Bugün Pazar.
En sevdiğim gün.
Nejat İşler'in bir röportajında okudum şu sözlerini:
'Kalite takıntım var. Doğan görünümlü Şahin'i örneğin; ya da, kaliteli gibi görünen ama içi boş, terbiyesiz adamları.Yüzünün güzelliğini düşündüğü kadar beynini geliştirmeyen kadınları örneğin...
Hemen ertesinde, iyi bir marka ve kalite olmanın toplum üzerindeki ezici yokoluşunu okuyunca, kalite üzerine biraz düşüneyim ve yazayım dedim.
Tupperware ürünlerini biliyorsunuzdur.
Çok kaliteli malzemeden üretilen saklama kapları.
Yıllardır evde var ve cidden, hiç eskimiyorlar, yıpranmıyorlar.
Bizler, böyle kaliteli üretilen eşyalara sahip olmayınca şaşırıyoruz elbette bu kaliteye.
İşte bu ürünleri üreten firma, kuruluşundan tam 78 yıl sonra iflas etmiş.
Peki neden?
Çünkü; aldığımız ürünler hiç eskimediği için yenisini almaya da gerek duymuyoruz haliyle.
Bu durumda, sürekli üretim yapılan bir işletme, elindeki malı satamayınca stok mal birikir, maliyetlerin altında kalır ve iflas eder elbette.
Kaliteden iflas etmek....
Ne kadar şaşırtıcı değil mi?
Oysa bizler alışkınız kalitesiz insanlara, eşyalara, yaşam biçimine.
Kendimize layık bulmuyor, en iyisini hak ettiğimize inanmıyoruz nedense.
Aslında, üstünde düşünülmesi gereken bir durum bu.
Kalitesizliğe alışa alışa kaliteyi unuttuk.
Üstündeki elbiseyi dolduramayan insanlar, yediğimiz yemek, içtiğimiz su, soluduğumuz hava...
Her şey mi bu kadar bozuk olur?
İnsanız, yaşıyoruz ve her şeyin en iyisini hak ediyoruz.
Ve bunu istemeyi de, beklemeyi de bilmiyoruz sanki.
Neden, Doğan görünümlü Şahin'e binelim değil mi?
Bizlere de en konforlusu, en kalitelisi layık değil mi?
O halde, neden aksini isteyelim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder