalan birkaç doktora da gözümüz gibi bakacakken, bu nedir Allah Aşkına?
Sağlık Bakanı, yalnızca bakıyor doktor cinayetlerine anlaşılan?
Yıllardır, doktorlara yönelik şiddet yaşanıyor bu ülkede, çözüm arayan, bulan var mı?
O silah, o hastaneye nasıl girdi?
Kapılardaki güvenlik görevlileri ne işe yarıyor?
Hastanelerin de girişine X-Ray cihazı koysunlar o zaman. Elini kolunu sallayan, hastaneye silah, bıçak sokabilir mi?
Bu ne aymazlık böyle?
Kalp Doktorunu bulmak, ulaşmak mucize gibi bir şey.
Uzman doktorlarımız, sayıca iyice azaldı,çünkü, bulamıyoruz.
Şiddete uğramanın da korkusuyla doktorlar TUS Sınavında tercih etmiyormuş çoğu dalı.
Ne olacak bu gidişatın sonu?
Sayın cumhurbaşkanı 'Giderlerse gitsinler' mi demişti doktorlarımız için?
Yerine, kimi koymayı düşünüyor acaba?
Hacı-hocaya mı gideceğiz, yoksa üfürükçüye mi, iyileşmek için?
Yeminle, insanı zıvanadan çıkarıyorlar artık.
Öldürülen Kalp Doktoru için çok üzüldüm. Çare bekleyen, şifa arayan onca insan bir doktordan yoksun kaldı şimdi.
Cana kıyan insanları asla anlamayacağım.
Git, kendini öldür, çok istiyorsan, neden başka bir canı alıyorsun?
Lanet olasıcalar!
Kızım, üniversite sınavına hazırlanırken, üstüne öyle bir baskı kurdum ki...
'İlla, Tıp Fakültesini kazanmalısın, bu ülkede işsiz kalmayacağım tek meslek' diye örneklemeler yaparken,kızım bana hayatımın derslerinden birini verdi, iyi ki de verdi.
'Ben, doktor olmak istemiyorum Annecim ama sen istiyorsan tıp fakültesini kazanırım, okurum'
Evet! Kızım tıp fakültesini kazanırdı ama iyi ki de, benimle o konuşmayı yapmış ve kendi istediği mesleği seçmiş.
Ya şimdi, risk altındaki doktorlardan biri olsaydı!
Eli yüreğinde anne olmayı, Annemden iyi biliyorum.
Şimdi, o doktorun Annesini, ailesini düşünüyorum da...
Tıp Fakültesini kazandığı için ne kadar da mutlu olup gurur duydular kim bilir?
Bilebilirler miydi, evlatlarının bir katilin elinden hayattan koparılacağını?
Çok üzücü çok!
Sağlık Bakanı, artık bir şeyler yapar mı bu konuda acaba?
Ya da, oturup seyretsin yaşananları.

 Bu ülkenin en talihsiz canlılarıdır hayvanlar.

Taşla ezilir, gözü çıkarılır, patileri kesilir, kurşunlanır, tecavüz edilir....
Sesi çıkmaz ki, çığlığı duyulsun.
Geçtiğimiz hafta, eve gelirken, yavru bir köpek gördüm sokakta, uyuyordu.
Ertesi sabah, o yavru köpeğin ölüsünü buldum yine aynı sokakta çünkü ; bir araba ezmiş ve kaçmıştı.
Belediyeyi aradım, hayvan gömülsün diye.
Üzücü bunlar elbette.
Eve geliyorum, sokağımın duvarındaki otların içinde bir hışırtı duydum, baktım, bu kaplumbağa.
Kesin, o yavru köpek gibi ezerlerdi bu hayvanı da.
Önce, evin girişine koydum. Toprak hayvanı bu, ot yer, betonun içinde ne işi var, hatta şehrin içinde ne işi var, ormanda dolaşması gerek bu kaplumbağanın?
Su verdim önce, başını çıkardı bana bakıyor.
Güven arıyor belli ki.
Tasma bağlayıp evin bireyi yapmak gibi delice bir niyet taşımadım da değil. 🙂
Bu hayvanın yeri toprak elbette.
Ve tarlaya gitti. Belki bir eş bulacak, çoğalacak.
Hep derim : Eğer varsanız, varlığınızın illa ki, birine bir faydası dokunmalı.
Yoksa; amaçsız, faydasız, öylesine ölüp gidersiniz.
Kaplumbağalarla, böyle çok öyküm var.
Bir hayvana dokundum. 🐢
Mutlu oldu mu bilmem ama en azından, bir arabanın altında kalmasına engel oldum.
E, bu da güzel bir şey, en azından benim için. 🤗

 Tatile gitmek herkesin hakkı. Koca bir senenin yorgunluğunu atmak, bedeni dinlendirmek, ruhu arındırmak için tatil şart!

Böyle yazınca, sanki tatile çıkıyorum diye anlaşılmasın.
Nerde o günler?
Kısa bir tatil fiyat araştırması yaptım Ege ve Akdeniz sahillerinde....
Eskiden, 5-6 bin liraya gidilirdi sakin bir kıyı oteline, denedim biliyorum ama şimdi, değil 5-6 bin, on- yüz bin liradan başlıyor en kıyı yerler.
Bırakın, 5 yıldızlı otelleri.
Ne yapalım? Bizim de, Marmaris 'de saray, Ahlat' da saray, orda saray, burda saray yaptıran bir babamız olsaydı, bizim de adımız Sümeyye, Bilaloğlan olsaydı gel keyfim gel olurdu ama hep diyorum 'Sayın Erdoğan, size Baba diyebilir miyim' diye ama tınmıyor bir türlü. 😉
Ben de, tatile çıkmak istiyorum artık, itiraf ediyorum.
Deniz - Kum- Güneş üçlüsüne hasret kaldım.
Çalış çalış, bir numara yok yani. 😉
Neyse...
Konumuz bu değil ama kıyısından tatil elbette.
Tatile giderken yanınıza ne alırsınız?
Plaj havlusu, parmak arası terlik, güneş kremi, bikini, mayo falan...
Ama yurdum insanı, her gün beni yeniden yeniden şaşırtmaya devam ettiği için, gülüyorum artık gördüklerime. 🙂
Yer, Marmaris....
Tatile giden vatandaşlar, yanlarına paspas sopası almışlar, hangi akla hizmetse artık?
Ve denize girince, bakmışlar ki, Köpek Balığına benzeyen bir kuyruk....
'Al sana al sana' diye, zavallı Zargana Balığını rakıyı fazla kaçırarak yalpalayan insan moduna döndürmüş, hayvanı tepe sersemi yapmışlar.
Beni asıl şaşırtan, paspas sopasının denizde ne işi var?
Yahu!
Denize girerken, yüzme bilmiyorsanız şambrel alırsınız, simit alırsınız, deniz yatağı alırsınız, makarna alırsınız da, paspas sopası nedir?
Yurdum insanının bulduğu yaratıcı çözümlere her gün bir yenisi daha ekleniyor.
Olan da, zavallı Zargana Balığına olmuş.
Marmaris Belediyesi, anons yapıyormuş, 'Paspas sopasıyla denize girmeyin, o, Akdeniz' e özgü Zargana Balığı ve zararsız. '
Dünden bu yana, bu habere gülüyorum. 😂
Fotoğraf açıklaması yok.

4 Temmuz 2022 Pazartesi

Bazen, bir haber okurum, şaşırmayı bıraktığımı sanırken, yeniden şaşırırım.
Yurdum insanı da, geçmişten günümüze gelen siyasetçiler de, yaşananlardan hiç ders çıkarmamış ve hayatı akışına bırakıp, kaderci bir yol izleyerek yaşamayı seçmiş oluyor.
24 yıl önce, yani 1998 yılında, özellikle Karadeniz 'de, çok büyük bir sel felaketi olmuş. İnsanlar ölmüş yine, binalar, köprüler yıkılmış, hayvanlar sele kapılmış, tam 200 Trilyon zarar olmuş o selde.
Sene 1998.
Dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve başbakan Mesut Yılmaz.
Yine aynı beylik laflar ' Devlet yanınızda. Yaralar, en kısa sürede sarılacak. Dere yataklarına inşaat büyük hata, bir daha olmayacak vs. vs. vs.....
24 yılda ne değişti peki?
Yer, Karabük, gördüğünüz bina da, Yenice İlçesi' nin Tır Köyünden...
24 yıl önce de, görüldüğü üzere, dere yatağına bu evler, apartmanlar dikilmiş, sel gelmiş, 3 katlı bu binayı yere eğdirmiş, sahipleri, kriko yardımıyla binayı doğrultmuş ve 24 yıldır da içinde oturuyormuş.
Ta ki, geçtiğimiz günlerdeki sel felaketine kadar. Bina, yine eğilmiş ve tahliye....
Haberi okuyunca, bir şaşkınlık yaşamadım da değil.
Çamura çöken bir binayı kriko ile kaldırmak mı?
Akıl, mantık?
Bu yapı, şu hale geldiyse, kolon sistemi de hasarlıdır.
Böyle bir binada, insanların oturmaya kalkması, cidden akla zarar.
İnşaat krikosuyla, bina düzeltilir mi?
Bunu yaparken, orda hiç mi bir gören, denetim yapan yetkili, belediye, birileri yoktu?
Koskoca bina yan yatmış, kriko ile...
Bu Karadenizlilerin, hep fıkralarda geçerdi ama cidden akılları başka türlü çalışıyor.
Bu nasıl ülke yönetmek, bu nasıl vatandaşlık bilinci?
24 yıl sonra, aynı bölge, aynı sel...
Ne zaman akıllanacağız, ne zaman?
Bir açık hava ve şunu diyen bir yazı 'Karabük'te sel felaketinde yan yatan binanın 24 yıl önce meydana gelen selde de yine yan yattığı ve kriko yardımıyla kaldırıldığı çıktı.' görseli olabilir

0