Bu arada lafladık elbette.
Eski geleneklerden söz etti.Bir zamanlar kömür ütüleriyle çektikleri çileyi,gelin olmanın zorluklarını o anlattı,ben dinledim.
Örneğin; eskiden gelinlere yedi kat örtü örtülürmüş düğünde.Damat,o örtüleri tek tek kaldırır ve her kaldırışta akçe verirmiş geline.
İyi yöntem aslında.Şimdiki damatlar,yüzgörümlüğünü bilmiyor.
Yere döşek serilirmiş ve mutlaka yedi çarşaf olurmuş üstünde.
Nedenini sordum;gelinin zenginliğini gösterirmiş ve eğer yediden az ise çarşaflar,komşular gelini fakir bulur ve çarşaf getirirlermiş.
Gelinin evine ipler gerilirmiş eskiden ve o iplere gelinin çeyizleri asılırmış.
Teşhir herhalde.
Ya da kayınvalidenin aldığı gelinin zenginliğiyle övünmesi de olabilir ama benimkisi bir yorum elbette.
Doğum yapan kadının yanına kırk gün gidilmezmiş,kırklar uğrar diye.
Kırklar ne dedim?
Gelinin,kendini kötü hissedeceği bir inanç sanırım.
Şimdinin lohusa sendromu aslında ama o dönemde bu tanımı bulmuşlar.
Kırk gün sonra hediyelerle geline gidilirmiş ve bebek hayırlanırmış.
Giderken de,eski şalvarlardan parça kesilir ve yıkanarak bebeğe bez yapılırmış.
Kum,halbur ve elekten geçirilerek o kumaşların içine konur,bebeğin altına bağlanırmış.
Şimdiki gibi hazır bez nerde o dönemde?
Eskiden hayat daha mı sağlıklıydı nedir?
Teknoloji geliştikçe hastalıklar artıyor.
Düşünsenize;parfümlüsü,kilotlusu,lastiklisi derken bebeklere bağlanan bezlerden başlıyor belki de sorun.
Anacığım,nurlarda uyusun,patiskadan bez yapardı ve her keresinde kaynatırdı,öyle bağlardı kardeşlerime.
Teyze,dinlenince teşekkür etti ve gitti.
Giderken de;
'Vay! Atana rahmet,soluklandım biraz' dedi.
Gülümsedim.
'Vay! Atana rahmet,soluklandım biraz' dedi.
Gülümsedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder