29 Ocak 2023 Pazar

 Bugün Pazar...

En sevdiğim gün. ❤️
En çok öyküleri severim ben edebiyatta.
İnsan öykülerini...
Ağır, ağdalı romanları da, yazarın savrulan dilini de sevmiyorum ve okumakta direnmiyorum artık o kitabı.
Okuyucunun seçiciliği diyelim buna.
Elimde bir kitap var; Nazlı Eray'ın Halfetinin Siyah Gülü.
Bu kitabı sonra yazacağım ama dün bir yerinde 'İnsan, ölen Anne-Babasını rüyasında pek görmezmiş' diye bir cümle okudum.
Sonra kitabı bıraktım ve Babamı, rüyamda hiç görmediğim aklıma geldi,hem de hiç.
Oysa, kısa da olsa anılarım vardı, yaşanmışlıklarım Babamla ama hiç rüyamda görmemiştim.
Doğru olabilir miydi bu iddia?
Gece uyandım, Annemi gördüm. Demek ki, görülebiliyormuş.
Bilinçaltına yerleşen düşüncelerimizin dışavurumu değil mi rüyalarımız?
8 yıla dayanan pişmanlıklarım var içinde biliyorum.
Son olduğunu bilmeden, sanki hep yaşayacaklarmış gibi, ertelediğimiz anların içinden geçip gidiyoruz.
Önceliklerimiz, bazen haklı olduğumuz durumlarımız da var elbette ama genel olarak hep geriden gidiyor, vakit geçtikten sonra pişmanlıklar yaşıyoruz da neye yarar?
Annem, yoğun bakımda yatarken, hep bir umut vardır ya 'Eve dönecek, Anneler güçlüdür, onlar çocuklarını bırakmaz' diye.
Oysa, Annelerin de sonsuzluğa gideceğini öğretiyor hayat.
Ben gidecektim yanına, kardeşim 'Abla, ben gideyim olur mu' dediğinde, 'Olur' dedim, 'Ben de yarın giderim'
Umut işte...
O yarın hiç gelmedi.
Annemin elini tuttum, saçlarını okşadım, kulağına eğildim
'Seni Seviyorum Anne' dedim.
Beni bu dünyaya getirdiğin için, onca çektiğin acının içinde büyüttüğün için, beni ben yaptığın için, hayattaki en büyük öğretmenim olduğun için, benim Annem olduğun için Seni Seviyorum. ❤️
Geç kalmak böyledir işte.
Rüyanda bulursun ancak elini tutmayı, saçını okşamayı.
Hayatta, her şey insana bir derstir.
Doktor da insandır. Onlar bilir, sonun başlangıcı olduğunu.
Kardeşimle gitseydim, '1 dakika göreyim' diye yalvarsaydım, o da insan, belki beni anlardı.
Belki de izin vermezdi.
Bilmiyorum ama hayat bana şunu öğretti :
İstediğin bir şey var mı ; elde etmek için çalış.
Yapmak istediğin her ne varsa yolunu bul; yaşa.
Seviyor musun; söyle.
Özlüyor musun; söyle.
Sarılmak istiyor musun; sarıl.
Sevmiyor musun; sevme.
Gitmek istiyor musun; git.
Bu dünyada, herkes kadar teksin, herkes kadar önemlisin.
8 milyar insanın içinde bir noktasın ,o kadar.
Ertelediğin her şey, bir kitap cümlesinin acısı olmasın.
Annem, rüyamda bile beni büyütmeye devam ediyor.
Gözlerindeki hüznün hiç bitmediği Annem;
Duyar mısın bilmem
Rüyamda söyledim ama yine de duy beni.
Seni Seviyorum. ❤️
İyi Pazarlar.

 Şu kedideki tuhaflık, cesaret, özgüven, rahatlık, kaç kişide olur acaba?

🙂
İnsanlar iyice delirdi de, kediler de buna uydu herhalde? 😉
Bir hayvan görseli olabilir

Tüm ifade

 Dünyanın herhangi bir ülkesinde milletvekilliği diye bir meslek var mı?

2023 yılı için, milletvekilleri ve emekli milletvekillerine verilen maaşı okuyunca 'Yettiniz artık' dedim, cidden yettiniz.
Milletin vekili olacaksın, millet açlık ve yoksullukla yaşamaya çalışacak, seni de 'ülkeyi, bölgeyi düzlüğe çıkar, mecliste beni temsil et, çözüm bul, proje yap, bir işe yara' diye meclise göndersin, sayını 600'e çıkarsınlar sanki çok gerekmişsiniz gibi, parmak kaldır-indir vekilliği yapın, kürsüye hiç çıkmayın, tek bir sözünüz bile duyulmasın, hatta meclise bile hiç gelmeyin ama utanmadan, sıkılmadan her ay 73 Bin 379 TL. maaşı cebinize indirin öyle mi?
Bir de, emekli vekiller var.
Onlar da her ay 51 Bin 970 TL. alıyor.
Sizde hiç garibanın, öksüzün, yetimin, kul hakkının rahatsızlığı yok mu?
Hepimizin bir mesleği var. Kiminiz doktor, kiminiz mühendis, avukat, eczacı...
Hiç utanmıyorsunuz, asgari ücretin 8.500 TL. olduğu bu ülkede, emeklinin, işçinin, işsizin, atanmayanın aç gezmesinden hiç utanmıyorsunuz.
Milletvekilliği bir meslek mi de emekli oluyor, bir de maaş alıyorsunuz?
Bu millet sizi niye seçiyor?
Çoğunuz da, diplomanın bir kağıt parçası olduğunu kanıtlayan durumdasınız üstelik.
Cehaletiniz diz boyu.
Daha dün, biriniz ayakkabıyı eliyle yalıyordu.
Siz mi, bu vatandaşın temsilcisisiniz?
Geçiniz!
Nasıl ki, cumhurbaşkanının 4 yıllık fakülte mezunu olmak şartı var, milletvekillerinin de, 4 yıllık fakülte mezunu, en az bir yabancı dil bilen, devlet adabı vasfını taşıyacak, ne konuştuğunu bilecek, parmak vekilliği yapmayacak, okuduğu üniversitenin hakkını verecek, kültürel çıtası yüksek insanlardan seçilmesi gerekiyor.
Bu ülke, cehaletten çok çekti bugüne kadar.
Okumuşu da cahil, okumamışı zaten sürünüyor.
Neden 600 milletvekili?
7 coğrafi bölgeye, 81 İl' i temsil etmeye 600 milletvekili çok mu lazım?
Bu sayı düşürülmeli ve 2 dönem vekillik yapanın işi bitmeli.
Milletvekilliği, rant kapısı mübarek.
Bal tutan, parmağı geçti, tüm bedeni yalamayı geçti, sıra ayakkabıya geldi.
Sırada ne var?
Eğer, içinizde bir parça kaliteli insan duruşu kaldıysa, o maaşı reddedersiniz.
Vatandaş açken, yoksulken, onların sırtından aldığınız 73 Bin 379 TL. size zul olmalı.

 Cumhuriyetimizin 100. Yılı ve 100 yıllık süreçte, ülkemiz ne böyle bir iktidar ne de böyle bir muhalefet görmedi.

21 yıllık AKP iktidarı ki, bu anlaşılması çok zor bir seçmen aklı, hadi iktidarın bütün nimetlerinden yararlanıyorlar ama kendisini iktidarda bulmaya yeterince çabalamayan muhalefete ne demeli?
İtirazsız, Anayasa'ya göre üçüncü kez aday olamayacak R. T. Erdoğan'ın adaylığına karşı çıkmamak nedir, lütfen biri izah etsin?
Altılı Masa toplantılarının sonucunu görmek istiyoruz artık. Kendi kendini eğlemek, bu ülkeyi dibe çekmenin taşıdır, bunu nasıl görmüyorlar?
Gerekirse, ev ev dolaşacak ve Sayın Erdoğan 'ın aday olamayacağını halka anlatacak ve iktidar olunduğunda neler yapacaklarını, hangi projeleri başlayacaklarını bıkmadan usanmadan konuşacaklar.
Cumhurbaşkanlığı, savrulan, umutsuz halkın oyunu nasıl olsa alırız algısıyla çantada keklik değildir.
Önceki seçimler, muhalefete ders olmalıdır.
Sayın Kılıçdaroğlu, elbette tek adaydır, ötesini tartışmak bile gereksiz ama sayın Kılıçdaroğlu da, halkın karşısına çıkacak ve
'Sayın Erdoğan, Anayasa, sana aday olma hakkını vermiyor. Elbette, hukuksal çerçevede seninle sandıkta hesaplaşırdık ama sen aday olamazsın' demediği gibi, üstüne de YSK, AYM, YARGITAY aşamalarında, zaten oradakileri kendi yandaşlarından atadı, başvursak da reddedilecek, ne gerek var umursamazlığına düşmemelidir.
Büyük hatadır bu!
Bu yanlıştan derhal dönülmelidir.
Bize aydınlık yarınları vadedecek siyasiler gerek.
Baştan kabullenişi biz reddediyoruz da, bunlara ne oluyor?
Bunca çabayı, yazıp çizmeyi, toplumdaki konuşmaları, tartışmaları bütün ülke için yapıyoruz.
Vatandaşın halini çarşıda-pazarda görüyorum.
Mikrofonlara 'Dudağında kırmızı rujun var, demek ki paran var' diyen zır cahil kadın değiliz, ya da, 'Bak, AVM' ler dolu, herkeste para var ' diyen kolunda marka çanta, başında pahalı türban, pırlanta dükkanlarından çıkmayan kadın da değilim ve istediğimi alırım, yerim, içerim, ay sonunu nasıl getireceğimin kaygısını taşımam, tatilime de giderim, keyfince yaşarım da ama neden ülkemdeki her birey refah içinde yaşamasın?
Neden çocuklar yatağa aç girsin, neden incecik montla üşüsün, neden olması gerektiği gibi yaşamasın?
Ben, sıradan biriyim ama onlar muhalefet.
Bi'zahmet daha fazlasını yapın.
Yoksa, gitti gider memleketimiz.
Geri dönüşü de olmaz!

 Altılı Masa ve Komşuculuk Üzerine...

Anımsar mısınız, 21 yıl önce, mümtaz şahsiyet Deniz Baykal sayesinde, Siirt' te, seçimler yenilenmiş ve başımıza örülecek çorap seçilmişti sayesinde.
O zaman da hukuk nerdeydi bilinmez ama aradan geçmiş koskoca 21 yıl, YSK'ya seçilip atanan ve nasıl olsa bir sonuç alamayız, itiraz etsek de AYM' den döner, nafile bir çaba, biz onu sandıkta gömeriz ' diyen Kemal Kılıçdaroğlu var bu kez de karşımızda.
Kimse kusura bakmasın ama yetti artık bu Altılı Masa' nın komşuculuk oyunu.
Bana sonucu söyleyin.
Ne işe yarıyor bunların toplanması?
Ne karar çıktı bugüne kadar?
Vatandaşa umut gerek, çektiği yoksulluğu bitirecek somut öneriler, projeler gerek.
Peki, bize ne anlatıyorlar aylardır?
'Seçilecek aday isterim de isterim' diye gönlünden geçenin Ekrem İmamoğlu olduğunu sürekli vurgulayan Meral Akşener mi umut verecek topluma?
İstanbul, herkesin iştahını açan en büyük gelir kapısı.
AKP, elbette gözünü dikti ve Ekrem İmamoğlu 'ndan kurtulmaya çalışıyor.
Yıllar sonra kazanılmış ve en büyük oy yüzdesi İstanbul' u AKP 'ye hediye etmek için akıl tutulması yaşanıyor olması gerek.
Keza, Ankara ve Mansur Yavaş için de geçerli bu durum.
25 yıl sonra, İ. Melih Gökçek' ten kurtulan Ankara'yı, yine AKP'ye teslim etmek...
Allah Aşkına siz neyin kafasını yaşıyorsunuz?
Altılı Masa'da yeri olmayan, bindelik dilimdeki Deva ve Gelecek Partisi mi umut olacak ülkeye?
Ülkenin, bugünlere gelmesinde payları yok mu da, o masadalar?
Altılı Masa, derhal kendini toplamalı ve kesin ve kararlı bir duruşla ki, bu aday, bütün hatalarına karşı yine de Kemal Kılıçdaroğlu, çalışmaya başlamalı.
Atı Alan Üsküdar 'ı geçince mi harekete geçilecek?
Geçmiş olsun deriz, ülkeyi yine, yeniden AKP' nin kucağına bıraktıkları için.
Bunun olmasını istemiyorlarsa, o masaya, yükseliş trendinde olan partileri alacaklar.
Meral Akşener 'in' HDP varsa biz yokuz ' saçmalığı da bitmeli.
Unutmasın ki, kendisine verilen 15 milletvekiliyle bugün sahada ve İstanbul' un kazanılması da kolay olmadı.
Siyaset, ciddi bir iştir.
Yapabiliyorsanız, bir umut olacaksanız işin başına geçin.
Nasıl olsa diye bir şey yok.
Derhal, Anayasa'ya aykırı bir çıkışla, aday olamayacak R. T. Erdoğan için önce YSK, baktınız olmadı AYM' ye gideceksiniz.
Halk, sizden bunu bekliyor.
Pısırık siyasetin ne yeri ne de zamanı.
Unutmayın!
Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Muharrem İnce, saat 12 olmadan havlu atmış, 'Adam kazandı' diyerek ortadan kaybolmuş ve '50 bin avukatla YSK' nın önünde olacağım ' sözünü yemişti.
Ya umut olun,
Ya da, gidip torun sevin.
AKP yetmiyor gibi, bir de sizin yanlış siyasetinizle, bu ülkenin kaybedecek yılları yok artık.
İnsanı, zıvanadan çıkarıyorsunuz her gün yaptığınız yeni bir açıklamayla.
Kendinize gelin!
Böyle giderseniz, seçimde asıl şamarı siz yiyeceksiniz bu halktan.
AKP'den ve malum kişiden kurtulmak için bardağı da koysanız oy vereceğiz, o dereceye geldik.
Biz daha ne yapalım sizi uyarmak için?

 'Yalamak ' sözünü her duyduğumda, bir kadın vardı, ismi de cismi de önemli olmayan; 'Dondurma yalamak fuhuşu artırıyor' demişti.

Hayatında, dondurmayı hiç yalayarak yememiş miydi, ya da, dondurmayı nasıl yiyordu, dişliyor muydu, hüp diye içine mi çekiyordu bilmem ama dondurmayı, bir fantezi aracına dönüştürmek için cidden çok aç kalmış olmalıydı!
Yalamak...
Dondurmayı yalarız, parmaklarımızı yalarız, limon dilimini yalarız, yüzümüzü buruştururuz, bıçağı yalarız ama ayakkabının yalandığını, üstelik el ile yalandığını bu yaşa geldim ilk kez duydum.
Nasıl bir fantezi bu arkadaş?
Dondurma fantezisi bile masum kalıyor bu durumda.
Kadıncağız, hiç değilse içindeki bastırılmış duyguları dondurmayı bahane ederek dışa vurmuştu ama bir erkek, üstelik de, 70 yaşında, üstelik de koskoca Dr., üstelik de bir milletvekili.
.... Kılı olanları duymuştuk, başka başka ayıplı lafları duymuştuk ama bu da, tüy dikti.
Yahu!
Sizler, hangi sürümün icadısınız?
İnsan onuruna yakışır mı bu laflar?
Yaş gelmiş 70'e.
Ne yapacaksın bu saatten sonra?
Yeniden milletvekili mi olacaksın?
Zaten, bütün sülalenin hayatını garanti altına aldın.
Ne istiyorsun daha da, kendini bu kadar rezil ediyorsun?
Böyle insanları şaşkınlıkla, utançla izliyorum.
Hadi, dili anlarım. Yalama konusunda ustalaşır! ama el ile ayakkabı yalamak nasıl bir fantezidir arkadaş?
Dil ile söylemini anlatmış da, eylemini de mi görsek acaba?
Bir denese de, el ile ayakkabı nasıl yalanır, bunu yaparken ne kadar eğilir görsek.
Ayıp yahu!
Bu kadar da olmaz ki!
Böyle biriyle kan bağı olmak, ne bileyim eşi, çocuğu , torunu, yeğeni, dayısı, amcası...
Mahallesindeki bakkal olsam yine utanırdım doğrusu.
'Bal tutan parmağını yalar' dan ayakkabı yalamaya...
İyice kantarın topuzunu kaçırdılar.

22 Ocak 2023 Pazar

 #Atölyemi açtım, biraz da yoruldum hafta sonu.

Hiçbir şeye gülecek halim yok - tu, bir anda bunu gördüm.
Ve mütevazi yaşam tercihi iddiasını.
Bir gülme geldi hala gülüyorum. 😂
Atölyede herkes gülüyor.🙂
İyi ki bunlar var.
Ağlanacak halimize gülmek için araya parça atmasalar ne olurdu halimiz? 😉
Tanrım!
Şu mütevazi yaşamı bize de ihsan eyle.
Lütfen lütfen. 🙏
Ben de Marmara Üniversitesi'ni bitirdim.
Diplomam da var üstelik. 😉
Bizim neyimiz eksik?

Tüm ifa

16 Ocak 2023 Pazartesi

 Bugün, Zeliha Hanımcığımızın doğum günü.

🎂
İyi ki doğmuş, iyi ki hayatımıza girmiş.
Atölyemizde, böyle günleri asla es geçmiyoruz elbette.
Maksat muhabbet olsun.
İyi olalım, güzel anlar yaşayalım, mutlu olalım. 🙂
Çok kısmetli bir gün oldu bugün.
Pastamızı, olmazsa olmaz simitlerimizi, çayımızı - kahvemizi çok kişiyle paylaştık sohbet eşliğinde.
Epeyce de güldük. 🙂
Dünya, kalbi güzel, hayata duruşu güzel insanlarla yaşanır, anlamlı olur.
İyi ki varlar! 🙏❤️
Bir 2 kişi ve iç mekan görseli olabilir

 Sabah kapalı, nispeten şükür diyeceğimiz, yağmurlu bir güne uyandık.

Aylardır, tek bir damla bile düşmüyor, kuraklık tehdidi altında bütün dünya.
Gece boyu yağan yağmur toprağı ıslatıp, derine inecek boyutta değil. Umarım, gün içerisinde sağanak halinde yağar.
Dün, Zeytin Ağaçlarımıza gübre attık , çok iyi gelecek yağmur.
Yoksa, damlama sulamayı açmak zorunda kalacağız.
Bizimkisi bir avuç toprak, peki ya, yüzlerce dönüm tarlada durum ne?
Su pahalı çiftçiye ama zaten kısıtlı.
Yeraltı suları hızla bitiyor.
Bunda, yağmayan yağmur ve bilinçsiz sulama etken elbette.
Konya Ovası'nda, 2500 obruk olmuş. Ceyhan' da da başlamış.
Doğa, bize uyarı veriyor sürekli ama okuyan nerde?
Her yerde yağmur duasına çıkan haberleri okuyorum da...
Dua okuyarak yağmur yağar mı?
Ancak, kendinizi kandırırsınız.
Bilim diye bir gerçeklik var.
Peki, ne oluyor da, tüm dünyada kuraklık yaşanıyor?
Başta Yağmur Ormanları olmak üzere, yüzlerce stadyum büyüklüğünde ormanları kaybediyoruz. Son yıllarda, ülkemizde ve dünyada çıkan yangınlara bakın lütfen.
Ülkemizde, yanan yerler yeniden ormana dönüştü mü?
Her yer beton villa, otel doldu.
Ekolojik denge bozuldu, doğa tahrip oldu sayemizde.
Her yere,bilinçsizce HES'ler yaparak dereleri, ırmakları kuruttuk.
Havalimanı , otoyol, maden arama diye diye memlekette ağaç bırakmadılar.
Su yoksa, nem yoktur, ağaç yoksa yağmur yoktur.
Peki, yağmur nasıl oluşur?
Basit tanımıyla :
Su, ısıyla buharlaşır. Bu buharlaşma bitkiler ve ağaçlar aracılığıyla sağlanır. Gökyüzünde yoğunlaşır ve bu buhar, bulutlarda sıvı hale gelir, yağmuru oluşturur ve yeryüzüne iner.
Bu, dünyanın her yerinde böyle yaşanır.
Yani; elinizi gökyüzüne açarak yağmur duasına çıkmayacak, bilinçli yönlendirmelerle ağaç dikeceksiniz, ağaç!
Ağaç, Orman, Dere, Irmak, Su yoksa, yağmur da yok.
Ne zaman anlayacaksınız ağacın, ormanın önemini ne zaman?

11 Ocak 2023 Çarşamba

 -Enflasyon, tek haneye inecekti.

-İhracat, 500 milyar dolar olacaktı.
-Kişi başına milli gelir 25 bin dolar olacaktı.
-Türkiye, orta gelirden yüksek gelir düzeyine çıkacaktı.
Kim söyledi bunları?
Mahalle bakkalı, fırıncı, manav değil herhalde!
Sen kalk, 82 milyonluk ülkeyi yönetmeye talip ol, bunca vaadi sırala, vatandaşa umut pompala ama 20 yılda ülkeyi dibin dibine vurma başarısını göster.
Bundan daha kötü ne olabilir?
İş başına gelecek hangi parti ya da ortaklık bundan daha kötü olabilir?
İnsan, yaşadıkça akıl tutulmasının her türünü yaşıyor bunlar sayesinde.
-Enflasyon rakamları, en güvenilmez kurumlardan TÜİK'e göre, utanmasalar ekside gösterecekler ama bağımsız kuruluş ENAG'a göre üç haneli rakamlarda ki, çarşı-pazara giden zaten bunu biliyor, yaşıyor.
-İhracatın, ithalatının yanında solda sıfır. Ülkende, üretim yapacak fabrika bırakmamışsın ama hala sanrılarda yaşıyorsun.
-Kişi başına düşen milli gelirin 9 bin doların altında ama sen hala halkın refah içinde yaşadığını, muz'un lüks olmaktan çıktığını sanıyorsun.
Kardeşim!
Açlık ve yoksullukla boğuşuyorsun.
Daha neyi bekliyorsun doğruları görmek için?
20 yılda, seni ne hale getirdiklerini görmen için daha ne olması gerekiyor?
Şu aklınızı başınıza toplayın artık!
Açlıktan nefesi kokuyor, hala 'Benim ömrümü alsın da ona versin' diyor.
Yoksulluk, başına vurdu vatandaşın herhalde?

 Yurdum insanının kafası hinliğe çalıştığı kadar, bir şeyleri üretmek ve doğru yapmak odaklı çalışsa, bu ülkenin sırtı yere gelmez ama kolay yoldan köşeyi dönmek, her türkü fırıldaklık bizde ne yazık ki.

Kendi deneyimlerimden biliyorum ama şu örneği okuyunca, fikrim daha da pekişti doğrusu.
Trabzon'da, amcasının iş yerinde çalışan, 18 yaşında ki, elbette deneyimsiz bir gence,2 çuval fındığın içine 28 kg. 600 gram taş koyan bir adam, 'Hastaneye yetişeceğim' diye aceleci bir tavırla ki, işin numarasıdır bu, 3 bin 370 TL. alarak, ortadan kaybolmuş.
Amca, deneyimli ve anlayışlı bir amcaymış ki, genci işten atmak ya da hakaret etmek yerine, 'Bu sana ders olsun' diyerek, hayat dersi vermiş, iyi de yapmış.
Benzer bir olay da benim başıma geldi.
Atölyemde çalışıyorum, bir adam, elinde 5 lt. süt ile içeri girdi.
'Eşim hasta, ameliyat olacak, para lazım, sütü alır mısın? ' dedi,
Böyle bir duruma kim kayıtsız kalabilir ki?
Ben de sütü aldım.
Süt pişiyor ama bir türlü süt kokusu yok.
Tadına baktım ki, 5 lt. suyun içine, sanırım 1 lt süt katmış.
Suya, para verdim anlayacağınız.
Bu da, bana bir derstir.
Bir daha, güvenmediğim hiçbir yerden süt almıyorum.
Bu arada, adamı gördüm, 'Eşiniz iyileşti mi' dedim,
'Ne eşi' dedi. 🙂
Yani, demem o ki : Kömür çuvallarına taş dolduranlar, soğan torbaların ortasına çürük soğanları saklayanlar..
Tezgahta, 'ağır geldi' diyerek çürük domatesi torbaya katanlar...
Var değil mi bu ülkede?
Ben, şunu yapıyorum: Elim de tartı gibidir, kiloda pek yanılmam ama olası bir durumu önlemek için de, poşette ne varsa diyorum, sorun bitiyor.
Bu kadar hinliğe, bir de karşılık gerek değil mi?😉

8 Ocak 2023 Pazar

 Bugün Pazar...

En sevdiğim gün. ❤️
Cemal Süreya demiş ki:
Mavi, bir renkten daha fazlası.
Sonu olmayan bir gökyüzü,
Umut dolu bir deniz.
İnsan,önce yaşadığının farkında olmalı.
Nefes aldığı her sabahın yeni bir başlangıç olduğunu bilmeli.
Herkes, kendi adına yaşar, kendi adına acı çeker, kendi adına mutlu olur.
Kişinin önceliği kendisidir.
Bırakın, herkes için yaşamayı, çabalamayı.
Ama bu demek değil ki, insanları boşverin.
Elbette, önem dereceleri var ama biraz da, düştüklerinde kalkmayı öğrenmeliler.
Sonsuza kadar yanlarında olamaz,sürekli koruyup kollayamazsınız insanları.
Herkesin hayatı kendinedir.
Unutmayın!
Bu yaşa kadar öğrendiğim hayat şudur: Sen, iyiysen, sağlığın yerindeyse, çevrendeki herkes iyi.
Ama kötüysen....
İlişkilerde de böyle.
Tek taraflı iyilik, güzellik, hoşluk diye bir şey yok.
Beslemek gerek ilişkiyi.
Anlamak, yeri geldiğinde sorgulamak ve paylaşmak.
Tam da gerekli olan sözcük bu; Paylaşmak!
Gizli saklı duygular ki, bunun içinde öfke, kin, nefret de var.
Hayatta yalnızca güzel duygular yok biliyorsunuz.
Sevmek kadar, nefretini de kusmalı insan.
İçindekini boşaltmalı.
Başka türlü arınma olmaz.
Sonra, her şey sakin ve olması gerektiği gibi.
Elbette, çoğumuz yapmıyoruz, yapmayacağız bu yazdıklarımı ama önünde sonunda yaşanacak gerçekleri durdurmak gerekmez mi?
Hayatla yüzleşmek..
Ertelenmiş hayatlar, huzursuz insanlardır.
İnsanın diline 'Keşkeler' düşmemeli.
Sevdin mi, söyle!
Nefret mi ediyorsun, söyle!
Korkmak, yaşanacakları yalnızca öteler ama engellemez.
Sürekli, birilerini düşünmek, birileri için çabalamak insanı çok yorar.
Biraz da, hayatı akışına bırakmalı.
Bekleyip görmeli.
Baktınız olmuyor, bakmamayı öğreneceksiniz.
Çevrenizdeki herkes için, eşiniz, dostunuz, aileniz, sevdikleriniz için elinizden geleni yaptınız mı?
Herkesin hayatı kendinedir.
Unutmayın!
Hayat!
Sen benimsin dediğinde özgürdür insan.
Göğün sonsuzluğunu, denizin mavisini.
İşte o zaman görür.
İyi Pazarlar. ❤️