23 Mart 2014 Pazar

Akşam olmakta.Güneşin kızıl rengi tepenin üstünde kocaman bir yuvarlak şeklinde parlıyor.Sarıdan,turuncuya bütün geçiş renkleri gökyüzünü kaplamış durumda.
Güneşin parlaklığı gözümü alıyor.Başımı gökyüzüne kaldırıyorum.Bulutlar birer pamuk gibi dağılmış.Arada,maviyi görüyorum.
''Bu gece yağmur yağmayacak'' diye aklımdan geçiriyorum. 
Kuş sesleri geliyor.
Kırlangıçlar ne ara geldi Çukurova'ya?
Kanat çırpmalarını izliyorum.Hiç tek uçanı yok.Genelde ikili uçuyorlar.Oyun mu oynuyorlar,yoksa birbirlerine hırs mı yapıyorlar anlamaya çalışıyorum.
Kuşların hep kanat çırparak uçtuğunu sanırdım oysa,yükselirken kanatlarını sürekli çırptıklarını,düz uçarken ve inişe geçtiklerinde çırpmayı bıraktıklarını izliyorum bir belgesel tadında.
Güneş,yavaş yavaş tepenin ardına yöneliyor.Gökyüzü renklerini pembeye ve kızıl karanlığa döndürmekte.
Kırlangıçlar uzaktan uçuyor ama serçeler yanıma kadar geliyor korkmadan.
Seslerinden,şarkı söylediklerini düşünüyorum,öylesine güzel....
Anılara dalıyorum.Nerdeyse bütün şiir kitaplarını bu çatıda okuduğumu anımsıyorum.
İnsan,aşık olunca daha bir şiir sever oluyor diye aklımdan geçiriyor ve geçmişe küfürlü bir gönderme yapıyorum.
Güneş,artık kayboldu tepenin ardından.Akşamın karanlığı çöktü şehre.
Sobalı kalan tek tük evlerin bacasından duman yükseliyor.
Gitme vakti....
Sahi!
Kırlangıçlar geldiyse,bahar da gelmiştir artık değil mi?
Henüz patlamamış portakal çiçeklerinin kokusunu arayarak merdivenleri iniyor.......
Yaşamdan çalınmış bir günü daha bitiriyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder