Oysa,eskiden duygu yoğunluğumuz çok daha içimize işleyen bir kalitedeydi ve şarkılar da aynı duygulara hitap ederdi.
Şimdiki gibi günübirlik aşklar da yaşanmadığı için sanki daha güzeldi o dönemler.
Yine nostaljik şarkılar dinliyorum ve değişmeyen tek şey şarkılarda,hep erişilemeyen aşkları anlatması.
Belki de,aşıklar kavuşsa,büyü bozulacak ve duygular rutine binecek.
En güzel aşklar,kavuşulamayan aşklar sanırım.
Başka türlü duygular nasıl bu kadar güzel ifade edilebilir,değil mi?
İspanyol Meyhanesinde bir kadın çığlık çığlığa şarkı söylüyorsa,hep vuslata ermeyen aşkın bıraktığı hayal kırıklığındandır.
Belki de olması gereken budur,kim bilir?
Unut,unut beni,
Üşütür karanlığım avunamazsın diyen Tarkan en doğrusunu söylüyordur.
Ama bir de,delicesine aşık olduğunu söyleyen ve aşkından geberdiğini,ölürse,birlikte toprağa gireceğini söyleyenler var ki,işte onlar da başka bir boyutu aşkın.
Örneğin;Makber....
Biliyorsunuz,Makber'i yazan Abdülhakhamit Tarkan ve ölen eşine duyduğu derin aşkla yazdığı söylenir,söylenmesine de....
Abdülhakhamit,nasıl aşksa artık eşine duyduğu,kendisine taziyeye gelen bir hatunla,eşinin 15. ölüm gününde evlenmiştir.
Bu aşk,ne menem bir şeyse artık,yas bile tutturmadan yeni bir sevdaya gönderiveriyor insanı.
İyi ki,ardından Makber'i yazacak kadar aşıkmış;ya bir de olmasaydı;mazallah,toprağa girdiği gün nikahı basacaktı herhalde?
Demek ki neymiş;Aşk,eski bir yalan
Ademle,Havva'dan kalanmış.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder