8 Eylül 2014 Pazartesi

#Sevgili dostlara.....
Yazılarımın tümü,içsel yolculuğumun,aldığım eğitimin ve edindiğim izlenimlerin dışa vurumudur.
Amatörce karalamalar diyelim.

Neden İstanbul değil?
Üniversiteyi kazandığımda 18 yaşındaydım.Ailem,beni otobüse bindirdi ve İstanbul öyküsü başlamış oldu.
Sudan çıkmış balık misaliydi önceleri hayat ama alışıyorsunuz bir şekilde.İnsan kalabalığı,susuz günler,trafik keşmekeşi içinde geçti yıllar.
Yurtlarda süren hayat da çok zordu.Hatta uzun saç merakım yüzünden kaldığım özel yurtta kafamdaki bitlerle tanışmam da bir ayrıntıdır.
Soluğu annemin dizlerinde alışım ve bitlerden arınmam ve yeniden dönüş.
İstanbul'un her köşesini ezberledim yıllarca.Gün oldu,Beykoz'da boğazın sularında yüzdüm,gün oldu Sedef Adasında girdim denize.Pisti,deniz anaları doluydu her yer ama yine de heyecanlıydı hayat.
Büyükada'da balık,Beyoğlu İnci'de Profiterol,Emek Sinemasında film izlemek de başkaydı o yıllarda.Şimdi çoğu mazi oldu elbette.
Gezi Parkının,İstiklal yönünde bir bankım vardı örneğin.İlla orda soluklanırdım hemen her gün.Ağaçların gölgesinde kuş seslerini dinleyerek huzuru bulduğum çok olmuştur.Belki de memleketim koktuğu içindir,kim bilir?
Üsküdar'da,tam da birahanelerin önünde de bir bankım vardı,Kız Kulesini hayranlıkla izlediğim.
Bağdat Caddesindeki koşturmacam,Emirgan'da birayı keyifle yudumlamam da bir başkaydı.
Eminönü'nde,sanki balık yokmuş gibi Norveç Uskumrularının sunulduğu balık ekmeği yemek,vapuru kaçırmak ve söylenmek de başka bir güzellikti.
İstanbul'a ilk ayak bastığımda,Kadıköy'den Eminönü'ne geçerken,birden o muhteşem manzarayı görmüştüm.Kızıl bir güneş Ayasofya'nın üstünden batıyordu ama insanların bakışları yorgun,kulakları martı seslerine duyarsızdı.
Kendi kendime ''Bu İstanbullular da ne tuhaf,bu güzelliği nasıl görmüyorlar da,başları düşmüş''Derken.....
4 yıllık üniversite hayatımın sonuna geldiğimde,yine bir akşam vakti ve yine aynı vapurdayım.
Birden irkildim.Yine güneş Ayasofya'nın üstünden batıyordu ama ben de,tıpkı 4 yıl önceki eleştirdiğim insanlar gibi olmuş ve o güzellikleri görmez olmuştum.
Yani,ben İstanbul'u yenmeye gelmişken,o beni yeniyordu.
Eğer,bir kent,insanın içindeki heyecanı öldürüyorsa ve sıradanlaştırıyorsa ordan gitme vaktidir dedim ve diplomayı aldığım gibi kaçtım o kentten.
Senede bir gitmeye eyvallah ama İstanbul'un beni benden almasına hayır.
Her yıl,yüzlerce öğrenci gider İstanbul'a.Şunu öğrenmediler:Bir meslek sahibi olmak için eğitime koştuğunuz bu kentten alacağınızı alın ama geri dönün ve bulunduğunuz yerde bir İstanbul yaratın.
Herkesin güzel şeyler yaşamaya hakkı var.İstanbul,artık insanları kusmaya başladığına göre,neden yeni projeler üretip,tüm ülkeye hizmet etmiyorsunuz?
Güzel binalar yapın örneğin.Konser düzenlenecek Kuruçeşme Arenalar tasarlayın ya da.
Bir dereyi ıslah edin örneğin.Erguvanlarla renklendirin.İlla boğaz mı olmalı gemilerin geçtiği.?
Siz de kağıttan gemi yapın, ne olmuş?
Yaşam alanı yaratmak için illa ki İstanbul niye?
Memleketin her yerini İstanbul güzelliğine kavuşturun.
Zor mu?
Ben de bu hayallerle geri gelmiştim inanın.
Başardım mı?Hayır.Hayalinizi anlamayan insanlara ulaşmak çok zordur hazır olun.
Ama umudumu asla yitirmiyorum.
Bir gün mutlaka.
''Seni yeneceğim İstanbul.'' 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder