31 Aralık 2014 Çarşamba

#Bugün,31 Aralık.Ömürden,bir daha yaşanmayacak bir yılı daha gönderiyoruz.
''Herkes mutlu olsun'' gibi klasik dileklerde bulunacağım bugün.Ama bunun mümkün olmadığını da bilerek elbette.
Hayal kurmanın da alemi yok.Çünkü,biliyoruz ki,2015 yılında da,yine hırs,öfke,sevgisizlik,savaş,ölüm,yoksulluk,zenginlik sürecek.
Umut diyoruz ya!
Hayallerimizin gerçekleşmesi için çabalamak gerekiyor elbette.İyi düşünmek,sorgulamak,yerini ve zamanını bilmek ve de çok istemek.......
Kaçımız bunu başarabiliriz bilmiyorum ama yine de,içimizdeki bir parça umudu korumalıyız sanki.
Çevreme bakıyorum,insanlar,u-mutsuz,yorgun,bıkkın,pişman.....
Her batışın bir çıkışı olmalı mutlaka ama bunun için kararlı ve ısrarcı olmak gerekmiyor mu?
Çevreme bakıyorum,mutsuz kadınlar,erkekler...
İnsan,hayata bir kez geliyor.Ömür dediğiniz şey,iki nefes arası.Bu neyin pişmanlığı,öfkesi?
Hayatı,biraz da akışına bırakmak gerek.Birbirini sevmeyen eşler,dokunmaya korkan sevgililer,eli tutulmayan sevdalar....
Kendinize gelin artık.Birini seviyorsanız,gidin ve söyleyin.İnsan,duygularından korkmamalı.
Bir insanı sevmek kadar şahane bir duygu var mı?
Sevmeye korkuyoruz,söylemeye korkuyoruz,neler oluyor bize?
Biraz yürekli olmak gerek hayatta.En çok bakışlara takılıyorum.Nasıl da özlem,hasret,istek dolu.
Bir insana sevdalandıysanız,gidin ve söyleyin.En fazla reddedilirsiniz;o kadar.Bu da,dünyanın sonu değil.
7 milyar insandan biri mutlaka sizindir,unutmayın. 
Niye mi sevdaya dair yazdım?
Çünkü,çevremde öyle çok seven ama söyleyemeyen insan var ki?
Hadi bir gayret.Bari,bu yıl içinizden geçeni yapın.
Dünyaya bir daha mı geleceksiniz? 
2015 yılını,insanlara bolca akıl vermek ama icraatı yapmamak yılı olarak da ilan ediyorum şimdiden. 
Bu akşam,piyangodan bilet alanlara bol şans,ailesi yanında olana şükredin,dünyaya hala ve ısrarla umutlu bakın,sevin,sevişin,özle-me-yin,aşık olun....diliyorum
Ne bileyim,kafanıza göre takılın işte. 
MUTLU YILLAR

30 Aralık 2014 Salı

#Yarın,yeni bir yıla gireceğiz.Eskisinden ne gördük ki,yenisini umutla bekleyelim diyenlerden misiniz?
2014 yılı,sizde nasıl geçti bilmiyorum ama benim için felaketti.Hiç yaşamamış olmayı istediğim ne çok şeyi yaşadım.
2015 yılı geliyor.
Her yeni yıl,yeni umutlar,yeni beklentiler,yeni heyecanlar demek.Ne kadar inkar etsek de,insanın içinde yine de bir filiz yeşeriyor.Buna da umut deniyor sanırım.
Bizi ne bekliyor olabilir yeni bir yılda?
Aldığımız bilete belki büyük ikramiye çıkacak;belki u-mutsuzluğumuz bitecek;belki yeniden sevmeyi öğreneceğiz;belki,mutsuzluklara düşeceğiz yeniden;belki batacak ama belki de yeniden doğacağız;
Biliyor muyuz?
2015,sürprizlere gebe elbette.
Bütün yükü 2015'e yıkmayalım ve gerçekçi olalım mı artık?
Geçmiş yıllarda,kendimiz için,çevremiz için ne yaptık? Mutlu etmek,mutlu olmak adına ne yaptık kendimize?
Boşa geçen yıllara mı hayıflandık,yoksa kaderci mi kesildik?
Şimdi,bunları tartma zamanı.Eğer,daha iyisini,daha güzelini,daha keyiflisini ve daha fazlasını istiyorsak,önce bunun adını koyacağız.
Sahi!
Biz,ne istiyoruz hayattan?
Daha çok para,daha çok ün,daha çok başarı,daha......
Önce,ne istediğimizi bileceğiz,sonra da çalışacağız elbette.Kimse,size oturduğunuz yerden ödül vermez.Üretmek,çabalamak gerek.
Baktınız olmuyor''En azından denedim ama başaramadım''dersiniz.
Zaten,bu ülkede çalışarak bir yere geleceğinizi de düşünmeyin.Özgür yarınlara daha çok var ama siz yine de şansınız deneyin.
Bu arada;Nimet Abla gişesinden almadığım ve bana çıkmayacak büyük ikramiye için lütfen bana akraba falan çıkmayın.Sizleri,zaten tanımıyorum,zaten tanımıyorum. 
Bol şans. 
#CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan, TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer’in “Cumhurbaşkanı devletin başıdır, TÜSİAD’ın muhatabı değildir.Bizim muhatabımız başbakandır.” sözlerine tepki gösterdi.
Erdoğan, “Madem biz muhatap değiliz, bundan sonraki davetlerine katılmayız” mesajını verdi.
Aman da küsermiş......
Ne üzüldük bilseniz. 
Keşke,herkese ve her şeye küsse de,biraz nefes alsa ülkemiz.Mikrofonlardan,her yerdeki etkinlikten çıkmasa yani.Şu AK-SARAY madem katrilyonlara mal oldu bize,bari otursun da sefasını sürsün değil mi?
Kolay mı,1150 odalı sarayı dolaşmak.Git git,bitmez valla. 
At mı hediye etsek acaba?
Ama onun üstünde de duramıyordu değil mi? 
Sahi!
O ata ne oldu?
Yani,şimdi ne yazsam boş durumundayım. 
Devlet işleri,küsme,barışma şeklinde yürüyormuş da haberimiz yokmuş meğer.
Nihayet,birilerinin artık,nerde durması gerektiğini söylemesi gerekiyordu kendisine.
Bakanlar Kuruluna başkanlık edecekmiş,AK-SARAY'ında.
Pardon da,Bakanlar Kuruluna ne zamandan beri cumhurbaşkanı başkanlık ediyor?
Bakanlar Kuruluna,başbakan başkanlık eder,cumhurbaşkanı değil.Kendini,memleketin tek sahibi sanıyor olmalı.
Ama bu ülkede hala aydınlar,hukukçular ve delik,deşik edilse de,hala bir ANAYASA var.Kimse,hukukun üstünde değildir.''Ben yaptım oldu''diyemez.
Küserken,parmağını da üstüste koydu mu acaba?
Hani,çocuklar öyle yapar ya. 
#Bugün,çok içimden geldi,size bir masal anlatmak istiyorum. 
Hani,masallar hep şöyle başlar ya!
Bir varmış,bir yokmuş.Evvel zaman içinde,kalbur saman içinde.Develer, tellâl iken,pireler berber iken,ben anamın beşiğini tıngır,mıngır sallar iken,uzaklarda,Kaf dağının ardında bir ülke varmış.İşte bu ülkede,kadınlar,erkekler,çol,çocuk mutlu,mutsuz yaşarmış.Mutlu olanlar,elma bahçesindeki bütün elmaları dişlerken,mutsuz olanlar da;ki,bunlar çoğunlukmuş,Ayvayı yermiş. 
Ama,ayvayı yediklerini bile fark etmez,hatta midelerine oturduğunda bile ''Yarabbi şükür''derler ve ellerindeki elmaları ç-alıp,ayvayı yedirenlere hayır dualarını hiç eksik etmezlermiş.
Bu derece safmış ahali. 
Bir gün,kötü kalpli üvey baba,başında sarığı,üstünde kaftanıyla,ormanda,zehirli elmalarla dolu sepetiyle dolaşırken,bir ayna bulmuş.Ayna sihirli değil miymiş meğer? 
Aynayı eline almış ve ''Ayna ayna,söyle bana.Var mı bu cihanda benden büyüğü,karizmatiği,uyanığı?''diye sormuş.
Ülke değil,cihan demesinin nedeni de,kendini,yedi cihana nam salan Kanuni gibi hissetmesiymiş.Yani,masal öyle diyor.
Ayna bu,doğruları söylemesi gerek elbette ama işin ucunda kırılmak da var.
Zamane aynaları gibi,sultanın karşısına geçmiş ve ''Ey! Büyük devletlum.Kim,senin karşında durabilir ki?Bu ülkenin değil,koskoca cihanın tek sahibi sensin.Bu dünyada senden cini,senden uyanığı var mı?Sana feda olsun en büyük saraylar.Bakma,sen o hadsizlere.Bildiğini oku Ey! Dili Osmanlı,dişi saltanatlı yüce insan.Halka zaten ayvayı yedirmişsin.İyi de yapmışsın.Onlar da yemeseydi.Ne yani,sen sundun,onlar da yedi diye,sen mi suçlusun ? 
Bu sepetteki zehirlediğin elmalar da ne?
Nasıl yani?Son dönemde sana karşı çıkanlar mı var?Hani,şu yüzünde sürekli maskeyle dolaşıp,gülücük saçan......
Hadsiz!
Bütün elmaları,sana karşı çıkanlara yedir.yedir ki,toptan temizlik olsun ve sen de saltanatını sür.Şimdi,kim uğraşacak yeni düzmece cd'lerle,icatlanan davalarla?
Sahi!
Henüz cd de icat edilmedi değil mi? 
Bunlarla baş edemem ama halkı uyutmaya devam edebilirim.
Nasıl mı?O şahane dudaklarını al ve sırayla öpmeye başla.Pamuk Prensesi,Prens öpünce uyanıyordu.
Prenses,kurbağayı öpünce,kurbağa prense dönüşüyordu,değil mi? 
E,bu da bir masal. Senin dudaklarının öptüğü yerde bir şey biter nasıl olsa ama ne? 
Onu da halk anlasın artık.Ama,zehir saçan dudakların da pek çekici değil ya neyse! 
Gökten üç elma düşmüş.
Ne yine mi elma? 
Biri arsacıya,biri gemiciye,diğeri de danışmanına gitsin. 
Bize ne mi kaldı?
Avucunuzu yalamak tabi ki? 

29 Aralık 2014 Pazartesi

#''Wilma Elles önce Müslüman oldu sonra Kerem Göğüş ile imam nikahı kıydırdı.''
Akşam haberlerinde,bütün kanallarda bu vardı.
''Çok mu lazım böyle bir haber bize,memleket elden gidiyorken''diyenlerden misiniz? 
Bence de öyle ama haberdeki ayrıntılar olayı değiştiriyor elbette.
Öncelikle,farklı bir dine inanabilirsiniz ama bir erkeği sevdi diye neden müslüman oluyor bu kadın?
Diyelim ki,aşk galip geldi.
3 sene aynı evde yaşayıp da,dini nikah kıymak nedir?Kimse,kendilerine ''neden nikahsız yaşıyorsunuz'' diye soramaz.Özel hayatın gizliliği var.Ama ekranlara çıkıp da,üstelik de bu ülkede resmi nikah kıyılmadan dini nikah kıyılamazken,ne cür'etle ve gurur duyarak konuşurlar?
Bu ülkede yasalar var uyulması gereken.
Diyebilirsiniz ki,''Hangi yasa uygulanıyor da,bu uygulansın?''
E,siz de haklısınız. 
Ama hala şaşırıyorum habere.Bu aşk ne menem bir şeymiş ki,kadını değiştiriyor?
Peki,ya Kerem Göğüş denen zat.Neden o din değiştirip de,kilise nikahı yapmıyor?
Kadın ve erkek arasındaki farkındalığı görüyorsunuz.Türk erkeğinin egosu yine zirvede.
''Ben değişmem abi,çok istiyorsan sen bana geleceksin'' 
Hayır!
Bir de dini nikah kıymış kadına.Üç gün sonra hevesini aldığında,dini nikahın geçerliliği olmayacak,o da biliyor.
''Tak sepeti koluna,herkes kendi yoluna'' demeyeceğinin garantisi var mı?
Çok uyanık bu Türk erkekleri,çok. 
Kadına, bir de Kapadokya'da,KAŞIKÇI ELMASI gibi TEK TAŞ takmış,balonun tepesinde. 
Nasıl da mest olmuştur Wilma Elles.
Ülkenin en çapkın birini yola getirdiğini sanıyor ama bilmiyor ki,böyle adamlar,kadının gözünden sürmeyi çeker ve ''Hadi bana eyvallah''der. 
Yazık olacak kadına.Yabancıymış da üstelik.
Biri bu kadıncağıza,bu ülkede dini nikahın hiçbir hükmünün olmadığını söylemeli.
Gerçi, MUTA NİKAHIYLA kadınlardan harem kuran,uçkur düşkünü adamlar buna da bir yol bulur ya neyse. 

28 Aralık 2014 Pazar

#Kadınlar-erkekler.....
Ne onunla ne de onsuz hallerin insanları....
İletişim-sizlik,çağımızın en büyük sorunu.Birbirimizle konuşmuyor,bir şeyleri kurtarma çabasına nedense girmiyoruz.Hayatı,belki de rutine bağladık artık.
Olduğu kadar,olmadığı kader algısını pekiştirdik iyice içimize.
Oysa,ne güzeldir birbirimizin gözlerine bakarak konuşmak.
En son ne zaman eşinizin,sevgilinizin,çocuğunuzun,annenizin gözlerine baktınız?
En son ne zaman,gözlerindeki mutsuzluğu,sevinci,özlemi,tutkuyu gördünüz?
Anımsamıyorsunuz bile değil mi?
Oysa;insanlar önce gözleriyle konuşur,sözcüklere sonra sığınır.Duygularımızdır,bizi anlatan.
Bakmıyor,görmüyor,dokunmuyor,aslında herkesten ve her şeyden korkuyoruz artık.
En çok eşlere,sevgililere takılıyorum bu konuda.Elini tuttuğumuz,beline sarılıp,dokunduğumuz,bir zamanlar kokusunu içimize çektiğimiz o güzel anlar nerde kaldı?
Rutine bindirdik hayatı.
Özellikle eşlerin birbirine ilgisizliği,beraberinde ayrı duyguları da getiriyor.Aldatmalar,kıskançlıklar,kendini haklı bulma çabaları....
Kadınları izliyorum nicedir.Çoğu,hayatındaki erkekten vazgeçmiş.Çocuk olmuş,duygular körelmiş,aşk bitmiş ve heyecan kalmamış ilişkide.
Çoğu,aldatılmayı içine sindirmiş,eşini bekliyor evinde oturarak.
Oysa bilmiyor ki;kalbi seninle olmayanın bedenini sahiplenmek boşunadır.Giden,gitmiştir ama uzatmalardır yaşanan.
Ya da;çaresizlik mi demeli?
Erkekleri izliyorum nicedir.Çoğu,eşinden çoktan vazgeçmiş.Genç bedenlerde arıyor heyecanı.
Oysa,ne umutlarla kurulmuştu yuvalar.Her şey güzel olacaktı hani?
Hayat birlikte yaşanacak,ölüm belki birlikte gelecekti,ne oldu?
Duygularımız eksildi belki de.
Besledik mi peki?
Heyecanımızı diri tutmak için ne yaptık?
Çok severim Mustafa Balbay'ın sözünü.
''HEYECAN YAŞLANMAZ''der Balbay.
Doğrudur.İçimizdeki heyecan,başka biriyle yeniden yaşanıyorsa,heyecan ölmez insanda.
Ama şunu da ekleyelim:Bir başkasını sevmek suç mu?Ya da,başka bir teni istemek?
Elbette hayır.
İnsanız,duygularımız,isteklerimiz var.Ömür sürdüğünce de içimizdeki yaşama isteği de sürecek;sürmeli.
Ama,eğer birinden gittiyseniz artık,lütfen geri dönmeyin.Yüreğinize ipotek uygulayamazsınız.
Sevdiyseniz,sevdiniz.Ne var bunda?
Ama yürekli olun ve başka bir aşka düşerseniz gidin,sevin,sevişin,dokunun.
Geri dönmeyin sakın.
Suçlu değilsiniz sevdiğiniz için.
Ama....
Geride bıraktığınız hayat için gerçekten çabaladığınıza inanıyorsanız ve elden gelen bir şey yoksa,GİDİN.
Arkanıza da bakmayın.
Sevmekten daha güzel bir duygu var mı dünyada?

Üçüncü kişiyi aranızdan çıkarın çünkü;
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR.
#Soğuk,güneşsiz ve yağmurlu bir pazar sabahı var Çukurova'da.
Pazar günleri hep özeldir ya;bilirsiniz.Müzik eşliğinde,yayıla yayıla yapılan kahvaltı,saksıdaki ekmeklere gelen kuşların sesi,sokağın gürültüsü ve üstüne içilen sabah kahvesi.
İnsan ,daha ne ister değil mi?
Eskiden,annemin evinde,her pazar,böyle başlardı.Şimdi,biraz hüzün,biraz eksik duygular,biraz da yoksunluk var artık.
Çocukken çok korkardım anamı,dedemi,babamı,annemi kaybetmekten.Onlar,bizi koruyan,seven,sahip çıkanlardı.
Hep derdim ki;:''herkesin anneannesi,dedesi ölsün ama benimkiler ölmesin.''
Çocuk aklı işte.Hiç böyle bir şey olur mu?Vakit geldiğinde,hayatınızdan hepsi sırasıyla gidiyorlar ya da elinizden alınıyorlar.
Babam,abilerim,anam(Anamın anası yani;anneannem),dedem,ablam ve annem.....
Hepsi gittiler hayatımızdan.
Kaybedecek büyüğümüz de kalmadı artık.Biz büyük olduk ama onlar kadar deneyimli,bilge,donanımlı olmamıza daha çok fırın ekmek ister.
Sabah,annemin evinde kahvaltıdayım.
Saksıya konan ekmeklere serçeler,kumrular bir de,boynu siyah halkalı,kanatlarının altı sarı benekli,farklı bir kuş geliyor.
Kardeşim.''Bak!Annem,bu kuşu çok severdi.''
''Kuşlar bizi terk etmiyor ama annem gitti''diye konuşuyoruz hüzünle.
Vakit geldiğinde herkes,bir şekilde gidiyor hayatımızdan.
Tutmanın bir yolu yok mudur?
Elbette yok.
Bir avuç toprağı okşuyorsunuz her gidişinizde.
Ne vardı pazar sabahlarını bu kadar yoksun bırakacak?
Kuşlar ötüyor,yağmur başladı yine.
Hayat,devam ediyor kırık,dökük duygularla.
Ne diyor Hasan Hüseyin şiirinde:
''Öyle bir yerdeyim ki
........
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe ''

27 Aralık 2014 Cumartesi

#Bu akşam,Ataol Behramoğlu-Haluk Çetin ikilisinin müzikli şiir dinletisindeydim.
Çok güzel ve keyifli bir akşamdı doğrusu.
Öncelikle,böyle birikimli ve sanat yüklü ve özel insanları bize getirdiği için belediye ne kadar teşekkür etsem azdır.TÜYAP kitap fuarlarından tanırım sayın Behramoğlu'nu ama Haluk Çetin'le ilk kez dinledim.İyi ki de dinlemişim. 
Yalnız bir kusuru vardı gecenin.Sanki,her gün mü görüyoruz böyle güzel etkinlikleri.Biraz daha uzun olsaydı iyi mi olurdu ne? 
Ataol Behramoğlu'nun şiirleri muhalif,politik,ince ince işlenmiş duygularıyla sarar insanı.
En sevdiğim şiirlerindendir:
bana bir sigara verin annem öldü
bu sabah öldü beşe doğru sanırım
allah allah ne var şaşıracak canım
annem öldü diyorum hepsi bu.
Ve sonun da ekler;
Sahi!Sabiha işi ne oldu?
Bu sözü çok severim ve çok kullanırım,konuyu değiştirmek istediğim zamanlarda.
İsterdim ki,bu akşam da bu şiiri dinleyeyim ama okumadı
Ve en özel şiiri;
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var.
Bir şey mi,çok şey mi demeli bilmem ama.... 
Beni kavrayan ve her daim etkileyen şiiri şöyle başlar:
''Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği.''
Felsefemdir;
Yaşadın mı,dibine kadar yaşayacaksın hayatı;arkanda pişmanlıklar bırakmadan.Çiçeği koklayacaksın kokusunu içinde saklayana kadar,sevgilini bitkin bırakacaksın öpmekten....
Yani,hayatın dibine vuracaksın hesapsız....
İşte budur yaşamak. 
#''İnönü bu ülkenin başına gelmiş en büyük felaketlerden biridir''
TUĞÇE KAZAZ.
Hani,namaz kılarak boyun fıtığından kurtulduğunu söyleyen,
Hani;cidden anatomisi şahane bedeniyle podyumda,bikinilerle salına salına yürüyüp,dünyalığını epeyce biriktirdikten sonra hidayete eren ve ''Şimdi olsa,asla bikini giymezdim.''diyerek,yaptığı mesleğe ve sanki ayıp bir şeymiş gibi,hala bu mesleği yapan mankenlere hakaret eden;
Hani;koca değiştirdikçe din değiştiren bu manken kızımız VAR YA!
İşte bu hatun kişi,namaza düşünce ve CHP'ye oy vermeyi bırakınca ve de o güzel aklı neye hükmettiyse,birden AKP cephesinde yer almış ve İsmet İnönü'yü eleştirecek birikime sahip olmuş meğer.
İsmet İnönü....
Ülkenin,Kurtuluş Savaşında ikinci adamı.1.ve 2.İnönü Zaferinin komutanı.Ülkemizin LOZAN ANTLAŞMA''yla emperyalist ülkelerin elinden kurtarmış ülkemizin ilk Başbakanı, ülkemizin 2. Cumhurbaşkanı,Atatürk'ün en yakın çalışma arkadaşı.Ülkemizin Milli Mücadelede mihenk taşlarından biri,bir siyasetçi,bir devlet adamı ama gelgelelim,ülkenin başına gelmiş en büyük FELAKET-MİŞ İ.İNÖNÜ.
Hani;zırvalamanın,cehaletin örneklerini görürüz ya!
İşte,tam da böyle bir şeyi yaşıyoruz şu anda.
Bize asıl şaşırtıcı gelen ise Cumhurbaşkanının,İ.İnönü'nün ölüm yılında yaptığı anma konuşması.
25 Aralık günü,Cumhurbaşkanı bile ''‘İnönü, Milli mücadelenin zaferle neticelenmesine sağladığı katkıların yanı sıra değerli bir siyaset ve devlet adamı olarak da Cumhuriyet tarihimizin önemli şahsiyetleri arasında yer almaktadır’diyorsa....
Tuğçe Kazaz'dan nasıl bir yanıt gelmiş bakın:
''Bugüne kadar CHP’ye oy vermiş biri olarak, Sayın Cumhurbaşkanımıza bu konuda katılmıyorum. Ve bir vatandaş olarak Sn. Cumhurbaşkanımıza sormak istiyorum; daha bu zihniyete ne kadar katlanmak zorundayız?"
Pardon! 
Memleketi soyanlara,rüşvetçilere,hırsızlara,takiyyecilere,rantçılara katlanmak istemediğini söyledi sanırız. 
Aksi durumda,insanın aklı karışınca,kalp ve beyin eşgüdümü sağlıklı olmuyor mu acaba?
Hani,beyine yeterli oksijen gitmeyince,kalp yeterli kanı pompalamayınca insan bedeni durmaya yatar ya!
Geçici mi acaba bu durum?
Aksi halde,bu kızcağıza,
yeni bir eş,
yeni bir din,
buna gelecek bir yeni tarz lazım. 

25 Aralık 2014 Perşembe

#Prezervatif üreten bütün şirketleri dava etmek gerek artık.Bu kadar arızalı üretimin bir açıklaması olmalı değil mi?
Ülkemizde son günlerde yapılan açıklamalarda siz de bir tuhaflık görmüyor musunuz?
Neler saçmalıyor bu yetkililer? Dilden tutun da,dine,yaşam kalitesine,biçimine,olana,bitene...Her şeye anlamsız,mantıksız açıklamaları var.
İşte bir örnek:
Diyanet İşleri Başkanlığı ne işe yarar?Kuruluş amacı,halkı din konusunda doğru bilgilendirmek sansak da,adamların al birini,vur ötekine açıklamaları bitmek bilmiyor.Din adına iyi işler mi yapacaklar yoksa küplerini doldurmanın telaşına mı düştüler belli değil.
Altına 1 MİLYON LİRA'LIK araba çekilen Diyanet İşleri Başkanı mı olur?
Hani,dinde israf haramdı?Kimin parasıyla alınıyor bu arabalar?
Diyanet,malum her cuma hutbe okur.Bu hutbelerde,insanları iyiliğe,doğruluğa yönlendiren açıklamalar yer alır.
AKP hükümetinin güdümündeki Diyanet bu cuma hutbesinde bakın ne diyor:
''İş cinayetlerindeki artış için elbette önleminizi alın ama eğer şöyle yapsaydım şöyle olurdu deme! Fakat 'Allah'ın takdiridir ve O ne dilerse o olur' de.
''Önlem alırken ölçüyü kaçırma. Allah'a güveni sarsan bir davranış olacağını bil.''
DİYOR.
Diyanet hutbesini açıklayan zatlara sormak isterim:Sizin,inşaatların 32.katından düşüp,ölen bir yakınınız oldu mu?Ya da,madenlerde,tonlarca suyun içinde boğulan,kömür karasında kaybolan bir akrabanız?Ya da,tersanelerde,bez çadırlarda,yolu süpürürken,çiçek ekerken,kazana düşen,yangında ölen bir işçi yakınınız oldu mu?
Olmadığı için bunları saçmalıyorsunuz.
İstanbul'da,Mecidiyeköy'den geçerken TORUN İNŞAATIN dev plazasını gördüm.Siz de anımsarsanız,o binanın 32. katından asansörle işçiler düştü ve öldü.O işçileri anımsadım o anda.Ben,binaya bile bakamadım heybetinden.
Şimdi,bu binalarda yeterli önlemi almayan şirketler mi suçlu,yoksa o kötü koşullarda,üç kuruş paraya canından olanlar mı?
HİÇ UTANMIYOR MUSUNUZ EY DİYANET YETKİLİLERİ CİNAYETLERİ ALLAH HAVALE ETMEYE?
''Önlemini al ama ucunda ölüm varsa TAKDİRİ İLAHİ de.''Bu nasıl mantık söyler misiniz?
Hangi önlem?Eğer,kurumlar,tersaneler,inşaatlar yeterli önlemi alsalar,ülkemizde bunca iş cinayeti yaşanır mı sanıyorsunuz?
Baretsiz,çelik halatsız,tahta iskeleyle işçileri binaların tepesine çıkar,düşüp ölünce de ''Allah aldı ne yapalım?''de
Olur mu böyle bir bakış?
'AŞIRI TEDBİR ALLAH'A GÜVENİ SARSAR'
Benim,hiçbir yakınım herhangi bir iş kazasında ölmedi.Böyle işlerde çalışmazlar bile.Ama çalışan onca insanın ölümüne sessiz kalmak bir insanlık suçu değil midir?
Ne yapalım şimdi?
Diyanet İşleri Başkanı halkın parasından altına 1 MİLYON LİRALIK araba çekip,böyle bir açıklamaya izin verirse ne yapalım?
Alkış mı tutalım,madalya mı verelim?
Yoksa......
Ben,yoksa kısmındayım.
Ya siz?

Ada Su :Hersabah mutlaka sayfanızı ziyaret edip köşe yazılarınızı ilgi ile takip ediyorum....birgün özüne dönebilen bir gazetede yazmanız dileği ile......sevgilerimle..

Berrin Fetullahoğlu Teşekkürler ama teklif etmiyorlar ki yazayım Ada Su Hanım. 
Zaten,son günlerdeki yazılarım yüzünden başıma gelmeyen kalmadı.Varsın, yeldeğirmenlerine saldıran ben olayım ama dönmek yok. 
#Konya'da,16 yaşında lise öğrencisi,Cumhurbaşkanına hakaretten tutuklandı.
Anımsar mısınız,Gaziantep'te de 1997'de,çocuklar baklava çaldıkları için 9'ar yıla mahkum olmuşlardı.
Yetişkinlerimizi koruyamıyoruz aşikâr da,çocuklarımıza da bu zulüm yapılmaz ki?
Milletin çocuğu deveyi havuduyla az gelir,bavulla,para kasalarında,arsalarla götürüyor,garibanın çocuğu ise baklava çalınca,konuşunca suç işliyor.
Peki,cumhurbaşkanı bunu neden yapıyor derseniz....
Çünkü,mikrofonlara demiş ki:''Türkçe ile bilim ve felsefe yapamazsınız.Ya Osmanlıca ya da İngilizce yapacaksınız.''
Bunu da TÜBİTAK Bilim Ödülleri töreninde yapıyor üstelik.
Nasıl yani mi dediniz?
Haklı.Burası Türkiye değil çünkü anadilimiz de Türkçe değil.Çünkü,biz çocuklarımıza bülbül gibi şakıyan dilleri öğretme ustalığına eriştik.Çünkü,Osmanlıcayı müfredata sokamadık henüz.
Çocuklarımız çağdaşlaşmasın sakın.İşimiz buna engel olmak.
Cidden anlamıyorum,bunlar neden her yıl Türkçe Olimpiyatları düzenliyor?
Bir öneri de benden olsun:Felsefe düşünmeyi,yorumlamayı,sorgulamayı öğretir insana.Ya insanlara düşünmeyi yasaklayalım (Ki,bunu zaten baskı,zulüm ve şiddetle yapıyorlar) ya da,her şeyi Osmanlıcaya çevirelim.Nasıl olsa yine kimse anlamayacağından,düşünmeyi ve sorgulamayı yine yasaklamış olurlar.
Oysa,aynı Erdoğan,2012 yılında ''Türkçe ile felsefe yapılmaz sözünü ırkçılık olarak nitelemiş.''
Millet,balık hafızalı olunca ''bunu da yerler'' demiş olmalı,cumhurbaşkanı.
Kendi çocuklarını öyle iyi yetiştirmiş ki,memleket meselelerine kafa bile yormuşlar ama nasıl?
Bunun,tiyatroda çiklet çiğneyen bir kızı vardı.İşte bu kız ,17/25 Aralık yolsuzluk dosyaları için ''Bir insanın arkadaşını sırtından bıçaklamasına benziyor''demiş.
Oğlundan borç 16 milyon alan eski Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar ne demişti :
''Her şeyi,başbakanın bilgisiyle yaptım.''
Bakın şu terbiyesize.Tıpkı bir BRÜTÜS MİSALİ davranmış ve işbirlikçilerini sırtından bıçaklamış.
İşbirlikçileri kim?
İtiraf ediyorum ben yaptım.Onca rüşveti,kutulardaki paraları,kasaları,saatleri,arsaları ben Ç-ALDIM.
Bu hanım kızımız,henüz siyasete girmeyi düşünmüyormuş.
O da eksik kalsın diyelim mi?
Biri bize yetiyor 12 yıldır.Öfkeden gözü dönmüş halleri,hala yıkamadığı ilkeleri,toplumu hala sindirememiş olmasının verdiği tavırlarıyla,hala hangi makamın sahibi olduğunu anlayamamış bir insan olarak,bize yetiyor.
''İstemem eksik kalsın''der ya şair.
Bonuslarını evinde saklasın. 
Dip not:Sosyal medya yazılarımdan alınan,bana hatır koyan,işlerimi engelleyen,ta uzaklardan sağı,solu benim için taciz eden,düşünmeyen,sorgulayamayan kişilere....
Biraz felsefe yapmaya ne dersiniz?
Türkçe üstelik.
Becerebilirsiniz değil mi bu kadarını? 

23 Aralık 2014 Salı

#Amatör ruhunuzu kaybetmeden profesyonel olmak nedir bilir misiniz?
Her insanın,hayata karşı bir duruşu olmalıdır.Siyasi görüşünüz,yaşam felsefeniz,olayları değerlendirebilme yetiniz.
Bunlar,sizin farkındalığınızdır.
Her birey,kendi içinde elbette değerlidir.Kiminin fikrini beğeniriz,kiminin beğenmeyiz ama bu onun fikridir.
Tıpkı,benim yazılarım gibi.Bana katılan da olur,katılmayan da ancak bazı gerçekler vardır ve bunu inkar etseniz de bir işe yaramaz.
Muhalif yazıyorum,evet.Ama haksızlığa dur demek adına yapıyorum bunları.''Bana ne sokaktaki açtan'' diyebilirim.Ya da,öldürülen kadınlardan.Ya da,tecavüze uğrayan çocuklardan.
Ya da,senin,benim haklarımı gasp eden herkesten hesap sorabilirim.Bu,insan olarak benim görevimdir.
''Aç değilim,açıkta değilim.Hayatımı sürer,keyfime bakarım,kime ne''de diyebilirim ama yapmıyorum.
Kendi yaşadığım şehirde,aldığım eğitimin,biriktirdiğim yılların getirisini paylaşamıyorsam ve önümdeki engelim sizseniz,oturup,bir kez daha düşünün.
Herkes,kendince haklıdır ama bazıları daha haklıdır unutmayın.
Oturduğunuz makamlardan ahkam kesip,bana engel olacağınıza,o makamların hakkını verin.
Amatör ruhla,profesyonel çalışmayı öğrenmemişsiniz demektir.İnsanın,siyasi duruşuyla,iş yaşamını aynı kefeye koyamazsınız.
Bunları bile ayıramıyorsunuz demek ki.
İnsan,yapacaklarıyla değerlendirilir.Beyninizin çalışma mekaniğine,vizyonunuza,hizmet algınıza bakılır beyler.
Kendi kabuğunuzda yaşayıp,benim sosyal medyadaki yazılarımı bahane edip,beni eleştiremezsiniz.
Sizler,farklı olanı fark etmenin ne demek olduğunu biliyor muydunuz?
Bu yazıyı da okuyacaksınız eminim.telefonlar açıp da,sağa sola,insanları zor durumda bırakmayın.İnsanların,iyi niyetli çabalarını engellemeyin lütfen.İçinizde,çok değerli insanlar da var,benim nazarımda çünkü.
Beni arasaydınız keşke.Yüz yüze bakıyoruz üstelik....
Bilmediğiniz ve yeterince olgunlaşmadığınız konularda da bir kez düşünün derim.
Bu yazıyı,sabahın 6.da yazıyorsam,ne kadar üzüntülü durumlara yol açtığınızı bilmeniz içindir.
Keşke,biraz daha iyi yorumlayabilseydiniz hayatı,ülkemizi,gündemi ve yazılarımı:
Keşke.
#Bugüne dair yazdığım yazı için,özelden,yüzyüze eleştiriler,dokundurmalar geliyor bana.
Katilleri rencide mi ettim acaba?
Aslında,belki de adlarını hiç anmamalıydım.Belki de,sokakta gördüğümde boyunlarına sarılmalıydım ailemi katlettikleri için.
İsimlerini anmışım öyle mi?Ne yapacaktım söyler misiniz?Benim canım yanıyor şu anda.
Bazıları katil değilmiş.Hay allah! Silahı temin etmek,iş yerimizi,çıkış saatimizi,öldürecekleri ailemi göstermek suç kapsamında değilmiş.
Toplumda nefret suçu işliyor muşum.
Zaten nefret ediyorken,neyin uyandırması acaba? Hukuk,bu adamlara cezalarını vermediyse, kaderimize razı mı olalım? Abdullah Ziyan'ı örneğin her görüşümde ne yapmalıyım?
Kızının nişan fotoğraflarını sosyal medyada paylaştığında ne hissetmeliyim?Abimin,babamın yaşam hakkını elinden almış,bizleri sevgiden,babadan yoksun bırakmış bir katili gördüğümde ne yapmalıyım?
Bir insanın babası ölünce ne hisseder bilir misiniz?
Ama önce,evlatlarını kanlar içinde yerde yatarken gören baba ne hissetmiştir yazayım mı tutanaklardan:Koşmuşlar babamı kaldırmaya,oysa kendi ölüyor.''Beni bırakın,çocuklarımı kurtarın.Onları vurdular''
Başı düşmüş yana.
Kaç kurşunla delik,deşik edildiklerini bilmek ister misiniz?Mahkeme tutanaklarını okuyorum.Her bedenden çıkan kurşun sayısı 5,6,7 diye sıralanıyor.
Baba ölünce ne olur biliyor musunuz?Artık,evinizde ölüm kokar.Babanız,hiçbir anınızda yanınızda yoktur.Ne veli toplantılarınızda ne karne sevincinizde ne diploma törenlerinizde ne de evlenirken.
Baba gider,40 yaşında bir anneyle ortada kalırsınız küçücük aklınızla.Ne acı yıllardı.
Yaşamayan anlamaz,bilmez.
Lütfen bana neden yazdığımı sorgulamayın artık.
Benim canım yanıyor,sizin değil.
#LÜTFEN BU YAZIYI İYİ OKUYUN ÇÜNKÜ 12 EYLÜL ÖNCESİNDEN BİR KATLİAMIN BELGESİDİR.
Hani,bazen hayatınızdan bazı anlar geçer,hiç yaşanmamış olmasını dilediğiniz.....
23 ARALIK 1978 CUMARTESİ
ABDULLAH ZİYAN-1978 OSMANİYE- KADİRLİ İLÇESİ MHP -ÜLKÜCÜ GENÇLİK DERNEĞİ BAŞKANI
KADİR AKGÖLLÜ
NECİP AYICI
GALİP KÜTÜK
CEMAL İSPENOĞLU
KALENDER ALICI
YUSUF KILIÇ
Bu gördüğünüz isimler,kiminizin babası,eşi,kardeşi,oğlu.
BUNLAR BENİM AİLEMİN KATİLLERİ
Bu isimlere iyi bakın.Belki size müşfik bir baba şu anda,ya da hayırlı bir evlat.Ya da;sevecen bir eş.Ya da;kanınızdan bir parça,kardeşiniz.
Bu gördüğünüz isimler,23 ARALIK 1978 günü,amacı yalnızca ailesini geçindirmek olan ve yalnızca CHP'ye oy veren bir ailenin kaderini değiştiren,ailemi,kalleşçe arkadan kurşunlayan,babamı ve abimin birini öldüren katillerdir.
Korkak insan,arkadan vurur.Sinsice,alçakça silaha sarıldılar.Gözlerinin içine baka baka öldürmediler,arkadan sıktılar kurşunları.
Delik deşik ettikleri bedenin biri 18,diğeri 20 yaşındaydı.20 yaşındaki abimin cansız bedenini verdiler önce annemin önüne.Bir anne,evlat acısını böyle yaşarmış meğer.Bizler çok küçüktük o yıllarda.Hele küçük kardeşim henüz 4 yaşındaydı.
Ne babamı tanıdı,ne de abimi.
Annemin,dövünmekten çürümüş dizlerindeki morluklar aylarca silinmedi hafızamdan.
Çığlıkları,abime sarılması,tabutu bırakmaması....
Bir anne ne hisseder hiç düşündünüz mü böyle anlarda?
Bu katiller,yalnızca babamı,abimi öldürmediler.Bir anneyi,geride kalan evlatları,çocukları da öldürdüler.
Bir evden baba giderse ne olur bilir misiniz?Geride kalan çocuklar nasıl büyür,nasıl geçinir?
Annem,onca acısının içinde bize sahip çıktı,okuttu,kucakladı bizleri
40 yaşında bir kadın,anne....
Kocasını,evladını öldürmüşler aynı gün.Sıra sıra cenazeler çıkmış evden.
Bu ülkede,hukuk yok elbette çünkü katiller,ZAMAN AŞIMINDAN KURTULDU.
SAHİ!
ELİNE KAN BULAŞMIŞ İNSANIN ZAMAN GEÇİNCE ELİNDEKİ KAN AKAR MI?
Annemin önüne o tabutları dizenler ve ailemin ölümünde parmağı olan herkesedir bu yazı:
Diliyorum ki,sizin evinizden de cenazeler sıralanarak çıksın.Diliyorum ki,evlat acısı,yürek yangını nedir,siz de feryatlarla yaşayın.
Başta,KADİRLİ ÜLKÜCÜ GENÇLİK DERNEĞİ BAŞKANI ABDULLAH ZİYAN;
Diğerleri dışardan gelmişti buraya ailemi öldürmek için.Ya siz?
Bu toprağın insanı,her gün yüzüne baktığınız aileme nasıl kurşunları sıktınız?
Abimin,kurşunlarla delik deşik olmuş bedenini ambulansta gördüğümde çocuktum.Üçgen Parkın önünden her geçişimde,yerdeki kan izine bakıyorum hala biliyor muydunuz ?
Her gün ordan geçen ABDULLAH ZİYAN.SİZ DE BAKIN.
ÖLDÜRDÜĞÜNÜZ AİLEMİN KANI HALA ORDA VE SİZİN ELLERİNİZDE DURUYOR.
BİLİYORSUNUZ DEĞİL Mİ?

22 Aralık 2014 Pazartesi

#Hani,bazen bir söz okursunuz ve.....
''Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil '' der içiniz ama yazan ben olunca,hiç gönül razı olur mu? 
Efendim,bugünkü yazı konusu,deha bir bakanımızdan incilerdi.Hani,
''Normal doğum,işin fıtratında var''diyen.Hani,bir de bunların başı vardı,her ota maydanoz olan.
İşte,yine durmamış ve bakın neler söylemiş.Hem de bir düğünde. 
''En az üç çocuk yapın.Bu ülkede yıllarca bir doğum kontrolü ihaneti yaptılar ve neslimizi kurutma yoluna gittiler"
Bu lafın üstüne,o gelin ve damat koşa koşa üç çocuk yapmaya gitmişlerdir eminiz ama şu doğum kontrolü var ya! 
Kontrolsüz üremenin getirisi açık açık ortada aslında.Kolay mı,embesil evlatlara sahip olmak? 
İnsan,yaşadıklarından çok ders çıkarıyor demek ki,diğerleri de yanlış üremesin ve sağlıklı çocuklar yapsın diye akıl hocalığı yapıyor.
Ne o?
Çok mu zorunuza gitti?
Size de yaranılmıyor yani. 
Hemen koşun evinize,doğru yatak odasına....
Ama size en az üç çocuk demişti.Biraz söz dinleyin.O her şeyi bilen tek adam. 
Peki,niye bir düğünde bunu söyledi?
Yani,siz de hiç anlamıyorsunuz.Onca yolsuzluk dosyası,rüşvet çarkı,AK-SARAY'a saçılan paralar,ağaç kıyımı,götür babanın malı gibi durumları neyle örtbas edilecekti?
Damardan gireceksin konuya ve gündeme düşeceksin prezervatif konusuyla.
Çok akıllı,çok. 
Bugüne kadar dinleyen olmamış belli ki,çünkü nüfus almış başını gidiyor.Derhal,bu prezervatif üretimini durdurmalı.Doğum kontrol haplarını çiçeklere vermeli.(Bu arada,bu haplar cidden Afrika Menekşelerine iyi geliyormuş.Mühendis arkadaşım söyledi.)
Hadi bu kıyağımı da unutmayın.Hep,o mu yol gösterecek? 
Spirali de yasaklamalı.Takvim yöntemini,takvimlerden silmeli.
E,geriye ne kaldı?
En iyisi,başlarına bekçi dikmeli.Ya sevişmeye kalkarlarsa?Ya kadın gebe kalırsa?
Aman tanrım!
Yine bu da paralellerin işidir kesin.
Ve kesin Milli İradeye darbe vurmak için,doğum kontrol hapıyla girişimde bulunmuşlardır. 
Her lafında ihanet var.İçindekilerin dışa vurumu mu acaba? 
Bir düğünde,hem de doğum kontrolünü ihanetlendiriyor.
Yahu!
Adamlar evleniyor.Kim takar seni o gece? 
#''Namazla ağrılarımdan kurtuldum.''
Tuğçe Kazaz (Eskidi mi bilmiyorum ama mankendi bir zamanlar)
''Sezaryen hak değildir.Bu işin fıtratında normal doğum var.''
Sağlık Bakanı M.Müezzinoğlu
İstanbul-Beyoğlu'nda,boşanmak isteyen eşini 27 yerinden bıçaklayıp öldüren Osman Bal'ın cezası ,mahkemedeki saygılı tutumundan dolayı Ağırlaştırılmış müebbetten,müebbete çevrildi.
İşte size üç haber,neresinden tutsanız elinizde kalacak boyutta.
Hadi,şu bakandan başlayalım:Bu ülke,ne çekiyorsa,böyle bademlerden çekiyor inanın.Bilim ve fıtratı aynı kefeye koymak ve hayata uygulamak becerisine ulaşmak da az şey değil hani.
Bu işin fıtratında olan şey normal doğummuş.Kadın hastanın''Ben sezaryen istiyorum''deme hakkı yokmuş.
Sahi mi?
Pardon da,size ne bizim bedenimizden,nasıl çocuk doğuracağımızdan?Buna da mı burnunuzu sokuyorsunuz?Bir düşmediniz yakamızdan,gitti.
Beden bizim,karar bizim,size ne?Parasını ödüyor muyuz,risklerini göze alıyor muyuz?Belki normal doğumdan korkuyoruz.Belki,basında çıkan onca ölümlü normal doğumdan ürküyoruz.Belki,canımız böyle doğurmak istiyor,SİZE NE?
Sizin göreviniz,anne-çocuk sağlığını düzeltmek,bebek ölümlerini sıfırlamak,hastalıkları önlemek,aşıları,gebeliği,yöntemleri insanlara anlatmak,aydınlatmak olmalı.
Bunların,başı da böyle.Dilini bir türlü çekmedi yatak odasından.''Kürtaj Uludere,sezaryen cinayet,üç;olmadı altı çocuk yapın.(Sanki herkesin kendisi gibi sponsorları var,yarım akıllı çocuklarını eğittirecek),sezaryenle doğurun...''gibi saçmalıkları sıraladıkça,sıralıyor-lar.
İster sezaryenle,ister epidural,istersek normal doğururuz bebeğimizi,SİZE NE?
O güzel kafanızı başka işlere yorun ve çekin sözlerinizi bedenlerimizden artık.
Boşanmak istediği eşini tam 27 yerinden bıçakladı ama çok saygılı olduğu için ödüllendirildi Osman Bal.
Mahkeme de BAL gibi karar vermiş hani.Ölen kadının hakları nerde?Bütün suçu,artık dayanamadığı eşinden boşanmak,öyle mi?
Bu suç mu,peki?
Müebbet az gelmiş aslında.Az sonra,bir de genel af çıkarılır ve kadın mezarda çürürken,bizimkisi yeni hayatına yol alır.
Ne ala memleket!
Şu Tuğçe Kazaz denen mankene gelince....
Allah için güzel kadın.Podyumlardaki salınması da çok Avrupai. Ama her evlendiği adamla din değiştiren ve şimdi de İslam dininde hidayete eren bu kadını anlamak cidden zor.
Bir dinde dursa artık.Bir zamanlar,o güzel bedeniyle ve bikinisiyle,podyumlarda fırtına gibi eserken,aklı neye hükmetti acaba?
Bikiniyi,cidden güzel taşıyordu.Asla haksızlık etmeyelim.
Bu kadınlara ne oluyor?Akılları mı karışık,hayatı mı sindirmeden yaşamışlar?
Olduğun gibi görünsene be kadın!
''O olmadı,yok şu dini beğendim''de ne demek?
Hayatı,çocuk oyununa döndürdünüz.
Ama,memleketimden insan manzaraları bunlar.
Okumuşu da cahil,okumamışı da.....

21 Aralık 2014 Pazar

#Her yeni yılın başlangıcında,insanlara uyarı gelir.Şudur içeriği:''Sakın,bir gecelik keyif için ağaçlara kıymayın.''
Ülkemizdeki,son yapılanlara bakınca,insanın komedi filminden bir replik mi?acaba diyeceği geliyor.
Öncelikle,yılbaşını,ekran karşısında oturup,çekirdeğini çitleyen ve ekranda ne sunulursa onu izleyen,hayatında gece kulübü,eğlence mekanı nedir bilmeyen,otellerin çok liralı yılbaşı menüsünü rüyasında dahi görmeyen insanımız,ormana gidip de,''hadi hanım,şurdan bir ağaç beğen de evi süsleyelim.''demez.
Bu durum,hayatlarında bir saksıya tohum ekmemiş,şımarık zenginlerin,lüks tüketim aracını anlatır.
Bir dönemin''Baltalar elimizde,uzun ip belimizde,biz gideriz ormana hey,ormana''öğretileriyle büyüyen nesiller de ağaca kıymaz.
Peki,bu uyarılar neden ve kime yapılmalı?
Öncelikle,kuraklığın artık iyice kapımıza dayandığı son yıllarda,bulutu,yağmuru çağıran ağacı kim kesiyor?
Kafasını kuma gömen güruh,k..... açıktaki halini görmese de....
3.havalimanı,3.köprü,AOÇ'deki AK-SARAY,Çeşme'de TOKİ,Kaz Dağlarında siyanürlü altın çalışması,say say bitmeyen ağaç katliamı için sözünüz olmayacak,gıkınız çıkmayacak,ağaç kuşundan,dal çiçeğinden ayrılmış,yerde upuzun yatıyor olacak ve siz millete ''Sakın ağaç kesmeyin''mi diyorsunuz yani?
Onu,AK-SARAY'ında oturana neden söylemiyorsunuz?
Önce,ağaca sarılan insana kıydı,sonra da sarıldığı ağaca.
Söyleyecek sözünüz varsa,buyrun ANKARA orda.Kesilen ağaçların ahı bir gün tutacak herkesi,bilin istedim.
Doğa bu,asla kendine ait olanı vermez.İşte Karadeniz Sahil yolu,işte Adapazarı depremindeki denize akan konutlar,işte sellerle boğuşan Edirne....
Gariban vatandaş,ormana koşup,ağaç kesecek öyle mi?
Pardon da,plastik yılbaşı ağacının üstüne asılan süslerin fiyatından haberleri var mı bunu yazanların?
Nerdeyse asgari ücret fiyatında bir ağacı süslemek.
Sahi!
Hindi fiyatından haberi olan var mı?
Eskiden Nesrin Topkapı diye bir dansöz çıkardı ekrana.
Yoksa,dansöz de mi yok artık? 
Tüh!Desenize,yine çekirdekle yılbaşı karşılanacak ama bu kez dansöz de yok.
O zaman,ormana gidip,ağaç kesmenin de anlamı yok.
Hadi yine iyisiniz,kurtardık ağaçları. 

20 Aralık 2014 Cumartesi

#Yeni yılı her karşılama öncesi,bir geleneğimiz vardır.Kinder Sürpriz yumurtalarını bilirsiniz.İçinden,çocukların değil,annelerin yaptığı oyuncakların çıktığı kutucuklar.
İşte,bu kutucuklar,bizim her yıl ki,şans kutularımızdır.Aile bireylerinin isimleri bu kutulara konur ve yeni yıl öncesi,çekiliş yapılır.
Amaç,yeni yılda hediye almayan kimse kalmasın ve tüm ailemiz mutlu bir başlangıç yapsın diyedir.
Bu yıl da,çekiliş yapıldı ama bir eksikle.
Noel Baba torbasını kimseler görmeden aldım ve kutuları tek tek açtım.Annemin ismi olan kutuyu çıkardım içinden.Eğer çıkarmasaydım,çekilişte birine çıkacaktı ve çok üzülecekti-k.
Ne zordur böyle anlarda yaşama direnmek.bir yanda üzüntü,diğer yanda yeni bir yılı karşılamanın telaşı.Kim bilir neler bekliyor bizleri?
Her evin ,temel direği annedir.Anne giderse,duygular eksik kalıyor.Bir daha yerine konması mümkün olmayan duygular....
Anne-çocuk kuşak farkı her ailede yaşanır.Onların bilgeliği,bizim cehaletimize karışır.Kendimizi,çok şey bilir sanırken,biz anne olduğumuzda,anneliğin ne demek olduğunu,işte o an anlarız.
Büyümek denen şey de bu elbette.
20'li yaşlarda dünyayı değiştireceğimizi sanırken,40'lı yaşlarda dünyanın yerinde saydığını ama değişenin de biz olduğumuzu anlıyoruz,lakin vakit çok geç oluyor.
Her 21 ARALIK gününde,annemi daha çok anıyorum.
Hani,bazen hayatınızda lanetli günler vardır.Anne sözünün mutlak dinlenmediği günler.
Hep de haklı çıkarlar çünkü,siz daha yolun başındayken,onların yolu bitmiştir bile.
Annesi olanlar çok şanslı elbette.Onlara küçük bir tavsiye:Annenizin,söylediği her sözü iyi dinleyin,karşı çıkmadan önce.Annelerin önsezisi çok güçlüdür.Eğer anneniz size ''Evladım,sakın yapma''diyorsa,yapmayın.Sonra üzülen siz olursunuz.
Böyle anlarda farkında olmayız ama , gözümüzden akan tek damla yaşa kurban olur annelerimiz.
Elimde olsaydı,takvimlerden 21-25 Aralık tarihlerini silerdim tümüyle.Hatta hiç yaşanmamış olmasını ne çok isterdim.
Elimde sarı kutu,içinde annem yazısı.Ne zor eksikliğini hissetmek...
Yeni bir yıl geliyor yine.Elimde sihirli bir değnek olmasını ve yaşanan tüm kötü zamanları geriye sarmak isterdim.
Ama ne mümkün?

19 Aralık 2014 Cuma

#''Artık pes ediyorum.''
Şimdi diyeceksiniz ki;''Niye?''
Benim gibi kararlı,yolundan dönmeyen biri bile pes ederse herkes eder inanın.
Öncelikle,sanat uğruna kendini paralayan ve çok çabalayan belediye çalışanlarını,Kültür ve Sosyal İşler Müdürünü bu sabırlarından ve umutlarından dolayı kutluyorum. 
Malum,bu akşam yine tiyatroya gitme hatasında bulundum.Her keresinde''Bu kez olmayacak''diye kendimi kandırıyorum ve sabırla bekliyorum tiyatro,sinema,konser kültürümüz ne zaman gelişecek diye ama nafile bir beklentiymiş benimkisi,bu akşam anladım.
ADT'nin (Adana Devlet Tiyatrosu) Yalancı Aranıyor isimli bir oyunu vardı Dekorlar güzel,oyuncular çok iyi ama......
Ya bizim seyircimiz? 
Bakın,tiyatroya gelen insan profilimiz nasıl:550 kişilik salon,merdivenler,kapı eşiği bile dolu.İnsanın,gözleri doluyor bu sanat aşkına ama.....
Gelgelelim,komedi türündeki bu oyunu,halkımız çocuk oyunuyla karıştırmış ve evinde,komşusunda,mahallesinde, yenidoğan-12 yaş aralığında,ne kadar çocuk varsa,kapıp gelmiş.
Ağzındaki sakızı balon yapıp patlatanı mı,elindeki boş su şişesini sıkanı mı,''Anne,hadi gidek''diye sızlananı mı ararsınız,seç,beğen al türüydü anlayacağınız.
Bir de,bunların yetişkin kısmı var ki evlere şenlik-ti.Salondaki kadın seyirci oranı cidden iyi ama nasıl?
Saçını kaç kat olduğunu anlamadığım bez parçalarına dolayan kadınların kafalarındaki engeli aşabilirseniz sahneyi görüyorsunuz.Biri,elinde son dönem cep telefonuyla selfie' Özçekim''yapmaktan oyuna hiç bakmıyor,diğerleri,salonda ''Sayın seyircilerimiz,lütfen cep telefonlarını sessize alın''diye defalarca anons edildiği halde,sürekli cebi çalıyor ve konuşuyor.(Ki,bundan da,cep telefonu kullanma manyaklığının sınır tanımazlığını iyice anladık) Bu kadınları eline alacaksın.... 
Yahu!
Konuşmaya bu kadar meraklıysanız,evinizde oturun ve konuşun;özçekime bu kadar meraklıysanız ve illaki ''Bak,ben tiyatroya da gidiyorum''diye hava atacaksanız,bari oyuna ve oyunculara saygınız olsun,izleyin,kundakta bebeğiniz var ama tiyatroya da gelmek istiyorsunuz,sizin hiç aileniz,komşunuz,arkadaşınız yok mu,2 saatliğine çocuğunuzu bırakacak?Eğer yoksa,hatayı kendinizde arayın ya da çocuğunuz büyüyene kadar evinizde oturun.
Mecbur muyuz,her sanat etkinliğinde sinir harbi yapmaya?
Ya şu işi öğrenin ya da valla elimden bir kaza çıkacak artık. 
Memleket,iyice zıvanadan çıktı.Biraz keyfimiz var onun da ..... ettiniz yani.
Bi'durun Allah aşkına. 

18 Aralık 2014 Perşembe

#17 Aralık,yalnızca Hırsızlar Haftası değil biliyorsunuz.Aynı zamanda ŞEB-İ ARUZ törenlerinin yapıldığı tarih.
Mevlana'nın anıldığı bu toplantıda,siyasetçilerin konuşması yasaklandı biliyorsunuz çünkü amaç;Mevlana öğretisini,her ne kadar ona atfedilse de,aslında onun söylemediği ''Gel! Ne olursan ol,yine gel''gibi sözlerin,insanlığı birleştirici bir davet olması açısından önemli bir hafta.
Peki,hiçbir siyasi konuşma yapılmıyorsa,burdan da eksik kalmayacak biri çıkar mı derken?
Bir de baktık ki,her yerden ve her konudan çıkan ve hala kendisini başbakan sanan cumhurbaşkanı,Şeb-i Aruz törenlerinde,almış sazı eline ve yine girmiş''Pensilvanya'daki zat''diye söze.
Hep konuşuyor da,bari buna saygısı olsaydı.Semazenler dans ederken,siyaseti konuşmak ne demek?Orası yeri mi?
Cumhurbaşkanı,adı üstünde,ülkenin en yüce makamı.Bir ağırlığı vardır ama ara ki bulasın.Makamların bir işlevi kalmadıysa ve her şeyi konuşacağını sanıyorsa,bunca bakana neden maaş veriyoruz?Zaten malı götürüyor-lar ailecek.Toplu alır-lar hiç değilse.
Bir insanın her allahın günü yüzünü görmek.Üstelik de,gözleri öfkeden çakmak çakmak ve o korkunç ses tonuyla.
Abdullah Gül böyle miydi?Arada bir,konuşur,onda da ne dediğini anlamazdık.Mikrofon gördüğü anda aşka geliyor ve sürekli konuşuyor.
Yetti ama!
Şeb-i Aruz demişken....
16 Aralık akşamı,belediyenin organize ettiği,Konya'dan gelen ekibi izlemeye gittim.Güzel bir etkinlikti.Yapanlara teşekkür ediyoruz ancak,bu memlekette yine ve her zaman ki gibi.bu tür törenlerde ''Nasıl davranılır,kimler gitmelidir?''gibi sorular anlamsız kalıyor.
İlahiler,müzik,semazenler sürerken,kundaktaki bebeğini alıp gelen kadınlar,k.... yerlerinden kaldırmayan babalar,çocuk çığlıkları,bebek ağlamaları,ve de semazenlerle sahnede dönen çocuklar....
Sahneye çıkıp atlayarak alanı oyun parkına çeviren çocuklarını fotoğraflayan aileler.....
Yahu!
Allah aşkına,bu tür etkinliklere gitmeyi öğrenin artık.Tamam,anladık ''Ağaç,yaşken eğilir''ama sizinkisi da fazla oluyor.
Sizin ağaçların henüz eğilme vakti gelmemiş,niye ısrarla anlamıyor ve her etkinliğe el kadar çocuklarınızı getiriyorsunuz?
Salon dolu ama olayı izlemek ne mümkün-dü?
Çıkışta,bir öneri getirdim yöneticilere:Mümkünse,bir de jinekolog bulundurun etkinliklerde.Madem,ağacı erken eğeceğiz,doğmamış bebeğin de hakkı var değil mi?
Eksik mi kalsınlar bunlardan?
Belki,çocuk ilerde semazen olacak.belki,Mevlana'nın öğretisini felsefe yapacak.Doğum anından başlamalı hayat, değil mi?
Ne demişti Mevlana.Ya da,asıl sahibi:''Gel,ne olursan ol,yine gel.''
Ben de diyorum ki:'''Allah aşkına,çocuklarınızı bırakacak bir yeriniz yoksa GEL-MEYİN.''
Salondaki,diğer insanları nasıl taciz ettiğinizi anlamıyor musunuz hala?
Gelelim cumhurbaşkanına:Şeb-i Aruz törenlerini bile siyasi şova dönüştüren bir insanın hükmettiği insan grubu nasıl olurdu ki,her etkinlikte ben aynı yazıları yazıyorum?Salondaki 550 kişinin içinde, saçı açık,toplasanız 20 kadının çıkmadığı bir ülkede,hala bir ekinliğe saygı duyan insanları bekleyeceğiz öyle mi?
Şu kadınlarımız,biraz aynaya baksa artık ve hayatın,saçı beze dolamaktan çok daha öte bir felsefesi olduğunu anlasa.Hem kendi hayatları hem de yetiştirecekleri çocuklar için nasıl da önemli bu konular.
Ah! Bir anlasalar artık.
#''17/25 Aralık Hırsız var''
diye pankart açanlar, polisimizin nazik davranışıyla yaka,paça içeri alınıyor biliyorsunuz.
Hani,Çanakkale'de,bir kız öğrencinin çantasını karıştıran polis ''Hırsız Var'' yazılı kağıdı bulunca,dönemin başbakanına hakaretten kızı tutmuştu ya!
Oysa,kağıtta isim yoktu ama niyeyse artık,birilerinin üstüne atfedilmiş demek ki ve toplum polisi hırsızın kim olduğunu bilince....
İşte gündemimiz böyle gidiyor.
17/25 Aralık HIRSIZLARIN CİRİT ATTIĞI güzel ülkemizde bir simge gün artık.
Biz rüşvet,hırsız,soyguncu,rantçı,bakara-makaracı dört bakanı biliyoruz elbette hadi isimlerini bir kez daha analım.Adamlar ne de olsa,meclis araştırma dosyalarından,kapağı dahi açılmadan aklandı.
Peki,bizden,hadi bizi geçtik,kendi vicdanlarından aklandılar mı?
Eski TOKİ ve de Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar...
Hani NTV'de,nerdeyse ağlayarak istifa etmiş ve ''Her şeyi,başbakan R.T Erdoğan'ın bilgisinde yaptım''demişti ya!
İşte bu bakan,meğer ,oğlunun şirketinden malı götürmek için 16 MİLYON BORÇ almamış mı?
Milletin nasıl çocukları var görüyorsunuz?Nerdeyse kundaktayken şirket kurup,babasına borç para bile veriyor.
MAŞALLAH BÖYLE EVLATLARA.
Biri TÜRGEV kurar,evdeki paraları sıfırlayacak zekası olmasa bile köşeyi döner,biri babasına sermaye verir,diğeri evinde para sayma makinesi ve kasalar bulundurur....
Bakanın biri,yani,Zafer Çağlayan,çarşıya çıkacak vakti olmadığından beğendiği milyon dolarlık saatleri hediye alır,AB'den sorumsuz bakan Egemen Bağış,Londra-Hilton'da viskisini yudumlarken BAKARA-MAKARA twitleri atar, giyecek takımlarını ve rüşveti çikolata kutularında Reza Sarraf'dan alır.Yetmez,karısına kurdurduğu şirketten,düzenlenen tüm sportif organizasyonların hediyelerinin kazığını atar.
Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler,Mardin'de mikrofonlara''Veremeyecek hesabım yok''diyerek efelenirken,götürdüklerinin hesabını vermeyeceğini bilir.
Meclis Araştır-MA-ma Komisyonu,yüzümüze baka baka dosyaları OKUNMADAN İADE eder.
Tüm bunları protesto eden ÇARŞI GRUBU'nu da,aklı selim insanları da yargılamaya kalkar.
Dahası başarırlar da.
HUKUK BUNLARA CEZA VERMEYECEK BELLİ Kİ.
Ama bu ülkede yaşayan,vicdanlı biri olarak,yetimin,işçinin,emeklinin,yoksulun,çaresizin derdine derman olacakken,KUL HAKKI YİYENLER....
ALLAH BELANIZI VERSİN topunuzun.
Bizim memleket Malatya'da DARISINA YATMAK diye bir söz vardır.
Hepiniz,sizden önceki soyanların darısına yatın.Yatın ki,sizden kurtulalım artık.
Başka türlü sizden kurtuluş yok,anladık artık.

16 Aralık 2014 Salı

#''RENKLER FARKLI AŞK AYNI''
Öncelikle,bu söze bayıldığımı belirteyim. 
Kim söylüyor bunu:Şu anda Çağlayan Adliyesinin önünde,hükümeti düşürmeye darbe teşebbüsüyle,başta ÇARŞI Grubunun liderleri olmak üzere yargılanan 35 ÇARŞI üyesine destek çıkan Fenerbahçe,Galatasaray,Trabzonspor,Adana Demirspor taraftarları.
Helal onlara.
Dünyanın en komik davası başladı şu anda İstanbul'da.Dünya,bize neresiyle gülüyor acaba? 
Darbeyi,bizim bildiğimiz,asker yapar.
Peki,bu BEŞİKTAŞ-ÇARŞI'ya ne oluyor?Ayıp değil mi,pankart,flama,slogan,meşale ile darbeye kalkışmak?
Nerde sizin tank,tüfek,molotof,kan,gözyaşı,ölenler,kalanlar,sakatlar gibi darbeyi anlatan halleriniz?
Ama olmaz ki?Bir işe kalkıştınız bari tam yapın.
GEZİ PARKI olaylarında,halk sokağa döküldü ve haklı olduklarını bildiğiniz için destek amaçlı yanlarında mı oldunuz?
E,ne var bunda?Demokrasinin gereği değil mi bu?
Demokrasi ve Türkiye....
İşte bu şakayı Recep İvedik bile yapamazdı inanın. 
BEŞİKTAŞ-ÇARŞI,kesin darbeye teşebbüsü yapmıştır.Yapmıştır da,nasıl yapmıştır.
Kabataş'daki türbanlı bacısının üstüne işeyerek mi,yoksa,camiye ayakkabıyla girip,bira içerek mi? 
Sahi!
Ne oldu ''azzz sonra açıklayacağım'' diyen dönemin başkanı RTE'nin açıklamaları?
Hani,insan merak etmeden duramıyor.Üstünden aylar,hatta yıllar geçmeye başladı ama ortada TIK YOK.
Ne o,insanları galeyana getirip,din,iman diyerek sömürü yapıp,milleti salak yerine koydunuz ve gündemi değiştirdiniz ve de balık hafızalı toplum bunu yedi diye,kalanların unutacağını mı sanmıştınız yoksa,AK-SARAY'ın yüce insanı?
ÇARŞI'YA HEP DESTEK TAM DESTEK.
İŞTE SON SÖZÜMÜZ BUDUR.