31 Mart 2020 Salı

#Yaklaşık iki haftadır, çok şiddetli baş ağrısı yaşıyorum.
Baş ağrısı benim, kime ne değil mi?
İlacı var, çözümü var.
İki gündür, Müge Anlı'nın migren ağrısı haberini okuyunca,' ben olsam ne yapardım 'dedim kendime.
Baş ağrısı, cidden çok kötü. İnsanın, gözü bir şey görmüyor ama neremiz ağrısa canımız orda atmaz mı zaten?
Midemiz ağrısa, kulağımız ağrısa daha mı az acı çekiyoruz?
Önemli olan, çözümünü doğru yerde aramak.
Pek çekmem baş ağrısını. Doktor da değilim ki tanı koyayım.
Migren diyemem, gerilim türü diyemem,can sıkıntısı belki, belki son günlerde yaşadığımız sorunlu dönem.
Böyle ağrılı dönemde, annemin yöntemlerini uyguluyorum. Tülbent çok iyi çözüm, patates çok iyi çözüm.
Ayrıntıya girmeyeyim ama sonuç iyi oluyor. Anne sözü dinlemek her zaman en iyi sonucu verir. Dinlemeyenin de burnu....
Neyse....
Müge Anlı kim elbette biliyorum. Polisten hızlı kayıpları bulan bir televizyoncu.
Programını izlemiyorum ama fikrim var.
Migren tanısı konmuş mu bilmiyorum ama koronavirüs nedeniyle hastaneye girmeyip, doktoru ayağına çağırmak nedir bunca telaşlı günlerin içinde?
Doktorlarımız, zaten perişan yorgunluktan. En büyük risk grubu şu anda.
Migreni tutmuş olabilir, çok da ağrı yaşıyor kuşkusuz ama ego yüksekliği nedir?
Müge Anlı olunca, doktorlar önünde el pençe divan mı duracak?
Sağlık sorunu yaşamayan var mı artık?
Sıkıntı başladığında randevu alıyoruz, sıraya giriyoruz, para ödüyoruz ama doktoru ayağımıza çağırmıyoruz, biz doktora gidiyoruz.
Bazı insanlar böyledir, makam sarhoşluğu, ego yüksekliği, kendini en ve çok önemli sanmak gibi hastalıklı halleri var.
Çevrenize bakın, sayıca ne kadar çoklar.
Herkeste bir kendini özel sanma halleri.....
Herkes gibisiniz oysa.
İnsanları birbirinden farklı kılan mesleği,aldığı eğitim, kredi kartlarındaki limittir ama bu kişiyi özel kılmaz.
Niye böyle ayrıcalıklı olduklarını sanıyorlar bilmem?
Başım, tarifsiz ağrıyor. Kendimce neden buluyorum, çok çalışıyorum, boya, tineri çok kullandım son dönemde, ondandır diyorum ve çok zorda kalırsam ilaç belki ama o aşamaya gelmeden her türlü anne yöntemini de uyguluyorum.
Doktorlarımız çok yoğun ve çok yorgun bugünlerde.
Hastaneye gitmiyorum, meşgul etmek istemiyorum doktorları bu süreçte.
Müge Anlı olmanız bir şey ifade etmez.
Biraz anlayışlı olmak gerekir bu dönemde doktorlarımıza.
Kimse özel değildir, kendini özel sananlar da büyük ayıp eder.
'Sağlık, maliyet unsuru değil, hayatin kendisidir.'
Odamın pencere pervazına yuva kuran kırlangıçların sesiyle uyanmak güne başlangıcım.
Kahvemi aldım,balkona oturdum,müziği de açtım ve hayatı seyrettim bir süre.
Aklıma,İstanbul'da,Taksim Meydanında Sığırcık kuşlarının yaptığı o muhteşem gösteri geldi bir anda.
Evimin karşısı okul.
Kırlangıçlar,yavrularıyla seremoni yapıyor küçük bir grup olarak okulun bahçesinde.
Kumrular da,bir başka misafir.
Yeni yavrular çıkardı balkon kapısının üstünde.
Onları da seyrettim bir süre.
Yeni doğanlar ve ölenler arasında bir döngü yaşıyoruz.
Hayat deniyor buna.
Kuşlar,insanlar,doğa....
Derin bir karamsarlık ve mutsuzluk sarmalındayız uzun süredir.Ben de,payıma düşeni alıyorum elbette.
Kaygı çok,süreç belirsiz.
Devletin koruması gereken vatandaş düşünceli.
İBAN vermek ne ola ki,diyorum ve aklımda sorular sorular...
Bütün dünya,milyarlarca dolarlık paketler açıklıyor,vatandaşına güvence veriyor,bizim ülkemizde,payımıza düşen İBAN numarası.
Şunu anlamıyorum:
Yazlık, kışlık saraylar,ultra lüks araçlar,özel uçaklar
Suriyelilere akan 40 milyar dolar milyar dolar bulunuyor;40 bin $'a Hermes çantalar alınıyor,para var ama vatandaşa gelince delik cebinizde ne kaldıysa,pamuk eller cebe deniyor ya!
Satın bunları,Diyanet İşleri Başkanının altındaki 1 milyonluk Mersedesi de çekin,Kızılay'ın götürdüğü paraları da toplayın,işsiz bıraktığınız,vatandaşa dağıtın.
Gözümüzün içine baka baka,bunu yapabiliyorlar ya!
Kırlangıçlar gitti,anne kumru yavrularını besledi.
Peki ya bizler!
Günün geri kalanı ne yaşanacak?
Milyon dolarlık villalarda oturan sanatçıların,siyasilerin sözünü dinledik ve evdeyiz ama onlar gibi kaygısız değiliz.
Gelecek faturalar nasıl ödenecek,çekilen kredi borçları ne olacak,tencere nasıl kaynayacak hükümet düşünüyor mu?
Faturaları öteletmek yok,faizleri indirmek yok,bankaların önüne attılar vatandaşı, 6 aylık ötelemeye bindirilen faiz oranları düşündürücü,işsizlik had safhada.
Devler,vatandaşı koruyacağına,İBAN vererek yardım istiyor.
Cidden yeter artık.
Televizyonu izlemiyorum artık.18 yıllık AKP-MHP Hükümetinin hiçbir bireyini görmeye tahammülüm yok.
Herkes,kendi yalnızlığında boğuluyor sanki.İletişim kurduğum herkeste bir kaygı,bir mutsuzluk,bir yalnızlık var.
Çoğalamıyoruz artık konuşarak.
Bencillik çok,beklenti çok,
Biri de çıkıp sormuyor ki:
-Bugün nasılsın?
-Sen,bu konuda ne düşünüyorsun?
-Sen de istiyor musun?
-Bir şeye gereksinmen var mı?
Varsa yoksa,kendi istekleri,kendi beklentileri.
Aklıma, Cemal Süreya'nın şiiri geliyor bir anda:
Hayat kısa kuşlar uçuyor.…
........
........
Şiirin gerisini de siz okuyun.

30 Mart 2020 Pazartesi

#LEYLA'NIN EVİ kitabı üzerine...
Dün,bu kitap bitmeye hazırdı artık.
Zülfü Livaneli'nin ,müthiş akıcı dilinden kurgulanmış,güzel bir roman Leyla'nın Evi.
Tiyatroya da uygulandı bu kitap ama ben bir film yönetmeni olsaydım bu kitabın filmini yapardım doğrusu.
Çok iyi bir öyküsü var ve hayal dünyanızı zenginleştirecek kareleri.
Örneğin,bir barda,spotların altında,Leyla'nın ojeli,yaşlı parmaklarının piyanonun üstünde çaldığı müziğin fotoğrafı....
Ya da, Ali Yekta Bey'in ,o inanılmaz finale giden davranışının kameraya yansıması....
Ya da,o müthiş final sahnesi.
İnsan,kitabın ikinci yarısında bu finalin geleceğini biliyor aslında ama hani,katilin hep uşak çıktığını biliriz ama filmi heyecanla izleriz ya!
Herkesin hayatı kendine özel bir öykü elbette.
Bazen,kendi isteğimizin dışında gelişen olaylar,biz ne kadar istesek de,finale gitmez.
Bazen,birilerinin desteği gerekir bu final için.
İstemekle olsaydı her şey,dünya daha yaşanılabilir olurdu ama hayat bu,çark sizin etrafınızda dönmüyor her zaman.
Leyla'nın öyküsü de,doğumundan başlıyor yalnızlığa ve dönemin tutucu dünya görüşüyle geçen eksik yıllar ve tek başına yaşanan ve ordan oraya savrularak yiten bir ömürle de finali yapıyor ama Ali Yekta Bey olmasaydı,bu final yaşanmayacaktı elbette.
O kadar iyi kurgulanmış ki kitap,okurken,sanki İstanbul'un kıyısında dolaşıyor,o yalıda nefes alıyorsunuz.
Dedim ya,bir film yönetmeni olsaydım,bu kitabı asla kaçırmazdım.
Kitabı,dün gece bitirdim,çok da keyifle okuduğumu belirtmeliyim. Üstüne de epeyce düşündüm.
İçimizden geçen ne öyküler var aslında, kendimize saklı.
Orası,İstanbul'da bir yalı,boğaz kıyıları ve Cihangir....
Buraları başka bir dünya ama içinden her gün öykülerin geçtiği bir dünya.
Herkesin öyküsü kendisine ama bizler,günü öylesine yaşarken,aslında farkında olmadan kendi öykümüzü de yazıyoruz.
Bu kitabı okumayanlar varsa öneriyorum.
#'Şu Diyanet İşleri Başkanlığı' başlıklı bir yazı yazacaktım ama daha önemli bir yazıyı kaleme alayım istedim. 
Malum,bugün pazartesi ve semt pazarı günüm.
Koronavirüs de hayatımızın merkezi olunca,hem taze meyve-sebze almak hem de pazarın nabzını bir yoklamak istedim.
Tabii,sosyal mesafe koşuluna olabildiğince uyarak ve eve gelince de,ellerimi 20 saniye,bol sabunlu suyla yıkayarak.
Pazar,malumunuz,bazı şirketler ve kurumlar gibi gibi fırsatçılık yapmamış,işçileri çıkarmamış,ücretsiz izin vermemiş,fiyatlar her zamanki pahasında az-çok.
Turfanda çıkmış fasulye,bezelye gibi sebzelerin yanına yaklaşmak zor.
Mevsiminde tükettiğim için almıyorum ama sarımsak her mevsim gelip geçen bir ürün.Kilosu 60-80 tl olur mu?
Esnaflar,1 metre kuralına da uymuş tezgahlarını açarken ama eldiven ve maske pek de uygulanmıyordu hatta,çoğu pazarcının elinde iş eldivenleri vardı.
Zaten,eldiven kullanmak neye yarar ayrı konu;neden mi?
O eldivenle poşet veriyor,ürünü tartıyor ve benim gibi herkesten para transferi yapıyor.
Pazarda,bir kişi bile virüs taşıyorsa,para dolaşımında birçoklarına bulaşmayacak mı?
Eldivenlerin tek kullanımlık olması da olanaksız esnaf için.
Yani,Allaha emanetiz bu işlerde.
Pazar esnafı,zaten üç kuruşa çalışıyor ama belediye maske ve eldiven işini üstlenebilir ve dezenfekte edebilirdi girişte insanları.
En azından ateş ölçmek gibi bir uygulama da yapılabilirdi pazarın girişinde.
Çocukların pazarlara alınmamaı kuralına da uyulmuştu.
Olumlu bir şey elbette.
Sağlık bu,şakaya gelir mi?
Benim için,semt pazarlarının en güzel yanı ki,çoğu pazarcıyı tanıyorum,çok da iyi iletişimim var hepsiyle ama isimlerini hiç bilmiyorum ve ayıp da ediyorum. 
Bu mevsimde yerli tohum çekirdekleri dağıtıyorum.
Çok mutlu oluyoruz karşılıklı.
Özellikle Bal Kabağı ve Tevriz Kabağı çok önemli.
Bu ürünlerimizi korumak gerek.Aldığım bütün meyve çekirdeklerini kurutuyorum,pazarcılara dağıtıyorum,suya bırakıyorum ya da dağlara savuruyorum.
Anacığım,nurlarda uyusun hep derdi ki:'Hiç kimse olmazsa,kurt- kuş yesin.'
Aile olarak çok duyarlıyız bu konuda.Doğaya sahip çıkmak,ağacı,kuşu,böceği korumak çok önemli.
Şu Diyanet İşlerine gelince.....
Aklını seksle dolu önerilerle bozmuş bir kurum için ne yazsam az ama mutlaka yazacağım ayrı konu.
Bir de,vatandaştan dilenmeye başlamamışlar mı yardım için.
Artık,yazmak farz oldu. 
Ama şimdi zeytin bahçesi bekler.
Diyanete yazıdan çok daha önemli ve yararlı çünkü. 

29 Mart 2020 Pazar

#Bugün pazar....
'Evde Kal'çağrısına uyuyoruz,uymayıp da ne yapacağız,sanki gidecek bir yer kalmış gibi.
Pazar kahvem hazır,müziği de açtım.
Ajda Pekkan dinlemek istedim bugün.
-Düşünme hiç,
Neden diye yorulma diyor şarkısında.
'Düşünme' demeyle düşünmemiz eksik kalmayacak elbette.
Koronavirüs,hepimizin sorunu.Düşünüyorum,'Ya aileme,sevdiklerime, bu virüs bulaşırsa' diye.
Düşünüyorum;Kızım,her gün işe gidiyor.Ya dokunduğu bir yerden....
Tanrım!
Ne kadar kaygı verici değil mi?
Bu virüsün,24 derece sıcaklığın üstünde 1 gün yaşadığını öğreniyorum,altında ise 14 gün yaşıyormuş.
Yaza daha çok var Çukurova'da.
Sıcakları bekleyeceğiz yani,iyi hissetmek için.
Atölyemde,her gün kahve içilir ve fal kapatılır,komiklik olsun diye.En eğlenceli saatlerimizdir kahve falında geleceği konuşmak.
Bugün,kendime dedim ki:'Kitap okunacak,hadi,bir de kendi falına bak,atölyede,çalışma arkadaşlarına sallıyorsun yalanları.
Güzel Sanatlarda okumanın nimetlerinden çok yararlanıyorum elbette.Görselleri,hayatla ilişkilendirmek fena da olmuyor. 
Fincanımı açtım ve baktım ve ...
'Bana bir yol görünüyor' diyecektim ki;KDV'si % 1 olan iç hat uçak seferleri bile kısmi yasaklandı,işime yaramıyor yani yolculuk.
'Bana bir kısmet görünüyor' diyecektim ki; Mısır'dan es kaza bir amca varsa ve ölmüşse,mutlaka borç bırakmıştır,bu da işime yaramadı.
'Yüreğim kabarmış ' diyecektim ki,hiç kabarmamış halini bilmiyorum,bu da bitti.
'Bir tepeye çıkmışsın,üstünde dünyanın yükü,çok düşünüyorsun,çok' diyecektim ki;82 milyonun kaçı benim gibi kim bilir?,e ,bu da bitti.
'Geriye ne kaldı bu faldan iyilik,hoşluk adına' dedim,baktım baktım....
O gördüğüm Galata Kulesi mi yoksa? Şu ilerdeki de Kız kulesi olmalı.
Nefes almayı planlamıştım oysa bu yıl.
Sahi!
Ben,bu yıl İstanbul'a gidecektim değil mi?
Ne demişlerdi:
Siz,istediğiniz kadar plan yapın,hayat bildiğini okuyor.
Falım,İstanbul düşüyle bitti.
Adettendir;Fincanı yıkamalı artık. ❤️

28 Mart 2020 Cumartesi

#Haftalardır koronavirüsle yatıp, koronavirüsle kalkıyoruz.
Korku, panik, kaygı üstümüze sinen duygular.
İnsanı, en çok belirsizlik yorar.
Hükümetin, her bir üyesinin yaptığı açıklamalar bırakın vatandaşı rahatlatmayı, daha çok kaygı veriyor.
Dün ve bugün, kendime izin verdim. Atölyemde, acil bitmesi gereken ne kadar iş varsa eve taşıdım.
Dün verniklerini attım, bugün de montajlarını bitirdim.
İnsan, üretmeli. Boş dursanız ne olacak değil mi?
Evet!
Okuyacağım çok kitap sırada ve bu süreçte hepsini okuyacağım elbette ama bazen, eve de zorunlu konukluk olunca insan bunalmıyor da değil doğrusu.
Fotoğraflarda gördüğünüz ürünler, tümüyle kullanım amaçlıdır. Su bazlı boya ve vernikleri kullandığım için rahatlıkla kullanılabilir.
Felsefem; işe yaramayacak, kenar süsü olacak ürünlerden uzak durmak.
Kumbaraya para atacaksınız,komedinin üstünde saçılmış takılarınızı düzenleyeceksiniz, rujunuzu aynada sürüp evden çıkacaksınız ve bırakın konu komşuyu, yalnızca kendinizi mutlu etmek için kahve yapacak ve lokumları bu tabağa yerleştirerek,ağız tadıyla yiyeceksiniz.
Hayat bu, size sunulmuş en büyük hediye.
Keyfini çıkarmaya bakmalı insan.
Koronavirüs nedeniyle işinden olan, tencerede ne kaynatacağını şaşıran insanlar haklı olarak bunları aklına bile getirmeyecek ama her kötü gidişatın ardından güzel günler gelmez mi?
Duaların yerini bedduaların aldığı bugünlerde, pek de yerine gitmiyor dilekler ama bunlar da geçecek.
İnsan, ölümsüz bir varlık değil ki.
Bütün ülkeye ihanet edenler de ölecek, küpünü dolduranlar da ölecek.
Ömür dediğiniz, çok yaşarsanız 100 olacak.
Sahi,kaç doğumluydu bunlar? 😉
Biraz dikkat, biraz kurallara uymak bizleri hem koronavirüsten koruyacak hem de akıl sağlığımızı koruyup, daha iyi düşüneceğiz değil mi?
Biz, bunları neden yaşıyoruz, sorumluları kim örneğin...
Ürünlerin üretimiyle ilgili bilgi almak isterseniz, her zaman yardımcı olurum.
Belki, evde sıkılıp, eski eşyalarınızı boyayarak değiştirmek isterseniz eğer;
Ben burdayım. 🙂

27 Mart 2020 Cuma

#Koronavirüs, eve mahkum etti ama boş durmak yok; atölyemi eve taşıdım diyebilirim.
İmalatı biten ürünlere vernik atıyorum üç gündür.
Evi, darmadağınık ettim ayrı konu ama parçala, boya, montaj aşamaları bu dağınıklık olmadan elde edilmiyor.
Vernik atıyorum, boya ve türevlerinin kokusu inanılmaz baş ağrısı yapıyor. Sokağa çıkıp da maske alamadım henüz.
Maske bulunuyor mu ayrı konu elbette.
Şimdi,Sağlık Bakanını da yalancı durumuna düşürmeyeyim.
Malzeme sıkıntısı yok demişti de, biz neden 1.5 saat sonra sonuç verecek 500 bin test kitini Amerika 'ya satıp, tanesi 4 dolara, üstelik de yanlış sonuç verdiği iddia edilen 2 milyon kiti Çin' den satın alıyoruz ayrı bir ticari tuhaflık.
Vatandaşına maaş verme, elindekini sat, parayı savur elin Çinlisinden al.
Bunlar mı ticareti bilmiyor, yoksa, satılan böyle bir kit yok mu; varsa da stoklarımızda, neden satın alıyoruz alın size sorular sorular....
Vernik kokusundan bunlar biliyorum. Yoksa, kimin aklına gelir böyle, hadi kibarlık yapmış olayım vatandaşı yok sayma değil mi?
Eskiden, ahali toplanır ve 'Padişahım çok yaşa' diye bağırırmış meydanlarda.
'Hükümetimiz çok yaşa' desem, hiç samimi değilim Allah için.
Çok yaşa desem, çılgın proje Kanal İstanbul 'a, Salda Gölündeki millet bahçesine betonu gömecekler.
Hapşırıyorlar mı acaba iyi dileklerde bulunayım.
Hazır, VIP camide, müstesna bir ayrıcalıkları da varken.
Tanrım!
Gönlümden geçenleri biliyorsun. Daha da ne diyeyim şimdi?
Neyse....
Bu işler de bitecek ki, yenileri başlasın.
Biz, altın varaklı koltuklar da mı oturuyoruz değil mi?
#Vicdanlı insanlar için İnsan Hayatı ile Ekonomi arasında yapılacak tercihte basit bir barometre var: Ekonomi yeniden canlanabilir, ölüler asla...
Bu sözü,Kanal İstanbul diye inatla ihale yapanlara gönderiyorum.
Bu ülkede yaşayan 82 milyon insandan biri olarak günlerdir evden çıkmıyorum,atölyem kapalı,çalışmalarım durdu,derslerim bitti ama her şey insan sağlığı için.
Ama korkuyorum,endişeliyim ve mikrofonlara konuşan hiçbir siyasetçiye güvenmiyorum.
Ne Sağlık Bakanının verilerine,ne Milli Eğitim Bakanının açıklamalarına ne de....
Onlara zaten zerre güvenmiyorum.
' Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz ' diye bir söz var ya!
Yaptıkları başarısızlıklar silsilesi ortadayken,hangisine güveneceğiz?
Aymazlık,umursamazlık,' Bu da geçer 'zihniyeti ve şu andaki ülkenin hali.
İtalya,koronavirüs'ün,Aralık ayından da önce ortaya çıkmış olabileceğini araştırıyor,Çin,ilaç,aşı peşinde,Almanya ,zaten bu işi en iyi yöneten ülke,günde 500 bin test kiti yapmayı planlıyor çünkü vatandaşını önemsiyor; bizde durum ne:
-Yeni Test: 7286
-Yeni Vak'a: 1196
-Toplam Vak'a: 3629
-Dün Ölen Sayısı: 16
-Toplam Ölen Sayısı: 75
Ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın bir açıklamasını buldum sosyal medyada.
Bakınız ne diyor sayın bakan:
' Ülkemiz, olası vak'a için tedbirlerini önceden almıştı. Hastalığın herhangi bir yerde görülmesi durumuna karşı sağlık personeli eğitilmiştir. Hastane, karantina hazırlıkları tamamlanmıştır. Bir veya birkaç vak'a, salgın değildir. KARANTİNAYA ALINMIŞ HASTA, TOPLUMU TEHDİT EDEMEZ.
Peki,sağlık personeli ne diyor:
'Hastanelerde yeterince maske,eldiven,önlük,koruyucu kıyafet yok.'
Ayrıntıya girmeyeceğim,bunu kendim de yaşayarak gördüm.
Herkes kadar korkuyorum.
Hani,
-Ya çare sizsiniz, ya da çaresizsiniz denir ya!
Bazen,çare sizin dışınızda bulunmalı.
Bunca korkunun ve endişenin içinde yaşayan bizler varken; dışarıya çıkmak,ekmek parası kazanmak zorunda olanlar varken ve koronavirüs ciddi bir risk iken,Kanal İstanbul ihalesine çıkanlar mı çare olacak ülkeye?
Geçiniz!

26 Mart 2020 Perşembe

#Yine Koronavirüs ve yine hatalar....
Hayatımızı,koronavirüse odaklı yaşıyoruz artık.
Duayla,imanla,kolonya ile bu virüsten kurtulmayacağımız aşikâr.
Bilim diyoruz,TEST diyoruz!
Biz diyoruz da,ülkenin koskoca Sağlık Bakanı,çözümü bulmuş.
Ne yapıyoruz koronavirüsten korunmak için?
YAKALANMIYORUZ!
Koronavirüs kovalasın,siz de kaçın.Daha iyi bir fikriniz yok mu sayın bakan?
'Evde Kal' diyorlar;
Tamam! Evde kalalım da,evde kalanların tenceresinde ne kaynayacak, onu da planladı mı yetkililer?
Okula gitmeyen öğretmene maaş veriyorsunuz,imama maaş veriyorsunuz ama ücretli çalışanlara maaş vermiyorsunuz.
Böyle haksızlık olur mu?
Koronavirüs bir tehdit anladık ama evde oturanlara ekmek getirmek için çalışmak zorunda olanların sağlığı güvencede mi?
Onların,eve taşıyacağı virüs ne olacak?
İnşaatlarda,marketlerde,hastanelerde ,fırınlarda vs çalışan insanlara yeterince önlem alındı mı virüsle ilgili?
Evde kal demeyle ,koronavirüsten belki korunursunuz ama evde kaynayacak tencereyi de düşünmeniz gerekiyor.
Tuzu kuru olanlar bunu anlamaz elbette.
Ekranlarda,yine uzmanlardan geçilmiyor ama en yakıcı olanı Prof.ünvanlı olanlar.
Bakınız,dün ekranda ne yaşanmış:Bilim kurulu üyesi Prof.Mehmet Ceyhan,'Virüsleri,bakterileri Allah yarattı çünkü,besin kaynakları,artan nüfusa yetmiyor.Çiçek hastalığı çıkıyor,aşısını buluyorsunuz,sonra bu virüsler değişiyor,yine tedavi yöntemi gelişiyor.'
Yani,daha net şunu söylüyor bu Prof.:
İnsan nüfusuna dur demek için Allah bakteri ve virüs yaratıyor.belli bir yaşa gelince zaten öleceksiniz.Çözüm buldukça,artan nüfusa besin yetmiyor.
Yani;aşı,ilaç bulmayın kardeşim.
Burda,anlamadığım şu:
Bu şahıs,neden evinde oturmamış da,üniversite okumuş ve tıp mesleğini seçmiş?
Bu mesleğe gönül verecek birinin hakkını elinden almış olmuyor mu bu açıklamayla?
Hep derim,'bu ülkede ünvanlar çok kolay veriliyor' diye.
Arıza çıkaran,böyle Prof .ünvanlı kişi çok ülkemizde.
'Zihin fukaralığı' diyorum ben buna.
Hangisini konu etseniz elinizde kalıyor.
Milli Eğitimin uzaktan verdiği bir derse örnek:
Babasından bağ kalan bir delikanlının, cimriliği nedeniyle babasından bedduası alması sonucu kuşa dönmesinin ana fikri nedir?
Siz,hayatınızda,böyle bir örnekleme duydunuz mu eğitim hayatınız boyunca?
Ben duymadım.
Saçmalamak,böyle aptalca sorularla ana fikir istemek de,bu Milli Eğitim Bakanına kısmet oldu demek ki.
Bundan da mı haberi yok acaba?
Bu bakanın da,bir şeyden haberi olmuyor nedense.
Sanırsınız ki,ülkenin Milli Eğitiminden sorumlu bakanı değil,mahallenin bakkalı.
Cidden,neye emanet yaşıyoruz belli değil!

25 Mart 2020 Çarşamba

#Gorki demiş ki:
Huzur denilen şeyin her santimine ihtiyacım var bu aralar.
Şimdi, elimde bir fırsatım olsaydı, Zorkun Yaylasındaki evimize gider, sıcacık bir fincan çay ve kitaplarımla, bu hamakta vakit geçirirdim ama ne mümkün!
İnsana lazım olan, önce huzur!
Nasıl da özledim yaylamızı, evimizi ve sakinliği ve huzuru ve bu hamağı. ❤️
#EVDE KAL TÜRKİYE!
Slogan iyi de,evde kalan onca insanın geçimi ne olacak,faturaları nasıl ödenecek,bunu hesapladılar mı,kendilerini her açıdan koruma altına alan yetkililer?
Sağlık Bakanı ve Yaşlılarımız ve hatalar....
Bundan yıllar önce,genç bir sanatçı,kendisinden yaşça büyük sanatçılar için 'Teyzem yaşında onlar'demiş ve alay etmişti.
Aradan geçen yıllar,o genç kadını da,teyzesi yaşındaki kadınların yaşına getirdi.
Ömür dediğiniz şey,durmuyor ve yıllar su misali akıp gidiyor.
Çocukluk,gençlik,orta yaşlılık derken,bir bakıvermişsiniz,yaş 60-70 olmuş.
Siz istiyorsunuz diye yıllar yerinde saymıyor yani.
Koronavirüs,ciddiye alınması gereken bir durum tüm dünyada.
Genç bir nüfusa sahip olsak da, 7 milyonun üstünde 65 yaş üzeri insanımız var.
Koronavirüs nedeniyle,yaşlılarımıza sanki vebalıymış gibi,sanki koronavirüsü yayanlar onlarmış gibi tutum takınmak ve bu insanları evlerde tecrit olmaya zorlamak,başından hataydı.
İnsanlara şu doğru anlatılmadı:
-Yaşlı insanların bağışıklık sistemi zayıf ve hasta olan onlar değil,bizdeki virüsleri onlara bulaştırma tehdidimiz var,bu nedenle yaşlı insanlarımızı koruyoruz.
Bu doğru açıklanmadığı için,sokakta gördükleri yaşlı insanlarımızı sirk maymunu yerine koyup dalga geçtiler,
Bu rezilliğe neden olanlar da yetkililerdir.
Ne demek,bankta oturan yaşlı insanlara su atmak,ne demek zorla maske takıp,başına kolonya dökmek,ne demek,hastaneye giden,otobüse alınmayan insanlara bunu yapmak?
Mahlukat,bunları yapan herkes.
Elimde bir yetki olsaydı,bunların tümünü,koronavirüsün tehlikesi kalktıktan sonra huzurevlerinde,evdeki yaşlılara birkaç yıl hizmet ettirirdim.
Sanmasınlar ki,o yaşlara kendileri de gelmeyecek.
Rezillik bu yaşananlar.
Gelelim şu gözleri kan çanağına dönmüş Sağlık Bakanına....
Tüm dünya,dünyanın her noktasındaki koronavirüs vak'alarını ,hasta sayısını,yapılan test sayısını,ölümleri bir TIK'la öğreniyor ama biz,Sağlık Bakanı,lütfedip ekrana çıkarsa öğreniyoruz.
Nerde,bizdeki veriler?
Kaç kişiye test yapıldı,kaç kişi risk altında,kaç ölüm yaşandı neden bilmiyoruz?
Sosyal medyadan yayılan bilgiler ne kadar doğru?
Adamın biri yazmış,kayınpederi ölmüş,özel kıyafetli yetkili dört kişi mezara yaklaştırmamış,defin işlemi yapmış ama raporda normal ölüm denmiş.
Böyle kaç vak'a yaşandı biliyor muyuz?
Hastalık,saklayarak,camilerden dua okuyarak geçmez,iyileşmez.
Tüm dünya aşı,ilaç arayışında,biz kolonya,dezenfektanla korunuyoruz.
Laf mı bu?
Her gün,TEST YAPILACAK.
Yok öyle,bizdeki 500 bin test kitini Amerika'ya pazarlayıp,Çin'den tanesi 4 Dolara test kiti almak!
Kolombiya'ya 26 bin test kiti gönderiyoruz,Erbil'e,KIZILAY denen kurum 30 bin maske gönderiyor da.....
Ayranı yok içmeye durumu yaşıyoruz ülke olarak.
O test kitleri bizde uygulanacak ve her ülke,kendi göbek bağını kendisi kesecek bi'zahmet!
Herkes zor durumdayken,bu neyin iyiliği anlamıyorum ki?
Hani,biz çok iyi oluruz da,fazlasını yardım ederiz anlarız da....
Yapılan,hiçbir açıklamaya güvenmiyorum.
Peki neden?
Sağlık Bakanı dün verdi bu rakamları:
Yeni Test Sayısı : 3952
Toplam Test Sayısı : 28000
Yeni Vak'a Sayısı : 343
Bugün Ölen Sayısı : 7
Toplam Vak'a Sayısı : 1872
Toplam Ölen Sayısı : 44
Ölen son 7 insanın biri KOAH hastası,6'sı da yaşlıymış.
KOAH hastası ve yaşlıysanız,ölmeniz normal.
Bunu demeye getiriyor,31 Aralık'ta ortaya çıkan ve tüm dünyaya yayılan virüs için ' Bizde koronavirüs yok' diyerek hiçbir önlem almayan Sağlık Bakanı.
Ülkemize,eşit dağılmış,onu da ekledi.
Umre'den dönenler dağıtmış olmasın!

24 Mart 2020 Salı

#Sağlık Bakanının dünkü açıklamasını ve yaşlı insanlara yapılan zulmü daha sonraya bırakalım ama önce şu Eğitimden sorumlu bakan Ziya Selçuk.
Dünkü yazımı,MEB'in uzaktan eğitimde yaptığı rezaletler serisini bilmeden yazmıştım ama görünen köy kılavuz istemeyeceği için,şaşırdık mı?
Hayır elbette!
Adnan Menderes'in animasyon filmle idamı,Selahaddin Eyyubi'nin animasyonunda,Fatımi hükümdarının başının kesilmesi,bıçaklamalar,kılıçlar el kadar çocuklara ders adı altında izlettirilince ve koskoca Milli Eğitimden sorumlu bakan Ziya Selçuk da,görüntüleri onaylamadığını söyleyince,aklıma bazı şeyler düştü.
Ziya Selçuk,sanırsınız ki,mahalle bakkalı ve konuyu eleştiriyor.
Bir bakana düşen görev nedir?
Çocuklarımızı böyle zehirleyen,kötücül olayları ders başlığında hazırlayan,seslendiren ve ders diye okutan her kim varsa,sorumluları cezalandırmak gerekmiyor mu da,onaylamadığını söylüyor?
Görevden almak,suç duyurusunda bulunmak kimin işi?
RTÜK, işine gelmeyen kanallara ceza yağdıracağına,bunları yayınlayan TRT' ye ceza kesecek.
Veliler de biraz dikkat etmeli.
Bakınız,kızımla ilgili yaşadığım bir konu:
İlkokulda okuyordu ve eve geldiği zaman o günkü dersleri tekrar yapıyorduk birlikte.
Kontrol ederken,İngilizce defterinde bir şey gördüm.Bakın neydi o şey?
Bir idam sehpası vardı ve ipin boynuna geçirildiği bir adam sallanıyordu.
Önce anlamadım konuyu,kızıma sordum.
Ücretli derse giren İngilizce öğretmeni,çocukların doğru yaptığı her sözcük için adam asmaca diye bir yol bulmuş ve aşama aşama,çocuklara her bir sözcük karşılığında önce idam sehpasını çizdiriyormuş,sonra ipi,sonra adamın kolları,bacakları çiziliyor ve dersin sonunda adam asılıyormuş.
Dehşete düştüm ve hemen okul müdürü,öğretmenler,milli eğitim kim varsa aradım.
Akıl alır bir şey değildi çünkü,böyle bir ders işlemek.
'Müfredatta var mı' diye sorduğumda bu oyunu çocukların bildiğini ikinci kez dehşete düşerek öğrendim.
Ben,çocuğuma sevgi,saygı,adalet,dürüstlük,merhamet diye hayat dersi verirken,çocuğum okulda adam asmaca yöntemiyle ders işliyorlarmış meğer.
Bunun tekrarı olmadı elbette çünkü;ben bir anneyim ve böyle bir eğitimi reddettim ve gereğini de yaptım.
Denetlemeyen,onay veren herkes suçludur böyle olaylarda.
Sevgili Anne-Babalar,bu idamlı konulu dersler 2012 yılından bu yana okullarda veriliyormuş madem,çocuklarınızın derslerini kontrol ederken hiç mi sormadınız 'Bu nedir' diye?
Bence,çocuklarınızla daha fazla ilgilenin ve bu rezalete sizler ' Dur 'deyin.
Böyle eğitim mi olur?
Milli Eğitim Bakanı da onaylamamış.
Sanki,biz sorumluyuz bunlardan?
Bakkala,fırıncıya,çöpçüye sorun lütfen,neden bunlar hazırlanırken haberi olmamış?
Bu bakan değil miydi,çocuklara tecavüz eden Ensar Vakfıyla,okullarda AHLAK DERSİ vermesi konusunda protokol imzalayan?
Böyle bir açıklamaya PES!
Gel de,böyle bir eğitim sistemi ve böyle bakanlardan memlekete gelecek bir hayır bekle!
Nereye kadar gidecek bu durum?
Çocuklarımızı,geleceğimizi kaybediyoruz!

23 Mart 2020 Pazartesi

#Koronavirüs'ün,olumlu bir yanı yok elbette.
Korku,endişe biraz da panik havası hakim hepimizde.
Eve kapanınca insan,televizyon izliyor,müzik dinliyor ama en çok kitap okuyor.
En azından,benim için öyle.
Eskiden,çok roman okurdum ama edebiyatın en sevdiğim türü öyküler elbette.
Her öyküde,başka bir hayat bulmayı hep çok sevmişimdir.
Uzun ara verdiğim roman okumaya yeniden başladım ve elimde şu anda Zülfü Livaneli'nin 'Leylanın Evi' kitabı var.
Tiyatro eserine de dönüştürülmüş,incelikli bir kitap,Leylanın Evi.
Bir İstanbul hanımefendisinin,yalıyı satın alan yeni sahipleri tarafından sokağa atılmasıyla başlıyor öykü.
Eskidendi,çok eskidendi zarif kadınlar ve nazik erkekler.
Aklıma,öğrencilik yıllarımda ,belediye otobüsüne binen o yaşlı bey geldi,kitaba ilk başladığımda.
Erenköy'den,Kadıköy'e gidiyordum,çok yaşlı bir beyefendi bindi otobüse.Boynunda fuları,çok şık giyinmiş kıyafeti ve elinde bastonuyla.
Şoföre' Günaydınla' başladı,kendisine yer veren bendenize 'Lütfen efendim,istirham ederim,buyurunuz' diye konuşması....
Sesindeki nezaket,beden diline yansıyan zarafet,'Böyle insanlar kaldı mı' dedirtmişti bana o yıllarımda.
Öyle alışkınız ki,kaba saba,lafını sözünü bilmeyen,kaba kuvvetli,sesinin tonunu ayarlayamayan insanlara...
Günümüzde,değişen çok şey var.
Eskide kaldı zarif insanlar, bir nesildi ve yok oldu.
Kitabı okudukça,yaşlı bir İstanbul hanımefendisinin,hala ipekli eşyalarının zarafetini taşıması aklıma başka şeyleri getirdi.
Bu insanlar,eskide kaldı dedim ve haklıyım da!
Özlüyorum,nezaketli insanları.
Bize,ailemizin öğrettiği çok şey var elbette ama Anacığım,nurlarda uyusun,hep şunu derdi,gecenin zamansız bir vakti çalan kapı zili ya da telefona:
'Birine bir şey oldu.Allahım,evlatlarımı koru.'
Gece çalan telefonlardan,kapı zilinden çok ürkmüşümdür,Annemden kalma bir alışkanlıkla.
Akşam,saat 9'dan sonra,olağanüstü bir durum yoksa,çalan telefonlara çok kızıyorum örneğin ya da sosyal medya mesajlarına.
Çok yakınlarımın dışında elbette bu yazdıklarım.
Her şeyin,makul bir saati var.
Bazen,hiç tanımadığım insanların attığı iletişim kurma mesajları geliyor da....
Bir de,senli-benli,kanka durumundaymış gibi kullanılan sözcükler yok mu?
Nezaket önemli.
Nerde,nasıl davranacağın,ne konuşacağın da önemli.
Bütün bu davranış bozukluğu,geçmişe dayalı kitap okumamak alışkanlığından geçiyor bence.
Böyle kitaplar okunsa,eminim çok şey öğrenilecek.
Her şeyin bir vakti var.
İletişim kurma vaktini bilmeniz gerekiyor.Olur olmaz saatte,arama yapılmaz,ileti gönderilmez.
Yanılıyor muyum?
Roman okumayı özlemişim meğer.Tavsiye ediyorum.
Hazır,koronavirüsle evdeyiz de....
#Eğer,bir yerde,bir sıkıntı yaşanıyorsa,ilk zarar gören çocuklardır.
Çocukların kaderidir ,büyüklerin yaptığı işlerin faturasını ödemek.
Bu fotoğraf karesini dün çektim.
Zeytin bahçesindeydim uzun süre.Bakım işleri vardı.Çöpleri,konteynere atarken gördüm bu çocukları.Üç kardeş,boy boy.
Suriyeliler,hiç konuşamıyorlar ve pislik içinde çöpleri karıştırıyorlardı.
Çöpe atılmış,süresi geçmiş çikolataları kucaklamışlardı.Pis olduğunu,yememeleri gerektiğini anlatmaya çalıştım ama dilimizi hiç bilmedikleri ve çocuk olup,çikolataları çok sevdikleri için ellerinden alamadım.
Ne kadar üzücü bir durum, bu çocukların yaşadığı.
Koronavirüs,her yerde ama bu çocuklar da pisliğin içinde her yerde.
Korunmaları bir mucize hastalıklardan.
Dün akşam,bir belgesel izledim,En Tehlikeli Okul Yolları diye.
6 yaşında bir çocuk,Afrika'nın kayalıklarında,5 saat yürüyerek,yılanların,çakalların ve uçurumların kıyısından geçerek okula ulaşmaya çalışıyordu.
Üç çocuk aynı yatakta yatıyordu pislik içinde.
Çocukların kaderi,yoksulluğun olduğu her yerde aynıdır.
Çocuktaki azmi izledim uzun süre.Sonu gelir mi bu koşullarda okumanın?
Bana göre,en başarısız bakanlardan biri Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk.
Zaten,özel okulu olan biri nasıl eğitimden sorumlu bakan oluyor ayrı konu.
Bugün,uzaktan eğitim başladı tüm ülkede.
Balkonda,bir süre oturdum,sokaktan geçenleri izledim,çocukları,65 yaş üzeri geçenleri
Şehrin,varoşlarında oturan ailelerin çocukları,okula bile gitmiyorken,köylerde,kırsalda,yoksulluk içinde yaşayan çocukların tabletleri,bilgisayarları,internetleri var mı?
Hiç araştırdı mı bu bakan?
Fatih Projesi vardı bir zamanlar,milyonların heba edildiği.
Ne oldu o tabletler?
Eğitimde bile sınıfta kaldık,her konuda olduğu gibi.Çocuklara tecavüz eden Ensar Vakfına,okullarda AHLAK DERSİ vermek için anlaşan bu bakan değil miydi?
Ahlak ve Ensar Vakfı...
Gelen,gideni aratıyor eğitim sisteminde emin olun.
Çocukların bilgisayarı,tableti,interneti yoksa ne olacak?
Kayıp yıllara,bir yenisi daha eklendi böylece.
Sanki,çocuklarımızı çok başarılıymış gibi,bir de koronavirüsle geri kalacaklar.
PISA sonuçları ortada değil mi?
Bir de,aşı üreteceğiz,ilaç bulacağız....
Bu algıyla zor!
Beğen