14 Eylül 2019 Cumartesi

#Zorkun'da, henüz güneş doğmadı.
Sabah ezanıyla uyandım, bir daha da uyumadım.
Yaylanın sessizliğini dinledim gece boyu.
Gün ağarırken kuşlar çıktı ortaya. Çeşit çeşit kuş sesi yankılanıyor yaylada.
Çevrede hiç komşu kalmadı. Bir- iki ev ve biz.
Heyecanla gelmek, hüzünle gitmek her yerin kaderi.
Yukarıdan bahçemizi seyrediyorum. Bütün papatyalar kesildi,ortancalar budandı, tüm çiçekler seneye hazırlandı.
Ortada yalnızca vapur dumanları var, o da, henüz çiçeklerini dökmediği için.
Böyle bir mor çiçeğe neden vapur dumanı denmiş ki?
Dağın başındaki bir çiçeğe denizi anlatan isim vermek...
İlginç!
Darende'den getirdiğimiz kayısı ve elma ağacımız, ceviz, eriklerimiz, sumaklarımız ve ünlü vişnelerimiz...
Seneye, bizi mutlu edecek meyveyi verir mi acaba?
Bu yılı bitirmeden seneyi düşlemek.
Umut işte, hiç biter mi?

Vapur dumanlarını yazınca, tesadüf mü nedir,bir şarkı çalıyor ;
'Bu gemide ah ben de olsaydım
Açık denizlere yol alsaydım
Vız gelirdi her şey inan bana
Yeter ki, ben sana varsaydım!'
Sizin de, 'Keşke, bu gemide ah ben de olsaydım' dediğiniz bir an oldu mu?
Hayatın vız geleceği anlar!
Sincapların sesi de gelmeye başladı. Az sonra, duvara dizdiğim ekmekleri yemeye gelecekler.
Kahvaltımızı birlikte yapacağız, güneşin doğuşunu izleyerek.
Hayat, böyle bir şey işte.
Bir gemiye biniyorsunuz, rotasını belki siz, belki başkaları çiziyor ama o gemi her şekilde gidiyor.
Siz, ister güvertede oturun, isterseniz kamaradan çıkmayın ama gidiyor işte!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder