29 Nisan 2025 Salı

 İnsanların birbiriyle ilişkisi tüm dünyada tuhaf bir hal aldı.

Aile bireyleri arasındaki iletişimsizlik ya da; belki sevgisizlik demeli; insan tanık oldukça daha da umutsuzlaşıyor doğrusu.
'Hep bizde mi ' diyordum ama ta ki; Gene Hackman ve eşinin öldükten günler sonra bulunmasını okuyana kadar.
Demek ki, tüm dünyada, aile kavramı ciddi bir erozyona uğramış.
Anımsar mısınız; geçtiğimiz aylarda, emekli ve çocuksuz bir hemşire evinde ölü bulunmuştu.
Üvey oğlu, 3 yıldır aramıyormuş ama kadının 10 yıl önce öldüğü anlaşıldı.
Düşünebiliyor musunuz; apartmanda oturuyorsunuz, yazlığınız var üstelik gittiğiniz ama ne yazlık komşularınız 'Bu kadın neden 10 yıldır gelmiyor?' dememiş; apartman komşularınızın öldüğünüzden haberi bile olmamış.
Kokuyu da mı duymadılar acaba?
Ya da; elektrik şirketi ,fatura bıraktı illa ki.
Hiç mi, biriken ve ödenmeyen faturalar dikkat çekmedi?
Bu kadar mı yalnızlaştı insanlık?
Gene Hackman 18 Şubat, eşi ise 11 Şubat'ta ölmüş ama 27 Şubat'ta bulunmuşlar.
Hiç mi yardımcıları, bahçıvanı, ne bileyim; yemeklerini yapan birileri yokmuş?
Bunlar, sıradan insanlar da değil.
Biri, Oscar Ödüllü oyuncu, eşi piyanist!
Önceki evlilikten 3 kızı varmış sanatçının.
Demek ki, onların da umurunda olmamışlar.
Eğer, birilerinin umurunda olursanız , telefonunuz da, kapı ziliniz de çalar.
Çalınmamışsa, yalnızsınız demektir!
Eğer, onların hayatında bir öneminiz olsaydı, öldükten haftalar, yıllar sonra ölü olduğunuz öğrenilmezdi.
Ölen emekli hemşireyi düşünüyorum da?
Hiç mi, komşuya kahve içmeye gitmemiş ya da; bir çimdik tuz istememiş acaba?
Biz, gelenekçi bir ülkeyiz diye biliriz de...
Nerde kaldı bizim komşuluğumuz, geleneklerimiz, insan olmanın gerekliliği, söyler misiniz?
Bizde ya da onlarda...
Ne fark ediyor?
İnsanlar, birbirini sevmeyip, saygı duymadıktan sonra!
Arayıp sormayıp, hatır gütmedikten sonra.
Ne fark eder?

28 Nisan 2025 Pazartesi

 Türkiye...

Ucuz ölümler ülkesi.
Dünyanın neresinde, ülke topraklarının yarısından fazlası maden sahası olarak açılır, yerli yabancı şirketlere peşkeş çekilir?
Ülkemizin dört bir yanında heyelanlar yaşanıyor,insanlar göz göre göre ölüyor toprak yığınlarının, kaya parçalarının altında.
Dün, Samsun'da, baba ve iki küçük çocuğu kayaların altında ezildi.
Bunu kim izah edecek?
Heyelan bölgesine o tesisi kim yaptı, kim işletme ruhsatı verdiyse bu ölümlerden o kişiler sorumludur.
Dün Samsun'da, 2 hafta önce ve 8 Aralık'ta Artvin'de;
21 Şubat, 22 Ocak 2022 ve 3 hafta önce yine Antalya -Mersin arasındaki yaşanan heyelanlar, özellikle Batı Karadeniz 'de yaşanan toprak kaymaları ve yitip giden canların hesabını kim verecek?
Erzincan İliç'de yaşanan ve 9 insanın öldüğü o felaket...
Çevre Bakanı Murat Kurum sorumlu tutuldu mu bu heyelanlardan, aç gözlü maden şirketlerine pazarlanan Kaz Dağların'dan, Ahlat'tan, Manisa'daki kökünden sökülen zeytin bahçelerinden, yerlerde sürüklenen köylülerden, sorumlu tutuldu mu?
İnsanlar, doğayı korumak için can veriyor bu ülkede.
Bu topraklar, dağlar, denizler, göller bizim.
AKP' nin tapulu malı değil ülkemiz.
Canları nasıl isterse, kim daha çok parayı verirse, başta Cengiz Holding olmak üzere, Kanada'lı şirketlere, maden sahası izni veremez,vermeliydi!
Ülkemizde ağaç, orman kalmadı nerdeyse.
Bu kadar heyelan neden yaşanıyor?
Ağaçtır, ormandır doğanın sahibi ve göz göre yok ediliyor AKP tarafından.
Samsun'da, küçücük iki çocuk ve babası kayaların altında ezilerek öldü bu ülkede.
Kim sorumlu, kim?
Bu da mı unutulacak bir haber olacak yoksa?

27 Nisan 2025 Pazar

 Bugün Pazar...

En sevdiğim gün.❤️
İnsan yorgunuyuz.
Bizi yoran, örseleyen, hayal kırıklığı yaratan insan yorgunuyuz.
Hani; Reşat Nuri Güntekin'in de dediği gibi: Bizler, hayır demeyi, işim var demeyi beceremeyen insanlarız.
Yorgunluğumuz bitmez bizim.
Hey şeye yetişmeye çalışırken ,kendimize geç kalıyoruz aslında.
'Bırak, yıkıldığı yere kadar ' diyebilsek keşke ama hep bir umut taşıyoruz içimizde, nedensiz, anlamsız.
Bazen, hayatı akışına bırakmalı belki de.
Seyirci kalmalı.
Ne yaparsan yap, sonuç değişmiyorsa uğraşmak da anlamını yitiriyor bir süre sonra.
Beyhude bir çaba yani belki de.
Çevremi gözlemliyorum işimin gereği, yüzler, ifadeler, beden dilleri...
Hep bir yılgınlık, çaresizlik, umutsuzluk görüyorum insanlarda.
Ait olunmayan yaşamların izleri...
Sorsan, 'Bu şehirde, bu ailede, bu toplulukta, bu mahallede, hatta bu ülkede yaşamak ister miydin?' diye;
Sormama gerek bile yok aslında, yanıtını biliyorum çünkü.
Çoğunluk hayatından memnun değil ama ilginç olanı; halinden memnun köleler gibi devam etmeleri, bir şeyleri değiştirme çabası içine girmemeleri.
Tuhaf bir kadercilik sarmış dört bir yanımızı.
Peki, ne yapmalı?
İnsan, önce iç sesini dinlemeli.
Nedir bu iç ses?
Kadın-Erkek...
Sen, aslında ne istiyorsun?
Ne yaparsan, neyi yaşarsan seni mutlu eder?
Nasıl bir planlama yaparsan, hayatını yoluna koyarsın?
Düşün, çözüm üret!
5 N 1K ,çok önemlidir insanın hayatında
Soru sor kendine.
Belki de, çözümün önünde ve sen bunu görmüyorsun ya da ; görmek istemiyorsun.
Hayatta, her zaman net olmalı.
Şunu asla unutmayın lütfen:
Sen, ben ne dersek diyelim;
Ortadaki gerçekler orda durur.
İlk adım önemlidir.
İlk adımı atmayan, ne istediğini bilmeyen insanlar savrulur.
Net olun kendinize,
Dert değil.
İyi Pazarlar. ❤️

26 Nisan 2025 Cumartesi

 Bugün, atölyemden sıkılma günümdeyim.

Evde, takı tasarımlarıma devam edeyim dedim.
Seramik takı çalışmalarım bunlar.
Uzun bir yolculuk, bu tür çalışmalar.
Bugünden yarına çıkmıyor yani.
Her şey insana yeni bir şeyleri de öğretiyor.
Müziksiz çalışmam asla.
Biraz tarama yaptım ve Sezen Aksu'nun, bugüne kadar hiç dinlemediğim şarkılarını buldum.
Senfonik tarzda yapılmış, çok farklı şarkıları dinliyorum bir yandan da.
İnsan üretince, bir de birilerinin taktığını görünce mutlu oluyor.
En azından, ben mutlu oluyorum.😎
Bunlar neymiş,nasıl yapılıyor diye merak ederseniz....
Belki, Sezen Aksu'nun bilinmeyen şarkılarını siz de dinlemek istersiniz.
Pazartesi günü atölyemdeyim.🌺

Tüm ifade

25 Nisan 2025 Cuma

 Her gün, dehşete düşüren bir haberle güne başlamazsak olmuyor.

Tecavüz olaylarında Hindistan'ı geçtik.
Hindistan'da da, kadın-çocuk demeden önlerine kim gelirse, onlarca erkek aynı anda tecavüz ediyor.
Bunları okuyoruz sürekli.
Peki, bizim ülkemizde, son yıllarda neden bu kadar çok tecavüz haberlerini okur olduk?
Çünkü; her yanımızı ahlaksızlık sardı.
Tarikatların yurtlarında, Kur'an kurslarında tecavüz olaylarını okuyorduk, çünkü denetleyen yok ama diyanetin açtığı, denetim altında olması gereken yatılı Kur'an kursunda, 17 çocuğa aylarca tecavüz eden o mahlukatı kimse görmedi mi, aileler duymadı mı, çocuklarıyla hiç konuşmadılar mı, o kursa hiç gitmediler mi, çocukları ne halde hiç denetlemediler mi?
Bu nasıl bir saçmalık?
Madem, bu tecavüz olayı duyuldu,
Allah Aşkına, tecavüze uğrayan çocuklarını o yatılı Kur'an kursuna geri gönderen aileler...
Siz, gerizekalı mısınız?
Çıldırmamak işten değil bu ülkede.
Çocuk yahu,çocuk!
O çocuklar sizin çocuğunuz.
Bir aşağılık müsvedde, çocuğunuza dokunmuş, tecavüz etmiş, o kursa çocuklar hala gönderilir mi?
Delirdiniz mi siz?
O çocukların tümünü ailelerden almak gerek.
Bunlar neden çocuk sahibi oluyor ayrı konu elbette.
Bakamayacağınız çocuğu neden yapıyorsunuz lanet olasıcalar?
Benim çocuğumun saçına kazara biri dokunsa, o parmaklarını tek tek kırarım, onu süründürürüm.
Ölümlerden ölüm beğenmesi gerekir.
O kadar yani!
Tecavüze uğramış çocuklarını, aynı yatılı Kur'an kursuna göndermişler.
Ya Sabır!
1 kişi ve şunu diyen bir yazı 'Timur Soykan Diyanet'in Kuran kursunda skandal: 17 çocuk istismar edildi İstanbul Bahçelievler'de Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı yatılı erkek Kuran kursunda skandal yaşandı. Kuran kursunda görevli belletmen İbrahim K., 10- 13 yaşlarındaki 17 çocuğa cinsel istismarda bulunmakla suçlandı. Hafta sonu Bakırköy Çocuk İzleme Merkezi'nde pedagog eşliğinde fadeleri ifadeleri alınan 17 çocuk aylar boyunca yaşadıkları kâbusu anlattı, brahim K. tutuklandı. Ancak çocukların büyük kısmı ailelerince yeniden yatılı Kuran kursuna bırakıldı.' görseli olabilir
Tüm if

23 Nisan 2025 Çarşamba

 Bugün 23 Nisan.

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.
TBMM'nin açılışının 105. Yılı.
ATAMIZA, bize bu ülkeyi verdiği için ne kadar Minnet etsek ve Şükran duysak azdır.🇹🇷
Tam da, bayram üzerine yazıyorken, İstanbul'da yaşanan 6.2 büyüklüğündeki depremi gördüm.
Biz, bu bölgede 11 il, ilçe ve köylerinde o korkunç depremi yaşadık 6 Şubat gecesinde.
Deprem, insanın yaşayabileceği en korkunç felaket, önce bunu belirteyim.
İnsan, başına gelmeyince masal gibi geliyor her şey ama 6 Şubat gecesi, tamir edilmez duygular bıraktı üstümüzde hala sürüyor;
Ve geçmiyor!
Hala ve ısrarla KANALİSTANBUL diye tarım arazilerini, su havzalarını imara açan gözü dönmüş insanların depremi anlamaları için daha kaç bin insanın ölmesi gerekiyor?
Yaşadığımız her felaketten neden gerekli dersleri çıkarmıyoruz ülke olarak?
Bugün bayram.
Çocukluğumda yaşadığım bayramları anımsıyorum da, nerde o bayram coşkusu?
Neden iş yerlerinde, evlerde, dolmuşlarda bayraklar asılı değil?
Bırakın zorunluluğu, bu bir bayram ve bayraklarımızın her yeri donatmış olması gerekmiyor muydu?
Kimse denetlemiyor mu bunları?
Ne sokaklarda, heyecan ve coşku var ne de bir bayram hazırlığı.
Nerde okulların bando takımları, yürüyüşler, gösteriler?
Belediyenin yapması gereken hazırlıklar nerde?
Böyle olmaz!
Gittikçe önemsizleştiriliyor resmi bayramlarımız.
15 saniyede süren İstanbul depreminde insanlar sokağa döküldü.
Bizim gibi 7.8, 7.6 gibi arka arkaya 3 depremi ve 6....diye devam eden artçı depremleri 1.5 dakika yaşasalar ne olur-du hiç akıllarına geliyor mu?
Kaç bin ya da, milyon mu demeliyim insanın canı risk altında değil mi şu anda?
Deprem, Felakettir!
Acil önlem almak şart!
Kentsel Dönüşüm, dayanıklı kentler, deprem öncesi önlemler öncelikli olmalı bütün ülkede!
Tüm ifa

 Liyakatsızlığın, haksızlığın, eğitimli olmanın pek de işe yaramadığı bu ülkede ve şehirde yaşamanın ağırlığı var bugün.

İnsanın, duvara çarpan konuşmaları yapmaktan usandığı anlar da olmuyor değil.
Bunları düşünürken, epeydir gözüme takılan bir genci gördüm.
Sokakları temizleyen bir temizlik görevlisi ama duruşundan 'Ben, eğitimli bir insanım ' diyor.
Bu arada, işini de çok iyi yapıyor görüyorum.
Farkını fark ettiriyor yani.
Semt pazarında da görmüştüm Kivi satan Bilgisayar mezununu, domates satan Tarih Öğretmenini.
Geçti sanıyordum o günler ama geçmemiş belli ki.
Öyle de temiz yüzlü bir genç ki ...
Bugün sordum ' Siz ne mezunusunuz ?' diye;
2 yıllık Meslek Yüksekokulu'nu bitirmiş ama ataması yapılmayınca mecburen bu işe sarılmış.
Bu ülkede, eğitimli olmanın boşuna olduğunun bir göstergesi aslında bu genç.
Sokakları da elbette birileri temizleyecek ama bu, daha vasıfsız birileri olmalı.
Tıpkı, A101 ve BİM' in kasiyerlerindeki, üniversite okumuş gençlerin yerinin reyon düzeltmek olmadığı gibi.
Ülkede, her şey zıvanadan çıkarsa olacağı budur!
Ne bekliyoruz; mucize mi?
Uzağa gitmemem gerek aslında, kendim en iyi örneğim bu konuda.
Yıllarca, liyakatı bilmeyen ve particilik oynayan belediyeler, okullar, kurumlarla ve insanlarla yorulmadım mı?
Niye şaşırıyor ve üzülüyorsam o gencin haline?
Sağcısı ,solcusu ...
Liyakat nedir bilmeyen insanlarla nereye kadar?
Herkes, işine geldiği gibi bu ülkede .
Söz konusu çıkar olunca, ortalık toz duman emin olun.
Liyakat mı?
Eğitimli olmak mı?
O da ne?
Geçiniz!

 Ölümlü bir dünyada yaşıyoruz.

Nasıl ki, doğuyoruz , yaşıyoruz, ömür bitince her şey bitiyor.
Peki, yaşama hakkı dediğimiz yıllarda ne yapıyoruz?
İyi bir insan mıyız örneğin?
Kalbimiz temiz mi?
Yoksa, içimiz fesatlıkla dolu da dışarıya mı iyi görünüyoruz?
Çevremizde böyle insanlar da var değil mi?
Her ne yapmış olursak olalım, öldüğümüz zaman arkamızdan birileri illa ki bir şey söyler.
Peki, arkanızdan ne söylenmesini isterdiniz?
'Ne iyi bir insandı, ne güzel bir insandı, ne lanet bir insandı, keşke biraz daha hayatımda olsaydı, öldü de kurtulduk...'
Söylenecek sözler bitmez elbette.
İyi insan olmak, birilerinin kalbine dokunmak çok önemli benim algımda.
Bazı isimlerin artık yaşamdan gittiğini duyuyorum da...
Hani, hoca sorar ya 'Merhumu nasıl bilirdiniz?' diye.
Bazı cenazelere katıldığımda, bende güzel anılar bırakanları üzüntüyle yolcu ediyorum ama bazı isimler var ki....
Ben, insanların cezasını bu dünyada çekmelerini isterim doğrusu.
Yok öyle, öldü de yaptıklarından arındı diye bir şey.
'Ölenin arkasından kötü konuşulmaz ' denir ya!
Neden?
Yaşarken sizi üzen, canınızı yakan biri ölünce iyi sözcükleri mi hak edecek yani?
Böyle bir şey yok.
Hakkını helal etmek diye bir şey de denir ya!
Ben, buna da inanmıyorum ama eğer böyle bir durum olsaydı , küçücük, tırnak ucu kadar bir an yarattıysam karşımdakine ve beni üzmüşse yaptıkları;
'Hakkımı helal etmiyorum.' derim doğrusu.
Ve diyorum da!
Bir hakkım olduysa eğer, helal etmiyorum!
İyi olmalı insan, iyi!
Ölüm diye bir gerçek var.
Kötü oldunuz da ne oldu?
Oysa, insanın gözünden yaş akmalı yitip gidenin ardından.
Ve bunu da, insanın kendisi, yaptıkları sağlar.
Her zaman iyi olun.
Güzel anılar bırakın ardınızda.
şunu diyen bir yazı 'Birilerinin kalbine İyi gelmeyi öğrenin, Yük olma işini, Herkes yapıyor zaten..!!' görseli olabilir

Tüm ifadeler