Bugün pazar...
En sevdiğim gün. 

'Dışarıya yağmur
Yüreğime hasret,
Fikrime sen..
Nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden
bir bilsen.'
Böyle diyor dizelerinde Cemal Süreya.
Dışarda, yağmurlu, gri bir hava var, pazar gününe hiç yakışmayan ama mevsim kış, olacak elbette kasvet, karanlık, soğuk.
İnsanın içine' Sen ' düşmesi, mevsim ne olursa olsun bahardır ama düşen de, düşüren de önemli elbette.
Dün, ekranda duydum şu sözü :' Sen gittin, muzdarip oldum ulan. '
Aşk' ın, hangi halidir ulanlı sözcüklere düşmüş duygular bilmiyorum ama dün kardeşlerimle kahvaltıdayız ve Aşk'ı, evliliği, yıpranmayı, ilişkilerdeki iletişimsizliği konuştuk.
Gerçekten de, evlilik aşkı öldürüyor muydu?
Kadın ve erkek, ilişkiyi ne kadar diri tutmak için çabalıyordu?
Bir döngünün içinde, birbirine çarpa çarpa mı sürüyordu hayat?
Peki, neden sürüyordu?
Ortak fikrimiz netti ama ben kardeşimden şunu öğrendim, hiç de aklıma gelmemişti doğrusu.
Erkeğin yıpranma payı!
Nasıl ki, kadın doğuruyor, evi çekip çeviriyor, çoğu ekonomik bir katkısı olmadan erkekten bu işin sorumluluğunu bekliyor; toplumun erkeğe yüklediği babalık, eve bakma, para kazanma, da çok ağır bir yük erkeğe.
Dengeler yeterince oturmayınca, orda mutluluk, huzur, sağlıklı bir iletişim olabilir mi?
Kadın yıpranıyor, erkek yıpranıyor ve evlilik çıkmaz sokağa doğru yokuş aşağıya freni patlamış kamyon gibi inişe geçiyor.
Oysa, insanlar evlenirken ne umutlar, ne heyecanlarla evleniyor değil mi?
Yine bir yerde okumuştum:Mantık evliliği diye bir şey yoktur.
Mantıklı bir insan, zaten evlenmez!
Evlilik, mantıklı bir şey mi, yapana göre değişir elbette.
Ama benim çiftlerde gördüğüm, sevgiyi diri tutma becerisinden yoksun olmaları ve bir türlü bitişe gittiklerini görememeleri.
İnceldiği yerden kopmalı oysa.
Daha sonrası, daha büyük bir çıkmaza sürüklenmek,henüz bilmiyorlar,öğrendiklerinde de geç kalmış olacaklar.
Zorla bir evlilik yürümez.
Saygının olmadığı bir evlilik yürümez.
Dışarıda yağmur, grili bir hava hüküm sürüyor.
Sokakta, birkaç orta yaşlı erkek var.
İnsan, pazar sabahı, hem de bu saatte sokakta ne arar?
Herkes, bir yerden, evinden, eşinden kaçıyor görünen o.
Ben, ince tırnak, sıcacık ekmeğimin ucunu tırtıklayarak eve yürürken sohbete dalmışlardı bile.
Bir pazar sabahı, insan eşiyle, şöyle keyifli bir kahvaltı yapmaz mıydı?
Müzik eşliğinde.
Üstüne de, mis gibi bol köpüklü sabah kahvesi....
Ama şiir yazması gereken insanlar sokakta.
Hayret!
Neyse....
Herkes, kendinden sorumlu şu hayatta.
'Seni Seviyorum Ulan' da bir gerçek,
'Dışarıda yağmur yağıyor, içime sen' de bir gerçek.
Artık, hangisi size uyarsa. 

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder