30 Ekim 2020 Cuma

#Uyku tutmuyor bir türlü. Geceden bu yana huzursuzum.

Kalbim, İzmir' de, fikrim İzmir' de atıyor.

İnsanları düşünüyorum, evlatlarını, anne-babasını, kardeşlerini, akrabalarını enkaz başında, çaresizce bekleyen insanları...
Kalbimde, bir acı çöreklendi gece boyu.
'Deprem öldürmez, bina öldürür' diyenler, elbette çok haklı.
En güzel örneği, Japonya.
8 şiddetinde deprem oluyor, kimse ölmüyor, kimsenin burnu bile kanamıyor ama bizim gibi geri kalmış, rant uğruna her türlü hilenin, ahlaksızlığın, köşe dönmeciliğin pirim yaptığı ülkelerde, depremden ölmek kaderdir.
Hiçbir deprem, ders olmuyor. Koca koca binalar dikiliyor, zeminine bakılmaksızın.
Kimse denetlemiyor belli ki!
Bu binaların doğalgazı, elektriği, suyu neye göre bağlanıyor?
Ruhsat onayı, neye dayanarak veriliyor?
Kırsaldan kente göç yoğunlaşınca doğan ev ihtiyacı, iştahı açtı ve uzman olmayan insanların ellerinde, dağa, taşa, denize konutlar yapıldı.
İşte geldiğimiz sonuç bu!
Canlar ölüyor, canlar!
Hiç mi önemi yok bunun?
Yarın, en geç öbür gün, bu da unutulacak
Geride, çökmüş binaların enkazında ölen canlar, gözü yaşlı, bundan sonra bir yanları eksik insanlar kalacak.
Peki, ne yapmalı?
Bundan sonrası nasıl kurtarılabilir?
Ülke genelinde, il ve ilçe bazında, bütün şehirlerde, acil toplantılar yapılmalı. Yerel yönetimler, depremle ilgili bir birim oluşturmalı ve koordineli bir çalışma yaparak, şehirdeki bütün binalar incelenmeli, depreme dayanıklı olmayanlar yıkılmalı,
Olası bir depremde, toplanılacak alanlar saptanmalı, donanımlı ekipler oluşturularak, arama kurtarma ilkyardım konularında her türlü önlem alınmalı.
Burda,yeşil alanların önemi,eminim daha iyi anlaşılacaktır.
Okullarda, kurumlarda, bölgesel olarak, bütün mahallelerde vatandaşlara depremle ilgili bilgilendirme toplantıları yapılmalı, tatbikatlar yaptırılmalı.
Can bu, gitti mi gider!

Hayatta, hiçbir şey, insan hayatından daha önemli değildir.
İstediğiniz kadar paranız pulunuz olsun, isteğiniz kadar ihtişamlı evlerde oturun, sizin ya da sevdiklerinizin hayatı, yer açmak için kolonları kesilen bir markette son bulabilir.
Bu işin, zengin olmakla kısmen ilgisi var, daha güvenli evlere milyon dolarlar ödeyerek oturursunuz ama o evlerden çıktığınızda ne olacak?
Arabanızla geçerken,çürük bir binanın altında kalmayacağınızın garantisi var mı?
Ya da; sahilde otururken dalgalara kapılmayacağınızın?
Demem o ki;
Toplum olarak, aynı bilinçle, ortak bir paydada buluşmadığımız sürece, hiç birimiz güvende değiliz!
Bir gecede, üstümüzdeki giysilerimizle ortada kalabiliriz.
Kim kurtaracak bizi?
Eski başbakan geliyor diye, vatandaşı çürük binaların altında bekletenler mi, yoksa , elinde telefonla enkazın üstünde konuşan bakan mı?
Depremlere, böyle BAKAN'lar olduğu sürece işimiz çok zor.

Kalbim, Ege'de kaldı bütün gece!
Can bu can!
Gitti mi gider, geri dönüşü yok!

İZMİR....

Bir insan acı duyarsa canlıdır.
Başkasının acısını duyarsa insandır. ...

Bu sözü çok severim.
Olaylar karşısında, acımasızca tepki gösteren ve insan olmanın erdemine ulaşamamış bir güruh çıkar her zaman karşımıza.

Ülkemiz, bir deprem ülkesi ve çürük binalarda yaşıyoruz, bu da bir gerçek.
Ne zaman ki, bir deprem yaşıyoruz, bir panik dalgası sarıyor ülkemizi, ölenler toprağa veriliyor, enkazlar kaldırılıyor ve hayata kaldığımız yerden devam ediyoruz. Depremle yüzleşmeyi de rafa kaldırıyoruz, ta ki, yeni bir depremi yaşayana kadar.
İzmir' de, bir deprem yaşandı. Ekranda, yıkılan binaları gördükçe, içinde yaşayan insanları düşündükçe içime bir acı çöktü.
Balkonlarda çamaşırlar asılı, birinde, dünkü bayrama ait Türk Bayrağı ve o bina şu anda bir enkaz.

Hiç deprem yaşadınız mı?
1998 Ceyhan Depremini yaşamıştım.
Ceyhan' da, apartmanlar yıkılmıştı, insanlar ölmüştü, ben ve ailem Adana'da, 4. katta yakalanmıştık depreme.
Bina sallanmaya başladığında, hemen kirişlerin altına girmiştik, doğru sanarak.
Kızımı koruma güdüsüyle kapının ahşabını tutarken, kapı ve duvar ayrılıp geri birleşiyordu elimde.
Çığlıklar, bina çatırtıları ve korku ve panik.
Öyle bir korkuydu ki yaşadığımız....
Başınızın üstündeki tavanın çökmesi ve altında kalma fikri dehşete düşürüyordu insanı.
Deprem durduğunda,açık alanlara koşmuştuk herkes gibi.

Depremin dini,rengi,inancı,ırkı yoktur.
Akıl ve bilimin ışığında yapılan binalarda oturanlar şanslıdır elbette ama kör topal ,ilkokul mezunu müteahhitlerin diktiği o binalarda oturanlar,genellikle orta direk ve altıdır ve kaderleri de bellidir.
Rant uğruna ,tarım arazilerinde inşaata izin verenler de bu vebalin altında kalacak,onu da belirteyim.
Çünkü;gözüme takılıyor,sulak tarım alanında ,tarlaların ortasında dikilen o süslenmiş bloklar.

Deprem bir gerçek.
Sağlam bina yaparsanız,aklınıza hiç endişe gelmez.

Ülkemizde,her deprem sonrası şöyle bir izansızlık,ahlaksızlık,insan müsveddeliği görüntüleri çıkar.
'Mini etek giydiler,sarhoşların kenti,Gavur İzmir,ben,namazımdayım,iyi oldu size.Pis sarhoşlar...'
Düşünün ki;bugün,bu deprem İzmir'de oldu.
Ülkemiz,bir deprem ülkesi ve her an,bir başka şehirde deprem olabilir.
Bu depreme,namaz kılarken yakalanmayacak mısınız?
Garantiye mi aldınız kendinizi yoksa?
Hani,demiş olayım: 7/ 24 başınızı o seccadeden kaldırmasanız da,içiniz bu kadar kirli olduğu sürece,siz unutun bu yatırımı.
Ya da,uyurken yakalanmayacakmısınız?
-Sesimi duyan var mı ? diye bağırıldığında,o enkazın altında siz,aileniz ya da sevdiğiniz birinin olmayacağını düşünüyor musunuz?
O zaman,sizin yardımınıza herkes koşacaktır,ettiğiniz hakaretleri unutarak.
Çünkü;insansınız!
Çünkü;yardım bekliyorsunuz!
Çünkü;sizin inancınız,renginiz değildir önemli olan,bir cansınız kurtarılmayı bekleyen.

İzmir depremi sonrası,sosyal medyadaki paylaşımları okudum da,insanlığımdan utandım.
-Lanet olsun,sizin gibilere.
-Lanet olsun,sizi yetiştiren o Ana-Babaya.
-Lanet olsun,zihniyetinize.

Günde beş vakit namaz kılsanız ne yazar?
İnsan olmadıktan sonra!

29 Ekim 2020 Perşembe

#Sabahla ilgili ne çok şarkı-türkü var.

Uyandım sabah ile
Gözyaşım sile sile
Diyen bir türküyü anımsıyorum örneğin.

Ya da;
Gün ağarınca
Boynum bükülür
Dalarım uzaklara
Gönlüm sıkılır.

Ya da;
Sabahın seherinde
Ötüyor kuşlar
Balınan yoğrulmuş
O sırma saçlar.

Ya da;
Sabah yeli ılgıt ılgıt eserken
Seher vakti bir güzele vuruldum.

Ve daha niceleri....

İnsanın, sabaha nasıl başladığı önemli, günün kalanını iyi geçirmek için.
Sosyal medyaya bakıyoruz ilk uyandığımız anda elbette, Allahın emri gibi, ya da; Anayasanın, değiştirilemez bir hükmü gibiyiz, 5. hüküm gibi ekledik hayatımıza.
Kim ne yapmış, kim ne saçmalamış, kim yine ne hakaretler savurmuş diye.
Dolar, yine uçtu mu, euro ne durumda?
Bugün, yine mi fakirleştik, dolara bakmayan damada inat?
İş var mı, iş ?
Kaç kişi, güne işsiz başladı bugün?
Kaç baba, çocuğuna ekmek bile alamayıp, askıdaki ekmeklere utanarak uzanacak?

Sahi!
Evine ekmek götüremeyen kimse yoktu bu ülkede, değil mi?
E, insan, bir fanusta yaşayınca, kendi ülkesinden ve dünyadan da bi'haber oluyor ; normal!

Şarkılar, türküler kavuşulamayan, özlenen sevdaları söylese de;
Hayat, şarkılardaki, türkülerdeki gibi aşk, meşk işleriyle mi dönüyor yalnızca?

-Sorma
-Ne haldeyim
-Sorma
-Kederdeyim
- Sorma
-Yangınlardayım!
-Sorma
-Utanırım
-Sorma
-Söyleyemem.

Ya da;
Bir sormayı deneyin. Belki de, anlatacakları çok hikayeleri vardır insanların.
Bir sorun!

Görüntünün olası içeriği: gökyüzü, ağaç ve açık hava

#YAŞASIN CUMHURİYET 🇹🇷

Bu imza ve bu fotoğraf benim yolumdur.

Bir CUMHURİYET KADINIYIM ben.
Bu ülkeye, bunu borçluyum.bunu , bu vatanda yaşamaya, bu vatanı bana verenlere borçluyum.
Yaşadığım sürece, bunun anlamını bilerek var olacağım.
Bu emanete ihanet etmeye kalkanlarla; cehaletle, kötülükle, haksızlıkla savaşacağım.
Bu ülkeye,bunu borçluyum.
Aydınım, Özgürüm,Bireyim....
Bana bunları sağlayan,başta Önderimiz,Dünya Lideri Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, silah arkadaşları ve isimsiz binlerce şehidimize şükranlarımı sunuyor,saygıyla anıyorum.

ATAMIZIN,
Devrimleri, bu ülkeyi başarıya ,refaha, özgürlüğe, eşitliğe götürecek tek yoldur.

SEVGİ VE ÖZLEMLE.....❤️

Görüntünün olası içeriği: Turgut Ersoy, takım elbise ve yazı

28 Ekim 2020 Çarşamba

#Herkes mi ATATÜRK'çü olur?

Ülkemizdeki aydınların, yurdum insanının aydınlık düzeyini ölçmek için,milli bayramlardaki tepkisine bakmak gerek.
Hepsi topu,dört milli bayramımız var.
İçlerinde,ilk kutlayacağımız, CUMHURİYET BAYRAMI elbette.
Sosyal medyada,bir anda ATATÜRK fotoğraflı ve bayrak görselli paylaşımlar yoğunlaşır.
Sanırsınız ki,bu memlekette 7/24 ,bu ülkenin kurucu liderimize,önderimize yakışır uygulamalar yapılıyor ve ülkede herkes bu değerlere sahip çıkıyor.

-Kurduğu CUMHURİYET'in hangi kazanımlarını bıraktılar?
-Dokunmadık,hangi değeri bıraktılar?
-Miras kalan,dağına,taşına,kültürüne,insanına neler yaptılar neler?
Bu övgüleri dizen insanlar,nerdeler-di?
Bu ülkenin,kurucu liderine 'İKİ AYYAŞ' diyen birini,kaç yıldır iktidarda tutuyor bu toplum?

Çok iki yüzlüsünüz çok!

Milli Bayramlar yaklaştığında,bir video furyası başlar.
Bankalar,kurumlar,hatta,devletin yöneticileri,ardı ardına övgüler dizer 'Minnettarız, Yolundayız, İzindeyiz' gibi pankartlarla günü kurtarmaya kalkarlar da....
Gerçekten de,bunu içten bir samimiyetle mi yaparlar,yoksa;içlerinden başka,dışlarından başka mı davranırlar?

Her Milli Bayramda,nezle,grip olan devlet başkanlarını ne çabuk unuttuk da,şimdi makbul birileri yerine koyuyoruz?

Cumhuriyet Bayramıyla başladık ATAMIZI anmaya.
Keşke,sene 365 gün bunu başarsak,aklımızdan çıkmasa,bu vatanı nasıl kurtardığı.
Devrimleri,önümüzü açsa,ışığı,yolumuzu aydınlatsa örneğin ve bizler de,bunu bilen,anlayan ve koyduğu tuğlanın üstüne bir tuğla da kendisi koyan insanları seçseydik değil mi?

Şöyle bir dönün ve ülkemizin nerden nereye geldiğine bakın,bunları yapanları sorgulayın ve ATAMIZIN İZİNİ SÜRÜN!

Kuru kuru,her bayramda 'İZİNDEYİZ' diyerek,ATA'nın ayak izini sürdüğünüzü sanmayın.

Milli Bayram ATATÜRKÇÜĞÜ kimseye yaramaz!
Bunca olay yaşanırken sesinizi çıkarmayın,Milli bayram zamanı vatanseverliğiniz tutsun.
Yok öyle bir şey!

Gözünüzü açın artık!
Ülke,elden Gitti Gidiyor!

24 Ekim 2020 Cumartesi

 #Sabah,6.30'da evden çıktım.

Dolaştım biraz.Zeytinlere baktım,lavantalarımın içinde oturdum bir süre.
Kantaron çiçeklerini topladım bahçeden, yağını yapacağım.

Kendimi,bugüne kadar yaptıklarımı,hayal kırıklıklarımı ve çevremdeki uzak-yakın insanları düşündüm uzun süre.
Beni benden soğutan,yaşam enerjimi düşüren,motivasyonumu aşağı çeken ve engelim olan insanları....
' Gideceğim buralardan 'demeyle gidemediğim,birlikte yaşamak zorunda olduğum, iş yaptığım,iş yapacağım sayısız insan...
İçimden geçen, bir kalemde çoğunu silmek ama dedim ya ;'Sileceğim demeyle silinmiyor'
Bir noktada.Atilla İlhan'ın şiirinde dediği gibiyim :
-Ben sana mecburum bilemezsin
-Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Adını,mıh gibi aklımda tuttuğum ama aslında hiç tutmak istemediğim bir dolu insan...

Niye böyle oluyor bilmiyorum?
Daha güzel bir dünya,daha yaşanılası bir hayat,daha bilen bir toplulukla bir şeyleri başarmayı istemenin nesi kötü,cidden anlamıyorum artık.

Engel çıkarmak niye,destek olmamak niye,dinlememek niye?

İlkeli olmayan,sözünde durmayan,randevuya gelmeyen,gerekçe göstermeyen ve kafasına göre takılan insanlardan öyle usandım,öyle usandım ki,cidden buralardan kaçıp gidesim var artık.

İnsanın,bir yanı yaprak dökerken,
Bir yanı bahar bahçe olur mu?
Bazen,insanı zıvanadan çıkaran bir şey bu.

Özü olmalı insanın.
Kararlı,ilkeli,dürüst!

Çoğu insanda bu yok artık.
İşi kılıfına uydurmak,yalan dolana sarılmak, bencil insan topluluğu var çevremizde.

İşine yaradığınız sürece varsınız,iyisiniz.

Güzel insanlarla hayatı paylaşmak istiyorum artık.
Bakış açısı olan,vizyonlu;hayal kuran örneğin ve hayalini gerçeğe dönüştürmek için plan yapan,emek harcayan,üreten insanlar....

Bir kalemde silemiyorsunuz insanları elbette.Yaşamaya mecbursunuz çoğuyla.

Ama insanı öyle yoruyor,öyle yoruyorlar ki....

Ya da,ben çok yorgunum artık,bunlara dayanamıyorum.

Belki de,onlar iyi de,yanlış olan benim!

Çoğunluğa bakıyorum da,bazen ters yolda gittiklerini görüp,sizin doğru yolda gitmenizin hiçbir anlamı olmadığını görüyorum ya!

İşte,kırılma noktası da bu!

Ne yapsan da nafile bir çaba!

23 Ekim 2020 Cuma

 #'Sokaktan, hayretler içinde geçtim. Dört genç kızımız bira içiyordu'

Tanrım!
Dört genç kız, üstelik de, sokakta bira mı içiyormuş?

Peki, kim bu, hayretler içinde kalan zat?
Tabii ki, Nihat Hatipoğlu!
Hani, her ramazan ayı geldiğinde, dini sohbet adı altında kanalı işgal edip, milletin parasını....
Neyse...

Ben, bu şahsı, bir programdan anımsıyorum. Yaz ayıydı, geçen yılların birinde ve bu zat,14-15 yaşlarındaki bir ergenin, 'Hocam, gitarla rock müzik çalıyorum, günah mı?' sorusuna;
'Yok evladım ama sen gitarla ilahi çal' diyen muhterem!
Akıl tutulmasıydı ama neyse...

Gelelim, şu bira içen kızlara!
Vay terbiyesizler!
Hiç utanmıyor musunuz, genç kız başınızla, sokaklarda bira içmeye?
Hadi, erkek olsanız neyse!
Erkekler, ellerinde bira şişeleriyle sokakta oturabilir ama siz oturamazsınız.
Hava kararmadan, doğru evinize!

Yalnız, burda aklıma çok fena şeyler de gelmiyor değil.
Yahu hoca!
Ya da,insanı dinden imandan soğutan insanlar!
Bir gün, eleştirdiniz mi; tek bir gün, bu çocukların hakkını aradınız mı?
Allah rızası için, bir tek gün, Kuran Kurslarında, dini vakıf ve derneklerde, camilerde tecavüz edilen kız ve erkek çocukları için ağzınızı açtınız mı?
Bir gün, eleştirdiniz mi; tek bir gün, bu çocukların hakkını aradınız mı?
Bu tecavüzleri yapan alçaklar hakkında suç duyurusunda bulundunuz mu?
Siz, ne işe yararsınız?

Dinde, el kadar çocuğun bedenine dokunmak var mı?
Hangi kitapta, Annenin dizlerinden tahrik olmak var, hangi kitapta kadına, çocuğa ,hayvana tecavüz var?

Soyunuz sopunuz kurusun, bunları yapanlar!
Ahlaksızlık, almış başını gidiyor, adamın takıldığı şeye bakın;
Aman, ne büyük kabahat!a bira içiyormuş.
Aman,ne büyük kabahat!

Bu kızları, derhal tespit etmeli ve kırk katır mı, kırk satır mı, cezasını kesmeli!

Ya da, insanı dinden imandan soğutan insanlar!
Hatta,sonsuza kadar gidin ve dönmeyin.
Bir de,cennete gideceğinizi düşünüyorsunuzdur şimdi.
Orasını da Allah bilir!

22 Ekim 2020 Perşembe

#Bir öykü okudum ve .....❤️

Bazı çocuklar şanslı doğar,bazısı ise elinden tutarsan eğer....

Öykü'de,iki kardeşi olan ve yatılı okulda okuyan bir çocuğun yaşadıkları anlatılıyor.
Babası çoban,annesi tarla işlerinde.Lastik bir ayakkabısı var,çorapsız giydiği için ayağını terleten.
Başarılı okul yılları ve öğretmenlerinin 'Sınava mutlaka girmelisin' öğüdü.
Yoksulluk var,kitap alacak para yok.Utanır,babasına söyleyemez,anasıdır imdadına yetişen.
Köyde,bir kız vardır üniversiteyi kazanan.Ondan ister kullandığı kitaplarını.
Hani,sayfalarında işlemler yapıp karaladığımız üniversiteye hazırlık kitapları var ya;işte ondan.
Kız,çobanlık yapan ve üstü başı dökülen çocuğa kitaplarını vermez ve 'Sen git,çobanlık yap,kitaplarıma yazık olur' der.
Karalanmış kitapları ne yapacaksa artık....
Çocuk,çaresiz beklerken,bir köyde kitap olduğunu öğrenir,köye gider,köyde,yaşlı bir kadın sayesinde iki çuval kitap toplanır ve sınava iki ay kala çocuk sınava hazırlanır.
Sınava girer,sonra çobanlığa devam.
Bir gün,köye resmi bir araç gelir,köylü merakta.
Muhtar,çocuğu çağırır ve 'ÖSYM' de 500 tam puanla Türkiye birincisi oldun' der.

Öykü böyle.
Çocuklarımızı okutmak gerekiyor kız-erkek demeden.
Bu nedenle,yıllardır,çocuklarımız için çabalıyorum.
Bir okul tespit ettik Milli Eğitimle.
Okullar,henüz tam açılmadığı için,ilk ve orta kısım çocukların yaş aralığı,kız-erkek sayısı,ayak numaraları belirlenemedi.
Önümüzdeki hafta,sanırım netleşecek.
Bir çocuğun dahi,okula gitmesini sağlamak,üniversite kapısına göndermek hedefim.
Bu nedenle,çok uzaktan,ta Amerika'dan arkadaşım bana destek oldu.
Burdan,kendisine çok teşekkür ediyorum.🙏
Çocuklar hepimizin.
Bir ayakkabı,bir mont,bir çanta....
Herhangi birini almak ,bir çocuğun üşümesine engel olmak demek,okula gitmelerini teşvik etmek demek.

Kars'ın Laloğlu Köyünde görmüştüm,ayağında terlikle okula gelen çocukları.
Selim İlçesinde görmüştüm,kar yağarken,üstünde incecik bir ceketle okula giden çocuğu.
İyi ki,gittim,gördüm ve o çocuklara elimi uzattım.
Siz de yapabilirsiniz?
Ya da,bir güzellik yapmak isterseniz,bana ulaşın.

Çocuk sayısı çok,hepsine yetişmek biraz zor mu olacak ne?

21 Ekim 2020 Çarşamba

 #YOKSULLUK....

Bir istatistik okudum ,verileri şöyle:
Türkiye'de açlık sınırı 2 bin 447 TL'nin altında geçinen;
- 2 milyon ücretsiz izinli,
- 10 milyon asgari ücretli,
- 11,7 milyon emekli,
- 10 milyon 400 bin işsiz,
- 17 milyon sosyal yardımlarla geçinen insan var.

Dün,evime dönerken bir kare gördüm.Mavi renk taşıyan ki;anladınız sanırım o marketler zincirini,görevli,son kullanma tarihi geçmiş ürünleri çöpün içine ve yanına koydu.
Daha önce de gördüğüm için şaşırmadım elbette.
İnsan sağlığı,her şeyden önemli.Son kullanım tarihi geçmiş gıdaların imha edilmesi gerekir.
Bu marketler zincirine bir öneri olsun öncelikle:
Tarihi geçmiş gıdaları,lütfen çöpün içine,çevresine koymayın,imha edilecek yerlere yönlendirin.
Peki neden bunu önerdiğime gelince...
İki ay önceydi.Çöpün çevresindeki patlamış ama kutuda kalan sütleri,tarihi geçmiş makarnaları,sütlü tatlıları poşetlere dolduran iki kadın görmüştüm.
Uyardım,çünkü anlamıştım tarihi geçmiş gıda olduğunu.
Kadının biri bana döndü ve:
-Ne yapalım,bunları çocuklarımıza alamayız.Evde pişirecek şey yok.Biz de biliyoruz,çöpün içinden bunlar alınmaz ama başka çaremiz yok.Çocuklarımız alışkın bunları yemeye,bir şey olmadı henüz.

Poşetler dolusu ,tüketilmemesi gereken,tarihi geçmiş gıdaları alıp gittiler.

Dün,evime dönerken,yine atılmış ,tarihi geçmiş gıdaları bu kez bir erkek topluyordu.
Poşetlere koydu ve çöpün içinde,nerdeyse hiç bozuk gıda bırakmadı,topladı gitti.

Aslında,belgeli çalışıyorum ve bu kareleri fotoğraflıyorum ama o erkeği ve o kadınları fotoğraflamak istemedim.
Belki,utandım,belki bu yoksulluğun çözümünü bulamayanlara lanet okudum ama ülkemiz gerçeği bu uzun yıllardır.

Askıya bağlanan ekmeklerle bu açlık biter mi hiç?
Vatandaş aç,işsiz;çiftçi üretemiyor,ürettiğini satamıyor,girdilerini karşılayamıyorken;

Resmi Gazetede yayınlandı:
Haber şu:
Türkiye, ihtiyaç sahibi ülkelere un ve bakliyat yardımı yapacak!

Utanıyorum biliyor musunuz,bu haberleri okumaya.
Benim insanım,çöpten tarihi geçmiş gıdaları toplayacak,sen başka ülkelere yardım edeceksin!
Olmaz!

20 Ekim 2020 Salı

 #29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için sunum programını hazırlıyorum.

ATAMIZIN sevdiği şarkıları listeliyorum bir yandan da.
Eski şarkılara şöyle bir baktım da;
Nasıl bir duyguyla yazılmış, neler hissedilerek söylenmiş kim bilir?

En çok Safiye Ayla ve Müzeyyen Senar elbette.
Yanık Ömer'i Safiye Ayla gibi kim söyleyebilir ki?
Ya da, Vardar Ovası'nı, Müzeyyen Senar gibi okuyan çıkar mı?
Hani, Müzeyyen Senar'ın, rakı kadehini başının üstünden dökmeden döndürüp, türküsüne devam ettiği anlar....
Rakı parasını kazanamadığı ama AKP iktidarıyla ,kazanılmayan rakı parasının, sıla parasına dönüştüğü ünlü türkü.
Bilmeyen yoktur elbette, hele bizim kuşak ve öncesi.

Ne güzel olurdu, şimdi bir meyhanede, Müzeyyen Senar dinleyerek rakıyı yudumlamak...

Neyse...
Konumuz ,Atamızın sevdiği şarkılar.
Listeyi hazırladım, yarın sunum yapacağım ,televizyonu izliyorum, ekranda Muazzez Ersoy.
'Bu kadar mı olur ' diyeceğim bir program çünkü;
'Kırmızı Gülün Alı Var' ve 'Vardar Ovası'nı' söylüyor sanatçı.

Ne varsa, eski şarkılarda, türkülerde var.
Neden bu kadar ezberimizde?
Çünkü; bizi anlatan, duygularımızı saran sözler, içten,sıcak ve insansı ne arıyorsanız onu yaşıyorsunuz şarkılarda.
Şimdinin, günlük çerez misali, yarına unuttuğumuz şarkıları söylüyorlar sanatçılar.
Hepsi birbirine benzeyen tipler, farklı olmak adına saçma sapan girilen kılıklar ve tüket- at şarkılar.
En son, hangi şarkıyı keyifle dinlemiştim, bilmiyorum yenilerde?
Ama bir ' Vardar Ovasını' ezbere biliyorum, ya da 'Fikrimin İnce Gülünü.'




Yeni yetme sanatçılar, keşke bunlardan feyz alsa biraz.

19 Ekim 2020 Pazartesi

 #ASKIDA EKMEK....

Victor Hugo: "Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz. Biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk. O yüzden anlaşamıyoruz."

Birkaç yıl önce,üniversite öğrencilerine burs veren bir dernek adına ,bir dergi hazırlayıp çıkarıyordum.
Dergiye,konuları hazırlarken,belediyenin 'Askıda Ekmek 'uygulamasını gördüm.
Konu,çok ilgimi çekti.Neydi bu askıda ekmek denen uygulama?
Askıda Ekmek ki,lokal olarak uygulandığında,paylaşmak adına bir sosyal tutumdu ama yolun ortasına bir fotoğraf koyarak,sağına soluna ekmek asmak,ayıp olmuyor muydu?
Sonuçta;bir iyilik göstere göstere yapılır mıydı?
Düşünsenize; ortada asılı ekmek poşetleri ve siz,yoksulluğunuzu ,ekmek bile alacak paranızın olmayışını çevrenize sergileyerek poşete uzanıyorsunuz.
Bir kadın,bir erkek,bir anne,bir baba ne hisseder böyle bir durumda?
Sayın Bahçeli,sanki çok iyi bir şey yapıyormuş gibi,'Askıda Ekmek' diyerek,18 yıllık AKP İktidarına yandaş olup,halkın bu kadar yoksullaşmasına destek olmamış gibi,sefaleti daha da sergilemeye çok merak sarmış ama olmamış!
'Bir elin verdiğini,diğeri bilmez' diye öğretmediler mi sizlere?

Peki,nedir bu askıda ekmeğin temel amacı?
Anlaşmalı ya da olaya gönüllü fırınlarla ortak bir planlamadır bu.Ekmek almaya fırına gittiğinizde,bir,iki ya da daha fazla ekmek için fırına para bırakırsınız.O paraya,poşetlere konan ekmekler,fırının yanına askıya asılır ve gereksinmesi olan ordan ekmeği alır.
Para veren kişi,kimin aldığını bilmez ki,zaten gerek de yok.
Bu bir,insani,vicdanı şeydir.
Sosyal bir devlette,böyle uygulamalar asla olmaz,vatandaş,yatağa aç girmez,sıcak aşı unutmaz çünkü.
Ama bizim gibi beyin tutulması ülkelerde,marifetmiş gibi öneriler yapılırken,vatandaş neden bir ekmeğe muhtaç hale getirilir,kim sorumludur ya da,aynaya hiç bakılmaksızın konuşulur anlamak mümkün değil?

Bugün,pazartesi pazarına gittim,her zamanki gibi ve gördüm ki; Vatandaşın alım gücü,her gelen haftada biraz daha düşüyor.
Bu insanları,ancak askıda ekmek diyerek nişastaya boğarsınız ama kursağından et,tavuk,balık girmesini istiyorsanız,böyle abuk şeyleri asla önermeyip,aklı başında,gerçek anlamda vatandaşı düşünen projeler üretmelisiniz!
Ya da,köşenize çekilin artık!
Memlekete,daha hayırlı bir iş yaparsınız!

Bir de dip not:
Dergide,şu fotoğrafı gördüğümde,'Bu iş bitmiştir' demiştim.Peki,neydi o kare?
Yoksul bir annenin önüne poşetleri yığmışlardı ve gözlerini yere diken o anneyi dergiye basmışlardı benim iznim olmadan.
O kadar utanmıştım ki....
O anneyi,bu hale getirenlerden.
Ayıptı!

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta

18 Ekim 2020 Pazar

 #Bugün pazar.....💓

Birkaç gündür,beni benden alan ağrılarla boğuşuyorum.Uyku haram,böyle durumlarda,yaşayan bilir.
Ben de,'Hadi yola düş,biraz yürü,belki iyi gelir' diyerek,saat 6.30'da yürüyüşe çıktım.
Önce,fırına,ince tırmak ekmek siparişi verdim.Pazar günü,mutlaka olmalı,sıcak ekmek,keyifli bir kahvaltı ve müzik elbette. 
Güneşin doğumunu izledim bir süre.Azıcık suda yiyecek arayan kuşları,doğanın tahribatını....
Gözüm,öğrencilik yıllarında diktiğimiz ağaçlık alana takıldı.
Ağaçlar kuruyor!
Nasıl olur bu?
Bu işin peşine düşeceğim elbette.
Sabah sabah çok canım sıkıldı bu konuya.
İnsanların vandallığı,kırıp dökmesi,ortalığı çöpe boğmalarından usandım inanın.Oysa,her yerde çöp kutusu var ama ruhları kirli insanların fikri temiz olabilir mi hiç?

Eski evler....
Çok seviyorum böyle evleri fotoğraflamayı.İçlerinden geçen öyküleri yazmalı mutlaka ve restorasyon sonrasında bir kitapçıkla koymalı mutlaka evlere.
Bu evlerle ilgili projelerim var,bakalım hayata geçireceğiz bir gün.
Belediye Başkanı da,çok olumlu bu konularda.
İnsan,istedikten sonra yapamayacağı ne var ki? 

Doğalgazın olmadığı yerler hala çok.
Kışlık odunlar kesilmeye başlamış artık.Odun ve talaş kokusunu çok severim.Ne güzeldir o kokuyu içine çekmek.
Doğadır kokan aslında.İnsanı rahatlatan talaş kokusu.
Sobada,çıtır çıtır yanan odun,üstünde pişen kestaneler geldi birden aklıma.
Kestane,bu yıl kaçtan açar acaba sezonu?
Çeyrek altınla yarışır mı bu yıl? 

Tavuklara yapılan apart evleri gördüm de....
Çok konforlular,çok. 

Bir eski yapı var,yıllardır çok ilgimi çekiyor.Yıkılacak diye çok korkuyorum.
Bu ev,mutlaka,bir kültür evi olmalı.
Çok iyi tasarlanmış,bahçeli,tuğlalardan desen çıkaran ustalıkta insanların eseri bir bina.
Gerçi,bir yeri yapmak istesen,birden onlarca mirasçısı çıkar ve yıkılan bina,bir anda kıymetli olur bu memlekette ama deneyelim bakalım.

Aslında,yapılacak ne çok proje,şehre katma değer katacak ne çok yapı var.
Biraz akıl,biraz iş bilmek,biraz da istemek....
Yapılamaz diye bir şey yok.
' Vazgeçme-Erteleme-Üşenme '
demiş şair.
Vazgeçmek yok. 

17 Ekim 2020 Cumartesi

 #Bugün, yazacak çok şey var ama biraz da gündemden uzaklaşıp, neler üretiyorum, ne yapmak istiyorum, kaç kişiye faydam olur, onları paylaşayım istiyorum. ❤️

Lavantalar...
Malumunuz, ben üretiyorum.
Sabunları da, zaten biliyorsunuz Lavanta kokulu sabunlar.
Yalnız Lavanta değil elbette, Gül, deniz kokusu, insana iyi gelen her kokulu sabun diyelim.🙂
Bu ürünü hediye için hazırladım ama elbette diğerleri satışta.
Onca emek, alınteri var bu işte.
Bir getirisi olmasın mı? 😉
Görüntünün olası içeriği: çiçek ve bitki

 #01 ADANA.....  :) 


Birkaç gündür,hangi kanalı açsam 'ADANA' diyor.

01 olmanın ayrıcalığı sanırım. 
Bu yıl,geleneksel Lezzet Festivali,pandemi nedeniyle dijital ortamda yapılınca,televizyon kanalları akın etmiş ADANA'ya.
Adana'nın yemek kültürünü ekranlarda görünce,ne kadar tok olursanız olun,o kebaplar,tatlılar,şırdan,mumbar.....
Tam,yaşanacak yer. 
Adana'nın,çok yeri var gezilecek,nefes alınacak.Bu nedenle,çok şanslı bir şehir.
Yanıbaşı Yumurtalık,Karataş ,'Denizi yok' diyenlere Seyhan Baraj Gölü.....
Her ne kadar betonlaşmaya doğru hızlı bir ivmesi olsa da, her yerde,eski Adana'yı bulmanız mümkün.
Bulvarları,Kumaşçıları,pasajları,ünlü Taş Köprüsü,barajın kıyısında sıra sıra dizilmiş lüks otelleri ve lokantalarıyla başka bir dünya Adana.
Dünyanın hiçbir yerinde,istediğiniz bir porsiyon kebabın yanında,o ikramları bulamazsınız örneğin.
Sipariş vermenize de hiç gerek yok,söylemeden donatırlar masayı.
Olsa da yesek kıvamına geçmeden,sabahın en erkeninde ,Gençlik Köprüsünden geçerek yürüyüşe çıktım.
Gençleşmenin bir yolunu bulur muyum o köprüden geçerek bilmem ama deneyeceğim. 
Kuşlar,ördekler,kargalar,güvercinler;kimseye aldırmadan uyuyan arada bir de,havlayan köpekler....
Sazlıkların arasından esen rüzgar,mest etti beni.
Öyle uzun bir süre uğramamıştım ki buraya.
Anılarım canlandı,huzuru buldum.e, biraz da gençleştim elbette. 
Spor yapmak,oksijene doymak,suyun içindeki hayatı izlemek için mutlaka gitmeli göl kıyısına.

Dip not:Burdan,bir ihbar olsun:Saat,7.30'da,iki adam,belki yüzlerce gümüş balığı yavrusunu av için malzeme olduğunu söyleyerek toplamıştı.
Bilmem ki,bu iş yasal mıydı?
Gölde,balık bırakmayacaklar gibi algıladım,Umarım,yanılıyorumdur.

14 Ekim 2020 Çarşamba

 #Şu ışık meselesi....

Işık,aydınlıktır.
Karanlık bir odaya girdiğinizde,düğmeye bastığınız anda,oda aydınlanır,görüşünüz netleşir,kendinizi nereye koyacaksınız belirlersiniz.

Her sabah,güneş doğduğunda,ortalık aydınlanır yeni bir güne başlamanın heyecanını yaşarsınız.

Işığa,farklı anlamlar da yükleyebilirsiniz elbette sonuç değişmez,aydınlığa çıkarsınız.

Dünden bu yana,Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım'ın yaptığı paylaşım konuşuluyor.
AKP,elbette bundan pay çıkarmakta gecikmedi.
AYM,hükümetin canı isteyince çay filizi toplamaya götürdüğü,canı istemeyince 'Hadi ordan'dediği en yüksek mahkeme.
Unutanlar için kısa bir anımsatma; Biliyorsunuz,2016 yılında AYM Başkanı da dahil,Yargıtay,Danıştay ve Sayıştay'ın başkanları Rize'de hep beraber ;
-Çay filizi toplayi peştemalli kızlari türküsünü söyleye söyleye ,cumhurbaşkanıyla çay toplamıştı.

İliksiz cübbenin iliğini arayanı mı ararsınız,yere kadar eğileni mi....
Bağımsız yargı,böyle bir şeydi.
-Sen nereye
-Ben oraya!

Birkaç yıl önceydi,
Çanakkale'ye gidiyordum.
Ankara'ya yaklaştık,uzaktan bir ışık demeti görünüyor;sanırsınız ki,gökteki bütün yıldızlar yere inmiş ya da,o şehrin bütün ışıkları açılmış,ışıl ışıl bir yapı.
Uzaktan bile böyleyse,yakından kim bilir nasıldır değil mi?
Git git bitmiyor o ışık.
Muavini çağırdım ve sordum;hani,gazetelerden okuyoruz ihtişamını ama yakından görmemişim.
-Bu ışıklı şey ne?
-Duymadınız mı adını,Beştepe'deki saray o!
Tanrım!
Memleketin,bütün barajlarının ürettiği elektriği tek başına bu yapı tüketir.
Bu nasıl bir savurganlıktı böyle?
Tabii,cebinden çıkmazsa o faturalar,kim tutar seni israfta?

O yapının tükettiği elektrikle,kaç hanenin faturası ödenir düşünemiyorum bile.

Engin Yıldırım,özür dilemiş.Yanlış anlaşılmış,maksadını aşmış falan....
Koskoca AYM'ye üye olarak seçilen biri,hukuku da iyi bilir,yaptığı paylaşımın anlamını da.

Her zaman derim;' Eğer,bir olay yaşanıyorsa,bu işten kim nemalanır,kimin işine yarar,kim organize eder' diye?

Bu olayın üstüne atlayan kim?
Arka arkaya eleştiri bombardımanına tutan kim?
Gündemi,bir anda değiştiren kim?

Sahi!
-Dolar bugün kaç lira oldu?
-Peki,ya işsizlik rakamları!
-Ankara'ya yürümeye kalkan ama biber gazıyla durdurulan SOMA'lı madenciler!

Aldılar sazı ellerine....
Vurun bakalım tellerine,ne kadar süreyle türkü çağıracaksınız?

Bu ülkenin,ışığı hiç sönmeyen tek yapısı ANITKABİR'dir!
Bu da,böyle biline!

13 Ekim 2020 Salı

 #HATAY YANGINI ÜZERİNE....

Hatay ve çevresinde,bir yangın yaşandı.Yangın deyince,biraz hafif bir tanım oldu,sınırları net çizilmeyen ama sınırları çizilen bir içeriği de var bu konunun.

Öncelikle,Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'nin her yangın sonrası 'Can kaybımız yok' ifadesine her zaman çok sinirleniyorum.
Ne demek,can kaybı yok?
Ordaki ağaçlar canlı değil mi,bitki örtüsü,hayvanlar canlı değil mi?
Orman yangını deyince,aklımıza yalnızca insanlar mı gelmeli?

Hatay'daki yangın haberinden bu yana ,net bir açıklama olmaksızın,yangın üzerine yorumlar yapılıyor.
Devlet,duyum üstüne yorum yapmaz ve bu yangını birilerinin üstüne ihale etmez.
Ya değilse?
Öncelikle,bir canlıya zarar vermenin hiçbir izahı olamaz.
Ne demek,ağacı,kuşu,böceği yakmak?
Amaç ne ve böyle bir şey yapılarak ne sonucu almak hedefleniyor?
Ben,böyle yangınlar yaşandığında,bu işten en çok kimin çıkarı var ona bakarım.
Deniz kıyısı yakılmışsa,kaç hafta sonra,oraya imar izni verilecek ve oteller,villalar yükselecek,kim bu ranta izin verdi,onu sorgularım.

Sayın Orman Bakanı demiş ki:
'Üç ayrı noktada yangının aynı anda çıkması amatörce değil profesyonelce yapılmış bir sabotaj gibi geliyor. En azından ben öyle düşünüyorum.Yangından 7 daire, 11 müstakil ev, 14 iş yeri, 8 fabrika, 4 araç, 3 depo, 35 arı kovanı ve 70 vatandaşımız etkilendi. 2 uçak, 6 helikopter, 130 arazöz, 10 dozer ve 500 personel görev yaptı,uçağın biri arızalandı.'

Ülkemiz,her ne kadar yakılıp yıkılsa da,ormanı bol bir ülke.
Bir yangın anında,olaya müdahale edilecek tüm tertibatın hazırda olması gerekmiyor mu?
'Uçağın biri arızalandı' demek ve yangına müdahale ekipmanının eksikliği birinin sorunu olmalı değil mi?

Kaç yangın uçağımız var?
THY'nın elindeki yangın uçakları,ne hikmetse kullanılmıyor,bu iş özel sektöre ihale ediliyormuş meğer.
Memlekette,hiç mi doğru yaptıkları bir iş olmayacak acaba?
İşin,bir de maden arama ruhsat kısmı var ki,nasıl oluyorsa,bu alan da,Hatay,İskenderun,Belen,Arsuz,Hassa arasında yani;yaban hayatının olduğu ve şu anda yanan yerleri kapsıyor.

18 /08 / 2020 tarihli bir yerel gazete haberinde,Kısa adı MAPEG olan Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün,Hatay bölgesinde,9 ayrı noktada maden arama ve taş ocağı işletmeciliği için ruhsat girişimleri olduğu yer alıyor ve 7 Eylül'de,bu işin ihalesinin yapıldığı ama ortada ÇED RAPORU'nun da olmadığı belirtiliyor.

Peki,Hatay'da bu yangını kim çıkardı,kimin işine yaradı ve bundan sonraki süreçte ne olacak?
Mansur Yavaş,bölgeye 32 BİN FİDAN gönderiyor.
Hadi,elbirliğiyle,yanan yerleri ranta bırakmayalım,maden şirketleri avucunu yalasın ve bölge,eskisinden daha nitelikli bir ormana dönüşsün!
Yapabilir miyiz?
İstersek yaparız elbette.

Bu işin ardından,o bölgede,maden arama ruhsatı çıkarsa,bilin ki,bu yangında onların parmakları vardır!
Yaşayıp göreceğiz!