30 Kasım 2017 Perşembe

#Yurdumdan insan manzaraları....
Bugün,oryantasyon seminerinin dördüncü günündeydim.
Hava soğuk,saat altıda çıktım,yürüyorum.
.Çok nadir insanlardan huylanırım.Karşımdan iki kadın geliyor geliyor ve öyle negatif enerji yayıyorlar ki anlatamam.
Kadınların ikisi de tepeden tırnağa siyah giyimli.Etekleri yeri süpürüyor yürürken.
Biri daha çok dikkatimi çekti.Eldivenleri dahi siyah,yalnızca göz bebekleri görünüyor.O derece örtünmüş.
Suriyeli mi,değil mi anlaşılmıyor.Hatta terörist mi,canlı bomba mı asla bilemezsiniz o kıyafetlerin altında saklananları.
Kadınla göz göze geldim ve bu kadar tırstığım çok nadir an yaşarım.
Cidden ürktüm kadınlardan.
Suriyelileri doldurdular güzel yurduma ve hepimizi paranoyak ettiler.
Böyle şüpheyle yaşanır mı Allah aşkına?
Böyle söylenerek yürüyorum ve karşımdan bir erkek geliyor.Üstünde eşofmanları ,ayağındaki uyumlu spor ayakkabıları,saç tıraşı falan,fit de duruyor.
Şu sekiz saniyelik tarama kısmı var ya,işte tam da onu yapıyorum adama.
Ama hoş görünüyor ayrı konu da;
ataların,önüne değil sonuna bak lafı doğru mu ne?
Adam yanımdan geçiyor ki,tanrım!
Elinde bir avuç çekirdek,çitleye çitleye yürümüyor mu?
Allah kahretsin seni adam!
Bir anda karizma yerlerde.
Yahu!
Bir erkek,spordan dönerken,sokağın ortasında çekirdek yer mi?
Ya da çekirdek yer mi?
Hem de sokağa ata ata üstelik.
Bu toplum,şu işleri öğrenirse yeminle söylediğim her sözümü geri alacağım ama nerde?
Fırının önünden geçiyorum eve dönerken.
Bu nasıl bir çekici kokudur yarabbi!
Dünyada,fırından yeni çıkmış ekmek kokusu kadar güzel bir koku var mıdır ki?
Koklaya koklaya eve döndüm,tadına bakamadan,çünkü ekmeği almadım.
Cüzdanı unutmuşum ne yapayım?🙂

29 Kasım 2017 Çarşamba

#Sayın cumhurbaşkanından bu yanıtları bekliyor muydunuz?
Az bile söylemiş.
Ne yapacak sanıyorduk?
'Eyyy Kılıçdaroğlu ya da Kemal Kemal,valla haklısın ne diyeyim şimdi sana ben?
Eniştem,damadım,dünürüm,oğlum,özel kalem müdürüm paraları ta MAN ADASI'nda bir hesaba geçirmişler ama ne geçirmişler,elindeki banka dekontları da doğru ama neylersin ki ailem işte.
Hem, ben sana ne dedim:Benim şahsım adına bir para transferi bulursan cumhurbaşkanlığı makamından istifa ederim dedim;benim adıma.Sen,gidip akrabalarımınkini bulmuşsun.Bu beni bağlar mı?
O halde istifa etmem,edemem!'
Demeyecekti değil mi?
Sayın cumhurbaşkanına naçizane bir vatandaş olarak,bir soru da ben sorayım:Ülkemizde kayıtlı-kayıt dışı 5 milyon Suriyeliye 30 MİLYAR DOLAR harcanmış.Bu rakamları AFAD, Maliye Bakanlığı, TÜİK gibi kurumlar hesaplamış,sallama değil yani.
Suriyelilere yardımı yalnız sivil toplum örgütleri,şirketler değil meğer asıl aziz millet,yani biz canı gönülden veriyor muşuz.
Bana sordunuz mu canı gönülden bu parayı vermek için?
Vermiyorum kardeşim!
Bana ne Suriyeliden?Bana ne eli silah tutacakken ülkesinden kaçan ve burda benden iyi yaşayan 700-800 bin Suriyeli gençten bana ne?
Bayramlarda ülkesine rahatça giden ama sonra yine bize dönen,beslediğimiz Suriyelilerden bana ne?
Vermiyorum,vermek de istemiyorum.
Ben,çalışıp,didineceğim,evladımı okutmak için çırpınacağım,çocuğumun rızkını başkaları yiyecek öyle mi?
MAN ADASI'na götürenlerden alın o paraları,benden değil.
Ana muhalefet partisinin başkanı,elinde belgeleri gösterecek ve belgeleri bir tomar kağıt diye niteleyeceksiniz öyle mi?
Sıkıyorsa,cesaretiniz varsa meclisten soruşturma isteyin.
Madem,o belgeler sahte,Hodri Meydan!
Biz vatandaşız ve kim doğru söylüyor bilmek en doğal hakkımız.
Ben,şunu da bilmek istiyorum:Ben de Marmara Üniversitesi'nden mezunum ve istendiği zaman diplomamı gösteriyorum.
Sayın cumhurbaşkanının diploması nerde?
Madem,ana muhalefet partisi bir türlü bu konuyu açmıyor,ben soruyorum,ülkemin cumhurbaşkanı nereyi bitirdi ve diploması nerde?
Beni kimin yönettiğini bilmek en doğal hakkım değil mi?
Diplomayı görmek istiyorum!
O yalan,bu yalansa,diplomayı yuttu bir YILAN HİKAYESİ de yoktur umarım!

28 Kasım 2017 Salı

#Aralıksız yağmur yağıyor bugün.
Sığınacak,sıcak bir çatısı olmayanlar,bir tas sıcak çorba bulamayanlar,ıslananlar,çaresizce yardım bekleyenler...
Çocuklar,yaşlılar,evsiz barksızlar ve sokakta kalan tüm canlılar....
Tanrı yardımcıları olsun bu gece ve soğuk ve yağmurlu geçen her gece.
Çünkü;tanrıdan başka sığınacak bir şeyleri yok çoğunun.
Sosyal bir devlette,bu satırları hiç yazmamam gerek elbette çünkü,böyle bir devlet çatısında sokakta kalan insan olmaz ama biz,böyle bir devlet değiliz uzun zamandır.
Çalan,çırpan,dolandıran,yalan dolana sarılan siyasilerle yaşamaya mecburuz son yıllarda.
Dışarda sağanak halinde yağmur yağıyor.Perdeyi aralıyorum,sokak lambasının ışığında düşen damlaları izliyorum ve elimden hiçbir şey gelmiyor.
MAN ADASI'na yürütülen paralarla kaç evsize barınacak ev yapılabilir; kaç çocuk sıcak yatağa kavuşabilir,kaç kedi-köpeğin karnı doyabilir?
Ne MAN ADASI'ymış meğer.Alt tarafı 83 bin nüfuslu,İngiltere-İrlanda arasında miniminnacık bir adaymış.Adını bile duymamıştım,tıpkı hepimiz gibi.
Şeytanın bile aklına gelir miydi,1 STERLİN'e MAN ADASI'nda şirket kuracaksın ve kendi halkının rızkını iç edeceksin!
Tanrının sopası neden şu anda yağmur olarak çaresizlerin başına iniyor?
Nerde, adil,adaletli bir yaşam?
Sopa da ineceği adresi şaşırmış olmalı!

27 Kasım 2017 Pazartesi

#Beş gün sürecek seminerin ilk günündeyim.
Beden dilinin insan üzerindeki etkisini konuşuyoruz.
Beden dili dedik,demesine de,hayatımızdaki hırgürden,kabalıktan,hoşgörüsüzlükten gına geldi inanın bana.
Araya,türküler de girdi elbette;iyi ki de girdi,biraz nefes aldık böylece.
Karşımızdaki insana ilk 8 saniyede notumuzu veriyoruz aslında. %55 beden dilinden, %38 sesinin tonundan ve geri kalan %7 ise konuşurken kullandığı kelimelerden etkileniyoruz.
Üniversitedeki hocamız derdi ki:'Çocuklar,karşınızdaki insanı tepeden tırnağa 8 saniyede tarayacaksınız.Bunu başardığınızda,bu okuldan mezun olmayı hak edeceksiniz.'
Karşımdan gelen,kadın,erkek,her kim olursa olsun 8 saniyede tarıyorum ve bu benim için bir deneyim olsa da,karşımdaki kişi hiç bilmese de çok da hoşa giden bir tarama değil doğrusu. Kas yapısı,saçının uzamış dip boyası,tırnağındaki oje ve kesilmemiş sakalları.......
Beden dilini okumak,aslında hiç zor değil.Hele,yalan söylediğini anlamak saniyelik bir iş.
Gözlerine bakın yalnızca,gözlerine.
Ne demiş şarkıda:'Gözler,kalbin aynasıdır,yalan nedir bilmez onlar....'
Tam da öyle! 😉

25 Kasım 2017 Cumartesi

#Kemal,Kemal.....
Sabah,atölyemi açmadan önce haberleri izliyorum ve bu sesi duydum.
Dışardan,size böyle bir sesleniş gelse ne sanırsınız?
-Sokakta oyuna dalmış oğlunu pencereden eve çağıran bir anne;
-Yemek sofrada,kumandaya dalmış kocasını çağıran bir kadın;
-Sokakta önünden giden arkadaşını durdurmak için bağıran biri;
-Şuh bir sesle eşini yatağa çağıran bir kadın da demek istiyorum ama orda Kemal Kemal denmez,uzata uzata tek bir hitabetle Keeemaaalll. der. 
Neyse,konumuzun bu kadınla da ilgisi yok. 
Peki,o halde nedir bu Kemal Kemal hikayesi?
Mikrofonlara çıkmış ve olanca öfkesiyle 'Kemal Kemal' diye bağırıyor sayın cumhurbaşkanı.
Hitabetine bakarsanız eğer,sanki karşısında,koskoca bir ülkenin anamuhalefet partisi başkanı değil de, çocuğunu azarlamaya başlayacak bir baba var.
Ülkemizdeki nezaketsizliğin,edep,adap bilmemenin,kültürel alt çizgi halimizin perişan görüntüsüdür bu;kimse darılmasın,gücenmesin lütfen.
Dün,yemekteyiz programındaki yarışmacıların kendilerini bu denli aşağılatmalarına şaşırdığımı yazmıştım ya;
Anacığım,nurlarda uyusun hep çok kullanırdı şu sözü:
Sahibine bakarlar,nalı,mıhı çakarlar!
Böyle halka,böyle siyasiler çok mu?
Nerde o zarafetle konuşan,üstündeki takım elbisenin içini dolduran,insanların konuşa konuşa anlaşacağını öğrenmiş insanlar,nerde?
Sizi, bize sayıyla mı verdiler bilmiyorum ki!
İyi pazarlar. 🙂
#10 Bin lira için kendinizi ne kadar rezil edersiniz?
Hasta olmanın iyi bir yanı var mı derseniz,elbette var derim.
Çekilen çileli günler sürerken ben örneğin,okumadığım birkaç kitap vardı,onları okudum,okuyorum ama en çok elde kumanda,sabahtan,akşama ne kadar cinayet,magazin,yemek programı varsa izledim.
Memlekette ne çok kaybolan insan varmış,izleyince gördüm.
Polisin yerini tv programları çoktan almış meğer.Kaybolanları,öldürülenleri arayan,arayana.
Bir ülkede halkın her açıdan ne kadar geliştiğini görmek istiyorsanız,böyle programlarda verdiği tepkiyi izlemelisiniz.
Bağırıp,çağıran,saygısız,nezaketsiz,edep,adap bilmeyen kadını,erkeğiyle izliyorum,izliyorum...
Yemekteyiz diye bir programı gördüm örneğin.
Para ödülü de 10 Bin tl'ymiş.10 Bin tl için insan neden kendini bu kadar rezil eder ki?
Hani,para ödülü 10 milyon,50 milyon falan olur da,ekranlara çıkıp,kendinizi bu kadar deşifre edersiniz de,alt tarafı 10 Bin lira için değer mi?
Haftanın beş günü,beş yarışmacının evinde toplanılıyor.Yemekler yapılıyor ve puan veriliyor yarışmada.
10 üzerinden değerlendiriliyormuş puanlar ve verilen rakamlar 0,1,2.....
Yemekler berbat olsa da,damak tadınıza hiç uymasa da bu bir yarışmaysa eğer,nezaket çerçevesinde davranmak,konuşmak gerekmez mi?
Yemekleri hiç beğenmediniz diyelim;insan,size evini açmış,sizin için mutfakta zaman harcamış,size değer vermiş sofra kurmuş.
10 Bin lira benim olacak diye,bu kadar emeğe 1-2 puan verilir mi?
Terbiye sınırlarını aşan ve nezaketin hiçlendiği konuşmaları görünce,bunlara aileleri hiçbir eğitim vermemiş,öğretmemiş dedim doğrusu.
10 Bin lira yahu,10 Bin lira!
Atla deve değil yani,basit bir rakam!
Hay sizin kalıbınıza.....

24 Kasım 2017 Cuma

#İki günde,iki bilgisayarım bozuldu,modem yandı,internet erişimim kesildi,cep telefonum bozuldu.
Daha başka ne olabilir artık bilmiyorum?
Cihazlarım da bana uydu sanırım;fazla hasta!
Bu nedenle öğretmen arkadaşlarıma telefonla arama,mail atma ya da iletişim kurma konusunda bir şey yapamadım,üzgünüm.
Bugün,24 Kasım Öğretmenler Gününde,başta,hayattaki en büyük öğretmenim ANNEM olmak üzere,Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e,ilkokuldan başlayarak,üniversite sıralarına kadar bana emek veren,bu kadar iyi yetişmemi sağlayan,dünyaya bakışımı değiştiren tüm öğretmenlerimin gününü kutluyor,ellerinden öpüyorum.
Bir tek,üniversitedeki Haluk Hoca hariç elbette.
Kızımın yetişmesinde de emek harcayan tüm öğretmenlerine de ayrıca teşekkür ediyorum.
Bütün öğretmenlerimize;
Saygıyla ve sevgiyle....
#Bu fotoğraf karesinde ne görüyorsunuz?
Çoğu kişi,'akşamın karanlığı çökmüş bir şehir 'diyecektir,kirli havasıyla.
Burası,evimin karşısındaki okul ve saat 18.10 ve çocuklar hala ders görüyor ve çocuklar akşamın karanlığında,bahçede beden dersi yapıyor hala.
Dağılım zili çalacak az sonra ve bu çocuklar servislere koşacak,evine gidecek,üstünü değiştirecek,yemek yiyecekler ailecek,derslerini tekrar yapacak,yarınki ödevlerini bitirecek ve uyuyacak ve yarına dinç kalkacak öyle mi?
Ailesiyle hiç konuşmayacak,çok sevdiği diziye bakamayacak,arkadaşlarıyla telefonlaşmayacak,sosyalleşme nedir hiç bilmeyecek,sonra da bizler,bu çocuklardan başarı bekleyeceğiz öyle mi?
OECD raporunu biliyorsunuz değil mi?
Tüm. kayıtlı ülkeler arasında,grupla soru çözmede çocuklarımız sonuncu oldu.
Utanmadan,ekranlara çıkıp halkın yüzde sekseni yaz saatini istiyor diyorlar.
Ben,o halkım ve benim okula giden çocuğum da yok ama bu çocukları gördüğümde,

'Daha bu ülkenin başına ne kadar bela olacaksınız acaba?' diyorum.
Yazık bu çocuklara,yazık!

21 Kasım 2017 Salı

#Grip aşısını vurduran,yararını gören,öneren var mı acaba?
Doktorlar,bu konuda ikiye ayrılıyor çünkü.
Derdim grip mi onu da anlamış değilim ama....
1 haftadır 39 derece ateşle,şiddetli öksürükle ve halsizlikle boğuşuyorum.
Atölyede boya fırçasını sağa mı vuruyorum,sola mı anlamıyorum çünkü gözüm kapalı iş yapıyorum.
Bu ne beter bir dertmiş böyle!
Devlet Hastanesi ve Özel Hastane arasında gidip geliyorum.Yediğim serumlar da bir işe yaramıyor,anlamıyorum ki?
Çaresi dinlenme ve bol sıvı tüketimi demeyin lütfen.Günlerdir içtiğim sıvının haddi hesabı yok.Adaçayından tutun da,zencefile,ıhlamurdan tutun da limonlu çaya diye diye sıvı alımından gideceğim ama iyileşmede tık yok.
Fikri olan,önerisi olan var mı acaba?
Ayağa kalkmam gerek çünkü,atölyede iş çok ve bitmesi gerekiyor.

Bir de dip not olsun:
Gece,yolunuz hastanelerin aciline düşerse yandınız.Gittiğim her iki hastanede de çarşaflar pis,kanlı ve sizi üstünde yatmaya yönlendiriyorlar.
Dün özel hastaneye itiraz ettim,serumu oturarak yedim örneğin.
Bu hastaneleri kim denetleyecek,ben mi?
Sahi!
Sağlık Bakanlığı ne işe yarıyor memlekette acaba?

18 Kasım 2017 Cumartesi

#KALBİMDEKİ DENİZ-İSTANBULLU GELİN
Dizileri izliyor musunuz?
Kendi ülkemizde konular bitmiş gibi,yabancıların yazdığı senaryolardan yapılmış dizilerden gına gelmiş biri olarak,ben pek izlemiyorum,zaten vaktim de yok.
İlla ki,içine mafya sokulan,hiçbir üretim yapmadan koca parasıyla salınan kadınlardan oluşan entrikalı dizilerden de gına geldi.
Bu iki diziyi konu etmemin nedeni kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri.
Eğitimli kadınlar neden dayak yer?
Aşk mı,sevgi mi,korku mu,çaresizlik mi,ne?
Dün,İstanbullu Gelin dizisi vardı.Bizden bir senaryo olunca ilgimi çekiyordu.
Dizide bir genç kadın,üstelik de işi gücü var,evlendiği adam habire kadına şiddet uyguluyor ve kadın her keresinde geri dönüyor.
Bu kadın salak olmalı değil mi?
Bir erkeğin eli bir kez kalktıysa artık hep kalkar.Dün da,kaynana zulmünden kaçmak için,ayrı ev tutulacak sözüyle onca dayağı yiyip evinde oturmaya kalktı kadın.
Anacığım,nurlarda uyusun hep derdi ki:'İt b.. yemeyi terkemez.'
Bu kadın,daha çok dayak yiyecek o adamdan.Şiddetin açıklaması olabilir mi,olmaz elbette ama bu kadınlar neden çekip,gitmiyor ki?
Bu akşam,Kalbimdeki Deniz denen diziye takıldım.Konu,kadına yönelik şiddet.
Kadını mal gibi gören,hiçbir yaşam hakkı tanımayan,erkeğin tapusundaki bir genç kızın sevdiği erkeğe kaçınca,törelerin kurbanı olmasını anlatıyordu.
Her ikisi de öldürüldü elbette.
Olayı dizilerde izliyoruz ama bunun bir de gazetelerin 3. sayfalarına düşenleri var.
Onca kadın cinayeti yaşanıyor bu ülkede,kim 'DUR!' diyor Allah aşkına?
Kadınlar,çeşitli gerekçelerle öldürülüyor ama tınan yok.
Bu akşamki diziyi çok beğendim.Kadın cinayetlerini gündemde tutması,dernekleri ayağa kaldırması,mesaj vermesi gerçekten de iyiydi.
Yapanların ellerine sağlık.
Ama bu ülkede,kadın cinayetleri bitmeyecek biliyorsunuz.Özgecan Aslan,Ayşe Paşalı ve diğerlerini unutmayın lütfen.
Kadın,kimsenin tapulu malı değildir ve eğer ortada bir hükümet olsaydı bu işi çözmeye çalışan kadına kalkan o elleri kırardı ama nerde?
İçeri tıkın ve hiç çıkarmayın bakalım olay nasıl çözülecek sayın siyasiler!
Tahrik İndirimi yapmadan ama....
#Hastaneler,sağlık sektörü ve antibiyotikler...
Malum,önümüz kış.Hastanelere koşma mevsimindeyiz.Gündüz sıcak,gece soğuk bir iklimde hastalanmamak mümkün mü?
Dün gece,ben de hastaneye gidenlerdenim.Acil dolu.Yaşlısından,gencine,el kadar bebesinden çocuğa herkeste öksürük,burun akıntısı,eklem ağrıları ve boğaz yanması var.
Doktorlar,ordan oraya koşuyor sürekli.
Geçtiğimiz günlerde kardeşimi götürdüm hastaneye.Şikayetler benzer elbette.Antibiyotikle başlayan bir serüvene gittik.Bu kadar çok antibiyotik kullanmına gerek var mı bilmiyorum?
Hangi doktora gitseniz,muayene bile etmiyor,hemen akciğer filmi,bir dolu tahlil,ıvır zıvır belki de hiç gereği olmayan araştırmalar başlıyor.
Bilmem ki,bu ülkedeki sağlık bakanı ne işe yarıyor?
Benim de benzer şikayetlerim oldu elbette.Serum yedim,pastil falan geçecek elbette.
İnsanın,bedenine bu kadar ilaçla yüklenmesini doğru bulmuyorum ama bana ters gelen şey,aynı şikayetle hastaneye gidince,birine antibiyotik,diğerine serumla tedavi nasıl verilir?
Hastanede bir şey dikkatimi çekti,sizinle de paylaşayım:Kırkayak böceği var bilirsiniz.Hani,tehlikeyi sezdiği anda kıvrılır ve berbat bir koku yayar.İşte,bu böcek zehirliymiş.
Köyden,yaşlı bir kadını sokmuş ve kadını zor yetiştirmişlerdi hastaneye.
Bizim Zorkun Yaylasında inanılmaz çoktur bu böcek.Tiksinti vericidir yaydığı koku.
Bende dün öğrendim tehlikeli yanını.
Aklınızda bulunsun,eğer bu böceği görürseniz önemseyin çünkü nemli olan her yerdeler.
Her yere hastane açmakla iş bitmiyor.Nitelikli doktorlar,yorulmamış hemşireler,hijyenik bir ortam ve cebinizi yakmayan bir sağlık süreci istiyorum bir vatandaş olarak.
Hastanelere elimi versem,kolumu zor kurtarıyorum ödediğim maliyetten.Yataklar pis,çarşaflar değiştirilmiyor hastadan sonra,kanlı yatağa bile yattım öncesinde.Ya mikrop kapsaydım?
Şikayet etmeniz de işe yaramıyor çünkü değişen bir şey yok hala.
Üstüne üstlük de,gereksiz bir çok taramadan geçtiğimi düşünüyorum.Benim için hem zaman hem de para kaybı.
Hani,bu ülkede sağlık ücretsizdi?Hani,sıra beklemeden hastaneye gidebiliyorduk?
Bu memlekette,ambulans verilmeden,sedyeyle eve gönderilen felçli hastalar var.
Ya o vali denk gelmeseydi?
Geçiniz bunları,geçiniz.Nasıl başarırsınız bilmiyorum ama hasta olmamaya bakın yeter!
Sizin de evinizin altı hastaneye dönüşmediyse ve doktorlar ordusu başınızı belkemiyorsa eğer....
Hiç şansınız yok!

16 Kasım 2017 Perşembe

#Dolandım dolaştım boşandı yağmur
Saçım ıslak kunduram çamur
Eve döndüm yağmur getirdim
Ev yeşerdi ben yeşerdim.
NECATİ CUMALI
Bugün bu dizeleri okudum ve Necati Cumalı ile tanışmam,kitap fuarında yaptığımız sanatlı sohbetler aklıma geldi.
En sevdiğim kitaplarından biri,belki de ilki 'Ay Büyürken Uyuyamam'dır.
Öyküyü o kadar sevmiştim ki,bir gün tablosunu yapacağım ama ne zaman bilmem?
Çok tembelim sanırım ama mutlaka yapacağım iki tablodan biridir.
Bir gün,ressam Devrim Erbil ile sohbet ediyorum ve bir tablosunun karşısındayız.
Ona,bu öyküden söz ettim ve bir gün mutlaka dedim;durdu,bana bir süre baktı,baktı ve gülümsedi.
Sanırım,anlattığım öyküden etkilendi. 
E,bu kadar anlatıdan sonra kitabı alır,okursunuz artık değil mi?
Necati Cumalı'nın öykücülüğünü şiirlerinden daha çok severim aslında ama bu dizeleri çok sevdim,hele ev demek,hayat demek olan benim için evin kutsallığı başka bir şey.
Nereye gidersem gideyim,hiçbir yer evim kadar benim değildir.
Ev,insanın en kutsal sığınağı.
İçindeki yemek kokuları,her bir köşeye sinmiş anıları,ömrünüzü geçirdiğiniz yaşam alanınız.
Dışarının gürültüsünden,işin stresinden kaçıp,anahtarı çevirip eve girdiğinizde,elektrik düğmesine bastığınızda eve dolan ışık ve bir fincan kahve ya da ince belli bir bardak mis gibi çay,hafiften çalan bir müzik,olmadı,pikaba koyacağınız eski bir plaktan yayılan cızırtılı sesler ve nostaljik şarkılar.....
Ev hayattır ve bizler dışarda ne kadar mutluysak eve düşen yağmurla o kadar yeşeririz ama dışardaki yağmurun da kaliteli kaliteli yağması gerekir.
Ne güzel demiş Necati Cumalı;
-Eve döndüm yağmur getirdim
Ev yeşerdi ben yeşerdim.
#BEN ATATÜRKÇÜ DEĞİLİM!
Bu başlığı atınca aklıma Nadir Nadi geldi elbette,onun sözüdür çünkü bu söz.
Bu kadar gerici,yobaz siyasilerin,insanların içinde,Atamıza küfredenler babası kadar sevdiğini söyleyince ve bunları izleyince,bunca yıldır ilkelerini savunduğum ben,ATATÜRKÇÜ olmadığımı anladım.
Bugünlerde yükselen trend ATATÜRKÇÜLÜK olunca,ATATÜRK'ün adını ağzına almayanlar,birdenbire en has ATATÜRKÇÜ kesildi.
Oysa,daha dün,28 Mayıs 2013 tarihinde,cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan' İki tane ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasa sizin için neden reddedilmesi gerekiyor.'dememiş miydi grup toplantısında?
Kim ATATÜRKÇÜ peki?
Planlar 2019 yılına hedefli olmasın sakın?
Ömür yeter de,2019'u görürsek,ne kadar samimilermiş söylemlerinde anlayacağız ama ben inanıyorum ki,hepsi yalan!
Beni ikna etsinler önce.Milli bayramlarımız coşkuyla kutlansın örneğin,yasaklanmadan,bahaneler bulunmadan.

Anıtkabir'de, sap gibi asık suratla durmasınlar örneğin.
Yüzlerinde,bu ülkenin kurucu liderine duyulan saygıyı göreyim.
Ya da,Atamızın çizdiği yolu izlesinler,siyasetten,eğitime,sanattan,demokrasiye örneğin.
Bütün kazanımları yok etmesinler,devrimleri yol bellesinler istiyorum.
Var mı ufukta böyle bir umut?
Yok değil mi?
Bu düşüncelerle 10 Kasım'da,Atamızı anma törenlerine katıldım.
Dünya lideri olmak budur işte.Hiç kimseyi zorla ne heykellerinin önüne ne de Anıtkabir'e götüremezsiniz.
Atatürk sevgisini yüreğinde taşıyanlar koşar şükranla atasına.
CHP,ATATÜRK'ü anmak adına yaka resmi dağıtmayı planlamıştı,çok da iyi yapmış.
Bende,destek oldum ve sokakta,esnaflara,hiç girmediğim kahvehanelere bile girdim ve yakalarına taktım fotoğrafları.
Neyi gördüm biliyor musunuz bunları yaparken:
Hiç uğraşmayın sayın siyasiler!
Bu ülkede ATATÜRK SEVGİSİ BİTMEZ!

14 Kasım 2017 Salı

#Sabah,güne bazen sıcacık gülüşlü insanlarla başlıyorsunuz,akşama artık yorulmuş,feri gitmiş gözler ve günü tamamlama telaşıyla sürdürüyorsunuz ve buna hayat diyorlar.
Rutine bağlanmış günler işte.
Her sabah,saat 9.da atölyemi açıyorum.Sokaktan geçen insanları izliyorum bir süre.
Yaşlısı,genci,yere tüküreni,ağız dolusu küfredeni,çocuğuna sarılanı,işe yetişmeye çalışan gençleri görüyorum her sabah.
Toz,toprak,boya,tiner benim işim.
Dışarda tozlu bir ortamdayım,üretim aşamasının başlangıcıdır bu,yoldan geçen iki kişi 'Kolay gelsin Bacı'deyince gülümsedim.
Bana 'Bacı' dedi.Yakın buldu zahir! 😉
Güzel gülüşlü insanlardır bunlar.
Ama dün pazardan dönüyorum.Dünyada,yayanın,araca yol verdiği tek ülke biziz sanırım.
Trafik akıyor,kızını öne oturtmuş biri motoruyla bekliyor,yaşı 40-45 arası bir erkek.
Ona yol verdim bana döndü ve 'Teşekkürler TEYZE'dedi.
Ne!
Teyze mi?
O kadar mı yaşlandım yahu!
Kahrol e mi!
Bana teyze dedi,ben nerelere gideyim artık.😉
Bana hep soruyorlar 'Neden,İstanbul'dan döndünüz?'diye;
Hep aynı yanıtı veriyorum: 'Neden kalayım?'
Evet!
İstanbul,fırsatlar kenti ve eminim İstanbul'da kalsaydım,şu anda çok farklı bir yerde olurdum.
Evim,arabam,çok renkli bir sosyal hayat,yurt dışı gezilerim.....
İyi de,ben bunları istemiyorum ki!
Bana insan lazım.Öğrendiklerimi aktaracağım ve bununla kendimi mutlu edeceğim insanlar...
Toplumlar,kendini geliştirmiş,akılla hareket eden,hedefe odaklı insanlarla ilerler.
Her giden İstanbul'da,Ankara'da,İzmir'de kalsa öğrenilenler nasıl aktarılacak diğer kentlere?
Hep şaşırmışımdır insanlardaki bu hırsa.
Tamam!
Her şeyiniz var,Çok çalıştınız,lüks içinde bir hayat sürdünüz,komformist bir alışkanlığa girdiniz de....
Bunları elde etmek için nelerden vazgeçtiniz?
Hayatınızda neleri eksik bırakarak 'Keşkelerinizle' bu noktaya geldiniz?
Bugün,atölyemde bir çalışma arkadaşım öyle güzel işlere imza attı ki;ondaki heyecanı gördüğümde,gözlerindeki hayranlığı izlediğimde, 'İşte bu'dedim.
Bir insana dahi bir şey öğretebilmişsem başardım! 🙂

12 Kasım 2017 Pazar

#Irak'da 7.2 büyüklüğünde bir deprem oldu.
Deprem kötüdür.
Sarsıntıyı hissettiğiniz anda bütün kimyanız bozulur ve korkuyla ve panikle beklersiniz sarsıntının geçmesini.
Uzun süre hafızanızda yer eder o sarsıntı ve yıllarca içinizdeki korkuyu atamazsınız.
Deprem haberini her duyduğumda,Ceyhan depremini anımsarım.
Nasıl bir sarsıntıydı yaşadığımız Adana'da anlatamam.Kapının duvardan ayrıldığını ve aradaki boşluğu görmüştüm.
Karşımdaki ikiz binalar sağa sola sallanıyordu.
Plakların olduğu dolabın büyük cam kapağı gözümün önünde yerinden fırlamış ve kanepeye düşmüştü.
Kızımı evden indirmek için kapıya koşmuştum ve yaşadığım telaşla ayakkabısının kilidini vurmaya çalışıyordum.
Ev sallanırken ayakkabıyı ne yapacaksam artık?
Ayağına bir şey batar anne kaygısıydı aslında yaşadığım.
Merdivenlerden uçarcasına indirmiştim kızımı.
O korkumu asla unutamam.
Aradan yıllar geçti ve ülkemizde yeni yıkıcı,öldürücü depremleri de yaşadık.
Hala içimdeki en büyük korkularımdandır deprem.
Ya bina yıkılırsa!
Ya sesimi duyan olmazsa!
Ya sevdiklerime bir şey olursa!
Çürük evlerde yaşıyoruz aslında.Denetim yok,kentsel gelişmişlik yok,deprem anında yardım edecek ekipler,yollar,açık alanlar yok,dahası bilinç yok hepimizde.
Yaşadığınız şehirde,bu konuyla ilgili herhangi bir kurumsal çalışma yapıldı mı örneğin?
Hani,bilgilendirme adına.
Yapılmadı değil mi?
Deprem çantası denir ama bakın hiçbir evde bulamazsınız.Benim evimde de yok.Sanki,deprem bizi es geçecekmiş gibi.
Hasbelkader yaşıyoruz aslında.Uzun zamandır aklımda bu konuda yetkililerle bir çalışma yapmak ama ne kadar ulaşabilirim bilmiyorum.
İlkyardım,şoku atlatınca yapılacaklar,öncesi,sonrası....
Hazır olduğumuzu düşünmüyorum doğal afetlere.
Irak,az ötemiz.Oynayan fayın bize etkisi ne olur sizce?
Deprem felakettir ama önlem almak da bizim elimizde.
Alıyor muyuz?
Hayır elbette!
Biz,cam filmi takılsın mı,takılmasın mı diye tartışıyoruz günlerdir.
Umarım,can kaybı çok olmaz ve yaralar çabucak iyileşir Irak'da.
#Sabah 6'da uyandım,hem de herkesin tatil yaptığı pazar gününde.
Gökyüzündeki kuşa takıldı gözüm.Özgürlüğüne mi uçuyordu,yoksa birine av olmaya mı?
Sokaktan geçen ayak sesleri artınca pencereden baktım,çocuklar okula gidiyordu.
'Bu çocukların,sabahın bu saatinde okulda ne işi var ?'sorusu anlamsız elbette.
Yap-Boza dönen eğitim sisteminde öğrenciler kendilerini neyin beklediğini bilmeden hafta içi yetmiyor gibi,bir de hafta sonu kursa gidiyorlar okula.
Peki,bu çocuklar ne zaman eğlenecek,ne zaman parka gidecek,ne zaman arkadaşlarıyla top oynayacak?
Çocuklarımızı hedef odaklı eğitmeden,tıpkı bir yarış atı gibi koşturduğumuz için çocukluklarını ellerinden alıyor olabilir miyiz?
Bunları düşünürken,gözüm okulun içindeki 110 yıllık tarihi binaya takıldı.
Bu çatı yıkıldı yıkılacak ve az kaldı bir çocuğa zarar verecek.
O zaman mı çözüm bulacağız?
Sürekli gündeme getiriyorum bu konuyu ama somut bir adım hala yok.
Biz alışkın bir toplumuz,olay yaşandıktan sonra dövünmeye.
Kader der geçeriz nasılsa!
Atölyemi açtım,her pazar gibi saat 9'da.Çalışma arkadaşlarım gelmek üzere derken,sokaktan iki yaşlı teyze geçiyor.
Birini tanıyorum.Nerde görsem elini açmış dileniyor.
Dilendiği paraları her akşam evimin balkonunun altında sayıyor ve akşam oğluna içki parası veriyor.
Sorduğumda öğrendim bunu.
İlginç olan bu da değil.Teyze,diğerine diyor ki:'
Allah,devletimizden razı olsun.Geçim yok.Para veriyorlar da evimize lokma giriyor'
Teyze anlamayacak içimden geçenleri biliyorum elbette ve sesli sesli düşünüyorum:
-Be güzel teyzem!Sen,devletin sana baktığını söylüyorsun da,sana verdiği paraları bizim rızkımızdan kesiyor.
Ben,çalıştığım kadarın karşılığını alıyor muyum örneğin?
Çalışmaktan yılmıyorum elbette.istersem 7/ 24 çalışayım ama ye emek!
Sen çocuğuna içki parası yetiştirirken,ben çocuğuma okul parası yetiştiriyorum.
İkimiz de vatandaşız değil mi?
Siz,oturduğunuz yerden devletten alın,ben çalışayım sizin kadar devlet beni düşünmesin,hiç olur mu?
Vaktiniz varsa,PTT'ye uğrayın lütfen.
Engelli yardımı,yaşlı bakım parası,o,bu derken gidin de görün devletin saçtığı paraları.
Böyle düşünerek,çalışa çalışa bu saati ettim.Yoruldum,ürettim,alın teri döktüm elbette.
Aklıma,sabah gördüğüm kuş geldi.
Nasıl da kanat çırpıyordu gökyüzünde.
O mu özgür,biz mi tutsak hayata!

9 Kasım 2017 Perşembe

#Bir Türk kadını olarak, fikirlerimi özgürce söylüyor,özgürce yazabiliyorsam; istediğimi giyiyor,istediğim gibi yaşıyorsam,bunu,bu muhteşem imzanın sahibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e borçluyum.
Çok teşekkür ediyorum bana değer verdiği,beni birey yaptığı için.
Şükranla anıyorum.
OLMASAYDI OLMAZDIK!

8 Kasım 2017 Çarşamba

#Tüm dünyada 8 Kasım 'DÜNYA DELİLER GÜNÜ' olarak kutlanıyor;hem de 8 yıldır.
İnanın,ben de yeni öğrendim,nasıl atlamışsam artık?
Deliler mi akıllı,yoksa akıllı diye geçinenler mi bilmem!
Belki de işi deliliğe vurup,kolayına kaçmak gerek.
Akıllı olmak akla zarar bu ülkede çünkü.
Hepimizin birer huni takmasına az kaldı.
Yapılanlar,söylenenler,açıklamalar,konuşmalar,karşınıza çıkan insanlar diye değerlendirirseniz hayatınızı tımarhanenin yolunu bulmak hiç zor değil inanın.
Aklımıza mukayyet olmak lazım da nasıl?
Bazen düşünüyorum,bunlar mı delirdi yoksa bende mi bir sorun var?
Haberleri izliyorum;izledikçe sinirlerim bozuluyor.Çocuğunu öldüren,boşanmaya kalkan karısını doğrayan,belinde silah karşısına kim çıkarsa öfke patlaması yaşayan ve kurşunları fütursuzca sıkan......
Neler oluyor bize böyle?
Tımarhaneye tıkılanlara boşuna DELİ diyorlar.
Delilik hepimizde aslında.
Baksanıza! 15 yıldır bizi yönetenlere hala boynumuzu kırıp,el pençe divan duruyorsak çaresizce ve hiç sorgulamadan kaderimize razı oluyorsak hala;biz DELİ değilsek kime deli denecek?
Deli diye nasıl tanımlarsınız insanı?
Kontrolsüz davranışlar,sağa sola saldırmalar,ne söylediğini bilmeden konuşmalar,tuhaf kıyafetler giymeler,yürüyüşünü kontrol edemeyenler falan değil mi?
Yok,aslında onlarınki normal.
Onlar gereğini yapıyor da....
Neyse!
'Delidir,ne yapsa yeridir' diye aldırmamamız gereken öyle çok kişi var ki,deliler halt etmiş yanlarında.
Deliye,deli demek adet olmuş.asıl deliler içimizde.
Tanrım!
Bugün yaşadıklarımdan sonra aklıma mukayyet ol artık!
Bunlarla daha nereye kadar .....

6 Kasım 2017 Pazartesi

#Bugün,toplantıydı,atölyeydi derken semt pazarıma geç kaldım.
Mahmut Amca beni görünce,biraz da haşlamalık pozisyonda 'Nerdesin sen bakalım,kaç haftadır yoksun?'diye serzenişte bulununca 'Canlarım benim,nasıl da özlenmişim meğer'diyerek gülümsedim.
Hep derim:'Ben de olsam,beni özlerdim.'😉
Nerdeyse,bütün tezgahlara uğramadan geçmem.Lazım olduğundan değil,gönüllerini almak adına.
Pazarcının kalbi delik torununu da merak ederim,dizleri ağrıyan teyzemi de.
Çocuk,anjiyo olacakmış haftaya.
Yavrum benim,bu yaşta bu eziyet!
Bir de gaf yaptım bugün.Pazarcının birinin babası hastaydı epeydir,babasını sordum, 'Öldü'dedi.
Nasıl utandım sorduğum için.
Geçen hafta pazara gittiğimde,domates tezgahındaki kadının benden az para aldığını fark ettim.
Bu hafta,yine yanaştım ve 'Geçen haftadan size borçluyum'diyerek parayı uzattım.
Pazarcı,inanmayan gözlerle sürekli 'Ne yani,şimdi sen bana para mı getirdin,hem de geçen hafta bizim hatamızdan'diyor da diyor.
Nerdeyse elenseye gireceğiz parayı vermek için.
İnanmıyor parayı verdiğime.
5 dakika böyle inanmayan gözlerle savaştım ve en sonunda 'al kardeşim şu parayı,allah allah'diye verdim.
Kadın bana baktı baktı ve 'Allah razı olsun senden'dedi.
Karşılıklı gülümseştik böylece.🙂
Biz,ailemizden böyle gördük.Başkasının rızkına el uzatılmaz!
Gelelim şu pazar fiyatlarına:
Pazara girişle pazardan çıkış arasındaki fark,cüzdanınızın boşalması.
Aldığınız ne derseniz,2 ondan,1 şundan.
Kayda değer bir şey de yok üstelik.
Ekranlara çıkıp da 'Sabah şunu yiyin,öğle ara öğünde şunu yiyin'diyen tüm uzmanların ağzına terlikle vurun bence.
Sizin,bunları evinize götürmeniz için fabrikalarınızın dönmesi gerekiyor çünkü.
Asgari ücretli ancak ve ancak rüyasında görür bunların çoğunu.
Pazardan çıkarken yaşlı teyzelerin henüz satılmamış ürünlerini gördüğümde çok üzülüyorum.
Hepsi,ekmek derdinde ve yağmur,çamur demeden bahçesinden topladığı iki dal maydanoz,üç dal tereyi getiriyor satmak için.
Ama çok da takdir ediyorum inanın.
Bütün vaktini AVM'lerde geçiren ve 'Ay şekerim,şu mağazada çok ucuz bu çizmeler'diyerek bir çizmeye 4000 tl veren ve sabahtan akşama kuaförden çıkmayan botokslu kadınları görünce.
Ne adaletsiz bir dünya!

5 Kasım 2017 Pazar

#Okulun zili çalıyor ve çocuklar ders başı yapıyor sabahın köründe.
Facebook, 'Ne düşünüyorsun?' diyor ya;
Facebook'un bu kibarlığına, ilgili makamlara bir yazıyla yanıt vereyim.
Kardeşim!
Kış saati uygulamasına bu yılda geçmediniz.2018'e tarih vermenizin açıklaması nedir?
Bu çocukların,bu saatte derse başlaması için,en az,1.5 saat öncesinden uyanması gerek.Uyanacak ki,kahvaltısını yapacak,giyinecek,servise yetişecek.
Peki,bu çocuklar uykusunu nasıl alacak da dingin bir kafayla dinlediğini anlayacak?
Bunun bir de evdeki masrafı var.
Gecenin karanlığında başlayan bu hazırlıkta elektrikler ne kadar tüketilir ve hem aile bütçesine hem de ülke ekonomisine ne kadar külfet yükler?
Memleketi,blok flütü kültürel değişim silahı sananlara bırakırsan,olacağı budur;kimse şikayet etmesin.
Çocuklar,beden dersine başladı.
Bakalım,kıyafetleri spora uygun mu?
Saçını doladığı,püskülleri eline dolanan o şeyle tenis raketini tutmaya çalışan kız çocuklarını gördüm bu okulda ben.
Hani,kıyafet spora engelmiş ya,kadın çok haklı ne diyeyim şimdi ben?
Sanırsınız ki,hayatı sporla geçmiş ve eşofmanla spor yapmasına engel bir şey varmış gibi.
Ülkemiz,ne büyük bir sporcuyu kaybetti kıyafetinden ötürü kim bilir?
Nasıl üzüldüm bilemezsiniz bu kadıncağıza!
Bu kafaların elinde memleket oyuncak oldu.
Yazık oluyor çocuklarımıza,yazık!
Bunun bir de veli ayağı var elbette.
İşe yetişecek veliler,çocuklara mı yetişsin,iş yüküne mi?
Kim çözecek bu sorunu?
Enerji Bakanı damat mı,yoksa memleketteki tüm sorunlara çok da 'TIN' diyen hükümet mi?
Çağ atlamışmışız da;herkes bizi kıskanıyormuş da;onlar uzaya mı çıkmışlar da....
Kardeşim!
Siz neyin kafasını yaşıyorsunuz ben 15 yıldır anlamadım ki!
Zaten anlayan da çıkmayacaktır.
Elin gavuru Ay'ı bıraktı,Mars'ı bıraktı,Kepler'i buldu,biz hala bunlarla kafa buluyoruz.
Bize ne içirdilerse artık!
Toplum olarak mışıl mışıl uyuyoruz.
Ah şu çocukların okul zili erken çalmasa daha da uyuyacağız ama....
#Tanrı dedi ki:
Ey Türk halkı!Size,Atatürk gibi bir deha gönderdim,kıymetini bilmediniz,size verdiği vatanın da,hakların da ne demek olduğunu anlamadınız.
Size öyle bir ceza veriyorum ki;her şeyi anladığınızda iş işten geçmiş olacak ve dizlerinizi dövmek nafile sonuç verecek.
Peki,o ceza neydi?
'Bizi tutsak edemeyenler, Çanakkale'de,Kurtuluş Savaşı'nda bağımsızlığımızı elimizden alamayanlar,bizi kültürleriyle tutsak etmeye çalıştılar.Türkiye'de yıllarca müzik derslerinde blok flüt çalınmasının sebebi basit bir şey değildir. Veyahut da beden eğitim derslerinde ritmik jimnastiğin öne çıkarılmasının sebebi basit bir şey değildir.'diyen şahıs.
Sanırsınız ki;müzik dersinde blok flüt çalan çocuklar ihtilal yaptı.,Alt tarafı blok flüt.Hani,şu üfleyip,üfleyip bir türlü doğru notaya basmayı beceremediğimiz müzik aleti.
Onu bile doğru dürüst öğretemiyorlar çocuklara ama neyse.
Devam ediyor üst zeka çıtalı beyimiz ve diyor ki:"Bize gerici diyenleri utandırdık mı 15 yılda, evet. Bu ülkede alnı secdeye gittiği için gerici diyenler, ne uçak yaptırdılar, ne de araba yaptırdılar. Kendileri uzaya mı gitti, hayır"
Anladınız değil mi?Kendi uçağımızı,kendi arabamızı yapamıyorsak,hep bu elin gavurlarının bizi baskı altına almasından.Yoksa,biz okullarımızda öyle bir fen,matematik,bilimsel ağırlıklı,sanat,spor diye diye gençleri yetiştiriyoruz ki,bizi kıskanıyorlar ve siz bunu görmüyorsunuz.
Çok ayıp bize,çok!
Peki,ya şu 'Benim büyüdüğüm Türkiye'de spor yapmaya kıyafet de engel olabiliyordu'diyen kuş beyinliye ne demeli?
Sanırsınız ki,olimpiyatları kazanacak çapta sporcu çocuklar yetiştirdik de kıyafetleri yüzünden engele takıldılar.
Ve devam ediyor bu deha;diyor ki: Ancak şimdi Allah'a şükür fiziksel engellerin yanı sıra kıyafetle ilgili engelleri de aşmış bulunuyoruz"
Yavrum,sizin beyninizdeki engeller bu olduğu sürece,memlekete ne hayır gelir sizden de,bizi sürekli sizlerle sınatmak zorunda bırakıyorsunuz?
Düşün yakamızdan,düşün artık!
Allahın sopası diyoruz sürekli ama ineceği yeri bir türlü bulamıyor mu ne?
Sürekli blok flüt mü çalıyor acaba?

4 Kasım 2017 Cumartesi

#Mısırlı bir din adamı, bir erkeğin evlilik dışı doğan çocuğuyla evlenebileceğini ve babanın bu şekilde doğmuş kızıyla birlikte olabileceğini söyledi.
Sapıklığın,din kisvesine büründürülerek sürümlenmiş hali elbette bu.
Yeni bir haber mi;elbette değil.
6 yaşında kız çocuğuyla evlenilebilir diyen bir sapık da bizde var zaten,ta Mısır'a uzanmaya gerek yok.
Yalnızca bu sapkınlığı dile getirmek değil amacım,din adamı altında görüntüdeki bir erkek aslında.
Başında takke,göbeğine kadar inmiş kirli sakalı,üstünde entari mi nedir bir şeyle mikrofona konuşan bu şey,bir erkek olarak nasıl göründüğünü sanıyor acaba;çok mu çekici,çok mu özel?
Fotoğrafa baktığımda,bir kadın olarak hissettiğim şey yalnızca iğrenç bir silüet.
Görüntüsüne bakmadan,dini kendine referans alarak din adamlığına soyunuyor,bir de üstelik zinayı suç sanıyor,üstüne yetmiyor,doğan kızını yatağa atma hakkının olduğunu söylüyor.
Hadi bu andaval söylüyor,söylemesine de,bunu dinleyip de,sahiden kızına yan gözle bakan baba çıkar mı diyeceğim ama ...
Ensest ilişkinin zirve yaptığı ülkemizde bunu da okursak hiç şaşırmam doğrusu.
Gelelim şu insan kılığına girmiş müsveddeye;
Bir kadın,bir erkeğin neyini beğenir?
Yakışıklılık,karizma,duruş,sesinin tonu,konuşma üslubu,toplumsal tanınmışlık,statü ya da ekonomik girdisi.Yani;şişkin bir cüzdan,ev,lüks araba falan....
Elbette bunlar genelleme.Yoksa,her kadını kapsamıyor.
Bu şeyin sıfatına bakıyorum bir kadın olarak;
Kıl yumağına dönmüş suratı mı çekici olabilir,ağzından köpürerek konuşma tarzı mı,entarisi mi;neyi çekici olabilir?
Beyni sulanmış,ağzından lağım akan biri adam mıdır ki,çekici bir yan arayasınız?
Geri kalmış coğrafyanın yeni sürümü,pisliğin teki.

3 Kasım 2017 Cuma

#Bu aralar,dünya cidden gözüme çok kötü görünüyor.
Her gün gelen şehit haberleri,gündemi değiştirmeye yönelik açma sapan konuşmalar derken,hiç mi iyi bir şey olmuyor derseniz....
Atölyemi açıyorum,kapıda bu güzel çocuk bekliyor,elinde sokaktan bulduğu bir taşla.ve bir poşetle.
Adı,İlayda ve ben,bu çocuğu yetiştiren anneyi kutluyorum.
Neden mi?
Elince bir poşetle bana baktı ve 'Diğer çocuklar ne zaman gelecek?'dedi.
'Onların saati belli olmaz,neden sordun?'dedim;
Atölyeme gelen çocuklar için bir paket lolipop şekeri almış hediye olarak.
Bu kadar ince ruhlu bir çocuk yetiştirmek başarılı bir anneyle karşılaştım demek benim için.
Atölyeme çocukları alıyorum çünkü renklerle tanışsınlar,sanatı öğrensinler ve yarının emaneti çocuklarımız iyi yetişsin diye çaba harcıyorum.
Gelen her çocuğa dergi veriyorum,içinde bilimden sanata her şeyi anlatan.
Özellikle taş getirmelerini istiyorum çünkü;önce hayal kurmalarını,hayali kağıda dökmelerini ve sonrasında da soyuttan,sömuta giden bir yolculuğu anlamalarını sağlıyorum.
En azından deniyorum diyelim.
İlayda'ya da,taşa ne çizmek istersin dedim.Fikir jimnastiği yaptırdım.Kaplumbağa dedi,Uğur Böceği dedi,ben de minik bir kirpi gördüğümü söyledim.

Önüne bir kağıt koydum ve çiz dedim,ne istiyorsan çiz.
Karaladı,çizdi ve Uğur Böceğinde karar kıldı.
Aşamalarını boyadı ve vernik atılmaya hazır hale geldi,okuluna koştu.
Çocuklara bakmayı ve görmeyi öğretmezseniz,yarının büyükleri olarak doğru yetiştiremezsiniz.
Herkes,elini taşın altına sokmalı ama herkes.
Eğer bunu yapmazsak,daha çok dövünürüz ülke olarak.
Kendi çapımda bir gayret diyelim.En azından,beni bu günlere getiren,aydınlık bir kadın olmamı sağlayan aileme ve bana bu vatanı veren Atamıza bir borç da demeliyim.
Aydınlık nesiller,bizim eserimiz olacak!

2 Kasım 2017 Perşembe

#Hadi gözünüz aydın,et fiyatları düştü.
Artık,kasaba es kaza giderseniz,etin kilosunu 50 TL'den değil,49 TL'den alacaksınız.
'1 haftada,etin fiyatı düşecek' diyen Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eşref Fakıbaba bunu söyledikten 11 gün sonra etin kilosu 1 TL düşmüşse eğer;
Eti,bayramdan bayram gören bu topluma müstahak elbette bunlar.
Tarımı bitirmiş,sanayiyi dibe vurdurmuş,halkı iyice yoksulluğa itmiş bu hükümet ülkeyi yönetmeyi başaramadığını daha nasıl anlatsın bu halka?
Bunları düşünürken,6'sı asker,2'si korucu 8 şehit haberini gördüğümde,8 haneye düşen anaların,babaların,eşlerin,çocukların,kardeşlerin feryatlarını izlediğimde;
Aylardır ekranlarda '7 terörist öldürüldü,12 terörist etkisiz hale getirildi,bugüne kadar toplamda 700 terörist öldürüldü'deniyor ve bizler bu teröristlerin öldürüldü lafından başka bir şey duymuyor,hiçbir görseli gazetelerde,ekranlarda görmüyorsak;bu teröristler mantar gibi de çoğalmadıklarına göre;
Bu şehitlerimizi bize nasıl açıklayacaklar?
İnsansız hava araçları sende,en gelişmiş silahlar sende,vücut ısısıyla bile fark edilen teknoloji sende ama hala şehitler,şehitler....
Nasıl açıklayacaksınız bu şehitleri bu topluma sayın siyasiler?
2002'de bu terör bitmemiş miydi bu ülkede?
Nasıl bir yol izlediniz de,bu terör bu kadar palazlandı,şehirlere bombalar yığdırıldı,yollara mayınlar döşendi,sorarım size?
Genelkurmay demiş ki;'Kötü hava koşullarını fırsat bildiler'
Bu kötü hava koşullarına teröristler uyum sağlıyor da,bizim askerimiz,bizim ordumuz mu uyum sağlayamıyor yani?
Bu terör neden bitirilemiyor ve bu işten kimin çıkarı var?
Ülkedeki kaos en çok kimin işine yarar örneğin?
Şehit haberleri,bir anda gündemi değiştirecek elbette.Et fiyatları da ötelenecek,benzine,motorine her gün gelen zamlar da.
Ekranda,yerlerde sürünen,dövünen ve çığlıkları insanın içini parçalayan aileleri izliyorum.
Ben insanım ve canım yanıyor.
Ya siz,sayın siyasiler!
Sizin canınız neden yanmıyor?
Et fiyatları 1 TL düşmüş.
Ne mutlu bize.Her gün pirzolalar,kuşbaşılar,antrikotlar,biftekler,kıymalar sofralarımızı süsler artık.
Çok şükür,çok şükür!