#Evler vardır, içinden hangi öykülerin geçtiğini bilmediğimiz evler.
Çocuktum, belki 5-6 yaşlarında, evimizin köşesinden dönerdim ve bu ev karşıma çıkardı.
Kimin eviydi bilmiyorum.
Uzun yıllardır viran bir halde.
Çocuktum, şu andaki ağacın olduğu yerde, pembe renkli bir asma gül vardı.
O zamanlar, güller misler gibi kokardı.
Pembe gül de, yabani formda, kokusuyla bütün sokağı saran, yapraklarından gül reçeli yapılan bir güldü, şimdi yerinde yeller esen.
Çocuktum, ne zaman karşıya baksam, o pencerenin önünde, elini yanağına dayamış o genç kızı görürdüm.
Tıpkı bir dekor gibi, o pencerenin hep önünde otururdu.
Yerinden kalkardı mutlaka, bana denk gelmeyen ama hep dalgın bakışlarıyla uzakları seyrederdi.
O genç kız kimdi, şu anda yaşıyor mu bilmiyorum.
Hayallerine kavuştu mu, dalgın bakışları değişti mi, işte bunu da artık öğrenmem mümkün değil.
Bir düş gibi geçti o pencerenin önünden.
Ne zaman bu evin önünden geçsem, illa ki, bir an durur ve o pencereye bakarım.
Bilirim, ne o güller var artık, ne de o genç kız.
Bütün pencereleri kırık dökük, puslu camlarından kalan artık parçalarla, içinden hangi öykülerin geçtiğini bilmediğim bu eve hüzünle bakarım.
Mazide kalan çocukluğum aklıma düşer ve o genç kız.
Yaşıyor mudur?
Gözlerindeki hüznü silen bir hayatı olmuş mudur?
Bilmem!
İnsanın öyküsünü, yaralarını yalnızca kendisi bilir.
Ötesi yorumdur.
Tıpkı, benim şu anda yaptığım gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder