31 Ekim 2015 Cumartesi

#Herkesin bir kardeşi olmalı mutlaka nazının geçtiği.
Her zaman yanınızda oluyorlar,çıkar beklemeden yardıma koşuyorlar,sizi kendinden bile fazla düşünüyorlar.
Kardeşlik böyle bir şey.
Şanslıyım,güzel bir ailem ve birbirine çok bağlı kardeşlerim var.Gidenlerin eksikliği çok hissedilse de,kalanlarla aile olmaya devam ediyoruz.
Doğum günlerimiz de bitmiyor haliyle.
Bugün,kardeşimin doğum günü.Merhametin,anaçlığın,ince fikrin,insan olmanın adı varsa o da kardeşimdir.
Benden yaşça büyük olsa da,bana hiç ablalık yapmamıştır.Onun adı hep Yasemindir.
Adını taşıdığı Yasemin çiçeği gibidir gerçekten.Büyüdükçe çoğalır,çevresine çiçeklerini dağıtır.
Sevgi,şefkat hep onun adı olmuştur.
İyi ki hayatımda,iyi ki kardeşi olmuşum.
Şanslıyım yani.
Kızımın üstünde çok emeği olan,anne yarısından bile fazlası ve kızımın 3/4 annesi,Namimnası Yasemin....
Hep beraber,daha uzun yıllar birlikte mutlu olmayı arayarak yaşayalım.
Sen bize gereksin biliyorsun.
Hastalık falan diyerek kaçmaya çalışıyorsun biliyorum ama yok öyle kaçmak.
Kalıp,hep birlikte yaşayacağız.
Mutlu yıllar kardeşim.
Yoksa abla mı demeliyim?
Ama daha unutmadım,ilkokuldayken harçlıklarımı elimden alıp da kitapçıya koştuğun günleri. wink ifade simgesi
SENİ SEVİYORUZ ŞEKERİM smile ifade simgesi
#Umuyorum ve diliyorum ki,toplum,bu ülkede olanları görür,siyasi geçmişimizi iyi değerlendirir ve oyunun kıymetini bilir.
13 yıllık AKP iktidarını tek başına suçlamak haksızlık olur.
Evet,son 13 yıl,ülkemizdeki her temel taşı oynattı,ulus kimliğini yok etmek için çabalıyor hala,hırsızlığı,yolsuzluğu meşrulaştırdı ama bundan öncede vardı bunlar.
Turgut Özal döneminde'Benim memurum işini bilir'diyerek rüşveti devletin kurumlarına sokmadı mı?
PKK,yeni palazlanırken'Dağdaki üç,beş eşkiya' demedi mi?
İşte geldiğimiz nokta.Terör can almaya devam ediyor.Ekonomi dibe vurdu.Yol yapmayla ülkemizde istikrarın sağlanacağını sanan yoksul halk,evinde aşı kaynamazken,ekmeğini asfalta sürer yer artık.
Ülkemizde,son 13 yıldır hayat tepetaklak oldu.Lütfen,aksini savunmayın artık.
Eğer bu ülkede,ulusal birliğimiz andımız kaldırıldıysa,Kürt-Türk birbirine düşman olduysa,Alevi-Sünni ayrıştırması yapıldıysa,sen,ben,öteki diye toplum kutuplaştırıldıysa,'Yurtta Barış Dünyada Barış'ı savunan Türkiye,tüm komşularımızla düşman olduysa,eşitsiz,adaletsiz,demokratik haklardan uzak,vesayet altında bir yargı oluşturulduysa,insanlar haksız yere cezaevlerine tıkılıp 'Pardon,yanlışlıkla oldu'deniyorsa, özgürlüğümüz kısıtlandıysa,medya susturulduysa,tek adam diktatöryası başladıysa.....
İşte bunların sorumlusu AKP HÜKÜMETİDİR!
Geçmişteki hükümetlerin hataları bu günleri getirmiştir elbette ama bu kadar soygun,talan,doğa katliamı,kadın cinayetleri,çocuk tecavüzleri hangi hükümet zamanında böyle yaşandı?
Elinizi vicdanınıza koyun artık.
Böyle bir hükümet,bugüne kadar işbaşına geldi mi bu ülkede?
Yarın son gün.
Ya aydınlık yarınlar başlayacak ya da karanlığa gömülmeye devam edeceğiz.
Oyunuzu bilinçli kullanın lütfen!
#Ünlü isimlerden AKP'ye destek videosunu izliyorum.
Türkiye,özgür bir ülke elbette.Herkes,istediğini seçme hakkına sahip.Biri AKP der,diğeri CHP.Biri MHP der,diğeri HDP.
Demokrasinin gereğidir seçme özgürlüğü.
Ünlü isimlere bakıyorum,kimmiş acaba diye?Çoğunu hiç görmedim ama destek çıkan birkaçı:Davut Güloğlu'nu görüyorum örneğin.Hani,beraber olduğu kadınları dövmesiyle ünlü türkücü mü ne?
Ve olmazsa olmaz Yavuz Bingöl,Şafak Sezer ve de Niran Ünsal.
Yavuz Bingöl,gerçekten de güzel türküler söyleyen bir adam-dı.Genellikle sarhoş çıkardı programlara ama neyse.
Sesi yumuşacık ve tınısı güzel ama onu,dönemin başbakanına yağdanlık yaparken görünce artık dinlemiyorum.
Sanatçı,elbette destekler ama vıcık vıcık da yağ akmaz sözlerinden.
Şafak Sezer'i kale almak zaten anlamsız.
Ama şu Niran Ünsal yok mu?
Bu kadının açılıp,saçılmasına,eskittiği kocalarına sözümüz yok ama tesettüre girip de,'Açılmak şeytana hizmet etmektir'diye konuşunca....
Olmuyor işte.
Hele,İzmir'de Nevizade Meyhanesinde yapacağı programın afişi,sonra da iptal edilmesi ama en çok da Niran Ünsal'ın açıklamalarını hayretle ve ibretle okuyorum.
Kadın demek,hele çol,çocuğa karışmışsa biraz daha aklı selim,olgun,duruşu olan insan demek diye düşünürüm.
Niran Ünsal şunu söylüyorsa eğer:'Benim rızkımı Ak Parti vermiyor. Günlük hayatımda tesettürlüyüm ama sahneye peruk ile çıkıyorum. Hande Yener sahneye donla çıkarken sorun olmuyor da ben tesettürle çıkınca mı sorun oluyor. '
Allah,bunlara akıl,fikir versin.
Meyhanede sahneye çıkıyorsun,dekolte giyiniyorsun ama sarı saçlarından utanıp,peruk takıyorsun ve Hande Yener'in don giymesiyle saçındaki o tuhaf örtüyü kıyaslıyorsun.
Haklı aslında,ikisi de kumaş da;
Biri kıçını örtüyor,diğeri başını.
Da.....
Kıçını açarken saçını peruğa gizleyince iş tamam mı yani?
O elbisenin dışına taşmış memelerin haline ne diyelim?
75 milyon nüfusumuz var.Yaklaşık 54 milyonu seçime gidecek. Bunun yarısı da kadın.
Tanrı,bizi Niran Ünsal gibi neresini açıp,kapatacağını anlamadığımız kadınlardan korusun.
Yahu!
Kaç çocuğu vardı bilmiyorum ama,bir kadın olarak,en azından çocuklarının geleceği için,aydınlık bir ülkede yaşaması için,geleceğinin ipotek altına alınmaması için,son 13 yıllık AKP iktidarında,kadına yönelik şiddetin % 1400 arttığını,çocuk istismarının önlenemediğini,ekonominin dibe vurduğunu,işçi ölümlerinin sıradanlaştığını,taşeronluk sistemini,eve tıkılan kadınları hala görmüyor ve bu desteği çıkıyorsa....
Ne demeli ki artık, bu akil mi,sakil mi insanlara?

30 Ekim 2015 Cuma

#TARAFSIZ bir cumhurbaşkanı nasıl olmalı?
İki gündür sosyal medyada ve ekranlarda haberleri izliyorum.Dumura uğramayı bıraktım ama hala beni şaşırtan haberler de olmuyor değil.
İktisat Fakültesinde okuyan ve AKP'den aday olmaya çalışan bir kızcağız '29 Ekim'i yas,10 Kasım'ı bayram olarak kutlamak istiyorum'diye twit atmış.
Sakıncası yok elbette.10 Kasım'da,davul,zurna alıp Anıtkabir'de halay çekebilir.
Yalnız,bu özgürlüğünü kime borçlu olduğunu da unutmamalı.İnsan,bu kadar da nankör olur mu ki?
İzmir AKP adayı,Prof.bir kadın,sabah FOX kanalında AKP iktidarında,yalnız gazetecilik yapan hiç kimsenin hapse tıkılmadığını söylerken,polis Koza Grubuna ait gazeteleri basıp,kayyum,gazetecileri işten atıyordu.
Hep derim,Prof.ünvanı kolay veriliyor diye.
Tuğrul Türkeş ise,'Türkiye'de,külliyeden çok daha lüks oteller var,abartıyorsunuz.Ne olmuş iki oda,birkaç da lambri döşendi'diye bizi iyice salak yerine koyup,RTE'ye yağdanlık yapacak diye babasının mezardaki kemiklerini sızlatınca insan üzülsün mü,es mi geçsin artık bilemiyor.
Uruguay eski cumhurbaşkanı Jose Mujica ülkemize geldi biliyorsunuz.İki göz odalı evi ve mütevazi yaşantısıyla,altındaki külüstür arabasıyla zenginliğin simgesi bir adam.
Bir ona bakıyorsunuz,bir de bizim .....
Neyse.
Külliye nedir biliyor musunuz?İçinde çarşıdan,hamama,aşevinden kütüphaneye,her birimi barındıran yapı topluluğu.
Bizim AK-SARAY KÜLLİYESİ'ne bakıyorum da.....
1150 odalı bir külliyeyi,Mimar Sinan bile hayal etmemiştir sanırım.
Cumhuriyet Bayramında,halkla bütünleşen cumhurbaşkanı halkı selamlıyor.Ne halk onu görüyor ne de o halkı.
O derece mesafe var, sarayıyla halk arasında.
Aracından inen ve halkına sarılan Jose Mujica,5000 korumayla gezen bizimkisi.
Korku nelere kadir görüyorsunuz.
Tarafsız cumhurbaşkanı nasıl olmalı diyorduk.
Tıpkı,bizimkisi gibi.Anayasal sınırlar içinde kalan,görev ve yetkisini kötüye kullanmayan,yerini bilen biri.
Sahi!
Bizim tarafsız cumhurbaşkanının bu akşam,seçim öncesi GÜNDEM KONUŞMASI yapacağını biliyor muydunuz?
Hadi,bilin bakalım konu nedir?
Asla ve kat'a AKP'ye oy istemeyecek.Vatandaşı tehdit etmeyecek.öfkeden gözü dönmeyecek.
Ve tüm partilere başarılar dileyecek,ülkemiz refaha ersin diye temennide bulunacak.
Yediniz mi?
Elbette HAYIR!
Siz böyle insanlar tarafından yönetilmek istiyor musunuz?
O halde,oyunuzu iyi kullanın lütfen.

29 Ekim 2015 Perşembe

#Atatürk tişörtümü giydim,akşam sokağa çıktım.Bir yürüyüş,bir marş,bir kutlama havası aradım ama,ara ki bulasın.
Cumhuriyet kutlaması dediğiniz zaman işte Gavur İzmir,Bursa -Nilüfer,Kadıköy,Beşiktaş,Büyükçekmece Belediyelerinin yaptığı etkinlikleri gördüğünüzde,kıskanmak bir yana biraz kızgınlık,biraz iş bilmemezlik biraz da 'Burda neden yok acaba?' sorusunu soruyorsunuz.
Belediyelerin düzenlediği bu organizasyonlar cidden çok başarılıydı.
Konserleri,fener alayları,halkın coşkusu,resepsiyonlar,klasik müzik,zeybekler,halaylar.....
Bizim belediye ne yaptı dersek?
Dün çelenk töreni,bugün klasik stadyum gösterisi.
Başka?
Seçim de elbette önemli ancak,Cumhuriyetimiz,ülkemizin varlık nedeni bu özel günün anlamı çok daha büyüktür.
Seçime odaklanıp da,kutlamaları yapmamak olmadı sayın yetkililer.
Neden sokaklarımızda,hep birlikte halay çekmedik,kadın,erkek,ırk,din aramadan?
Neden el ele,gönül gönüle yan yana gelmedik bugün?
Bugün,hepimizin bayramı değil miydi?
Kurtuluş Savaşını,bu vatanı kurtarmayı hep birlikte yapmadık mı?
O zamanlar AKP,CHP,MHP,HDP yoktu belki ama
BİZ VARDIK!
#Cumhuriyet adına millet tariz ve hatta taciz edildi" dedi birileri.
Peki, niye dedi biliyor musunuz?
Çünkü Cumhuriyet bayramımız,fraklı, valsli, şampanyalı ve ecnebi müzikleriyle kutlanıyormuş.Çünkü,bunlar valsle gösteri yapılırken,dışarda,kapının önünde,ayakları çıplak,aç,bi'laç bekliyormuş ve olayları şaşkınlıkla izliyormuş vatandaş.
Hayatında Ulvi Cemal Erkin'in Köçekçelerini dinlememiş,Mozart'ın Türk Marşı'ni duymamış birileri çıkmış ve topluma Atatürk'e ve dönemde yapılan cumhuriyet kutlamalarına hakaret ediyor.
Karşısındaki sürü psikolojisindekilerin de avuçları patlıyor alkışlarken.
Bu kadar cahil olunabilir ancak.
Bu ülkeyi kime borçlular?
Karşılarında ulu önderimize hakaret eden şahsa mı,yoksa bu uğurda canlarını veren insanlara mı?
Siz ne anlarsınız valsten,danstan,fraktan?
Pahaya vurduğunuz frak,çalan valsleri konu etmek için sizin üstünüzdeki takım,kravatın,kolunuzdaki saatin,ayağınızdaki ayakkabının fiyatını bir açıklayın da,kim,nereye savurmuş paraları bilelim değil mi?
Hani,bu ülkede 22 milyon aç ve yoksul insan yaşıyor da,anımsatalım istedim.
Görgüsüzlüğün doruğuna çıktığınız altın varaklı koltuklarında oturup,tanesi 1000 liralık kadehlerde suyunuzu içiniz.
Bu toplum,kimin için yola düşeceğini,kimin için dua edeceğini,kimin arkasından küfredip,kimin mozolesine koşacağını gayet iyi bilir.
77 yıl önce kaybettiğimiz önderimiz için hala gözyaşı dökülüyorsa,onun ülkesine layık bir DEVLET ADAMI olduğu içindir.
Sizler ölünce arkanızdan ne söylenecek acaba?
ATAMIZI VE SİLAH ARKADAŞLARINI VE İSİMSİZ BİNLERCE KAHRAMANIMIZI ŞÜKRANLA ANIYORUZ.
BU VATANI ONLARA BORÇLUYUZ!
RUHLARI ŞAD OLSUN!

28 Ekim 2015 Çarşamba

#Cumhuriyetimizin 92 kuruluş yıldönümünde,başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ve isimsiz tüm şehitlerimizi minnet ve şükranla anıyorum.
Eğer Türkiye Cumhuriyet Devletinde özgürce yaşıyorsak,düşüncelerimizi söyleyebiliyorsak (Her ne kadar sekteye uğratılsa da) yazıp,çiziyorsak,bunu o insanlara borçluyuz.
Hala Cumhuriyetimizin önemini anlamamış bir kısım insanın baskısı altındayız ama bu günler de geçecek elbette ve özgür bir ülkeye koşacağız.
Bizler var olduğumuz sürece bu vatan bölünmez.
Bunu da böylece bilsinler!
RUHLARI ŞAD OLSUN

27 Ekim 2015 Salı

#Bizlere,güzel günler vaat edenlerin yaşam biçimlerine hiç baktınız mı?
Eşit koşullarda yaşıyor muyuz örneğin?
Milyonlarca insanımız açlık ve yoksulluk sınırında yaşıyor.Asgari ücretle,taşeronluk sistemiyle,güvencesiz,korkuyla evine aş,ekmek götürmeye çalışıyor milyonlarcası.
Atanamayan yüz binlerce öğretmen,diplomaları elinde kalmış binlerce meslek grubunda genç....
1 Kasım seçimleri yaklaştı vaatlerin yerini tehditler almaya başladı.
Bakınız,Başbakan Ahmet Davutoğlu Van'da,vatandaşı 'Eğer bizi seçmezseniz Beyaz Toroslar yeniden gelir''diyerek tehdide başlıyor,(Beyaz Torosları biliyorsunuz,faili meçhullerin adresi) AKP’li Meclis başkanı İsmet Yılmaz ise '1 Kasımda biz oy vermezseniz,gençleriniz iş bulmakta zorlanacak'diyerek,gençleri tehdide devam ediyor; AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Karabük Milletvekili adayı Mehmet Ali Şahin ise '1 Kasımda oy verip,AKP'yi tek başına iktidar etmezseniz,yeni bir seçime daha gidilir'diyerek tüm ülkeyi tehditle bitiriyor.
Peki,bunlar nasıl yaşıyor?
Cumhurbaşkanı,katrilyonlarla yapılmış AK-SARAY'da oturuyor,tanesi 1000 liralık kadehten suyunu içiyor.Yani,bir işçinin maaşı bir kadeh ediyorsa,saraydaki yüzlerce kadeh,kaç işçinin maaşıdır,siz hesaplayın lütfen.
Konutlarında oturmayan tüm siyasilere milyon dolarlık evler tutuluyor.Ülkede dönen rüşvet çarkının,hırsızlığın,yolsuzluğun ölçüsü kaçmış durumda.
Kalkmış,vatandaşı tehdit ediyorlar.Hem de çözemedikleri siyasetle,önleyemedikleri terörle,dibe vurdurdukları ekonomiyle.
Kim suçlu?
13 yıldır,AKP iktidarına yol açan halk mı,bir türlü söylemini değiştirmeyen siyasi partiler mi,yoksa her seçim öncesi milleti salak yerine koyan iktidar partisi mi?
Ben açken,yatağında rahatlıkla uyuyan,benim çocuğumun rızkını yiyen,beni açlık ve sefalete sürüklerken,kendi şatafata düşen herkes suçludur bu gidişatta.
Devlet,vatandaşını tehdit etmez,devlet vatandaşını öldürmez,devlet,memurunu vatandaşının üstüne sürmez.
Ülkemizin en önemli sorunu terördür.Sonra ekonomi gelir.Devlet,terörle kararlı bir biçimde mücadele etmiyor.Son iki ayda gelen şehit sayısına bakarsınız değil mi?Oslo'da,PKK ile pazarlık yapıyor,açıkladılar zaten.
Peki devlet,terörle baş edemezse,vatandaşını korumazsa,ekonomide iyileştirme yapamazsa,özgür ve demokratik bir ülke yaratamazsa,
BEN NEDEN SANA OY VEREYİM?
BANA ÖZGÜRLÜĞÜMÜ VERECEKSİN
BENİM EVİMİ GEÇİNDİRECEK İŞİMİ,OCAĞIMDA KAYNATACAK AŞIMI VERECEKSİN.
BANA EŞİT DAVRANACAKSIN.
BUNU YAPARSAN SANA OYUMU VERİRİM.
SEN,SALTANATA DÜŞECEKSEN,BEN 24 YAŞINDAKİ DİLEK GİBİ EVİMDE ÖLDÜRÜLECEKSEM
SANA OY YOK !

25 Ekim 2015 Pazar

#Ne zaman ki en sevdikleriniz yanıltır sizi,
Ne zaman ki birer birer düşürür herkes maskesini,
Ne zaman ki yalnızlıktaki o muhteşem gücü keşfedersiniz,
İşte o zaman başlarsınız gerçekten yaşamaya.
C. Bukowski
Hemen,hepimizin rastlaştığı durumlar değil mi Bukowski'nin yazdığı sözler.
Hangimiz,en sevdiğimizden kazık yemedik ki?
Hangimiz, çıkar peşinde koşanların rüzgarına kapılmadık ki?
Hangimiz,birilerinin oyununa alet olmadık ki?
Hangimiz,yalan,dolana bulaşmadan yaşadık ki?
Ve hangimiz, hata yapa yapa büyümedik ki?
İşte bu süreçtir bizleri yalnızlığa iten etmenler.
İnsan,kazık yiye yiye hayatın ne olduğunu anlar.Ya zalim olmayı öğrenir ya da hala iyi insanların var olduğu masalına inanmayı yeğler.
Siz,hangi kategoriye giriyorsunuz bilmiyorum ama akıllı olmak,öngörülü olmak ne yazık ki yetmiyor kazık yeme potansiyeliniz varsa.
Hele bunu karşı taraf anlamışsa....
İşiniz bitik!
#'Kadına yönelik şiddet' dedik madem,işte bir kadın profili:
Kadın,Ziraat Mühendisi,eşi de öyle.İki de çocukları var.Kadın,öyle kimliksiz ki,her ay aldığı maaşı kocasının eline veriyor.Oysa,o maaş kendi cüzdanında durmalı değil mi?Hayat müşterek ve harcamalar her iki eş tarafından yapılmalı ama bunlarda koca her şeyin hakimi.
Kadınla,her karşılaştığımda yüzü,gözü dağılmış durumda oluyor.'Ne oldu?'sorusuna yanıtı:'Kapıya vurdum,pencereye çarptım' falan....
Hangi yüz anatomisi pencerenin ya da kapının bir yanına vuracak kadar farklı olabilir ki?
İnanmıyorsunuz elbette,O pencerenin de,kapının da adının koca olduğunu biliyorsunuz çünkü.
Sonuçta evli bir kadın ve sorunu çözmesi gerek.
Bir,iki derken kadının çürüksüz olduğu hali kalmadı.
Artık,ya karakola ya da mahkemeye gitmesi gerekiyor.
Neden gitmiyorsun?sorusuna yanıtı:'Ama ben evliyim.Şimdi boşanırsam toplumda bana kötü bakılır.Arkama düşen olur.İki çocuğum var,babasız mı büyüsün?'
Böyle bir evlilikte,sanki o çocuklar sağlıklı büyüyormuş gibi kaygı duyuyor.
Bunlar eğitimli,mühendis diplomalı iki insan.Kadının özgüveni yok,erkeğin ise erkeklik egosu zirve yapmış durumda.
Kendini,öyle bir halt sanıyor ki,sanki,dünyadaki vazgeçilmez,olağanüstü bir varlık.
Tabi,öncelikle bunu yetiştiren annesine ve ailesine suç bulmak gerek.Erkekleri,daha sünnet aşamasında bir kahraman ilan ederlerse olacağı budur.
Neyse....
O kadın hala evli.Artık yaşlanmıştır ama hala dayak yiyor mu,işte onu bilmiyorum.
Sevgili kadınlar,eşiniz,sevgiliniz,babanız,kardeşiniz.....
Eğer,size o el bir kez kalkmışsa,yeniden,yeniden kalkacaktır,UNUTMAYIN!
Dip not:Eğer,bu kadınların yerinde ben olsaydım,ne aile ne toplum baskısı;o erkeği hemen mahkemeye verirdim.
Boşanmıyor mu?Bunca zalim bir erkeğe ne yapılırsa onu yapar ve o eli kırardım.

24 Ekim 2015 Cumartesi

#Can Yücel'in kadınlar üzerine çok anlamlı yazıları vardır.
'Kadın dediğin'diye başlar ve sıralar,bir kadında olması gereken özellikleri.
Eğitimli,birikimli,bakımlı falan olması elbette çok önemli ama bir kadın önce özgür olmalı.
Yaptıkları ve yapacakları toplumdaki saygısını artırmalı.
Son günlerde magazin basınında bir haber dolanıyor;İkbal Gürpınar....
Bu kadın,bir dönem ekranlarda program sunuyordu anımsıyorum.Son derece modern giyimli,aklı başında biriydi ama ne olduysa,birden saçından utanır oldu ve kapandıkça,kapandı ama....
Yüzündeki makyajın adı yok elbette.
Bazı kadınlardan cidden hemcinslerim olarak utanıyorum.Bu kadıncağız da,kocasından dertli ama nasıl?
Bunca sene evli kal,sürekli şiddet gördüğünü söyle,adamın evden kovduğunu falan tüm mikrofonlara konuş ama adamla evli kalmaya da devam et.
Yahu!
Adama sormazlar mı 'Neden,bugüne kadar boşanmadın?'diye .
Hem şiddet göreceksin hem evinde oturacaksın hem de 'Bana el kaldırdı'diye şimdi ortaya çıkacaksın.
Aklın nerdeydi acaba onca dayağı yerken?
Bazı kadınlar,kesenin ağzı açıkken her şeye katlanıyor,ancak koca dara düştü mü,vur tekmeyi misaline dönüşüyor.
Magazinciler yazıyor,ben bilmiyorum elbette.
Ama....
Toplumda örnekleri çok bu tür kadınların.
Evlilik,çok önemli bir birliktelik ama sonsuz değil.Her şey gibi,o da bitebilir.
Adam gibi bitirmek de bir yol,çirkefleşerek bitirmek de.
Baktınız olmuyor,edebinizle boşansanıza da,milletin diline düşüyorsunuz?
'Beni dövdü,yok bıçak dayadı,astı,kesti'diye ortaya döküleceğinize mahkemeye gidin ve boşanın.
Ne rezil insanlarsınız allah aşkına?
Ne demişti Can Yücel;'Kadın,onurlu bir duruşa sahip olmalı'
Biraz edep mi olmalı ne?.Böyle yaparak reytingi yüksek anlaşma yapamaz,yalnızca rezil olur yılların İkbal Gürpınar'ı.
Zaten,bir kadın,kendisini sevmediğini,başkasıyla aldattığını bile bile neden ısrarla o kocayla evli kalır hiç anlamayacağım sanırım.
Gitmeyi bilmek gerek.Kadınlık onuru diye bir şey var değil mi?

23 Ekim 2015 Cuma

#Kanada Başbakanı acaba şunları söyler miydi:
-Hayırlı bir eş bulamazsanız bize başvurun.
-Evleneceksiniz ama paranız mı yok?100 bin lira biriktirdiniz ama yetmiyor mu?İşte size devlet babanın şefkati.20 bin lira da bizden.Etti mi size 120 bin lira.Çeyiz paranızı dizdik,eşi de bulduk,e daha sizin için ne yapalım?'
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Prof.Ahmet Davutoğlu.
Entellektüel,birikimli,lafını,sözünü bilen bir başbakanımız vardı da biz mi inkâr ettik?
Ekranlarda, yeterince evlendirme programları var sanıyorduk,
devlet,ne zamandan beri Seda Sayan,Esra Erol olmaya soyundu?
Sevgili gençler,baktınız,ana -babanızdan size hayır yok,e sizde de iş yok belli ki,hala bekarsanız,hemen Ahmet Davutoğlu'nu arıyorsunuz ve size eş buluyor.
Buna,başka bir şey yazmak gerek ama neyse,ayıp olmasın şimdi.
Devlet, bırakın çeyiz parasını 100 bin lira biriktirecek kadar iş verdi mi gençlere?
100 bin lira biriktirecek kadar işi yoluna koymuş bir genç,sizden gelecek 20 bin lirayı da bulur zaten,merak etmeyin.
'Siz olsanız böyle devleti sevmez misiniz?' diyor sayın Davutoğlu.
Ben sevmiyorum böyle devleti örneğin.Ne olacak şimdi?Bırakın lise mezunlarını,iki üniversite bitirmiş insanlara iş verdiniz de,para biriktirmek kalmıştı çünkü.
Devlet,devlet ise bana ocağımda aşımı pişirecek,faturalarımı ödeyecek iş verecek.Onca yıl neden okuyoruz? Bir mesleğimiz olsun,yolumuzu çizelim diye değil mi?
AKP hükümeti,13 yıldır kaç üniversite mezununa iş,aş verdi de,binlerce lise mezununa geldi sıra?
100 bin lira nasıl birikecekmiş yolunu da göstersin sayın Davutoğlu?
Ortalık iş fırsatından geçilmiyor biliyorsunuz.Hangisini seçeceğimizi bilmiyoruz.
Biz,yerli Einsteın Bilaloğlan gibi deha değiliz biliyorsunuz.Bizde,onun babası gibi bir baba da yok.
Ne gemicikler dizecek paramız,ne sıfırlayacak paramız ne de çocuğumuzu İtalya'da eğitim yaptıracak paramız var ne yazık ki.
Ben de istiyorum çocuğum yurt dışında eğitim alsın.Sayın Davutoğlu da,çocuğuma çeyiz parası istemiyorum,eğitim parası versin yeter.
Bu işler,böyle bol keseden atmayla olmuyor sayın Davutoğlu.
İnsanı,gerçekten salak yerine koyuyorlar artık!

22 Ekim 2015 Perşembe

#Kanada başbakanı ile bizim başbakanı kıyaslayan yazılar dolaşıyor sosyal medyada.
Bende yorum yapıyorum arkadaşlarımın sayfalarında ancak.....
Bir yazıyı doğru okumak ve ona göre yorum yapmak gerekir ama bizim insanımızda,okuduğunu anlama ve yorumlama yetisi yok belli ki.
'Ne yapacakmışız Kanada başbakanıyla?'diye soran bazı aklı evvellere....
Adamı alıp,yatağa atacağız!
Hem de ta Kanada'dan çünkü memlekette tek yapılacak iş,elin başbakanıyla fantezi yapmak.
Bu nasıl bir yorum yapmaktır allah aşkına?Yorum yapanların hep erkek olması da ayrı bir araştırma konusu elbette.
Yapılan yorumların çirkinliğine bakarsak,ki epeyce açık,saçık ifade içeriyor,kimin aklı,neresinde çalışıyor dersiniz?
Bir Kanada başbakanına bakıyorum,bir de bizimkine.....,
Başbakan dediğin böyle entellektüel,dünya görüşü olan,vizyonlu,duruşlu bir adam olur.
Bizde vardı da,üstüne yazı yazmadık mı?
Yok işte!
Bu kadar gerçeklerden uzak,biat ederek takılmayın bu adamlara.
Açın şu gözlerinizi artık!
Yorum yaparken de yatak odasından çıkın.Dünya,yalnızca seks üzerine dönmüyor.
Yapacak çok fazla iş var hayatta.

21 Ekim 2015 Çarşamba

#İki gündür Kanada'nın yeni başbakanını görüyorsunuz sizler de değil mi?
İnsanın,'Nerde bizde böyle nitelikli başbakanlar?'diyeceği geliyor ama gelmeyeceğini biliyoruz elbette.
Nedir bu başbakan Justin Trudeau’nun gündeme oturan özellikleri:
Öncelikle çok genç bir başbakan;43 yaşında.Son derece atletik ve fit bir vücudu var.Kaslı ve dövmeli,enerjik bir anatomi.
Üç çocuklu hoş bir baba ve eş.
Yakışıklı ve halkın içinde korkusuzca dolaşıyor.
LGBT haklarını sonuna kadar savunuyor.Yani aşağılamıyor,küçümsemiyor.Striptiz bile yapmış bir erkek.Aynı zamanda boksör.
Feminist ve kürtajın kadının kararı olduğunu savunuyor.
Ve Gerçek Değişim sloganıyla meydanlara çıkıyor ve de ayrımcılığa karşı çıkıyor.
İşte,başbakan dediğiniz böyle biridir.
Peki,bizde durum nedir acaba?
Ülkenin cumhurbaşkanından,başbakanına,valisinden kaymakamına,belediye başkanından muhtarına nasıl bir duruşları var acaba?
Siz hiç,mülki erkandan birinin rafting yaptığını,atı bırakın eşeğe bindiğini(Ki,birini at üstünden atmıştı biliyorsunuz),çıplak poz verdiğini,atletik bir vücudu olduğunu,bilgili,esprili,hoş bir duruşla çıktığını,gülümseyince insana güven verdiğini,spor yaptığını (Kazara bisiklete bindiler,arkalarında onlarca korumayla ama korumalar yürüyordu elbete.Bu kadar da kalastırlar üstelik),eşcinselliği bırakın savunmayı sahip çıktıklarını,kürtajın bir kadın hakkı olduğunu açıkladıklarını vs vs vs... gördünüz mü?
Bizimkiler ancak altın varaklı koltuklarda caka satarlar ve ölene kadar da o koltuklara yapışırlar.
Biz hak etmiyor muyuz böyle modern görünen,halkıyla bütünleşmiş devlet adamlarını?
Bizim Kanadalılardan neyimiz eksik?
Bizdeki devlet adamları,yanlarına perdelik kumaşa doladıkları kadınları alarak,ablak suratları,pespaye görünümleri ve cehaletleriyle arzı endam ederler yalnızca.
Ben,böyle adamlar tarafından yönetilmek istemiyorum artık.
Genç,vizyonu olan,karizmatik erkeklerin soyu mu tükendi memlekette yoksa?
Yanlarına, o beze dolanan kadınları ve altın varaklı koltuklarını alsalar ve de hayatımızdan tümüyle çıksalar;yerlerine de Justin Trudeau gibi başbakanlar,bakanlar gelse olmaz mı artık?
Nerde o günler ama yapıştılar üstümüze; gitmiyorlar!

20 Ekim 2015 Salı

#Hayata,bir de karşıdan bakmayı denediniz mi hiç?
Çocukluğumuz hep masallarla uyutularak geçti.En çok da Kırmızı Başlıklı Kız ve yalanın kötü olduğunu öğreten Pinokyo.
Kırmızı Başlıklı Kız masalı,hep kurdun kötü olduğunu anlattı bizlere.
Peki,masalı tam tersi,bir de kurdun açısından incelemeli mi;ne dersiniz?
Bir varmış,bir yokmuş.Evvel zaman içinde,kalbur saman içinde,develer tellal iken,pireler berber iken,köyün birinde,bir kırmızı başlıklı kız yaşarmış.
Bu kız,başına buyruk,annesinin 'bildiğin yoldan git,ormanın içinden sakın gitme'sözünü asla dinlemeyen bir çocukmuş.
Orman bu,tehlikelerle dolu elbette.Kurt,çakal,tilki....Yani,aklı hinliğe çalışan bir çok canlı varmış.
Ama kurt,onlardan değilmiş çünkü,ormanda yapayalnız yaşayan büyükannenin tek dostuymuş.Zavallı büyükanne,ne yapsın?Kaldı ki,kurt çok iyi yürekli bir hayvanmış ve kimselere zarar vermemiş o güne kadar.Masalı yazan,kötü bir kahraman yaratmak isteyince olmuş tüm bunlar meğer.
Büyükannesi de çok endişelenirmiş torunu gelirken ama bir türlü sözünü dinletemezmiş.
Büyükanne ve ormandaki tek dostu kurt,kafa kafaya verip,kıza düşünmeden hareket edince başa neler gelir dersi vermeye karar vermişler.
Kırmızı Başlıklı Kız,yine sepetini almış,asfalt yolu bırakmış,karanlık ormanın yolunu tutmuş ve büyükannenin evine varmış.
Klasik,kapı vurmalar falan,içeri girmiş.Kıza oyun oynanacak ya!
Bu arada,kurt büyükannenin kıyafetlerini giymiş,beklemeye başlamış.Büyükanne de yatağın altına saklanmış.
Kız,yatağa yaklaşmış ama büyükanne bir tuhaf.Gözleri,elleri,burnu....
'Büyükanneciğim,diye başlayan tümceleri art arda sıralamış.Kurt,büyükannenin el işaretiyle ,kızı yorganın içine almış.Karanlıkta kalan kız korkmuş ve yolda,kurtla karşılaştığını ve ona büyükannesine gideceğini söylediğini anımsamış.Oysa doğru yoldan gelseymiş,kurtla karşılaşmayacak ve o karanlığa düşmeyecekmiş.
Neyse ki.....
'Bundan sonra asla annemin sözünden çıkmayacağım'dersini alan kız,kurdun yorganı kaldırmasıyla aydınlığı görmüş,sevinmiş.Büyükannesi de yatağın altından çıkmış ve hep beraber annesinin yaptığı kurabiyeleri yemişler.
Masalımızda ne kurt Kırmızı Başlıklı Kızı yemiş ne de büyükanneyi.Ne avcı kurdun karının yarmış ne de kan akmış.
Masalımız da mutlu sonla bitmiş.
Sanıyorsunuz değil mi?
Ama yanılıyorsunuz.Hayat devam ettiği sürece masallar bin türlü yazılarak bize sunulacaktır.
Peki,bu masala inanmadınız biliyorum.Hatta 'Hadi canım,bunca yıllık masal bu hale gelir mi?'de dediniz.
İyi de,sizler,bizler yıllarca masallarla uyutulmuyor muyuz?
Son 13 yıldır bu memlekette masal üstüne masal dinlemedik mi?
Charles Perrault ya da La Fontain'den bile daha usta değil mi masal yazanlar?
Onlara inanıyorsunuz da,ben yazınca neden inanasınız gelmiyor?
O halde,yeni bir masal yazmaya ne dersiniz?
Eski masalları bırakıp,yeni bir masal yazalım hep birlikte.
İçinde kötülük,yalan,soygun,hırs,öfke olmayan....
Yolu mutluluğa,eşitliğe ve özgürlüğe çıkan.
Hadi,hep birlikte düşünelim;1 Kasım'da nasıl bir masal yazarsak karanlıklar aydınlığa döner?
Ülkemizde yeni ve temiz bir sayfayla yola çıkmak....
Yazabilir miyiz?

19 Ekim 2015 Pazartesi

#Bugün,her pazartesi günü kurulan semt pazarına uğradım.Fiyatlar turşu,salça sezonu açıldığı için zirve yapmış.
Malum,kış hazırlığı var sırada.Çol,çocuk evde aş bekleyecek soğuk havalarda.Ucuza kapatmak gerek pazarı.
Bir yandan,elindeki 2 lirayla,1 kg domates (Ki,domatesin kilosu 2.5 lira) almaya çalışan kadının perişanlığına bakıyorum,diğer yandan altın varaklı koltuğa kurulmuş,görgüsüzlüğün zirvesine ulaşmış şahsa bakıyorum.....
Ne demeli bu saatten sonra?

18 Ekim 2015 Pazar

#Pazar günü,çoğumuzun yayıldığı bir tatil günü.Geniş saatlere yayılan müzik eşliğinde kahvaltı bir başka elbette.
Şarkılar nasıl da hayatımıza yön veriyor.Bir şarkıyla hüzne boğuluyor,diğeriyle neşeleniyoruz;tıpkı hayatın akışı gibi.
Sabah,müzik kanalı açık ve gün Ziynet Sali'nin Dağınık Yatak şarkısıyla başlıyor.Giden sevgilinin ardından yapılan sorgulamayı anlatıyor şarkı.Sorgulanacak bir şey de yok aslında,giden gitmiştir ve hayatı yeniden başlatmak gerek ama şarkı bu,hislerimizle oynamalı mutlaka.
Ardından Murat Dalkılıç başlıyor 'Olan var,olmayan var.Ayarı yok kalbin kırk yılda bir gibisin.'
Çok enerjik bir şarkı.
Kalbe hükmedilebilir mi?Ayarsız bir organ biliyorsunuz.Nerde,kime rastlar belli değil.
Sonra, Cey'lan Ertem 'El Adamı'diye giriyor şarkıya.
Hüzünlü şarkıları hep kadınlar mı söylüyor bilmem?Giden erkek,kalan kadın olduğu için midir?
Daha mı duygusalız yoksa?
Gökhan Özen ise ders veren şarkıyı söylüyor bize;
Bir bilet aldım,oh mis.
Sezonu açtım oh mis.
Denize karşı şöyle, bir nefes aldım oh mis.
Ben kendime emanet,
Aydınlandım nihayet....
diye devam ediyor melodi.
Şöyle bir durup,'Ben nerdeyim,ne yapıyorum,sonu neye varır?'diye insanın kendini bir silkelemesi gerektiğini anlatıyor.Bir bilet aldım ve düştüm yola ama bunun için önce,o yola çıkmaya karar vermek gerekiyor değil mi?
Hayatta ne yaşarsak yaşayalım bir çıkış mutlaka vardır.Yeter ki,baş etmeyi bilelim.
Can bedende olduğu sürece,aklımız erdiği sürece mutlaka bir yol buluruz hayata tutunmaya dair.
Tıpkı şarkılarda olduğu gibi,dağılacağız,elin adamına/kadınına rastlayacağız,dibe vuracağız,birilerinden kazık yiyeceğiz ama ayağa kalkmayı da bileceğiz.
Yaralarımız olacak kanayacak ama kabuk tutacağını da bileceğiz.Belki,yaralarımızdan öpecek birilerine yeniden rastlayacağız.
Hayat bu,belli mi olur?
Yaşam dediğiniz şey insan üzerine kuruludur.
Kadın,erkek.....
Sevgili,eş,arkadaş,dost.....
Hepsi ikisinin birbiriyle ne kadar güzel anlaştığına,uyumuna,iletişimine bağlı değil midir?
Doğru kadını,erkeği;aslında doğru insanı bulmak dileğiyle....
İyi pazarlar.

17 Ekim 2015 Cumartesi

#İnsan kötü doğmaz,büyüdükçe kötülüğü öğrenir.Merhamet ve şefkat duygusu genlerle mi taşınıyor bilmiyorum ancak,büyüdükçe bunlardan uzaklaştığımızı görmek üzücü elbette.
Bazen,canınız hiç ama hiçbir şey yapmak istemez ve öylesine hayatı seyredersiniz.
Balkondayım ve sokağı seyrediyorum.Bir kadın göründü uzaktan.Yaklaştığında,ayağında eski bir şalvar,soluk bir yelek ve kucağında bir köpek gördüm.Köpeğin yarısını beze sarmıştı.Hastaydı belli ki.
Balkonun altına geldiğinde 'Köpeğin neyi var?'diye sordum.
Kadın, bana konuşmaya başladığında,ağzındaki dişlerinin yarısının olmadığını gördüm.Öyle zayıftı ki,köpekle aynı kilodaydı nerdeyse ama ısrarla kucağında taşıyordu.
Sevmek böyledir işte.
Neyse....
'Köpeğim ishal oldu,veterinere götürdüm,iğnesini yaptırdım'dedi.
Bir hayvanı veterinere götürmek para ister.Kadına baktım,gideceği yeri de biliyorum....
Evinde yiyecek ekmeği var mıydı acaba?
Bu kadın,bu haliyle köpeğine sıkı sıkı sarılmış,taşıyorsa,yüreği merhametlidir.
Nicedir unutmuştum böyle insanları.
Sokaktan kaybolana kadar ardından baktım.Hala ekmeğini bölüşecek insanlar var bu dünyada.
Ne mutlu!
Çevremdeki insanlara bakıyorum.......
Ne kendimizi ne de hayatımızdaki insanları sevmiyoruz.
Oysa,ne demişti Sait Faik:
'Bir insanı sevmekle başlar her şey.'
Bir insanı sevmeye başladığınızda,tüm dünyayı seversiniz.Biliyorsunuz değil mi?

16 Ekim 2015 Cuma

#Bazı doktorlarımıza....
Ülkemizde,tıp eğitimi gerçekten de çok iyi veriliyor.Yurt içi ve yurt dışında bu kadar başarılı işlere imza atan doktorları biz yetiştiriyoruz.
Ancak.....
'Doktor var,doktor var' sözünü de bize söyleten yine doktorlarımız.
Diğer meslek gruplarında olduğu gibi,doktorların da,belli dönemlerde hizmet içi eğitim almaları,empati kurma yeteneğini kazanmaları gerekiyor inancındayım.
Bizler,sıradan insanlarız.Önümüzde her gün insanlar hasta olmuyor,ölmüyor.Dolayısıyla,doktorların kanıksadığı ölümcül hastalıklar,bizim için çok daha özeldir.
Bu nedenle daha duygusal olabiliriz,olaylara onlar gibi mantıklı bakamayabiliriz.
Gerek hastaya ve gerekse yakınına,hastalığı direk söylenir mi?
Biraz empati kurmak gerekmez mi?Yaşanan travmanın etkisini hiç düşünmüyorlar ve en felaket haberi veriyorlar.
Oysa,yaşıyorsak umut hep vardır değil mi?
Bazı doktorlarımıza cidden çok kızıyorum artık.Üslup farkı,hasta yakınına ve hastaya yaklaşımı konusunda sıkı bir eğitimden defalarca geçmeleri gerekiyor.
Elbette,bir gün hepimiz öleceğiz ama hasta insan biraz daha şanssızdır bu konuda biliyorsunuz.
Ona bunu anımsatmak,hastanın psikolojisini bozar ve hastalığı tetikler diye düşünüyorum.
Sevgili doktorlarımız,bizler sizin gibi tıp eğitimi alsaydık size gerek var mıydı?
Empati kurun lütfen.
Ve bazılarınızın doktorluk sıfatını çok hak etmediğinizi düşündürtmeyin bizlere.

14 Ekim 2015 Çarşamba

#Çukurova Üniversitesi Balcalı Araştırma Hastanesi....
Buraya yolu düşen var mı bilmem?Bölgenin en yoğun hastanelerinden biridir.Doktor kadrosu çok iyidir.Araştırma hastanesi olunca haliyle....
Dün,hastanede Adana Tabip Odası'nın,Ankara'daki katliam için yaptığı basın açıklaması vardı.Doktorlar, 'Yastayız,İsyandayız'pankartı açarken yapılan konuşmaları duyduğumda,insanlığımdan utandım doğrusu.
'Ne işleri vardı Ankara'da? Bu kadar şehit olurken basın açıklaması yapıldı mı da,Ankara'daki teröristler için yapılıyor?gibi zırvalıklar.
Öldürülen gayri resmi 97 can var ortada ama 'Orda ne işleri vardı?'diyen anlamayan bir kitle...
Oysa barış,herkes için dilenen,toplumun her kesimini kucaklayan bir taleptir.
ANLAMIYORLAR!
Gelelim Balcalı'ya....
Yolunuz hiç düşmesin elbette ama düşerse neyle karşılaşacaksınız?
Özel oda tutuyorsunuz ama,odada ne tuvalet kağıdı var ne de kağıt havlu.
Bunca parayı ne için ödüyorsanız?
Akşam saatlerinde çöpleri topluyorlar ama nasıl?
Temizlikçilerin ellerinde çöp torbası ve odalardaki poşetli çöpleri poşetiyle almıyor,büyük torbaya boşaltıp,kirlenmiş poşetli çöpü geri odaya koyuyorlar.
Bu nasıl bir hijyen anlayışıdır?
Ortalıkta küçücük bebekler,yaşlı hastalar dolaşıyor ama hastane hijyeni olmuyor.
Gözüm,odadaki boydan boya pencereye takılıyor.Üçlü plastik korniş takılmış ama pencerelerde perde yok çünkü,koca pencerenin bir kanadına stor perde takılmış,gerisi boş.
Her pencerede 4 mt.korniş var, her katta 20 oda olsa(Tahmin ediyorum),kornişin mt.si 6 lira.Oda başına 24 lira demektir.Stor perde takılan pencerelere,bu kornişler neden takıldı acaba?
Yapan her kimse bu kornişleri,hastaneyi iyi söğüşlemiş inanın.Çünkü,çok büyük bir hastane Balcalı.
Odalara tuvalet kağıdı koymayan Balcalı,paraları böyle savuruyor anlaşılan.
Bu aksaklıkları denetleyen bir makam yok mu Balcalı'da acaba?
Bunlar,işin bir yönü ama hastanede görünen o ki,memleket tümüyle hasta insan dolu.
Kanser hastası el kadar bebeklerden tutun da,her yaş grubundan insan var.
Her açıdan çok hasta bir toplumuz,çok.
Fotoğraftaki çocuk,Yağmur.Hatay/Kırıkhan'dan gelmiş.Doğuştan sağır ve ameliyat olmuştu.Beni duyamıyor haliyle ve hiç yerinde durmuyordu.Onunla perdede saklanma oyunu oynadım.Öpücüklerimizi üfleyerek gönderdik birbirimize.
Çocuklar da olmasa,bu hayatın çekilir yanı var mı?

12 Ekim 2015 Pazartesi

#Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil unutulur şey değil
Çaresiz geliyor aklıma.
İşte böyle yazmıştı şiirinde Melih Cevdet ANDAY
Kuşların kanadı kırık,karanfiller kan kokuyor son günlerde ülkemizde.
Canı sıkılıyor,boğazında düğümler oluşuyor ve çaresizlik sarmalına düşüyor insan.
Çocuklar ölüyor,gençler ölüyor.....
Nerde kaldı barış,dostluk,kardeşlik türküleri?
Ne diyordu Hasan Hüseyin dizelerinde:
Öyle bir yerdeyim ki bir yanım çığlık çığlığa
Öyle bir yerdeyim ki ;
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe.
Bu ülkede, fidanlar yaprak dökecek ağaca erişmeden toprağa düşüyor;
Ne yazık ki!
Bahar uzak artık!

10 Ekim 2015 Cumartesi

#RTÜK sansür uygulasa da....
Sosyal medyada bugüne dair görüntüleri izliyorum.Kopmuş kollar,parmaklar,kafalar.....
Yerde yatan kadın,erkek onlarca gencin cansız bedeni.
Bela okumuyorum.Bu adamlar hala başımızdaysa,tanrı bizi cezalandırıyor demektir.
Diyarbakır,Suruç,Ankara....
Bu durum,sınamayı geçti çoktan.
Bir adamın hırsına memleket kan gölüne döndü.
Fuat Avni,kim sizce?
Bir olayı önlemiyor,yalnızca olacağını haber veriyor ve olay yaşanıyor.
Ülkedeki kaos en çok kimin işine yarar,peki?
Anladınız,değil mi?
Hala anlamadınız ve oy verecekseniz,elleriniz kırılsın demiyorum,orda halay çeken gençlerden biri sizin çocuğunuz olacak bir gün,biliyorsunuz değil mi?
Hani,özgür bir ülkede yaşamak isteyen,hani eşitlik,hak,hukuk diyen.....
Gençlerinize engel olamayacaksınız o gün geldiğinde.
O zaman,o ellere kendiniz beddua edeceksiniz,
Bilin istedim!

8 Ekim 2015 Perşembe

#Malatya/Darende'ye ikinci kez yolum düştü.Hava biraz daha soğumuş ve insanlar azalmıştı.
Darende'yi,belki çoğumuz haritada bile bilmeyiz.Küçük,sakin bir ilçe.Hatta,fazla sakin.
Şimdi,Darende'yi yazacağım ve ordaki dostların bir kısmı bana kızacak biliyorum ama yazmasam gönül razı olmayacak.
İlçenin yöneticileri yeterince çalışmıyor,bir gerçek.Tohma çayının geçtiği yerler çınar,kavak ve ceviz ağaçlarıyla dolu ama ilçeyi çevreleyen tepeler tümüyle çorak halde.
Yetkililerle konuştum,maliyet+ kuraklık yüzündenmiş.
Darende,kapalı bir toplum.Kadınları genelde erkeğe bağımlı ve arkasında yürüyor.Erkek çocukları şortla,kız çocukları,başında boneli türbanla gezdiriliyor ama ikisi de çocuk.
Eğitimde başarı çıtası düşmüş,eskisi gibi üniversite kapısına gitmiyor.Hedefli bir gençliği yok.
Darende evlerinin yerinde yeller esmeye başlamış çoktan.Yapılar,çamurla sıvanmış,toprak evler.Elbette sağlıklı ancak,bazılarının iştahı kabarmış olmalı ki,ilçeyi,çirkin betonlarla doldurmuşlar.
Kılıçbağı,Beybağı,Sayfiye,Aşududu gibi yerleşkelerde hala eski evler duruyor,çoğunluğu yıkılsa da.
Fotoğraflarını çektim üzülerek.Hepsinin kaderi,bizim dedenin evi gibi olmuş.Gençler ilçeyi terk etmiş,yaşlılar da ölümü bekliyor orda.
İlçede,ne bir kafeterya var ne de müzikli bir yer.Oturacak bir yer bile yok.Tek seçeneğiniz,Tohma çayının kıyısına kurulmuş pergoleler.
Darende,iyi pazarlanmamış bir ilçe anlayacağınız.Her yer ceviz,elma,kayısı ağaçları ve yan ürünleriyle dolu ancak pazarlama stratejileri yok.
Somuncu Baba Türbesi,tarihi eserleri,Tohma çayı,tarih kokan eski evleri,gıdadaki çeşitlilik var ama ilçeyi pazarlayan yok.
Oysa,o evler restore edilse,ilçede festivaller,şenlikler düzenlense,Darende'nin dışardaki zenginleri sponsor olsa tanıtımda,ilçe ihya olacak ama düşünen yok.
İlginçtir,Türkiye'nin her tarafında Darendeli var ve yazları ilçedeler.Güzel evler yaptırmışlar üstelik.
Yöneticileri,yaz ayını kullansalar yeter.Bir de ürünleri pazarlasalar....
Darende halkı çok yardımcı oluyor.Arada çürük birkaç kişi çıksa da.... wink ifade simgesi
Her gidişimde bir servet bırakıyorum ilçeye,sırf gülen yüzleri için.
Ama.....
Konaklama sıkıntılı.Öğretmenevinde kalacaksanız,kahvaltı ve yemek yok,sıcak suyu da....
Burdan bir kez daha şikayet etmiş olayım. wink ifade simgesi
İki oteli var ama ben tercih etmiyorum.İlçede,yemek bulma konusu da sıkıntılı.
İlçede yeşil alan,iyi düzenlenmiş parklar,spor alanları yok,varsa da pek göremedim.
Küçücük Darende'de,yapılacak çok iş ama yapacak yeterli donanımda insan yok ne yazık ki.
Neyseki insanları sıcak. smile ifade simgesi
Burdan,bana yardımcı olan hepsine teşekkür ediyorum ve sayın yöneticiler:Lütfen,ilçenize olması gerektiği gibi sahip çıkın.Çünkü,Darende,aslında güzel bir yer.Biraz planlama,biraz ayrıntı,biraz da çalışmayla bu iş çözülür.
Enerji patlaması yapacak çok ürün de yetiştiriyorsunuz bilmem farkında mısınız?Hane başına düşen çocuk sayısına bakılırsa.....
18 çocuk yapmak nedir allah aşkına? wink ifade simgesi
#"Manevi Mirasım Bilim ve Akıldır!"...
Mustafa Kemal ATATÜRK
İşte böyle söylüyordu Atamız.Açılımı ise:'Sizlere,hiçbir ayet,dogma,kalıplaşmış kural bırakmıyorum.Hayat algısı değiştiği sürece,hiçbir değişimin yaşanmaması mümkün değildir.Hayat değiştikçe,insan da,koşullarda değişir.Değişilmeyeceğini inkar etmek bilimi reddetmektir.'
Evet,hayat değişiyor,bilim gelişiyor.
Biliyorsunuz,Amerika'da yaşayan bilim insanımız Prof.Dr.Aziz Sancar,kanserli hücreleri yok etmeden,DNA hücrelerini onarmayı başardığı projesiyle Nobel Kimya Ödülünü aldı.
Çok gurur verici bir şey bu elbette.
Ama....
Bu bilim insanımız eğer ülkemizde kalsaydı,ona sunulacak olanaklarla bu işi başarabilir miydi,tartışılır.
Beyin göçü,insanlık adına bir yerde iyi oluyor sanırım.
Bilimi reddeden ve tedavi yöntemlerini hurafelerde arayan bir topluma dönüşmek üzereyiz.
Neden mi?
Hayat,statik değildir çünkü ve her zaman bir devinimin içindesinizdir.
Akıl ve bilimin yolculuğunda temel, araştırmaya dayanır.Araştıracak,sorgulayacak ve sonuca gideceksiniz.
Bu,hayatın her alanında geçerlidir.Hastalıkların tanısında,tedavisinde,yaşamın kendi içindeki kalite çıtasının yükseltilmesinde,toplumsal gelişimimizde çok önemlidir.
Peki,bizde işler nasıl yürüyor?
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ,ülkemizin yüzakı üniversitelerinden biridir.Tıbbi gelişmeler,hasta yoğunluğu,başarılı çalışmaları hep göz önündedir.
Ama.....
Böyle bir üniversite,akıl ve bilim adına bakınız ne yapıyor?Başbakanın jinekolog eşi,Sare Davutoğlu önderliğinde ‘PEYGAMBER TIBBİ KONGRESİ'düzenliyor-muş.
Kongrenin konularından bazıları ise:“Kuran ve hadislerle şifa, ibadetin insan sağlığı üzerindeki etkisi, dua ve ruh sağlığı, helal ve haram gıdalar, inanç ve immünoloji”
İnsan,uluslararası bir başarıdan sonra bu haberi okuduğunda ne hissetmeli acaba?
Aslında,tıp eğitimine hiç gerek yok biliyor musunuz?Ne o öyle,yıllarca tıp eğitimi vereceksiniz,bilimsel araştırmalara milyon dolarlar ayıracaksınız,hastaneler kuracaksınız,gerek var mı?
Hastalarınızı alın,bir hocaya götürün,iki okuyup,üfletin,iyileşirse ne ala,yok,iyileşmezse,'Takdir-i İlahi'der geçersiniz olmaz mı?
Hem,masraflardan da kurtarırsınız.
Ya da hastanelere doktor yerine imam atayın.Hem dualarıyla iyileştirir,baktı iyileşmiyor 'Ruhuna El Fatiha'der.Bir taşla iki kuş,fena mı yani?
Sare Davutoğlu,Jinekoloj olarak,o güzel kafasını gıdanın haramını,helalini arayacağına, bu ülkedeki doğum sırasında yaşanan kadın ve bebek ölümlerine yorsa,hayatında jinekoloğa gitmeden doğum yapan kadınlar için proje geliştirse,sağlıklı gebelik ve doğum konusunda araştırma yapsa ve NOBEL TIP ÖDÜLLERİNDEN birini alsa fena mı olurdu?
Atatürk,bu millete çok mu güvendi acaba?Hani,'benim ulusum,her şeyi akıl ve bilimle çözecek kudrettedir' falan.
Yanılmış olabilir mi?

4 Ekim 2015 Pazar

#Bir ay kadar önce Malatya tarafına yolculuğa çıktım.Otobüs,yolda mola verdi.Kemik erimesinden,beli iki kat olmuş,merdivenleri çıkamayan bir teyze tuvalete gidecek.Görevliye sordum:
-Klozet neden yok?
-'Gılozet ne bacı?' dedi bana.
Ona,klozeti anlatmaya çalıştım teyze için,
-'O bizde yok' dedi.
Tuvaletlere baktım,sifon da yok.
Geri çıktım ve
-Neden sifon yok?dedim.Kağıt havluyu,sıvı sabunu geçtim elbette.
-'Sifon ne bacı'? dedi.
-Hani,tuvaleti kullandığınızda,temizlemek için düğmeye basarsınız ya! dedim.
Bana döndü ve
-'Orda hortum var ya'dedi.
Gerçekten de,alaturka tuvalet ve sarı musluğa takılı bir hortum vardı.
Ama yollar şahaneydi inanın.Pürüzsüz bir asfalt ama tuvalet kültürünün oluşmadığı konaklama tesisleri.
Şaşırdım mı?
Hayır!
Çünkü.....
Geçende,belediyenin yeni yapılmış binasına gittim.Her yer pırıl pırıl parlıyor.Bina güzel ancak.....
Elimi yıkamak için tuvalete gittiğimde,klozetlerin söküldüğünü,yerlerine alaturka tuvalet konduğunu,dahası,musluklara takılmış hortumları gördüm.
Yuh! diyorum,başka da diyecek söz bulamıyorum.
Bu çağda bu kafa elbette.
Hadi orası,hizmet gitmiyor denen doğu ama burası batı.
Klozet sökülüp,hortumlu tuvalet konur mu resmi bir kuruma?
Ne değişti,kafa aynı olduktan sonra....
Bugün,yine yol göründü.İstikamet yine oralar.
Düşünüyorum da,klozetsiz,hortumlu tuvalet mi olur allah aşkına?
Biz ne zaman uygar olacağız?
Tuvalet deyip,geçmeyin,onca saat yolculukta mutlak gerekiyor.
Yaşlı insanları hiç düşünemiyorum.Çok zorlanıyorlar.
Şimdiden sıtması tuttu inanın bu yolculuğun.Konforsuz hayat mı olur?
Keşke,evin önünden uçak kalksa...... wink ifade simgesi

3 Ekim 2015 Cumartesi

#Reklamın kötüsü olmaz demeyin.Firmanın kötüsü de vardır ve eleştirilmeyi hak eder.
Konu,ülkemizdeki cirosu çok yüksek LCW mağazası.
Değişim ve Dönüşüm arasındaki fark nedir?
Franz Kafka'nın Dönüşüm romanını çoğumuz biliriz değil mi?Gregor Samsa'nın,bir sabah uyandığında bir böceğe dönüşmesini anlatır.
Yoruma açık bir öyküdür,dönüşüm.
Değişim görerek,algılayarak,ayak uydurarak farklılaşmadır.
Peki,dönüşüm nedir?
Bugün,bir LCW mağazasına gittim.
Bu mağazaların konsepti,girişte kadınlar,aşağı katta erkekler,yukarı katlarda da çocuk reyonları şeklindedir.
Müşteri portföyü yoğunlukla kadınlar üzerine kuruludur çünkü çocuklara da,eşlere de kıyafetleri genelde kadınlar alır.
Kadınların giyime harcadığı para da göz önüne alınınca,öncelik sırası hep kadınlardadır.
Fakat.....
Bugün mağazaya gittiğimde,kadın reyonunun aşağıya,erkek reyonunun girişe alındığını gördüm.Sıkıntılı bir durumdur bu.
Nedenine gelince:Meğer,kapalı kadınlar,bu mağazada alış veriş yaparken,sokaktan geçen erkekleri görünce rahat olamıyorlarmış biliyor muydunuz?
Sanki,kapının önünde soyunuyorlar da,sanki,iç çamaşırı alıyorlar da.....
Bu ne rezalet bakar mısınız?
Kapalı kadınların isteği üzerine bu karar alınmış meğer.
Ben itiraz ediyorum ne olacak?
Mazeretleri de,kadın reyonunun kıyafetlerinin girişteki darlığa sığmamasıymış.Bu nedenle aşağı alınmış.
Yerseniz elbette!
Ülke,gittikçe değişmiyor,dönüşüyor artık.Tıpkı bir böcek gibi yaşamaya başladık,ufuksuz,öngörüsüz,sıradan....
Böcekler de böyle yapmıyor mu?
Sokakta,mağazada gördüğüm,çarşafa,o tuhaf kıyafetlere girmiş kadınlar tıpkı Gregor Samsa gibi görünüyor gözüme.
Ne ara bizim kadınlarımız bu hale geldi?
Bu kıyafetlere giriyorsunuz ve bunu kendinize yakıştırıyorsunuz da,içiniz ne diyor?
Şu iç sesinizi bir dinlesek neler neler çıkacak biliyorsunuz değil mi?
Mağazaya ayar vermek.....
Değişmedik,Dönüştük.Farkında mısınız?
#'Sarı papatyam gitti.'
İşte böyle bağırıyordu,EGO otobüsünün altında kalan kızı için bir anne.
Sabah,dikkatsizlik sonucu elimi kestim.Canım yandı elbette.Derin bir kesik ve kan akıyor.
Çözümü kolay.Biraz kantaron yağı ve yara bandı.İki güne kadar deri kavuşur ve izi bile kalmaz.
Bu,basit bir ev kazası ve geçer.
Peki,insanda derin yaralar bırakan acılar geçer mi?
Bu anne örneğin ve bu insanlar niye öldü?
Tüm vaktini twitter başında geçiren Ankara'nın belediye başkanı Melih Gökçek'in yönettiği EGO'da,öfkelenen şoförün aracı kaldırıma çıkarması sonucu yiten 12 can.
Kim verecek hesabını?
Mikrofonlara çıkmayan ve twitterden açıklama yapan Gökçek diyor ki:'Videoyu defalarca izledim.Şoför,elinde sigara,gaza bastı ve insanları ezdi'
Öncelikle,bu adamın istifa etmesi gerekir ama hayal tabi.
Nerde,bizde istifa edecek onurlu adamlar?
Bu şoförü işe alırlarken hangi kriterlerine baktılar?Sinirli mi,hastalıklı mı,öfke kontrolü var mı,gerekli sağlık denetiminden geçti mi?Hatta,bu otobüslerde olan N düğmesi varmış ve ona basmamış,öyle deniyor.
Bu tür teknik donanım eğitimi verildi mi bu adamlara?
Bu şoförden ve öldürülen 12 candan kim sorumlu,Melih Gökçek elbette.
Peki,ne yapıyor bu başkan?
Hala twitterde siyaset yapıyor.
İstifa edeceksin!
Olması gereken bu değil midir?
Üç vakte kadar bu da unutulur nasılsa değil mi?
Yeni bir kaza haberi alana kadar elbette.
Ülke olarak,sürekli Dejavu yaşıyoruz.Ne olacak bu gidişat?
İnsanlar ölüyor,adamlar pişkin.
Elim artık acımıyor ama o annenin acısı ölene kadar devam edecek.Nerde bu ülkede hak,hukuk?
Ülkemizde böyle dramlar yaşanırken,seyirci,bakın Nihat Hatipoğlu'na ne soruyor:
'Hocam,Mars'da su bulunmuş.Bu suyla abdest alınır mı?'
Yanıt:'Evet,alınır'!
Dip not:Mars'a çıktık da,suyu bulduk da,abdest almamız kalmıştı.
Biz,bu kafayla gidersek,daha çooook kazalar yaşar,canlar veririz.

2 Ekim 2015 Cuma

#Özlem Tekin'i bilirsiniz.Ünlü bir rock müzik sanatçısıdır.Twitterde attığı bir twit yüzünden linç ediliyor şu anda.
Ne demiş Özlem Tekin:Türk erkekleri, kesin şu sakalları,tiksinç'
Sakal ya da bıyık bırakmak elbette kişisel bir tercih.Tiksinç denebilir mi?
Bakanına göre değişir.
Kişisel olarak bende şunu düşünüyorum doğrusu:Başımı ne yana döndersem,bakımsız erkek yüzleri görüyorum.Saçı,sakalı birbirine karışmış erkekler,kendilerini çok çekici mi buluyorlar bilmiyorum ama,üzgünüm kötü görünüyorlar.
Bu Kanuni nerden çıktı piyasaya?Hepsi aynı şablon olmuşlar üstelik.Erkekler,kendilerine yakışıyor mu demeden,her biri Kanuni kesildi başımıza.
Hani,karşılarındakiler de Hürrem olsa neyse. wink ifade simgesi
Sevgili erkekler....
Cidden kıl yumağına dönmüş yüzünüzü kötü görünüyor.
Yahu!
Kaşınız,gözünüz nasıl,elmacık kemikleriniz görünüyor mu,teniniz pürüzsüz mü nasıl göreceğiz o kılların içinde?Yüzünüze kıllardan dokunamıyoruz bile.
Sokakta yüzü traşlı,güzel kokan bir erkek gördüğümde inanın fanusa kapatılmalı diyorum.
Berberleri işsiz bıraktığınızın farkında mısınız?
Lütfen,bizim için değil ama kendiniz için bakımlı olun artık.Ne o öyle,orman kaçkını gibi haliniz? wink ifade simgesi
Özlem Tekin'e katılıyorum.Kesin şu sakallarınızı artık.Belki tiksinç değilsiniz bana göre ama çekici hiç değilsiniz bilesiniz.
Bizler,azıcık kilo alsak sorun ediyorsunuz,saçımız azıcık dağılsa eleştiriyorsunuz da,size ne oluyor?
Sakalı ve bıyığı olan erkekler gözüme feci görünüyor itiraf ediyorum.
Traş olun lütfen ve güzel kokmayı da unutmayın.
Bakım şart! smile ifade simgesi
#Haberlerde, Fethiye'ye gittiğimde,güvenlik nedeniyle beni sokmadıkları kral mezarlarının depo olarak kullanılmasını izliyorum.
Fethiye'de,Aspendos'ta ya da ülkemizin herhangi bir yerinde tarihe yapılan saygısızlığı görünce insanın canı çok daha fazla sıkılıyor ama ne çare?
Böyle bir iktidarın seçtiği bakandan ne bekliyoruz ki?
Adamın,daha Taksim'deki AKM'den haberi yok.Aspendos'a döşenen mutfak mermerleri için ''2 bin yıl sonra bunlar da kararacak'deyişine sinirlenip kanal değiştiriyorum.
Müzik kanallarını izleyen var mı?
Zapping yapıyorum sürekli çünkü her kanalda karşıma bir Sezen Aksu şarkısı çıkıyor.Sezen Aksu'nun,ilk bestesini alan yeni yetme şarkıcılar,tıpkı Aspendos'a yapılan kıyım gibi,o güzelim şarkıları bir cover yapmışlar ki....
Şarkıları sahibinde bıraksalar ne iyi olacak!
Sezen Aksu olmasa,eminim müzik endüstrisi çökecek.
Eskiyi bıraksalar da yeni şarkılarla piyasaya çıksalar iyi olacak ama belli ki,isimleri yeni ama şarkıları eski şarkıcılar türemiş piyasada.
Sesler kötü,yorumlar berbat.
Renkli kliplerle işi kurtarmaya çalışıyorlar ama nafile bir çaba.İki şarkıdan sonra esameleri bile okunmaz bunların.
Kıçını,başını açmayla,gerdan kıvırmayla şarkıcı mı olunur?Sesiniz yok,bari banyoda şarkı söyleyin.
Millete bu eziyet niye?
Hangi kanalı açsanız karşınızdalar.
'Kız seni yerler,yerler'diye diye kendileri lokma olacak farkında değiller. wink ifade simgesi
Yıllar önce,Unkapanı'nda plakçılar çarşısına gitmiştim.Bileklerinde nal gibi pırlanta künyesiyle,yanında Cengiz Kurtoğlu ile sohbet etmiştim bir yapımcıyla.
Bana döndü ve 'Size de bir plak yapalım'demez mi?
Bu kadar kolay yani plak yapmak.
Hem de bu kadar kötü bir sese.
PES! demiştim ve karşılıklı gülmüştük. smile ifade simgesi
Aspendos ve eski şarkılar......
Yapamıyorsanız,bari kendi hallerine bırakın hepsini.
Taşları da,notaları da ağlatıyorsunuz çünkü!

1 Ekim 2015 Perşembe

#Ucuz ölümler ülkesi Türkiye.....
İ.Melih Gökçek'i bilirsiniz.Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olur kendisi.1984'den bu yana Ankara'nın başının belasıdır.Niye seçerler bu adamı anlamak mümkün değil.
Ankara'yı,tuhaf heykel mi,robot mu ne olduğu belli olmayan şeylerle donatmak,kırılan fışkiyelerle uğraşmak temel görevidir.Ankara'ya denizi getirmek de hep onun marifetidir.
Ama en iyi bildiği iş,twitterde,7/24 millete bulaşmaktır.Ne zaman belediye başkanlığı yapıyor anlayamazsınız.
İşte bugün görüldü,ne kadar iyi bir başkan olduğu.
Bir tanığa göre,iki EGO şoförünün birbirine sataşması,diğer tanığa göre otobüsün freninin patlaması sonucu 12 insan öldü.
12 can.....
İsimlerini henüz bilmiyoruz.Belki okuluna giden öğrenci,belki ekmek almaya çıkmış teyze,belki işe giden insan....
Bu kazada kaç evde feryat var şu anda? Kaç çocuk annesiz,babasız kaldı?Kaç annenin gözünden yaş süzülüyor şu anda?
Fren patlaması neden olur?Ya da olur mu?
Bu otobüslerin periyodik bakımları yapılmıyor mu?Ya da şoförler belli aralıklarla psikolojik testlerden geçirilmiyor mu da bu kaza yaşandı?
Twitterde,Ahmet Hakan'a,ona,buna sataşacağına görevinin başında olsaydı,gerekli denetim yapacak ekibini kursaydı bu kaza yaşanır mıydı?
Takdir-i İlahi mi diyelim yani şimdi?
Sağlık Bakanı 'Çok feci kaza'demiş.
Allah Allah!
Bu,çok feci kazaları durdurmak için hükümet olarak ne yapıyorsunuz acaba? Ehliyet veren kurumları denetliyor musunuz?İnsanları belli dönemlerde kontrolden geçiriyor musunuz?Araçların kontrollerini gününde ve yeterli ekiplerce yapıyor musunuz,feci kazaya üzülüyorsunuz?
Fren patlaması,yalnızca bizim gibi denetimsiz,geri kalmış ülkelerde yaşanıyor biliyor muydunuz?
12 can gitti.Umarız sayı artmaz.
İ.Melih Gökçek'i seçen Ankaralılar.....
Ne buluyorsunuz bu adamda da,her seçimde başkan yapıyorsunuz?
Alın size twitter fenomeni başkan.İşi,gücü bu çünkü.
12 can,beceriksizliğin,vurdumduymazlığın sonucudur.Bu da ders olmayacaktır.
Canlar,gitti,gider bu ülkede çünkü!