30 Eylül 2018 Pazar

#Ölümle,yaşam arasındaki zamana ömür diyorlar.Ne kadar sürer bu ömür bilinmez elbette;iyi geçirmek esas ama ne kadar yaşanabilirse.
İki gündür,ömrü tükenen dostlarımız var.Duygularımızı üzüyor elbette kayıpları.
Tam da bunları düşünürken sabahın erkeninde,bir çocuk gördüm sokakta.
Bisikleti bozulmuş,tamir etmeye kalkıyordu,nasıl yapacaksa?
Birden,bir yavru kedi sesi duyduk aynı anda.Bisikletini bıraktı ve koşa koşa 'Biy kedi sesi duydum baba' diyerek koşmaya başladı.
Aklıma,çocukluğumda izlediğim çizgi film repliği geldi.
Hani,Sylvester isimli bir kedi ve Tweety isimli bir kuş vardı kafeste ve bitmek bilmeyen savaşları.
Sylvester,asla o kuşu yemiyordu ama bu yemeyeceği anlamına da gelmiyordu;hep yakalama çabası,hep yakalama çabası....
Uzun süre çocuğu izledim.Kuytulara girdi,kedi yavrusunu aradı,üstelik de,en kıymetlisi,bisikletini sokakta bırakarak.
Sesini duydu ama bulamadı,sonuçta geri döndü ve bisikletini tamir etmeye devam etti.
Bu çocuğu tanıyorum,çok sevimli bir şey.Hayvanları da seviyor üstelik.
Bir yanda ölüm,bir yanda insanı gülümseten yaşam örnekleri.

İnsanın bir yanı hüzün,bir yanı bahar bahçe olur mu?
Hayat,sen ne tuhaf bir şeysin!


Daha fazla ifade göster

27 Eylül 2018 Perşembe

#Çocuklarımızı yetiştirirken öncelikli olarak sevgiyi,saygıyı ve sözünün eri olmayı öğretmeliyiz.
Sözünün eri olmak ne demek peki?
Söylediği sözün arkasında duran,verdiği sözü tutan,tutamayacağı sözü asla vermemesi gereken ilkeli duruşlu insan olmak demek.
Eski insanlarda,ağızdan çıkan söz kanun gibiydi ve yanlışa kolay kolay düşmezlerdi.
Benim babam,böyle biriydi örneğin.Bize öğrettiği temel şeylerin başında,söz verildiyse mutlaka yapılacak,sözünün arkasında durulacak ve asla ve kat'a tutulmayacak sözler verilmeyecek.
Biz,bunlarla büyüdük.Benim kuşağım da aynı şeylerle büyüdü kuşkusuz.
Ben,çocuğumu yetiştirirken de,ailemden ne öğrendiysem,onları aktardım,yanlış yaptığımı düşünmüyorum.
İnsan,18-28-38 ve her yaş aralığında yanlışa düşer ama 18 yaşındaki hatasını 38 yaşında yapıyorsa,arada geçen yıllar,ona uğramamış demektir.
İlkeli duruş önemlidir,verilen sözler de.
Eğer,birine söz vermişseniz,karşınızdaki kişiyi bağlayıcı olursunuz.
Bizim kuşak bile böyle hata yapıyorsa,bunların yetiştireceği çocuklardan ne bekleyeceksiniz?
Ağzınızdan sözü ya çıkarmayacaksınız ya da çıktıysa gereğini yapacaksınız.
Anacığım,nurlarda uyusun hep derdi ki:'Gırtlak kırk boğum.Otuz dokuzuna kadar gel,bir daha düşün,kırkıncıyı ağzından iyice düşünerek çıkar' .Söz,ağızdan çıkınca artık sorumluluk sizindir çünkü.
Belki de,bizler bu öğretilerle büyütüldüğümüz için aksini yapanları hoş göremiyorum.
İnsan biriktirmek çok önemli ve de gerekli.Bazen hata yapabiliyor demek ki.
Yaş ilerleyince,daha cesur oluyor insan ve üstünü çizmek çok daha kolaylaşıyor hayatın.
Yaşadıkça deneyimleniyor ve büyüyoruz.
Her şey,insana ders,eğer o dersi çıkarabilirsek.
Tutamayacağınız sözleri vermeyin lütfen.Karşıdaki insanı bağlayıcı oluyorsunuz ve hata yapıyorsunuz.
Gırtlağınızdaki kırkıncı boğumu iyi tutun.

26 Eylül 2018 Çarşamba

#Her yörenin, dönem dönem,kendine has tatları var.
Bu gördüğünüz tat,Kahramanmaraş iline ait çerezlik tarhana ve artık son demini yaşayan firik ceviz birleşimi.Cevizler artık kurumaya başladı çünkü.
Çerezlik tarhana dediğiniz zaman,aklımıza hemen Kahramanmaraş gelir.Öyle ustalıkla yapıyorlar ki tarhanayı,tıpkı çekirdek gibi,bitirene kadar bırakamıyorsunuz.
Bu tarhananın,bir de firik kısmı var.Onu yakalarsanız,cevizle yemek,dünya yüzünde tadacağınız en şahane tatlardan biri oluyor.
Ünlü firmalar var ama çok da itibar etmeyin çünkü,sektöre ilk girdikleri anla,şimdiki anda üretilen incecik tarhana aynı kıvamda değil.Parayı kazanınca işin şekli değişiyor elbette.
Olmamalı ama yapıyorlar işte.
Ben,Darende'den dönerken,Kahramanmaraş'tan mutlaka dondurma ve tarhana alıyorum.Özellikle,acılı tarhanayı tavsiye ediyorum.
Bu tatları,diğer yöreler biliyor mu,bilmiyorum ama bizim şansımız;Kahramanmaraş'ın bize yakın olması ve istediğimiz zaman bu ürünlere erişmemiz.
Vakit hala geçmiş değil,cevizler tam kurumadan,tarhanayla bir tadın derim.
Doktorların,'Onu yemeyin,bunu yemeyin'demelerine çok takılmayın.Bazı tatları,tatmadan ölmemek gerek.
Bu da,onlardan biri.

Bir de, Gaziantep'in İmam Çağdaş Baklavası da var ama elinize geçerse kaçırmayın derim. 
Anacığım,nurlarda uyusun,hep derdi ki 'Eski tatlar batal oldu'
Eskinin,bilindik tatları bunlar.Her şey gibi,bunları da bozmasalar bari. Şimdilik iyi gidiyor diyelim ve mutlaka tatmanızı önerelim.
Dünyaya,bir daha mı geleceksiniz?
Yiyin! 


Daha fazla ifade göster
#Eski AKP Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ,
-Devlet gece tecavüze uğrar, sabah bakire olarak kalkar!
Ben,bu ülkede yaşayan bir insan olarak utandım!
Bu ayıbın üstüne daha da söylenecek bir şey var mı?
#Evimin karşısı okul.
Çocuklarımızı eğitmenin temel amacı,yarının bilim insanı,sanatçı,sporcusunu yetiştirmek ve bu amaçla okullarda gerekli donanımda derslikler,alanlar yaratmak.
Sabahtan bu yana,beden eğitimi yapan çocuklara gözüm takılıyor.
Öğretmenlerini izliyorum,çok gayretli,çok çalışkan ve çocuklara sabırla kasları gevşetmeyi,bedeni hazırlamayı teorik ve pratikte öğretiyorlar.
Öğrencilerin çocuğunu eşofmanları ve spor ayakkabıları var ama bir kısmı hala bu işin önemini anlamamış,günlük kıyafetle spor yapılabileceğini sanıyor.Oysa,terlediklerinde o kıyafetlerin değişmesi gerekecek ama bunu bilmiyorlar henüz.
Hem hasta olmak adına hem de hijyen adına bu değişimin olması gerekiyor.
Kız çocuklarına daha bir gözüm takılıyor,neden?
Çocuklar,saçlarını toplamış,öğretmenin söylediği hareketleri rahatlıkla yapıyor ama içlerinde bazılarının hali ne?
18 yaş altı her insan çocuktur ve yeterli donanımda olmadan,tercih yapacak bilince gelmeden,bu çocuklara o örtüleri takamazsınız,zorlayamazsınız,dayatamazsınız.
Okullarda,bütün dinleri,mezhepleri,inançları öğretiyor musunuz örneğin?
Çocuklar,bunları öğrenmeden,hangisinin doğru olduğunu anlamadan,nasıl tek tip inançla eğitiliyor?
Başına dolanan o örtülerle kız çocukları beden dersi yapıyor,yapmasına da,nasıl?
Örtü,yere eğilirken dökülüyor,sağa dönerken savruluyor,esnerken düşüyor.
Çocuğun bir eli sürekli örtüyü düzeltmeye çabalıyor.
Bu okulda,daha önceki yıllarda,elinde tenis raketi,bir kız çocuğunun tenis oynama çabasına da tanık olmuştum,daha doğrusu oynayamamasına,acımıştım haline.
En sonunda,kız çocuğu raketi bırakmıştı çünkü,raketi sallarken örtüyü de tutmaya çalışıyordu.
Belki de,geleceğin iyi bir tenis sporcusu olabilecekti ama mümkün müydü?
Kız çocuklarına bunu neden yapıyorsunuz?
Okullar,bu tür dayatmaların yeri mi?
Bu çocuklar bilim öğrenecek,sanat öğrenecek,spor öğrenecek.
Beden dersindeki hallerini görüyorum da,bu bile gelecekte onları neyin beklediğini gösteriyor.
Çocuklara her dini öğreteceksiniz,bırakacaksınız,kendi tercihini kendisi yapacak.
Kız çocuklarına,kafasındaki kıldan utanmayı öğreteceğinize,onları her alanda iyi yetiştirmeye odaklanın.
El kadar çocuk onlar,sizin düşlerinizin aracı değil.

24 Eylül 2018 Pazartesi

#İnsanın canı yandığı zaman,mutlaka tepki verir,vermesi de gerekir;ya da ben öyle sanıyorum.
Ülkemizde,ekonomide hiçbir sorun yok,işsizlik,yoksulluk,sağlık,eğitim;her konuda işler yolunda.
Peki,biz neden isyan ediyoruz madem her şey yolunda ?
Psikolojimiz mi bozuldu?
Diyelim ki,toplum olarak çıldırmanın eşiğine geldik;iyi de niye geldik diye sorulmaz mı?
Bugün,semt pazarına gittim uzun bir aradan sonra.Hatta biraz da geç kaldım gitmek için.
Akşama doğru gittiğimde bile pazar fiyatlarını görünce;bu millet ne yer ne içer diye de düşündüm doğrusu.
Neden akşam fiyatları uçmuş? Biliyorsunuz; akşama doğru artık tezgahlar toplanacağı için pazarcı elindeki malı çıkarma telaşındadır ve olabildiğince indirerek verir mallarını.
Domatesten,patlıcana,karpuzdan,üzüme öyle bir fiyat vardı ki pazarda,bir kendime baktım,bir de çevreme,üç-beş çocuklu aileler nasıl geçiniyor Allah aşkına?
1 kg fasulye alsanız,tek öğün; 1 kg barbunya alsanız 1 tabak yemek çıkar;
Bir ailenin bir öğünlük yemek giderini hesaplıyorum pazarda;
Bu insanlar neden kaderlerine razı olmuş ve isyan etmiyor?
Neden,her şey yolundaymış gibi yaşamaya çalışıyor?
Yaşamak için yemek zorundasınız ama bu fiyatlarla değil sağlıklı beslenmek,karnınızı dahi doyuramazsınız.
Toplumda bir edilgenlik hakim,ağızlarını açmışlar,kim ne derse koşulsuz inanıyorlar.
Neden sormuyorsunuz 'Ben, pazardan bile filemi dolduramıyorsam,bunun sorumlusu kim? diye.
Çoluk çocuğunuza meyve-sebzeyi yedirebiliyor musunuz?
Ekmeği önlerine koyup,çorba suyuna daldırıyor musunuz?
Et,en son ne zaman evinize girmişti?
Tavuk bile aldı başını gitti.
İnsanın karnı açken isyan eder,etmeli de.
Adamlar,Ejder Meyveli Smoothie'yi babalarının evinde sürekli içtikleri; Pataşur içerisinde Çerkez Tavuğu, Zencefilli Somonlu Suşi, Tartalet içerisinde Antakya usulü Humus, Susamlı Levrek Simidi, Aydın usulü kuzu çöp şişi,hayatlarının her döneminde yedikleri için,vatandaşı da bunlarla besleniyor sanıyorlar zahir!
Domates yahu,domates!
Ve karpuz elbette,en sevdiğim.
Yalnızca iki kaleme verdiğim parayla bir ailenin bir günlük yemeği çıkar.
Bunu da,pazar fiyatlarının perişan halini sergilemek için son nokta olarak ekleyeyim.
#'Beni seven arkamdan gelsin'dediğinizde,mutlaka arkanızdan gelecek birilerinin varlığına güveniyorsunuzdur.
Arkasına düşeceğiniz insanı ise,arkasına düşecek kadar sevmeniz,saymanız ve düştüğünüze değecek konumda olması gerekir,yoksa,öbür türlü kullanılmış biri olarak kalırsınız ve kişiyi yüceltecek kalabalık olursunuz.
Nerden aklıma geldi bu düşünde peki?
Sayın cumhurbaşkanı' Beni seven sigarayı bıraksın 'demiş ya; Dünya Sigarasızlık Günü'nde.
Ardına düşmek.....
Halkın sağlığını düşünen bir yöneticiye sahip olmak ne hoş!
Da.....
Sayın cumhurbaşkanının ardına düşen kitle zaten ağzına ot basan,tütün çiğneyen kitle.
Bir paket sigara ne kadar bilmiyorum ama tiryaki olan kişiler,sanırım fiyatı ne olursa olsun içecektir.
Peki,alkol yasak,sigara yasak olunca,ülkemizde kullanım oranı düşmüş mü?
Elbette hayır!
İstatistiklere bakmama hiç gerek yok,sokağı izlemem yeterli.
Kadını,erkeği,ellerinde sigara aralıksız içiyorlar.Kimi ızdıraptan,kimi boşluktan,kimi kilodan kaçmak,kimi de alışkanlıktan içtikçe,içiyor alkol ve sigarayı.
Sigara ve alkol içmek isteyen,istediği kadar içebilir,Yasakçı zihniyete karşıyım ancak;çevresine zarar vermediği sürece.
Yoksa,o kişinin de özgürlük alanı bunlar.
İnsanların,sigara içmemek kadar içme özgürlüğü de var.
Ben,hayatım boyunca hiç sigara içmedim ama içene de saygı duyarım.Bana zararı dokunmadığı sürece sorun yok.
Kendini,nikotinle öldürmek istiyorsa,bu da onun seçimi.
İstatistikler dedim,yollar en iyi veri ülkemizde.
Sokağa çıkın,yerlerdeki izmarit sayısından,bu toplumun ne kadar sigaraya bağımlı olduğunu anlarsınız zaten.Her yer izmarit içinde.
Bir de tükürük ama bunun konumuzla ilgisi yok bugün.
Sayın cumhurbaşkanı 'Beni seven arkamdan gelsin'diyor da;
Hani,yardım parası kesilince babasını sokağa atan evlatlar vardı ya;
Vatandaşın da avantasını kestiğiniz zaman ardınıza düşerler mi acaba?
Sosyal medya değil ki,bir tıkla,takibi kesesiniz.
Biat etmiş bir toplumun,hele bir de havadan gelen avanta maaşı varsa,o toplum tütün da içer,ot da basar takipçi de olur.
Bir insanın ardına düşmek için,ardına düşülecek bir özellik olması gerekmez mi?
Sorgulamak gerekir değil mi?

21 Eylül 2018 Cuma

#Adalet Bakanı: 'Türkiye'de yaşanan ekonomik sıkıntılar psikolojik' dediğinde.....
Şöyle bir durdum ve ekrandaki konuşan şahsın badem bıyıklarını izledim.
Bu kişi,ülkemizin Adalet Bakanı ve dibe vuran ülkemiz için,hepimizi salak yerine koyması yeterince utanç verici olmasının yanında;gözümüzün içine baka baka, 16 yıldır ülkeyi ne kadar beceriksizce yönettiklerinin sorumlusu olarak yine okları bize çeviriyor.
Hadi,eğitimsiz,biat eden bir kitle var bu memlekette ama ya az-çok mürekkep yalamışların yüzüne nasıl bakarak bunları söyleyebiliyor;
PES!
Kocaeli'nin Körfez ilçesinde, İsmail Devrim (45) oğluna, okulun istediği pantolonu alamayınca ve çocuğu okuldan gönderilince gururuna yediremedi. Çaresiz baba, eşine “Çocuklarıma bakamıyorsam, çocuğuma bir pantolon alamıyorsam niye yaşıyorum ki” dedi ve kendini iple asarak yaşamına son verdi.
Ekonomi tıkırında elbette.Ortalık,refah içindeki insanlardan geçilmiyor.Bu babanın yaptığı da iş mi şimdi yani?
Ne olmuş,çocuğun okul pantolonu yok diye okuldan eve gönderildiyse?
Baba olduğun için gururun mu kırıldı yoksa?
Adam,uzun zamandır işsiz miymiş?
Hadi canım!
Bahane bunlar.Psikolojisi yüzünden intihar etmiştir.
-Biiiiz,herkese eşit iş,aş,ücret veriyor,eşit vergi alıyoruz.Bunlar hep,manipülasyon.Dış güçlerin oyununa gelmeyin.İtibarımızı sarsmak için hep bunlar.
-Biiiz,dünyanın en gelişen ekonomilerinden biriyiz.
-Biiiz....
Eeeeeee
Biz deyince ne oluyor? Siz,oğluna okul pantolonu alamayan bir babanın ölümüne sebep oldunuz,ötesi var mı?
Ülkeyi,tımarhaneye döndürdünüz,toplumu huni takacak çizgiye getirdiniz,bir de çıkmış ekonomi tıkırında diyebiliyorsanız hala;
PES!
#Sosyal medyada,eğer bir tarif vermiyorsam herhangi bir yemek fotoğrafı atmıyorum.
Aşure,özel bir güne ait,özel bir paylaşımdır.
Henüz Aşure yemeyen ya da evinde pişmeyenlerin olduğunu da biliyorum ve canlarının çekeceğinize ama bu bir özellikli tat ve lütfen eleştirmeyin.
Aşure,okulda,kışlada,mahallede,hanelerde pişmemişse,bunun ayıbı,fotoğrafları yayımlayanların değil,bu geleneği yaşatmayanlarda ve halkı,Aşure tenceresi kaynatma hakkından yoksun bırakanlardadır.
Aşure,eğer layıkıyla yaparsanız cidden çok ağır bir faturalı bir tat.
Çarşı-pazarda,yalnızca fındık-ceviz,fasulye,nohut diye fiyatlara bakmanız yeterli.
Bu vatandaş ne yiyecekse artık;kaldı ki Aşure yapmak!
Gönül isterdi ki,yalnızca fotoğraflamakla olmasın ve bu lezzeti herkese gönderelim,tatsın ama ne mümkün?
Bereketi evinizde olsun diyorum ve yorum yapan herkese teşekkür ediyorum.
Bir gün, bir yerde topluca Aşure gününde buluşuruz belki!

20 Eylül 2018 Perşembe

#Bugün,günlerden Aşure Günü.
Muharrem ayının 10. günü,hemen her evde Aşure kazanı kaynar.Bizim evimizde de,her yıl düzenli olarak yapılır.
Bizim Aşuremiz,elbette bana göre,dünyanın en lezzetli Aşuresi.Darende'ye özgü yapılır çünkü,ata dede yurdumuz. 
Her yörede farklılıklar gösterir.Kimi,içine bir tık kurban eti koyar,kimi limon kabuğu ama biz bunları hiç koymayız.
Aşure'nin de özelliğini bozdular.İlk Aşure kazanı kaynarken fıstık çamı var mıydı ya da kuş üzümü ya da file badem?
Tatları,kendi halinde bırakmak gerek.İçine koyduğunuz her yeni tat,özünü bozar.
Annemi rahmetle andık bugün.Her yıl,Aşure kazanı kaynarken,kazanın başına geçer ve mutlaka duasını okurdu.
Anacığım,nurlarda uyusun;hayatımda annem kadar güzel Aşure yapan bir kadın daha yok.Elinin lezzeti inanılmazdı.
Annem yok ama en iyi öğrencisi kardeşim de,annemin kopyası lezzette yapar.
Ben bilmem ama iyi yerim,ayrı konu. 
Kardeşimin ellerine sağlık,bu yıl da bizi bu şahane lezzetten ayrı koymadı.
Hepinizin evine tıpkı bu Aşure gibi bolluk,bereket yağsın ve sofranızda her daim ağzınız tatlı olsun. 

Aşure kaynayan evlerden yükselen koku hepinizi sarsın diliyorum.
Öyle çok kişiye nasip oldu ki,bugün evimizde pişen Aşureler; gönülden yapılan her güzellik yerini buluyor inanın.
Tanrı,herkese ağız tadıyla yemeyi nasip eylesin.

19 Eylül 2018 Çarşamba

#Bugün,ekranda utanılası bir haber izledim.
Siirt'te,89 yaşında bir yaşlı adam,1 oğlu,2 de kızı varmış;yaşlı bakım parası kesilince,babalarını kapının önüne koymuşlar.
İnsanın,anne-babasına bakmak için devletten yardım alması yeterince utanılması gereken bir durum değil mi?
İnsanın,atası değil mi bu insanlar?
Devlet,insanları işte bu hale getirdi.Anana-Babana bakacaksan sana para veririm.
PTT'te,elektrik faturası yatırmaya gidenler vardır içinizde.Kazara giderseniz,değil sıra almak,içeriye dahi giremiyorsunuz.
Peki,neden?
Devlet,ulufe gibi para dağıttığı için,engelli çocuk parası diyen geliyor; 'yaşlı ana-babasına para karşılığı bakmak için evlatları;üstelik de,yaşlı ana-babayı paylaşamıyorlar ve parmak bastırıp,parayı ellerinden alıp,gidiyorlar.
Kepazeliğin diğer adıdır bu.
Anne-Babalar,varlık nedenimiz.Yaşlandıklarında,ki,biz de vakit geldiğinde onlar gibi olacağız,kapının önüne mi atılacaklar yani?
Aklıma,hep çocukken okuduğum 'Tahta Çanaklar 'öykü kitabı gelir.
Sanki,bizler hiç yaşlanmayacağız,sanki bizler hiç elden ayaktan düşmeyeceğiz gibi acımasızca davranıyoruz yaşlılarımıza.
Bu yaşlı amcaya da acıdım doğrusu.
Elde var,3 evlat ama kendisi yük olmuş hepsine.
Evde 5 çocuk var,sana bakamam' diyen kızı,devlet maaşı kesmeseydi,babasını kapıya koyar mıydı?
Biz,ne ara bu kadar çirkinleştik,duygusuzlaştık,acımasız olduk?
Devletin ayıbıdır bu durum.Sosyal bir devlet anlayışında,insanlar yaşlanınca onlara bakacak,sosyalleşmelerini sağlayacak,ömürlerinin son demlerinde rahata erdirecek bir yaşam örgüsü hazırlar ama bizde nerde o devlet?
'500 Milyon Dolarlık uçağa binip,ülkede kriz,miriz yok derken' neyin kafasını yaşıyorlar acaba?
Hayal dünyasında yaşarsanız da ömür geçer,geçmesine de,ardında bırakacağı enkazın altında kalmak da var.
Yaşlı amca,sokakta kalmış,ağlıyor;biz,uçak,İş Bankası'nın hisselerinin devri,3. hava limanındaki işçilerin bitleri,biten tarım,çöken sanayi,batan şirketleri sanki başka bir gezegende yaşanıyormuş gibi,aval aval bakıyoruz yaşananlara.
Bize,müstahak mı ne?

18 Eylül 2018 Salı

#Kars'ın,Selim İlçesi,Laloğlu Köyü için başlattığım çocuklara kırtasiye,kitap,oyuncak ve kıyafet konusunda katkı sağlayacak herkesin,benimle iletişime geçmesini rica ediyorum.
Önümüzdeki hafta,toplanan malzemelerin gitmesi gerekiyor.
Teşekkürler katkı sağlayan herkese.

17 Eylül 2018 Pazartesi

#Şehir efsaneleri diye bir tabir vardır.Ya da,doğru bildiğimiz yanlışlar.
Hani,derler ki,yazın denize gittiğinizde,tuzlu suyun verdiği mücizeyle ,kışın hiç grip,nezle olmazsınız.
Kesinlikle yalan.
Bugün,ekranda bir doktor diyordu ki;'Grip aşısını mutlaka olmanız gerek'
Ama bir diğeri de çıkıyor ve 'İçinde aliminyum var,sakın grip aşısı olmayın.'
Biz,sıradan insanlar,hangi doktora inanalım da grip aşısı olalım?
Bugüne kadar yaptırmadım ve yaptırmayı da düşünmedim hiç.
Üstelik,denize de gittim ama yine hasta oldum.Hem de,denizden geleli 1 hafta olmuşken.
Bari,biraz bekleseydi de,kışın soğuklarına düşsek olmaz mıydı?
Böyle lüzumsuz hastalıklar yüzünden vaktim geçiyor ama kime inanacağımı bilemediğimden böyle.
Bağışıklık sistemim neden bu kadar zayıf bilmiyorum ama çok sık hastalanıyorum.
Hasta olmak,olabilecek bir şey,abartacak yanı da yok ama bu işin bir de hastane boyutu var.
Ülkemizdeki,sağlık sistemini protesto ediyorum.Devletin hastanesinde doktorların çoğu yok.Her yıl,sayısız mezun veren tıp fakültelerinden çıkan doktorlar nerde?
Neden atamaları yapılmıyor da,ben her keresinde özel hastaneye gitmek zorunda kalıyorum?
Hastanın,müşteri olduğu ve en önemli gelir kaynağı özel hastanede,başıma ne geldi:
Malum,serum bağlıyorlar.Serum bitti ve hasta bakıcı yataktan kalkmamı söyledi.
Normalde,serum bitince hasta 10 dakika daha yatar.
Kardeşim,olaya müdahale edince hasta bakıcının yanıtı:Hasta yoğunluğu çok,yatak lazım.Kolumda,damar açıcıyla beni dışarı almaya kalktı.
Bu ne rezalet kardeşim!
O hastane,babasının hayrına mı bana bakıyor?Yatak sayın yetersizse,yenisini koyacaksın.
Şu anda,öksürükten kırılıyorum ama yine yataktan atılırım diye hastaneye gitmiyorum.
İyi ki,sigara içmiyorum.Bir de içsem halim ne olurdu acaba?
Denize giderseniz,kışın hasta olmazsınız diyenlerin ağzına terlikle vuracağım.
Yok öyle bir uyduruktan masal.
Her taraf toz,yağmur yağmıyor,virüsler havada uçuşuyor;yediğimiz,içtiğimiz hastalıklı ürünler.
Nasıl sağlıklı kalabiliriz bu durumda söyler misiniz?
Bizler,saray sultanlarının verdiği resepsiyonlardaki menüyü yiyebiliyor muyuz?
Peki,neydi bunlar?
Ejder Meyveli Smoothie (Chia tohumu eşliğinde), Efuli (Liçi meyvesi eşliğinde), Aloevera (Starex meyvesi eşliğinde), Orman Meyveli Special, Bahçe Naneli Limonata, Taze Sıkılmış Portakal, Taze Sıkılmış Greyfurt, Taze Sıkılmış Havuç, Taze Sıkılmış Elma.
Şu greyfurtla,havuç ve elmayı tanıyorum da;Ejder Meyveli Smoothie ne ola ki?
Allah sizi bildiği gibi yapsın.
Bu özel hastanelere bizleri muhtaç edenleri de oralara düşürsün.
Beddua ediyorum,var mı ötesi?
#Yeni bir Eğitim-Öğretim yılı daha başladı.
Öğrencilerimize,öğretmenlerimize hayırlı olsun diyelim.
Evimin karşısı okul ve öğretim yılının birinci gününde gördüklerim,yılın sonunu az-çok haber veriyor bana.
Sağlıklı,eğitimli,donanımlı,hedefli bir nesil, Okul-Aile İşbirliğiyle yetiştirilir.
Çocuklara yapılan konuşma elbette pozitif olmalı.Müdür beyin,'Size güveniyorum çocuklar'demesi bile iyi bir başlangıç.Konuşmanın tümünü dinleyemedim ama belki de dile getirildi bilmiyorum;genel bir yorum olsun benimkisi: Atatürk'ün çocuklarımıza verdiği önem vurgulanmalı ve Atatürk ilkeleri doğrultusunda çocuklarımızı yetiştireceğimiz söylenmeli okul bahçesinde.
Çocuklar,uzun bir tatilden çıkmış,rehavet içindeler şu anda;arkadaşlarını çok özlediler elbette.
Okulun ve derslerin önemi ama aynı zamanda oyunun da gerekliliği ve planlaması anlatılmalı çocuklara.
Planlı bir yaşam,evde ve okulda öğretilir.Hep ders olmaz,hep oyun olmaz.
O kalabalık öğrenci topluluğundan cılız bir İstiklâl Marşı çıkmamalıydı örneğin.
Gümbür gümbür yükselmeli,bir ülkeyi ülke yapan ögelerden biri olan İstiklâl Marşı.
Öğrencilere,temizliği,okulu temiz tutmayı öğretecekseniz eğer,öncelikle,okulu yeni döneme hazırlarken siz temizleteceksiniz.Boya-badana,okul bahçesinin çöpü,kiri temizletilmeden çocuklara bunu öğretemezsiniz biliyorsunuz.
Okul bahçesi böyle kirli;sararmış otlar,dökülmüş yapraklar olur mu?
İkinci ders zili çaldığında ise,çocuklarımızın nasıl bir aileden geldiklerini izledim.Bahçedeki çocukların yarısının elinde simit,meyve suyu,içecekler ve bisküviler vardı.
Bu,şunu gösteriyor bize: Sevgili Anneler;Bi'zahmet,erken kalkın da çocuklarınıza kahvaltı hazırlayın.Bir çocuk,okula aç gönderilmez.
İkinci teneffüste,çocuk bunları yiyorsa,siz çocuğunuzu doyurmadan okula göndermişsiniz demektir.
YAPMAYIN!
Çocuklar,daha ilk teneffüste,topu yanlış atan arkadaşına 'Senin Ananı,bacını.....'diye küfrediyorsa,bu çocuklar yaz boyu kitap okumamış,nitelikli yaş gruplarında bulunmamış ve sokaklarda gezmiş demektir.
Oysa,çocuklarımız için çok iyi yaz kampları,birlikte çalışma disiplini,eğlenceli etkinlikler hep vardı.
SALDIM ÇAYIRA MEVLAM KAYIRA bir tutumla yetişen nesillerden ne bilim adamı,ne sporcu,ne sanatçı kolay kolay çıkmaz!
Akademik bir dille,iş değil laf üreten açıklamalarıyla,üstelik de karma eğitimi ufaktan yok eden bir eğitim algısıyla konuşan bir Eğitimden sorumlu bakan daha ,ne kadar zarar verecek acaba eğitim sistemine?
Her gelen,diğerini beğenmiyor.Sanki,16 yıldır ülkeyi ben yönetiyorum!
Senenin sonunda göreceğiz bakalım,kim haklı çıkacak!

14 Eylül 2018 Cuma

#Saat,sabahın 6'sı.
Öyle sıcak bir gecenin sabahında gün doğuyor ki...
Dünya,kasırgalarla,sellerle boğuşuyor,biz sıcakla.
insanlar,yavaş yavaş uyanıyor ve ekmeğinin derdine düşmüş,işe gidiyor.Çıkıp,biraz yürüsem mi dedim ama üşendim sanırım.
Balkondan,güneşin doğuşunu izliyorum.Sokaktan bir kedi sesi geliyor;yavru bir kedi.yalnız kalmış sanırım,kendine dost bir ses arıyor.
Birden,bir kedi daha fırlıyor,ağzında boyundan büyük bir fareyle.Takip bile edemiyorum hızını.
Doğanın dengesi işte.Biri,birini yiyecek,o,diğerini.Herkes,karnını doyurmanın derdinde.
Hayatı,kendi örgüsü içinde bırakırsanız,çark olması gerektiği gibi işler ama burnunuzu soktuğunuz anda işleyişi bozarsınız.
Ülkemizde ve dünyada olan tam da bu.
İnsanın elinin değdiği her yer kirlenir,bozulur.Aksini gören var mı?
Ortalık fare kaynıyorsa,siz,çiftçiler,hasat sonrası tarlaları içinde yılandan başlayarak bütün yararlı canlıları ve mikroorganizmaları yaktığınızdan denge bozuluyor ve fareler çoğalıyor.
Dokunmadığınız zaman,hiçbir canlı size zarar vermez.Yılanı öldürün,kuşu öldürün,ağacı kesin fikrinde olursanız,bu yaşadıklarınızı hak ediyorsunuz demektir.
Başımı çevirdim ki,yine mi aynı kare!
Komşularımızın,çevreye verdiği kirlilikten nereye gitmeli?
Dejavu yaşıyoruz sürekli.Hani,evinin içini süpürüp,sokağı kirletebileceğini sanan güruh var ya!
Evsel ve bahçesindeki ne varsa,getirip,çöpün içine değil,çevresine yığıyorlar.Çöp arabası da almıyor elbette haklı olarak.
Defalarca konuştum;böyle büyük çöp öbekleri olduğunda belediyeyi arayın,gelip alıyorlar diye ama anacığım,nurlarda uyusun,hep bir sözü olurdu böyle zamanlarda ama yazsam ayıp olacak şimdi.
Koşullanmış gibi,aynı şeyi yapıyorlar ve bıkmıyorlar.
Gün,burda böyle başladı.Şehirden sesler yükseliyor iyice.Motor gürültüsünün içinde,kuşların sesini dinliyorum,ne hoş!
Hayat,içine anlam katarsanız güzel.
Gün,ne gösterecek bakalım;hayır mı şer mi?
Hayata dokunmayı ihmal etmeyin lütfen.Bir çiçeğe su verin,bir kedinin karnını doyurun,bir çocuğa yardım eli uzatın!

13 Eylül 2018 Perşembe

#Kıssadan hisse bir anlatı olsun:
Bir güzellik yapacağınız zaman en iyisi olsun istersiniz kuşkusuz.
Defolu güzellik olmaz çünkü.
Artık,eminim biliyorsunuz; Kars'ın Selim İlçesi'nin,Laloğlu köyündeki çocuklar için bir şeyler yapmaya çalışıyorum.
Aklıma,geçmişte okuduğum bir röportaj geldi.
Van depremi sonrasıydı.
Deprem,yıkımdır,çaresizliktir,umutlu bekleyiştir.
Ülkemizin dört bir yanından yardım yağdı bölgeye ama bazıları,yardım işini öyle yanlış anlamıştı ki,sanki ordaki insanlar atıl,eski,yırtık sökük eşyalarınızın gönderileceği bir toplulukmuş gibi,yırtık battaniyelerini,eskimiş giysilerini evleri başlarına yıkılmış o insanlara göndermişti ve ben,adam bunu anlatırken insanlığımdan utanmıştım.
Çocuklar için kitap,kırtasiye,oyuncak toparlıyorum hala ama kıyafet eksik kaldı.Kurumsal bir firmayı aradım.
Ayrıntıyı isteme haklılığını bir kenara koyuyorum ama yazının bir yerinde,bir noktayı okuyunca üzüldüm doğrusu ve yardım almaktan vazgeçtim.
Peki neden?
Çünkü,yardım ilkelerinde 2. el ve defolu ürünleri göndereceklerini okuduğumda;
Sizler,anne-baba olarak,çocuklarınıza bile bile defolu ürün alır mısınız?
Ben almam!
Peki, çocuklara neden defolu ürün gönderilsin?Onlar çocuk değil mi?
Temiz olduğu sürece,okunmuş kitaplar,oyuncaklar,üç-beş kırtasiye olabilir;zor da değil bunu sağlamak.
Eğer,bir güzellik yapacaksanız;ya layıkıyla yapacaksınız ya da hiç kalkışmayacaksınız.
Aklıma,Van depremindeki yırtık battaniyeleri getirdi bu girişim.
Yapmayın!
Dip not: En geç,10 gün içinde bu köye göndereceğim toparladıklarımı.
Göndereceğiniz bir şeyler varsa,lütfen benimle bağlantı kurun.

11 Eylül 2018 Salı

#Tatil rehaveti bitti,yazın son demleri artık ve gerçek yaşama dönme vakti.
Kars'ın,Selim İlçesi,Laloğlu Köyü için bir kampanya başlattım biliyorsunuz.
Kitaplar,kırtasiye ve oyuncaklar geliyor ama daha fazlası gerek bizlere.
Kıyafetler için de kurumsal işletmelerle görüşüyorum,umuyorum yardım alacağım.
Köy çocuklarının yüzünde gülümseme başlatmak isteyen,üşümesin,okuma açlığını gidersin diyenler varsa,lütfen benimle bağlantı kursun.
Köyün muhtarıyla görüştüm;ana sınıfından başlayarak,14-15 yaş aralığında,kız-erkek karışık yaklaşık 30 çocuk mevcut köyde.
Kütüphaneleri yokmuş ve elbette oyuncak.
Çocukları en mutlu eden öge oyuncak biliyorsunuz.
Ben,iki elimle ses çıkarabilirim,çıkarıyorum da ama hep beraber ellerimizi birleştirirsek çok ses çıkarırız.
Yardım konusunda şunu da düşünüyorum: Elimde toplananların fazlasını,başka köylerdeki okullara da göndermek istiyorum.
Her köyde,çocuk var okuma hakkı olan.
Elden geldiğince ulaşabiliriz.
Şu ana kadar yardım gönderen herkese teşekkürler.
Toplamında,bu isimleri izinleri doğrultusunda sizlere aktaracağım.
Çocuklarımızın gülüşlerini soldurmayalım lütfen.
Bana ulaşırsanız sevinirim ama çabucak ulaşırsanız daha çok sevinirim! 

10 Eylül 2018 Pazartesi

#Kızımla,SİDE'ye böyle veda ettik.
Bir daha yolumuz düşer mi bilmem ama önümüzdeki yaz sezonunda tatile çıkmak isteyenler için aklınızın bir köşesinde bulunsun SİDE.
Ülkemizin,her noktası ayrı güzel.
'Gittim-Gördüm-Döndüm' demeli insan. 😉
BeğenDaha fazla ifade göster

9 Eylül 2018 Pazar

#SİDE ANTİK KENTİ'NDEN KARELER 
SİDE,diğer ismi NAR; M.Ö 7. yy'da kurulan,üstünden Yunanlılardan Araplara,Lidyalılardan,Romalılara kasar uzanan sayısız uygarlık geçen ve şimdilerde turizme hizmet veren ,dağı,taşı tarih kokan bir liman kenti.
Kısa bir tatil için gittim kızımla ve öyle çok yeri vardı ki gezilecek,'Oraya mı baksak,buraya mı dönsek' diye diye epeyce bir kısmını gezdik ama yetmedi elbette.Antik tiyatrodan hamama,eğitim kurumundan,hastaneye,müzeden ,kaleye öyle bir kent kurulmuş ki yarımada üzerinde,Prof.Dr.Arif Müfid Mansel ve Prof.Jale İnan'la başlayan arkeolojik kazı çalışmaları daha çok sürecek boyutta.
Gittiğimizde,öğrenciler,arkeologlar durmaksızın çalışıyorlardı ama öyle geniş bir alana yayılan kent ki SİDE,denizdeki surların dökülen taşlarını,sütunları toparlamak bile bizim torunların,torunlarına kalacak bir süreci kapsayacak gibi duruyor.
Antik Side'de kalacaklar için,elbette bizim kaldığımız oteli şiddetle öneriyorum.Yemekleri güzel,ortamı güzel.Çok da butik otel var çünkü.
Türk Lirası ve dolar geçmiyor,ödemelerinizi EURO ile yapıyorsunuz.Çok da pahalı bir tatil seçimi demeliyim.
Yani,paranız varsa şahane bir tatil sizi bekliyor.Bu nedenledir ki,ortalıkta pek Türk'e rastlanmıyor. 
Hele son gidişattan sonra tatili rüyasında bile göremez çoğu yurdum insanı ayrı konu.
Günün doğuşu da,batışı da bir başka güzel SİDE'de.Gece hayatındaki eğlence,her mekandan yayılan her türlü müzik insanı enerjik yapıyor.Sağlam kalan Apollo ve Athena Tapınağı ,çok ihtişamlı duruyor.Kazı çalışmaları bittiğinde,eminim ortaya şahane bir doku çıkacak ancak,vandallık,ta o zamandan süregelen bir davranış olduğu için,Side Kenti de,depremlerden,yangınlardan kalan zamanda yağmalanmış,yakılıp-yıkılmış,harabeye döndürülmüş bütün uygarlıklarda.
Denizi,kumsalı,insana komik hayaller kurduran,anlamadığınız dillerde insanların çılgınca kalabalık oluşturduğu bir tatil yöresi SİDE.

Kumsalda,heykeller yaptım elbette kadın üzerine. Afrodit'in olduğu bir kentte,benim kadınlarımın esamesi okunmaz ama denedim işte. 
Denizi,artık soğumaya başlamıştı.Kalabalık istiyorsanız,daha erken bir vakitte gidin tatil için ama benim gibi sakinlik ve huzur arıyorsanız Eylül çok iyi bir seçim.
Gitmişken;Manavgat Şelalesi,Titreyen Göl'ü de gezmenizi öneriyorum.çeşidini bile sayamadığım turlara da katılın derim.
Hatta,deniz paraşütü çok çekici doğrusu. 
Elden geldiğince,işte SİDE ANTİK KENTİ.