Bugün Pazar...
En sevdiğim gün. 

Sabah ezanı okunuyor, kuşlar bile uyanmamış, gecenin köründe, gün daha ağarmamış, neyin en güzeli bilmem? 

Hani, bazı ağrılar vardır, öldürmez ama süründürür. Bu baş ağrısı da, beni bu kör karanlıkta uyutmayan cinsten.
Neyse...
Pazar günüm, kutsal günüm elbette, bu değişmez.
Günümü bozan her şeye fena gıcık olurum.
Saat 7 gibi, fırına ekmek siparişini vereceğim.
İnce Tırnak...
Vazgeçmeyeceğim ritüelim.
Ekmek de 3 TL olmuş.
Aman ne güzel! 'Buğdayda sıkıntı yok diyen em.....
Yok, bugün pazar, siyaset yok. 

Gelelim şu edebiyat notlarına...
Bana hep soruyorlar, hikayeye attığım kısa notlar bir mesaj mı diye?
Hani, bazıları vardır, 15 yaşında ergen gibi trip atar, ben yazayım da, nasıl olsa o anlar diye mesaj gönderir ya!
Arkadaşlar!
Valla, 'Gel yanıma otur, yaşlanınca kalkarsın', 'Sana çay demlerim' gibi incelikli sözleri yazacak bir yeteneğim olsaydı keşke ama nerde... 

O sözler, bana ait değil. Yazanı bulursam, altına mutlaka ismini yazıyorum ama daha önemlisi, bizler çocuk muyuz da, sosyal medya üzerinden mesaj gönderip, trip atalım?
Ki, bana zaten ters bu konular.
Göz teması, beden dili, sözcükler...
En önemsediğim şey.
Konuşurken, gözlerini kaçıran, her bir uzvu ayrı oynayan insanları hiç sevmem.
Yani demem o ki: Ben, insanlarla karşılıklı konuşurum. Yan yollara asla sapmam, söyleyeceklerimi de direk söylerim.
Bu, her şeyi kapsar. Aşkı da, öfkeyi de, şefkati de, kızgınlığı da.
Eğer, biriyle çay-kahve içmek istersem, telefonu açar söylerim zaten.
Ya da, elini tutacaksam, zaten yaparım.
Hiç sevmem yan yolları, direk yaparım yani. Üç günlük ömürde, vakit mi var da oyalanalım, değil mi? 

Tanıyanlar bilir, keskinliğimi, Türkan Şoray'dan bile katı kurallarım.
O derece yani. 

Sosyal medyadan olmaz bu işler. Aklınızı yitirdiyseniz eğer, 47 yaşındaki o kadın öğretmen gibi, 5.5 milyon liranızı kaptırırsınız birine.
Ne aşkmış kadındaki de.
İnsan, bu kadar da kör olur mu yahu!
O körlüğün, bir kütükle buluşması da uzak olasılık değil elbette. 

Neyse...
Bugün, aydınlığın daha pazara evrilmemiş saatindeyim.
Şöyle, derin bir uyku çekerek, yatakta gerine gerine uyananları çok kıskanıyorum.
Bir de, insanlara damardan damardan giren ve 'Ben bunları niye yazamıyorum, neden bu kadar yeteneksizim' diye o şahane sözleri yazanları çok pis kıskanıyorum ama yapacak bir şey yok.
Bu saatten sonra şair olunmaz. 

Şiir yazdıracak biri vardı da, ben mi yazmıyorum?
Şöyle : Gel yanıma otur. Bak, dışarıda yağmur da var. Sana, çay demlerim. Yaşlanınca gidersin. '
Bak bak!
Laflara bak!
Hem davet var, hem de çay falan...
Olmaz ki!

Bu bir çağrı değildir. Sözü, bir yerde okumuştum, üstüne ilave yaptım.
Hepsi bu.
Yanlış anlaşılmasın.
Seviyorum, bu zor günlerde, bir nefeslik pazar yazılarımı.

Ekmek 3 TL mi olmuş?
Hay sizin yönettiğiniz ekonomiyi... 

Uyku..
Biraz uyku.
Bütün isteğim buydu. 

İyi Pazarlar. 

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder