31 Aralık 2017 Pazar

#Yeni yıla saatler kaldı artık.
Hepimiz,evimizde kararınca bir şeyler hazırladık ve yeni bir yılı karşılayacağız.
Zaten,evin dışında bir seçeneğiniz de yok çünkü sokaklar yeni yılı kutlamaya yasak.
Bunun,güvenlikle ilgisinin olmadığını hepimiz biliyoruz.Yeni yıl kutlamalarına engel olmak için yapılan bir bahane bu elbette;yasakçı zihniyet.
Herkesi,kendileri gibi olmaya zorlamanın en kısa yolu bu;güvenlik.
Oysa;devletin görevi değil midir vatandaşını korumak?Bilmem kaç bin polis,jandarma görev yapacakmış da;peki bu yasak niye o zaman?
Yavaş yavaş toplumu sindirmeye,baskı altına almaya çalıştıkları bir yeni yılı karşılamadır bu.
Emin olun baskılar daha da artacak.
Ne kadar umutsuz,karamsar bir tablo sundum değil mi şu ana kadar?
Bugünden,yarına sihirli bir değnek olmayacak biliyorsunuz ve yarın yine aynı haberler,aynı sorunlar,aynı sıkıntılarla 2018'e başlayacağız.
Zaten,elektriğe yapılan % 8.8 zam yeterince haberci,bizi neyin karşılayacağı konusunda.
Yeni bir yıl yeni umutlar demek.
Umudumu kaybetmek istemiyorum ama 2017 zaten berbatken 2018 ne getirecek de umutlanalım?
İyimser olmalıyım yarına kadar.
Başta kızım ve ailem olmak üzere,yurdumda ve dünyada yaşayan tüm insanlara önce sağlık diliyorum.
Para,sonra da gelse olur.
Para yoksa,emin olun sağlık da yok.
İçimden geçen en büyük dilek yine bende kalsın.
Yok,hadi kalmasın:
Gidin,gidin artık!
Valla sizi istemiyorum.
Memleketin başına çökmüş bir kabussunuz.Siz giderseniz,belki umutlanacak güzel bir şeyler başlayacak yurdumda.
Bilet alanlara da bol şans.
Dilerim,hayat size güler.
Akraba çıkmam,sizi tanımam hatta hiç karşılaşmadık emin olun.😉
Her şey ama önce hayat istediğinizi gibi gönlünüzce olsun yeni yılda.
MUTLU YILLAR! 🙂

30 Aralık 2017 Cumartesi

#Yarın,yeni bir yıla gireceğiz.2018,kime ne getirecek bilemeyiz elbette ama herkesin mutlaka gönlünden geçen bir şeyleri vardır değil mi?
Kimi piyangodan büyük ikramiye çıksın ister,kimi de sağlık,güzellik.
Atölyemde işi bitirdim,şezlonguma oturdum ve sokağı seyretmeye başladım.Gülen bir kişi bile geçmedi henüz.
Kendi kendime sordum;'peki,sen ne isterdin yeni yılda?' 
Karşımda yaptığım bu çapa var şu anda.
Yıllardır tatil yapmıyorum ve denizi belgesellerde görüyorum.
Mevsimine bakmaksızın,bir deniz kıyısında üç-beş gün kafamı dinlemek,sessiz,sakin ve hiçbir şeyi düşünmeden,huzurla yalnızca denizi seyretmek isterdim.
Bir fincan kahve ya da çay eşliğinde elbette.
Büyük düş peşinde olmadığım için bu kadarı yeterdi bana.

Ama nerde......

29 Aralık 2017 Cuma

#Hayat,bu kum saatindeki akış gibi.Ayarını siz yapacaksınız ama.
Her bir kum tanesi,doğumunuzdan başlayarak finale giden an-ı-larınızdan ibaret.
Gün boyunca çevirerek kumun akışını izledim.
İnsan hayatında yıllara sığdırılmış ne anı var.Gözünüze takılan minicik bir eşya ya da fotoğraf karesi,sizi alıyor ve ta yıllar öncesine götürüyor.
Evlerdeki eski neşe,heyecan,kalabalık hızla azaldı ve insanlar iyice yalnızlaştı.
Yeni bir yıl geliyor ama ne sokaklarda bir hareket var ne de insanlarda yeni bir yılı karşılama telaşı.
Oysa,eskiden günler öncesinden yemek listeleri hazırlanır,alışverişler yapılır,mezeler,içkiler ve davet edilecekler belirlenirdi.
Şimdi herkes kendi derdine düşmüş durumda ve yeni bir yıl, yalnızca milli piyangodan çıkacak paranın hayaliyle heyecanlı insanlarda.

Hayat mı rutine bindi,yoksa bizler mi artık heyecanımızı öldürdük bilmem!

28 Aralık 2017 Perşembe

#Atölyeme bir çocuk girdi;adı Hüseyin.
15 yaşında,üstü başı kirli ve yaşadığı yoksulluğu her haliyle anlatan duruşu ve de akan burnuyla konuşmaya başlamıştık ki;
atölyemde bir piyano çalışması var,ona yöneldi ve 'Bu piyano çalıyor mu?' dedi.
Eline aldı,tuşlarına dokundu ve bir ayağını kırdı.
Ona kızmadım çünkü çocuktu, kırılabilen bir ayaktı ve tamir de edebilirdim üstelik.
Ailesi okuldan almış,hem de 8. sınıftan.
Oysa okuyabilseydi,belki de içinde bir yerde,keşfedilmeyi bekleyen bir müzik yeteneği vardı;kim bilir?
Belki de,elimizden kayan yetenekli çocuklardan biriydi ve bu çocuk,yakın zamanda sokaklarda kavga eden,saldırgan,hayatın ondan çaldığı bir dolu fırsatın ezikliğiyle, şiddet yüklü bir bireye dönüşecek.
Taş boyadığını söyledi,belki doğru,belki yalan.
'Bana getir örneklerini belki bir şeyler yaparız'dedim.
Olur ya,okula gidemediyse,kendini keşfedeceği bir uğraş yaratırım ona.
Burnunu koluna sile sile gitti atölyemden.
Uğrarsa,ona sahip çıkacağım ama uğramazsa,yitip gidecek bir çocuk olacak.
Bu sabah haberlerde,Samsun'da,Hüseyin yaşında erkek öğrenciyi döven o kadın öğretmeni gördüğümde;
Yetiştirme yurtlarında,tarikat yurtlarında,cemaat yurtlarında tecavüze uğrayan çaresiz çocukları ve o alçak,o aşağılık öğretmen,imam,hoca,temizlikçi,hademe başlığında insan müsveddelerini izlediğimde boğazıma bir şeyler düğümlendi ve aklıma Hüseyin düştü ve bu yazı başladı.
Yetmez ama Allah belanızı versin hepinizin!
Bir de utanmadan 12 yaşındaki çocuğun rızası vardı diyebilen,siz sayın bakan....
Nerde bu Allahın sopası nerde?

27 Aralık 2017 Çarşamba

kırmızı seyahat: #Atölyemde,sabah kahvemi içiyorum,birden kapıda be...

kırmızı seyahat: #Atölyemde,sabah kahvemi içiyorum,birden kapıda be...: #Atölyemde,sabah kahvemi içiyorum,birden kapıda belirdi ve önüme yattı. Adı Gümüş ama bu hayvanı biliyorsunuz,iki yıl önce bir okul servisi ...
#Atölyemde,sabah kahvemi içiyorum,birden kapıda belirdi ve önüme yattı.
Adı Gümüş ama bu hayvanı biliyorsunuz,iki yıl önce bir okul servisi üstünden geçmişti ve bu hayvanı kucağımda veterinere götürmüştüm.
Günlerce uğraşmıştık iyileştirmek için.
Bedeninin yarısı kırılmıştı,iç kanama geçiriyordu ve o okul servisi kaçmıştı.
Ama gördüğünüz gibi iyileşti ve hemen her gün atölyeme geliyor,kapıda bana sevgiyle bakıyor.
İnsana,kendini iyi hissettiren güzel şeyler bunlar.

Hayatın,bütün çirkin yanlarına ve bütün çirkin insanlarına rağmen.... 

26 Aralık 2017 Salı

#Bugün,bir dizide anne ve çocukları arasında geçen bir repliğe gözüm takıldı.
Anne,yokluktan kapuska yemeği yapmıştı.Kapuskayı,öğrenci yurtlarında kalanlar iyi bilir.Tüm yurt lahana kokar bu yemek piştiğinde.
Çaresiz öğrenci yemeğidir çünkü en ucuzu budur.
Çocuklar da,kapuskayı görünce yemek istemiyorlar.
Burda,bütün annelerin yaptığı şey yaşanıyor ki,ben de kızıma her yemekte söylerdim:
'Dünyada,birçok çocuk yiyecek yemek bulamıyorken senin bunu beğenmemen ne demek?Önüne konan lokmaya saygı duy.Afrika'daki çocukları düşün!'
Bu konuşmanın ardından çocuklar şunu söylüyordu:
-Allahım! Bize verdiğin bu kapuska için teşekkür ederim ama bize bir daha kapuska,pırasa,bamya gönderme.
Çocuklar,ne kadar çok yediyse artık bunları!
Bugünkü semt pazarı yazımda,tam da bunu anlatmaya çalışmıştım.
En ucuz gıdaları bile alamıyor artık insanlar.
Nerde kaldı her hafta en az üç kez yiyin denen et,balık,tavuk ve diğerleri.
Ne diyor şiirinde Tevfik Fikret
-Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Doymak bilmedi bir türlü adamlar.
Ye ye bitiremediler memleketi!
#Dün fırsatım olmadı yazmaya şu ünlü semt pazarı hallerini.
Atölyeden çok geç çıkıyorum çünkü ve yetişemiyorum pazarın en taze hallerine.
Bu kadar çalışınca kıymeti olacak mı bilmem ayrı konu?
Dün,akşamın beşine kaldım pazara.Bir yandan da iyi oldu geç gitmeler çünkü,o saatte insan profillerini gördüm.
Bakınız,semt pazarında akşam gözlemi:
Tezgahların çoğu satılmamıştı.En çok boşalan tezgah,portakal-mandalina satanlardı.
Alacak mandalina bulamadım ve satıcıya sordum:'Nerde bu mandalinalar?'
Adamın yanıtı:'Bunca yıldır mandalina satarım ve kilosu 1 liradır yıllardır ama ilk kez bu yıl mandalina 1.5 lira ve piyasada yok yurt dışına gönderiliyor.'
Bizim insanımız en ucuz meyveyi bulamıyor demek ki!
Fiyatlara baktım ki,akşama ucuzlar pazar;domates,biber,marul,pırasa,hele en sevdiğim karnabahar ve kestane....
Kestane demişken;kilosu 25 lira olunca,pazarcılar getirmemiş.
1 kilo kestanenin zaten yarısı kabuğa çıkar.
Dedim şurdan alayım 1 kilo kestane ve bizim vitrine koyayım altın niyetine.
Bu ne kardeşim!Kışın,kestane yiyemeyecek miyiz yani?
Ben,her hafta alıyorum ama ya bu fiyata alamayanlar?
Pazarcılar,mallarını satamamanın endişesiyle tezgahlarını topluyordu ve ben onları seyrettim.
Satan mutsuz,al-amay-an mutsuz.
Bu pazar fiyatlarıyla kim evine elleri dolu gider ki?
Kerevizle,Ananas'a gözüm takıldı.
Ne şahane olur değil mi,şöyle zeytinyağlı bir kereviz?
Kereviz dedim değil mi?
Asgari ücretin 1404 lira olduğu bir ülkede kereviz ve ananas dedim.
Ananas da 12 liraydı,yazmayı unutmuşum.
Hey yavrum hey!
Mecliste, 1 liraya çorba, 5 liraya bir ana yemek, 2 liraya künefe tıkınan vekillerimiz 'Bu maaş yetmiyor,biraz daha,biraz daha'derken;koskoca ordumuza at eti yedirenler utanmadan sahnedeyken,yurdum insanı kıvrana kıvrana evine pazarın döküntülerini götürmeye çalışıyor.
Bu nasıl bir adalet söyler misiniz?
Anacığım,nurlarda uyusun hep derdi ki;'
İçinize özek olmasın'
Dilerim olmaz,siz memleketi soymaya doyamayanlar;dilerim olmaz!
Dip not:Bugün,canım nedense şöyle iyi kızarmış,üstünde dondurmasıyla bir künefe yemek istedi.
Fiyatı ne biliyor musunuz?Küçük bir porsiyon 12 lira.
4 kişilik bir aile olsaydım.....
Niye,onların canı da künefe istemez mi?

25 Aralık 2017 Pazartesi

#Atölyedeyim,bu çocuk,hem de bu havada,bu kılıkla camın önünden geçti.
Annesine 'Bu çocukta neden çorap yok,ceket yok' dedim,omuz silkti ve gitti.
Oysa,kendinde kalın ceket de vardı,çorap da.
Ne tuhaf insanlar!
Çocuklar üşümez mi?
Atölyemde,her zaman bu çocuklar için şeker ve dergi bulunduruyorum ve hepsine veriyorum.
Baktım,elinde pamuk şekeri yiyor ama üşüyerek....
Ama ben yine de verdim şekeri.
Babaannesi,giden oğluna seslendi;'Bana da pamuk şekeri al.'
Hayat böyledir işte.

Herkesin,şekerden alacağı tat aynıdır.
Şeker acı olmaz ama çocuklar yine de üşür!

23 Aralık 2017 Cumartesi

#39 yıl önce,tam da böyle soğuk ve yağmurlu bir 23 Aralık tarihinde ve bir Cumartesi akşamında,ailemi katlettiler.
Bugün,gazetede bir haber okudum.Diyordu ki haberde:Katliama, katliam diyen bir gazeteciyi yargı suçlu bulmuş,cezası 5 yıl ertelenmiş falan....
Aynı şey benim başıma da geldi.Ailemi katledenlere yazı yazdım diye,yargı beni cezalandırdı.
Kimse bilmez içinizdeki kanayan yarayı.
O hakime sormak isterdim 'Acaba,kendisinin de ailesi katledilse ve her yıl özlemle,eksik yanıyla kaybettiği canlarını ansa aynı kararı verir miydi?'
Başına gelmediği için ne kadar kolay verdi kararı,üstelik hiç dinlemeden.
Atölyemde oturdum, yağmuru izledim ve o günü düşündüm;hayatımızı mahveden o akşamı.
Hava öyle soğuktu ki o akşam;yağmur,bugünden daha çok yağıyordu.
Masada yemekler hazırdı,barbunya,yaprak sarması,bulgur pilavı.
Abim,barbunyayı çok severdi,babamsa sarmayı.
Annem,herkese ayrı ayrı yapardı yemekleri.
O akşam,masamızda yemekler yenmedi çünkü biz aile olarak bir daha o masaya hiç oturamadık.
Ve o günden sonra,evimizde çok uzun süre bu yemekler yapılmadı.
Tam da bu saatlerdi haber geldiğinde.Havada ağır bir koku ve kurşun sesleri ve yağmur....
Çocuk halimle,annemin ayakları çıplak ve çığlıklarıyla sokağa koştuğumuzu anımsıyorum.
Her taraf kan revan içindeydi.
Kolay değildi üç insanı kurşunlarla delik deşik etmek.
Abimi gördüğüm son kare işte ordaydı.Ambulansa konmuştu,kolu aşağı sarkmıştı ve yere akarak yağmura karışan kanına bakıyordum.
Sonrası zaten ölümdü.
Evinizden sıra sıra tabutların çıkması ne acıdır bilemezsiniz.
Hele,o tabutlar giderken, o caddeden cenazeleri taşlayan insanların sesleri....
'Bir kominist daha öldü'diyorlardı kadınlar,erkekler ve bizi taşlıyorlardı.
Ne koministi,ne faşisti!
Babam,yalnızca CHP'ye oy verirdi,hepsi bu.
Kendi işinde gücünde,çevresinde sevilen,sayılan bir esnaftı,o kadar.
Abimler zaten küçüktü.
Bir el beni bir arabaya attı,gerisi gözyaşı,çığlıklar ve acı dolu yıllar.
Şimdi,hangi hakim bana ne ceza verirse versin umurumda olur mu?
Giden can benim,akan gözyaşı benim.
Yazı yazmışım da,suç işlemeyecekmişim de....
O hakim beni anlar mı?
Beni kanayan yaramı?

22 Aralık 2017 Cuma

#Diyanet'ten yeni yıl fetvası: "İçki ve kumar şeytan işi birer pisliktir!"
Devlet, en büyük vergiyi alkolden alıyorsa, En fazla parayı diyanete harcıyorsa, İmamın maaşını sarhoş ödüyorsa;
Bu caiz midir?
Ve de,bu durumda,diyanetin söylediğinin herhangi bir kıymeti harbiyesi var mıdır?
Maaşları tıkır tıkır cebe indiriyorken,lüks mersedeslerden aşağı inmiyorken ve tüm bunları alkolden,tütünden,şans oyunlarından sağlıyorken gıkın çıkmayacak ama yeni yılı karşılarken birden imana gelip,alkolü,tütünü,şans oyunlarını günah keçisi ilan edeceksin öyle mi?
Şu imamların kaçı yeni yıl çekilişinde milli piyango aldı acaba?
Hadi canım,hadi;
GEÇİNİZ!

21 Aralık 2017 Perşembe

#'Önümü göremiyorum.'
Fotoğrafı çekerken,ben de bir şey görmeden çektim inanın.
Bu saatte,bu sese ve basketbol potasına çarpan top sesine uyandım.
İşte,çocuklarımıza verilen eğitim işkencesinin sonucu bu.
Hangi yüksek akıl,bu öğrencileri bu saatte okula getirir ve gecenin karanlığında beden dersi yaptırıp,görmedikleri potaya top attırır?
Bu ülkenin en temel sorunu,beceriksiz,yetersiz,donanımsız,liyakatsız insanları iş başına getirmek ve bundan iyi bir sonuç çıkacağını sanmaktır.
Sizin aklınıza,bölgenin en meşhur ürünü turp suyu sıkalım.
Kış saati uygulamasına onay veren o üniversiteye de en büyük boy bardakla.
Çocuklar,öğretmenlerinin günaydınına koro olarak 'sağol' diyorlar şu anda.
İyi geceler mi demeli hala bilmem ki?
Sizin aklınıza var ya.....

Bu çocukların ana-babaları neden bu duruma isyan etmez hiç anlamıyorum.
Benim,bu yaşta çocuğum yok ama bu çocuklar uykusuz kalarak,doğru eğitim alamıyorlar diye ben kaygılanıyorum.
Biraz silkinsenize be kardeşim!

#Bu koltuklar,iki gündür gözüme takılıyordu ve 'Ne saygısız insanlar,madem işinize yaramıyor,neden sokağı kirletiyorsunuz'diye söyleniyordum ama....
Nerden bileyim bu köpeğe yatak olacağını?
Kim koyduysa ellerine sağlık.Hiç değilse bu hayvan betonda yatmıyor.
Öyle de güzel uyuyordu ki,fotoğrafını çekerken bile hiç tınmadı beni.😉

20 Aralık 2017 Çarşamba

#Yok düş kuracak vakit bile,
Her şeyi bir yana bırakıyoruz söylene söylene.
Edip Cansever

19 Aralık 2017 Salı

#İki gündür Temel İş Sağlığı ve Güvenliği seminerine katılıyorum.Ülkemiz, iş kazalarından ölümde dünya lideri olunca,haliyle konu da çok önemli oluyor elbette.
En çok işçi ölümleri inşaatlar ve madenler biliyorsunuz.Söz aldığım konuşmada,inşaatlarda gördüğüm aksaklıklardan ve her an yaşanacak ölümleri anlattım.Soma'da yaşananları unuttuk bile değil mi.Yaşam odalarının önemi çoktan önemini kaybetti.
arı ve baretleriyle işçi sağlığını ve işçi kıyafetlerini satan dikkat çekici bir yer.Önünden her geçtiğimde,'Acaba,bunları alan işverenler var mıdır?'diye düşünürüm çünkü,ne inşaatlarda ne de diğer alanlarda ne bareti,ne uygun kıyafeti ne de çelik halatı takmış işçi ve ne de inşaatlarda fileyle alınan önlemleri gördüm.Hasbelkader yaşayan bir toplumuz biz.
Bize bir şey olmaz mantığımız da bizi ölüme götürüyor ama çok da umursamıyoruz sanırım bu işleri.
Tam da bunları konuştuktan sonra çıktım,yürüyorum ve bu inşaata gözüm takıldı.
İşçinin biri boya yapıyor,diğeri 6. kattan sarkmış ne halat var ne de baret,matkapla çalışıyor,diğeri de benzer işle ekmek parasının peşinde.
Bir süre işçileri izledim.Bir anlık dalgınlık,ya da tansiyon değişikliği ya da denge kaybıyla bu işçilere ne olurdu?
Gazetelerin 3. sayfasına 'Yine bir iş kazası 'diye geçerlerdi.
Sonrada adları unutulurdu,tıpkı diğer ölen işçiler gibi.

18 Aralık 2017 Pazartesi

#Bunun yapan da insan.
Diyelim ki,eceliyle öldü,ya da zehirlendi,ya da araba çarptı ya da....
Bu hayvanları bir toprağa gömmek bu kadar zor mu?
Nerde kaldı bizim insanlığımız?
Çoğu kişi hayvan diyerek geçecek elbette,sanki onların canı yokmuş gibi.
5 aylık bebeği döverek öldüren insanların olduğu bir ülkede hayvanların 

esamesi okunur mu ki?

17 Aralık 2017 Pazar

#Bu sabah,atölyeme bir beyefendi girdi ve cebinden bir topaç çıkardı.Torununa almış ama torun mavi renk istiyormuş 'Boyar mısınız?'dedi;
-Tabii ki, dedim. 🙂
Çocukları mutlu etmekten daha önemli ne olabilir ki şu hayatta değil mi?
Başka diyarlarda ne deniyor bilmiyorum ama bizim Çukurova'da bunun adı Fırıştaktır.
İpini iyice sararsınız ve elinizden birden yere fırlatırsınız.Ne kadar çok döner,o kadar iyi başarmışsınızdır bu işi.
Bizim kuşak iyi bilir bu topacı.
Bana göre aslı ilk geldiği andır ama çocuk öyle istemişse emirdir elbette.
Topacı,maviye boyadım,vernik attım ve beyefendi girdi kapıdan.'Borcum ne?' dedi.
Borcunuz yok dedim,çocuğa hediyemiz.
Gülümsedi,teşekkür etti ve gitti. :)

İnsanların dini,imanı para olduğu için bu kadar basit bir şeyin bile parayla yapılacağına inanmışlar.
Ne tuhaf değil mi?
Oysa,bir çocuğu mutlu etmekten daha önemli ne olabilir ki şu dünyada?😉

🙂

15 Aralık 2017 Cuma

#Erdoğan'dan Kılıçdaroğlu'na: 'Tutturmuş bir Man Adası, herhalde bu mankafa olmaktan kaynaklanıyor'
Yıllar içinde karşınıza her türlü insan çıkar.İyisi de vardır içlerinde, 'Allahın belası nerden çıktı karşıma' dedirten de çıkar.
İnsan sarrafı olmak için bunlarla karşılaşmanız gerekir mutlaka ki,sonrasında hata payınızı en aza indirecek iletişim kurabilesiniz.
Nezaket kuralları her zaman kitaplarda yazmaz.Bunun bir de yazısız kısmı vardır.Tam da burda,aile terbiyesi dediğimiz konu çıkar.
Donanımlı ailelerin yetiştirdiği bireyler,girdikleri toplumlarda bu kuralları uygularlar ve ağız dalaşı yapmaz,üslup sorunu yaşamaz,hakaretvari konuşmaz,küfretmez,mankafa,yezit,alçaklar, zalimler’, kadın mı kız mı bilemediğim, mert değil namertsin’ artistlik yapma, ananı da al git, Haşhaşiler, nebbaşlar, mezarlık soyguncusu, sapıklar, niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü?, haddini bil edepsiz kadın, aydın müsveddeleri, karanlıksınız… gibi tanımlamaları asla ve kat'a kullanmazlar.
Peki,bunları kullananlar ne ara türedi?
Valla ben de bilmiyorum.
İnsan,ekranlarda bu siyasileri izledikçe ve bunlar yabancı ajanslarda geçtikçe ne denli utanıyor bilemezsiniz.
Bir şeyi beğenmeyebilirsiniz,istemeyebilirsiniz,eleştirebilirsiniz ki,bunlar çok doğal.
Ama insana hakaret etmek,aşağılamak,nezaket sınırlarını aşmak diye bir şey bize yakışır mı?
Ne dediğini anlamadığımız,yalan dolanla halkı kandıran,dün söylediğini bugün yalayan,üstelik de biz,yani halka sürekli hakaret eden insanlardan sizler memnun musunuz?
Ben değilim.
Ben,meclis çatısı altında,elbirliğiyle ülkemiz çıkarları için çalışan,refah bir toplum yaratmaya odaklı,edepli,erdemli,idealist siyasiler istiyorum.
Oğlu,kızı,dünürü,damadı,o,bu arkadaş,eş,dost kim varsa küpünü dolduran ve hayatımıza,haritada yerini dahi bilmediğimiz MAN ADASI'nda 1 Sterlinle kurulan şirkete aktarılan MİLYON DOLARLARI girdiren bu siyasileri cidden istemiyorum artık.
Özgürlük istiyorum,eşitlik istiyorum,hak ve adalet istiyorum.
Çok şey mi istiyorum?

14 Aralık 2017 Perşembe

#Son günlerde hiç gülmeyeceğiniz,dünyanın en kötü fıkrası:
"TARIM'DA AVRUPA'DA BİR NUMARA OLDUK"
İyi ki,Avrupayla sınırlı kalmış;ya bir de dünyanın deseydi.
Allahtan ki bizler yüksek profilliyiz de gülmüyoruz buna.
Neyse....
Geçende,bir haber portalında,inanılması güç bir haber okudum.Haberde diyordu ki:
Türkiye’de ikinci, üçüncü, dördüncü eş arayanlar için internet sitesi açılmış ve bu site İngiltere ve Endonezya'dan sonra kurulan üçüncü siteymiş.
Bakınız,bu site ne işe yarıyormuş:
“-Eşiyle tüm münasebeti bitmesine rağmen çeşitli sebeplerle ayrılamayan beyler.
-Evlenmek istemeyen (çeşitli sebeplerle) aynı zamanda günah işlemek de istemeyen hanımefendiler.
-Evlenecek biriyle karşılaşamamış hanımefendiler.
-Çaresiz bir dönem geçirip, (Allah cc korusun) fuhuş ve benzeri yollara sapabilecek hanımefendiler.
-Cinsel ihtiyaçlarını günaha girmeden karşılamak isteyen erkek ve kadınlar.
Peki,bu siteyi kurmaya neden gerek duymuş?
“Kendi çevremden kırk beş yaşında ve hiç evlenmemiş bir bayan arkadaş hala bakire olduğunu söylediğinde bu fikir aklıma geldi. Kendisi, ikinci eş olmanın kendisi için bir çözüm olabileceğini ama doğru birini bulmanın çok zor olduğunu söyledi. Biz de durumları uyan erkek ve kadınları biraraya getiren siteyi kurduk. Amacımız insanımızın en doğru tercihi yapmasına olanak sağlamaktır.”
Siteye erişim engellendi,onu da belirteyim.
Olaya,bir de tersinden bakıyorum:
Neden,erkeklere dört kadın ve neden kadınlar,bir erkeğin ikinci,üçüncü,dördüncü eşi olmayı istesin?
Hangi evli kadın,kocasını bir başka kadınla paylaşır?
Neden bir kadına dört erkek değil de,bir erkeğe dört kadın?
Çok mu değerlisiniz kadınlardan siz erkekler?
Beyniniz,belinizin altında atacak ve fantezi yapacaksınız diye kadınları bu denli aşağılamak da ne oluyor?
Kadın,sizin yatağınızı süsleyecek bir konu mankeni mi?
Hadi,dört kadını haftaya böldünüz;geriye kalan üç günde ne yapacaksınız?
Nadasa çekilirsiniz artık,yeniden performans için.
Kadını bu kadar aşağılayan,bu kadar değersiz kılan başka bir inanç var mı?
Siz kimsiniz de,bir erkeğe dört kadını hak görüyorsunuz?
Bir not da şu 45 yaşına gelip de kendi bedeniyle ilgili özelini birine rahatça açıklama yapan şu kadına olsun:
Hanım!
45 yaşına gelip de 'bakireyim,yar bana bir eğlence' diyerek,bir erkeğin ikinci dekoru olmayı içine sindirebilecek kafadaysan,bence sen bakire kalmaya devam et.
Senden bir halt olmaz çünkü!
Yerle yeksan olan tarımda Avrupa'da birinciyiz diyen bir hükümetin yönettiği toplumda,bu kadınlar da çıkar,bu siteler de kurulur güzel kardeşim!

12 Aralık 2017 Salı

#Bugün,gelin olacak genç bir kadına yaptım bu çalışmayı.Yarın,çeyizi gidecek.
EV'lenmek iyidir elbette ama çok iyi düşünmek gerek,'Bu maceraya atılmaya gerek var mı?' diye.😉
#Biz çocukken,mahallede bir kavga olduğunda,biri diğerine “Bittin oolum sen” diye diklenirdi.
Okullarda,özellikle, erkek öğrenciler birbirinin boğazına sarılır,tekmeler havada uçuşur ve 'Lan senin....Bittin sen ooolum' diye kavgaya tutuşurlardı.
Bu bitme neydi,bu tehdidin altında yatan karşıdakinin ağzını,burnunu dağıtmak mıydı,bıçak çekmek miydi ya da üç-beş kişiyle bir köşede kıstırmak mıydı bilmiyordum ama hep yaşanırdı bunlar.
Mahalle kabadayılığıydı aslında gördüklerimiz.Cahil insan harcı yani.
Peki,devlet nezninde kabadayılık olur muydu?Koskoca ülkenin İçişleri Bakanı,ana muhalefet partisinin başkanına 'Bittin sen'diyebilir miydi?
Böyle devlet adamı terbiyesi olur muydu?
Süleyman Soylu....
DP diye bir parti var biliyorsunuz.Süleyman Soylu da gözde biriydi o dönemde ve zaman içinde DP başkanı oldu.2009 Yerel seçiminde hedefin altında kalırsa istifa edeceğini söyleyerek,gerçekten de hedef altı kalarak istifa eden ve hepimizin 'Vay be,ne ilkeli bir siyasetçi'dediğimiz ama yoğun ısrarlara dayanamayarak (Kimse bu yoğun ısrarcılar hiç anlamam) gidip,gelmeleriyle ünlü bir siyasetçi.O zaman da gözüm hiç tutmamıştı ve toplantılarda hep bunu söylerdim.
Sonrasında,yaptığı çalışmalarla partiden de ihraç edildi.
Sayın Kılıçdaroğlu'na ettiği sözlere bakınca,aklıma daha önce söylediği sözler düştü.
Bakınız ne demiş bu Soylu kişi:
-AKP iktidarına, “Bu iktidarda şeffaflık yok, Türkiye’nin en yolsuzluğa bulaşmış iktidarlarından bir tanesi, belediyelerde yolsuzluk bakanlıklarda yolsuzluk, kamu kuruluşlarında yolsuzluk.'
--“AT ÜSTÜNDE DURMAYI BECEREMEYEN BAŞBAKAN”
20 Nisan 2008
“PAÇALARINDAN YOLSUZLUK AKIYOR”
10 Aralık 2008
-“BOYAN DÖKÜLDÜ RECEP TAYYİP ERDOĞAN”
-31 Aralık 2008
“BAŞBAKAN RANTIN BABASINI GETİRDİ”
25 Şubat 2009:
-“KENDİSİNİ PADİŞAH OLARAK GÖRÜYOR”
14 Mart 2009
Ve Fethullah Gülen için söyledikleri:
“Gülen ve onunla birlikte hizmette bulunan insanlar hakkında çok önemli, ipe sapa gelmez ama bir merkezden yönetildiği apaçık olan açıklamalarda bulunuyorlar. Bunun tesadüf olduğunu kimse bana söylemesin. Mümtaz bir şahsiyete ciddi bir saldırı vardır. Fethullah Gülen, Zekeriya Öz, hepsi milletin gönlünde yerlerini almışlardır...”
Ve 7 Haziran öncesi “‘Allah şahittir ki bütün bedenim kan gölüne dönse de Erdoğan'dan ayrılmayacağım” diyen Süleyman Soylu kırmızı plakayı kaptı.
Çok ciddiye almamız gerekiyor çok,bu siyasetçiyi.

11 Aralık 2017 Pazartesi

#Bugün,atölyemden bir türlü çıkamadım ve dolayısıyla da semt pazarına gidemedim.
Epeyce hayıflandığımı da belirtmeliyim.Şu haberi görünce,içimden değil dışımdan.....
Neyse....
Buyrun ayrıntılar:
Yıl: 2017
Yer: TÜBİTAK Bilim Projeleri Fuarı
Projeyi yapan: Gümüşhane İmam Hatip Lisesi
Proje: Arapça yazılı Manav tezgahı
Adanalılar bu tabirleri iyi bilir.Ben kullanmıyorum elbette ama Adanalı biri bu haberi okuduğunda şunu yazardı:
-Lan oğlum,siz manyak mısınız?Neyin kafasındasınız lan?
Sizi,bu okullara bunları yapın diye mi gönderiyoruz allahın gavatları.Şunların kılığına bak!Sanırsın ki Türkiye'de değil,Arabistan çöllerinde yaşıyorlar.Aklınızı başınıza toplayın lan!
Burda,ayıplı ifadeler de yer alıyor ama şimdi ayıp olmasın!
Bir an için semt pazarına gittiğimi düşünüyorum.Pazar tezgahlarında arapça yazılı etiketler.
Yine düşünüyorum;iyi de,burası benim ülkem ve dilim de Türkçe.Benim ülkemde,bu arapçanın ne işi var?
Domatesin,kestanenin,karnabaharın,ıspanağın üstünde arapça yazmasının anlamı ne?
Yoksa,tezgahlara gelirken okuyup,üflediniz mi?
Pazarcılar da besmele çekerek satışa başlar artık.
Bir Adanalı olarak,bu eğitim sisteminden de,bu dangalak öğrencilerden de,bunlara bunu yaptıranlardan da,TÜBİTAK denen o ucubeliğin geldiği noktadan da utanıyorum.
Çektirin gidin ülkemden!
Lanet olasıcalar.

10 Aralık 2017 Pazar

#TARKAN....
Ekranda Tarkan'ı izliyorum ve o şahane şarkısını dinliyorum;
Hani diyor ya:
Tut elimden beni çok sev kimseye verme
Seveceksen ömürlük sev, bir günlük sevme
İyi günde kötü günde
Sakla göğsünde
Sen bu kalbe iyi geldin
Benden hiç gitme.
Dünya yüzünde,Tarkan kadar güzel bakan,Tarkan kadar güzel gülüşlü bir erkek var mı acaba?
Tepeden,tırnağa farkındalık yaratıyor.
Bilim adamları yapay zekayla uğraşıp,dünyayı tehdit altında bırakacaklarına Tarkan'dan milyonlarca klonlayıp,insanlığa armağan etseler ya!
İnanın,dünya çok güzel bakışlı,çok güzel gülüşlü insanlarla donanır ve hayat çok daha kaliteli geçer.
Bu nasıl bir bakış,bu nasıl bir gülüş tanrım!
Ses güzel,yorum güzel,kendi zaten şahane.
Klonlayın,klonlayın!😉
#'ATATÜRK'e yapılanlar şimdi de bana yapılıyor.'
Recep Tayyip Erdoğan.
Nasıl yani?
Hem de kıyaslama!
Okudum,geçtim,önemsemedim.
Neyse....
İki öğretmen-iki olay
Tokat'ta beden eğitimi öğretmeni, köy okulunda kullanılmayan kara tahtalardan masa tenisi, mini golf seti ve pasmatik adını verdikleri voleybol antrenman aleti yaparak öğrencilerin kullanımına sundu.
Öğretmeni hayranlıkla izledim haberlerde.
İşte,öğreten insan budur.Elindeki fırsatları avantaja çevirmenin rol modeli.
Bu öğretmen,elleri öpülesi bir öğretmendir.
Gelelim ikinci öğretmen vak'asına;
Kayseri’nin merkez Melikgazi ilçesinde,engelliler okulunda öğretmen Ayşegül K. (28), bir boru fabrikasında çalışan 3 yıllık eşi Süleyman K. (29) tarafından dövülünce, burnu kırıldı.
Twitter'de,kadının dayak yemesini ve tartışılmasını ayrı tutuyorum,bu nasıl bir öğretmen diye eleştirdim ve hakaretler,hakaretler....
Bu kadın bir öğretmen ama tepeden tırnağa siyahlara bürünmüş ve yalnızca yüzü görünen,nerdeyse çarşafa dolanmış bir öğretmen.
Böyle kafada bir öğretmenin gerçekten de yararı olur mu topluma?
Öğreten insan toplumun gelişen yüzüdür.Öğretmenlik mesleği,dünyanın en kutsal mesleğidir çünkü eğitim verdiğiniz çocuklar,geleceğimizdir.Doktor da o eğitimden çıkar,mühendis de,işçi de,memur da.Nasıl öğrettiğiniz çok önemlidir.
Bu kadın öğretmenin ilk dayağı da değilmiş bu.Daha önce de üç kez daha dayak yemiş eşinden ama kocasını çok sevdiği ve bir çocuğu olduğu için dayanmış.
Dayağın,hiçbir haklı gerekçesi olabilir mi?
Hangi kadın-erkek dayağı hak eder?
Kocası,fizik öğretmeniymiş de,ama atanamayınca boru işçisi olmuş da,parasızmış da....
Hala haklı bulmaya çalışıyor eşini.
Her işsiz kalan evde eşinin ağzını,burnunu kırsın o zaman?
'Seviyorum' diyor da;
İyi de,bu nasıl sevgi?Dayak yiyeceksin ama 'seviyordum valla' diyeceksin öyle mi?
Bakınız;bir erkeğin eli,kadına bir kez kalkarsa,emin olun yine kalkar çünkü;ilkinde sesini çıkarmazsan,ikincisi,üçüncüsü de yaşanacaktır.
Kıyafetin,dayakla ilgisi yoktur ama kıyafetin yaşam biçimindeki dik duruşla ilgisi vardır.
Bu ülkede,şort giyen de dayak yiyor,sıkmabaş olan da ama yiyor işte.
Ama şort giyen ilkinde hak arıyor,bu kadın öğretmen gibiler de dördüncü dayakta,olan bu!
Yasalar nerde derseniz?
Memleketi,kendini önderimiz ATATÜRK'le kıyaslayan ve gittiği her yerde başımızı eğen insanlar yönetiyor gördüğünüz gibi.
Hangi yasa,hangi kadına yönelik şiddeti engelleyecek siyasiler?
Bu ülkede,kadınlarımız daha çok dayak da yer,cinayete de kurban gider.

8 Aralık 2017 Cuma

#İnsan,hayata umutlanmak istiyor ama yaşadığımız olaylar ne yazık ki,iç karartıcı olmaktan öteye geçemiyor.
'Hiç mi iyi bir şey olmuyor derseniz?'
Sabah,haberleri izliyorum,Amerika-California'daki orman yangını felaket bir doğa olayı ve kim bilir kaç hayvan yandı yangının içinde?
Bir genç,ordan oraya koşuyor,yangına dalıyor ve bağırıp,çırpınıyordu görüntüde.
Meğer,alevlere kaçan tavşanı kurtarmak içinmiş o çırpınışlar.
Haberi izlerken,boğazıma bir şeyler düğümlendi.Öyle güzel bir çırpınıştı ki gençteki çaba.
Yangın,elbette çok kötü ve o tavşan belki kurtarıldı ama bir de kurtarılamayanlar var değil mi?
Bir umut işte yaşam şansı olan o genç sayesinde.
Bir de,bizim ülkemizdeki hayvanlara yapılan zulmü görüyorum....
Köpeği boynundan vuranlar,kedinin gözünü oyanlar,atı,asfaltın ortasında sürükleyenler....
Ne diyeyim ki?
Dünyada bunlar yaşanıyor.
Ölümler,yaşama savaşı verenler,hırslar,bir avuç toprağı paylaşamayanlar....
Sanki,dünya hepsine kalacak da savaştıkça savaşıyorlar,neyin tepişmesiyse bu?
Bizim cumhurbaşkanını izliyorum az sonraki haberde.
Çok şükür sayesinde,düşman olmadık dost ülke bırakmadık.Her yer,kan revan içinde.
Bu yetmemiş olacak ki,şimdi de Yunanistan'a uzandı şahane öfkesi ve hırçınlığıyla.
Yunanistan cumhurbaşkanının yetki açıklamasını hiç dinlemiyor.Lozan'la dertleri de bitmedi çok şükür.
Bir türlü hazmedemiyorlar İsmet İnönü'nün Lozan başarısını.
Niye kaşımaya gerek duyduysa artık?
Karşısındaki mevkidaşı,sabırla 'Bu konu siyasilerin konusu,benim yetkim yok'dedikçe yükleniyor.
Amerika başkanı D.Trump'ı izledikçe,'Bu Amerikalılar cidden salak olmalı,bu adamı nasıl seçtiler?'diye sürekli söyleniyordum.
Dışardan bizi izleyenler ne diyor acaba?
Hiçbir itibarımız kalmadı dünya nezninde.
Bir ülke yönetimi,herkesle çatışır mı?
Kendi halkına,dünya insanına,ona,buna....
Hepsi kötü,hepsi yanlış bunlara göre.
Bir biz dünyanın en nadide ırkıyız.
Maşallahımız var,bir nazar boncuğumuz eksik.
Lozan'dan gir,Kıbrıs'tan çık!
Ülkeler arası diplomatik nezaket yerlerde sürünüyor üstelik.
İnsan,misafir gittiği ülkede böyle konuşur mu,böyle bir üslup takınır mı?
Ben,Amerikalılara veriştiriyorum ya!
Acaba bizim ülkemizdeki siyasileri görenler bize ne diyor?
Onlara fazla mı yükleniyorum acaba?

6 Aralık 2017 Çarşamba

#Bu aralar herkeste bir bunalım ki sormayın gitsin.Kimi görseniz yüzü asık,çözülmeyi bekleyen sorunların yüze yansıyan stresi,donuk,mutsuz bakışlar....
Çevremde o kadar u-mutsuz,öfkeli,üzgün ama aynı zamanda kaba insan var ki;bunca çirkinliğin içinde bir güzellik yaratayım dedim ve bugün,bu çalışmayı yaptım.
Dünyanın en zarif hayvanı kuğular elbette.
Çevremizde kuğu kadar zarafet yüklü insanları görmek umuduyla....

5 Aralık 2017 Salı

#Dünya lideri olmanın adı,Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür!
5 Aralık 1934'de,kadını eşit kılan,seçme ve seçilme hakkı veren;
'Kadınları geride bırakan toplum geri kalmaya mahkumdur'diyen bir liderden bu günlere işte bunlar sayesinde geldik:
-Üç çocuk doğurun,yok olmaz altı çocuk doğurun;
-Kürtaj cinayettir;
-Ben za­ten ka­dın er­kek eşit­li­ği­ne inan­mı­yo­rum.Eşitlik doğaya aykırı. İslamın kadına biçtiği rol annelik ve feministler bunu kabul etmiyor;
-Kadın mıdır,kız mıdır?;
-Ka­dı­na şid­det abar­tı­lı­yor.
-Yal­nız bı­ra­kı­lan ya da­vul­cu­ya ya zur­na­cı­ya.;
-Be­nim be­de­nim, be­nim ka­ra­rım di­yen­ler fe­mi­nist.
Peki,bunları kim diyor?
Kırsalda yaşayan cahil,eğitimsiz,köylü değil,koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devletinin cumhurbaşkanı söylüyor.
Kağıt üzerinde verilen haklarla kadın bir yere gitmez,gidemez.
Uygulamaya konmamış her karar yok hükmündedir.
Her gün kadınlar öldürülürken,namus cinayetleri başlığında katledilirken,tecavüze,tacize TAHRİK İNDİRİMİ'uygulanırken,işsiz bırakılıp eve mahkum edilirken,mecliste parmakla bile gösterilecek sayıda yokken;hangi kadın hakları söyler misiniz?
Atatürk gibi bir liderimiz ve bizlere verdiği haklar varken kıymetini bilmeyip,zırvalamayı seçen kadın-erkek her kim varsa şöyle yandan yandan yok olsanız ne iyi olurdu.
Bir kadın olarak ATAMA MİNNETTARIM elbette.
Ama şu andaki siyasilere cidden dayanamıyorum.
Cehaletleri paçalarından akıyor,haberleri yok!

4 Aralık 2017 Pazartesi

#Sabahın körü ve ders zili çoktan çaldı ve bu çocuklar uyuyan beyinleriyle matematik görüyor,fen görüyor ve hatta bu soğukta bahçede,ellerinde raketlerle tenis oynuyor,hem de bu saatte.
Eminim,bu çocukların içinden,bu eğitim sisteminde,her birinden birer Aziz Sancar,birer dünya çapında tenisçi çıkacaktır.
Bu çocuklara bunu yapmak için beyinlerinin hangi lobunu kullandılar acaba?
Hay allah!
'Beyin' dedim değil mi?
Düşünmek gerek yazarken,hata yaptım sanırım,hata!
#'Kiminin parası,kiminin hayır duası' demişler.
Gerçi,para kısmı öncelik olsa daha mı iyi olur ne?😉
Malum,bugün semt pazarı günüm.Atölyeyi geç kapatınca,doğal olarak pazara da geç gidiyorum.
Beni nasıl özlüyorlar,canlarım benim.  
Öksürükten sesim de çıkmıyor pek,nasıl da merak etmişler beni,sürekli tarif veriyorlar 'Onu iç,bunu karıştır,şunu ye'diye.
Hepsini dinlersem evin yolunu şaşırırım elbette.Şimdilik ıhlamurla falan işi götürüyorum,bakalım hayırlısı.
Neyse....
Pazar desem,şu son kadın bakan vardı,hani “İşçi ve işverenlerimizden fedakârlık bekliyoruz. Karşılıklı fedakârlık birlikte kazanmayı getirir”diyen bakan.
Sanırsınız ki,memlekette asgari ücret 1404 lira değil,14 Bin 4 lira.
Bu nasıl bir bakan böyle?Kaç para maaş alıyor kendisi acaba?
Kendileri fedakarlık yapsa örneğin ve garibanın,işçinin,memurun kursağı biraz et,süt,balık falan görse nasıl olur?
Hiç utanmaları kalmamış artık.Bu işçi daha ne yapacak,kursağı nasıl dolacak diyen var mı?
Pazar fiyatları,her zamanki gibi yine el yakıyor elbette.
En ucuz şey mandalina,o da 1 tl.
Yeşilliklerin yanına yaklaşılmıyor.İki sap maydanoz bile 2 tl.
En sevdiğim karnabahar,ıspanak,pırasa falan hiç sormayın.
Hele meyveler....
Muz 7 tl.Dört çocuklu bir ailede,anne-baba muz asla yemez,çocuklara yarım yarım paylaştırır artık.
Kestane ki,nerdeyse çeyrek altın fiyatında yine.
Kilosu 25 tl'ye kestane mi olur?Ben de almadım ama pazarda yoktu zaten çünkü pazarcılar çok pahalı diye getirmemişler.
Söylene söylene pazardan çıktım,bir yaşlı amca,elinde belki 7-8 torba var,taşıyamıyor.İçindekiler de patates,soğan,pırasa.Yok öyle muzdu,elmaydı falan.
İki adımda bir duruyor,elindekileri yere bırakıyor,azıcık soluklanınca yine yürümeye çalışıyor.
Bende de pazar arabası var.Yaklaştım ve 'Amca,evin yakın mı,yakınsa benimkileri elime alayım da seninkileri taşıyayım.'dedim.
Bana baktı ve 'Ama senin araban dolu,nereye koyayım?dedi.
Güldüm,'Ver amca,ver şunları'dedim,benimkileri parmaklarıma doladım artık ve evine kadar götürdüm.
Elim biraz kesildi ama olsun,çok yaşlıydı amca.
Kapısından içeri kadar koydum bana baktı ve 'Vay,atana dedene rahmet,hanımı çağıracaktım bana yardım etsin diye,iyi ki sen rast geldin'dedi.
Kendisi o yaştaysa,eşi kaç yaşında olabilir de,torba taşıyacak değil mi?
İçimde huzurla eve döndüm elbette.
Kiminin de hayır duası işte.
Elimi de ne kesmiş bu lanet poşetler?😉

3 Aralık 2017 Pazar

#Televizyon dizileriyle aranız nasıl?
Biz,toplum olarak hala geleneklerine bağlı bir toplumuz.Göçebelikten yerleşik düzene geçtiğimizden beri,yazılı,yazısız kurallarla hayatımızı yaşıyoruz.
Ata dededen gelme alışkanlıklarımız,görgü kurallarımız,yeme-içme kültürümüz hep geçmişten izler taşır;dolayısıyla günlük hayatımızda hep bağlı kaldığımız davranış biçimimiz var.
Sizin evinizde nasıl oluyor bilmiyorum ama bizim evimizde hala kapıdan girince ayakkabı çıkarılır,terlik giyilir ve sokağın pisliği eve taşınmamış olur.
Olması gereken de bu değil midir?
Ayakkabıyla eve girilir mi?
Sokaklarımızın rezilliği,pisliği ortadayken üstelik.Her yerde tükürük izleri,burnunu sokağa temizleyip,bulduğu duvara silenler,ceplerinde asla ve kat'a mendil taşımayanlar,ellerinde ne varsa yere atanlar,duvar diplerini,elektrik direklerini tuvalet sananlar,kediler,köpekler.....
Yani sokağı kirleten tüm canlılar!
İşte,evimize bunlara basa basa giriyoruz.
Peki,bizler uzaydan gelmediğimize göre,bu konunun avrupalılaşmayla da ilgisinin olmadığına göre,bu televizyon dizilerindeki insanlar neden evin içinde ayakkabıyla dolaşıyor?
Mutfağa da ayakkabıyla giriyorlar,yatağa da ayakkabıyla yatıyorlar,utanmasalar banyoya da ayakkabıyla girecekler artık.
Hijyen diye bir şey var değil mi?
Yemek yediğin mutfakta ayakkabıyla dolaşıyorsun,en temiz olması gereken yatağına ayakkabıyla uzanıyorsun da;
kardeşim siz ne ayaksınız?
Bizim kültürümüzde ne zaman ayakkabıyla eve girmek vardı?
Bu akşam Dolunay ve Çocuklar Duymasın denen dizilere gözüm takıldı da,özellikle bu kadınların hiç mi bacakları ağrımıyor o yüksek ökçelerden?
İnsanın kan dolaşımının ayarları bozulur,sabahtan akşama ayakkabıyla durmaya.
Bir de,ayakkabılar öyle yüksek ki,varis olacak bacaklarınızda arkadaşlar.
Akla zarar her haliyle bu dizilerdeki yaşananlar.
Bir de,seyirciyi salak yerine koyan senaryolar yok mu?
İşte onlar da başka bir yazı konusu.
Girmeyin kardeşim şu ayakkabılarınızla eve.
Bizim geleneklerimizde bunlar hala ve çok şükür ki yok!
Siz bu senaryoları hangi ülkeye göre uyarladınız acaba?
Bizde yok da hani!