31 Temmuz 2018 Salı

#Sabah,atölyemi açacağım;önce kuşların ekmeklerini verdim,her sabah yaptığım gibi.
Kuşların cıvıltısıyla kahvaltımı yaparken,kendini binadan atan, intihar eden,köprüye çıkan insanların haberlerini üzüntüyle okudum.
Bu insanları,buna iten birçok neden var kuşkusuz.
Peki,neden psikolojik destek almazlar acaba?
Bu bilinçte miyiz o da ayrı konu elbette.
Kuş sesleriyle kahvaltı yapıyorum dedim ama gözüm komşunun evine takıldı.
Komşumuz rahmetli oldu.Demirden bir kafesin içine hapsetmişti kendini ve ilginç bir davranışı vardı.
Evini,çepeçevre sardığı demirlerin her yerine poşet bağlardı.
Hatta,çatıya çıkar,çanak antenin kablolarına bile poşet bağlardı.
Bunu şunun için yapardı:
Bahçeli ev çok az kaldı çevrede.Elbette ağaçlar da.
Serçelerin,kumruların,arap bülbüllerinin gideceği bir yer kalmadı.Onlar da,nerde ağaç bulurlarsa o eve yöneliyor.
İşte bu komşumuz,kuşları istemezdi ve rüzgarda poşetler ses çıkarsın da,kuşlar gelmesin diye uğraşır,dururdu.
Kendisi artık yok ama kuşlar bıkmadan,usanmadan,hatta daha da fazla eve gelmeye devam ediyor.
Değer miydi peki o poşetleri asmak için yaptığı onca çabaya?
Oysa;poşet bağlamak yerine demirli balkonuna bir masa atsaydı,bir kaba ekmek kırıntıları koysaydı,kuşları beslerken,onların cıvıltıları eşliğinde güzel bir kahvaltı yapsaydı,ince belli bardakta çayını içseydi,öğleden sonra komşularını kahveye davet etseydi,yalnızlığa kalıp,bu dünyadan gider miydi?
Sosyalleşmenin,bir işe yaramanın,birine bir faydası dokunmanın bir sürü yolu var.
Yeter ki,bu yolları bulmak isteyelim.
Tanrı'nın insana biçtiği ömrü elbette bilemeyiz ama yalnızlaşarak,dostsuz kalarak,sorunları içimizde yaşayarak ve çözümsüz bırakarak ölüme gitmenin ne anlamı var?
En fazla,sizden öncekiler gibi toprağa gireceksiniz.
Kalıp yaşamak daha güzel değil mi?
Üç vakte kadar unutulacaksınız nasıl olsa,değer mi çatıdan atlamaya,köprüye çıkmaya?
Kuşların keyifle uçmalarını seyrederek kahvaltımı bitirdim,atölyemi açtım.
Atölyemin önünden insanlar geçiyor.Hiç birinin yüzü gülmüyor.Fırsatını bulsalar çatıya çıkacak kadar sıkıntılılar.
Birini çevirip sormak isterdim:
-Hiç kuşlara ekmek kırıntısı verdiniz mi?
Mutlu olmak,mutlu etmek için küçücük bir nedendir bu ama fark edebilene!

30 Temmuz 2018 Pazartesi

#Yeniden yapılandırma dediğiniz zaman siz ne anlıyorsunuz bilmiyorum ama ben,devletin tamtakır olan hazinesine kaynak yaratmak için vatandaşa bindirilen kazık anlıyorum.
Adamın biri !,bana dava açtı.
Olayı çok da ciddiye almamıştım açıkçası,avukat bile tutmadım,o derece yani.
Ama yine de,bir dosya dolusu araştırma yaptım ve davaya gittim.
Mahkemede,hakim,değil dosyaya bakmak,beni dinlemedi bile,oysa bakması gerekirdi.'Diğer mahkemeye gelmenize gerek yok' dedi ve bitti.
Yine hiç üstünde durmadım çünkü dava için 'Kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilmiştir' notu da çıkınca sanıyorsunuz ki,bu saçmalık bitti ama...
Meğer,diğer davada hakim hızını alamamış ve avukatlık ücreti,mahkeme masrafları diye iteledikçe itelemiş bana cezayı ve 5 yıl aynı suçu işlemem halinde....
Biliyorsunuz sonucunu.
Artık,mapushanelerden seç beğen al.
Herkes bilir ki,ben kimseye hakaret etmem,iftira atmam.Eğer,bir suç varsa,cezasını da çekmelidir.
Neyse.....
İşin daha vahimi şu:
Hiç tanımadığım,yüzünü dahi görmediğim,adını duymadığım bir kadın,kocası,kardeşi,eşi dostu,akrabası tarafından cep telefonum,sosyal medya hesaplarımdan ağza alınmayacak küfürler,hakaretler,tehditler....
Engelliyorum,başka isimle hesap açıp hakaretlere devam ediyorlar.
Kızıma bile aynı içerikleri göndermişler.
Hani,tanısam,bir şey mi yaptım da bana geldiler diyeceğim,adlarını duymadım.
Soluğu karakolda aldım,hem de iki kez.Suç duyurusunda bulundum,mahkemeye verdim,bilgisayarım,telefonum takibe alındı,siber suçları güya izliyorlar.
İşin ilginç yanı:Bana ceza kesen hakim,bu davanın da hakimi olmasın mı?
Peki,çıkan sonuç ne derseniz:Kovuşturmaya gerek yoktur.
Aynı hakim,beni hakaretle suçlu bulurken,bana hakaret edenleri neden cezasız bırakıyor?Bu hakimler,aynı kitapları okumuyor,aynı dersleri almıyor mu?
Hukuk Fakültelerinde bir sorun mu var dersiniz?
İtiraz ediyorum!
Yeniden yapılandırmaya gelirsek....
Vergi Dairesine gittim.Sanıyorum ki,devlet vatandaşın yanında.
Bana kesilen cezanın faizi silinecek,borç yarıya inecek sanırken,borca faiz binmiş,miktar yükselmiş,devletin yapılandırması da,5 TL olmuş.
Çok şükür,ana para ve faizini ödeyeceğim,bu 5 TL'yi ödemeyeceğim.
Allah,devletimize zeval vermesin.hatta,ben bu iktidarın yerinde olsam,nefes almaktan bile vergi keserim.
Makam arabalarının tekeri patlasa bile bunun vergisini vatandaştan alırım.
E,kolay mı Türkiye Cumhuriyeti Devletinde vatandaş olmak?
Verdikçe verin,verdikçe verin!

29 Temmuz 2018 Pazar

Zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış.
Bugün,kızımla,kavun yatağında vanilyalı dondurma eşliğinde Neşeli Ayaklar- 2 filmini izledik.
Şimdi,alengirli bir isim konunca bir şey sanmayın.Kavunu,ikiye böldüm,çekirdeklerini çıkardım,boşluğa dondurma koydum,isterseniz üstüne çikolata sos,ya da fındık-fıstık ekleyebilirsiniz,hepsi bu.
Özel bir şey değil yani.Füzyon mutfağında böyle abukluklar yapılıyor da,gönderme olsun. 
Animasyon filmler genelde çok iyi oluyor.Buz Devri'ni örneğin,her keresinde aynı keyifle izliyorum.
Neşeli Ayaklar filmini,bu memlekette çocuk,genç,ana-baba demeden herkese izletmek gerekiyor.
Neden mi?
Önce,filmin ana hatlarını özetleyeyim:İmparator Penguenleri,buzulların içinde yaşarken,artık küresel ısınmamı dersiniz,yoksa küresel ısınma mı,buzullar ayrılıyor ve penguenler çıkış yolu bulamadan öylece bekliyor buzulların içinde.
Ta ki;baba ve üç küçük penguen, ayı balıklarından yardım alana kadar.
Film,dostluğu,yardımlaşmayı,hiçbir zaman umudunu kaybetmemeyi ve her zaman bir çıkış yolu aranırsa bulunacağını anlatıyor.
Son dönemde,iyice umudumuzu kaybettik bir gerçek ama aranırsa ve çalışılırsa her zaman bir çözüm bulunabilir diye düşünürken,ekranda Muharrem İnce'yi gördüm.
Veryansın ediyor CHP'ye ve yönetimine.
Sanırsınız ki,rakibi AKP ve sayın Erdoğan değil,CHP.
Sayın İnce'ye sormak isterdim;madem,partideki her yanlışın farkındaydınız da,neden 16 yıldır siyasetin içindeyken bu yanlışların üstüne gitmediniz?
Cumhurbaşkanlığı gitti,CHP'nin başına geçmek mi hedef yani,tam da yerel seçimler geliyorken?
Hani,seçimlerde 50 Bin avukatla YSK'nın önünde olacaktı?
Kendisini,bırakın YSK'nın önünde 50 bin avukatı,gören olmadı.
Hiç,özeleştiri yaptı mı acaba?
İstemem,yan cebime koyun havasında şu anda ama CHP'nin başına geçecek donanımda olduğunu düşünmüyorum.
Halk TV'yi kapattım,çünkü dayanamadım.Birden,magazine gözüm takıldı.
Adını bile duymadığım şirketlerin sahipleri,yanlarında botokslu eşleri ve bir dolu insanlar Bodrum,Göcek,Alaçatı'da muhteşem ötesi yatlarıyla tatil keyfindeler.
Yatlarına baktım,baktım da,bu yatların yıllık bakım giderleriyle kaç aile yıllarca geçinir acaba?
Senede,2 ay denize girecekler diye bu lüks yatları almak...
Sahi!
Ne kadar vergi veriyorlar acaba?
Yazının başında dedim ya,zenginin malı,züğürdün çenesine vururmuş.
Bir teknemiz yok ki,eşi-dostu ağırlayalım?
Aamaan,takıldığım şeye bakın.
Deniz vardı da biz mi tekne almadık? 

27 Temmuz 2018 Cuma

#Yunusların,birbiriyle ses çıkararak iletişim kurduğunu biliyordum ama horozların da bu kategoride yer aldığını bilmiyorum.
Dün gece,müzikli bir mekandaydım.Haliyle,geç geliyorsunuz.
Aliss Kafe 'de müzik yapan grubun şarkılarına,türkülerine övgüler dizmeyeceğim çünkü çok güzeldi.
Benim derdim eve geldikten sonrası elbette.
Saat olmuş gecenin 2.30'u.
Benim bildiğim,horozlar sabaha karşı ötmeye başlar ve insanları uyandırır değil mi?
Ama mahallede bir horoz varmış belli ki,üstelik baskın bir karakter;horoz bir bağırıyor,uzaktan cılız bir horoz sesi geliyor.Anlıyorum ki,daha çömez bir horoz,
Bizimkisi,bakıyor ki ses cılız,bu kez daha yüksek volümle ötmeye başlıyor.
Sanırım,Ankara,İstanbul,İzmir'deki horozlar tepki versin diye;üstelik veriyorlar da.
Bir,iki koro halinde susmuyorlar ama bizim horoz olayı kontrol ediyor.Önce o başlıyor,susuyor,tepkiyi ölçüyor,yine başlıyor.
Bu durum bana ülkemizdeki siyaseti de anımsatmadı değil.
Hani;birileri,aklına düşeni yapmak için nabız ölçüyor ve öne piyonu sürüyor,açıklama yaptırıyor;halkın tepkisine bakıyor,eğer ses yükselirse,ileri bir tarihe erteleyip ama mutlaka yine yapacağını bildiği bir geri çekiş yaşıyor ya!
Ve yine 'Gündemimizde asla ve kat'a yok deyip,ertesi gün önümüze sunuyor ya!
İşte aynen böyle,horozun yaptığı da.
Bu ötüşlerle haberleşme yaklaşık yarım saat sürdü.
Uyumak istiyorum ama ne mümkün?
Horozun kümesini bilsem terlik atacağım ve
-Kes sesini,yat da zıbar
diyeceğim,
ama bilmiyorum.
Yaşadığım nasıl bir işkenceydi anlatamam.
Aklıma Özay Gönlüm düştü.
Bu horozlara ne de çok türkü söylemişti.
-Horozumu kaçırdılar
Damdan dama uçurdular
Suyuna da pilav pişirdiler
Bili gah bili gah bili bili gah gah
Küpeli horozum
Kar beyazım
Bir Allahın kulu bu horozu gönül rahatlığıyla kaçırabilir mi?
Ama suyuna pilav pişirmesin.
Götürsün ve bir kümesin ağası yapsın.
O da gabara gabara dolansın! 
Valla uykusuzum.Azzz sonra da atölyem var üstelik.
Ben de dilime dolarım artık;
-Uykusuz her gece
-Yorgun ölesiye. 

26 Temmuz 2018 Perşembe

#Sabah 5'de uyandım.Gün,aydınlık,sıcak ve nemli yine.
Malum,burası Çukurova.Cehennemin diğer adı.
Burda,bu sıcakla sınandığımıza göre,artık ötesi garantidir değil mi? 
Bugün,asma yaprağı toplayacağım,ondandır erken kalkma nedenim.
Evden çıktım.Aslında,günün bu saatinde asla kızgın olmam ama daha dün akşam minik kedilere koyduğum süt kabını da çalmışlar ya....
Neyse ki,su kabı yerinde duruyor,çok şükür,çok şükür.
Bunu da,bu akşam alırlar artık.
İnsanları cidden anlamıyorum,neden alıyorsunuz bu kapları?Evinizde hiç mi atacağınız bir dondurma,peynir kabı yok?
Bizim gibi algısı bir türlü gelişmeyen bir toplumdan neyi bekleyeceksem artık?
Neyse....
Sahibinden izin aldım yaprak toplamak için ama heyhat!
Gel gör ki,bir tane yaprak bırakmamış yurdum insanı.
Benim gibi o yapraklara asılan başkaları da var anlaşılan?
Ama elbette bir gerçek daha var;çok yürüdüğüm için gizli duvarlarım var üstünde asma yaprağı salınan. 
Yedeklemeden olur mu hiç?Biri yoksa,diğeri hedefimdedir nasıl olsa.
Şöyle de bir gerçek var sabahın erkeninde:
Türk toplumu kadar pis,pasaklı,düşüncesiz,hayata saygısız,kendini Lama sanan bir Arap ırkı var,bir de biz!
Bu nedir yahu!
İnanın,sokaklarda çöpten geçilmiyor.Ne ara bu çöpleri attınız bilmem ki?Oysa,her tarafta çöp kutuları var.
Medeniyet,tek dişi kalmış canavar değil,UYGARLIKTIR!
Beni yürürken görenler, 'Vay be,kadına bak,başını hiç yerden kaldırmıyor 'der ama gerçek ne?
Yerlerde o kadar çok tükürük var ki,üstüne basmamak için sokakta seksek oynayarak yürüyorum nerdeyse.
Bu kadar mı tükürüğü bol bir memleketiz yahu!
Çöplerinizi,salonun ortasına atıyor musunuz ya da kanepede otururken dönüp,odanızın ortasına tükürüyor musunuz?
Bunları evinizde yapmıyorsunuz da,neden sokağa yapıyorsunuz?
Yeminle,tükürenleri gördükçe ağızlarına terlikle vurmak istiyorum.
İnsan ırkı olarak Homo Sapiens'ten türediğimiz sanıyorduk ama Türk ırkı kesinlikle ayrıcalıklı.
Biz,LAMA'dan türemiş olmalıyız.Bu kadar tükürüğü bol olan bir toplum daha var mı acaba dünya yüzünde?
Darwin bile hata yapmış demek ki! 
#Haberleri izlemek istemiyorum ama mecburen arada gözüm takılıyor.
Son günlerde bir intihar eğilimi başladı yine halkımızda.Önüne gelen otobanda köprüye çıkıyor,çatıya çıkıyor.
Aşağıdan,film gibi seyredenleri utanarak izliyorum ama konu bu değil elbette.
Adam köprüye çıkmış,işsiz olduğunu bağırıyor,isyan ediyor.2 çocuğu varmış,biri de yedi aylık daha geliyormuş.
Bir diğeri,23 yaşında,çok da genç bir yaş ama evli ve 2 çocuğu var,işsiz,eşiyle kavga etmiş dama çıkmış.
Her gün rastlıyoruz bu haberlere.
Ülkedeki sorun yumağını görüyorum,işsizliği,çaresizliği anlıyorum ama...
Be güzel kardeşim;işin yok,belki son işinden asgari ücretliydin ayrıldın çünkü geçinemiyorsun da...
Neden 2 çocuk yapıyorsun,diğeri de yolda?
Neyine güveniyorsun da çocuk yapıyorsun?
İşin yok,eğitimin belli ki lise ve altı;sanki bu memlekette üniversite mezunlarına iş varmış gibi,seni kimse ciddiye bile almaz üstelik;en fazla asgari ücrete talim edeceksin,kalkmış 3 çocuk yapmaya kalkıyorsun.
Yazık değil mi o çocuklara?
Nasıl besleyecek,nasıl okula gönderecek,nasıl eğiteceksin de,marifetmiş gibi çocuk yapıyorsun?
Cidden bunları anlamıyorum.
-Rızkını Allah verir diye çocuk mu yapılır?
Altının bezi,maması,ateşi,doktoru,üstü başı,okulu,servisi;yarın bir gün evliliği...
Neyle yapacaksın bunları acaba?
Hiç düşünmüyoruz ve hayatı planlamadan sürgit yaşıyoruz;olmaz ki!
Her ikisi de intihar etmedi ama etselerdi de,geride kalanların yaşayacağı dram ne olurdu,işte bunu da hiç düşünmüyorlar.
Sanki,kendileri ölünce bir sihirli değnek gelecek ve geride kalanların hayatı normale binecek.
Toplum,iyice akıl sağlığını yitirdi,haydi hayırlısı!

25 Temmuz 2018 Çarşamba

#Bu akşam canlı müzik dinlemeye gittim.Şarkılar,türküler,eski tatlar,nostaljik şarkılar....
Kimi şarkıda hüzünlendim,kimi şarkıda tempo tuttum,hatta kimi şarkıda eşlik bile ettim berbat sesimle ama olsun,keyif de benim,ses de,kime ne?
Kazım Koyuncu'yla Karadeniz türküleri,Orhan Gencebay'la arabeskin dibine vuran şarkılar.
Akşamdan bu yana dilime dolanan bir şarkı var;
Takvimlerden haberin yok mu,
Geçiyor yıllar.
Müzik sustu,eve yürüyerek dönmek istedim.
İstedim ki,gecenin karanlığında,sokak lambalarının ışığında şehrin sesini dinleyeyim.
Saat olmuş gecenin 12'si.
Sokak köpekleri bile ortada yok,ne tuhaf!
Bizim iş yerlerinin önünden geçiyordum,birden durdum;tıpkı şarkılarda olduğu gibi anılar düştü peşime.
Adım atamadım,öylece kaldım sokağın ortasında.
Tam KIRK YIL önce,babamı ve abilerimi burda vurdular.Anlatılanlara göre,babam şu dükkanın önüne düşmüştü,abimin biri şurdakine.
Diğer abim,dükkanımızın önündeydi vurduklarında.
İçimi bir hüzün kapladı.
'Öpiim de geçsin' diyen annemin sesiyle iyileşecek bir yara değil ki bu;can yarası.
Ne, zalim yıllar unutturuyor ne de geçen vakit.
Beyninizin bir yerinde depoladığınız acılarınız bunlar.
Vakit geç olsa da yeniden,yeniden canlanıyor.
Unutmak mümkün değil,yıllar geçse de.
Dilime bir şarkı düşüyor bu akşam:
Takvimlerden haberin yok mu
Geçiyor yıllar
Kimimiz yorgun,kimimiz vurgun,
Kimi isyankar
Acı gerçek bu ömrümüz bir su
Geçiyor yıllar..
Vakit geç olmuş dönülmez yolmuş
Yürek bin pişman
Bundan böyle bana meyler dost
Geceler düşman.

24 Temmuz 2018 Salı

#Yurdum insanı akıl sağlığını yitirmiş de biz mi anlamadık?Yunanistan'da korkunç bir doğa felaketi yaşanıyor şu anda.Dağlar,ormanlar,insanlar,hayvanlar,börtü böcek ne varsa yanıyor ve bu yangının bilançosu 74 giden can.
Çoğu da çocuk üstelik.
En son,el ele tutuşmuş,denize ulaşmaya çalışırken yanan 30 insan haberini okudum ve içim bir daha yandı.
Nasıl bir çaresizliktir,nasıl bir acıdır bu!
İnsansan,senin de için yanmalı bu felaket karşısında ama insansan.
Orda yanan yerler Yunanistan'la mı sınırlı sanıyorsunuz?Havaya karışan küller,yangının yaydığı ısı,yanan ormanların ekolojik dengeye verdiği zarar,ormanın içinde yaşayan canlı türleri,ağır ağır giden kaplumbağalar,ateşin içinde kalan yaban hayatı,alevlerin sıçradığı evler,içinde yaşayan insanlar....
Bunlara karşı acımasız olabilir miyiz?
Yangın bu,doğal felaket.
Yunanistan'ı,geçmişte ülkemizde yaptığı zulümle cezalandırabilir miyiz şimdi?
'Onlar da vaktinde bizim vatandaşlarımızı kestiler,tecavüz ettiler,bebekleri öldürdüler'diyerek bu yangına ceza mı keselim yani?
Tarih,her ülkenin yaptığı vahşetlerle dolu.Yüz yıl önce ya da sonrasında siyasilerin yaptığı hataların bedelini ölen çocuklara,kadınlara,erkeklere,hayvanlara,bitkilere mi ödetelim yani?
Bu nasıl bir düşünce sistemidir?
'Ama onlar da yapmıştı 'diyerek acımasız olacaksak eğer,batsın bizim insanlığımız.
Fotoğraflarda yanan dağlar,ormanlar,bir alev topuna dönmüş alanlar ve haritadan silindiği söylenen Attika.....
Aynı yangın bizde olsaydı 'Ama onlarda bize şunu yapmıştı mı? diyecekler yani?
Ne diyor Ahmet Arif dizelerinde;
Nerede bir can ölse, oralı olur yüreğim
Olmalı zaten
Olmazsa insan olmaz yüreğim.

23 Temmuz 2018 Pazartesi

#Mevsim,tam da bu saatlerde tatil fotoğraflarıyla dolu oluyor.
Çok yorgunum ve tatile gitmek istiyorum ama ne mümkün?
Herkes tatile gider,ben semt pazarına.
Saat gecenin yarısı oldu ve ben bamya ayıklıyorum hala.
Malumunuz,bugün semt pazarı günüm.Hiç niyetim yoktu gitmeye ama bamya sipariş etmiştim,kışa hazırlık için.
Birkaç hafta öncesine kadar,bamya fiyatı çeyrek altınla yarışıyordu ama şükür düşmüş ve kilosu 7 tl olmuş.
Nalet olsun şu içimdeki insanlığa desem ayıp olacak.
Allah aşkına;insan hiç,pazarcı bir kasa bamya topladı diye,o kasanın tümü alınır mı?
Konu ben olunca alınır elbette.
Yolunuz hiç bamya tarlasına düştü mü?
Cidden çok zor bir iş bamya toplamak.Sürekli vaktinde toplamanız gerekiyor ki büyümesin bamyalar.öyle de dikenli ve zor bir bitki ki,elleriniz parçalanıyor toplarken.
Ben,ayıklarken ellerim parçalandı ya bir de tarladakiler.....
Bu nedenle,bamyanın fiyatı sizlere hiç fazla gelmesin,cidden çok zor.
Saatlerdir bamya temizliyorum.Bir kasa bamya da az değil ki,ayıkla ayıkla bitmiyor.Boylarına göre hazırlamak,kutulamak ve yerleştirmek ne için?
Kışın,taze sebzelerle beslenmek için elbette.
Benimkisi de aç gözlülük.Sanırsınız ki,bütün kış evde bamya pişecek.Biraz da başka insanlara bıraksana da,bir kasa bamyayı eve getiriyorsun?
Saat,18.30'da başladım,gece saat 23.30 olduğunda,ekrandaki şarkıcıları bamya olarak görünce bıraktım artık.
Daha kasanın yarısı duruyor üstelik.
Ennn küçük olmalı diye sipariş edersen olacağı budur.
Kalanı,mutfak masasına yaydım,kapıyı da çektim,mümkünse unutayım bu akşamlık.
Yarın atölye var,bu ellerle nasıl olacaksa artık?Bamya'dan sızan bir sıvı var biliyorsunuz,ellerinizi yakıyor ve tahriş ediyor.
Eldivenle yapılmıyor elbette bu işler.
Ah bu boğaz....
Her şey onun için.
Yemeden de yaşanmıyor ki!
Bamya Yemeğini salyalanmadan pişirmek marifet ister.Çoğu kişi limon,nar ekşisiyle pişirir ama hiç korukla denediniz mi?
İnanılmaz! 
Bu kadar bamya yazısından sonra,kışın bamya yer miyim acaba? 
Pazar fiyatlarına hiç gelmiyorum.Domates bile hala 5 tl'den satılıyorsa,ben ne yazayım ki artık?
Beter olun,boş fileyle dönenler.Size müstahak!

22 Temmuz 2018 Pazar

#5 yıl önce bu fotoğraf karesinde son kez buluşmuşuz annemle.Nasıl da keyifle,kızımın yaptığı kahveleri içiyorduk,bugün gibi anımsıyorum.
Hayat,iki nefes alımı arasında;almak ve vermek.
Arada yaşananlar da artık bahtınıza ne düştüyse.
Kader derler;inanmam.
Alınyazısı derler;inanmam.
İnsanın başına gelenler kendi çizdiği yolla ilgilidir.Tercihlerimizdir,bizi yönlendiren.Başarılı olmak ya da olmamak,bizim elimizdedir.
Annem,bugün hala aramızda olabilirdi.Ne de güzel olurdu,eğer,o doktorların hatası olmasaydı.
Anlattığı anılar,'Aman Anneeee diye söylenmemiz olsaydı şimdi.....
Ama geçti artık.

Yaylamızda,bir daha hiç bu kareler yaşanmayacak.Bunu bilmek ne acı.

Kahve molası. 

21 Temmuz 2018 Cumartesi

#Az önce bir karıncayı ezdim.Hayvan,can çekişerek öldü ve bu benim suçum.Telefonla konuşuyordum,görememişim hayvanı ama öyle çoklar ki,atölyemin önünde.seksek oynayarak girip,çıkıyorum.
Çok canım sıkıldı dikkatsizliğime.Kendime kızarken,haberlere de bir göz atıyorum ve ben,bir karınca için bu kadar üzülürken,bir kırkayağa basmamak için ayağımı sakatlarken,çocuklara,üstelik de baba,abi,dayı,amca,akrabalarının yaptığı alçakça zulmü,tecavüzü,şiddeti gördükçe çileden çıkıyorum.
Bela okusam,yerini bulmuyor,hukuk deseniz işe yaramıyor;ne olacak bu çocukların çaresizliği?
Bir baba düşünün;9 ve 11 yaşlarındaki iki kızına tecavüz ediyor ve bunu dinleyen hakim,İYİ HAL İNDİRİMİ yapıyor babaya.
Suriyeli,13 yaşında kız çocuğu imam nikahıyla evlendiriliyor, hamile kalıyor ve bunu dinleyen hakim,adamların kanunları bilmediğini söyleyerek beraat ettiriyor.
13 yaşında kız çocuğuna 26 erkek tecavüz ediyor ve bunu dinleyen hakim,kızın bilerek tecavüze uğradığını söyleyebiliyor.
14 yaşında kız çocuğuna tecavüz ediliyor İYİ HAL İNDİRİMİ veriliyor.
İstanbul'da,çoğu Suriyeli 392 çocuk,hamile diye getiriliyor ve yetkililer gerekeni yapmıyorsa.....
Bunun gibi yüzlerce haber okuyabilirsiniz biliyorsunuz.
Bu ülkede,yavru kediye,ördeğe,keçiye,ata,tavuğa tecavüz eden sapkın zihniyetin hedefi elbette savunmasız çocuklar olacaktı.
O çocukları düşünüyorum;bedenleri gelişmemiş henüz,sokakta seksek oynayan,bebekleriyle evcilik oynayan el kadar çocuklar....
Bir baba,bir abi,bir dayı,bir amca,kendi kanından el kadar çocuğa nasıl dokunur aklım almıyor.
Çocuk yahu,çocuk!
İnsan,saçını okşamaya kıymamalı,kaldı ki tecavüz etmek....
Ne kimyasal hadım ne idam bu işi çözmez.İnsanlar evlenirken istenen kağıtlara,evlenmeye ve ana-baba olmaya uygunluk kriteri konmalı ve ruh sağlığı raporu mutlaka istenmeli.
Toplumdaki bu kadar şiddet yüklü manyak başka bir gezegenden gelmiyor mutlaka,içimizden yetişiyor.
Tecavüz edenleri asla ve kat'a topluma salıvermeyeceksiniz çünkü bunlar tedavi edilemez.
Cezaevinden çıktıklarında görüyorsunuz,aynı suçu yeniden işliyorlar.
O halde,bunları içeri tıkacaksınız ve orda ölecekler.Unutacaksınız yani tecavüzcüleri.
Eğer,idam geçerli bir çözüm olsaydı,Hindistan'da tecavüz vak'aları artarak sürer miydi?
Meydanlarda sallandırıyorlar tecavüzcüleri ama tecavüzler durmuyor.
Mental yönden arızalı insanları toplumdan kaçıracaksınız ve bırakın yalnızlıkla ölsünler,insansız,iletişimsiz ve kimsesiz.
En iyi ceza bu.
Tabii, bir de çocuklarımız yetiştirirken okullarda,kız-erkek ayrımı yapmadan karma eğitim,cinselliği öğreten dersler.ayıp,yasak kavramlarının sınırı,dokunmanın ölçüsü gibi her şeyi öğreteceksiniz.
Çocuklar bu yasaklarla büyüdüklerinden,bir de aile içi cehaletten bunları yaşıyor.
Çocuklarımız,en değerli varlıklarımız!
Kıyanlara kıyacaksınız.Yok öyle İYİ HAL İNDİRİMİ.
Kravat takınca adam iyi olmaz.O bir tecavüzcü,o bir katildir.
Bu değişmez!

20 Temmuz 2018 Cuma

#Urfa'da,doktora yapılan şiddeti asla onaylamıyorum ama tıp mesleği de çok önemli ve doktorlar da insan desek de,hata yapma payı minimal düzeyde olmalı.
Tıp fakültelerinden her zaman doktor çıkmıyor,öğreniyoruz.
Geçtiğimiz 1 yıl ve 15 gün önce yaşadığım iki doktor vak'asını anlatmak istiyorum.
Allah biliyor ya,doktorun birinin ağzının üstüne çakmak istedim,ayrı konu.
Peki neden?
1 yıl önce,devlet hastanesine gittim göz muayenesine.Malum,yaş ilerliyor,gözlük almak lazım.
Kadın doktorla aramızda geçen konuşma:
-Size,yakın gözlüğüne gerek yok,uzak gözlüğü veriyorum,bir de damla.6 ay sonra gelin.
Eczaneye gittim ve aramızda geçen konuşma:
-Sizin göz tansiyonunuz mu var?
-Hayır.
-Peki,doktorunuz neden bu ilacı vermiş? Bu damlayı da sabah kullanacaksınız.
İyi de,bana tek damla verildi,bir de uzak gözlüğü.
Damlaları almadım,doktoru aradım.Sekreter,bana,başka bir hastanın reçetesinin verildiğini,doktorun 1 hafta sonra geleceğini söyledi.
Tamam! Hatadır,olabilir ama ya ben yaşlı biri olsaydım ve o damlayı kullansaydım,kim sorumlu olacaktı?
Neyse...
1 hafta sonra aynı doktora gittim ve aramızdaki konuşma:
-Size yakın gözlüğü veriyorum,uzakla ilgili bir sorununuz yok.
-Nasıl olur,geçen hafta uzak gözlüğü vermiştiniz?
-Hata olmuş, dedi.
Doktorlar,göz tansiyonu ilacını,yakın gözlüğünü elbette yanlışlıkla verebilir değil mi?
Benimkisi de laf yani.
Gelelim ikinci doktora:
Devlet Hastanesini aradım,2 yıldır beni takip eden doktorumu sordum,hastanede dediler,gittim.
Bu arada,ilaçlarım,değerlerim yükseldiği için değişecek.
Doktorum izinliymiş ama hastanedeymiş.Doktor odasına bakmamı söylediler.
Odaya girdim,bilgisayarın başında birine sordum,izinli dedi.
-Ama hastanedeymiş,burda olduğunu söylediler dedim ve aramızda geçenler:
-Sana burda yok dedim ya!
Bana sen demesi yeterince saygısızca,sanki karşısında 5 yaşında çocuk var.
-Git,başka doktor baksın.
Espri yaptım,ama ya bir sorun olursa?Bu arada gülümsüyorum elbette.
-Sen anlamadın galiba.Doktor yok dedim sana.Gerçi,sana bunları anlatmak zaman kaybı.
-Siz kimsiniz dedim.
-Dahiliyeciyim dedi şahıs.Yüzündeki ifade,aşağılayan bakışları,küstahlığı ve beden dili öyle çirkindi ki,şunun ağzının üstüne çakayım dedim yalan yok.
Bazı doktorların ama tırnak içinde bazı doktorların üstüne altın diploma koysanız da olmuyor işte.
Servise gittim ve doktor,ilacın dozunu artırdığını söyledi,çok da kibar değildi ayrı konu.Tamam,çok hasta var ve çok yorulmuştur,anlayışlıyım.
Eczaneye gittim ve konuşulanlar:
-Burdaki ilaç,sizin kullanmanız gereken ilaç değil,doktor başka ilaç,üstelik de tek doz yazmış.
-Nasıl olur? Defalarca söyledim kullandığım ilacı.
Sonuç:
2 yıldır kullandığım ilacım,reçeteye yazılmadığı için iki ayrı dozu para vererek aldım.
Bu doktorları mezun eden o tıp fakültelerini kapatın kardeşim!
Çünkü;doktorların hata yapma payı minimal düzeydedir.Can bu,gitti mi geri gelir mi?
#Anacığım,nurlarda uyusun hep derdi ki:' Meyve ağacı ekin.Hiç kimse yemezse,kurt-kuş yer.'
Zeytin bahçesi yaptık bu yıl.Çok değil,küçük bir bahçe işte.Bana diyorlar ki;'Ne yapacaksın bu saatten sonra zeytin bahçesini?Sanki,ömrün yetecek mi zeytinleri görmeye?Yarın belli değil ama sen,zeytinlerin bakımıyla yoruluyorsun.'
Dün,bütün gün zeytin bahçesindeydim doğrudur.Ellerim parçalandı aletlerden ama 2 yaşında,daha küçücük fidanların üstünde 3-4 diye verdikleri zeytinleri görmek,hayata tutunma çabasını izlemek,dahası geleceğe bir miras bırakmak öyle güzel bir duygu ki,varsın zeytinleri görmeyeyim,ne gam!
En fazla annemin dediği gibi,kurt-kuş yer.
Amele yanığı dedikleri hale geldim dün ama toprağın kokusu,bir şeye emek vermenin hazzı paha biçilmez.
Çok yoruldum ve sabaha sürünerek uyandım.Kahvaltı hazırlıyorum,dışardan kuşların tuhaf ötüşleri geldi.
Acaba dedim,her gün balkona koyduğum ekmek kırıntılarını mı paylaşamıyorlar?
Ama henüz ekmeklerini koymamıştım.
Balkona çıktım ki,üç serçe kavga ediyor.İki serçe,birini ortaya almış,sırtındaki tüyleri gagaladıkça havaya kaldırıyorlar.
Perişan ettiler birbirlerini anlayacağınız.Gülerek izliyorken aklıma CHP düştü,niyeyse artık! 
Kavga kötü bir şey,hele ağız dalaşı hiç yakışmıyor insanlara.
Kuşlar,hadi kuş akıllı.Aralarında bir kast sistemi var elbette,hiyerarşik bir düzen de.Kavga ettiklerinde bile en fazla ötüşleri yükseliyor ama ya insanlar öyle mi?
Bir partide de,parti başkanı,yardımcıları,danışmanları vs bulunur.
Herkesin bir görevi vardır.Bölgesel sorunların araştırması,analizi,çözüm yolları ve iktidar olma amacı diye sıralayabiliriz.
Herkes,görev tanımını ve seçmene verdiği sözü tutarsa ve ülke sorunlarının adını koyup,geçmişte ve son seçimde nerde hata yapıldı,önümüzdeki yerel seçimlerde nasıl bir strateji izlenmeli ki,büyük kentlerde seçimi kazanıp halkın üzerinde bir güven tazelemesi oluşturulmalı diye düşünecekken,
-Valla, ben başkana saygılıyım,aday olmayacağım ama.....
İşte bu ama diye devam eden tümceler hep tehlikelidir.
Çünkü,o amanın ardında kafadan geçen asıl düşünce yatar.
'Ben istemiyorum ama,istemem yan cebime koysun arkadaşlar ' demek, 'Ben girdiğim seçimde öyle yetersizdim ki,önünü,sonunu düşünmeden davrandım,açıklama yaptım ve başaramadım ama bunlardan gerekli dersi çıkaracağıma,gidip şu partiyi kurultaya götüreyim de,başına geçeyim de....
Diye düşünürseniz ve seçmeni de,partiyi de yeni bir gereksizliğe iterseniz,sonuç;yerel seçimlere de elveda dersiniz.
Şimdi sırası mı kurultayın?
Hatalardan ders çıkarıp,güç birliğiyle seçimlere asılacaklarına kavgaya tutuşuyorlar.
Kuşlar bile bunlardan akıllı inanın.Hiç değilse,bir amaç uğruna çatışıyorlar.
Peki ya CHP,neyin kavgasını çalıyor?
Yalova'dan bir kahraman çıkmaz bunu da böyle bilin!
Gelelim,zeytinlerimize....
Tam da,elimde balta,çıkan bir gereksiz dala vuracaktım ki;Tanrım,ne göreyim:Dibinde bir kırkayak.
Biliyorsunuz ki,bir kırkayak yüzünden 4 aydır ayağımdan çekiyorum.
Diğer ayağımı da feda edemezdim.
Anında bölgeyi terk ettim. 

18 Temmuz 2018 Çarşamba

#Bugün,çalışma arkadaşlarımızdan biri bana kabak çiçeği getirmiş atölyeme.
Nasıl mutlu oldum anlatamam çünkü bulamıyorum.
Kabak çiçeği dolmasını yapmanız için,çiçeğin sabah çok erken toplanması ve elinize ulaşması gerekir çünkü çiçek kapanır ve siz doldurmaya çalıştıkça yırtılır.Benim çiçekler de kapanmıştı ne yazık ki.
Kızım,kabak çiçeği dolmasını çok sever.Dolmayı yaparken,aklıma füzyon mutfağı düştü.
Peki,nedir bu füzyon mutfağı?
Ülkelerin yemeklerinin üstüne alengirli soslar,farklı otlar vs kullanılarak ortaya çıkan sentez yemekler.
Yani,şöyle de diyebilirim:Bizim,geleneksel sütlacımızın körili sütlaca dönmesi,Adana kebabımızın,ki,en çok buna sinirleniyorum;Teriyaki soslu kebap olarak sunulması.
Teriyaki sos nedir Allah aşkına?
İçinde şeker,soya sosu,sarımsak,elma suyu,mısır nişastası olan bir sosla Adana Kebabı mı olur?
Kebabın ruhuna ters.
Ben,tadı değiştirilen hiçbir yemeği sevmiyorum,itiraf ediyorum.Yemek,tadı,tuzu bozulmadan pişirilmeli.Her ülkenin,mutfağını rahat bırakın kardeşim!
Hünkar Beğendimiz,neden değişime uğrasın?
Ya da,fırın sütlacımız?
Füzyon mutfağının şöyle de bir özelliği var:Kocaman bir tabağın içine azıcık,minicik bir et,tabağın köşesine bir avuç ıspanak,yanına da,bir yemek kaşığı havuç koyuyorlar ve yemek sonunda size kol böreği olarak giren bir adisyon geliyor;olan budur!
Bu kadar eleştirdim ama ben de füzyon sayılır mı bilmem bir kabak çiçeği dolması yaptım.
Sorun bakalım,niye yaptım?
Çiçekler kapanmış.Kabak da dolduracağım,içini hazırladım ama çiçekleri doldurmak çok zor.
Birkaçı yırtıldı çiçeklerin.Demokrasilerde çare tükenmez elbette diyerek,dondurucudaki dut yapraklarını indirdim ve yırtılan çiçekleri bunlara sardım.
Kabak çiçeği dolmasında bir çığır açtım da denebilir.
Dut yaprağına sarılı,kabak dolması eşliğinde,nar ekşili kabak çiçeği dolması ismini de versem ne olur?
O kadar şef yapıyor,onların ki oluyor da,bunu da ben yaptım oldu.
Ben de,evimin şefiyim değil mi? 
Lokantalarda,kabak çiçeği dolması yiyeceklere de bir uyarı olsun:Çok güvendiğiniz bir yerden yiyin.
Çünkü.....
Çiçeklerin orta göbeğinde,delikli bir bölüm vardır.İşte,bu bölümü karıncalar çok sever.Burayı temizlemeden çiçek doldurulursa,siz kıyması artırılmış çiçek dolması yersiniz,
Benden söylemesi. 

17 Temmuz 2018 Salı

#Bu papatyaları yaylamızdan topladım ve bu sabah anneme götürdüm.
Kuşlar bile uyanmamıştı henüz.Yollar boş,hava serin.
Avluların önünden geçtim,kimisi tertemiz süpürülmüş,kimisi çöp içinde.
Temiz avluları görünce,annemin bahçesine gösterdiği özeni anımsadım.
Bahçemizde,tek bir yaprağın bile düştüğünü görmedim.Her daim temiz,her daim toprak kokardı annemin bahçesi.
Her taraf mis gibi çiçek kokularıyla bezeliydi.Güller,Sardunyalar,zambaklar,fesleğenler....
Zorkun'a her gittiğimde zambaklar,papatyalar,küpeliler,ortancalar açmış olur; kucaklar dolusu toplarım,getiririm dönüşte.
Zorkun'daki bahçemizde yüzlerce papatya açmaya durmuştu ama henüz tomurcuk ağırlıktaydı.
Toplayabildiklerim bunlar ama önümüzdeki günlerde,biliyorum ki,çok daha fazlası açacak ve bahçemiz bir papatya tarlasına dönecek.
Sabah 6'da gittim anneme.Henüz kuşlar bile uyanmamıştı.Uzaktan bir horoz sesi geliyordu yalnızca.Hayatın bu kadar kirlendiği bir dünyada,nicedir duymamıştım öten horoz sesini.
Boş yollardan yürüdüm sabah serinliğinde.Saatlerce oturdum,tek tek isimlere baktım.Annem,babam,ablam,abilerim,dedem,anam;geçmişim,kanım,canım hepsi.
İnsana hasret kalmak ne kötü bir duygu.


15 Temmuz 2018 Pazar

#Sabah,saat 10.30'da kahvemi aldım,kitabımı aldım elime.
Bu arada kitabın adı:George Orwell'in Hayvan Çiftliği.
Zorkun'a gelirken,kendi kendine söz vermiştim,hamakta bu kitaba başlanacak ve kitap bitecek diye.
Kendime verdiğim sözü tutmazsam kendime ayıp ederim elbette.
Kitap bitti ama içeriğini daha sonra analiz edeceğim ülkemizdeki siyasetle özdeşleştirerek ama biliyorsunuz şimdi üç günlük tatildeyim,siyaset yok. 😉
Neyse....
Uzaktan çalan kornayı duydum.Zorkun'da çöpler traktörle ve elle toplanıyor.Bu ses de çöp toplanma sesi.
Traktör alanda durdu,hiç aldırmıyorum çünkü kitap okuyorum.
-Dezze,çöp var mı? diyen bir ses geliyor,yine aldırmıyorum.
-Dezzeee,çöp var mı?
Kafamı kaldırdım,arkama baktım,dezze falan yok.
Bir an durdum ki,bana söylüyormuş meğer dezze diye.
Kalktım,çöp torbasını bağladım ve öyle kötü gözlerle baktım ki çöpçüye....
Dezze demesine mi yanayım,dezze gibi yaşlı göründüğüme mi yanayım,yoksa kazık kadar adamın bana dezze demesine mi,neye yanayım şimdi ? 😉
Kör olası çöpçüler,dağın başında süpürecek aşk falan bulamazsınız,bari yerlerdeki çöpleri iyi süpürün. 
Dip not:Her güzel şeyin bir sonu varmış.Üç günlük tatil bitti,eve dönüş zamanı.Gelsin,Çukurova'nın sarı sıcakları.
Buz gibi Zorkun günleri,hoşçakalın! 🙋
#Zorkun'un,en eski geleneğidir bu;Sabahları çocuklar ekmek satar tüm yaylayı dolaşarak.
Önceki yıllarda,daha büyük çocuk-gençler,daha büyük tablalarla ekmek satardı.Çok ağır olurdu çünkü ve tablada 25-30 ekmek taşınırdı ama şimdi,daha küçük çocuklar yapıyor bu işi,güçleri yettiğince elbette.
Çok iyi bir hizmet aslında çünkü,yaşlılar çok yaylada,ekmek almaya gidemiyorlar.
Hiç bitmedi bu gelenek,ne güzel!
Bu güzelliğin tek riskli yanı,ekmek alırken her ekmeği yoklamaları.
Bunun için,biz ne yapıyoruz derseniz;o yokuşu nefes nefese çıkıyor,büyük çarşıya gidiyor ve Yeniay fırını ki,çocukluğumun en özel yanlarından biridir;fırıncı amca yıllar oldu öleli,rahmet olsun;ince tırnak ekmek yaptırıp,kahvaltıya yetiştiriyoruz.
Peki ince tırnak ekmek nedir derseniz de;
Yaklaşık 1 metre uzunlukta,üstü bol susamlı,biraz da kenarları yanık,sıcacık ekmek.

Eve gelene kadar,o sıcak ekmeklerin epeyce kanına itina ile gidiliyor elbette ama çok çekiciyse ben ne yapayım?😉
Günaydın....

#Zorkun'dan ufak tefek anılar...
Evde,Batırık yapıldı bugün.Batırığı biliyordunuzdur;tahin,susam,fıstıkla yapılan,sulu ve kuru yenilen güzel bir tat.
Batırık yerken aklıma Sevim Teyze düştü.
Sevim Teyze,Ümit Besen'in annesi.
Ümit Besen,yayla komşumuzdu.Klavyesiyle,çok çaldı yaylada.
Evimiz yan yanaydı.
Sevim Teyze,ölmeden önceki son sene,bizi davet etmiş ve batırık yapmıştı.Çok güzel yapardı gerçekten de.
Tombul kollarında,bileziklerini sallaya sallaya yoğururdu batırığı.
Rahmet istedi sanırım.
Ümit Besen,abimlerin çok yakın arkadaşıydı.Bizim bahçede,yüzyıllık çam ağaçlarının altında gitarlarını alır ve mahallede şarkıları yankılanırdı.
Tabii,biz çocuk olduğumuz için kovalanırdık,ayrı konu.
İki abim ve Ümit Besen,üç yakışıklı genç olunca,mahalledeki bütün genç kızların ilgisi bizim bahçede olurdu.
O genç kızlar,bir aşağı,bir yukarı sürekli yürürlerdi.
Tıpkı,İstiklal'de yürüyenler gibi.
Niye yürürlerdi,elbette o yıllarda anlamazdık.
Gençlik işte....
Zamanın dili olsa da o yılları anlatsa.
Abimin gitarı duruyor hala,bilmem ki,Ümit Besen'in ki de duruyor mu?
Bir Batırık bana anıları yaşattı yeniden.
Abim yok,annem yok,Sevim Teyze yok artık.
Zorkun'a her geldiğimde o çamın yanına giderim ve kabuklarına dokunurum.
Bu ağacın altında ne şarkılar çalındı,söylendi bilseniz.....
#Zorkun'dan,yurdum insanının yaratıcı! zekası işte budur. 😃
Zorkun demek,binlerce çam ağacı demek.Umuyorum,bu düzeneği kuranlar,orman işletmesinin kestiği ağaçları kullanmıştır.İşin Türkçesi;kafasına göre ağacı kesip,bunu yapmamıştır.
Bu yazdığıma ben bile inanmadım ama neyse. ..
Sanırsınız ki,orda bir kaynak var ve düzeneği kurmuş görsel bir güzellik yaratmış ama gelgör ki,düzeneği kurmuş arkadaş,bir de hortum bağlamış,suyu boşa akıtıyor 
Hani,bu ülkeden başka yerde yaşayamam derler ya!
Aynen öyle. 
Günaydın.

#Eski şarkıların geneli güzel ama bazıları da cidden dönemine göre fazla abuk.
Oysa,eskiden duygu yoğunluğumuz çok daha içimize işleyen bir kalitedeydi ve şarkılar da aynı duygulara hitap ederdi.
Şimdiki gibi günübirlik aşklar da yaşanmadığı için sanki daha güzeldi o dönemler.
Yine nostaljik şarkılar dinliyorum ve değişmeyen tek şey şarkılarda,hep erişilemeyen aşkları anlatması.
Belki de,aşıklar kavuşsa,büyü bozulacak ve duygular rutine binecek.
En güzel aşklar,kavuşulamayan aşklar sanırım.
Başka türlü duygular nasıl bu kadar güzel ifade edilebilir,değil mi?
İspanyol Meyhanesinde bir kadın çığlık çığlığa şarkı söylüyorsa,hep vuslata ermeyen aşkın bıraktığı hayal kırıklığındandır.
Belki de olması gereken budur,kim bilir?
Unut,unut beni,
Üşütür karanlığım avunamazsın diyen Tarkan en doğrusunu söylüyordur.
Ama bir de,delicesine aşık olduğunu söyleyen ve aşkından geberdiğini,ölürse,birlikte toprağa gireceğini söyleyenler var ki,işte onlar da başka bir boyutu aşkın.
Örneğin;Makber....
Biliyorsunuz,Makber'i yazan Abdülhakhamit Tarkan ve ölen eşine duyduğu derin aşkla yazdığı söylenir,söylenmesine de....
Abdülhakhamit,nasıl aşksa artık eşine duyduğu,kendisine taziyeye gelen bir hatunla,eşinin 15. ölüm gününde evlenmiştir.
Bu aşk,ne menem bir şeyse artık,yas bile tutturmadan yeni bir sevdaya gönderiveriyor insanı.
İyi ki,ardından Makber'i yazacak kadar aşıkmış;ya bir de olmasaydı;mazallah,toprağa girdiği gün nikahı basacaktı herhalde?
Demek ki neymiş;Aşk,eski bir yalan
Ademle,Havva'dan kalanmış. 😉
#Masmavi bir gökyüzüne uyanmak....
Bunun adı huzur.
Radyoda yine nostalji kanalı ayarlı.
Gökyüzünü seyrediyorum,Cemal geçiyor.
Cemal,benden 6-7 yaş küçük yayla arkadaşım.
Kahvaltı için ekmek almaya gidiyor belli ki.
Radyoda eski şarkılar ve aklıma Cemal ile yaşadıklarım düşüyor.
Çok dövdüm bu çocuğu. 
Şimdi diyeceksiniz ki niye?
Önce,şimdiki Cemal'i tarif edeyim:1.85 boyunda,vurdu mu yere yapıştıracak atletik bir yapıda
İyi ki,çocukken onu dövdüğüm günleri anımsamıyor. 😉
Peki,neden sürekli dayak yedi benden?
Bu Cemal,elinde sapan,sürekli kuşları vuruyor.
'Cemal,vurma şu kuşları'diyorum,dinlemiyor.
Bir,iki derken sinirlenmeye başladım ufaktan,sapanını aldım birkaç kez,lastiğini de kestim defalarca ama Cemal bu,uslanmıyor.
Bunu,bir gün yakaladım,sen misin bu kuşları vuran diye bir giriştim....
Sıkı bir dayak yedi benden.Dayak yerken bağırıyor 'Anneeee,beni dövüyor ' diye ama annesinin duymayacağı bir yerde dövdüğüm için nafile bir çaba onunkisi elbette.😉
Neyse....
Cemal,o günden sonra bir daha kuş vurmadı.
Ne demişler:Bir kötek,bin nasihattan iyidir.
Bu laf böyle değildi ama ben yaptım oldu.
Cemal,ekmek almış dönüyor şu anda.
Gülümsüyorum ve günaydın diyoruz birbirimize.
İyi ki geçmişi anımsamıyor,iyi ki.😉

#Sezen Aksu,' Güneş! (Ama aslında ışık ) Doğudan Yükselir' der;
Burda ise güneş yine doğudan ama Zorkun'dan böyle yükselir.
Günaydın. 
Dip not:Zorkun'a gelirken dedim ki:Saat 9'a kadar uyuyacağım,üç gün tatilim var dinleneceğim ama ne mümkün?
Peki neden?
Sabah 5-6 arası çeşit çeşit kuş evin önündeki çamlara konuyor ve öyle güzel şakıyorlar ki,isterseniz de uyuyamıyorsunuz.
Böyle uykusuz kalmaya can feda elbette ama 300 yıllık çam ağacındaki yuvasından çıkıp,çinko çatıya tohumlarını yiyip artık kozalakları atan o sincap sülalesi olmasa....😉 
Atma şunları,yanına gelirsem atarım seni ordan demek istiyorum ama sincap bana nanik yapar herhalde.