29 Ocak 2022 Cumartesi

 Geceden sabaha yine görevden alınanlar, 82 milyon nüfus için 'Çok da Tın' diyen bir algı...

Ne yapmalı, ne yazmalı?
En iyisi, kalan iyimserliği koruyarak kahveyi yudumlamak. 🙂
Bu çikolatayı denediniz mi?
Nestle'nin biraz reklamını yapmış gibi olacağım ama değer elbette.
Tabii, markette fırlayan çikolata fiyatlarını da konu etmiyorum bugün.
Bugün, iyimserlik gününden çıkmak istemiyorum nedense.
Nestle 'ye neden değer?
Öncelikle, kurabiyeli çikolata inanılmaz lezzetli.
Yaratıcılıkta sınır yok gıda sektöründe.
Nestle, kızımın bana yaptığı güzelliğe destek olduğu için çok değerli benim için.
Çocukluğumda, harçlıklarımı biriktirip, Fıstıklı Çikolatasını çok alıp kaldırımda yedim. 🙂
En sevdiğim çikolatanın adıdır Nestle.
Bitter'i ayrı, fıstıklı çikolatası ayrı, şimdi de kurabiyelisi.
Üçü de favorimdir.
Kızım, ikimizin fotoğrafını Nestle 'ye gönderdiğinde, bu kareleri basmışlardı çikolataların üstüne.
Paketi açtığımda, yıkılıyordu ortalık selden.
Çok feci duygulanmıştım o gün.
Annelerin, sulu gözlü olmadığı bir an var mıdır ki?
Kızım, harika bir evlat elbette. ❤️
Fincan da kızımın hediyesi.
Çikolata da kardeşimin.
Çok sevdim diye sürekli getiriyor bana bu çikolatayı. ☺️
Ben daha ne isteyeyim şu hayattan? 😘
Gel de iyimser olma bugün. 🙂
Gecenin bir yarısı karar almak da nedir?
Uyu be birader!
Uyu ki, nefes alalım biraz. 😎

 Gündemden çok sıkıldım artık.

Boş beleş söylemlerden de bıktım.
İşe yaramayan, bir şey üretmeyen, sürekli arızaya bağlayan insanlardan da gına geldi artık.
Kendimi, atölyeme vurayım dedim.🙂
Bugün, biten ürünlerimize vernik atma günüm.
Yaklaşık, bir hafta sürecek bir işlem bu.
Diyorum ; Arkadaşlar, bu kadar çok çalışmayın, ürünler çok birikiyor ve çok yorucu oluyor benim için. 😉
İşim, atölyede bitmiyor elbette. Evde de çalışıyorum.
Takı tasarımlarımı, bu kadar boyanın içinde yapamam.
Her ne kadar takı kullanmasam da, seviyorum yaptığım işleri başka kadınlarda görmeyi.
Bir şey üretmeden geçen zamana acırım her zaman.
İlla ki, bir şey yapılacak.
Bu takılar, Mercan.
İnsana iyi geldiğini söylerler.
Rengi de rahatlatıcı derler.
Ben de seviyorum doğrusu ❤️
Hepsi bu. 🙂

27 Ocak 2022 Perşembe

 #Sürekli 'Atölyem ' diyorum da, ne yapılıyor bu atölyede acaba?

Ekonomik kriz hepimizi etkiledi elbette.
Yeni bir eşya almak da artık çok zor.
Elbette atölyemde yeni eşyaları da yapıyoruz ama ben, evdeki eskiyen, yıpranmış, gözden çıkarılmış eşyaları kazandırmaktan yanayım.
Önümüzdeki günlerde, o çalışmaları da göreceksiniz burda.
Üniversitedeki hocam Tankut Öktem'i dinleseydim, belki bir akademisyen olacaktım ya da İstanbul'da bir sanatçı ama ben tercih etmedim.
Öğrendiklerimle birilerine yol gösteremezsem neye yarar?
Kurallarımı kendim koyarım her zaman, zaten benden akademisyen olmazdı. Gelemem öyle sıkıcı dayatmalara. 🙂
Özgürlüktür yaratıcılığı başlatan.
Neyse...
Bu , yeni bir ürün elbette.
Her kadının incik boncuk takısı vardır ve yüzük takacak bulamaz, kolyeler birbirine karışır.
Sinir bir durumdur.
Bende de aynı şey oluyor elbette. Nasıl oldu bilmem, kendime bir takı kutusu yapayım dedim. 😉
Kutunun aşamalarını fotoğrafladım.
Hiç kolay değildir belirteyim.
Kısaca ,yapım aşamalarını da anlatayım : Ürünü, parçalarına ayırdım. Astar boya ve zımpara aşamasından sonra ana boyasını attım, altın yaldızla kontörlerini çektim, vernikledim ve montajını yaptım.
Bu tür objelerin üstüne illaki stencıl baskı , el boyaması, baskı çalışması, sticker yapıyorum ama ben sadeliği sevdiğim için böyle tercih ettim.
Yaratıcılık, nasıl ortaya çıkar?
Bu obje,yüzükler için 9 bölümlü bir tasarımdı ve yüzükler yine karışacaktı.
Alt zemine strafordan zemin hazırladım, üstüne de ambalaj taşınan çıtçıtlarla rulo yaptım. Kullandığım maskeleri yıkadım, sardım, yumuşak bir malzemeyle kapladım ki, yüzükler çizilmeden, karışmadan düzenli kalsın.
Bu ürün, yaklaşık 1.5 ayda oraya çıktı.
Yalnızca bunu yapmıyorum elbette, arkadaşların çalışmalarından kalan zamandan, fırsat buldukça.
Yoksa, benim için 1 haftada işi tamamdır.
İşte , atölyemin ahşap kısmından böyle ürünler çıkıyor. 🙂

16 Ocak 2022 Pazar

 Bugün pazar....

En sevdiğim gün. ❤️
Bir yerde okudum.
Diyor ki söz :
'Yaşamı boyunca herkes birini bulur ama çok az insan birbirini bulur.'
Doğru muydu acaba bu söz, sahiden de, birbirini bulan insan az mıydı?
Tam da bunu düşünürken, bir şey daha okudum.
Ünlü Pisagor Teoremi'ni bulan bilim insanı, Pisagor.
Pisagor Teoremi nedir?
Matematik okuyanlar bilir. Bir dik üçgenin iki dik kenarının uzunluklarının karesinin toplamı, Hipotenüs denen kenarın uzunluğunun karesine eşittir.
Biraz karışık mı oldu?
Ama konumuz bu teorem değil elbette; konumuz Pisagor ve eşi.
Pisagor, bu teoremi bulurken, karısıyla yan yana anılmak için, üçgenin en uzun kenarına 'Hipotenüs' adını vermiş.
Bilim insanının Aşk'a bakışı da, böyle matematiksel çözümle oluyormuş demek ki. 🙂
Hadi söyleyin bakalım; sizin için de böyle incelikli düşünen bir aşkınız oldu mu?
Adam, teorem bulmuş, bulmakla yetinmeyip, bir de kadının ismini vermiş, iyi mi?
Siz, oturun ve hayatınızın aşkını bekleyin hala.
Bir Pisagor daha çıkarsa elbette. 😉
Bunun gerçekliği nedir bilmem ama muhtemelen uydurma bir yakıştırmadır;
Karısına bu kadar bağlı, gözünü karartmış, aşık bir kocanın varlığı ancak masallarda olur.
Misal, dünyanın en büyük aşkı Romeo-Jüliet.
Eğer, sonunda ölmeselerdi ve evlenselerdi ne olacaktı?
Romeo, evi çekip çevirmek için çalışacaktı, faturaları ödemek için koşturacaktı, bu arada ne karısına bir teorem üretecekti ne de bir sap çiçek getirecekti.
Ay sonunda gelecek elektrik faturasını düşünmekten, karısının çakmak çakmak bakan gözlerindeki aşkın farkında bile olmayacaktı.
Peki, ya Jüliet....
O farklı mı olacaktı sanıyorsunuz?
Üç-beş çocuk doğurup, saçı başı dağılmış, sarsak bir kadına dönüşecekti.
Sürekli ev işleri yapan, çamaşırdan bulaşığa koşturan bir Jüliet.
Hiç çekici değil, değil mi bu öykünün sonu.
Tarla Kuşu Jüliet, tam da bunu anlatır.
Romeo-Jüliet aşkı, bir evde evlilikle devam etse ne olurdu?
Yani, demem o ki: En büyük Aşk'lar kavuşulamamış Aşk'lardan doğar.
Yok öyle, aynı haneye girince devam eden aşk!
Evlilik cüzdanı kapıdan girince, AŞK, bacadan kuş misali... 😉
Bakmayın siz, Pisagor'un karısına yaptığı jeste.
Kesin uydurmadır.
Dünya yüzünde, yok böyle bir erkek modeli.
Hani, Ajda Pekkan bir şarkısında söylüyor ya :
Aşk, eski bir yalan
Adem'e Havva'dan kalan...
Bu insanlık, Adem ve Havva 'dan türediyse eğer...
Bir kadın ve bir erkek...
Nasıl yani? 😂
İyi Pazarlar. ❤️

14 Ocak 2022 Cuma

 #Bu fotoğraf karelerini görünce aklıma öğrencilik anılarım düştü.

Öncelikle, bu görseller, bir videodan alıntı. Önce, Suudi Arabistan'da geçiyor sanmıştım ama meğer bunlar Türkmüş ve Türkçe konuşarak, yemeği elle yemeyi bir marifet sandıkları için gülüşerek, yemeğe kaşık, affedersiniz el sallıyorlardı.
Uygar dünyada, çatal-kaşık gibi medeniyet araçları da vardı ama nasiplenmemişler-di demek ki.
Gelelim, öğrencilik anılarıma.
Yer, Bakırköy/ İncirli
Akşam saatleri, bir evde misafirim. Dedi ki evin sahibi 'Hadi, film izleyelim.'
Çekirdekleri hazırladı, sanıyorum ki ,bir film başlıyor. Gerçekten de film başlıyordu ama hemen karşıdaki apartmanın 4. katında.
Balkona oturduk ve bakın ne filmi izledik;
Bir Arap aile. Aile dediysem, karı-koca, 3-5 çocuk değil, aşiret mi nedir öyle bir durum.
Bir erkek, 4 kadın ve yaşları kundaktaki bebekten yirmili yaşlara kadar sanırım 15 çocuk var.
Saray tipi koltukları olan bir ev kiralamışlar, modaydı ya o zamanlar.
Ortaya , üstü tavuk butları dolu, bir sini pirinç pilavı geldi.
Bu kadar ayrıntıyı nasıl görüyorum ?
Çünkü; iki blok arası çok yakın ve biz 5. kattayız.
Önce, beyaz entarili baba oturdu sininin başına erkek çocuklarıyla. Kadınlar ayakta bekliyor.
Bir elleriyle tavuk budunu alıyorlar, bir ellerini kaşık gibi kullanıp pilavı avuçluyorlar.
Bitmedi....
Yemeği yiyen, ellerini koltuklara sürüyor, yerden kalkıyordu.
Sonra, kadınlar sininin başına oturuyordu ve aynı işlem. Ellerini kaşık gibi pilava daldırıyor, ağızlarına götürüyorlardı.
İzlemesi bile mide bulandırıcıydı emin olun.
Bitmedi...
Yemekten kalkan , el yıkama falan yok, yağlı ellerini üstüne, bulduğu koltuklara sürüyor, entarisini çıkarıyordu.
Manzara dehşetti.
Peki, neden?
Çünkü....
Beyaz entarilerinin içinde iç çamaşırı yoktu ve erkekler anadan üryan , hiç de utanmadan, perdeleri kapatmadan bir teşhir, bir teşhir...😉
Hadi onlar , pis olmalarıyla tanınan bir ırk!
Arapların , buldukları her yere çömelip .....
Bunları bilmeyen yok değil mi?
Biz, Türklere ne oluyor?
Yahu!
Biz Arap mıyız?
Bizim, medeniyetle bir sorunumuz mu var?
Çatal- Bıçak diye yemekte kullanılan uygarlık malzemeleri var ya!
Adam, elini daldırıyor pilava...
Siz, ne tür bir manyaksınız, cidden anlamıyorum?
Bu anlattığım bir öykü değil, bizzat tanık olduğum bir durumdu, öğrencilik yıllarımdan kalan.
Biz, el kadar çocuktuk, Annem, sofrayı hazırlardı , hepimizin tabağı ayrı, çatal- bıçak konurdu, ortadaki tepsiye kaşık sallanmazdı.
Aynı ülkede yaşamıyor muyuz bunlarla?
Bunların evi ,başka bir ülkede miydi?
Aklıma geldikçe hala midem bulanır o pislikten.
Onca geçen yılda, Araplara özenmeyi mi seçtiler yani ?
Gel de, bunlarla aynı göğün altında yaşa!
Beğen
Yorum Yap
Paylaş