19 Haziran 2014 Perşembe

Sokakta oynarken,eve çağırmışlar ve ''Artık,oyun yok,evinin kadını olacaksın''demişler.
15 yaşında,ilk bebeğini almış kucağına.Ve sonra diğerleri gelmiş sırasıyla.
Zalim yılların acımasızca tahribatı,ilk o yıllarda yüklenmiş bedenine.
Fedakârlık ve özveriyle dolu yıllar,hiç de iyi izler bırakmamış onda.
Oyun oynadığı sokağa yabancılaşmış iyice ve üstüne bindirilen sorumlulukların altında ezilmeden direnmiş yıllarca.
Genç yaşında,olgun bir kadına dönüştürülmüş başkalarının isteğiyle.Hiç sorulmamış,''İster miydin?''diye.
O yıllarda yaşayan bütün kadınlar gibi,aynı kaderi paylaşmış.Ataerkil bir aile,kendine ait olmayan bir oda,sevgisiz bir kayınvalide ve kendinden bile büyük çocuklarına analık etmiş yıllarca,''ben doğurmadım''demeden.
Çok iyi bir öğretmen olmuş çocuklarına.Kim zaman elini alçıya bulamış,kimi zaman nakış işlemiş ödevleri yetişsin diye.
Hep çocuklarının başarısı için çabalamış,durmuş yıllarca.
Sabahtan,akşamın gelişini fark etmeyen,sürekli koşturan,hızına saatlerin bile yetişemediği, fedakâr, gözlerinden hep hüzün akan ama her daim güzel bir kadın;
Annem.....
Günlerdir acı çekiyor,sanki bugüne kadar çektikleri yetmemiş gibi.
Yastığa dağılmış,ak düşmüş saçları,solgun yüzü ve hüzün kokan gözleriyle bakıyor hepimize.
''Hepiniz perişan oldunuz''diye hala bizi düşünüyor onca acının içinde.
Bizleri yetiştirirken sanki hiç çile çekmemiş gibi bakıyor gözlerimize.
Anne olmak böyle bir şeymiş meğer.
Bizim yaptıklarımız ne ki,onun yaptıklarının karşısında?
Hani derler ya''Tabakta üç dilim pasta varsa ve aile dört kişiyse,pasta sevmeyen kişi annedir''diye.
Yanılıyorlar.Sevmeyen değil;
O pastayı yapan ve göz ucuyla bile bakmayan kişi benim annemdir.

Bilmem ki,bize o güzel kurabiyelerinden yapacak kadar birlikte olur muyuz yine?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder