Ah İstanbul....

Ekranda, 'Tarabya Şarkıları' başlığını görünce, aklıma öğrencilik yıllarım, Ümit Besen , Cengiz Kurtoğlu, Nejat Alp ve diğerlerinin Tarabya' da boydan boya yankılanan şarkıları geldi.
Şimdi artık Tarabya ' da tavernalar kalmadı ama bir dönemin en ihtişamlı günlerini yaşadı o bölge.
Kumkapı' da görmüştüm son gidişimde artık etkisini kaybetse de tavernanın son demlerini.
Ümit Besen, nasıl da yaşlanmış. Yılların zalimliği değil elbette, hayatın insana kattığı izler bunlar.
O Ümit Besen ki, Zorkun Yaylasındaki bahçemizde, Çam Ağacının altında abilerimle gitar çaldığı günlerin filinta delikanlısı.
Vedat Abim yaşasaydı, şimdi tıpkı Ümit Besen gibi yaş alacaktı.
Belki, yolları yeniden kesişecekti.
Zalim olan hayat mı, yoksa insanlar mı bilmem ?
Nerden nereye....
Biz bile yaşlandık artık, çok mu?
Geride, bir dolu anı kaldı elimizde.
Tarabya....
Bir akşam Cengiz Kurtoğlu ' nu dinlemeye gitmiştim niyeyse?
Hani, klavyenin başında' Mehmet Bey, siz de mi burdasınız, hoş geldiniz. Ahmet Bey ve eşi de burdaymış ' diye kapıdan her girenin tanındığı ve bitmek bilmeyen eğlencenin, romantik dansların, göbek atmanın adresi Tarabya...
Yan taraftan, Nejat Alp' in rekabetçi şarkıları, diğer yanda Ümit Besen...
Bu da bir kültürdü, tıpkı gazinolar gibi.
Keşke, yaşasaydı bunlar.
Tarabya 'da yenen balıklar, belki de ortamın ve müziğin etkisi ama aslında insan kalitesinin yüksekliği ki, belli bir dinleyici kitlesi vardı o gecelerin ;
Lezzeti çok güzeldi.
Rakı kadehleri usulünce kalkardı, bir sonraki adım tanımadığın insanlarla halay çekerek eğlencenin dibine vurmaktı.
Hiç kavga edeni görmezdim. Belki de, bana denk gelmedi bilmiyorum ama ışıl ışıl bir Tarabya ve her yerden yükselen müzik kaldı hatırımda.
Ne güzel yıllardı.
'Nikahına Beni Çağır Sevgilim', Okul Yolunda, Tahta Masa, I Love You, Du Yu Lav Mi Yes Ay Du ' diye sevdanın her halini dibine dibine yaşayan aşkların hüznü, sevinci ve kaç aşığın hislerine tercüman olan şarkılar...
İMÇ vardı bir zamanlar.
Yine aklımda kalan, Şahin Özer' in ofisindeki giren çıkan, ünlü olmak için çabalayan şarkıcılar ve kolundaki o ihtişamlı künyesi oldu. 

Abartığımı sanmayın, cidden servet değerinde bir künyesi vardı.
Hani, 'ben bu işin en iyisiyim ve para bende' diyen insanlar vardır ya.
O dönem, böyle menajerler, iyi ses bulma ustaları vardı.
Niye künyesi aklımda kalmış, Şahin Özer 'in?
Bizimkiler de Kuyumcu ya, künyesindeki pırlantalara gözüm takılmıştı. Baba mesleği yani. 

Cengiz Kurtoğlu, bana bir imzalı kasetini vermişti ama kim bilir nerededir, evin hangi köşesinde bilmem?
Ama saklamışımdır mutlaka.
Böyle anıları severim çünkü.
Yıllar yıllar...
Birkaç şarkı nerelere götürdü beni bu akşam.
Özlemişim İstanbul'u.

Yolum düşerse, Tarabya 'da, o yılların izlerini süreceğim yeniden.
Artık, Ümit Besen yok, Cengiz Kurtoğlu ve diğerleri de Tarabya' da ama olsun.
Müziğin ritmini ve o akşamları duyarım, biliyorum. 

















Hiç yorum yok:
Yorum Gönder